KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
SLÂMÎ L MLER ARA TIRMA VAKFI ( SAV) K zta , Kâmil Pa a Sokak, No. 7; Fatih-34260/ STANBUL E-Mail:
[email protected] Web Site: http:/www.isav.org Tel : +90 (0212) 523 54 57 523 74 36 Fax : 523 65 37
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
TARTI MALI LMÎ TOPLANTILAR D Z S - 38
2 1
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Tart mal lmî Toplant lar Dizisi: 38
Tebli lerin muhteva ve dil bak m ndan sorumlulu u tebli sahiplerine aittir.
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Yay na Haz rlayanlar Dr. smail KURT Seyit Ali TÜZ
Milletler aras Tart mal lmî Toplant 09-11 Kas m 2001
Dizgi, Tashih ve Sayfa Tertibi Dr. smail KURT
stanbul
Prof. Dr. Mehmet AYDIN
*
Prof. Dr. Nazif GÜRDO AN
*
Prof. Dr. Mehmet ALTAN Prof. Dr. Ömer ÇAHA
Prof. Dr. Ali Ya ar SARIBAY
*
Prof. Dr. Ilyas BA-YUNUS
Dr. Adnan ASLAN
*
Prof. Dr. Halis AYHAN
*
Prof. Dr. Yuhannes LAEHNEMAN Prof. Dr. Aslan GÜNDÜZ
Prof. Dr. Mustafa ERDO AN
*
Dr. Ingmar KARLSSON
Bask Step Ajans Davutpa a Cd. Kale Merkezi 224 0212 482 13 41
ISBN 975-6794-12-7
Prof. Dr. Bilal ERYILMAZ ENSAR NE R YAT T CARET A. .
Süleymaniye Caddesi, 11 Beyaz t/ stanbul
e-mail:
[email protected] Web site: www.ensar.org
Tel-Faks: +90 (0212) 513 43 41-513 03 09-513 09 90-522 46 02
stanbul 2002 ENSAR NE R YAT: 72
4
SLÂMÎ L MLER ARA TIRMA VAKFI Milletler aras Tart mal lmî Toplant lar Dizisi: 8
3
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Prof. Dr. Nazif GÜRDO AN Müzakereler Prof. Dr. Sabri ORMAN.....................................................................59 Doç. Dr. Metin TOPRAK...................................................................67 Prof. Dr. Nazif GÜRDO AN n Cevab ............................................74
Ç NDEK LER
9
TAKD M
Aç l ve Protokol Konu malar
4. Tebli : Globalle me, slâm Dünyas ve Müslümanlar........................77 Prof. Dr. Ömer ÇAHA
Prof. Dr. Ekmeleddin HSANO LU..............................................12 IRCICA Genel Direktörü
Müzakere Prof. Dr. Teoman DURALI................................................................95
Prof. Dr. Ali ÖZEK .........................................................................14 SAV Ba kan
5. Tebli : Globalle menin Türk Politik Hayat Üzerine Etkileri ..101 Prof. Dr. Ali Ya ar SARIBAY
Prof. Dr. Nazif GÜRDO AN ..........................................................15 Organizatör
Müzakereler Prof. Dr. Mahir KAYNAK.................................................................111 Prof. Dr. Salih TU ...........................................................................114 Taha AKYOL.....................................................................................117 Prof. Dr. Ali Ya ar SARIBAY n Cevab ............................................125
Aleaddin BÜYÜKKAYA...................................................................17 Ak Parti stanbul l Ba kan Prof. Dr. Veysel ERO LU.................................................................18 SK Genel Müdürü
6. Tebli : Bat da slâm n Yükseli i ...............................................127 Prof. Dr. Ilyas BA-YUNUS
Mustafa BA O LU...........................................................................19 Sa l k çileri Sendikas Genel Ba kan
Müzakereler Doç. Dr. Ramazan GÖZEN................................................................145 Doç. Dr. Vehbi BA ER .....................................................................159
*** TEBL
LER-TEBL
C ve MÜZAKEREC LER
7. Tebli : Küreselle me ve Din.........................................................163 Dr. Adnan ASLAN
1. Tebli : Küreselle me: Genel Bir Bak .......................................21 Prof. Dr. Mehmet AYDIN
Müzakereler Prof. Dr. Hasan ONAT.......................................................................203 Doç. Dr. Sönmez KUTLU..................................................................211 Dr. Adnan ASLAN n Cevab ..............................................................218
2. Tebli : Küreselle menin Ekonomik Boyutlar ...........................29 Prof. Dr. Mehmet ALTAN Müzakereler Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZEL.............................................................35 Dr. Cengiz KALLEK .........................................................................41
8. Tebli : Küresel Ahlâk ve Dinî E itim ........................................219
3. Tebli : Globalle meye Kar Glokalle me ve Türkiye nin Gelece i ...................................................................51
6 5
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Prof. Dr. Yuhannes LAEHNEMAN
Prof. Dr. Bilal ERYILMAZ
Müzakereler Prof. Dr. Beyza B LG N .................................................................... 231 Doç. Dr. Ali KÖSE ............................................................................241
Müzakereler Doç. Dr. Azmi ÖZCAN .....................................................................383 Doç. Dr. . Tufan BUZPINAR ..........................................................389 Prof. Dr. M. Akif AYDIN ..................................................................393 Prof. Dr. Bilal ERYILMAZ n Cevab ................................................395
9. Tebli : Küreselle me ve Türkiye de Din E itimi ......................247 Doç. Dr. Halis AYHAN Müzakereler Prof. Dr. Ayla OKTAY ......................................................................271 Doç. Dr. Zühal CAFO LU................................................................277
DE ERLEND RME
Prof. Dr. Mustafa ERDO AN ...........................................................399 Prof. Dr. Ilyas BA-YUNUS ...............................................................404 Prof. Dr. Nazif GÜRDO AN ............................................................405 Prof. Dr. Mehmet Akif AYDIN .........................................................407
10. Tebli : Küreselle menin Hukukî Boyutlar .............................281 Prof. Dr. Aslan GÜNDÜZ Müzakereler Prof. Dr. Mehmet Akif AYDIN .........................................................299 Prof. Dr. Ali BARDAKO LU...........................................................303 Prof. Dr. Aslan GÜNDÜZ ün Cevab ................................................310
KAPANI KONU MASI
Prof. Dr. Ali ÖZEK( SAV Ba kan ) ..................................................410 Özet ....................................................................................................415 ndeks .................................................................................................417
11. Tebli : Hukuk Perspektifinden Küreselle me ve Türkiye ...315 Prof. Dr. Mustafa ERDO AN Müzakere Prof. Dr. Burhan KUZU .....................................................................329 Prof. Dr. Mustafa ERDO AN n Cevab ...........................................337 12. Tebli : el-Hamra-Avrupa Evi Dr. Ingmar KARLSSON
çin Bir Model .....................343
Müzakereler Prof. Dr. Mehmet ÖZDEM R ............................................................357 Prof. Dr. Mustafa FAYDA .................................................................363
13. Tebli : Birlikte Ya ama Tecrübesi: Osmanl Millet Sistemi.....................................................................369
8 7
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
çözümünü bekledi i problemlere tart mal ilmî toplant larla k tuttu tur. Vakf m z bugüne kadar millî seviyede yirmi dokuz adet Tart mal lmî Toplant tertiplemi ve bu toplant neticelerini yay nlam t r. Vakf m z n milletler aras seviyede tertipledi i Tart mal lmî Toplant lar n yedinc si olan Küreselle me, slâm Dünyas ve Türkiye konulu toplant da sunulan tebli lerin ve yap lan müzkerelerin metinleri de di er millî ve milletler aras tart mal ilmî toplant larda oldu u gibi bir kitap bütünlü ü içinde bu eserle aziz milletimizin ve ilim âleminin hizmet ve istifadesine sunulmaya çam lm t r.
TAKD M
Dünyada görülen geli me ve de i melerin alan oldukça geni lemi ve takibi zorla m t r. Bu geni alan içine öncelikle içtimâî, ahlâkî, iktisadî, ticarî, ilmî ve teknik konular girmektedir. Bütün dünya milletleri aras nda konu ulur hâle gelen insan hak ve hürriyetleri, globalle me, küreselle me... gibi konular geli en h zl haberle me vas ta ve imkânlar yla bütün insanl a ula maktad r. Bu konular n do ru biçimde ortaya konmas ve buna göre uygulanmas hususu Müslümanlar için oldu u kadar bütün insanlar için de son derece önemlidir. Bu dü ünceden hareketle Vakf m z, 09-11 Kas m 2001 tarihlerinde stanbul Topkap Eresin Hotel de Küreselle me, slâm Dünyas ve Türkiye konulu milletler aras tart mal ilmî bir toplant gerçekle tirmi tir.
Tebli , müzakere ve de erlendirmelerde dile getirilen fikirler ve üslup tamamen tebli ci ve müzakerecilere ait olmakla beraber, yaz l metinler ile irticalî yap lan katk lar yeniden gözden geçirilmi , üslûp ve imlâ birli i sa lanmaya çal lm t r. Ba ka dilde sunulan tebli ler ise Türkçe ye tercüme edilmi ve böylece toplant esnas nda ortaya ç kan bütün fikrî üretim bu eserde bir araya getirilmi tir. Literatüre önemli katk sa layaca n dü ündü ümüz bu çal may benzer çal malar n takip etmesi dilek ve ümidiyle, toplant çal malar ndan bu eserin ortaya ç kmas na kadar geçen sürede desteini ald m z herkese, de i ik kademelerde emek veren, katk da bulunan ah s, kurum ve kurulu lara, eserin bas m n gerçekle tiren yay nevi mensuplar na bu vesile ile bir daha te ekkür eder, ba ar lar dilerim. Ayr ca eserin bütün insanl a faydal olmas n CenabHakk tan niyaz edirim.
Bu toplant da Türkiye nin ve slâm Dünyas n n Küreselle me tecrübesinin genel bir muhasebesinin yap lmas hedeflenmi tir. Dünyada ya anmakta olan h zl de i me ve geli melerden dolay toplumumuzun içine dü ebilece i problemler önceden tesbit edilmeye ve bu problemlerin sebep ve neticeleri ilmî usullerle ara t r lmaya çal lm t r. Sunulan tebli lerde, küreselle menin genel bir blançosunun ç kar lmas arzulanm t r. Her tebli , i ledi i konusu itibariyle ku bak tahlilî bir de erlendirmeden ibarettir.
Prof. Dr. Ali ÖZEK Mütevelli Heyet Ba kan
Bu sempozyumda, genel hatlar yla Küreselle me, Küreselle menin Ekonomik Boyutlar ve Türkiye, slâm, Müslümanlar ve Küreselle menin Etkileri, Küreselle menin Sosyal, Siyasî, ktisadî ve Hukukî Etkileri, Dînî E itim ve Küresel Etkiler, Küreselle me ve Türkiye de Dinî E itim, Tarih ve Küreselle me: Endülüs Modeli ve Osmanl Millet Sistemi ile Amerikan Politikas n n Ortaya Ç kan Politikalar konular ele al nm ; son oturumda üç gün devam eden toplant n n bir de erlendirmesi yap lm t r. Vakf m z kurulu undan bugüne kadar çe itli konularda millî ve milletler aras seviyede ilmî ara t rma ve toplant faaliyetlerini sürdürmü , gayesi istikametinde önemli mesafeler katetmi ve halk n
10 9
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
IRCICA Genel Direktörü( SAV Kurucu Üyesi) Say n ba kan, de erli misafirlerimiz! Hepinizi sayg ile selâmlayarak bu aç l oturumunu ba lat yorum. Vakf m z, biraz önce söylendi i gibi, Türkiye nin, slâm Dünyas n n, bütün dünyan n kamuoyunu dikkatli bir ekilde takip ederek Türkiye nin millî ve dünyan n milletler aras mes´elelerini me gul eden ve Türk kamuoyunu yak ndan ilgilendiren mes´elelerde devaml olarak bilimin nda tart malar, tesbitler ve bilimin nda gelecek için birtak m dü ünceler üretmek maksad yla biraz önce de erli arkada m z n belirtti i gibi- çok uzun zamandan beri önemli hizmetleri olmu tur.
AÇILI KONU MALARI
Prof. Dr. Mustafa ÖZ M. Ü. lâhiyat Fakültesi(Toplant Sekreteri) slâmî limler Ara t rma Vakf n n sekiz y ldan beri hiç aksatmadan devam ettirdi i sekizinci milletler aras sempozyuma ho geldiniz. Bildi iniz gibi, sempozyumuzun konusu Küreselle me, slâm Dünyas ve Türkiye . slâmî limler Ara t rma Vakf , günün artlar gere i birtak m beynelmilel sempozyumlar tertiplemi , sahalar nda belirli kariyere ula m ilim adamlar n davet etmek suretiyle halk m z n ayd nlanmas na çal m t r. Daha önce, Tarihte ve Günümüzde iîlik, Sünnetin Dindeki Yeri, XV ve XVI. As rlar Türk Asr Yapan De erler, Tarihî ve Aktüel Boyutlar yla Türkiye de Aleviler, Bekta iler ve Nusayriler, slâm ve Demokrasi, Osmanl Devleti nde Din e Vicdan Hürriyeti, Modernle me, slâm Dünyas ve Türkiye konulu sempozyumlar tertiplemi ve bu milletler aras toplant metinlerinin hepsi kitap halinde yay nlanm ve halk m z n istifadesine sunulmu tur. Günümüzün en önemli konular ndan biri olan, Küreselle me veya Globalle me, slâm Dünyas ve Türkiye konusu, bu programda i lenecektir. Bu program haz rlan rken yerli ve yabanc birçok ilim adam na müracaat edilmi tir. Sa olsunlar, bizi k rmay p kabul ettiler. Kendilerine huzurlar n zda te ekkür etmeyi bir borç biliyorum. Efendim! Milletler aras Tart mal lmî Toplant m z n aç l oturumunu ba latmak ve idare etmek üzere sayg de er hocam z Prof. Dr. Ekmeleddin hsano lu Bey i kürsüye davet ediyorum. Hocam! Buyurun.
Bugün de küreselle me gibi dünyam z n temel mes´elesini veya dünyam z n yöneldi i temel politik, ekonomik, kültürel meydan okumas yla kar kar ya kald m z bu mes´eleyi gündeme getirmektedir. Bugün özellikle 11 Eylül 2001 hadisesinden(A.B.D. ye yap lan sald r dan) sonra küreselle me, yeni boyut kazanarak önümüze gelmektedir. Hepimiz yirminci yüzy l n ikinci yar s nda ya am ve bütün ahsiyetimiz, kültürümüz o dönemde geli mi insanlar olarak hepimiz yeni bir meydan okumayla kar kar ya kalm bulunuyoruz. Geride b rakt m z yirminci yüzy l k sm nda dünya, So uk Sava dönemini ya am t r ve So uk Sava dönemi içerisinde dünyan n gidi at takarrur etmi tir. Orada iki kutuplu nükleer dengede, ülkeler, milletler ve insanlar ekonomik, sosyal ve kültürel hayatlar n olu turmu lard r. Orada ekonomik boyut çok a r basmaktayd . Ülkeler, geli mi -geli memi , kuzey-güney diye ayr l rken, 11 Eylül hadisesinden sonra kültürel boyut önem kazanm t r. Bugün bu hadiseden sonra, kültürel ve medeniyet boyutlar ön safa geçmi tir. Onun için bugün küreselle meden bahsetmek ve slâmiyet in bu husustaki görü ünü ortaya koymak gerçekten çok önemlidir. Belki bugün biz, 1917 devrimi gibi önemli bir hadise ile kar kar yay z. Yani 1917 devrimi dünyay nas l bir maceraya sürükledi ise, belki 11 Eylül hadisesi(A.B.D. ye yap lan sald r ) de böyle bir maceraya sürükleyebilir. Ne ile kar kar ya gelebilece imiz, nelerin bizi bekledi ini tahmin etmemiz fevkalâde zordur. Bu zor dönem içerisinde hepimizin akl- selim ile rasyonel bir ekilde bütün dünyan n sulhü ve sükûnu içerisinde tav r almam z gerekmektedir. Çünkü bu sürecin mahiyetinin ne olaca n ve nas l geli ece ini bilmiyoruz. Bu konuda fazla bir fikrimiz yok. Ülkelerin bu husustaki tav rlar n n nas l geli ece ini bilmemiz de mümkün de ildir. Bu hadiseler kar s nda slâmiyet in san k durumunda olmas hepimizi dü ündürmektedir. Çünkü, birtak m marjinal gruplar n slâmiyet ad na hareket
12 Prof. Dr. Ekmeleddin HSANO LU
11
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
etmesi, yüksek sesle tav r göstermesi ve birbuçuk milyar insan n da bu zan alt nda kalmas hepimizi dü ündürmektedir. Burada, iddia makam nda olanlar n da sorumlulu unun bulundu una inan yorum. 11 Eylül 2001(A.B.D. ye yap lan sald r ) hadisesi sanki daha önce globalle me hareketinde olan böyle bir durumu daha da h zland rmaktad r. Fakat unu söylemek lâz m: Globalle me ayn zamanda ço ulculuk demektir; tek boyutluluk de ildir. Elbette bu ço ulculu un içerisinde slâmiyet in, slâm kültür ve medeniyetinin yeri olmal d r. Bu son hadise ile ülkeler görü ve tav rlar n ortaya koymaktad rlar. O bak m nda bu son hadise bütün ülkeleri, kültürel kimlikleri ve medeniyetlere aidiyetleri içerisinde birer-birer konumlar n , tutum ve tav rlar n tarife ve aç klamaya muhtaç duruma getirmi tir. On y llar süren So uk Sava lardan sonra yeni dünya düzeni ciddi hegemonik e ilimlere meydan verebilir ve bunlarla ancak yeni görü me zeminleri olu turmakla mücadele edilebilir. Bu platformdaki ili kilerde periferik denilebilecek kültürleri izole edecek bir hükümran kültürü modeli olu mas n talep edecek birtak m riskler bulunmaktad r. Bunlar n bertaraf edilmesi gerekmektedir. Milletlerin kültürel anlay lar , kimlikleri elbette korunmal d r. Bu süreç ve mücadele içerisinde Türkiye önemli bir yer i gal etmektedir. Bir kere Türkiye nin slâm Dünyas nda önemli bir yeri ve özelli i vard r. Çünkü, Türkiye sanayile menin reaktif olarak ileri bir safhas ndad r. Sanayi mallar ihraç ediyor, petrol boru hatlar ve tar m projeleri gibi kalk nma projelerinde yer al yor. Bir taraftan slâm Konferans Te kilat n n aktif üyesidir; di er taraftan da Nato, Karadeniz Ekonomik birli i Tekilat , D-8 Te kilat , D-20 gibi milletler aras olu umlar n içinde yer almaktad r. S rf tarihi ve co rafyas yla de il, aktif siyasetiyle de iki dünya aras nda aktif pozisyona sahip bir ülkedir. Onun için bu konuda üzerimize önemli görevler dü mektedir. O bak m ndan globalle me, Türkiye ve slâm Ülkeleri bu genelde bütün dünya toplumlar taraf ndan daha iyi bir dünyaya do ru bir f rsat olarak de erlendirilebilir. Bunu nas l yapaca z? Terör, uç ak mlar yok edilmeli ve kültürler birbirine ya ayabilecek, birbirlerine kar l kl huzur verebilecek duruma gelmelidir. Bir daha adil bir ekonomik düzen kurulmal , ülkeleraras ndaki a r fakirlik-zenginlik fark giderilmelidir. Daha büyük ölçüde adalet yay lmal ve insanlar n karar mekanizmalar nda yer almal d r. Bugün terör hareketine bak ld zaman, ister rlanda daki, ister Afganistan daki terör dinî ekilde tezâhür etti i halde, bunun temelleri asl nda siyasîdir, ekonomiktir. Bu, ister rlanda olsun, ister Afganistan olsun aradaki fark Katoliklik, Protestan l k, slâmiyet de il, siyasî ve ekonomik hedeflerin farl l d r. Ama özünde var olan birtak m s k nt lar bertaraf edilmedi i takdirde bu terör hareketinin ortadan kalkmas mümkün de ildir. Onun için bugün Küreselle me, slâm Dünyas ve Türkiye adl bu toplant da bütün bunlar tart mak bence fevkalâde önemli bir hadisedir.
13
Bu münasebetten dolay bu ilmî toplant da bulunmaktan ve aç l celsesini açmaktan büyük mutluluk duyuyorum. imdi de vakf m z n ba kan Prof. Dr. Ali Özek Bey i aç l konu mas n yapmak üzere kürsüye davet ediyorum. Buyurun hocam!
Prof. Dr. Ali ÖZEK SAV Mütevelli Heyet Ba kan Say n ba kan ve de erli konuklar! SAV n tertip etti i Küreselle me, slâm Dünyas ve Türkiye konulu yedinci Milletler aras Tart mal lmî Toplant ya ho geldiniz. Yurt içinden ve d ndan tebli ci ve müzakereci olarak bu toplant ya kat lan ilim adamlar na ve dinleyicilere, vakf m z ad na ükranlar m , sevgi ve takdirlerimi sunar m. Üç gün boyunca sunulacak tebli ler ve bu tebli ler üzerinde yap lacak ilmî tart malar nda umuyorum ki, konuya birçok yönden aç kl k getirilecektir. Küreselle me tabiri, galiba dünyan n yuvarlak olmas ndan hareketle ortaya ç km bir tabirdir. Dünya zaten yuvarlakt r; O halde bundan ne kastedilmektedir? Acaba yuvarlak olan dünya üzerinde ya ayan insanlar n yuvarlakla malar m kastedilmektedir? Elbette hay r! Evet, dünya yuvarlakt r; ama, üzerinde ya ayan insanlar bir yuvarlak olu turmam lar, ayr ayr anlay lar, inan lar, gelenekler, siyasî ve içtimaî davran biçimleri olu turmak suretiyle küre üzerinde birbirine z t ve birbiriyle sava an topluluklar olu turmu lard r. Buna göre, küreselle meden kastedilen, olsa olsa üzerinde ya ad klar yer küresi nas l ki bir birlik ve bütünlük içinde hareket ediyorsa insanlar n da öyle olmas d r. Tabiî bu tabir, mecazî bir tabirdir. Küreselle menin hem müspet hem de menfi yönleri vard r. Nitekim bu gün ya ad m z dünyada küreselle me taraftarlar oldu u gibi ona kar olanlar da vard r. Kar olan n da, taraftar olan n da küreselle meden ne anlad klar na ve bu olu umdan ne beklediklerine bakmak ve ona göre hüküm vermek gerekir. Meselâ, konuya slâmî aç dan bakt m z zaman görürüz ki, küreselle me slâm n istedi i bir olu umdur. Kur ân da âhir zaman peygamberi hakk nda Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik buyurulmaktad r. Bunun anlam , slâm herkese aç kt r ve slâm n te âliminden herkes yararlan r. Hz. Peygamber(s.a.v.) de, Buhârî de rivâyet edilen bir hadisinde Yer yüzü bana mescit k l nd ... demi tir. Yine slâm n getirdi i ana prensiplere göre, ilmin, teknolojinin, ticaretinin, sanat ve edebiyat n dini, milleti, vatan
14
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
yoktur. Yani bunlar insanî ve beynelmileldir. Bu konularda küreselle me zaten tabiî olarak vard r. Nitekim yüce peygamber, Hikmet mü minin yiti idir; nerede bulursa onu al r. buyurmu tur. Hadiste hikmet kelimesinin kullan lmas da oldukça ilgi çekicidir. Zira hikmet kelimesi, daha ziyade fayday da içeren bilgi ve davran lar kapsar. Küreselle mede menfi neticelerin ç kaca n dü ünenlere göre, küreselle me neticesinde birçok milletler ve toplumlar zarar görebilir veya haks zl a u rayabilir. Bu ihtimal göz ard edilemeyecek kadar önemlidir. Burada küreselle menin siyasî ve iktisadî olu umu önemlidir. ayet insan hak ve hürriyetleri, özellikle serbest dü ünme, inanma ve te ebbüs hürriyetleri garanti alt na al nmazsa, zamanla küreselle me menfile ebilir. Üç gün boyunca konu ile ilgili uzmanlarca sunulacak tebli ler ve bu tebli ler üzerinde yap lacak ilmî tart malar sonunda in aallah çe itli yönleriyle konu bir ölçüde ayd nlanacakt r. Kanaatimce küreselle me hakk nda bundan sonra da ara t rmalar yap lacakt r. Böylece, küreselle menin olumsuz olabilecek taraflar n n ke fedilmesi ve bu olgudan herkesin faydalanabilmesi için fertlerin ve toplumlar n nas l hareket etmeleri gerekti inin ortaya konmas mümkün olacakt r. Bu vesileyle hepinizi sayg ile selâmlar, ba ar lar dilerim.
Prof. Dr. Nazif GÜRDO AN Fatih Üniversitesi (Organizatör) De erli misafirlerimiz! Hepinize ho geldiniz diyor, sayg ve sevgi ile selâml yorum. Böylesine güncel bir konuyu gündeme getirdi i için slâmî limler Ara t rma Vakf Ba kan Say n Prof. Dr. Ali Özek Bey e ve Vakf n Mütevelli Heyeti üyelerine ve di er vak f mensuplar na tek-tek te ekkür ediyorum. Ayr ca sempozyumumuza katk da bulunan konu mac ve tart mac lara da te ekkür borcumuz sonsuzdur. Globalle me gerçekten günümüzde en çok tart lan konular n ba nda geliyor. Globalle me dünya gündemine Berlin Duvar n n y k lmas ndan sonra girdi. Art k globalle me ile bütün kültürler için dünya, bir K z l elma ya dönü tü. Bundan sonra art k bir kültürün varl n koruyabilmesi için bütün dünyada olmas gerekiyor; bütün dünyada olmayan kültürler kendi varl klar n bundan böyle korumakta zorluk çekecekler. Globalle meyi bir kesim, Bat kültürünün, Türk ve slâm Dünyas n n Asya y i gali olarak görüyor. Bir kesim de, globalle me ile bütün ülkelerin önüne büyük bir f rsat ç kt n söylüyor. Gerçekten, bu aç dan bakt m z zaman biz, bugüne kadar Bat dünyas n hep ele tirdik. Esasen globalle me ile Bat dünyas ile rek bet etme, o kültürler ile yar ma imkân do uyor. Asl nda
15
san ld gibi slâm Avrupa da yeni de il. slâm 711 y l ndan beri Avrupa da. Bu konuda de erli bir kitab olan Dr. Ingmar Karlsson Beyefendi de tebli sunacak, o da kitab nda Avrupa ya el-Hamra modelini öneriyor. Gerçekten gerek el-Hamra modeli, gerekse Osmanl modeli bugünkü Avrupa Birli i için geçmi te verilmi güzel örneklerden biridir. Her ikisi de kültürler, dinler ve milletler üstü bir yönetim örne i olmu tur. Bugünkü Avrupa n n da böylesi bir yönetime ihtiyac vard r. Ayr ca, slâm Avrupa dad r. slâm Amerika dad r. Art k slâm bir ülkenin, bir k t an n s n rlar n a m bir kültür, bir medeniyettir. Bu yüzden bütün dünya, geçmi te Müslümanlar n gösterdi i gibi bir arada ve birlikte ya ama zorundad r. Yeni geli meler farkl kültürleri, farkl medeniyetleri bir arada yaamaya zorluyor. Bundan sonra da bir arada ya ama, bütün ülkelerin, bütün kültürlerin, bütün toplumlar n sorunu olacak ve bütün kültürlerin, bütün toplumlar n bu konuda slâm dan alaca çok büyük dersler var. Bu toplant da bunlar da tart aca z. Toplant m z iki ana bölümden olu uyor: Birinci bölümde globalle menin kültürel ve siyasal etkileri, e itim ve ekonomiye etkileri aç lacak; ikinci bölümde ise, slâm kültüründen globalle meye verilebilecek cevaplar, örnekler, modeller ele al nacakt r. Bu örneklerin ba nda dedi im gibi birincisi, spanya da 800 sene bar içinde bir yönetim uygulayan Endülüs Modeli. kincisi de yine, son slâm Devleti Osmanl n n Millet Sistemi dir. Biz burada biraz da globalle meye kar benim tebli imde oldu u gibi globalle lokalin birle mesinden geli tirilen bir kelime- glokalle meyi savunuyoruz. Yani, kendin ol, kendi medeniyetine, kendi kültür ve kimli ine sahip ç k, ba ka kültürlerle de, ba ka medeniyetlerle de rek bet etmeyi ö ren . Bunun en güzel ifadesi, Mevlânâ n n ünlü pergel benzetmesi nde bulunur. Mevlânâ diyor ki: Biz pergel gibiyiz, sabit aya m z kendi kültürümüzde, di er aya m z da bütün dünyay dola r . Gerçekten bugün güçlü bir kültürün, güçlü bir ülkenin kendi de erlerini, kendi medeniyetini koruyup, di er medeniyet ve kültürlerle de yar maya, rek bet etmeye de haz r olmas gerekir. Bunu yapamayan kültürlerin varl klar n korumalar mümkün de ildir. Bunun için de gerçekten yeni durumlar güzel analiz edip, yine Mevlânâ n n dedi i gibi yeni eyler söylemek gerekiyor. Art k So uk Sava öncesinin kavramlar ve yakla mlar ile modelleri bugünü aç klamakta yeterli deildir. Bugün art k yoksullar, zenginler, kuzeyliler, güneyliler, sa c lar, solcular de il, globalle meye ayak uyduranlar ile globalle meye ayak uyduramayanlar sava yor. Ayak uyduranlar ile ayak uyduramayanlar yar yor. Bu yar ta yerini almak isteyen kültürlerin dünyay çok yak ndan izlemesi, dünyadaki geli meleri çok yak ndan kavramas gerekiyor.
16
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Üç günlük bu sempozyumun bu ba lamda yeni aç l mlara vesile olacan ümit ediyor, hepinizi sevgi ve sayg ile selâml yorum.
Alaaddin BÜYÜKKAYA Ak Parti stanbul l Ba kan Say n ba kan, de erli davetliler, de erli bas n mensuplar ! Önce hepinizi sevgi ve sayg ile selâml yor, hürmetlerimi arz ediyo um. San yorum ki, dünyam z n en önemli konular ndan birini tart yoruz. Özellikle 11 Eylül 2001 den(A.B.D. ye yap lan sald r dan) sonra, dünyada yeni geli en kavramlar bu konunun ne kadar önemli oldu unu hepimize bir kere daha hat rlat yor. Say n ba kan Prof. Dr. Ekmeleddin hsano lu Bey in de belirtti i gibi, 11 Eylül 2001 den sonraki terörü slâm dünyas yla özle tirme gayretleri mevcuttur. Bu bak mdan bütün dünyaya slâm n cihan ümûl mesaj n n, onun güzel ahlâk te vik etmek için gönderildi inin duyurulmas gerekmektedir. Dolay s yla SAV mensuplar n , bu kadar önemli bir konuyu gündeme getirdikleri için tebrik ve te ekkür ediyorum. Bu, ülkemiz için de büyük anlam ta yor. Küreselle me, dünyada birçok kavram de i tiriyor. Millî devletler önemini giderek kaybederken, özellikle milletler aras irketler ön plâna ç k yor ve kültürler aras ndaki çat malar ile kültürlerin gücü yeniden farkl la yor. Müslüman Türk Milleti için san yorum ba ka güzel ufuklar da aç yor. Çünkü, bugün Türk Milleti nin dünyan n her taraf nda da n k bir vaziyette gruplar halinde olmas bir anlamda her kö ede bir gücünün, nüvesinin bulunmas , dünyadaki haberle menin getirdi i bu imkân ve f rsatlar iyi de erlendirildi inde küreselle me bizim için bir avantaj olarak görülüyor. Ama, bu imkân ve f rsatlar iyi de erlendiremedi imiz takdirde küreselle me aleyhimize olacak faktörleri de ta yor. Küreselle menin leh ve aleyhinde olanlar var. Deniyor ki: Tarihte ilk defa gerçekle en küresel bir uygarl k ortaya ç k yor. Dünyada tek pazar oluurken üretim a lar nda de i iklikler ya an yor. Bunlar n da insanlar n refah n artt raca ifade ediliyor. leti imde meydana gelen geli melerin isteristemez dünyadaki haberle meyi ve gücü, millî devletlerin ve kültürlerin öne ç kma sonucunu do uraca söyleniyor. Buna mukabil, küreselle menin kar s nda olan insanlar ise küreselle me için çok a r tenkitlerde bulunuyorlar. Küreselle me konusunda bugünden yar na söylenecek sözleri çok ciddi bir ekilde tahlil etmemiz gerekmektedir. Bilhassa ülkemiz aç s ndan küreselle meden kaynaklanan birkaç problemin de tart lmas nda fayda görüyorum: Türkiye küreselle irken baz sorulara cevap bulmak zorundad r. Türkiye nin içinde bulundu u k s r döngünün, acaba küreselle me sonunda m do du unu, bu durumda meydana gelen bütün s k nt lar m z n kayna n n küreselle mekten mi, bizden mi oldu unu, küreselle menin özellikle ülkemiz-
17
deki istikrars zl n kayna olup-olmad n da tart mak zorunday z. Çünkü, görülen o ki, küreselle en dünyada akan sermaye hareketleri dünyan n her taraf n vurup geçiyor. Acaba, vurup geçen bu hareketlerin içinde miyiz? Yoksa, bizden kaynaklanan problemler mi var? Biz, küreselle meye haz r m y z, de il miyiz? Bence, bu konular n da bu toplant da tart lmas nda ve bu arz etti im sorulara da cevap bulunmas nda yarar var. Müslüman olmam z, Müslüman bir kimlikle dünyadaki yerimizi belki yeniden tayin etmemiz gerekiyor. Bilvesile Genel Ba kan m z Recep Tayyip Erdo an Bey in selâm, sevgi ve sayg lar n sunuyor, ba ar dileklerini arz ediyor, ben de toplant n n hay rlara vesile olmas n diliyorum. Prof. Dr. Veysel ERO LU SK Genel Müdürü Çok de erli ba kan m, de erli misafirler! Hepinizi hürmetle selâml yorum. Bu toplant n n hay rlara vesile olmas n Cenâb- Allah dan niyaz ediyorum. Evvela, böyle güzel toplant y tertipleyen, ba ta SAV Mütevelli Heyet Ba kan Prof. Dr. Ali Özek hocam olmak üzere tertip heyetine ve SAV n deerli mensuplar na ükranlar m arz ediyorum. Bugün burada hakikaten güncel bir mes´ele olan küreselle me konusu milletler aras seviyede tart maya aç lm t r. Bu bak mdan tebrik ediyorum. Esasen bu gibi toplant larda daima Ziya Pa a n n u sözünü hat rl yorum: Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan do ar yani hakikat k v lc m , mutlaka fikirlerin tart lmas ndan, çarp mas ndan ortaya ç k yor. Bu gerçekten do ru bir tesbit. Dolay s yla biz de burada fikirlerimizi çarp t rmam z ve do ru yolu, hakikat k v lc m n mutlaka bulmam z gerekiyor. Küreselle me konusu, a a -yukar be seneden beri kullan la gelmektedir. Bu yeni geli meye kimisi globalle me, kimisi küreselle me diyor. Ben ahsen küreselle me tabirini Türkçe oldu u için daha çok tercih ediyorum. Peki bundan ne anl yoruz? Bundan anla lan mânâ her tarafa çekilebilmektedir. Kimileri küreselle meden, Bat kültürünün di er kültürleri yutmas n anl yor -ki, bunda bir hakikat pay var-; kimileri de ki, bana göre de öyle olmas lâz m- çe itli kültürlerdeki insanl a faydal olan hususlar süzülmek suretiyle insanl n hizmetine sunulmas n anl yor. Bu bak mdan bu küreselle meyi do ru anlay p ona göre uygulamam z gerekir. Yanl yolda gidildi i zaman yani di er kültürlerin özellikle bizim kültürümüzü yok etmesi tarz nda ortaya ç karsa küreselle me insanl k için felâket olur. Bu konuda uyan k olmam z ve kendi kültürümüzü ya atmak için çal mam z lâz md r. Ama, her bir kültürün güzel, insanl a faydal olan hususlar , bar , insan hak ve hürriyetlerini, teebbüs hürriyetini, hak ve adaleti, k saca slâm n temel prensiplerini anlad -
18
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
m z zaman küreselle me insanl k için çok faydal d r. Küreselle menin ne oldu unu, fayda ve zararlar n tart mam z lâz m ve güzel eyler ortaya sürmemiz ve bu güzellikleri de dünyaya yaymam z gerekmektedir. Eskiden bir K z l Elma ideali vard . Maalesef zaman içinde o idealin kayboldu unu görüyoruz. Milletimizin ve özellikle gençlerimizin idealinin bulunmad na ahit oluyoruz. K z l Elma idealini kaybetmi iz. O halde biz bu vesileyle kendi kültürümüzün K z l Elma s n , kendi hedeflerimizi ortaya koymam z lâz m. De erli dostlar! unu unutmayal m ki, hedefi, gayesi olmayan milletler yok olmaya mahkumdur. O halde biz hedeflerimizi ortaya koyal m ve bu istikamette ve gücümüz nisbetinde çal al m diye dü ünüyorum. n aallah bu toplant n n böyle bir hayra vesile olaca na inan yorum. Bu vesileyle yurt d ndan stanbulumuza gelen misafirlere de stanbul Büyük ehir Belediyesi ad na ho geldiniz demek istiyorum. n aallah burada güzel vakit geçirirler. stanbul un güzelliklerini görürler diye ümit ediyorum. Ayr ca tenkit ve tekliflerini bize ilettikleri takdirde onlar da dikkate alaca m z ve daha güzel bir stanbul haz rlayabilmemiz için faydal olaca n belirtmek istiyorum. Tekrar bu toplant y organize edenlere te ekkür ediyor, hazirûna hürmetlerimi arz ediyorum.
durum kar s nda samimi ve gönülden slâm inanc nda olanlar n yeni bir durum de erlendirmesi yapmalar gerekti i kanaatindeyim. Milletler aras belgelerde yer alan birçok insan haklar n n, bu belgelerin olu mas ndan as rlarca önce Yüce Allah n gönderdi i Kur ân- Kerim de yer almas gerçe inin, slâm a kar olan ki i ve çevreler taraf ndan srarla gözden kaç r lmas kar s nda, önünde ve arkas nda hiçbir s fat ve konu olmadan do rudan slâm n ana ilkelerini,vadettiklerini, insan n kurtulu u için önerdi i çözüm yollar n , geçici hayat ile ebedî hayat aras ndaki ba lant lar n ; sosyal adalet, dayan ma, karde lik duygular n peki tiren ilkelerini konu edinen bir milletler aras toplant n n yap lmas nda büyük yarar oldu u kanaatindeyim. Böyle bir toplant y ancak slâmî limler Ara t rma Vakf gerçekle tirebilir; ya da ayn amaçla çal an di er ki i ve kurulu larla böyle bir çal may ortak yürütebilir. Böyle bir karara var ld takdirde, sendika olarak üzerimize dü en katk y sa layaca m z bilgilerinize sunuyorum. Dü üncelerin halka ula mas nda hiçbir ekilde ihmal edilmemesi gereken ça m z n en önemli arac , bildi iniz gibi, medya d r. Okuyucusu ve izleyicisi çok olan Türk medyas nda slâm hat rlamak, ne yaz k ki ancak Ramazan aylar nda mümkün olabilmektedir. slâm n tan t lmas ve gerçeklerin bilinmesinde medya konusunun da tart lmas n n gereklili ine inan yorum. Bu vesile ile vak f yöneticilerine, toplant ya kat lanlara ve tebli sunacaklara hay rl hizmetlerinde Yüce Allah tan iyilikler diliyorum.
Mustafa BA O LU Sa l k çileri Sendikas Genel Ba kan
Sayg lar mla.
slâmî limler Ara t rma Vakf n n tamamen bilimsel ve onun gere i olarak tarafs z bir anlay içerisinde yürüttü ü çal malar n n, ülkemizin sorunlar n n çözümüne ve insanlara Yüce Allah n gönderdi i son din olan slâm n daha iyi anla lmas na çok önemli katk lar olmaktad r. Bundan önce yapt n z yararl çal malar n bu toplant da da devam edece ine yürekten inan yorum. Son y llarda slâm a yönelik ve genel olarak slâm ele tiren konu malar, programlar, ara t rma ve yaz lar n, slâm gerçe i ni gere i gibi kavrayamayan ya da yeterli bilgisi olmayan insanlar üzerinde olumsuz etki yapt n üzülerek görüyorum. 11 Eylül 2001 günü Amerika da meydana gelen ve akl ba nda vicdan sahibi herkesin onaylamad , aksine k nad , hatta lanetledi i, fail veya failleri henüz kesinlik kazanmayan terör olay ndan sonra en medenî ve insan haklar na sayg l oldu unu söyleyen devletler bile, Müslümanlara ve onlar n ibadet yerlerine yap lan sald r lar kar s nda sa duyulu davranmam lard r. Bu
19
20
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME: GENEL B R BAKI
hayat m z n, en az ndan insanl k ailesinin önemli bir k sm n n hayat n n bir parças haline getirdi. Pekâlâ! Nedir bu küreselle me diye adland r lan fenomen, yahut süreç? T pk öteki pek çok genel kavram gibi küreselle menin de efrâd n câmi , a yâr n mâni bir tarifi yok. Küreselle menin iktisadî, siyasî, hukukî, kültürel, vs. boyutlar var. Bunun bir sonucu olarak bu alanlarla ilgili olan bilim adamlar , kendi uzmanl k sahalar na giren unsurlar ön plânda tutmak suretiyle küreselle me kavram yla ilgili bir dizi tarif ve tasvirler öne sürüyorlar.
I KÜRESELLE ME: GENEL B R BAKI Prof. Dr. Mehmet S. AYDIN Dokuz Eylül Üniversitesi
Küreselle me olarak Türkçe ye aktard m z globalization , özellikle 1980 lerden itibaren en s k kullan lan anahtar terimlerden biri. Global köy tabiri 1960 lar n ba nda M. Mcluchan n Medyay Anlamak (Understanding Media, London, Routledge, 1964) adl eserinin yay mlanmas ndan sonra me hur oldu. Bu eserde, geni bir imkân ve kapasiteye dayanan medyan n ve onun arkas ndaki bilgi birikimi ve teknolojinin dünyam z gittikçe küçülttü ü konusu i leniyordu. Globalle me, bugün kullan lan anlam geni li i içinde ele al nd nda, yeni bir kavramd r. Ama onun i aret etti i fenomenlerin, yahut süreçlerin içinde yer alan unsurlar n bir k sm insanl k tarihi kadar eskidir. Bu kavram n evrensellik , modernlik ve benzeri kavramlarla akrabal vard r. Bu noktaya biraz sonra temas edece im. Evrensellik iddias n ve gayesini önümüze koyan dinler vard r; cihana hâkim olma arzusunu dile getiren siyasî vizyonlar var olagelmi tir. Yeryüzünün küçülmeye ba lamas na kesin bir tarih vermek ebetteki mümkün de ildir. nsano lu on alt nc yüzy ldan itibaren deniz yoluyla dünyay dola maya ba lad . Bu, sermayenin, mal ve baz hizmetlerin de dola m n beraberinde getirdi. On sekizinci yüzy lda ve onu takip eden as rlarda milletler aras yat r m ve ticaret büyük önem kazand . Bütün bunlar siyasî, iktisadî, hatta kültürel kolonile tirme faaliyetleriyle güç kazand . Sanayile mi ülkelerin Afrika ve Asya k t alar n n ham maddelerine ve insan gücüne olan ihtiyac , sömürü düzeninin k l k de i tirmek suretiyle devam n sa lad . Bilim ve teknoloji alanlar nda büyük hamlelerin yap lmas , Bat Avrupa ülkelerinin gittikçe güçlenen ve yay lan bir birlik olu turma istikametindeki faaliyetlerinin olumlu sonuçlar do urmas , komünizmin çökmesi, Yeni Dünya Düzeni vizyonlar n n olu maya ba lamas , küreselle me denen süreci 21
Genelde bak ld nda, küreselle me, sermayenin, mallar n, hizmetlerin ve kültür varl klar n n, bilim ve teknoloji imkânlar n n s n rlar a an bir süreci, hem de oldukça kar k, karma k, ini li-ç k l , zaman zaman çeli kili, etkiledi i alanlarda ne gibi sonuçlar do uraca ve doacak sonuçlardan bizzat kendisinin nas l etkilenece i bugünden asla kestirilemeyecek olan bir süreci, yahut süreçler toplulu unu akla getirmektedir. Böyle bir geli me kar m za yüzlerce imkân ve pek tabiî yüzlerce problem ç kar yor. Bunlar n bir k sm na biraz sonra ana ba l klar halinde temas etmeye çal aca m. Küreselle meyi olumlu bir geli me olarak de erlendirenler onun temel umdelerini sekülerle me, liberal demokrasi, serbest piyasa ekonomisi ve anayasal hukuk devleti gibi ba l klar alt nda topluyorlar. Baz lar bunu daha k sa yoldan bir teslis içinde ifade etmeyi tercih ediyorlar: Hukuk alan nda insan haklar devrimi, siyaset alan nda liberal demokrasi, ve iktisadî hayatta serbest piyasa ekonomisi ve rek bete dayal üretim. imdi globalle me sürecinde yer ald önem s ras na göre bu konular üzerinde k saca durmak istiyorum. 1. Küreselle menin Ekonomik Boyutu Burada bilimi, teknolojiyi, özellikle enformasyon teknolojisini ayr ca ele almaya gerek görmüyorum; çünkü onlar küreselle me sürecine dahil olan her faaliyetin ba vurmadan edemeyece i temel vas talar durumundad r. Öyle görünüyor ki, ana globalle me sürecinin içinde yer alan t lî süreçlerin ba nda ekonomik hayatta görülen küreselle me gelmektedir. OECD nin verdi i tan ma göre, ekonominin globalle mesi, farkl ülke22
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME: GENEL B R BAKI
lerin üretim ve pazarlar n n her gün artan bir h z ve derinlikle birbirine daha çok ba ml hale gelmesini ifade eden bir süreçtir. Bu da mal, hizmet, sermaye ve pek tabiî teknolojinin dinamizmine dayanan dünya ticaretinin s n rlar a ma arzusuna ba l olan bir geli medir. S n rlar ötesi, dolay s yla milletler üstü iktisadî hayat, ula t her bölgede siyasî ve hukukî yap lar de i meye zorlamakta, netice itibariyle, toplumsal hayat n tamam n etkilemektedir. ve bu sürecin aktörleri böyle bir geli menin insanl n hayr na oldu u tezini öne sürmektedirler. Onlara göre zaten bu süreç, t pk modernle me süreci gibi, durdurulamaz, geri döndürülemez. Globalle me süreci dinamizmini ve dönü türücü gücünü aç kça ortaya koymu tur. Ekonomik globalle me, zenginlik ve yeni tüketim zevkleri getiriyor. Müte ebbis, yat r m n kendi yöresine hatta kendi ülkesine de il, yarar na inan yorsa, uzak bir ülkeye yapabiliyor; sözgelimi fabrikas n stanbul da de il, Sofya da, Moskova da kuruyor. Bu da kendi s ras nda kalifiye i ve i çi olu umuna katk sa l yor. Ekonomik yetersizliklerin, beceriksiz anti-demokratik yönetimlerin, yar mas z, rek betsiz kazanç yollar n n üstü art k kolay kolay örtülemiyor. Ekonomik globalle me geli mi bir enformasyon alt-yap s n ve yüksek teknolojiyi beraberinde ta yor. Yönetenler, yönetilenleri art k dünyada olup bitenleri ö renmekten al koyam yorlar. Sadece iktisadî hayat de il, siyasî hayat da daha rek betçi ve daha effaf olma mecburiyetini hissediyor. Globalle me, daha rahat bir sekülerle me sürecinin devreye girmesine yard mc oluyor. Bu süreç, kültürün geneli dahil her eyi dünyevîle me program na alan siyasî ideolojik lâiklikten ve lâikçilikten oldukça farkl d r. Küreselle me, iddiaya göre, farkl anlay lar n, dünya görü lerinin bir arada ya amalar na yard mc olan, global demokratik hayat tarz n amaçlayan bir hedefe do ru ilerliyor. Elbette ki bu, madalyonun bir yüzü. Öbür yüzü ise oldukça farkl . Acaba ekonomik globalle me kendi ba na yürüyen bir süreç mi? Bu oyunun ba aktörleri kimler? Her eyden önce, kapitalin, mallar n, hizmetlerin küreselle mesi diye bir durum hakikaten var m ? Acaba ekonomik sürecin ne kadar A.B.D., Avrupa Birli i ülkeleri ve ASEAN (Asya Pasifik Ekonomik birli i) çevresinde, ne kadar dünyan n geri kalan k sm nda dönüp dola maktad r? Dünyan n, yani glob un ne kadar bu sürecin kenar nda, ne kadar d nda kal yor? Acaba ekonomik globalle meden mi, yoksa belli merkezlerde odaklanm , kontrol edilmesi güç ve effafl kendinden menkul güçlerin, firmalar n global bir etkiye, 23
hatta otoriteye, bask gücüne sahip olmas ndan m söz etmek daha makul ve gerçe e uygun dü er? Bu sorular n her biriyle ilgili olan ve ekonomik globalle me konusunda ortaya ç kan yanl l klar , tutars zl klar , hatta korku ve endi eleri dile getiren yüzlerce akademik yaz bulunmaktad r. Genelde bak ld nda, iktisadî globalle meye kar ç kanlar n ana iddialar n u ba l klar alt nda toplamak mümkündür: a. Globalle me bir tür kapital ve patronlar diktatörlü ü çizgisinde yürümekte, kâr ana de er, tüketimi ise âdeta ibadet ve insanlar mü teri gibi görmektedir. b. Globalle me, geli mesi uzun dönemleri kapsayan sosyal refah devleti anlay n iyiden iyiye zay flatmakta, komunitarian dokuyu ciddi ekilde zedelemekte, sosyal sorumluluk duygusunu zay flatmaktad r. Dünya Bankas n n ve IMF nin para politikalar na bir göz atmak bu gerçe i görmek için yeterli olsa gerektir. Acaba bu global kurulu lar, i sizlik, yoksulluk, geni kitlelerin gelir düzeyi, vs. ile ne kadar yak ndan ilgileniyorlar? c. Ekonomik globalle menin aktörleri oyunu o kadar büyük oynamak istiyorlar ki, bu oyunun geni insan topluluklar na ne yapaca n dü ünmeye vakit bile bulam yorlar. Belki de onlar n en az ndan onlar n büyük bir k sm n n- formasyonlar derin insanî sorunlar kavrayacak donan mlardan da yoksun bulunuyor. d. Yine onlar, en az ndan bugüne kadar, ortaya koyduklar faaliyetlerde ekolojik problemlere nadiren duyarl l k gösterdiler. Çevrecilerin büyük bir k sm n n globalle me kar t olmalar bo una de ildir. e. Globalle en ekonomi, baz teologlara göre, inanç ve ahlâk dokusuna zarar verecek bir dünyevîle meyi besliyor. Manevî dinamikler, bu tür bir globalle meye yön verme imkân n bulam yorlar. Belki öteki be erî faaliyetlerden daha ziyade ekonomik faaliyet, global nitelikte olsun veya olmas n, ahlâkî-manevî de erlerin, ilkelerin yol göstericili ine muhtaçt r. Unutmamak gerekir; global faaliyetler, büyük ahlâkî yaralar açabilir. Dinî aç dan bak ld nda, büyük i ler büyük günahlara sürükleyebilir. Özellikle son iki as rda bilimsel, teknolojik ve nihayet siyasî ve ekonomik güce sahip olan dünya kesimi, o kadar h zl bir sekülerle me ya ad ki, insanl n manevî gücünü, meselâ çekirdek ama global nitelikli bir ahlâk anlay n küreselle tiremedi. Bu alanda son y llarda global etik ile ilgili faaliyetlerin c l z kalmas n n ba l ca se24
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME: GENEL B R BAKI
bebi, globalle menin maddî unsurlar n n öteki unsurlar n n aleyhine olacak ekilde yol almas d r. 2. Küreselle menin Siyasî ve Hukukî Boyutu Genel kanaate göre, her ekonomik düzen, kendisine uygun bir siyasî düzeni öngörür. Sözgelimi serbest piyasa ekonomisi liberal veya neo-liberal demokratik bir siyasî yap olmadan yürütülemez. E er durum bu merkezde ise, ekonomik globalle menin oyuncular niçin kâr güvence alt na ald klar na inand klar zaman oyunu hiç de demokratik olmayan siyasî aktörlerle oynayabilmektedirler. Globalle me aleyhtarlar na göre, bu durum kapitalizmin insanî, dolay s yla ahlâkî sorunlara, yap s gere i, bîgane kalmas ndan ileri gelmektedir. Globalle me yanl lar na göre ise bir ülkenin siyasî yap s n dönü türebilmenin en kestirme yolu ekonomik ili kilerdir. E er serbest piyasa ekonomisi sa lam hukukî güvencelerle bir ülkeye girerse zaman n ak içinde siyasî yap y liberal demokratik bir çizgiye sokabilir. Daha önce izah edildi i gibi, ekonomi zaten global güçte olan bir teknolojiyle, özellikle bir enformasyon teknolojisiyle geliyor. Bu da, kendi s ras nda, ülkenin siyasî yap lar n dünyaya aç yor. Globalle me kar tlar n n bu son görü e itirazlar daha gür sesli ç kmaktad r. Onlara göre, enformasyon teknolojisi her eyden önce global olmaktan çok uzakt r. Yeryüzünün büyük kesimi enformasyon a n n içinde bulunmamaktad r. Söz konusu a a rl kl olarak Bat dilleriyle, ama özelikle ngilizce ile yoluna devam etmektedir. E er ortada bir dil sorunu varsa globalle menin beklenen fayday sa lamas elbette ki mümkün olamaz. kinci olarak, enformasyon sanayiini ellerinde tutanlar n kim olduklar na bakmak gerekiyor. Enformasyon patronlar istedikleri bilgiyi, istedikleri kadar, istedikleri yerlere iletiyorlar. Bazen enformasyon bombard man na ba vurarak farkl bak tarzlar n , bu anlamda ço ullu u, yerel yarat c l klar , vs. yi yok ediyor ve nihayet global bir hareket olan yahut olmas gereken demokrasiyi global bir markete çevirmek istiyorlar. Bu gidi ten sa l kl bir demokrasi ç kmaz, çünkü bu gidi te geni halk kitlelerinin demokratik talepleri, özellikle adalet ve e itlik talepleri yeterince göz önünde bulundurulmamaktad r. Pek çok ülkede ekonomik gücü ve enformasyon teknolojisini ve imkânlar n ellerinde bulunduranlar ve onlar n global ortaklar siyasî iktidar n kimlerle ve nas l yürüyece i konusunda belirgin bir etkiye sahip görünüyor, parla25
menter sistemi ve onun araçlar n , yani seçimleri, vs. yi etkisiz hale getiriyorlar. Globalle meye yöneltilen en önemli itirazlardan biri de onun ulus devletlerin gücünü iyiden iyiye azaltt konusuyla ilgilidir. E er büyük ekonomik kararlar global kurulu lar verecekse, millî devletlerin bu alandaki rolleri ne olacakt r? Ekonomik yap ile meselâ, ulusal güvenlik konusu aras ndaki ili kileri kim düzenleyecektir? Uluslar-üstü firmalar m , millî devletler mi, yoksa ikisi birlikte mi? Global ekonomi uluslar-üstü yasal güvenceler istiyor ve bu güvenceler verilmeden yat r m yapmaya, kendi aç s ndan hakl olarak yana m yor. Bütün bunlar, son tahlilde, uluslar kimlerin yönetti i, otoritenin kimin elinde oldu u ve ulusal ba ms zl n nerede ba lay p nerede bitti ine ili kin ciddi sorular ve sorunlar ç k yor kar m za. Globalle me taraftarlar na göre, bu sorunlar vard , fakat onlar çok kere yanl anla lmakta, yorumlanmakta ve abart lmaktad r. Bunu yapanlar da genellikle ulus devlet içinde iktidar elinde tutan odaklard r. Onlar n bir k sm zaten global köye gözlerini açamad klar için gayet samimi olarak oyunu modas geçmi kurallara göre oynuyorlar. Ça da olduklar n zanneden, fakat asl nda hiç de ça da la mam olan bu odaklar, millî ba ms zl k, millî haysiyet, ve benzeri kavramlar n arkas nda tutuculuklar n devam ettiriyorlar. Bir di er k sm ise dünyada ne olup bitti ini görüyor ve biliyor, fakat onlar, ayn zamanda, globalle me sürecine dahil olundu u zaman ellerindeki gücün gidece ini de biliyor ve hâkimiyet alt nda tuttuklar ülkelerini kendi güçlerini güvenceye ald na inand klar bir çerçeve içinde ya atmaya çal yorlar. Küreselle me millî devlet yap lar n n yok olmas n de il, yeni artlar muvacehesinde de i mesini, yeniden yap lanmas n istiyor. Devlet olmadan halk kitleleri kendi ba lar na, yani devletlerinden ba ms z olarak zaten global ili kilere giremezler. Burada önemli olan, millî devletlerin koruduklar s n rlar n nerelerde s k , nerelerde gev ek ve nerelerde aç k olduklar na karar vermektir. u bir gerçek: E er insanî ili kilerin önemli bir k sm globalle mi ise, o ili kilerin do uraca sonuçlar n da global ölçekte ele al nmas gerekir. Bugün art k terör, çevre kirlili i, öldürücü baz hastal klar, insan ticareti, uyu turucu ve silâh kaçakç l , mafya vs. global düzeyde varl klar n n etkinliklerini sürdürmektedir. nsan haklar , demokrasi vs. sorunu millî s n rlar a an anlamlar ifade etmektedir. Bu sorunlar n çö26
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME: GENEL B R BAKI
zümlerini milletlerin de raz olacaklar baz global normlara ba laman n ve o istikamette siyaset olu turman n millî itibarlar n zedelenmesi veya ba ms zl klar n tehlikeye girmesiyle alakas yoktur. Demokratik düzenin hukukî ve siyasî alt yap s n olu turmay baaran ülkelerin dünyaya aç lmada korkacaklar hiçbir eyin olmamas gerekir. Korkulmas gereken eyler çal amamak, üretememek, zenginle ememek ve bütün bunlar n ba nda yönetememektir. Globalle me sürecine dahil olan, orada rol alabilecek güçte olan ve neticede sürece kendisine dü en ölçüde yön verebilen millî devletlerin globalle meden korkmas diye bir ey söz konusu olamaz. Bu arada birtak m sosyal ve siyasal gerginliklerin ortaya ç kmas n normal kar lamak gerekir. Bu durum, insanl k tarihinde yeni bir merhaledir. Her yeni merhalede oldu u gibi globalle mede de zorluklar, tedirginlikler, hayal k r kl klar , ama hiç de bo olmayan umutlar, beklentiler vard r. Globalle me, kendi ba na, ne eytanî ne de rahmanî bir güçtür. 3. Küreselle menin Kültürel Boyutu Bu boyut öteki boyutlar aras nda çok daha karma k bir görünüm arzediyor. Bu biraz da kültür denen be erî birikimin kendine özgü yap s ndan ileri gelmektedir. Daha önce i aret etti im gibi, küreselle me, en az ndan yeryüzünün önemli bir k sm nda kültürleri de birbirine yakla t r yor. Baz lar böyle bir yüzle menin sonunda neredeyse bir dünya kültürü ne, yani global kültür e do ru bir gidi söz konusu olacakt r. Küreselle me kültürlerin etkile me alan n geni letiyor. Ayn l klar, benzerlikler ve farkl l klar daha görünür hale geliyor. Bu süreçte, insanl n kültürel ortak zemininin güçlenmesi imkân dahiline giriyor. Küreselle me-kültür ili kisi, modernizm-kültür ili kisinden oldukça farkl seyrediyor. Modernizmin uygulay c lar n n genellikle pradigmatik ço ulculu a s cak bakmad klar n , kültür plânlamas yoluyla kültür de i imini sa lamaya çal t klar n , hatta baz lar n n kültürel homojenle meyi sa lamak için zora ba vurduklar n biliyoruz. Küreselle me taraftarlar na göre, globalle me böyle bir çizgi takip etmiyor. Kültürel ço ullu u bir program dahilinde yok etmeyi, göçmen kültürünü asimile etmeyi, kültürel alandaki bireysel yarat c l kat ideolojilerin emrine vermeyi dü ünmüyor. Yayg n kanaate göre, hayat n öteki alanlar nda görülen küreselle me, kültürel asimilasyonun de il, farkl kültürlerin birlikte ya amalar iradesinin yan nda durmaktad r. Küre27
selle me sayesinde kültürler birbirlerini daha iyi tan yacak ve birlikte var olman n yollar n daha kolay bulacakt r. Küreselle me kar t n n bütün bu iddialara verece i cevaplar tahmin etmek o kadar zor olmasa gerek. Ona göre, ekonomik globalle me konusunda duyulan endi elerin benzerlerini kültürel globalle me alan nda duyulmas kaç n lmazd r. Do ru, globalle me süreci kültürleri yüz yüze getiriyor. Ama burada ekonomisi, siyaseti ve sairesi güçlü bir kültür, böyle bir çevreden beslenmeyen kültürle yüz yüze geliyor. Bir kültürün, sözgelimi A.B.D. de aç lan bir Çin lokantas , bir Hint filmi, bir Türk musikisi konseri ba lam nda girmesini, Amerikan kültürünün MacDonald zinciriyle, yüzlerce sinema ürünleriyle, televizyon kanal ve radyo istasyonlar çerçevesinde girmesiyle ayn çerçeve içinde ele al p sonuçlar ç karamay z. Burada dünya kültürleri küreselle miyor, belli kültürler küreselle iyor. Bunun sonunda kültürel ço ulluk de il, kültürel hegemonya, yahut bir tür kültür emperyalizmi ortaya ç kar. Bu süreç, modernizmin destekledi i süreçten daha istenmedik sonuçlar do urur. Bir ideoloji olarak modernizmin, tabir yerinde ise, kabal kültürlerin koruma mekanizmini de güçlendiriyordu. Küreselle menin, tabir yerinde ise, centilmenli i böyle bir mukavemet gücünü dahi gereksiz k l yor. Küreselle me-kültürler ili kisinden bir kültürler hümanizmi beklemek, u anda hiç de makul görünmemektedir. Kanaatimce burada küreselle menin lehinde olan sayfayla aleyhinde olan sayfay birlikte görmek ve okumak mecburiyeti vard r. Her iki sayfada yaz l olan n en az ndan bir k sm n n olup-bitti ini inkâr edemeyiz. Yani sadece bir tek sayfada yaz lanlar olmuyor. Öyle bir noktaday z ki, çok k sa bir zaman dilimi içinde ba ka bir kültürle ilgili yeni enformasyona sahip olmak da, o kültürleri yanl tan tan bir enformasyon bombard man ile kar kar ya gelmek de imkân dahilindedir. Meselâ, yüzünden gözünden bunalm l k, korkmu luk, hatta kin ve nefret akan baz insanlar çe itli medya imkânlar yla tekrar tekrar yeryüzüne, yani globa göstermek ve bu yolla o ki ilerin bir bak ma ait olduklar ama asla temsil etmedikleri kültürleri de mahkum etmek, ne yaz k ki, çok zor görünmemektedir. E er ortak akl m z , sa duyumuzu insaf ve vicdan m z yerli yerinde kullanarak sorumluluk içinde hareket etmezsek insanl a global felâketler getirmek uzak bir ihtimal olmaktan ç kar. Öyle görünüyor ki, insanl k art k global bir imtihanla kar kar yad r. Bu da global bir ahlâkî sorumlulu u beraberinde getiriyor. 28
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Bugün iktisat, tümüyle de i im arifesindedir. Bir öncekinin cevap vermedi i, ama yenisinin de henüz olu mad bir geçi dönemindeyiz. Fizikteki de i im ile birlikte teknolojide de büyük de i im yaanmaktad r. Sanayi döneminin temel teknolojisi, kolu emsal alan bir ekilde belirmi tir. Bugün ise insan beynini esas alan bir yeni teknolojiye geçiyoruz. Yani sanayi döneminin kol gücünü emsal alan anlay bir öncede kal yor, onun olu turdu u anlay lar, kavramlar, ili kiler art k beyni emsal alan bir teknoloji oldu u için, yani yer yüzünün çal ma mekanizmas n n temelini te kil eden teknolojinin art k kol gücünü emsal alma yerine beyin gücünü emsal alan bir a amaya gelmesi nedeni ile büyük bir de i im ya anm t r.
II KÜRESELLE MEN N EKONOM K BOYUTLARI Prof. Dr. Mehmet ALTAN stanbul Üniversitesi
Ben, epey bir zamand r fizikçi olmad ma yan yorum. Çünkü, iktisat ilmine bakt m z vakit, en büyük katk lar n iktisatç lardan de il, fizikçilerden geldi ini görüyoruz. Çünkü, fizik bilimindeki her yenilik, sosyal bilimleri çok derinden etkiliyor. Bugüne kadar iktisad n bilim olarak ortaya ç kt , okutuldu u, e itildi i dönemlere de bakt m z vakit, iktisad n temelinde de fizik vard r. Evrenin i leyi yasalar n n ortaya ç kmas , Newton un, evrenin i leyi yasalar n bulmas , bundan Adam Smith in etkilenmesi ve evrenin i leyi yasalar n n iktisada uygulanmas halinde toplumun iktisadî faaliyetlerinin çözülebilece ine inanmas , ondan etkilenerek bu bilimin olu mas ndaki temel ta koymas yla iktisat bilimi modern dönemde ortaya ç km t r. Bir as r sonra, kendi içinde farkl bir dönü üme u ram , o dönü üm s ras nda, fizikte önemli bir yenilik görülmü tür. Yani fizikteki her bir yeni at l m, sosyal bilimleri ve sosyal bilimlerin en eskisi olan iktisat bilimini çok derinden etkilemi tir. Bugün ise, bu bizim klâsik anlamdaki sosyal bilimleri olu turan fizik biliminde çok farkl bir z plama meydana gelmi tir. nsanl k geli tikçe do ay tan ma kabiliyeti de geli iyor. Dün evrenin makro düzeydeki i leyi ini tespit eden, çözen fizik bilimi, bugün yani bundan bir as r önce art k atom alt parçac klar n hareketlerini izlemeye ba lam durumdad r. Yani 1900 lerde bunu çözmü , 1927 lerde bunu daha belirginle tirmi tir. Geçen bir önceki as rda evrenin i leyi ini makro düzeyde tespit etmi iken, yüz y l öncesinde mikro düzeyde de evrenin hareketlerini anlayabilecek noktaya gelmi tir. Yani önemli bir a ama kaydetmi tir. O de i imin akisleri bugün devam ediyor. Bu benim söyleyeceklerimin birinci k sm , yani fizik bilimi ile ilgilenmeden iktisattaki dönü ümleri alg lamak mümkün de ildir.
29
Bu de i im bütün dünyay etkiliyor. Çünkü, bir önceki dönem, kol gücünü emsal alan, teknolojiye dayal dönem her eyin standartla mas na neden oluyordu. te fizikte de bizim okuttu umuz klâsik ve neo-klâsik iktisatta hep denge söz konusudur. Neden? Newton fizi inin olu tu u dönemde bir denge söz konusu idi. O denge, ayn zamanda onun olu turdu u teknoloji, büyük fabrikalar, her eyin tan ml olmas , kol gücünün tan ml olmas , kol gücünü emsal alan bir teknolojinin belirgin olmas , çok standart, her eyin standartla t r lmas n sa layan, kol gücü ile çal t için insandan daha da önemli oldu unu var sayd m kavramlar n ortaya ç kt bir dünya idi bu. imdi art k insan n kolu de il beyni zenginlik yaratan bir yeni döneme geçiyor ve insan di er bir önceki dönemin tabu kavramlar n n çok daha fevkinde kutsallar n kutsal haline geliyor. Bu sanayi dönemiyle sanayi sonras dönemi aras ndaki fark n daha özetle anlat lmas n istersek, sanayi dönemi insanlar n n her eyi standartla t r rken, sanayi sonras dönem, her eyi anti-standart haline getiriyor. Yani okullarda sanayi dönemi hepimizi sebil barda gibi ayn e itirken, bugünkü gelinen noktada insanlar n ayr cal kl özelliklerinin öne ç kaca bir e itim. nsanlar n n farkl l klar n n daha önemsendi i bir dönem. Çünkü insan n beyninin çal mas n örnek alan bir teknoloji, insan beyninin s n rs z yarat c l n da hayata ta yor. O yarat c l k ayn zamanda müthi bir de er üretiyor, zenginlik yarat yor ve bunu sermayeye ihtiyaç olmadan yapabiliyor. Bu nedenle Bill Gates yeni bir ça n en önemli temsilcilerinden biri. Neden? Çünkü sermaye sahibi olmadan beyinsel bir bulu unda insano lunu evrenin en zengini haline getirebilece ini ispatlad . Bill 30
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Gates in kap s n açt dönemin somut mesaj , senin sermayen yoksa bile, beyinsel yarat c l k sayesinde zenginle ebilirsin. Tabiî ki, bu bir anda bunun kap s aç ld ama, bunun yerli yerine oturmas nda çok ciddi bir zamana ihtiyaç var. Böyle zamanlarda ben ileriye yönelik tahmin yapmadan evvel bu kadar büyük bir dönemecin a ld bir önceki dönemi daha yak ndan incelemekten yanay m. O zaman daha net olay görme imkân var.
sektörlerin analizini yapt n z vakit bütün dünyada oldu u gibi Amerika da da çok farkl sektörlerin birbirleriyle sava halinde oldu unu görürsünüz. Farkl lobilerin birbirleriyle çat t n görürsünüz. Bu lobi çat mas nda on y ld r bu yeni ça n teknolojilerinin, enformati in, bilgi ça n n bütün unsurlar n n hâkim oldu u görülüyor. Rakamlar incelendi i vakit son on y lda son bir-iki y ld r art olmas na ra men meselâ silâh sektörüne harcanan paran n sürekli geriledi ini ama buna kar bilgisayar sektörüne harcanan paran n sürekli yükseldi ini görüyorsunuz. Teknolojinin bu kadar ileri bir üretim düzeyine geldi i noktada, bunu üreten adam di erlerini sömürerek, di erlerini a a layarak, demokrasileri yok sayarak, onlar n yok edilmesine bîgâne kalarak kendi sistemini ayakta tutamaz. Yani Bill Gates e er program n satarak Amerika daki sistemin zenginle mesini devam ettirecekse, bir kere okumayazma bilmeyenin kalmamas lâz m. kincisi, bilgisayar alamayacak düzeyde bir gelir sahipli i, yani o ç tan n alt ndaki gelir sahipli i, yani fakirlikte Bill Gates i ve dolay s yla bilgisayar sektörünün temsil etti i Amerika y geriletir. sistemini çökertir.
Sanayi dönemi ayn bugün ya ad m z gibi, yani feodaliteden sanayi devrimine geçerken insanl n ya ad karga a da bugünkünden pek farkl de ildi. Yani bu toplant y 2001 de stanbul da de il, 1750 y l nda Londra da yapsayd k o zaman da müthi bir karga a, adaletsizlik, kan, gözya , sömürü, e itsizlik her eyi bir arada görüp ya ayacakt k. Ama o krizin getirdi i bunal ma ra men, belki de o sayede yer yüzü çok daha refah ve özgürlü ü geni lemi yeni bir ça a ad m att . Krizler hem bir önceki dönemin bitti ini ifade eder, hem de büyük s k nt getirir. Bu iki anlam bir arada analiz etmek lâz md r. Kriz çünkü bir ba ka yakla mla da bir önceki dönemin art k devam etmedi inin ifadesidir. Bir önceki dönem bir ey ifade etmedi i vakit, mevcudu ta yamad vakit, ortaya karga a, bunal m, e itsizlik, zorluklar, çileler ç kar ama bu bir yan yla da yeni bir dönemin ba lang ç i aretidir. Bu mevcut dönemde de bunu fiilen ya yoruz, bunun ne kadar sürece i öyle çok tahmin edilebilir ey de il ama, ekonomik anlamda yer yüzü art k ayn ekonomik yasalara tâbi, bütün üretim faktörlerini ayn fiyattan al p-satan ve bir tek piyasa haline gelen bir noktaya do ru gitmek mecburiyetinde. Ayr ca bunun anla lmayan bir ba ka yönü var. Belki bunun alt n çizmek lâz m. Çünkü biz, 1960 larda yer yüzüne bak p gördü ümüz tabloyu aradan k rk y l geçmemi gibi, 2000 y l nda da aynen görmek gibi, bir beyinsel tembellikten muzdaribiz. Meselâ, 1960 da Amerikan emperyalizmi yer yüzündeki ilken ham maddeyi sömüren, diktatörlükten yana, demokrasinin geli mesine ald rmayan, silâh tekellerinin ve petrol zenginlerinin hâkimiyetinde bir ülke idi. Bugün ülkeler e er ço ulcu bir yap ya sahipse bir tek yüzleriyle ifade edilemezler. Çünkü Amerika da da -ki bu bilgi ça n n geli mesinde motor bir rol, büyük bir güç olarak bu i in ba n çekiyororaya da bakt n z vakit bir tek Amerika yok. E er iktisatç iseniz, bu i in analizini yapmak için kullanaca n z yöntem, bu sermaye birikimi modelinin nas l i ledi idir. Yani s radan bir anlat mla, e it bölü müyor ama, dünya zenginle iyor. Peki nas l zenginle iyor? Dünyan n zenginle mesini sa layan ne? Sermayenin art n sa layan hangi sektör? Bu 31
Bugün gelinen noktada, beyine dayal teknolojilerin üretti i yüksek nitelikli ürünleri talep edecek bir dünya olmadan bu sistemin ayakta kalamayaca d r. Yani kimse gözünün karal için birbirine yard m etmiyor. Kendi ç kar için di erini kalk nd rmak durumunda. Yani ben bunu farkl bir anlat mla sabun tüccar olarak örnekliyorum. Sabun tüccar buraya gelse ve bize sabun satmak istese, bugün havan n son bahar n son günü ama lodos oldu unu, çok s cak oldu unu ve herkesin y kanmas nda fayda bulundu unu söyleyecektir. Yani sabah y kanmam olanlar n y kanmas n , sabah y kanm olanlar n bir kez de ak am y kanmalar n önerecektir. Asl nda sabununu satmak için bunu söyleyecektir ama, y kanman n da insan sa l aç s ndan bir zarar yok. Onun için yer yüzünün bugün geldi i noktada bilgisayar program n satmak isteyen birisi de o toplumun daha geli mesini, daha nitelikli hale gelmesini, daha bireyselle mesini, insan na daha özen göstermesini kaç n lmaz olarak kovalamak durumundad r. Bu ortamda insan daha kutsalla yor. Yani yeryüzünün geli mesi h zlan yor, insan kutsalla yor. Bunu her zaman tekrarl yorum, tekrarlamaya da devam edece im. Çünkü Türkiye nin en anlamad konulardan biri, en güzel formülasyonu da Çek Cumhurba kan yapt ve: insanlar s n rlardan önemlidir dedi. nsanlar n art k s n rlardan önemli 32
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
olmas n n nedeni, bir önceki burjuvazinin olu turdu u ulus devletin al yor olmas d r, Bu burjuvazinin olu turdu u kavramlar n art k bizzat burjuvazi taraf ndan yok edilmesi, meselâ biz Türkiye de hâlâ kendini ilerici zannedenler, modern zannedenler, Frans z devriminin sloganlar n tekrarlay p duruyorlar. Bunun tarihi 1789 dur. Halbuki ayn Fransa, art k belirli bir pazara ihtiyaç duymad için, yer yüzü ölçeklerinde üretim yapmaktan ve beyinsel zenginli e ula mak için, o eski kal plar k rmaktan yana oldu u için, Maastricht anla mas yla, yani 1789 dan iki as r sonra o bütün kavramlar bizzat kendi bo du. Art k s n rlar n, ordular n, bayraklar n, trampetalar n, düdüklerin geçerli olmad , insan n ayr cal kl n n, insan n bireyselli inin, insan n yarat c l n n her eyin önüne geçti ini, ça n en büyük zenginli ini bunun üretti ini kabul etti i bir dönemde biz, bir öncekini hâlâ ilericilik diye savunuyoruz. imdi bu çerçeve içinde tâbî olup bitenleri ben bir uygarl klar çat mas , slâm ile di erleri aras nda bir kavga olarak görmüyorum.
yeni dönemi de maalesef büyük faturalar ödeyerek a acak. Ama temelinde bu küreselle me dedi imiz büyük devrimin, sanayi devriminden çok daha kal c , çok daha derin, getirileri aç s ndan çok daha zengin olan bir yeni döneme geçi te insanl n s k nt lar n n oldu unu, bunun payla m nda baz e itsizlikler bulundu unu, bunun da kültürlerden kaynakland n dü ünüyorum. Ama bu ilk a zda on bir Eylül silâhç lar n i ine yarasa da belki de bu yeryüzünün en son sava olabilir. Eski al kanl klar , yeni dü ünceleri yeniden tedavüle sürmeye çabalasa da bunun çok uzun sürmeyece ini, çünkü bu anlatt m yeni ça n a a-yukar on y ld r kendi yollar na kendi ta lar n dö edi ini, sosyolojik dönü ümleri sa lad n , onun için bu i in çok da fazla geriye yönelik devam edemeyece ini dü ünüyorum. Orta vadede umutluyum. Amerika n n bugüne kadar çok pragmatik olan, yani Amerika çok derin bir yer de ildir.
Bu yeryüzündeki fizi in kendi içindeki geli meden ba layan, kol gücünden beyne geçen bir teknoloji ile devam eden ve dünyadaki iktisat anlay n , yasalar n , faktör fiyatlar n e itlemeye do ru yol alan bir dünyada insanlar n bunu bir anda yakalamalar mümkün de ildir. Yani yirmi be y ll k, evi, çolu u-çocu u, arabas olan bir fabrikadaki teknisyene art k sana ihtiyaç yok, bunu robot yapacak, sen de beyninle yarat c l k yapabildi in oranda ayakta kalacaks n dedi in vakit, bunun ortaya ç karaca zor bir tablonun olaca muhakkakt r. Biz slâm âlemi olarak teknoloji üretmekte yeterli kapasitelere sahip gözükmüyoruz. Belki de daha azla yetinmeye yönelik, bir lokma bir h rka anlay ndan geldi imiz için tüketime de s cak bakan bir gelene in mirasç lar de iliz. Bu kalk nman n, teknoloji üretmenin, ekonomik sorunlar n çok tart ld bir kültüre sahip olmamam z, bir de öz ele tiriyi çok sahiplenmememiz, mevcut aksakl klar ortaya ç k nca ba kas n bundan dolay suçlama veya bundan ba kas n n sorumlu olduunu söyleme gibi bir gelenek de var. Onun için ben bu özellikler sakl kalmak kayd yla dünyadaki mevcut sorunu, bilgi ça na geçebilenler ile, geçemeyenler aras ndaki geçici bir s k nt olarak niteliyorum. Ama bu ayn dinden insanlar aras nda, ayn ülkenin ayn özelliklere sahip insanlar aras nda da var. Yani Amerika da da bizzat yeni döneme intibak edemeyenler ile edenler aras nda da ciddi bir gerginlik var. Her yeni ça n ba lang c nda bu tür s k nt lar n, krizlerin olmas normaldir. Ben on bir Eylül olmadan bu yeni dönemin daha rahat a labilece ini dü ünüyordum ama, bu mümkün olmad . Belli ki insanl k bu 33
Amerika n n aristokrasisi olmad için Amerika s , estetik üretemeyen ama Rodeo oyunu gibi müthi bir dinamizmi olan bir toplumdur. Temel felsefesi de hedefine var ncaya kadar her eyin mubah oldu u pragmatik felsefedir. Amerika, Bin Ladin i Sovyetleri oradan kovuncaya kadar yeti tirmek, silâhland rmak, beslemek ama Sovyetleri oradan kovduktan sonra dönüp bakmamak gibi beyinselli i sadece kendi güncel ç kar yla irtibatlayan, ondan daha ötesine götürmeyen bir anlay n temsilcisidir. Bugün itibariyle kendi kendiyle hesapla aca bir döneme geliyor. Ben i ime geliyor oraya kadar her ey mubaht r deyip beyinselli i daha derinle tirmeyen anlay la yüz-yüze gelece ini, ayr ca bütün dünyaya bir liderlik yapmaya soyundu u vakit zenginli i de bütün dünya çap nda yaymad vakit kendi güvenli inin olamayaca n dü ünece i bir yeni dönemin onlar için de aç ld n dü ünüyorum. Te ekkür ederim.
34
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Klâsik fizikçinin, bilim adam n n dünyas denge esasl yd , dedik. Dengeli sistemlerde, girdiler ile ç kt lar aras nda yak n bir uyum vard r. Yani ne kadar girdi sokarsan z, a a -yukar onunla mütenasip, ona yak n bir ç kt al rs n z. Ama, dengeden uzakla m , kaotik sistemlerde çok küçük girdiler çok büyük ç kt larla sonuçlanabilir. Bunun sosyal bilimler aç s ndan anlam udur: MÜZAKERE Yard. Doç. Dr. Mustafa ÖZEL Beykent Üniversitesi
Mehmet Altan Bey, her zaman oldu u gibi, iktisatç üslûbu ile son derece iyimser bir tablo çizdi ve insanl k tarihinin icmalî, özeti ile bizi yüz yüze b rakt . Ben, Mehmet Bey in konu mas n n genel bir deerlendirmesini yapmaktan ziyade, de indi i birtak m önemli hususlar hakk nda kendim ne dü ünüyorum, onu ifade etmek istiyorum. Mehmet Altan Bey in, fizikten yola ç kmas n çok önemsiyorum. Çünkü, hakikaten bütün sosyal bilimler, fizik gibi evrenin yasalar n ke feden kesin bir bilim olma pe inde idiler. Ama, özellikle XX nci as rda fizik, çok ciddi de i imler ya ad . Son otuz y lda çok ciddi dönü ümler ya ad . Yeni fizikçiler hemen hemen Newton ne söylemi ise tersini söylemeye meyyaldirler. Buradan çok önemli, bireysel, toplumsal sonuçlar olan bir netice ç karmam z lâz m; o da u: Klâsik fizi e göre, denge esast r. Mehmet Altan Bey, buna temas etti. Ama, yeni fizikçiler daha çok, kaostan, mümkün ise kaosun yasalar ndan söz etmeye çal yorlar. liya Prigojin gibi büyük fiziko-kimyac lar ki, Nobel ödülü alm çok seçkin bir bilim adam d r insan n tabiatla yeniden diyalo undan söz etmeye ba lad lar. Bunlar, maddeyi bir kat l k olarak de il, lâtif, yumu ak bir ili kiler bütünü olarak alg lamaktad rlar ve maddeyi incelemeye, anlamaya çal an öznenin ancak madde ile diyalo a girmesi sayesinde maddeyi anlayabilece ini söylemektedirler. Buradan özellikle Bat da geli mi haliyle sosyal bilimlerden u sonucu ç karabiliriz: XIX ncu as rdan bu yana bütün sosyal bilimlerde toplumu ve özellikle de Bat d toplumlar , t pk madde muamelesi yaparak onlara d ar dan zorlayarak, e erek-bükerek anlama çabas vard ; bunu ancak diyalogla anlayabilece imizi fizikçilerden anlamaya ba lad k. 35
nsano lu için failli i, özne olman n yolu aç lm t r. E er içinde ya ad m z dünyada giderek dengeden uzakla an, giderek kaosa sürüklenen bir dünya ise orada art k büyük yap lar n, büyük devletlerin, büyük irketlerin, büyük organize güçlerin, küçük topluluklardan hatta ferdlerden çok daha güçlü olmayabilecekleri bir devreye do ru gidiyoruz. Bu gidi , büyük tehlikeler içeriyor, kabul ediyorum; ama, ayn zamanda büyük imkânlar da sunuyor. Mehmet Altan Bey ile bu hususta ayr ld m bir nokta var: nsano lu ilerledikçe do ay ve toplumu çok daha fazla anlayabilece ine dair bir izlenim edindim sözlerinden. ki y l önce Fransa n n en seçkin fizikçileri ortak bir kitap yay nlad lar. Kitab n ba l n n Türkçe kar l Cehalet Sözlü ü . Bu fizikçiler Madde ve tabiat hakk nda bilgimiz ilerledikçe o kadar karanl kta kald m z görüyoruz. diyorlar. Bunu da fark etmek lâz m. kinci önemli bir husus, Mehmet Altan Bey i iyimser bir iktisatç olarak niteledim. Feodalizme, kapitalizme geçerken de kaos vard , kan ve göz vard ; oradan kapitalizm, büyük servet, büyük refah ç kt . Ben buna kat lm yorum. Çünkü kapitalizm, belki para ile, dolarla ölçülebilir ekilde serveti muazzam ölçüde artt rd . Fakat, feodalitede dahi olmak üzere daha önceki bütün sosyal sistemlerden farkl bir ey yapt : Her sosyal sistemde bir yönetici s n f, bir güç s n f vard . Bu kesim, di er insanlara göre toplumun üretti i servetten daha fazla bir pay al yordu. Ama, bu s n f n, bu zümrenin oran çok dü üktü. Meselâ, Osmanl da padi aha, çevresine, di er yöneticilere dü en pay, toplasan z nüfusun binde biri etmez. Bunu en fazla % l e ç karabiliriz. Dolay s yla toplumun üretti i servetten, meselâ % 10-15 lik pay bu küçük yönetici elite ay rd n z zaman, geriye kalan % 80-90 l k k sm , nüfusun % 99 una, büyük servet farklar olmayacak bir ekilde sistem bölü türüyordu ve o ekilde devam ediyorlard . 36
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Kapitalizmin büyük becerisi u oldu: Bu % l e varmayan üst s n f , tabir caiz ise kaymak tabakas n % 10-15 e yükseltti; ama, toplumun ve giderek küresel toplumun, dünyan n üretti i servetin % 8090 n n bu % 10 luk birimin emrine verdi. Dolay s yla buradan bir refah ç kt do rudur; ama, bu refah küçük bir az nl n, bir mutlu az nl n emrine verdi. Bugün içinde bulundu umuz devrede de bir finans kapitalizmi dönemi ya yoruz. Finans kapitalizmi döneminin bütün zenginlik görüntüleri ise sanald r, yan lt c d r.
II. Dünya Sava ndan sonra Amerikan jeopoliti inin bir sonucu olarak da ortaya ç kt . Yani böyle bir noktaya ulusal ekonomilerin liberalle mesiyle birgün var lacakt ama elli y l içinde var lm olmas , ayn zamanda Amerikan jeopoliti inin de bir sonucudur. Amerika II. Dünya Sava ndan sonra unu yapt , sava ta yendi i yar n kar s na ç kacak olan güçlere, kendi pazar n büyük ölçüde açarak ama onlar gerçek anlamda devletsiz b rakmaya çal arak farkl bir yol izledi.
Size bu konuda iki rakam vermek istiyorum. u anda yeryüzünde bir günlük gerçek mal ticareti, ülkeden ülkeye, s n rdan s n ra, reel mal ticareti yirmi milyar dolard r ki, y lda yakla k yedi trilyon dolard r. Ama, bir günlük döviz i lem hacmi üç trilyon dolard r. Yani parasal i lemler üzerinden yap lan iki buçuk, üç günlük ticaret, bir y ll k gerçek mal ticaretine e de erdir. Finans sermayesinin, reel üretim sermayesinin bu kadar üzerine ç kt bir dönem, tarihçi Broder in ifadesi ile bir sonbahar i aretidir. Yani k yakla maktad r; sistemin bu yükü uzun bir süre bu ekilde götürmesi mümkün de ildir. Meselâ, bu zenginli in nas l bir sanal zenginlik oldu unu dört y l önce Do u Asya da ya anan olay n Amerika da da ya anmas n n her an muhtemel oldu unu ve o zaman kendini zengin sanan insanlar n ço unun bir gecede nas l yoksulla abileceklerini anlamak lâz m. Meselâ, borsa krizinden önce Kualalumpur da belli hisse senetlerine sahip oldu u için birkaç yüz bin dolar oldu unu dü ünen bir insan, bir-iki hafta sonra bunun onda birine sahip oldu unu anlad . Bana göre, bugün Amerika için de bu akibet yakla yor. Birçok iktisatç da bu görü ü savunuyor. Çünkü, Amerikan New York Borsas s n n temel endeksinin % 500 e ç kmas 39 y l ald . % 500 den bine ç kmas 27 y l ald . Binden be bine ç kmas 16,5 y l ald ; ama, be binden on bine ç kmas 2,5 y l ald . Onbir bine do ru ilerledi; imdi tekrar geriledi. Halen büyük bir eforla -bir çöküntüye yol açmamas için- gayret göstermektedirler. Ben ahsen bir çökü olsa iyi olur beklentisi içinde de ilim; çünkü, Amerika da böyle bir çökü ün olmas bütün dünyay etkiler. Belki bizi daha fazla etkiler. Ama bir iktisatç olarak bugünkü günlükgüne lik görülen havan n aldat c oldu unu belirtmek istiyorum. Silâh sektörüne harcamalar artmaya devam edece; çünkü, bugün küreselle me ad n verdi imiz bir tek dünya pazar na do ru gidi , sadece ulusal ekonomilerin mekânik bir ilerleyi i ile de il, ayn zamanda 37
Bugün bir Alman ekonomisi vard r ve dünyan n üçüncü büyük ekonomisidir. Çin i katarsak dördüncü büyük ekonomisidir. Bir Japon ekonomisi vard r ve yakla k be tirilyon dolarl k servet üretmektedir. Dünyan n ikinci büyük ekonomisidir ama bir Japon Devleti ve bir Alman Devleti yoktur. u anlamda yoktur, Japon Devleti be trilyon dolarl k servet üreten ekonominin ihtiyaç duydu u hiçbir ham maddenin Japonya ya ula mas n teminat alt na alabilecek bir güce sahip de ildir. Yar n Japonya ile Amerika aras nda herhangi bir ihtilâf söz konusu oldu unda, herhangi bir çat ma söz konusu oldu unda Amerika bütün bu hammadde yollar n kesebilecek güce sahiptir ve u anda Asya üzerindeki hesaplar yla bu gücünü daha peki tirmek, daha dinamik ve daha seyyal hale getirmeye çal maktad r. Dolay s yla bu ekonomik geli meleri, Mehmet Bey in anlatt klar n n bir k sm na kat lmakla beraber, jeopolitikten, dünya siyasetinden, siyasî elektri in organizasyonundan çok soyut ve çok uzak bir ekilde de erlendiremeyiz. Mehmet Bey uygarl klar çat mas yok dedi, ben de kat l yorum. Asl nda tam Bat içi çat man n ba lad bir döneme giriyoruz. Ben 11 Eylül den önce unu bekliyordum: Bir Avrupa Ordusu kurulmak üzere; çünkü Avrupa, kendisininde bir parças oldu u Avrasya ya do ru geni liyor. Ancak Amerika n n lütfuyla girebildi i bu pazarlara ve ham madde yataklar na daha fazla ula abilmesi ve daha ekonomik olarak ula abilmesi için deyim yerinde ise- NATO nun i galinden kurtulmas lâz m. u anda bu ifadelendirmeler tuhafa gelebilir. NATO Avrupa için ba ka birtak m fonksiyonlar n n yan s ra, asl nda bir i gal gücüdür. NATO, Avrupa Toplulu u veya Avrupa Birli i geni lemesinin Amerika na emsiyesi haline gelmi tir. Avrupa buna son verebilmek için Avrupa derken özellikle Almanya y kasdediyorum. Alman-Frans z arl kl olmak üzere bir Avrupa Ordusu kurmaya çal yor, Amerika da bunu geciktirmek ba arabilirse cayd rmak için füze savunma sistemi gündeme getirdi. Yani otuz y l önce Sovyetlere kar haz rlad cayd 38
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
r c silâh imdi güya Küba ya, Irak a, Libya ya kar yap yor görüntüsü alt nda Avrupa ya kar yapmaya çal yor. u anda dünyada ekonomik bloklar olu uyor. Küreselle me var ama ayn zamanda onunla at ba giden bir bölgeselle me var. Kuzey Amerika da y lda sekiz, dokuz hatta on tirilyon dolarl k servet üretiliyor ama Bat Avrupa da da sekiz, dokuz tirilyon dolarl k bir ekonomi olu tu. Do u Asya da böyle bir ekonomi olu tu. Bat Avrupa ortak bir para birimine geçerek dolar n gücünü k rmaya çal yor. Haberleri izliyorsan z Do u Asya da da bir serbest ticaret bölgesi, ba ar labilirse arkas ndan Çin-Japon ekseninde olmak üzere Ortak Pazar ve bir Do u Asya paras giri imi var. Tam bir geli mi ülkeleraras bir kap ma dönemine girdi imiz bir u rakta sanki slâm Dünyas ile Amerika aras nda gerçek bir çat man n temelleri olabilirmi gibi hem teorik, hem pratik yönden farkl senaryolar gündeme getirilerek bence dikkatler ba ka yöne kayd r l yor. Bütün bunlar sadece ekonomik dille izah etmek san r m mümkün de ildir. Te ekkür ederim.
40 39
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
öngörülerde bulunmaya ba lam lar, IMF ve Dünya Bankas gibi milletler aras finans kurumlar -açt klar kredilerin geri dönü ünü sa layabilme tela içinde- bu tür tahliller yapabilecek uzmanlar istihdam ederek ba ar l programlar ortaya koymaya ve uygulamaya çal m lard r (Ancak ne ilginçtir ki IMF ve Dünya Bankas n n da icra memurlu unu yapt yeni finansal yat r m serbesti ve tekniklerinin yüksek faiz, k s tl kredi, denk bütçe, yüklü vergi vb. gibi IMF reçetelerindeki ba l ca istikrar tedbirlerini bo a ç kartmas gibi çeli kili bir durum söz konusudur).
MÜZAKERE Dr. Cengiz KALLEK TDV. slâm Ara t rmalar Merkezi( SAM)
Say n hocam za bu k ymetli konu mas için te ekkür ederim. Deerlendirmelerini hakl olarak bilimsel bir temele oturtmay ye ledi. Ekonomistler, Isaac Newton fizi inin etkisiyle ekonomi alan nda da doa yasalar na benzer de i mez evrensel kanunlar n varl n ileri sürüp bunlar n ke fedilmesine çal t lar. Böylece arz-talep kanunu, mahreçler kanunu, büyük say lar kanunu vb. gibi birçok ekonomi kanunu ortaya kondu1. Ayr ca madde parçac klar n n davran yasalar yla toplumun yap ta bireyinkiler aras nda benzerlikler kurularak bireycilik ön plâna ç kart lmaya ba land 2. Albert Einstein n izafiyet teorisi, kuantum fizi i ve Werner Karl Heisenberg in belirsizlik teorisi gibi teorilerin de etkisiyle söz konusu mutlak yetçi yakla m en az ndan sorgulanmaya ba land . Fizikî kanunlarla toplumsal kanunlar n i leyi inin benze medi i görülmelidir. Bir iradesi olmayan madde, fizik kanunlar na boyun e erken, irade sahibi insan kendisi üzerindeki etkiye kar direnç gösterip ona iradesi, fiilleri ve hatta beyanlar yla tepkide bulunur; yani toplum hayat nda, benzer ortamlarda ayn verilerle daima ayn sonuçlar elde edilemez. Yukar daki kuramsal aç klaman n uygulamadaki sa lamas na bak lacak olursa u gerçekle kar la lmaktad r: Ekonomistler yeterli veriyi derleyerek matematik modeller yard m yla ileriye yönelik bilimsel 1
2
Evrende belirsiz, bulan k ve muallak hiçbir ey bulunmad n söyleyen Isaac Newton a göre, kesin bir sistem olan kâinat ekillendiren parçac klar, nedensellik çerçevesinde belirli fizik kurallar na göre hareket ederler. E er bu kurallar ke federsek, evrendeki düzenin nas l i ledi ini kesin olarak ö renebiliriz. Newton un kozmik parçac klar n davran lar n n gözlemlenebilir, ölçümlenebilir ve çözümlenebilir oldu u, gözlem, ölçüm ve deney sonucunda ke fedilecek birkaç sade, basit ama kesin kanunun bütün e uygulanabilece i, yani onu kat î olarak aç klayabilece i eklindeki dünya görü ü fizi in d ndaki di er bilimlere de uyarlanm t r. Meselâ öz ç karlar n maksimize etmeye çal an bireyleri esas alan kapitalist/liberal ekonomi anlay n n dayana Newton un parçac klardan olu an evren fikridir. Parçac klar aras ili kiler toplumun en küçük yap ta bireylerin birbirleriyle olan iktisadî ili kilerine model te kil eder.
41
Milletler aras piyasalarda i lem yapan finans kurumlar da ayn yolda yürümü ler, bili im/ileti im teknolojisinin sundu u imkânlardan yararlan p iktisadî alandaki belirsizliklere ili kin projeksiyonlar yaparak sermayenin dola m kolayl ndan istifadeyle dünya borsalar ndan büyük vurgunlar vurmaya giri mi lerdir ki, buna baz çevrelerde masaüstü sömürgecilik ve/veya kumarhane kapitalizmi ad verilmektedir . Onlar n istatistikî analizlerinin ve matematik modellerinin belli oranda i e yarad yads namaz belki ama esas ba ar lar kitle ileti im araçlar yoluyla -yukar da i aret edildi i ekilde- beklentileri yönlendirici birtak m operasyonlar yap p yan lt c beyanlar vererek yerel borsalardan ülke piyasalar na, bölge ekonomilerinden dünya pazarlar na kadar geni boyutlu etkilerde bulunabilirler. Bunlar n tamamen duygusal amaçl etkileri ve muhataplar n n birbirinden çok farkl la abilen tepkileri bilimsel temelli say lan öngörülerin bo a ç kmas na ve ciddi dalgalanmalarla buhranlara yol açabilmektedir. Tabiî ki küreselle menin birçok yararlar ndan söz edilebilir. Ancak ben burada onun sebebiyet verebilece i olumsuzluklardan dem vurmak istiyorum. Bunlar üzerinde dü ünüp önlemler üretilmesi küresel bunal mlar n engellenmesi aç s ndan zorunludur. Küreselle me süreci nin ( devrim de il süreç ) tohumlar n asl nda sömürgecili in do u unu haz rlayan artlarda aramak gerekir. Avrupa feodalizminin y k l nda müessir olan burjuva s n f kiliseyi bask layarak veya tavlayarak bir yandan kendisine daha büyük serbesti sa layacak bir Ticaret Hukuku (Law Merchant) haz rlatmay becermi di er yandan da yeni yeni ortaya ç kmaya ba layan ulus devletlerin korumac l n elde etmeyi ba arm , böylece sanayi kapitalizminin geli mesine öncülük yaparak milletler aras boyutlarda sömürgecilik imkân na kavu mu tur. 42
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Sanayi kapitalizminin yay lmac kapitalist dinami i emellerini evrensellik iddias n n arkas na gizlenerek gerçekle tirmeye çal m olmas na ra men en az ndan üretkendi. Yirminci yüzy lda ise teknolojik hassaten bili im/ileti im sektöründeki geli meler küreselle meyi beraberinde getirmi , onun nimetlerinden faydalanansa özellikle -sermayenin milletler aras serbest dola m n n da yard m yla- yeni yetme sanal sektör yani finans kapitalizmi olmu tur. Kapitalizmin çok daha vah i olan ve sosyalist blo un çökü üyle meydan tamamen bo bulan bu yeni türünü sanayi kapitalizminden ay ran en önemli özellik, birincinin üretim yerine dev ölçekli sanal i lemlerle çok h zl ve büyük vurgunlar yapabilmesi, özellikle az geli mi ülkelerin korumac politikalarla ye ertmeye çal t reel sektörü gerçek de erlerinin oldukça alt ndaki bedellerden ele geçirebilmesidir. leti imin dolay s yla da sermayenin dola m h z iktisadî ve hatta siyasî istikrars zl n do u ve geli im süratini de artt rmakta, buna kar l k bürokratik mekanizmalar n i leyi indeki yava l k krize an nda müdahaleye imkân vermemektedir. Üstelik millî ekonomilerin böyle bir iktisadî buhran akabindeki restorasyonu bazen bir sava sonras restorasyonundan daha zor bile olabilir; çünkü öncekinde dost ve dü manlar n belirsizli i yan nda yeni sald r lardan emin olamama gibi zorluklar vard r.
senelik kârlar Filipinler ve Peru nun bütçelerini a maktad r; Exxon'un 2001 deki net kâr (16.9 milyar dolar) 13 Afrika ülkesinin toplam borcuna denktir; en büyük 300 irketin varl tüm dünya reel sektör varl n n dörtte birine muâdildir vs.
Bunlara ilâveten, sanayi kapitalizminin az geli mi ülkelerde gerçekle tirdi i dolays z sermaye yat r m sabitti yani -ana vatan na kâr transferi yapsa bile- tamamen tasfiye edilmesi nisbeten zor olup zamanla yerlile iyordu, ayr ca istihdam alan da yarat yordu. Finans kapitalizminin dolayl sermayesi girdi i ülkede do rudan istihdam sahas açmad gibi k sa bir sürede bütün kazanc yla birlikte ç k p gidebiliyor. Zira özellikle kurun dü ük ve dura an, faizlerin yüksek ve/veya borsan n ç k e iliminde oldu u dönemler yabanc sermaye için uygun yat r m ortam olu turmaktad r; tabiat yla böyle dönemlerde d borçlanma da kolayla acakt r. K sacas Adam Smith in ekonomileri düzenleyen görünmez el inin taht na piyasalar tokatlayan sanal tokat n oturmas engellenmelidir. Geçti imiz yüzy ldan itibaren siyasî/askerî imparatorluklar n yerini malî imparatorluklar almaya ba lam t r. Milletler aras firmalar için imparator- irketler ve bunlara mensubiyet için de irket vatanda l kavramlar kullan l r olmu tur. Bu kavramlar izah sadedinde birkaç örnek vermek gerekirse: Ford un ekonomisi Suudi Arabistan ve Norveç ekonomilerinden büyüktür; Philipp Morris in y ll k sat lar Yeni Zelanda n n gayr-i safi millî has las ndan fazlad r; IBM ve Shell in 43
Kalk nmac /korumac ve toplumsal politikalar uygulamaya çal an ulus devletlerin kal plar devasa beynelmilel sermayeye dar gelmeye ba lam t r. Bu nedenle çok uluslu sermaye sosyal refah devletini büyümesinin önünde büyük bir engel olarak görmekte ve küçülmesini talep etmektedir. Çünkü küçülen devletin sorumluluk alan daral p fonksiyonlar azalaca ndan sosyal yat r mlar ve kamu harcamalar n k sacak, K T leri özelle tirecek, destekleme al mlar n kald racak ve dolay s yla sermayeden daha dü ük vergiler alacakt r. Bununla birlikte dünya silâh sanayiini elinde tutan tröstlerin zarara u ramas n n önlenmesi ve statükonun korunabilmesi için hükümetlerin silâhlanma harcamalar n n k s lmas istenmemektedir; ayr ca açl kla mücadelede yetersiz kal n rsa açlarla çat ma kaç n lmaz olabilir (Borç krizi yüzünden dünyada her gün 19 bin çocuk ölüyor. Silâhlanma için ayr lan fonlar n % 1'i ile çocuk ölümlerini önlemek mümkün). Ne var ki bir yandan devletin küçültülmesi ve saydamla t r lmas özellikle az geli mi ülkelerde insan haklar n n tesisinin kaç n lmaz art gibi sunulurken di er yandan bu haklar aras nda yer alan sosyal haklar n ortadan kald r lmas istenmektedir. Geride sosyal güvence olarak cemaatçilik, hem ehricilik ve aile dayan mas gibi yap lar kalmaktad r ki bunlar da küreselle me ve evrensellik ideallerine kurban edilmekte, toplumsal bar tehlikeye at lmaktad r. Bu tür bir güvencesiz ya am Cemil Meriç in ifadesiyle hür bir kümeste hür bir tilki özgürlü üne benzemektedir. Ayr ca çok uluslu sermaye küçülen devletin özelle tirece i K T leri hassaten kriz ortamlar nda de erlerinin çok alt ndaki fiyatlardan ele geçirecek, devletin terk etti i kamu alanlar nda yat r m yapabilecek, meselâ sosyal güvenlik, sa l k ve e itim gibi dev sektörlere girme imkân yakalayacakt r3. Bu arada yerli ya da yabanc sermaye ülke insan na anayasal bir hak say lan ve ücretsiz olmas saye3
1980 den beri ülkemizde yürütülen neo-liberal rant ekonomisi uygulamalar n n uzant s olarak, kamuya ait 10 termik santral ve 14 elektrik da t m ebekesinin özel sektöre devri öngörülmektedir. Milletleraras tahkim dayatmas n n ard nda yatan bir ba ka neden de, beynelmilel sermayenin ve onlar n orta olan yerli tekelci sermayenin bu özelle tirme vurgunundan pay kapma iste idir.
44
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
sinde sa lanabilen e itimde e itlik hakk n verecek midir? Bu arada yeterli e itimi alamad için vas fs z i çiler (veya i sizler) ordusuna kat lacak ki ilerin haklar n çok uluslu irketler kar s nda kim koruyacakt r? Zira küreselle me sürecinde sendikalar da ciddi kan kayb na u ram lard r.
Türk müteahhitlik firmas olan BM Holding, yap-i let-devret modeliyle in a etmekteydi. Ancak Trabzon dare Mahkemesi'ne aç lan davada çevrecilerin lehine gelen bilirki i raporuna binaen yürütmeyi durdurma karar verilmesi üzerine, firma derhal iki yabanc ortak (ABB ve France de Electric) buldu; davay kaybederse yabanc yat r mc lar konuyu milletler aras tahkime götürebileceklerdi6. Bu örnek bize Osmanl Devleti ndeki Avrupa tüccar uygulamas n hat rlatmaktad r. Bilindi i üzere Avrupa tüccar na tan nan ayr cal klardan yararlanmak isteyen yerli i adamlar belli bir komisyon kar l nda ayn statüyü elde etmeye, aksi takdirde onlar n temsilcili ini kapmaya çal m lard .
Ekonomi teorisi piyasalarla ilgili kusursuz bilgiyi ve dengeyi esas alan analizler yapar. Küreselle meyle birlikte devletlerin effafl n n sa lanmaya çal lmas belki kusursuz bilgiye ula may kolayla t r c bir rol oynayabilir ancak iktidarlara saydaml dayatan beynelmilel sermaye kendisi için ayn eyi yapmaya niyetli görünmemektedir. Meselâ ülkemizde Tahkim Yasas yla4 yap lan ey kamu hizmetini imtiyaz kapsam ndan ç kar p özel hukuk alan na sokarak milletler aras tahkimi mümkün k lacak bir anayasa de i ikli ini sa lamakt . Yap lan dei iklikle, çok uluslu irketlere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ni beynelmilel tahkimde dava etme hakk verildi. Böylece Dan tay' n kamu hizmeti alan ndaki imtiyaz artla malar ve sözle meleri ni hukuka uygunluk ve kamu yarar bak m ndan denetimi yani effafl k ortadan kalkm t r ki bu, yaln zca hukukî bir düzenleme de il do rudan bir serbestle tirme hareketi olup çok uluslu irketlerin istedi i bir çözümdür5. Öte yandan, dava konusu olan yat r mlarda Türk firmalar n n milletler aras tahkim in avantajlar ndan yararlanmak amac yla hemen yabanc ortak aray na girdikleri bilinmektedir. Bunun en çarp c örneini, Çaml hem in F rt na Vadisi'nde in aat na ba lanan Dilek Güroluk Hidroelektrik Santrali olu turuyor. Bilindi i üzere, F rt na Vadisi'ni bir 4
5
Tahkim müessesesinde uyu mazl klar, genel olarak davac , daval ve ikisinin de onaylad -ya da mutabakat sa lanamamas durumunda hakemlik kurumunun re sen atayaca - bir hakemden olu an üç ki ilik komisyon taraf ndan çözülür. Hakem heyetinin üyelerinin hukukçu olmalar gerekmez ve genellikle Dünya Bankas 'n n yat r m ve ticaret uzmanlar listesinden seçilirler. Komisyon, uyu mazl k çözümünde taraflar n yapm olduklar sözle me ya da anla ma ko ullar na uyup uymad klar n inceler ve karar n verir. Dolay s yla ulusal hukuk ya da evrensel hukuk normlar ile insan, emek ve çevre haklar bu anla malarda yer almad için komisyonlar n karar verme sürecindeki ana kriter irket haklar n n korunmas d r. Var lan kararlar kesindir ve taraflar n bir üst hakeme gitme hakk yoktur. Osmanl Devleti XIX. yüzy l n ikinci yar s ndan itibaren demiryolu, liman, r ht m, havagaz , elektrik, su, telefon gibi kamu yat r mlar n n yap l p i letilmesini yabanc lara verilen imtiyazlarla sa lamaya çal m t r. Kapitülasyonlar ve Düyûnumûmiyye'nin bask lar alt nda, imtiyazc lar yarar na, devlet zarar na anla malar yap lm t r. Günümüzde de kamu kaynaklar n n yetersizli i gerekçesiyle yayg nla t r lmaya çal lan ve imtiyaz sözle melerine konu olan yap-i let-devret ve yapi let yönteminin sonu Osmanl 'n n y k lmas na yol açan imtiyaz sözle meleri ninkine benzememelidir.
45
Öte yandan milletler aras sermaye az geli mi ülkelerden kurals zla t rma (de-regulation) ve serbest dola m n n kolayla t r lmas n isterken meselâ i gücüne ayn imkân n tan nmas na s cak bakmamaktad r (kald ki i gücüne serbest dola m olana sa lansa bile vas fs zl k, maddî imkâns zl k, dil sorunu, kültürel uyumsuzluk vs. k s tlay c unsurlar olarak ortada duracakt r). Ayn minval üzere, millî paralar n deerlerinin merkez bankalar nca tesbitine kar ç kan para tacirleri arbitraj ve futures gibi i lemlerden elde edebildikleri büyük hacimli mebla lar n internet üzerinden an nda transferi sayesinde kurlarla oynayabilmektedirler. Ayr ca kald raç (leverage) etkisi yaratarak sermayelerinin onlarca kat na ula an mebla larla türev piyasalar ba ta olmak üzere finans piyasalar nda i lem yapabilmektedirler. Meselâ American LongTerm Capital Management Fund 4 milyar dolarl k sermayesinin 240 kat borç bulup mâlî piyasalarda -bütün Asya kaplânlar n n bütçelerinin toplam na e it olan- 1 trilyon dolarl k yat r m yapabildi. Bu, Güneydo u Asya krizinin nas l ç kt n anlamam za yarayan örneklerden sadece birisidir. Küreselle menin nimetlerinden yararlanmay uman az geli mi ülkeler yabanc yat r mlar te vik tedbirlerini uygulamaya koymalar na ra men yeterince ba ar l olamamaktad rlar. Çünkü sadece yabanc sermayeye vergi ve/veya gümrük indirimleri ya da muafiyetleri sunulmas , çevrecilik yap lmamas , bürokrasinin azalt lmas gibi kolayl klar sa lanmas ve ucuz i gücü arz edilmesi yeterli de ildir. Siyasî istikrars zl k, altyap yetersizli i, i gücü vas f ve veriminin dü üklü ü, sat n 6
Günümüz ko ullar nda milletleraras tahkimin Bat dünyas nda Türkiye hakk ndaki önyarg lar nedeniyle, en hakl oldu umuz konularda dahi ülkemiz aleyhine sonuçlar verme ihtimâli vard r.
46
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
alma gücünün k s tl l gibi unsurlar cayd r c rol oynayabilmektedir. Ayr ca bir ülkeye/bölgeye giren yabanc yat r mc lar oraya mahsus öncelikli ihtiyaçlar kar layacak sektörlere yönelmeyebilir; kald ki gerekli ve verimli yat r mlar finanse etmekte kullan lsa bile bu te ebbüsler ancak sermaye giri i sürdürülebildi i müddetçe verimli ve rek betçi kalabilir.
ozon tabakas ndaki deli in büyümesi ve sera etkisi yüzünden dünyay büyük felâketlerin bekliyor olmas en az ndan kârlardan daha önemli görünmemektedir. Halbuki bu tehlike çok yak n ve büyüktür. Meselâ her bir Çinli ailenin buzdolab ve otomobile sahip olmas dahi felâket demektir; bütün dünya halklar n n ortalama A.B.D. vatanda lar seviyesinde tüketim yap p kirlili e yol açmas durumunda yer küre kaynaklar n n bir hafta dayanabilece i tahmin edilmektedir.
Buna kar l k çok uluslu sermaye yo un ithalât ve kâr transferleri sebebiyle ödemeler dengesine önemli katk larda bulunmayabilir de; istedi i sektörde, diledi i bölgede ve uygun gördü ü teknolojiyi kullanarak kendi ç karlar do rultusunda yat r m yapabilir, ülkenin gereksinimleriyle önceliklerini göz ard edebilir. u da bir gerçek ki liberal yabanc sermaye mevzuat uygulamas ile Türkiye'nin son yirmi y lda çekti i yabanc yat r m toplam hiç de önemsenecek bir yekün tutmamaktad r. Di er bir gerçek ise, hükümetin plânlad 157 adet enerji ve altyap yat r m n n toplam mâlî portresinin 28-30 milyar dolar oldu udur7. Nihayet Birle mi Milletler Dünya Sa l k Örgütü (WHO) ile Milletler aras Çal ma Örgütü (ILO) bile Küreselle menin insan sa l na zarar verdi i konusunda fikir birli i etmi tir. Çok uluslu irketlerin sanayi yat r mlar n n i çi sa l normlar n n çok daha dü ük, emek maliyetinin ucuz oldu u az geli mi ülkelere kayd r lmas i kazalar ve meslek hastal klar n küresel bir olgu haline getirmi ve insan sa l n giderek daha büyük risk alt na sokmu tur. Öyle ki her y l 1.1 milyon kii i kazas ve meslek hastal klar yüzünden hayat n yitirmektedir. Her y l ortalama 250 milyon i yeri kazas nda 300 bin ki i ölürken, yüz binlercesi de solunum yollar ve kanser gibi meslek hastal klar yüzünden hayat n kaybetmektedir. Ne gariptir ki i çilerin en kusursuz yap y kuracaklar n ileri süren Marksist ideolojiyi ba dü man bilen kapitalist sistem imdi bu ideali milletler aras sermayenin yapaca n savunarak ba ka bir a r l a sapmaktad r. Bu ba lamda vurgulanmas gereken bir ba ka husus da çok uluslu irketlerin maliyetlerini artt ran ve yat r m alanlar n s n rlayan çevrecili e tepkisidir. Ana gayesi kârlar n n maksimizasyonu olan yabanc yat r mc lar çevre kirlenmesinin yol açaca sosyal mâliyetleri hesaplamazlar. Asl nda gerçek iktidar olu turan plutokratlar için uzun vadede 7
Konuya örnek olarak Brezilya gösterilebilir; bu ülkeye giren yüksek orandaki Amerikan sermayesi ödemeler dengesi üzerinde ekstra bir bask olu turdu u gibi özellikle Ar-Ge faaliyetlerini de h zla geriletti. Çünkü yabanc irketler yat r m yapt klar bu ülkelerin teknolojik geli mesine s cak bakmamaktad rlar.
47
Silâh ve petrol tröstlerinin az geli mi ülkeler üzerindeki tasarruflar n n boyutu konusunda fikir vermesi aç s ndan bütün dünyay ilgilendiren Afganistan olay örnek olarak yeter san r z. California merkezli Amerikan Petrol irketi UNOCAL n daha 1995 y l nda Sefer Murad Niyazov ve Benazir Butto ya Türkmenistan-Afganistan-Pakistan üzerinden Hint Okyanusu na uzanacak boru hatt projesini gerçekle tirmek için kur yapmaya ba lad iddia edilmektedir. Yine 1998 de Amerika n n el-Kâide kamplar na kar düzenledi i füze misillemesinin ard ndan olu turulan ve UNOCAL n ba n çekti i bir CENTGAS konsorsiyumunun, (Amerika n n siyasî, Pakistan n istihbarî ve Suûdî Arabistan n n mâlî deste iyle iktidara getirildi i ileri sürülen) ran kar t Taliban rejimiyle söz konusu hatt n in as üzerinde pazarl klar yapt söylenmektedir. Hatta bir iddiaya göre UNOCAL Nebraska Üniversitesi yle Afganistan da boru hatt nda çal t r lacak i çilerin meslekî e itimine yönelik 1.000.000 US dolarl k bir anla ma bile imzalam t . Ama ne yaz k ki Taliban ülkenin tamam nda asayi i sa lama görevini yerine getiremedi i için boru hatt projesinin gerçekle tirilmesi gecikmi ti. Kafkaslar ve Orta Asya petrol ve do al gaz n n Asya pazarlar na ula t r lmas üç alternatif güzergahtan olabilirdi: ran hatt ndan, Çin üzerinden ve Afganistan-Pakistan yoluyla. Çin güzergah çok uzun ve dolay s yla masrafl oldu u gibi iktisadî ve siyasî riskler içermektedir. USA- ran ili kilerindeki gerginlik ikinci alternatifi geçersiz k lmaktad r. Geriye Afganistan-Pakistan güzergah kalmaktad r ki bu hem k sad r (dolay s yla az masrafl ) hem de hatt n Hint Okyanusu na aç lan ba n Amerika tutacakt r. Ayr ca buras AsyaPasifik pazarlar na Basra Körfezi nden de kuzey Çin den de daha yak nd r. Ancak Afganistan da bir türlü sa lanamayan istikrar buna engel te kil etmektedir. Gerilla taktiklerinde uzmanla m Birle ik Cephe lideri Ahmed ah Mesud da 11 Eylül sald r lar ndan birkaç gün önce kendisiyle röportaj yapmak isteyen bir gazeteci k l ndaki intihar ko48
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
mandosu taraf ndan gerçekle tirilen sabotaja kurban gitti ine göre art k boru hatt için tehdit olu turamayacakt r.
ke say s 1946 da 74, 1950 de 89, 1995 de ise 192 oldu. Burada mes´eleye iktisadî aç dan bakmam z gerekti i için siyasî tahlillere girmeyece iz ancak u soruyu sormadan da geçemeyece iz: Acaba kapitalizm, devletleri küçültüp önündeki iktisadî engelleri azaltmaya çal makla yetinmeyip özellikle az geli mi ülkeleri bölerek daha küçük lokmalar haline getirmeye mi çal yor? Buna kar l k dünyadaki iktisadî ve siyasî dengeleri lehlerine çevirmek isteyen Avrupa ülkeleri bir Avrupa Birle ik Devletleri kurma yolunda emin ad mlarla ilerliyor.
Nihayet 1999 Ekim inde askerî bir darbeyle iktidar ele geçiren Amerikanc l ml General Perviz Mü erref in Pakistan yla UNOCAL n dan manl n yapt iddia edilen Hamid Karzai nin Afganistan bu i için uygun ortam sa layacak gibi gözükmektedir. Ne var ki hatt n Afganistan s n rlar içindeki k sm ran nüfuzuna aç k iî unsurlar n hâkim oldu u Herat-Kandehar yolunu izleyecektir ( ran sus pay yla m yoksa amarla m pasifize edilecektir?!). Bütün menfi gibi görünen taraflar na ra men söz konusu Enerji Yolu nun eski pek Yolu gibi Do u AsyaAvrupa pazarlar n yeniden birbirine ba layaca ileri sürülmektedir. Hatt n in as dü ünülen Mültan-Yeni Delhi kolu Pakistan-Hindistan ili kilerini yumu ataca gibi belki de olu turulmaya çal lan Bat kar t Çin-Rusya-Hindistan blo unu çatlatacakt r. Bütün bu geli melerin Enerji sektöründe faaliyet gösteren ENRON la ili kileri oldu u iddia edilen ve petrol i indeki muhtelif irketlerle geçmi ba lant lar bilinen George W. Bush un ba kanl ve yine petrol sektörünün devlerinden HALLIBURTON un yöneticileri aras nda yer alan Dick Cheney nin ba kan yard mc l yapt döneme denk gelmesi sadece bir rastlant dan ibaret olabilir. Her eye ra men galiba Napolyon imdi ya asayd me hur sözü öyle olurdu: Enerji, enerji, enerji! XX. yüzy l Ortado u petrollerinin payla m na tan k oldu; bakal m XXI. yüzy l Orta Asya ve Kafkas enerji kaynaklar n n bölü ümüne mi ahitlik yapacak?!
Osmanl Devleti nin çökü ünü h zland ran uygulamalar aras ndaki kapitülasyonlar (özellikle ülkedeki yabanc lar n kendi hukukuna tâbi olmas na ili kin hüküm), Düyûn- umûmiyye ve idaresi, 1838 Balta Liman Antla mas (hassaten yabanc sermayeye gümrük indirimleri veya muafiyetleri sa layan hükmü), Tütün Rejisi vb. ile Türkiye Cumhuriyeti nin icraat içinde yer alan Tahkim Yasas , d borçlar ve IMF programlar , AB Gümrük Birli i Antla mas , Tütün Kanunu vb. ayn niyetlere hizmet edip benzer hazin sonu haz rlarlar m acaba?!
Bütün bunlar iktisaden küreselle en yeni dünyan n politikalar n silâh ve enerji devlerinin belirledi i gibi zorunlu ç kar mlara götürmeyebilir, çünkü bunlar tamamen tesadüften ibaret de olabilir. Bush yönetiminin arkas nda, birçok bölgesel sava n ve stratejik petrol boru hatlar bölgelerindeki ayaklanmalar n tetikleyicisi olmakla suçlanan petrolenerji devleriyle giderek artan bir ortakl k kuran büyük savunma müteahhitlerinin (Lockheed Martin, Boeing, Raytheon vs) bulundu u da senaryodan ba ka bir ey olmayabilir. O zaman XXI. yüzy lda emperyalizm, enerji krizi ve terörün de küreselle ece i gibi korkulara kap lmaya hiç mahal kalmaz. Konumuzla do rudan ilgisi bulunmamakla birlikte izninizle son olarak unu eklemek istiyorum: Ne ilginçtir ki küreselle en dünyan n ekonomik entegrasyonu politik dezentegrasyona (deglobalisation) yol açmaktad r. 1871 de dünyada Sahra alt Afrika haricinde 64 ba ms z ülke vard . I. Dünya Sava arifesinde emperyalizm bu say y 59 a düürdü. Ancak II. Dünya Sava ndan bu yana art ba lad : ba ms z ül49
50
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
III
de i iminde bulunabilir. Globalle me, ülkeleraras ndaki s n rlarla birlikte toplumlar aras ndaki haberle me engellerini de büyük ölçüde ortadan kald rd .
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME ve TÜRK YE N N GELECE Prof. Dr. Nazif GÜRDO AN Fatih Üniversitesi
Dünyan n en zengin hammadde kaynaklar na sahip Sovyetler Birli i nin bir iç ya da d sald r ya u ramadan da l p gitmesi, So uk Sava döneminin ekonomik, siyasal ve kültürel dengeleriyle birlikte deerlerini de altüst etti. Amerika ve Rusya aras ndaki güç yar n n sona ermesiyle, Do u Avrupa ve Orta Asya ülkelerinin özgürlüklerine kavu mas , ulus devletler aras ndaki siyasî s n rlar n a lmaz duvarlar olmad n gösterdi. Doksanl y llar n ba ndaki geli meler, ülkeleraras ndaki bilgi, sermaye ve teknoloji al -veri ini geçmi te benzeri görülmedik bir h z ve yo unluk kazand rd . Avrupa Birli i ülkeleri aras nda oldu u gibi, bütün ülkeleraras ndaki s n rlar önemleriyle birlikte anlamlar n da büyük ölçüde yitirdi. So uk Sava döneminin simgesi Berlin Duvar nas l y k ld ysa, ülkeleri birbirinden ay ran s n rlar da ayn ekilde bir bir y k ld ve y k lmaya devam ediyor. Doksanl y llardaki geli melerle bütün dünya Sanayi Devrimi yle gelen dönü üm gibi, yeni bir de i im dönemine girdi. Söz konusu yeni devrimin ad Globalle me dir. Globalle me, özellikle Bat dünyas d nda, Thomas Friedman n anlad gibi, rakipsiz kalan Amerikan kültürünün dünya ölçüsünde yayg nl k kazanmas olarak yorumlan yor. Globalle meyle Amerika n n tüketim kültürü bütün dünyada pasaportsuz dola ma hakk n elde etti. Kolal içecekler, kot giyecekler ve hamburger benzeri yiyecekler Amerikan kültürünün simgesi haline geldiler. Amerikal sosyolog George Ritzer in kavramla t rmas yla bütün dünya McDonaldla ma sürecine girdi. Söz konusu sürecin h z ve yo unluk kazanmas yla, Bat kültürünün üretim biçimlerinden daha çok tüketim biçimleri bütün dünyaya sel suyu gibi yay ld . Globalle me, en geni anlam yla millî s n rlar n önemini yitirmesi olarak tan mlanabilir. nternet alan ndaki geli meler, Frances Chairncross un ayr nt l olarak anlatt gibi mesafeyi öldürdü . Asl nda ülkeleraras ndaki yaln zca mesafe ve mekân fark de il, zaman fark da öldü. Internetin getirdi i haberle me kolayl klar yla herkes istedi i zaman, istedi i yerde, istedi i kimseyle ileti im kurup bilgi 51
Haberle me arac , mesaj n kendisidir diyen, ileti im uzman Marsall Mcluhan, altm l y llarda dünyan n global bir köy e dönü tüünü söylüyordu. Kenichi Ohmae nin deyi iyle internette kurulan görünmeyen k t a dünyay daha da küçülttü. Bunun için, Tom Peters, doksanl y llar n getirdi i yap larla Art k köy çok büyük. Dünya, bir al -veri merkezi oldu diyor. nternetin ekonomik, siyasal ve kültürel hayata kazand rd yeni boyutlarla globalle meyi kavrayabilmek için herkesin kendisini dünyada bir yolcu gibi görmesi gerekir. Çünkü bir yolcu ya da göçebe için s n rlar n önemi yoktur. Ona dünyada hiçbir ülke yabanc gelmez. Bunun için Attila, Cengiz ve Timur tarihin en büyük göçebe imparatorluklar n kurdu. Onlar n mirasç s Osmanl da üç k t aya egemen bir dünya devleti oldu. Onlar s n rlar n d na ç kman n hem ustas hem de öncüsü oldular. S n rlar n d na ç karak, dünyay bir bütün olarak görmesini ba aramayanlar, globalle menin her gün yeni boyutlar kazanan yap s n kavramakta güçlük çekerler. Globalle me, Yirmibirinci yüzy lda medeniyetler, kültürler, ülkeler ve de i ik alanlarda faaliyet gösteren bütün kurum ve kurulu lar için, dünya pazarlar nda sa lam bir yer tutman n olmazsa olmaz art haline geldi. Art k ister ürün, ister hizmet, isterse bilgi üretilsin, kurulu lar hammaddelerini hangi ülkede ucuz buluyorlarsa o ülkeden almak zorunda. Benzer ekilde tüketiciler de istedikleri ürün, hizmet ve bilginin üretildi i ülkeden daha çok fiyat ve kalitesine önem veriyor. Kimse kaliteye kimlik sormuyor. Globalle en dünyada kalite pasaportsuz dolayor. Her çe it ürün, hizmet ve bilgi üretim ve tüketiminde ulusal standartlar yerine milletler aras standartlar geçiyor. S n rlar n önemini yitirdi i bir dünyada, bir ülkenin kendi içine kapanarak, dünya pazarlar nda al nan ve sat lan ürün, hizmet ve bilgi üretmesi art k mümkün de il. Bu yüzden Türkiye, dünyadaki geli melere ayak uydurmak için, seksenli y llarda d a aç lma yolunda önemli ad mlar atmak zorunda kald . Türkiye ekonomik ve sosyal yap s n dei tirerek, ithal ikameci politikalardan ihracata dayal ekonomik büyüme stratejilerine yöneldi. D ticaret rejiminde köklü de i iklikler yap larak, Pazar Ekonomisi ne a rl k verildi. 52
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Türkiye de Cumhuriyet in ilk y llar nda doruk noktas na ula an her alanda Bat l larla benzeme dönemi büyük ölçüde kapand . Anadolu da Bat dan yard m de il, i birli i isteyen yeni bir dönem ba lad . Kültür, ticareti izler. Türk i letmeleri Endonezya dan Arjantin e kadar bütün ülkelerde yat r m yapman n yollar n ara t r yor. Anadolu insan i gücüyle birlikte sermayesi, kültürü ve sanat yla d a aç larak, de erlerini bütün dünyaya ta maya çal yor. Türkiye, Avrupa Birli i içinde i gücünün serbest dola m hakk n elde ederse, Avrupa daki Anadolu h zla büyüyecektir. Üretim ve tüketim faaliyetleri aç s ndan dünya bir yandan globalle iyor, bir yandan da lokalle iyor. Üretilen ürün ve hizmetlerin markalar globalle irken, tüketicilerin tercihleri de lokal de erlerini koruyor.
standartlar na ula amazlar. Cevdet Pa a, Osmanl Devleti nin zay flamas n , dünyadaki geli melerin d nda kalmas na ba lar. Osmanl yönetimi, bütün gayretlerine ra men, Avrupa ülkelerini ba tan sona dei tiren Sanayi Devrimi ne ayak uyduramad için, ekonomik gücüyle birlikte siyasî gücünü de büyük ölçüde yitirmi tir. Ayn ekilde, Türkiye de globalle erek dünyaya aç lmas n ba aramazsa, global güçlerle rek bet edecek politika ve stratejiler geli tiremez. Türkiye ister dünyaya aç ls n, isterse Anadolu ya çekilsin, her iki durumda da global kültürle hesapla mak zorundad r. Asl nda hiçbir ülkenin dünyadaki geli melerden soyutlanarak, söz konusu hesapla madan kurtulmas mümkün deildir.
Türkiye, Türk ve slâm Dünyas yla birlikte, dünyan n ekonomik, sosyal ve kültürel yap s nda sa lam bir yer tutmak istiyorsa, sonuna kadar global dü ünmeye çal rken, her alanda da lokal kalmas n baarmal d r. Anadolu insan , Bat de erleri kar s nda kendi de erlerini koruyabilmek için, Mevlânâ n n ünlü pergel benzetmesinde oldu u gibi, sabit aya yla stanbul da, hareketli aya yla da Tokyo dan New York a kadar bütün dünyay dola mal d r. Çünkü, rakipleri olmayan bir kültürün, taraftarlar da olmaz. Rakiplerini iyi tan mayan bir kültür uzun dönemde canl l n koruyamaz. Türk toplumunun önemli bir kesimi uzun bir süre Avrupa Birli i ne tam üye olmaya kar ç kt . Oysa globalle en dünya, Türkiye yi Avrupa standartlar nda ürün, hizmet ve bilgi üretmeye zorluyor. Anadolu insan için ana sorun, Avrupa Birli i ne kat l p ya da kat lmamak de il, dünya pazarlar nda kendisine sa lam bir yer tutmas n bilmektir. Çünkü, dünya pazarlar nda pay olmayan ülkelerin, milletler aras ili kilerde a rl olmaz. Bu yüzden Türkiye, Avrupa Birli i ne kabul edilsin ya da edilmesin, üretim gücünü Bat ülkelerinin seviyesine ç karmak zorundad r. Bunun için de Türkiye nin, global bir ülkeye dönü mesi gerekir. Zaten globalle me, kapal toplumlar n üretimde s çrama yapma ans n büyük ölçüde ortadan kald rd . D dünyaya aç lmayan ülkeler, üretim güçlerini koruyabilselerdi, milyonlarca kilometrekare topra a ve zengin hammadde kaynaklar na sahip Demirperde ülkeleri da l p gitmezdi. Olu an Yeni Ekonomi de toplumlar n gücü, toprak büyüklü ünden daha çok entelektüel sermayenin zenginli inden kaynaklan yor. Globalle meye kar glokalle erek, dünyadaki geli melere ayak uyduramayan ülkeler, ürün, hizmet ve bilgi üretiminde Bat ülkelerinin 53
Ülkelerden daha çok kültürlerin rek bet etti i bir dünyada, So uk Sava döneminin yakla m ve modelleri geçerliliklerini büyük ölçüde yitirdiler. Art k dünyadaki geli meleri, sa ya da sol ekonomik teorilerinin çat mas yla aç klamaya kalkmak art k çok yetersiz kal yor. Ekonomik, siyasî ve kültürel hayat n dinamizminin kayna nda, kaliteli oldu u kadar verimli ürün, hizmet ve bilgi üretmesini bilen, vizyon sahibi, giri imci ve ileri düzeyde e itim alm öncüler var. Yeni olu umu yönlendirmede, sa c larla solcular ya da yoksullarla varl kl lardan daha çok üretmesini bilenlerle bilmeyenler aras nda k ran k rana bir rek bet ya an yor. Üretmesini bilenler güçlerine güç katarken, dünya standartlar nda üretim yapamayanlar ise, her alanda h zla yoksulla yor. Çünkü dünyada tüketti inden daha fazlas n üreten giri imci insandan daha güçlü ve daha etkili bir kaynak yoktur. Her kurum ve kurulu un ba ar s gibi, ömrü de üretim gücünün büyüklü ü ve sa laml ndan kaynaklan r. Globalle mesini ba aramayan Türkiye nin ürün, hizmet ve bilgi üretme gücü Avrupa ülkelerinin çok gerisinde kald . Aradaki fark n giderilebilmesi için, Türkiye deki bütün kurum ve kurulu lar n üretkenliinin dünya standartlar na ç kar lmas zorunludur. Türkiye nin ekonomik, siyasî ve kültürel alanda bir dünya gücü olabilmesi için, kendi medeniyet de erlerini inkâr etmeden, ba ka medeniyetlerin de erlerini içselle tirerek yeniden köklü bir paradigma de i ikli ine gitmelidir. Atm l y llarda Avrupa ülkelerine i gücü olarak göç eden Anadolu insan n n üretim gücünü art rmada gösterdi i ba ar , Türk toplumunun Avrupa çal ma düzeyine uyum sa lama güç ve yetene ini gösteriyor. Anadolu insan n n inanç, dü ünce ve giri im özgürlü ünün ö54
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
nündeki engeller kald r l rsa, Türkiye Avrupa ekonomisinde oldu u gibi, dünya ekonomisinde de kendisine sa lam bir yer tutabilir.
ve iddetle yönetilen kurum ve kurulu lar, hiçbir zaman uzun ömürlü olamazlar.
stanbul da tamamlanm in aatlardaki demirleri gelece inden emin bir toplumun ümit filizleri olarak yorumlayan Alvin Toffler, Üçüncü Dalga isimli kitab nda Sanayi toplumuyla Bilgi toplumunun özelliklerini kar la t rmal olarak anlat r. Sanayi toplumunun de erleri, Tar m toplumunun de erlerinden büyük ölçüde ayr l r. Ayn ekilde Sanayi toplumuyla Global toplumun de erleri de birbirinden çok farkl d r. Sanayi Toplumu için geçerli modeller, kurallar ve stratejiler Global ve Glokal toplum için geçerli de ildir. Sanayi Toplumunun ideal örgütlenme modeli ordu idi; global toplumun örgütlenme modeli ise, futbol tak m ya da orkestrad r. Birinde hiyerar i önemli iken, di erinde kat l m ve payla m önemlidir. Sanayi Toplumumun odak noktas nda fabrika vard r; global toplum ise, zaman ve mekân s n r olmayan internete dayan r.
Bir yandan globalle en, bir yandan da glokalle en kurum ve kurulu lar n güç ve ba ar s adalette kusursuz olmalar na ba l d r. Adalette mükemmeli arayan ülkeler gibi, adaletli olmada hata yapmayan kurum ve kurulu lar yüzy llarca ya ayabilir. Hayat n içinden gelen yönetim uzmanlar ndan Robert Townsend, Osmanl Devleti nin alt yüzy l a k n bir süre ayakta kalmas n n s rr n , ülkede adaletin da t lmas nda yönetimin tam not almas na ba lar. Devlet yönetimi için gerekli olan adalet ilkesi ticarî, kamu ve gönüllü kurum ve kurulu lar için çok daha gereklidir. Çünkü devletler kusurlar n n bedelini uzun dönemde kurum ve kurulu lar ise, k sa dönemde öderler. Haks zl n oldu u kurum ve kurulu larda üretkenli i art rmak mümkün olmad gibi, üretimi aksat c eylemlerden kurtulmak da söz konusu de ildir. Bu yüzden ister global, isterse glokal olsun önümüzdeki y llarda bütün toplumlar n kurum ve kurulu lar nda verimlilik kadar hukuk ve adalet konular da tart lacakt r. Haks zlar n giderilmedi i toplumlarda, yolsuzluklarla birlikte iddet eylemlerinin önlenmesinde büyük güçlük çekilir.
Global bir yap lanma için toplumun bütün kesimlerinin ürün, hizmet ve bilgi üretim çal malar na kat lmas gerekir. Ba ar n n yolu payla mas n bilmekten geçer. Üretimlerini payla mayan kurum ve kurulu lar, payla mas n bilenler taraf ndan payla l r. Bu yüzden, bütün kurum ve kurulu lar kat l m ve payla mada pazara mekanizmas yla birlikte demokratik mekanizmay kusursuz ve adil biçimde i letmeye çal mal d rlar. Kat l m ve payla m n adil olmad bir toplumda hiçbir güç üretkenlikle birlikte do urganl da büyütemez. Ekonomide amaç, kardan daha çok katma de eri art rmak olmal d r. Katma de er artarsa, ücretler, maa lar finans gelirleriyle birlikte kar da artar. Çal ma alan ne olursa olsun, bütün kurum ve kurulu lar n gücü, katma de er olu turmadaki verimlilikten kaynaklan r. Az kaynakla çok ürün, hizmet ve bilgi üreten kurum ve kurulu lar dünyay pasaportsuz dola ma hakk elde eder. Bunun için her kurum ve kurulu un lokal kal p, global düünmesini ö renmesi önemlidir. ster özel, isterse kamu olsun bütün kurum ve kurulu lar n ba ar s n n temelinde üretkenlikle birlikte adalet vard r. Ürün hizmet ve bilgi üretim sisteminin yap lanmas nda ve üretilen katma de erin payla lmas nda adaletten ayr lmayan kurum ve kurulu lar uzun ömürlü olurlar. slâm n ana kaynaklar nda vurguland gibi: Mülk küfürle devam eder, zulümle devam etmez . Bu yüzden, slâm kültüründe kurum ve kurulu lar n bilgi ve hikmetle ayakta kalabilecekleri sürekli vurgulan r. Bask 55
Globalle meyle Cumhuriyet in ilk y llar nda doruk noktas na ula an her alanda Bat l lara benzeme dönemi büyük ölçüde kapand . Glokalle me zorunlulu u, Türkiye de yeni bir dönemin kap lar n aç yor. Türkiye aç k bir toplum olma yolunda att ad mlara paralel olarak, kendi kültür ve de erlerine sar lmak zorunda kalacakt r. Çünkü glokalle me ba ka kültürlerle bir arada ya amay zorunlu k l yor. Farkl kültürlerle bir arada olmaya haz r olmayan ülkelerin glokalle mesi hiçbir zaman dü ünülemez. Türk i letmelerinin Japonya dan Amerika ya kadar bütün dünyaya ürünleriyle birlikte sermayelerini de ihraç etmenin yollar n aramalar olumlu bir geli medir. Yeni yüzy l n kolonizatör leri, kalitenin pasaportu yoktur diyen, kurum ve kurulu lar olacakt r. Art k ülkeler ordularla de il, glokalle mesini bilen örgütlerle fethediliyor. Glokal kurum ve kurulu lar yeni olu makta olan dünyan n hem fatihleri, hem de misyonerleri konumuna geldiler. Glokal dünyada ba ar l olabilmek için Mevlânâ n n dedi i gibi: Dün geçti. Düne dair sözler de dün gibi geçip gitti. Bugün yeni sözler söylemek gerekir . Bunun için de bütün kurum ve kurulu lar, iki günle56
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
rini birbirinden farkl k labilecek glokal stratejiler geli tirmelidirler. Bir toplumda her gelen ku ak, bir önceki ku aktan daha üretken ve daha bilgili olmazsa, o toplumun yoksulla mas n n önüne hiçbir güç geçemez. Bir ülkenin üretim gücünün art r labilmesi için, i i, mesle i ve cinsiyeti ne olursa olsun, herkesin tüketti inden daha fazlas n üretmesi zorunludur. Alan el konumunda olan toplumlar n, hiçbir alanda söz ve güç sahibi olmalar mümkün de ildir.
KAYNAKLAR 1.Frances Cairncross, The Death of Distance: Hov to Communications Revoluation Will change our Lives, Boston, 1997 2. John Micklethwait, Adrian Wooldridge, A Future Perfect, New York 2000 3. Marshall McLuhan, Understanding Media, New York, 1964 4. Tom Peters, The Circle of nnovation, London, 1997 5. Rowan Gibson, Rethinking Future, London, 1997 6. E.N. Gürdo an, Teknolojinin Ötesi, stanbul 1993 7. Bilal Ery lmaz, Tanzimat ve Yönetimde Modernle me, stanbul 1992 8. Kenichi Ohmaze, Görünmeyen K t a, Çev. Z. Dicleli, stanbul 2000 9. George Ritzer, Toplumun McDonaldla t r lmas , Çev: . S. Kaya, stanbul 1998 10. Thomas Friedman, Lexus ve Zeytin A ac , Küreselle menin Gelece i, Çev.: E. Özsayar, stanbul, 1999 12. Dani Rodrik, Yeni Küresel Ekonomi ve Geli mekte Olan Ülkeler, Çev.: S. Gül, stanbul 1999 13. Robert Townsend, 1974
Bilenin Para Kazanan n, Çev.: A. Üstel, N. Ülken, stanbul
14. Michael Hammer, Beyond Reengineering, London, 1996 15. George Soros, Küresel Kapitalizm Krizde, Çev.: G. en, stanbul, 1998 16. Alvin Toffler, Third Wave, New York, 1991
58 57
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
say s z olumsuz hadisenin yan s ra, yine say s z nötr ve olumlu hadise de yer al r. Böyle olunca, ona kar bu kategorilerden sadece birisiyle tav r almak, e yan n tabiat na uygun bir vaziyet al olmaz. Do rusu, Hasan Onat Hoca n n da takdir edece i gibi, geçmi konusunda toptan yarg lay c bir tav r almak yerine, vak aya ve hadiseye göre tav r almakt r.
MÜZAKERE Prof. Dr. Sabri ORMAN Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Nazif Gürdo an Bey in tebli ini dinledik. Ben müzakereme metodolojik bir aç klama ile ba lamak istiyorum. Bir tebli in ya da herhangi bir bilimsel çal man n müzakeresi iki ekilde yap labilir: 1. ç tenkit yoluyla. Bu takdirde müzakereci kendini ilgili çal man n metniyle s n rlar ve onun iç tutarl l n test etmeye çal r. 2. D tenkit yoluyla. Bu takdirde ise müzakereci kendini sadece ilgili metinle s n rlamayarak, tebli in konusu ile ilgili kendi dü üncelerini de serdetmeye çal r ve âdeta konu ile ilgili bir korsan tebli sunmaya çal r. Bize biçilen statü, müzakereci statüsü oldu una göre bence âdil olan, önce bir içsel ele tiri yapmakt r. Ancak, zaman elverdi i takdirde daha sonra d sal bir ele tirinin yap lmaya çal lmas da caiz görülmelidir. Böyle olunca, i e içsel tenkitle ba layabiliriz. Bir kere tebli in ba l çok güzel. Bu ba l k, globalle me konusunda hem vak ay tespit, hem de vak a kar s nda al nacak tav r bak m ndan gerekli her eyi özetliyor. Globalle me terimi, vak ay ifade ediyor; glokalle me terimi ise, bu vak a kar s nda al nacak tavr n ipuçlar n veriyor. Bu konuda Nazif Bey in söylediklerine kat l yorum. Bu arada, parantez içi bir mülahaza olarak, tarihe bak konusunda, oturum ba kan m z Prof. Dr. Hasan Onat Bey in dü üncelerine kat lmad m belirtmek istiyorum. Yanl hat rlam yorsam, Hasan Onat Hoca n n, geçmi i pranga olarak gördü ü anlam na gelen bir ifadesi oldu. Kanaatimce, geçmi gibi genel kategoriler kars s nda kategorik tav rlar almak do ru de ildir. Çünkü bir kere, geçmi , ona benzer di er genel kategorilerde oldu u ve Hasan Onat Bey in de gayet iyi bildi i gibi, sade bir hadise olmay p, karma k bir hadiseler bütünüdür. Onda 59
Di er taraftan, her hangi bir hadisenin bizim üzerimizdeki etkisi, o hadisenin kendi yap s kadar bizim onun kar s ndaki tavr m z n yap s yla da ilgilidir. Dolay s yla, meselâ, e er geçmi imiz bizim üzerimizde pranga etkisi yap yorsa, bu durum geçmi in yap s kadar, bizim onun kar s nda, onun yap s na uygun bir tav r geli tirememi olmam z ile de ilgili olabilir ve bence Türkiye de problem daha çok hadisenin bu ikinci yönüyle ilgilidir. Maalesef, be erî ve tabiî kaynaklar m z kullanma konusunda iyi bir performans sergileyemedi imiz gibi, tarihî kaynaklar m z kullanma konusunda da geçmi e kar e yan n tabiat na uygun bir tav r geli tirememekle ba layan çok say da ve önemli zaaflar m z vard r. Ba ka türlü ifade edilirse, nas l ki ça da bir hadise olan globalle me konusunda bir tav r belirlemek zorunda isek ve bu konuda al nabilecek tav rlar n do rusu-yanl olabilirse, ayn ey tarih konusu için de geçerlidir. Al nacak tavra ba l olarak geçmi ve tarih bir prangaya dönü ebilir. Ama uygun ve olumlu bir tav r geli tirilebildi i takdirde geçmi ve tarih, pekâlâ yeni de er üretimine katk da bulunan bereketli bir kayna a da dönü ebilir. Muhtemelen Hasan Onat Hoca, bizde tarih bu ikinci anlamda kullan lamad için reaksiyon gösteriyordur ki, biraz yukar da da i aret etti imiz gibi, maalesef vaziyet bu merkezdedir. Gerçekten son derece zengin bir tarihimiz oldu u halde, t pk be erî ve tabiî kaynaklar m z konusunda oldu u gibi, bu zengin kayna n da lay k veçhile de erlendirilebildi i söylenemez. Bu bir yerde bir sosyal geli mi lik mes´elesidir. Nitekim gerek geçmi teki, gerekse günümüzdeki geli mi toplumlar n, tabiî ve be erî kaynaklar n n yan s ra tarihî kaynaklar n da ba ar l bir ekilde kullanabilen toplumlar oldu u söylenebilir. Buradan hareketle esas konumuza geçmeye çal abiliriz. Denebilir ki e er tabiî ve be erî kaynaklar kullanabilme becerisinin yan s ra tarihî kaynaklar kullanabilme konusunda da yeterli bir 60
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
beceri geli tirilebilirse, bu pekâlâ globalle me ve benzeri ça da hadiseler kar s nda da daha sa l kl bir tav r geli tirilmesine yard mc olabilir. Bir kere, tav r belirleyebilmek için bir tav r belirleme öznesine ihtiyaç vard r. Her özne bir ki ili e dayan r ve her bir ki ili in bir tarihi vard r. Ayr ca, insan dü tü ü yerden kalkar ve her dü ü ün bir hikâyesi, yani bir tarihi vard r. Dolay s yla fark nda olmam z halinde dü tü ümüz yerden kalkmaya çal mam z en do ru yoldur. Fakat, maalesef, bunun her zaman kolayl kla fark edilebildi ini göremiyoruz ve bu durum, mevcut s k nt lar n büyük bir k sm n n temelinde yatan bir hadisedir. Prof. Dr. Nazif Gürdo an Bey in tebli i özlü, fakat yeterince sistematik olmayan bir metin. Belki de bu zaaf, tebli ler yay na haz rlan rken tabiî e er bu de erlendirmeye kat l yorsa tebli ci taraf ndan giderilebilir. Nazif Gürdo an Hoca n n adalet, üretim, d a aç kl k üzerindeki vurgusuna bütünüyle kat l yorum. Bunlar birbirini tamamlayan ve baar için gerekli olan unsurlard r. Anadolu insan na globalle me ile ba edebilme noktas nda güvendi ini ifade ediyor. Ona da kat l yorum. Meselâ, benim köyümden kara saban n kuyru unu b rak p stanbul a gelen ve bir zamanlar stanbul da ticaretin kalbinin att yer olan Mahmut Pa a da ba ar yla ticaret yapabilir hale gelen insanlar var. Bu konuda herkesin da arc nda çok say da benzer vak alar n oldu unu tahmin ediyorum. Bunun kolay ve harc âlem bir adaptasyon olay olmad aç kt r. Bence globalle me konusunda bu yatk nl ktan pekâlâ yararlan labilir ve genel anlamda herhangi bir endi eye mahal yoktur. Di er taraftan, ben buraya kadar küreselle me ile ilgili olarak yap lan konu malarda biraz abart görüyorum. Globalle me iki bak mdan abart l yor: Birincisi, çok yeni bir olay gibi takdim ediliyor. Bence öyle de il. Küreselle me hayli uzun bir tarihî sürecin sonucudur. Bundan dolay ona devrim demek de do ru de ildir. Burada bana sanki sosyal bilimciler daha önceki bir olay n rövan n al yorlar gibi geliyor. Biliyorsunuz, 1770 lerin ortalar nda önce ngiltere de ortaya ç kan ve daha sonra Bat Avrupa ya ve oradan ba ka yerlere yay lan sanayile me sürecine bugün Endüstri Devrimi diyoruz. lginçtir ki, belirtilen tarihten itibaren insanlar yüz y l kadar bir zaman endüstri devriminin ortaya ç kard sonuçlarla bo u tular; fakat, kimsenin akl na ona Endüstri Devrimi demek gelmedi. Yani, ortada do umundan itibaren yüz y l geçmi bir çocuk oldu u halde bu çocu un herhangi bir ismi 61
yoktu. A a -yukar yüz sene kadar sonra ve ancak 1880 lerin ba nda Endüstri Devrimi terimi kullan lmaya ba land . Yani, XVIII. yüzy l n son çeyre inde endüstri devrimi çocu u dünyaya geldi. XIX. yüzy l n son çeyre inde ve 1880 nin ba lar nda ise ona bugünkü ismi kondu. O zamana kadar, iddiaya göre, Avrupa dillerinde ve di er dillerde endüstri devrimi diye bir terim yoktu. imdi ise, daha ne oldu u çok bariz olmayan birçok vak aya sanki o yüzy ll k gecikmeyi telâfi etmek ister gibi hemen isimler konuyor: Post-modernizm ve globalle me gibi. Ben hiçbir eyin de i medi ini söylemek istemiyorum. Fakat bunlar n ifade etti i veyahut îmâ etti i sonuçlar konusunda da çok aceleci olmamak gerekti ini dü ünüyorum. Dünya tarihi göz önüne al nd nda insanlar n hayat n derinden etkileyen ve bu konuda modern geli melerle mukayese edilebilecek çok say da tarihî olu um say labilir. Meselâ, Roma mparatorlu u nun ortaya ç k ve çökü süreçlerini dü ünelim. Eski dünyan n çok büyük bir k sm n içine alan olu umlard , bunlar. Bunlar n insanlar n hayat n kayda de er bir ekilde etkilemedi ini mi dü ünece iz? Ayn ekilde slâm Medeniyeti nin olu umunu tasavvur etmeye çal al m: Çok geni bir co rafyadaki, çok geni insan kitlelerinin hayat n birçok yönden derinden etkileyen ve de i tiren bir olayd bu da. Bu çok yönlü süreçte bedevî ve göçebe insanlar, önce köyde veya ehirde yerleik hale geliyor ve kendileri için tamam yla yeni olan bu artlar alt nda yeni bir hayat tarz geli tirmeye ve o çerçevede hayatlar n kazanmaya çal yorlard . Bedevî insanlar n çiftçile me, esnafla ma, tüccarla ma, sanatkârla ma sürecini tasavvur etmeye çal sal m; bu kolay bir dönü üm müdür? Ço u kere bu dönü üm hadisesi, bir insan hayat n n içinde olupbitti. Bunlar kolay hadiseler de ildir ve modernle me, globalle me gibi süreçlerle ortaya ç kt n gördü ümüz hadiselerden hiç de a a kal r taraflar yoktur. Ayr ca, globalle me zannedildi i kadar etkili de de ildir. Onun s n rlar yumu att do rudur; ama, s n rlar geçersiz veya anlams z k ld n söylemek çok iddial bir söz olur. Zira, ulus devletler hâlâ bütün heybetleriyle ayaktad rlar ve bütünüyle önemsiz hale gelebilecekleri de son derece üphelidir. The Economist Dergisi nin son say lar ndan birinde(29 Ekim, 2001) yay nlanan bir surveyde, hakikaten benim genel bilgilerime de 62
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
ters dü en bir tesbit var: Globalle meye tekabül eden dönemde, yani son yirmi-otuz y lda birçok ulus devletin gelirleri ve harcamalar artm t r. Üstelik bunlar globalle menin en çok görünür halde oldu u Bat Avrupal devletler, özellikle skandinav Ülkeleri dir. Bu makaleye göre, vergi gelirleri ve kamu harcamalar söz konusu ülkelerde yüzde k rk be lerden yüzde altm lara kadar uzanan bir yelpaze içinde de i iyor. E er millî gelirin bu kadar büyük bir k sm hâlâ kamu harcamalar na gidiyorsa ve bu, ulus devletler marifetiyle yap l yorsa bu hiç de onlar n etkilerinin önemsiz hâle geldi i anlam na gelmez. D sal ele tiri bâb nda iki noktaya i aret edecektim. Bunlardan bir k sm na asl nda k saca temas etmi bulunuyorum. Globalle menin genel seyriyle ilgili olarak dü ündü üm baz eyleri demek istiyorum. O halde di er birkaç noktaya temas ederek müzakeremizi bitirebiliriz. öyle ki: Herhangi bir hadise kar s nda oldu u gibi küreselle me kar s nda da iki ekilde tav r al nabilir: Ona kar ya top yekün bir tav r almaya çal labilir, ya da onu dikkatli ve çok yönlü bir analize tâbî tutarak çe itli unsurlar na kar farkl tav rlar almaya çal labilir. Bence birinci tarzda bir tav r almak son derece zordur. Çünkü benzer büyük olu umlar n hemen hepsinde oldu u gibi, küreselle me de son derece karma k bir olayd r. Dolay s yla onu tek bir ilkeye ve/veya ölçüye göre de erlendirmek do ru deildir. Onu, içindeki unsurlara ve onlar n kompozisyonuna göre farkl de erlendirmelere tâbî tutmak daha do ru olur. Böyle olunca globalle meye kar yekpâre bir tav r almak do ru de ildir. Ona toptan ve peinen ne iyidir ne de kötüdür denebilir. Çünkü, bu her iki kategoriyi ve hatta birçok ara kategoriyi kendi içinde bir arada bar nd ran karma k bir hadisedir, o. Meselâ, o ekonomik olarak baz kesimler için iyi, baz kesimler için kötüdür. Baz k s mlar yla iyi, baz k s mlar yla kötüdür. Çok genel konu uyorum, simdi, tabiî. Dolay s yla globalle me kar s nda top yekün bir de erlendirme veya tav r alma yerine, onu çe itlendirilmi bir de erlendirmeye tâbî tutarak, analitik ve stratejik bir tav r almak çok daha do rudur. O halde globalle me hangi yönüyle size görünüyorsa, sizin de erlendirece iniz hali de odur. yi ve olumlu taraflar yla görünüyorsa iyidir veya yararl d r, desteklenmelidir. Aksi halde ba ka türlü bir de erlendirme yapmak icap eder. Bir kere metodolojik olarak bunu önemsiyorum. Modernle me konusunda da benzer hatalara dü ülmü ve top yekün ve süpürücü de erlendirmeler yap lm t r. Modernle me de bütünüyle ne iyidir, ne de kötüdür. Vak aya ve duruma göre de erlen63
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
dirme yapmak gerekir diye dü ünüyorum. Tabiî ki, bu dünyada olup-biten eylerin spontane ve masum eyler oldu unu dü ünmüyorum. Etraf m zdaki geli melerde global çapta yürüyen bir yönlendirme ve bir plânlama oldu u do rudur. Fakat sosyal hadiselerin her zaman iki cephesi vard r: Bunlardan bir tanesi, hadisenin amaçlanm k sm d r. Yani dizayn edilen, plânlanan, bilinçli olarak haz rlanan k sm d r. Ama her zaman bunun kadar önemli olan bir ba ka yönü daha vard r. Bu da hadiselerin amaçlan(a)mam sonuçlard r. Her sosyal hadisenin, onu ba latan, yönlendiren aktörlerin hesaplar n n d nda kalan bir taraf vard r ve bu türdeki amaçlan(a)mam sonuçlar pekâlâ küreselle me için de geçerlidir. Dolay s yla ona kar gard m z al rken onun sürprizlere aç k bu taraf n da hesaba katmak gerekir. Ba ka bir ifadeyle globalle meyle ilgili geli melerin belli baz adreslerde kotar l yor olmas , o geli melerin mutlaka ve bütünüyle söz konusu çevrelerin amaçlad ekilde gerçekle ece i anlam na gelmez. Nitekim, meselâ, normal olarak hiçbir kurum, devlet veya medeniyet kendi kendini y kmay amaçlamaz, ama buna ra men tarih, y k lan kurum, devlet ve medeniyetlerin hikâyeleriyle doludur ve tabiî ki bu hem olumlu, hem de olumsuz yönde i leyebilecek bir süreçtir. Türkiye nin globalle me kar s ndaki tavr yla ilgili de birkaç ey söylemek istiyordum; ama, zaman s n rlamas na riâyet için ondan feragat ediyorum. Ayr ca, benim bu konuda söylemek istediklerimin çok önemli bir k sm n Metin Toprak Bey zaten ifade etmi bulunuyor. Dolay s yla ben bu konuda ona büyük ölçüde kat ld m ifade ederek di er birkaç hususa temas etmeye çal abilirim. Nazif Gürdo an Bey in tebli metninde Nizamü l-Mülk ten bir söz aktar l yor: Küfür devam eder; ama zulüm devam etmez . Malum, bu, Nizamü l-Mülk ün bir sözü olmay p, bir hadistir. Ahmet Cevdet Pa a n n tesbiti bence önemli bir tesbittir. Ben, içe kapanman n, gerçi buna zorlayan objektif ve haricî sebepler de olmu tur slâm Dünyas n n içe kapanmas n n onun gerilemesinde çok önemli bir rolü oldu unu dü ünüyorum. slâm Dünyas , zamanla ve çe64
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
itli sebeplerle, kendi içinde dahi tatminkâr bir hareketlili i, dikey ve yatay bir mobiliteyi koruyabilir olmaktan ç km t r.
mek istiyorum: Küreselle me hareketini ele tiriyoruz. Globalle me olmas n. Peki, tamam, ama bunun alternatif nedir? Alternatif statükodur. Metin Toprak Bey, mevcut statükonun çok güzel bir ele tirisini yapt . Bu haldeki bir statüko, globalle meye iyi bir alternatif olabilir mi? Mes´eleyi bu aç dan da dü ünmek lâz m. Türkiye de uzun bir zamandan beri, kendi içindeki ve dünyadaki geli meler kar s nda do ru tav rlar belirleyememek gibi âdeta kronikle mi ve sistematik hale gelmi netameli bir durum var. Türkiye nin modernle me tecrübesi de bu genel tespitin d nda yer alm yor. Gerçekten, modernle me tecrübemizin hakiki, derin, e yan n tabiat na uygun, tatminkâr bir felsefesi yoktur. Reaksiyoner bir modernle medir, bizimkisi. Hedeflerinde tutars zl k vard r. O hedefleri gerçekle tirmek için kulland araçlarda da tutars zl k vard r. Âdeta kendi kendini engelleyen, yapmak istedi ini kendi eliyle y kan bir proje durumundad r, o.
Meselâ, slâm Medeniyeti nin parlak dönemlerindeki zevat n biyografileri okundu unda, bakars n z bir ki i Endülüs te do mu , tâ Orta Asya ya kadar gitmi ; tekrar memleketine dönmü . Bazen dönmeyip, gitti i yerlerden birinde kalm ve orada vefat etmi tir. Her bir önemli âlimin biyografisinde son derece yo un bir seyahat trafi i var. Benzer bir trafik hayat n di er alanlar nda ve meselâ ticarette de var. Ba ka bir ifadeyle içinde mallar n, bilginin, tekniklerin ve insanlar n yer ald son derece yo un bir hareket söz konusuydu. Bu çok önemli. Her nedense zamanla bu hareketlili in kayboldu unu ve d a kapanma hadisesinin a r bast n görüyoruz. Bu hadisenin slâm Dünyas n n nisbî gerileme süreciyle paralel bir seyir takip etmi olmas , üzerinde dikkatle durulmaya de er ilginç bir noktad r. Bu gidi at günümüzde daha da a r basmaktad r. Tebli de bn Haldun a nispet edilen Ma luplar galipleri taklit eder sözünün sanki tam aksi do ru gibidir. bn Haldun un teorisine göre, bir toplum ilkel bir durumdan ba lar, güçlenir, medenî bir devleti yenebilecek hale gelir ve bazen onun yerini al r; zamanla ayn süreci kendisi ya ar, rafinele ir, sava ma kabiliyetini kaybeder ve y k l r. Dolay s yla ma luplar, çok kere galiplerden daha medenîdir, daha rafinedir, ilmî bak mdan daha ileri durumdad r. Yani, galiplere verecekleri çok eyleri vard r. Galiplerin i tehas n çekmelerinin bir sebebi de zaten bu de il midir? Sava ta galip gelmek, medenî olman n bir kriteri de ildir. Tarih de buna tan kl k eder. Roma mparatorlu u nun y k l süreci bunun ö retici bir örne idir. Romal lar n kendilerini yenenlerden çok daha medenî olduklar bilinen bir tarihî gerçektir. Ayn ekilde, ngilizler Banglade i sömürgele tirdikleri zaman medenî bak mdan Bengalliler den çok daha geri bir durumdayd lar. Ama, Banglade i sömürge haline getirebildiler; çünkü, ate li silâhlardan kaynaklanan kaba güçleri vard .
Modernle me konusunda bu yanl lar yap ld ve temenni ediyorum ki onlardan vazgeçilsin. Ama hiç olmazsa, küreselle me konusunda benzer yanl lar yap lmamal . Reaksiyoner olmak tehlikesini hâlâ çok yüksek bir ihtimal olarak görüyorum. Meselâ, Türkiye nin Avrupa Birli i ne girme te ebbüsü kendi bana bir mes´ele olarak pekâlâ enine boyuna ele al n p tart labilirdi. Fakat bunun yerine reaksiyoner bir tutum sergilendi. Yani, Yunanistan giriyor, biz de girelim tarz nda... Bu hadisenin daha sonraki ser-encam erbab nca biliniyor. K rk y l sonra simdi baz lar m z taraf ndan ipler kopar lmaya çal l rken de hâlâ benzer bir tutum sergileniyor ve meselâ, bu konudaki karar n eksenine K br s mes´elesi oturtuluyor. Böyle bir reaksiyoner tutumla do ru eyler yap lmas zordur. Te ekkür ediyorum.
Ayn ekilde, normal olarak gençler, ihtiyarlar ; gangesterler de alelade insanlar yenebilir; ancak bu herhalde gençlerin ihtiyarlardan, gangesterlerin de alelade insanlardan daha medenî insanlar oldu u anlam na gelmez. Konumuzun tahsisi olarak Türkiye ile ilgili taraf için unu ekle65
66
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
söylem, böyle bir müdahale biçiminin zorunlu oldu u içerimine sahiptir. Küreselle meye Kar Ç k ve Kendine Güvende Sorun MÜZAKERE Doç. Dr. Metin TOPRAK K r kkale Üniversitesi
Say n Nazif Gürdo an n bildirisi önemli iddialar ta yor. Her eyden önce, son 10 y ldan beri daha çok Bat literatüründe söylem olarak i lenen glokalle me olgusuna vurgu yapmakta, Mevlânâ dan referanslar vermekte ve yerel de erlerimizi evrensel de erlere entegre etme konusunda imalarda bulunmaktad r. Ku kusuz tart ma konusu olmakla birlikte, bu iddialar üzerinde durup dü ünmeye de er olarak kabul etmek gerekir. Oturum konusu, küreselle menin ekonomik boyutunun Türkiye çerçevesinde de erlendirilmesi oldu u için, tart mamda genel olarak geli me yolundaki ülkeler, özel olarak da Türkiye örne ini dikkate alarak say n Gürdo an n bildirisini irdelemeye çal aca m. Gönüllü veya zoraki küreselle me Son yirmi y lda küreselle me iki ekilde cereyan ediyor: Normal yol ve zorlamal yol. Normal yollardan küreselle me mal, para ve sermaye hareketlerinin milletler aras nda serbestçe dola m ; demokrasi, insan haklar ve hukukun üstünlü ünün giderek ülkelerin gönüllü benimsemeleriyle yayg nla mas olarak i lemektedir. Zorlamal yol ise, bu sürece direnen ülkelerin A.B.D. liderli indeki Bat n n gerekti inde ambargo ve hatta silâhl müdahalelerle kar kar ya kalmalar eklindedir: Yugoslavya, Irak, ran ve Afganistan buna örnek olarak verilebilir. Bu tür ülkeler, bir anlamda zorla küreselle tirilmektedirler. Silâhl müdahalelerde, petrol ve do al gaz gibi dünyan n birincil enerji kaynaklar n n hasbelkader belirli ülkelerin denetiminde olmalar önemli bir rol oynamaktad r. Dünya ekonomisinin, istikrars z hammadde kaynak arz na maruz kalmas n n önlenmesi gere ine dayanan 67
Bugün küreselle meye kar ç k ta birbiriyle orant l olmayan iki gruptan söz edilebilir: Bunlardan birincisi, geli mi ülkelerdeki marjinal gruplard r. Bu gruplar, genelde dü ük gelir gruplar , dü ük e itim düzeyi ve siyasal ve kültürel olarak marjinal dü ünceleri ve tercihleri olan kimseleri bünyelerinde toplamaktad r. Ancak bunlar n içinde do an n korunmas , hayvan ve insan haklar sorunlar n savunanlar da vard r. Küreselle meye kar ç kanlar n ikinci grubunu geli memi ülkeler olu turuyor. Bunlar küreselle menin daha çok geli mi ülkeleri yararland rd n , kendilerinin ise sadece bu sürecin yükünü çekti ini, ekonomik ve toplumsal yap lar n n küreselle menin gereklerine uymad için parçalanma ve y k lma ile dahi kar la abileceklerini dü ünmektedirler. Küreselle meye kar ç kan ülkelerin genelde otoriteryen ve totaliteryen siyasal yap lar n n oldu u görülmektedir. Bu ülkelerin kendi ekonomik, siyasal ve toplumsal yap lar na pek güvenmedikleri ve bir tür a a l k kompleksi içinde olduklar söylenebilir. Küreselle menin tehdit olarak alg land yönü, sürecin dayatt insan haklar , hukukun üstünlü ü, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisidir. Dolay s yla, bu tür devlet yap lar , yurtta lar n n yararlanacaklar demokrasi, insan haklar ve hukukun üstünlü ünü kendi varl klar için tehdit olarak alg lamaktad rlar. Serbest Piyasa Ekonomisi
ve Demokrasinin Bir Sonucu Olarak Küreselle me Geli mi ülkelerdeki e ilimlere bak ld nda, serbest piyasa ve demokrasinin genelde paralel olarak hareket etti i ve bunlar n do al sonucunun da bugün tart t m z küreselle me oldu u görülmektedir. Bu iki temele dayanmayan bir küreselle meden bahsetmek zordur. Nitekim bu temellere dayanmayan ülkelerdeki küreselle me giri imlerinin daha çok silâh zoruyla yap ld görülmektedir.
68
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
adalet, güvenlik ve devletin makro ekonomik yönetimi gibi alanlarda, bu ülkelerde ciddi yetersizlik ve sû-i istimaller söz konusudur.
Politik ve Yönetsel Ölçek Yetene i Küreselle me çerçevesinde devletleri farkl bir bak aç s yla üç kategoriye ay rmak mümkündür: Küresel ölçekli devlet, bölgesel ölçekli devlet ve ulusal ölçekli devlet. Bugün ba ta A.B.D. olmak üzere dünyadaki birkaç devletin küresel ölçekli oldu u söylenebilir. A.B.D. örne inden hareketle, küresel devletin küresel ölçekte etkinlik göstermesi gerekti i, e er küresel ölçe in alt nda bir ölçekte faaliyet gösterirse, optimal alt sonuçlar n al naca ; çünkü kapasitesini tam kullanmad için yetenek ve kapasitesi nin bir k sm n n at l kalaca söylenebilir. Bunun gibi, örne in ulusal ölçekte bir devletin, bölgesel veya küresel devletin ölçek ve yetene ine sahipmi gibi etkinlik göstermeye kalk mas da etkinsizli e yol açacakt r. Çünkü ölçe inin üzerinde bir faaliyete kalk maktad r. Buna, srail veya Libya n n bugün A.B.D. nin dünyadaki rolünü oynamaya kalk malar durumunda muhtemel sonuçlar n ne olabilece i örnek olarak verilebilir. Yetene i ve kapasitesi uygun olmad halde bölgesel ölçekte eyleme kalk maya bir örnek olarak, Karadeniz Ekonomik birli i ve D-8 verilebilir. Yine, A.B.D. nin dünyan n dominant gücü olmay b rakarak sadece kendi ülkesiyle ilgilenmesi durumunda, dünyadaki muhtemel geli melerin neler olabilece i de benzer bir uslamlamayla ç karsanabilir. Küreselle meye Kar Ç k ta Son Y llardaki Krizlerin Rolü Sadece ulusal ölçekte etkin olabilecek devletlerin bir k sm , bu fonksiyonlar n dahi gerçekle tirecek yetenekte de ildir. Ulusal paras n n dünya paralar yla rek bet edemedi i ve yerini sa lam paralara b rakt , devlet yönetiminin geli mi ülkelerin yönetimlerine göre çok yetersiz ve toplum aç s ndan zararl sonuçlar do urdu u, ekonomilerinin geli mi ekonomilerle kar la t r lamayacak kadar olumsuz oldu u, toplumsal de erlerinin geli mi ülkelerdekilerle rek bet edemedi i; yani ekonomik, siyasal, kültürel normlar bak m ndan yetersiz olan ülkeler, önemli ölçüde çekememezlik-k skançl k nedeniyle küreselle meye kar ç kmaktad r. Son y llarda kriz ya ayan ülkelerin hemen hepsi ekonomilerini parasal ve reel olarak d rek bete açan ülkelerdir. Ancak, bu ülkelerin ekonomik ve siyasal yap lar ndaki yetersizlikler ve istismarc yönetimler krize girmelerine neden olmaktad r. Bu ülkelerdeki kurumsal kalite dünya ülkeleri aras nda da arka s ralarda yer almaktad r. E itim, sa l k, 69
Bu ülkeler, kriz ya amamak için ya giderek dünyaya kapan p Alman Maliye Bakan n n deyi iyle marjinalle ecek, ya Bat l dünyan n çerçevelerini benimseyerek ve uygulayarak kendi de erlerini entegre edip etkinle tirecek veya sahneyi terk edeceklerdir. Ba ka bir yol gözükmemektedir. D Ticaret
Büyüme - Yoksulluk
Artan d ticaretin yoksulluk ve ekonomik büyüme üzerindeki etkileri konusunda birçok empirik ara t rma yap lm t r. Genel olarak bulgular, d ticaret art n n yoksullu u azaltt ve büyümeyi olumlu yönde etkiledi i yönündedir. Ancak biraz mu lak da olsa bu bulgular n kesinli i konusunda net bir ey söylenemeyece ini ortaya koyan s n rl say da ara t rma mevcuttur. Sonuç olarak, küreselle menin sadece geli mi ülkeleri ekonomik olarak yararland rd iddias n n ekonomik teori ve pratik aç s ndan herhangi bir anlam n n olmad söylenebilir. Eski ve Yeni Küreselle me Aras ndaki Farkl l k Küreselle me asl nda on dokuzuncu yüzy lda, bugünkünden daha yo un olarak var olan bir olgudur. Ancak niteli inde önemli bir farkl la ma söz konusudur. Ondokuzuncu yüzy ldaki küreselle mede ülkeleraras d ticaret nisbî olarak bugünkünden daha yüksektir. Ayn ey nüfus hareketleri için de söylenebilir. Pasaport o dönemde nadiren gerekiyordu. Ne var ki, o dönemde ülkeleraras nda siyasal, toplumsal ve ekonomik düzenlerin birbirine bugünkü kadar benzemeleri gere i, imdiki kadar vurgu kazanmam ve zorunlu da görülmüyordu. Bat n n Yanl Alg s n n Yol Açaca
Tehlike
On dokuzuncu yüzy lda geçerli olan milletler aras liberal ekonomik düzenin y k lmas nda en önemli faktör Bat emperyalizmi ve dolay s yla ulus devlet olgusunun yükseli idir. Bugün yükselmekte olan liberal milletler aras ekonomik düzene en ciddi tehdit yine Bat dan gelmektedir. Bat n n kendi kültürel ve siyasal de erlerini di er ülkelere gönüllü kabul etmeleri yönündeki telkinleri ve bu sa lanamad nda zor 70
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
kullanarak benimsetme giri imleri, dünyan n geriye kalan taraf ndan bir kültür emperyalizmi ve asimilasyonu olarak görülme riski ta maktad r. Bat n n dünyadaki çe itli farkl kültürlerin ya amas ve egemen olmas halinde yine de demokrasi, insan haklar ve hukukun üstünlü ünün sa lanabilece i kanaatine eri ecek olgunlu u göstermesi gerekmektedir. Bat art k, uygarl k sa layan yegane kültürün Helen-GrekYahudi-H ristiyan kültür kompozisyonundan gelen kültür oldu u fikr-i sabitesini terk etmelidir.
ve zengin ülkelerinde böyle bir eklemeye gerek duyulmamaktad r. Örne in geli mekte olan veya geli memi birçok ülkenin ad n n hemen arkas nda ...demokratik cumhuriyeti ibaresi yer al r. Oysa daha çok böyle tak lar alan ülkelerin antidemokratik ve az nl k yönetimine sahip olduklar görülmektedir.
Bat , art k yer küredeki medeniyetleri çat ma eklinde yorumlay p, sonunda kendi kültürünün kazanaca fikrini terk ederek medeniyetler yar mas , rek beti hatta i birli i dü üncesine gelmelidir. Bat t pk kendi toplumlar içinde farkl l klar n ve çe itliliklerin dinamizme, rek bete ve geli meye yol açt n tecrübe etti i gibi, birçok farkl medeniyet ve kültürün de bütün dünya için benzer bir dinamizme yol açabilece ini görmelidir. Demokrasinin milletler aras ölçekte uygulanmas da ancak böyle mümkün olabilir. Bu süreçte rek bet edemeyen, kendini yenileyemeyen kültürler ortadan kalkmaya yüz tutacak, di erleri ayakta kalarak birbirini geli tirecektir. Bu süreç, ekonomik kaynakl bir terim olan arbitraj ile aç klanmaktad r. Yüksek de erli-profilli kültürler bulunduklar yerlerden, dü ük de erli-profilli kültürlerin oldu u toplumlara kendili inden ihraç edilecek ve büyük bir be eniyle benimsenecektir. Dünya vatanda l olgusu yayg nl k kazanacak, etkin olmayan devlet organizasyonlar , kârs z çal an i letmeler gibi kapanacakt r . Yurtta n n hayat n enflasyon, i kence ve dü ük ya am standard yla kâbusa dönü türen devletler, ba ar l devletlerle bu alanlarda rek bet edemedi i için sahneyi terk edecektir. Yurtta na korku ve kayg veren devlet yerine, art k sadece güven ve ümit veren devletler ya amaya devam edecektir. Topluma devletin ve milletin varl n n temelini olu turan kutsal ilkeler diye dayat lan eski de erler bugün art k toplumun prangas olmu tur. Eskiden de er olan ancak art k engel olarak i lev gören düzenleme ve dayatmalar n terk edilmesi, geli mekte olan ülke devletlerinin ya amaya devam etmeleri için zorunludur.
Bütünle en Yerkürede Devlet, Para ve Hukuk Sistemi Say s Günümüzde dünyada 200 ün üzerinde devlet ve bir o kadar da ulusal para vard r. Bir yandan milletler aras mal ve hizmet ticareti yayg nla makta, di er yandan para-sermaye ak mlar büyümektedir. Dünyada sermaye hareketleri y l ba na 1 katrilyon dolar a arken, mal hareketleri 730 trilyon civar ndad r. A rl k ve uzunluk ölçü birimlerinde oldu u gibi, ekonomik de er ölçüsü olarak da bütün dünyada en fazla birkaç ölçünün olmas , i lem etkinli i bak m ndan gerekli görülmektedir. Bu anlamda, para say s n n gelecekte birkaç adetle s n rlanmas n n büyük olas l kla gerçekle ece i söylenebilir. Bunun gibi, siyasal ve hukukî sistemlerin de birbirine benzemesi gerekmektedir. Aksi halde mal, sermaye ve emek hareketleri ve bunlar n muhatap olaca düzenlemeler bak m ndan ciddi karga a ve uyumsuzluklar n ç kaca aç kt r. Milletler aras evrensel nitelikte ancak geni bir çerçevede bir hukuk, siyasal model ve para sisteminin geli mekte oldu u görülmektedir. Bunun etkinliin art r lmas nda anahtar rolü oynayaca söylenebilir. Gidemeyenlerin Ülkesi Bütünle en dünyaya kendi devlet yap ve i leyi ini adapte edemeyen ülkelerin giderek ya an lamaz hale gelecekleri söylenebilir. Bugün birçok ülke bu nedenle, gazeteci Gülay Göktürk ün ifadesiyle gidemeyenlerin ülkesi haline gelmi tir. Bu tür ülkeler için yegâne çare, geli mi dünya ile ko ulsuz ve süratli bir entegrasyondur. Farkl refah düzeyine sahip toplumlardaki devletlere dü en görevler farkl l k gösterebilecek, devletin i görme yetene ine göre farkl la an yükümlülükleri ve i levleri olabilecektir.8 görme yetene i düük olan devletler, öncelikle devletin temel fonksiyonlar nda odaklan-
Devlet Adlar ve Sistemleri Aras ndaki Çeli ki Günümüzde ve çok yak n geçmi te daha ziyade otoriter ve totaliter niteli i a r basan fa ist veya sosyalist ülkelerin isimlerine cumhuriyet ve demokrasi kelimeleri eklenmi tir. Oysa bugünün en demokratik 71
8
Metin Toprak, Ömer Demir ve di erleri, Küreselle en Dünyada Türkiye Ekonomisi, Serbest Piyasa Devriminin Serüveni, 2001, s. 23.
72
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
mal d r. Bu fonksiyonlar n ba l calar unlard r: Adalet ve iç bar n tesisi; bar temelli savunma; mülkiyet haklar n n korunmas ; makro ekonomik istikrar; bula c hastal klarla mücadele ve do al afetlere haz rl kl olma; güvenli su ve yol temini; yoksullar n korunmas ; sivil toplum kurumlar n n geli mesinin önündeki engellerin kald r lmas . Bu temel fonksiyonlar yerine getiren devletin daha ileri bir a amada yapaca i , piyasa sisteminde kendili inden gerçekle tirilemeyecek faaliyetlerdir: D sall klar n (kirlilik gibi) yönetimi, tekellerin düzenlenmesi, sosyal güvenlik sisteminin (emeklilik, i sizlik gibi) sa lanmas gibi alanlar. Çok güçlü kurumsal-yasal yetene i olan ve yüksek gelire sahip devletler ise daha ileri düzeyde fonksiyonlar icra edebilir. Örne in devlet, koordinasyonu sa layarak piyasalar n i leyi lerindeki eksiklikleri tamamlayabilir. Say n Nazif Gürdo an n bildirisini biraz daha açmaya çal t dü ünüyor ve hepinize en içten sayg lar m iletiyorum.
m
MÜZAKEREC LERE CEVAP Prof. Dr. Nazif GÜRDO AN
Müzakereci arkada lara çok te ekkür ederim. Gerçekten benim dü ünmedi im ilginç eyler söylediler ve yeni eyler de ça r t rd lar. Özellikle Sabri Orman Bey in temas etti i Anadolu insan üzerinde durmak gerekti ine ben de inan yorum. Bizim insan m z becerikli ve müteebbis ruhlu bir insan; ama, ortam n bulmas gerekir. Bu ortam ilk defa Avrupa ya gitti inde buldu. K rk sene önce Avrupa ya dil bilmeyen ve askerlik d nda büyük ehir görmemi insanlar gönderdik; ama, o insanlar bugün gerçekten çok ba ar l bir konumdalar. Avrupa da yüz binin üzerinde Türk i adam m z var. Üniversitelerde okuyan yüz bine yak n ö renci var. Berlin Teknik Üniversitesi ne bir konferansa gittiimde bin ki ilik bir salonu dolu olarak buldum. Bu üniversitenin k rk bin ö rencisi var, bunun sekiz bini yabanc ö renci ve bunlar n da üç bini Türk ö rencisi ve bunlar n da yar dan fazlas Alman pasaportlu gençler. spanya da Abdülkadir es-Sûfî ile sohbet ederken, o da Frankfurt a Türklerden olu an bir konferansa gitti ini, Türklerin iyi bir dinleyici oldu unu ve iyi sorular sordu unu anlatt . Yan ndaki Ömer Faruk Abdullah a, - Yâ Ömer! Bak, bu Türkler var ya, bunlar bir silkinseler, biraz kendilerine gelseler, bu Almanlar bir kahvalt da bitirirler demi . Belki o kadar güçlü de iller; ama, ortam n bulduklar zaman bu insanlar, Almanya gibi disiplinli, çok düzenli bir toplumda ba ar l olabiliyorlar. Dolay s yla bu insan m z gerçekten becerikli ve ba ar l ; ama, önünü açmak, aya ndaki prangalar çözmek, kafas na konulmu ipotekleri kald rmak gerekiyor. Bu husus gerçekten çok önemli. Metin Toprak Beye de çok te ekkür ederim. Metin Bey in söylediklerine de aynen kat l yorum. Konu mamda da vurgulad m gibi biz günah hep ba kalar na yükledik, Bat l lar suçlad k. Oysa sorumlu, suç74
73
GLOBALLE MEYE KAR I GLOKALLE ME
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
lu, yanl yapan biziz. Ba m za gelen sorunlardan bizden ba kas sorumlu de ildir. Biz kendi problemlerimizi önümüze koyup tart mak zorunday z.
New York ta ise bütün dünyay görür. Bütün dünyay görecek konumda olmak gerekir. Globalle me budur. O yüzden ANAR anketi de gösteriyor ki, bizim toplumumuz bu geli melere ayak uydurmaya ba lam t r.
slâm tarihine bakt m z zaman gerek spanya dan, gerek Balkanlardan, gerek Orta Asya dan çekili lerinde esas sebep, dü manlar ya da kar lar ndaki güçler de il, kendi aralar ndaki çat malard r. Bunun misâlini Kafkaslarda görürüz. ngiliz bir generalin eyh amil ile ilgili bir kitab Türkçe ye çevrilmi ; orada çok alevli bir tesbit yap lm : eyh amil, otuz y l Ruslara kar direndi. Ama o, Ruslar kar s nda ma lup olmaya mahkumdu; çünkü, onun kar s nda Ruslardan daha güçlü dü man vard ve o dü man da kendi kabileleri aras ndaki bölünme idi. Bu misâl her yere uygulanabilir. spanya dan çekili e de, Balkanlardan çekili e de uygulanabilir.
Mesnevi de deniliyor ki, üç gün köyde kalan n k rk gün akl bana gelmez. Gerçekten küçük alanlarda ya ayan insanlar n vizyonlar , co rafyalar gibi dar oluyor. Fikirleri, görü leri, bak lar , dünyalar , f rsatlar , imkânlar velhas l her eyleri dar oluyor. Dolay s yla imkânlar n z , f rsatlar n z ve görü lerinizi geni letmek istiyorsan z dünyaya aç lman z gerekir.
ekspir in güzel bir sözü var: Günah y ld zlara yüklemeyelim. Ben de diyorum ki, günah IMF ye, Dünya Bankas na, Amerikal lara, Avrupal lara yüklemeyelim. Ortada bir günah, bir sorumluluk varsa bunun sorumlulu unu biz ta yaca z. Önce kendimize bakmam z gerekir. Aya yerde konu may , dinlemeyi, ele tirmeyi ve tart may da ö renmemiz gerekir. O bak mdan bu oturum güzel oldu. Oturum ba kan ve müzakereci arkada lara te ekkür ederim. ANAR n bir anket sonucundan bahsedildi. Türk toplumu bugüne kadar d a çok s cak bakmayan bir toplumdu. Oysa bu 80-90 l y llardan sonraki geli meler Türk toplumunu d ar ya yöneltti. Bunda da mutlaka Avrupa ki Türk i çilerinin büyük pay var. Yahudilerin tarihini dikkatlice okudum. Yahudiler diyor ki, Bizim için va dedilmi topraklar Filistin de ildir. Bizim için va dedilmi topraklar Amerika d r. Bizim için kutsal ehir Kudüs de il, bizim için kutsal ehir New York tur. Yahudilerin önemli bir k sm böyle diyor. Amerika da espri olarak deniliyor ki, New York un bir ad da, Ciw York tur. Amerika daki alt buçuk milyon Yahudi olmasa o üç-dört milyonluk srail, Filistin de bu kadar rahat ve kolay cinayet i leyemez.
Bir hadis-i erifte: Köyler mezarlar gibidir. Dünyada yolcu gibi olun yani dar alanda, küçük yerlerde de il, büyük yerlerde ya ay n. O zaman sorunlar n z da büyük olacak ama, f rsat ve imkânlar n z da büyük olacak. Bunun için de gerçekten kendinden emin, rahat ve dünyaya dönük olmak lâz m. Bizim insan m z ahsî te ebbüse yönelmesi lâz m. Kendi i ini kendi kurmas ve her eyi devletten beklememesi lâz m. Bugün genç insanlar ve irketler devlet kasas na anahtar uydurmaya çal yorlar. B rak n bu anahtar uydurmay da müte ebbis olun, üretin, hem siz kazan n hem de devlet kazans n. Veren el olun, veren el olman n yolu üretmekten geçer. Üretmek için de dünya standartlar na uygun ve dünyaya aç lacak ekilde olmaktan geçer. Bunu yapamad m z zaman ba ar l olmam z mümkün de il. Yani Müslüman olmak demek, el açan insan demek de ildir; veren insan demektir. Veren insan olmak için de gerçekten dünya standartlar nda üretim yapmas n ö renmek demektir. Bu üretim sanayi ve hizmet üretimi olmay p, bilgi üretimi olabilir. Öyle bir bilgi üretmeli ki, bütün dünya periyodiklerinde yer alabilsin. Bunu yapamad n z zaman, devlet olarak, i adam olarak, bürokrat olarak, akademisyen olarak dünyada yeriniz yok. Hepinize tekrar te ekkür ederim.
Almanya n n gücü de Amerika daki Almanya dan gelir derler. Almanya n n Amerika da 58 milyon rkda var. Ayn ey talya, ngiltere, sveç ve Danimarka için de geçerlidir. Amerika bir rklar ve göçmenler toplumudur. Dolay s yla bizim de bu konuda rahat olmam z lâz m. Zaten biz göçebe bir toplumuz. Bu yüzden pek korkumuz yok. Antep li bir adam Antep de ise Güney Do u yu, Ankara da ise Anadolu yu, stanbul da ise bütün Türkiye yi, Londra da ise Avrupa y , 75
76
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Global de erler, dinamikler ve süreçler bugün tele-komünikasyon araçlar vas tas yla dünyan n her yan na an nda ula abilmektedir. Telekomünikasyon devriminden önce de insanl n üretti i de erler sava , göç, seyyahlar ve kervanlar arac l yla yer kürede yayg nla ma ans bulabilmi tir. Aradaki fark, bugünkü etkile imin düne göre daha dinamik ve h zl olmas ndan ibarettir. Bütün dillerde ortak semboller, deerler ve ata sözleri vard r. Bu ortakl n temelinde insanl n var olduundan beri birbiriyle ili ki ve etkile im içinde bulundu u gerçe i yatar. Hatt zat nda insanl birbirinden keskin s n rlarla ay rma ve belli ba l devletlerin çat s alt na hapsetmenin tarihi insanl k tarihi içinde çok k sa kal r.
IV GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI ve MÜSLÜMANLAR Prof. Dr. Ömer ÇAHA Fatih Üniversitesi
Globalle me dünyadaki bütün kültürel ve dinsel bloklar etkisi alt na alm durumdad r. Globalle menin ekonomik, siyasî ve kültürel deerleri birçok toplumu u ya da bu ekilde etkilemektedir. Son zamanlarda genel olarak slâm, özel olarak da slâm Dünyas n n globalle me ile ili kisi dikkat çeken bir tart ma alan olu turmaya ba lad . Özellikle Huntington un, Medeniyetler Çat mas tezini, genel olarak Bat ile di er medeniyetler, ama özel olarak da Bat ile slâm medeniyeti aras ndaki çat ma üzerine bina etmesi, dikkatlerin bu konuya daha da fazla çekilmesine yol açt . Bugün slâm n ve Müslümanlar n, insanl n birbirine bu kadar çok yakla t global dünya sisteminde nas l bir rol oynayacaklar sorusu her zamankinden daha fazla önem kazanm durumdad r. Bu çal ma, globalle me kavram n analiz ettikten sonra slâm ve Müslümanlar n bu kavramla irtibat n irdeleyecektir. slâm, slâm Dünyas ve Müslümanlar n globalle me sürecinde oynayacaklar rolü incelemek için öncelikle globalle menin ekonomik, siyasal ve sosyolojik sonuçlar na göz atmak gerekiyor. Tarihçi Erik Wolf, toplumlar gök yüzünde kendi yörüngelerinde seyreden y ld zlara de il; bilardo masas ndaki toplara benzerler der. Ona göre nas l ki bilardo oyunu toplar n birbirine çarpmas kural üzerine in a edilmi se ayn ekilde toplumlar n ya am yla ilgili kural da toplumlar n birbirleriyle temas , ili kisi üzerine kurulmu tur. Bu anlay tan hareket etti imizde kar m za iki sonuç ç kar: Bunlardan birincisi, hiçbir toplumun ba ka bir toplumla ili kiye girmeden, kendi ba na ayakta duramayaca gerçe idir. kincisi ise, toplumlar n, kültürlerin, insanlar n birbiriyle iç içe geçi i, birbirlerinden etkile imini ifade eden globalle me dalgas insanl n kar s na ç kan yeni bir ey de ildir.
77
Siyasal ve Ekonomik Globalle me Dalgalar Tarihimizin son üç bin y ll k dönemini inceledi imizde ana hatlar yla iki ana globalle me dalgas ndan söz edebiliriz: Bunlardan birincisi, Büyük skender in öncülü ünde ba layan siyasal globalle me dalgas d r. kincisi ise, on alt nc yüzy ldan itibaren co rafî ke ifler ve kapitalist ekonomiyle birlikte ba layan ve yükseli i hâlâ devam eden ekonomik globalle me dalgas d r. ki globalle me dalgas n ortaya ç karan faktörler farkl olmakla birlikte ikisinin de benzer sonuçlar do urduunu söyleyebiliriz. Do u ile Bat y kültürel olarak sentezleyen Helenist dönemin siyasal globalle mesinin en önemli sonucu, kapal Antik Yunan medeniyetine son vermi olmas d r. Derin bir felsefî birikime ve aktif bir siyasal kültür üretmesine ra men, Antik Yunan medeniyeti insanî de erlerden çok, devlet eksenli politik de erler üretmi tir. Antik Yunan medeniyetinin dikkat çeken birkaç özelli i unlard r: Kendini Do u ya kapatma, ona tepeden (barbarlar diyerek) bakma, devlet eksenli kolektif bir kültür meydana getirme, kat s n f yap s na dayanan hiyerar ik bir toplum düzeni kurma, kamusal alanla özel alan iç içe geçiren organik bir toplum yap s in a etme. K saca, kapal Antik Yunan Medeniyeti, insan kavram ndan çok, devletle özde polis kavram üzerinde yo unla m ve bu kavram besleyen de erler üretmi tir. Helenist dönemde yükselen globalle me dalgas n n en önemli sonuçlar ndan biri Do u ile Bat y sentezleyici olmas d r. Bat Do u yu ke fedince onun üretti i kültürel de erlerin etkisi alt nda sentezleyici yeni de erler yükselmeye ba lad . Bunlar n ba nda deyim yerindeyse insan n ke fi ve ahlâkî sorunlar gelmektedir. Helenist globalle me dik78
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
katleri polisten, politikadan, devletten, kolektif kültürden; do rudan do ruya insana ve onun ahlâkî sorunlar na çekmi tir. nsan, bu dönemin dü ünürleri taraf ndan politik bir obje olmaktan çok, ahlâkî bir varl k olarak kabul gördü. Helenist globalle me döneminde ortaya ç kan felsefî ak mlar insan yücelten bir ö reti benimsediler. Bunun sonucu olarak, insan kutsayan tabiî hukuk doktrini, Tanr n n alt ndaki dünya devletine ba l l ifade eden dünya vatanda l anlay , içinde kölelerin de yer ald tüm insanlar n e itli i ve karde li i dü üncesi bu dönemde geli ti. K saca, Helenist globalle me dalgas , lokal de erleri, anlay lar ve kapal toplum modelini a arak evrensel bir anlay a ula m t r. Roma mparatorlu u nu besleyen felsefî arka plân büyük ölçüde Helenist döneme uzan r. Ayn ekilde H ristiyanl n ve hatta slâm n insan yücelten anlay lar bu dönemin temel paradigmas içinde ekil bulmu tur.
Globalle menin bugün için sonuçlar n birkaç noktada özetleyebiliriz. Globalle menin ekonomik sonuçlar n n serbest piyasaya ve rek bete dayal bir ekonomi oldu unu söyleyebiliriz. Bunu besleyen kazanma ihtiras , kâr güdüsü, çal ma disiplini, i eti i, üretme al kanl gibi ekonomik de erler de bu ekonomik anlay n bir sonucu olarak geli mi tir. Globalle menin siyasî sonucu demokratik siyasettir. Kat l m, ho görü ve özgürlü ü içeren sivil kültür; temel hak ve hürriyetler, hukukun üstünlü ü ilkesi, minimal devlet gibi de erler globalle menin siyasal çerçevesini dolduran de erler olarak yayg nla maktad r. Globalle menin sosyolojik sonucunun daha çok bireyci kültür ve sivil toplum örgütlerinin etkisi alt nda farkl la an toplumsal yap oldu unu söyleyebiliriz. Globalle me sürecinin her geçen gün h zland bir dünyada bu de erler tüm toplumlar bu de erleri kabul etme yönünde zorlamaktad r.
nsanl ikinci defa bulu turan en büyük globalle me dalgas olan ekonomik globalle me, on alt nc yüzy ldan itibaren yükselme trendine girmi tir. Amerikan k t as n da içeren co rafî ke iflerin en önemli sonucu Akdeniz i dünya ekonomi merkezi olmaktan ç karmas olmu tur. Dünya ticaret merkezi Okyanusya olmaya ba lay nca buralara hükmeden devletlerin ekonomik globalle me dalgas n n inisiyatifini de ellerine ald klar n görmekteyiz. Bat da gerçekle en sanayi devrimiyle birlikte ekonomi art k tamamen dünya ölçekli olmaya ba lay nca, global ekonomiye refakat edecek siyasal ve kültürel de erlerin de beraberinde geli ti ini görüyoruz. Ekonomik globalle me dalgas n fikrî plânda destekleyen en önemli dü ünürlerden biri Adem Smith olmu tur. Smith ticaretin dünya ölçekli olmas n n toplumlar n zenginli ine yol açaca dü üncesinden hareketle dünya üzerinde gümrük duvarlar n n kald r ld s n rs z dünya ticaretini savunmu tur. On alt nc yüzy ldan itibaren Bat da yükselmekte olan serbest piyasa ekonomisi beraberinde bu ekonomik yap ya uygun siyasal ve kültürel de erlerin geli mesine de yol açm t r. Liberal dü ünce, yeni ekonomik yap y hem içerde hem de d ar da besleyen en önemli siyasî ve iktisadî doktrin olmu tur. Son üç-dört yüzy l n ana paradigmas olan ekonomi eksenli globalle me dalgas n n hiç ku kusuz ana de erlerini olu turan dünya görü ü liberal dü ünce etraf nda ekillenmi tir. Liberalizm, Bat dünyas nda ortaya ç k p geli mi olan bir dünya görü ü. Ancak liberalizmin savundu u ekonomik, siyasal ve kültürel de erlere ba ka toplumlar n da katk s n göz ard etmemek lâz m. 79
Globalle menin yayd ekonomik ve siyasî de erler hiç ku kusuz modern dünyada kurumsalla m lard r. Ancak bu de erlere tarih içinde ba ta slâm Dünyas olmak üzere birçok toplumun da katk s vard r. Meselâ, serbest ticaret slâm tarihi boyunca üzerinde hassasiyetle durulan konulardan biri olmu tur. Hatta Bat da gümrük duvarlar n n yükseldi i dönemlerde Müslümanlar ticareti âdeta dinî ya am n bir parças olarak telâkki etmi ve onu serbestlik temeli üzerinde korumu lard r. Ayn ekilde globalle menin siyasal boyutunu ilgilendiren de erlere de önemli katk larda bulunmu lard r. slâm n tarih içinde medeniyetimize sa lad katk y göz önünde bulundurdu umuzda globalle me ile slâm aras ndaki ba lar daha yak ndan görmemiz mümkün olacakt r. Globalle me ve slâm slâm n global kültüre katk s n , Ziya Gökalp in hars ve medeniyet aras ndaki ay r m na dikkat çekerek irdelemek mümkün. Gökalp, bilindi i gibi bir toplumun üretti i lokal de erleri hars, toplumlar n ortak ürünlerini ise medeniyet olarak tan mlamaktad r. Gökalp, medeniyeti tek tip bir medeniyet olarak kabul etmek suretiyle asl nda kavram eksik b rakm t r. slâm medeniyeti, Ortodoks Slav medeniyeti, Amerikan medeniyeti, Çin medeniyeti, Bat medeniyeti derken asl nda genel bir medeniyetten çok, temelinde ortak bir din ve tarihî birikimi bulunan lokal bir medeniyetten söz etmekteyiz. Yine dünyaya damgas n vurmas na ra men belli ba l kültürlerin etkisinden kurtulamayan, dolay s yla tüm insanl a mal olamayan medeniyetler olmu tur. Buna kar n üret80
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ti i de erlerden damgas n silerek onlar tüm insanl a mal eden medeniyetler bulunmaktad r. Bu bak mdan medeniyetleri kendi içinde lokal medeniyet , global medeniyet ve evrensel medeniyet eklinde üçe ay rmak suretiyle daha sa l kl bir analiz yapabiliriz.
Evrensel medeniyet, tarih içinde varl n devam ettiren bir köprü gibidir. Toplumlar ve devletler bu köprüyü ayakta tutan ayak i levleri görürler. Toplumlar n, devletlerin ve lokal medeniyetlerin de eri evrensel medeniyete sa lad klar katk ile ölçülür. Lokal bir medeniyet olumlu bir aç l m yapt zaman, ba ka bir deyi le insanl n yarar na olacak bir de er üretti inde bir üst medeniyete, yani evrensel medeniyete ular. Bir lokal de erin evrensel de ere ula mas için onun lokal kimliinden s yr lmas artt r. Ba ka bir deyi le herhangi bir toplumun ve kültürün ürünü olmaktan ç karak tüm insanl n ortak de eri olabilecek tarzda ç plak ve yal n bir kimli e bürünmelidir. Lokal ve global medeniyetler belli zaman dilimleriyle s n rl d rlar. Oysa evrensel medeniyetlerin zaman ve mekân boyutu yoktur. O insanl n yeryüzüne geli iyle birlikte harekete geçmi tir; insanl k var oldu u sürece de devam edecektir. Kültürler, toplumlar yararl de erler ürettiklerinde bu medeniyet de insanl n lehine geli meler kaydeder. Aksi oldu unda ise bu medeniyet olumsuz bir yöne saplân r, bundan bütün insanl k zarar görür.
Lokal medeniyet din, dil, kültür, mimarî, estetik, sanat, felsefe gibi ortak de erler etraf nda olu an ve etkisi dinî bir co rafya ile s n rl olan medeniyetlerdir. Lokal medeniyetlerin en önemli unsuru dinlerdir. Bu tür medeniyetler dinlerin omurgas üzerinde in a edilir. De i ik kültürden toplumlar ve topluluklar bu tür medeniyetlere katk sa larlar. slâm medeniyeti, Slav-Ortodoks medeniyeti, H ristiyanl k medeniyeti bu tür medeniyetlere örnek te kil eder. Global medeniyet, lokal medeniyet ile evrensel medeniyet aras nda bir köprü i levi görür. Global medeniyet bir kültür blokunun, ba ka bir deyi le bir lokal medeniyetin kendi etkisini tüm dünyada hissettirmesidir. Bütün dünyaya hükmetmesine ra men ayet bir medeniyet belli ba l kültürlerin ya da kültürel bloklar n etkisinden kurtulam yorsa o medeniyet global bir medeniyet say l r. Global medeniyeti olu turan de erler belli ba l kültürlerin damgas n ta d klar için henüz tüm insanl a mal olamam t r. Bir global medeniyet kendisini meydana getiren toplumlar n damgas n ta yorsa onun evrenselle me ans yoktur. O bak mdan lokal bir medeniyetin global bir medeniyeti a arak evrensel bir özellik kazanmas için kimli ini yitirmesi, nötr hale gelmesi, böylece tüm insanl n ortak de eri haline gelmesi gerekir. Evrensel medeniyet olarak tan mlad m medeniyet globalle en lokal medeniyetlerin omurgas üzerinde in a edilir. Evrensel medeniyet herhangi bir toplum ve kültürün ürünü olmaktan çok, insanl n ortak ürünüdür. Evrensel medeniyet insanî de erler etraf nda insanl kla birlikte yürüyü e geçmi tir. nsanl k devam etti i sürece de insanl n ortak birikimi üzerinde ilerleyi ini devam ettirecektir. Toplumlar n, kültürlerin, devletlerin k saca insanl n temel amac bu evrensel ve ortak de erleri ayakta tutmak; bunlar daha fazla geli tirmektir. nsanl k tarihinde çok say da devlet kurulup y k lm t r; toplum in a edilip da lm t r; ancak insanl k (be eriyet) hiçbir zaman yok olmayan as l deer ve varl k olarak devam ede gelmi tir. Evrensel medeniyetin temel objesi insan d r. Ba ka bir deyi le bu medeniyet, insanl k yüce deeri üzerinde yükselir. Bilim ve teknoloji evrensel medeniyetin bir ürünü olarak medeniyetin insanl k yüce de erine hizmet eden somut ayaklar d r. 81
Lokal medeniyetler de erlerini evrensel medeniyete iki yoldan ta rlar: Bunlardan birincisi, hikmet yolu, ikincisi ise kuvvet yoludur. Bir toplum ya da lokal medeniyet kendi de erlerini siyasî, iktisadî ve teknolojik gücüne dayanarak, ba ka bir deyi le di er toplumlar üzerinde tahakküm kurarak yayg nla t r yorsa bu durumda kuvvet yolunu seçmi olur. ayet üretti i de erlerden kendi mührünü silerek onu insanl n hizmetine sunuyor ve onunla ba ka toplumlar üzerinde bir tahakküm kurmaya yönelmiyorsa hikmet yolunu seçmi olur. K saca, hikmet lokal medeniyetlerin kendilerini insanl k için âdeta feda etmelerini ifade etmektedir. Onun evrensel medeniyete dönü ü bir tohumun çiçe e dönü ü gibidir. Daha üst bir formda yeni bir varl a dönü erek eski eklini ve fiziksel yap s n kaybeder. Tarih, kuvvete dayanarak var olmaya çal an toplumlar n iskeletiyle doludur. Mo ollar, Hun lar tarih sahnesine bu yolu seçerek ç kt klar için kendilerinden bir eser b rakmadan yok olup gitmi lerdir. Oysa tarih sahnesine hikmet yoluyla ç kan toplumlar kendilerinden daha güçlü medeniyetlerle kar la t klar nda kendi cevherlerini onlara katarak onlarla birlikte var olmaya devam ederler. Evrensel medeniyete hikmet kazand rm fertlerin, toplumlar n, kültürlerin, lokal medeniyetlerin izleri tarihten hiçbir zaman silinip yok olmaz. Antik Yunan felsefesi, Roma Hukuku, Plato, Aristo, Hz. sa, Hz. Muhammed, Mevlânâ hiçbir zaman tarih sahnesinden ç kmayacaklard r. 82
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Çünkü bunlar evrensel medeniyetimize hikmetle katk da bulunmu lard r.
larda Bat toplumlar na devretmi lerdir. Müslüman toplumlar evrensel medeniyete çok yönlü katk da bulundular. Ticaret, bilim, felsefe, tasavvuf, toplumsal farkl la ma, çok kültürlülük, ho görü alt çizilebilecek katk lar n ba nda gelmektedir.
Lokal medeniyetle evrensel medeniyet aras nda böyle bir ayr m yapt ktan sonra slâm n lokal bir medeniyet olarak evrensel medeniyet kar s ndaki durumuna art k bakabiliriz. slâm, bir kültür içinde var olmas na ra men evrensel medeniyetin üstün de eri olan insan hedef alm t r. nsan n kurtulu u ve selâmeti, insan n iki cihan saadeti, yeryüzünde bar , di er semavî dinlerin oldu u gibi slâm n da temel mesajlar aras nda yer almaktad r. Kur ân ana hatlar yla insan küllî iradenin cüz´î parçalar olarak takdim eder. Bu, insan tabiat n n ilahi varl n bir parças oldu u anlam na gelmektedir. Kur ân, iyi ve kötü de erleri tan mlad ktan sonra insan hür iradesiyle bunlar aras nda seçim yapma konusunda serbest b rakm t r. Ancak önerisi, insan n rasyosunu iyiden yana kullanarak iyili i seçmesi ve bunu yeryüzünde yaymas ndan yana olmu tur. slâm n mimar Hz. Muhammed, insanî de erlere büyük bir önem vermi tir. Hikmet Müslüman n yitik mal d r; Müslüman onu buldu u yerde al r diyerek tam da alt n çizdi im hikmetin Müslümanlar için ne kadar önemli oldu unu ifade etmektedir. Müslümanlar tarih sahnesine ç kt klar nda slâm teolojisinin bu esnek referans ndan hareket ederek di er lokal medeniyetlerle herhangi bir komplekse ve korkuya kap lmadan temasa geçtiler. Antik Yunan, Çin ve Hint medeniyetinin birikimini kendi bünyelerine katarak bunlarda yeni bir aç l m meydana getirdiler. Plato ve Aristo yu kendi ö retileri ile telif ederek Antik Yunan dan felsefe birikimini; Hint medeniyetinden mistik anlay ; Çin medeniyetinden ticaret ve pratik bilgiyi ald lar. Müslümanlar bu medeniyetlerden dev irdikleri de erlerle kendi toplumlar nda büyük bir kültürel zenginlik meydana getirdiler. Ekonomi, felsefe, sanat, teknik ve sosyal bilimlerin omurgas üzerinde yükselen bir medeniyet in a ettiler. slâm, lokal bir dünya olan Arap dünyas n n di er medeniyetlere el uzatarak globalle mesini sa lam t r. Esamesi okunmayan kapal bir kültür blokunu tarih sahnesine ç kararak önemli bir medeniyet objesi haline getirmi tir. slâm, ayn katk y Türklere de yaparak onlar da tarihin önemli bir aktörü haline getirmi tir. Müslüman toplumlar, lokal medeniyetlerini global bir medeniyete ta makla s n rl kalmad lar; ayn zamanda tüm insanl a hizmet sunan evrensel de erler üreterek bir üst medeniyet formu olan evrensel medeniyete katk sa lad lar. Müslümanlar, evrensel medeniyet bayra n a a-yukar on ikinci, on üçüncü yüzy la kadar ta m ; sonraki yüzy l83
Müslümanlar sekizinci yüzy ldan itibaren yeryüzüne yay l rken kaç n lmaz olarak ba ka toplumlarla kar kar ya gelmi ve onlarla sava m lard r. Arap Müslümanlar, ran, spanya, Kuzey Hint Yar madas , Kuzey Afrika gibi bölgelere yay l rken; daha sonralar Türk Müslümanlar Viyana kap lar na kadar dayanabilmi lerdir. Bu yay lman n beraberinde getirdi i sava lar kaç n lmaz olmu tur. Haçl sava lar Müslümanlarla Bat l lar kar kar ya getiren iddetli sava lar n ba nda gelmektedir. Do u ile Bat , ya da genel olarak slâm medeniyeti ile Bat medeniyetini kar kar ya getirenlerin genelde ba vurduklar referans, genelde tarihte Müslümanlarla Bat l lar aras nda ya anm olan sava lar olmaktad r. Asl nda Müslümanlarla Bat l lar ya da di er toplumlar aras nda ya anan sava lar n büyük bir k sm dinî olmaktan çok politik karakterlidir. Nitekim ayn politik karakterli sava lar H ristiyan Bat l ülkelerin kendi aralar nda da ya anabilmi tir. nsanl n en kanl sava , H ristiyanl n iki Protestan toplumu olan Almanlarla Anglo-Saksonlar aras nda ya anm t r. Avrupa en büyük sava lar tarih boyunca kendi içinde ya am t r. Yüzy l sava lar , otuz y l sava lar , Birinci ve kinci Dünya Sava lar bu co rafyada ortaya ç km ekonomik ve politik nedenli sava lard r. Avrupa da uzun süren sava lar kendi gücünü çok büyük ölçüde çökertmi tir. Hatta Avrupa n n kendi iç hesapla mas olmasayd Avrupa n n dibinde bir slâm medeniyeti olan Osmanl n n tarih sahnesine ç kmas mümkün olmayacakt . ayet yüz y l sava lar ya anmam olsayd Osmanl n n stanbul u almas n n imkân yoktu. Osmanl , stanbul surlar n dövdü ü s rada Avrupa yüz y l boyunca sava m ve bu sava yeni yeni bitirmeye çal m t . Sava bittiinde Osmanl medeniyetine güç katan stanbul fethi gerçekle mi ve Osmanl , Avrupa n n önünü alamayaca bir noktaya gelmi ti. Tarihinin büyük bir kesitini birbirini bo azlayarak geçiren Avrupa ülkeleri kinci Dünya Sava ndan sonra bir araya gelerek ekonomik ve siyasî bir birlikteli e do ru yol alm lard r. Birbirini bo azlayan Almanlarla ngilizler kinci Dünya Sava ndan birkaç y l sonra Avrupa Birli i yolunda 84
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
kader birli i yapabilmi lerdir. Bu bak mdan tarihteki ço u ekonomik ve politik nedenli olan sava lara dayanarak Müslümanlarla Bat l lar do al has mlar olarak göstermek ve bunlar n hiçbir zaman bir araya gelemeyece i varsay m n geli tirmek do ru de ildir.
manl dan kopup giden toprak parçalar olu turdu. Yüzy l n sonuna do ru geldi imizde Bat l toplumlar n slâm Ülkeleri ni genel olarak bir Pazar haline getirme çabas n görmekteyiz.
Unutulmamal d r ki Katoliklerle Protestanlar aras ndaki mesafe, genel olarak H ristiyanlarla Müslümanlar aras ndaki mesafeden daha fazlad r. Hatta Protestanlar n önemli bir kesimi Ortodokslar H ristiyanl ktan çok, öteki dinlerden kabul etmektedir. Kendi aralar ndaki bu dinî ayr ma ra men H ristiyanlar bugün ekonomik ve siyasî anlamda kader birli i yapabilecek duruma gelebilmektedir. Hatta Avrupa Birli i, Birleik Avrupa yoluna girerek ulusal kimlikleri âdeta bir kenara b rakacak bir olgunlu a do ru yol olmaktad r. Bu bak mdan benzer birlikteliklerin Müslümanlarla di er dinsel-kültürel bloklar aras nda da olmamas için hiçbir neden yoktur. Birçok ki i Bat medeniyetini Judeo-H ristiyan bir medeniyet olarak kabul etmekte, bu medeniyete di er medeniyetlerin katk s n göz ard etmektedir. Bugünkü Bat medeniyetinin kayna nda H ristiyanl k kadar Müslümanl n da katk s bulunmaktad r. Bu katk n n iki yoldan yap ld n söyleyebiliriz: Birincisi Yahudilik ve H ristiyanl k gibi slâm da brahimî bir dindir ve ana hatlar yla kendinden önceki iki dinin genel çerçevesi içinde ekillenmi tir. slâm bu yönüyle dünyan n birçok yerinde H ristiyanl k ve Yahudili in yan s ra, bu dine mensup olanlara da aç l m ve yard m sa lam t r. kincisi de slâm di er medeniyetlerden devrald birikimi kendi de erleriyle sentezleyerek Akdeniz üzerinden Bat l toplumlara vermi tir. Bat l toplumlar Haçl Sava lar yla slâm toplumlar ndan ticaret eti ini al rken, Fransa ve spanya üzerinden de felsefe ve bilimsel birikimi ald lar. K saca evrensel medeniyet köprüsünün bir k sm bir zamanlar Müslüman toplumlar taraf ndan örülmü , zamanla bugünkü Bat l toplumlara teslim edilmi tir. slâm Dünyas Global Dünyan n Neresinde? Müslümanlar n global dünyada Bat yla kar kar ya geldikleri dönem tam anlam yla on dokuzuncu yüzy ld r. On dokuzuncu yüzy l, Bat dünyas n n ulusal devlet a amas n tam anlam yla te ekkül etti i, ekonomik ve siyasî gücüyle dünya sahnesinde boy gösterdi i bir yüzy ld r. Bat n n yükseli iyle zaten gerileme trendine giren slâm toplumlar iyice gerilemeye yüz tuttular ve dünyan n birçok yerinde co rafî anlamda da gerilemeye ba lad lar. Bunun en bariz örneklerini Os85
slâm toplumlar n n yükselen Bat ya tepkisi on dokuzuncu yüzy l n ikinci yar s nda ve hatta yirminci yüzy l n ba lar nda reaksiyoner olmaktan çok, yap c d r. Ba ka bir deyi le, ba ta Osmanl ve M s r olmak üzere slâm toplumlar n n, Bat da yükselmi olan modernle meyi anlamaya ve onu kendi bünyelerine aktarmaya çal t klar n görüyoruz. Cemalettin Efganî, Muhammed Abduh, Re it R za gibi dü ünürlerin yan s ra; Osmanl ayd n hareketini ba latan Nam k Kemal, Ziya Pa a gibi dü ünürler de modernle meye genel olarak olumlu anlamda yakla m lard . Bu dü ünürler modernle menin Bat dünyas nda meydana getirdi i dinamizmi ke fetmeyi ve bunu kendi ülkelerinde de in a etmeyi hedeflemi lerdi. Bu dü ünürlerden Re it R za, Bat modernle mesinin itici gücü olarak devleti gördü ü için slâm Dünyas nda bir devlet fikrini uyand rmaya çal m t r. Abduh ve Efganî, slâm Birli i dü üncesinin yan nda ak l, bilim ve teknolojinin önemi üzerinde durmu lard r. Genç Osmanl lar me rûtî monar ik rejim ve anayasal sistem üzerinde durdular. Hatta Ziya Pa a, cumhuriyet yönetimini daha 1860 li y llarda Osmanl n n önüne bir hedef olarak koymaktayd . K saca, Müslüman dü ünürler ve yöneticiler Bat yla ilk kar la t klar nda Bat yla sava a giri mekten çok, onu anlama ve Bat y var eden dinamikleri kendi bünyelerine alma eklinde bir tepki göstermi lerdir. Osmanl n n Tanzimat Ferman ile ba layan modernle me çabas bunun tipik örne ini olu turmaktad r. Osmanl yönetimi, herhangi bir çekince görmeksizin idare, siyaset, hukuk, ekonomi ve e itim alanlar nda kullan lmak üzere Bat dan birtak m normlar iktibas etmi tir. Müslüman toplumlar n Bat y reddetme yönünde sergiledikleri tutum, daha çok yirminci yüzy l n birinci ve ikinci yar s nda geli mi tir. Bunun da iki nedeni söz konusudur. Birincisi yirminci yüzy l n ba nda slâm Ülkeleri nin top-yekün Bat n n istilas na maruz kalm olmas d r. Birinci Dünya Sava nda Osmanl Devleti nin y k lmas yla özellikle Kuzey Afrika, Orta Asya ve Orta Do u da Müslüman toplumlar kucaklayacak bir güç kalmay nca bu toplumlar büyük ölçüde Bat l toplumlar n istilas ve i gali alt na girdiler. kinci Dünya Sava na geldiimizde slâm Ülkeleri nin a a -yukar üçte ikisinin Bat l ülkeler tara86
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
f ndan kolonile tirildi ini görmekteyiz. Müslüman toplumlar Bat ya kar reaksiyoner bir tutum almaya sevk eden ana nedenlerden biri bu olmu tur. Bu, ayn zamanda slâm Ülkeleri nde merkeziyetçi diktatoryel rejimlerin do mas n n da ana nedenini olu turmaktad r. kinci Dünya Sava sonras nda ba ms zl n kazanan birçok slâm ülkesi, bams zl kta rol oynayan liderlerin veya partilerin diktatoryel yönetimleri alt na girdiler.
taya ç kan milliyetçi dü ünce ak mlar sosyalist dü ünce ile harmanland lar.
Müslümanlar modernle meye kar reaksiyoner duruma getiren ikinci husus ise, modernle menin bat l la t r lmas olmu tur. Yukar da ortaya koymaya çal t m z medeniyet tasvirlerini kullanacak olursak, Bat l lar medeniyete kendi kimliklerinin kisvesini giydirmeye çal arak onu insanl n ortak ürünü olmaktan ç karmaya çal t lar. Bat l dü ünürler (özellikle modernistler) yirminci yüzy l n ikinci yar s nda Bat d ndaki toplumlar n modernle mesinin ancak bat l la madan geçebilece i dü üncesini yaymaya ba lad lar. kinci Dünya Sava ndan sonra yükselen Modernist dü ünce ak m Bat modernle mesini evrensel, ilerlemeci, homojen ve tek tip bir modernle me yolu olarak ilân etti. Bu dü ünce ak m k saca, dünyay modern olan Bat l lar ile geriye kalan ötekiler gibi iki ana çizgiye ay rmakla yetinmedi; ayn zamanda di erlerini a a lad . Meselâ, modernin kar t ilkel olarak kabul görmü tür, bu dü ünce ak m n n literatüründe. Bu da modern Bat n n d nda kalan tüm ötekilerin bir bak ma ilkel oldu u anlam na gelmekteydi. slâm Dünyas nda entelektüel alanda 1950 lerden sonra modernle meye kar yükselen tepkileri ikinci olarak buralarda aramak lâz m. So uk Sava döneminde slâm co rafyas n n birçok yerinde Müslüman entelektüeller Bat y ve modern dünyay var eden liberal dü ünceden çok, Bat dünyas na kar alternatif bir paradigma geli tirmeye çal an sosyalist dü ünceye yak n durdular. Hatta slâmc ayd nlar da slâmî, sosyalist bir jargon içinde anlamland rmaya çal t lar. Bu dönemde birçok slâmc dü ünür slâm sosyalizm gibi devrimci, radikal, ideolojik bir referans haline getirmeye çal t . Seyyid Kutup, bunlar içinde en fazla dikkat çeken bir dü ünürdür. Meselâ, Yoldaki aretler adl eserinde bir devrim projesi sunar. Bu devrim projesi Lenin in Öncü Proleterya fikrine dayanmaktad r. Bat ya mesafeli durma ve Sosyalist Bloka yakla ma sadece entelektüeller düzeyinde görülmedi; ayn zamanda Arap dünyas nda M s r n önderli inde yöneticiler baz nda da görüldü. Arap ülkelerinde or87
So uk Sava sonras nda dünyan n birçok yerinde oldu u gibi, slâm toplumlar nda da globalle menin arkas ndaki felsefeyi olu turan liberal dü ünce alternatifsiz bir dü ünce biçimi haline gelmi tir. Küçük istisnalar n d nda Müslüman ayd nlar n on dokuzuncu yüzy ldan sonra Bat y anlama, onu var eden felsefî birikimi çözümleme ve ona yak n durma tutumu 1980 lerdan sonra yeniden görülmeye ba land . On dokuzuncu yüzy l n, Cemalettin Efganî leri, Muhammed Abduh lar , Nam k Kemalleri, Ziya Pa a lar , emseddin Sami leri 1980 lerden sonra slâm Dünyas nda yeniden tarih sahnesine ç kmaya ba lam lard r. K saca, slâm Dünyas nda liberalizmin, entelektüel düzeyde bir has m olmaktan ç kmas , anla lmas gereken bir referansa dönü mesi tutumu yayg nl k kazanmaktad r. Liberalizm ve slâm, liberal slâm gibi yak nla malara art k fazlas yla ahit olmaktay z. Yukar da alt n çizmeye çal t m gibi, slâm Dünyas nda gelien hem diktatoryel rejimlerin, hem de entelektüel anlamda Bat kar t entelektüel dü üncelerin arkas nda büyük ölçüde Bat l devletler ve düünürler vard r. Bu da bu devlet ve dü ünürlerin kendi medeniyetlerini kendi kültürlerinden kurtaramama zafiyetlerinin bir ürünüdür. Bugünkü medeniyete en büyük katk y sa layan toplumlar hiç ku kusuz Bat l toplumlard r. Ba ta Avrupa olmak üzere, Bat l toplumlar a a -yukar son dört yüz y ld r, bütün insanl n birikiminden daha fazla ölçüde medeniyetimize katk sa lam lard r. Bugün teknolojide, bilimde, t p alan nda en büyük bulu lara bu toplumlarda imza at lmaktad r. Bu medeniyeti bir hikmete dönü türmek de, bir kuvvete dönü türmek de bugün itibariyle büyük ölçüde onlar n elinde. Medeniyeti kendi kültür kal plar içinde tutmalar , di er toplumlar da bu parametre içinde kendi tahakkümlerine almalar durumunda medeniyetimizi global düzeyde tutmakla yetineceklerdir. Ürettikleri de erler üzerinden Bat n n d nda kalan toplumlar (the rest) üzerinde tahakküm, sömürü ve hegemonya kurmalar durumunda medeniyetimizin evrenselle mesine büyük bir darbe indirmi olacaklard r. Bugün slâm Ülkeleri nin genelinde Bat yla entelektüel anlamda bir yak nla ma trendi geli mektedir. Birçok slâm ülkesinde birçok düünür, ayd n, slâm ile modern medeniyetin siyasî, iktisadî ve sosyolojik 88
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
boyutlar aras nda bir ba , bir irtibat kurmaya çal maktad r. Ancak entelektüel düzeydeki k p rdamaya ra men slâm co rafyas nda anlaml bir demokratikle me hareketinin fazla görülmedi i dikkat çekmektedir. slâm Dünyas yla ilgili genel bir tasnif yapt m z zaman kar m za birkaç blok ve model ç kmaktad r. Bu bloklar ve modelleri u ekilde sayabiliriz:
sahip olmas , bu dillerin e itim ve resmî kurumlarda bir arada gitmesi bu ba lamda önemli bir ba ar say labilir.
Birinci olarak, Malezya ve Endonezya n n geli tirdi i mutedil model. Asya daki bu toplumlar kendi kültürlerini koruyarak yüksek teknolojiye ula may ba arm lard r. Bunlar n genel olarak Bat modernle mesinin teknolojik ve ekonomik boyutuna yönelik bir modernle me süreci içinde olduklar söylenebilir. Bu iki ülkenin, asl nda Asya da görülmekte olan genel trendin bir biçimini sergilediklerini görmekteyiz. Japonya kendi kültürünü koruyarak modernle me yolunda ad m atan bir model olarak uzun zamand r kar m zda durmaktad r. Modernle menin hem siyasî, hem de ekonomik boyutunu tam anlam yla yerine getiren Japonya Birinci ve kinci Dünya Sava lar s ras nda demokratik yap s n koruyan dünya üzerindeki on iki ülkeden biriydi. Bugün Çin, Asya n n di er bir gücü olarak dikkat çekmektedir. Ancak Japonya ile kar la t r ld nda Çin geleneksel kültürünün yan s ra sosyalist siyasal yap s n da koruyarak ekonomik modernle meyi ayakta tutmaya çal maktad r. Malezya ve Endonezya Çin den çok, Japonya ya yak n bir siyasal ve ekonomik model takip etmektedirler. Bu bak mdan bu iki slâm ülkesi gelece in parlayan y ld zlar olabilirler. kinci olarak, Türkiye ve Pakistan n geli tirdi i yar -demokratik modeli görüyoruz. Bu iki toplumdan özellikle Türkiye, Bat n n kültürünü ekonomik üretim modeline önceleyerek alma çabas içinde olmu tur. Bu politikan n bir sonucu olarak Türkiye Bat kültürünü s n rs z biçimde kendi bünyesine aktararak Bat yla bütünle me yoluna giderken, Bat n n siyasal ve ekonomik modeline kar çekingen bir tav r sergilemektedir. Gerek Türkiye de, gerekse Pakistan da tam anlam yla serbest piyasa ekonomisine geçilemeyi inin sonucunda demokratik kurumlar zaman zaman askerî müdahalelere maruz kalarak kesintiye u ramaktad rlar. Pakistan, modernle menin ekonomik ve siyasal gereklerini yerine getirmeye çal rken, geleneksel kültürüyle sava içine girmemeye özen göstermektedir. Bu bak mdan geleneksel unsurlarla, modern unsurlar bir arada götürmeye çal an bir modernle me politikas gütmektedir. Geleneksel ile modernin bir aradal Pakistan sosyal ve siyasal ya am n n her alan nda görülebilmektedir. Çok say da resmî dile 89
Pakistan la kar la t r ld nda Türkiye nin modernle meyi kendi toplumuna ra men gerçekle tirmeye çal t n ; bundan dolay da toplumunun baz de erlerini ve simgelerini sistemin d nda b rakmaya özen gösterdi ini görmekteyiz. Bu da sistemle toplumun belli ba l kesimleri aras nda uzay p giden çat malara neden olmakta, sistemin bir türlü modernle ememesine yol açmaktad r. Bunun da en önemli sonucu ekonomide görülmektedir. Türkiye nin akran durumundaki ülkeler her geçen gün Türkiye ye büyük fark atarken, Türkiye ekonomik krizlerle bo u up durmaktad r. Üçüncü olarak, ran ve Afganistan n geli tirdi i reaksiyoner modeli görüyoruz. ran ve Taliban yönetimindeki Afganistan slâm politik bir manifestoya dönü türerek Bat medeniyetine kar bir meydan okuma arac olarak takdim etmi lerdir. ran bunun sonucunda Amerika taraf ndan izole edilmeye mahkum edilirken, Afganistan daki Taliban yönetimi Amerika taraf ndan a r biçimde cezaland r lm t r. slâm referans ndan hareket etmemekle birlikte Bat ya kar meydan okuma tavr ndan dolay Irak ve Libya da ran gibi özellikle Amerika taraf ndan izole edilmi tir. Kapitalizm ve sosyalizm d nda üçüncü yol paradigmas n geli tirme çabas n uzun süre sürdüren ran, bugün için dünyada yükselmekte olan medeniyet de erleriyle bütünle me ile kendi içine kapanan ulusal bir barikata dönü me aras nda gidip gelmektedir. Cumhurba kan Muhammed Hatemî nin son iki seçimde kitlelerin ezici ço unlu undan ald deste e bak ld nda, özgürlük dü üncesinin ve temel haklara ili kin taleplerin ran halk taraf ndan özlenen de erler olarak yükseldi i görülmektedir. Afganistan daki Taliban yönetiminin tasfiyesi ile birlikte reaksiyoner slâm anlay büyük bir darbe yemi tir. Bu darbenin kendisini ran da ve dünya sistemi d na ç kan di er slâm Ülkeleri nde daha fazla hissettirece i beklenebilir. Dördüncü olarak Suûdî Arabistan, Kuveyt, Katar, Umman, Birle ik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi petrol zengini Arap ülkelerinin korumaya çal t statükocu modeli zikredebiliriz. Bu modeli sürdüren petrol zengini Arap ülkeleri Bat yla iyi ili kiler kurmay sür90
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
dürmekte, ancak ekonomik ve siyasal modernle meye mesafeli durmaktad rlar. Bu toplumlar yüksek gelir düzeyine sahip olmalar na ra men, slâm Dünyas nda demokratik k p rdaman n ba göstermedi i ülkeler olarak dikkat çekmektedirler. Petrole dayal gelirleri ile dikkat çeken görkemli kentlerle, dikkate de er mimarî eserlerle, modernle menin fizikî imkânlar ndan büyük ölçüde yararlanmaktad rlar. Ancak modernle menin ruhu niteli indeki ekonomik ve siyasî de erlerden uzakt rlar.
de iller. Buralardaki yönetimler, yükselmekte olan slâm bir tehdit unsuru olarak alg lamakta ve giderek sertle ebilmektedir. So uk Sava sonras nda da lan Eski Sovyet sisteminin üyesi ülkelerde dikkat çekici siyasal ve iktisadî modernle me hareketleri görülürken, Türk Cumhuriyetlerinde bu yönde dikkate de er bir geli me gözlenememektedir. Aksine Sovyetlerin da lmas ndan sonra buralarda kat ve despotik rejimler in a edilmi , sistem büyük ölçüde yöneticilerin keyfî yönetimine terk edilmi tir. Sovyetler döneminde sistemin me ruiyet temeli olan ideoloji, Sovyet sistemi içinde yöneticilerin iradesini önemli ölçüde s n rland rmaktayd . Halbuki bu sistemin çözülmesiyle ideoloji me ruiyet kayna olmaktan ç k nca sistemin üzerinde mutlak anlamda hâkim duruma gelen yöneticilerin iradeleri oldu. Bu da sistemin keyfiyet ekseninde bir noktaya kaymas na yol açmaktad r.
Büyük petrol irketlerinin devletle olan ba lar , ticaretin önemli say l r derecedeki serbestisine ra men, piyasa ekonomisi dinamiklerinin geli mesine engel te kil etmektedir. Ancak bundan önemlisi buralarda siyasal özgürlüklerin ve temel hak ve hürriyetlerin büyük bir k s tlama içinde olmas d r. Bu ülkelerin bir ço unda rejimin uygun görmedi i ne slâmî ne de gayr-i slâmî hiçbir fikir ak m n n kendini ifade etme ans yoktur. Yasak ablukas içinde do al olarak demokrasi yönündeki talepleri canland racak dü ünsel talepler ve dürtüler ortaya ç kamamaktad r. Be inci olarak, Ürdün, M s r, Yemen, Fas, Tunus, Cezayir ve Sudan gibi yoksul Arap ülkelerinin çat ma ekseninde seyreden politik yap lar zikredilebilir. Bu ülkeler siyasal slâm la diktatoryel rejimler aras nda gidip gelmektedirler. So uk Sava döneminde Sosyalist fikirlerin ve politikalar n en fazla ra bet gördü ü slâm ülkeleri bunlar aras nda yer alm lard r. Bugün itibariyle Ürdün ve M s r Amerikan yard m na muhtaç olduklar için ba ta Amerika olmak üzere Bat yla yak n ve s cak ili kiler kurmaktad rlar. Bu iki ülkede demokrasinin parlamento ve seçimler gibi baz eklî artlar bulunmas na ra men tam anlam yla demokratik bir yap dan söz etmek mümkün de ildir. Özellikle M s r da iktidar eline geçiren sisteme mutlak anlamda a rl n koymakta ve her seçimde nas l oluyorsa kendi iktidar n korumaktad r. Bu grupta yer alan slâm ülkeleri slâm n politik alg s ile rejimlerin diktatoryel yap s ndan dolay büyük bir istikrars zl k ya amaktad rlar. Cezayir de on y l a k nd r süren iç sava , Yemen, Sudan gibi ülkelerin Amerikan n hedefi haline gelmesi zaten yoksul olan bu ülkelerdeki belirsizli i daha da artt rmaktad r. Alt nc bir grup olarak tasnif edebilece imiz Orta Asya Türk Cumhuriyetleri de yoksul Arap ülkeleri gibi mu lak bir siyasî görüntü sergilemektedirler. Ba ms zl klar n yeni kazanm olan Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan, K rg zistan gibi ülkeler sosyalizmin ve Rusya n n etkisinden tam anlam yla kurtulabilmi 91
Son olarak da bir k sm kabile ba lar ndan tam anlam yla kurtulamayan baz siyahî Afrikal toplumlar zikredebiliriz. Dünyan n en yoksul ve verimsiz co rafyas nda ya ayan bu toplumlar n bir k sm önemli bir kalk nma ve geli me trendi göstermektedir. Bunlardan Nijerya Afrika da parlayan bir y ld z olarak dikkat çekmektedir. Bu ülkede 1995 y l verilerine göre ki i ba na tüketilen enerjinin Türkiye de ki i ba na tüketilen enerjiden daha fazla olmas bu ülkedeki potansiyel kalk nma ivmesini göstermektedir. Afrika nüfusunun büyük bir kesiminin H ristiyan olmas ndan dolay Bat n n bu k t ayla genel olarak s cak ili kiler kurdu u ve birçok ülkenin kalk nmas n sa layacak yard mlarda bulundu u bilinmektedir. Afrika da özellikle H ristiyan nüfusun yo un olduu bölgeler, Çin den sonra gelece in parlayan y ld z olarak görülmektedir. Bütün bunlar n sonucunda unu görmekteyiz: Globalle meyle birlikte yayg nla an iktisadî ve siyasî modernle me birkaç istisnan n d nda slâm Ülkeleri nde tam olarak yayg nla amamaktad r. Bunun ku kusuz içsel ve d sal nedenleri vard r. Dikkat çekilmesi gereken en önemli içsel neden, slâm Ülkeleri nin büyük bir ço unlu unun bireye ve topluma aç k bir mülkiyet ili kisini kurumla t ramamalar d r. Böyle olunca devlet sadece siyasal otoritenin ta y c s de il, ayn zamanda mülkün de sahibi olmaya devam etmektedir. Bu zaaf slâm ülkeleri içinde modernle meye en yak n olan Türkiye de bile bariz biçimde görmekteyiz. Bu da devletin ve siyasal iktidar n nötrle mesini, toplumun dinamik bir yap ya kavu mas n ve rek betçi serbest piyasa ilkeleriyle 92
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
tan mas n engellemektedir. kinci içsel nedenin slâm Ülkeleri nin bir ço unda giderek radikal ve reaksiyoner bir karakter kazanan slâm yorumu oldu unu söyleyebiliriz. slâm n bu yorumu buralardaki diktatoryel rejimlerin ekme ine ya sürerek onlar n hem sertle mesine, hem de kal c hale gelmesine yol açmaktad r. Bununla birlikte slâm n radikal yorumu genel olarak slâm n, özel olarak da Müslümanlar n yükselmekte olan medeniyet de erlerine mesafeli durmalar na yol açmaktad r.
Yirminci yüzy l n ba nda genel olarak slâm Dünyas nda kültürel bat l la ma hareketleri ortaya ç km t . Kültürel bat l la ma baz toplumlarda Bat l lar eliyle, baz toplumlarda da bizzat lokal hükümetlerin eliyle icra edilmekteydi. Oysa yirminci yüzy l n sonucunda genel olarak Bat dünyas nda, özel olarak da Amerika da demografik Müslümanla ma trendi ba göstermi tir. Amerika da 1950 de tek olan cami say s bugün binlerin üzerine ç km t r. Hollanda nüfusunun %20 si Müslüman kimli i ta maktad r. Avrupa n n birçok ülkesinde Müslümanl k ikinci din, Müslümanlar ise ikinci büyük etnik grup olu turmaktad r. Bu trend bu ekilde devam ederse önümüzdeki yüzy lda Müslümanlar slâm Ülkeleri nden çok, Bat l toplumlarda parlayacaklard r.
Global modernle menin slâm Ülkeleri nde geli meyi ine yol açan en önemli d sal faktör, Bat n n slâm Ülkeleri ne kar geli tirmi oldu u güven vermeyen, zaman zaman çifte standart ça r m yapan d politikalar d r. Bat dünyas yukar da alt n çizdi im evrensel medeniyete hem hikmet hem de kuvvet yoluyla nüfuz etmeye çal maktad r. Modernle menin insan yarar na geli en hikmetini ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel ve siyasal alanlarda dünyada yayg nla t r rken; slâm Dünyas nda kuvvet boyutu maalesef hikmetinin önüne geçmektedir. Genel olarak Bat , özel olarak da Amerika, slâm ülkeleriyle yarar ilkesine dayanan bir ili ki kurmaktad r. Kendi ç kar na hizmet eden ülkelerin diktatoryel yap lar na hiçbir ekilde dokunmazken, ç kar n zedeleme potansiyeli ta yan ülkeleri demokratikle me, insan haklar gibi gerekçeleri ön plâna ç kararak bask alt na almaktad r. Meselâ Afgan Sava s ras nda ngiltere Ba bakan Tony Blair in iki Pakistan ziyareti s ras nda da Pervez Mü erref ba kanl ndaki askerî yönetime övgüler ya d rmas bu çifte standard n bir göstergesidir. Ayn Blair ve yönetti i ngiltere, Türkiye yi, demokratikle mesinden dolay sürekli olarak ele tirmektedir. Sonuç olarak unu söyleyebiliriz: nsanl k, tarihte ilk defa birbirine bu kadar yakla ma, birbiriyle bu kadar kayna ma ans bulmu durumdad r. Dünyan n de i ik ülkelerindeki insanlarla bir araya gelmek, onlarla kültürel ve ekonomik al -veri içinde bulunmak herkesin yarar na olan bir eydir. Globalle meyi Bat n n tek tarafl üstünlü ü gibi okumak do ru de ildir. Bat , modern dönemde üretti i de erleri dünyada yayg nla t r rken, kendisi de di er toplumlar n ve kültürlerin etkisi alt na muazzam biçimde girmektedir. Bugün art k bir ngiliz ya da Amerikan mutfa ndan söz edememekteyiz. Kendi mutfaklar di er toplumlar n mutfaklar n n etkisi alt nda kaybolup gitmi tir. Amerika bugün her renkten, dilden ve dinden topluluklar n bir arada ya ad , Stuart Hall un ifadesiyle global post-modern bir toplum olu turmu tur. 93
Bugün evrensel medeniyetin bayra n Bat l toplumlar üstlenmi durumdad r. Bu bayra kimin üstlendi inin fazla önemi yoktur. Önemli olan, evrensel medeniyetin bayra n ta yan toplumlar n insanî de erler üretip üretmedikleridir. Üretilen her ürünün iki tür de eri vard r: Bunlardan birincisi, pratik de er ikincisi ise medeniyet de eri dir. Bilim, teknoloji, sa l k, e itim, mimarî, sanat, estetik, tele-komünikasyon gibi alanlarda ortaya ç kan ürünler ilk etapta bunu meydana getiren toplumlara pratik yarar sa larlar. Ancak bunlar ayn zamanda medeniyetin, dolay s yla insanl n ortak mal d r ve tüm insanlar n bunlar n üretimini üstlenen toplumlar koruma, onlar n yan nda yer alma, onlarla bütünle me gibi görevleri vard r. Medeniyetin ayaklar n k rd m z zaman bunun alt nda kalacak olan insanl kt r. Müslüman da di er dinlere mensup olanlar da bunun alt nda ezilmekten kurtulamazlar.
94
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
MÜZAKERE Prof. Dr. Teoman DURALI stanbul Üniversitesi
Say n Ömer Çaha Be , dikkatimi çeken üç ana kavramdan bahsetti: Kültür, medeniyet ile küreselle me. Türkçe si dururken, ecnebî deyimi kullanma a lüzum olmad ndan, globalle me demekten yana de ilim. Bu sunu ta, küreselle me sorununun yan s ra, siyasî ile iktisadî mes´elelerden de bahis aç ld . Ama, bunlar, meslek itibariyle beni a t klar ndan, konumla da ilgileri bulunmad ndan onlara temas etmeyece im. Bu güzel ve zihin aç c sunu ta tak ld m husus, kavramlar n kar kl olmu tur. Kültür, bir yerde k saca tarif edildi. Arkas ndan medeniyetin tarifine geçildi. Küresel, mahallî yahut yöresel medeniyet ay r m yap ld . Mahallî yahut yöresel medeniyet zaten kültürdür. Bir toplumun, toplumsal çevrenin ortaya koydu u, meydana getirdi i bütün maddî ile manevî ürünlere kültür de erleri diyoruz. Bu, topluma mahsus bir üretimdir. Toplumlar kültürlerini meydana getirirler. Kültür meydana getirmemi toplum dü ünemeyiz. Bir var olan n, insan olup kültür üretmemesi imkâns z bir eydir. Çünkü, ya ayabilmesi, canl kalabilmesi için elzem olan fizikî-biyolojik artlardan insan n yoksun bulundu u görülmektedir. Kültürü meydana getirmekle, mahrum oldu u o biyolojik artlar n yerine kendi üretti i kültürü ik me etmektedir. Benze en kültürleri, ortak bir temel örne e bugün çok moda olan bir terimi kullanay m paradigmaya uygun olu an medeniyet çat s alt nda toparlayabiliriz. Her medeniyetin i te buradan küreselle me kavram na geliyorum yay lma, de erlerini ta ma çabas vard r. Buna küreselle me dememek lâz m. Bu, daha ziyade evrenselle me yatk nl veya çabas olarak görülebilir. 95
Evrenselle me konusunda ileri gidenler var, geride kalanlar var. Bu gerilik ile ilerilik durumu, izâfî de ildir. Nitekim son derece büyük kültür de erlerini ortaya koymu olmakla birlikte evrenselle ememi medeniyetler de vard r. Meselâ, Hind ile Çin medeniyetleri nisbeten yayg nla amam lard r. Çin medeniyeti, belirli bir kültürden türemi tir. Farkl kültürlerin biraz önce söyledi im gibi belirli bir temel örne e uygun tarzda birle mesinin sonucunda de il de, sadece Çin kültürünün zamanla medeniyet safhas na ula mas , Çin medeniyetine vücut vermi tir. Hind medeniyetinde ise durum farkl d r. Orada birbirinden farkl iki toplumun, kavmin, kültür dünyas n n kar la p çarp mas bahis konusudur. Bunlardan biri, öteden beri Hind Yar madas nda ya amakta olup günümüz Tamiller in de atas , kara saçl , koyu tenli Dravitler dir. Ötekisiyse, Avrupa milletleri ile ranl Med ler ile Persler in atas dahî olan Hind-Avrupa yahut nâm- di er Arî boylar d r. Sözünü etti imiz boylar n bir k sm , M.Ö. bin sekiz yüzlerde kuzeyden, yani Mâverâünnehir ile günümüz Afganistan üzerinden Haybar Geçidi ni a arak ndüs Ovas na inmi tir. Kuzeyin so uk, sert iklimlerinden gelen bidâyette aç k renk saçl ve tenli bu kimseler, ndüs Ovas n izleyerek Hind in s caktan kavrulan, nemli, rutûbetli bin bir kö e buca na yay lm lard r. Kar la t klar yerli Dravit oymaklar yla çat p onlar boyunduruklar alt na sokmu lard r. Sonuçta, bu iki büyük kümeye ait kültürlerin mezcinden o muazzam tarihî Hind medeniyeti yükselmi tir. Evrensellik özellikleri ile iddias bak m ndan Çin medeniyetine oranla Hind medeniyetinin a r bast n görüyoruz. Ne var ki, esas besinini Hz. brahim le birlikte ortaya ç km tektanr l vahiy dinlerinden alm Orta Ça H ristiyan ile daha sonra slâm medeniyetleri bütün insanlar için geçerli evrensel de erlerle mücehhez halde temâyüz etmi lerdir. Evrenselli in küresellikten fark nedir? Bütün insanlarda ortak kabul olunan birtak m temel maddî-be erî özellikler ile manevî de erler, evrenselli i olu tururlar. Bu manevî de erlerin ba nda insan n Allah n nefesinden geldi i iddias yahut fikri gelir. Tevrat ta yer al p Kur ân da vurgulanan öldürmeyeceksin, h rs zl k ve zinâ etmeyeceksin, yalan söylemeyeceksin vb on buyruk da evrenseldir. O halde evrensellik, evvelemirde din men eli bir fikirdir. Evrensellik, insan n ilâhî-dinî tabiat ndan kaynaklan r. Onun bu tabiat n n iki esasl tezâhürü vard r: Ahlâk ile bedia (estetik). Buna kar l k, küresellik, belli bir kül96
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
türün kendi özelli ini, maddî ile manevî de erlerini ba kalar na do rudan yahut dolayl biçimde benimsetilmesi keyfiyetidir.
liklik gibi, merkezci ve evrensel kilisenin yerine, millî Protestan kiliseleri söz konusu maksada hizmetle olu turulmu lard r. Haddizat nda tektanr l vahiy dini olma iddias n ta yan H ristiyan Katolikli in evrenselli i yerini, bu ekilde, millî- ahsî-iktisadî menfaat hükümlerinin, ba kalar na kabul ettirilmesi demek olan küreselli e b rakm t r. Asl nda Tanr n n iradesinden ç kt na inan lan evrenselci din anlay n n yasaklad a r kazanç ihtiras n n gemlenmesi, dolay s yla da sömürünün yasaklanmas engeli böylelikle a lm t r.
Tarihte ilk defa kendisini din men eine geri götürmeyen ve götürmemeye de çaba harcam olan bir kültür hareketini görüyoruz. Bu kültür hareketi 1500 lü y llarda Bat Avrupa da filiz vermi tir. Co rafî yerleri de çok iyi çizmek lâz m. Meselâ, Bat neresidir? Bat çok müphem bir kavramd r. Japonya ya göre, Çin bat d r. Malezya ya göre, Birmanya bat d r. Avrupa k t as nda Lituanya ve Estonya da var. Çekler, Gürcüler ile Ruslar dahî var. Bütün bunlar n, söyledi im medeniyet hâdisesinde, sonradan kat lm olman n d nda bir özelli i yok. Yeni Ça dind Bat Avrupa medeniyeti, Orta Ça H ristiyan medeniyetinin devam de ildir. Bu, önemli bir hatad r. Yeni Ça dind Avrupa medeniyeti ortaya, Orta Ça H ristiyan medeniyetine isyan, ba kald rma eklinde ç km t r. lkine kar l k, öbürü, ad üstünde, H ristiyan d r, H ristiyan medeniyetidir. Din, temelde manevî bir hâdisedir; maddî olaylar , maddî geli meleri dengeler, dizginler, dengede tutma a çal r. Buna kar l k, Yeni Ça dind Bat Avrupa medeniyeti, iktisat esasl olayd r. Orada alabildi ine kazanç anlam nda yay lma e ilimi vard r. Kazanc n sonu, s n r yok. Yeni Ça dind Bat Avrupal insan, kazanma evki içerisinde dünyaya yay lma a, sald rma a ba lam t r. Burada, dinin koydu u engellerin kald r lmas gerekmi tir. Tarihte hiçbir ey rastgele meydana gelmez. Katolikli e kar yükselmi olan Protestanl k tarihin belli bir devrinde tesadüf eseri ortaya ç kmam t r. Luther in istedi i, Sermâyecili e, millî, iktisâdî ç karlara arka ç kacak bir din ak m n yaratmak de ildi. Katoliklikte, bâhusus Vatikan merkezli Papal k nizâm nda H ristiyanl a ayk r gördü ü hususlara kar kazan kald rmak istemi tir. Ba ka bir deyi le, bozulmu , tahrif olmu diye kabul etti i tarihî H ristiyanl , tektanr l vahiy dini esaslar na geri götürmekti maksad . Ne var ki, olaylar, onun istekleri do rultusunda yol almam t r. 1500 lerin sonlar nda ba gösteren Kuzey Avrupa özellikle de ngiltere kaynakl mâlî sermaye hareketi ve bunu destekleyip himaye eden millî devletler, Luther in ba n çekmi oldu u dinî slahat sürecini kendi nâm- hesaplar na kullanma a giri mi lerdir. Muhalifleri taraf ndan Protestanl k (isyan, yerme, ayaklanma) eklinde adland r lan söz konusu dinî slâhât hareketi, mâlî sermayecili e (finans Kapitalizm) ihtiyaç duydu u ortam sa lam t r. Ba ta ngiliz dünyas ngiltere, A.B.D., Kanada, Avustralya vs olmak üzere, hür sermayeci (liberal Kapitalist) ülke ile devletlere dinî-manevî zeminde me ruluk kazand rm t r. Kato97
Katolikli in yenilemeyip Protestanl n yerle tirilemedi i Fransa ise, sermayecilik sürecine daha geç bir tarihte, 1789 htilâl-i kebîriyle kat lm t r. Burada belli bir din anlay n n yerini ba ka birinin almas söz konusu olmay p din, Lâiklik-Positivcilik zihniyeti çerçevesinde top yekûn küpe teden denize at lm t r. Protestanl n yay lmas , özellikle de Germen ülkelerinde hâkim hâle, konuma yükselmesi iki sebebe dayan r: Birincisi, az önce belirtti im üzere, iktisadî nizâm n Merkantilizmden Sermayecili e geçmesi ve onun art k kendisini dizginleyecek, durduracak güçleri istememesidir. kincisi, hadisenin içerisinde millî duyarl l klar, tepkiler ile refleksler vard r. Germen dünyas yüzy llar boyu Katolik Latin âleminin hâkimiyeti alt nda ya am t r. Protestanl k, bahsi geçen hâkimiyete yahut boyunduru a da isyan anlam ndad r. Germen olmayan Fransa n n, Sermayecili e geçmekle birlikte, Protestanl benimsememesi, buna kar l k lâikçili i ihdas etmesi, yukar da zikretti imiz gerekçeden kaynaklan yor olabilir. Sonuçta, Vatikan n Katolikli i, evrensel hakikatlar ta d na inan r. Her tektanr l vahiy dini böyledir. Nihayet, Katolikli in birle tirici, dizginleyici, merkezle tirici tav rlar dizginlenince, yetkisi de kalk nca, art k, Kuzey Bat Avrupa Germen dünyas ile onun etki alan na girmi olan Fransa n n önü alabildi ine aç lm t r. Buradan itibaren küreselle me ba göstermi tir. Küreselle menin alt nda iktisadî mülâhazalar yatmaktad r. Kitab- Mukaddes te, insan yaln zca ekmekle ya amaz denir. Bu inanç, maneviyatç esasl bütün kültürlere ve daha genel anlamda, medeniyetlere hâkimdir. nsan n maddî olman n yan s ra, manevî bir varl k oldu u temel kabulü, dinler ve onlardan te ekkül etmi kültürle98
GLOBALLE ME, SLÂM DÜNYASI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
rin kültürler üstü de er yarg s mesabesindedir. te bu temel kabul, kiinin, ba ka insanlar taraf ndan ba tan top yekûn belirlenebilece i zann n bertaraf eder. Dinin maneviyat sahibi ki isi, hür ve özerktir. Bu ise, dinin yerini almay amaçlayan ideolojinin ve bu meyanda sermayeciliin ve di er ideolojilerin asla kabul edemeyece i bir husustur. Bundan dolay , ideolojinin canh ra mücadelesi, dini insanlar n ma erî bilincinden kaz yarak ç kar p atmak eklinde tecelli etmi tir. Mücadelenin çok önemli bir boyutu ö retimdir. Bir ba ka boyut ise, reklâm ile propagandad r. Seni bana benzetirsem, ihtiyaç duydu um mallar alma a seni mecbur k labilirim. Üretti im mallar almakla, sen, pazar m geni letirsin. Bütün ili kiler, bundan böyle üretim-tüketim dengesine ba l geli mi lerdir. Sermayecilik, beraberinde çok tan nan bir dayana n yani emperyalizmi getirmi tir. O da, bugün ad n küreselle me eklinde dei tirmi tir. Daha do rusu küreselle tirmedir. Küreselle me dedi inizde, zaten do al bir süreçten bahsediyorsunuz. Halbuki kar kar ya oldu umuz, do al bir süreç olmay p dayatmad r. Bu, ok ayarak yahut döverek gerçekle tirilen bir harekettir, olayd r. ktisadî unsurlar, beraberlerinde kültür de erlerini getirmektedirler. Eskiler ve gelenekseller peyderpey ortadan kalkmaktad rlar. Mâlî sermayecili in maddiyatç -iktisadiyatç kültür de erlerini biz bugün do al verilermi çesine kabul edip sorgulayam yoruz. Küreselle menin ba ar s da buradad r zaten. Te ekkür ederim.
100 99
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
V GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER Prof. Dr. Ali Ya ar SARIBAY Uluda Üniversitesi
I. Giri Genel olarak globalle menin politik etkileri, tarihî bir kategori olarak ulus-devletin ömrünün sona erdi i iddias na ili kin olarak ele al nmaktad r. Gerçekten de globalle me olgusunun politik analizini yapan hemen her çal man n söz konusu iddiay tart arak ilerledi i görülmektedir (örne in bk.: Langhorne, 2001; Hirst-Thompson, 1998). O halde, globalle menin politik etkilerini ortaya ç karmak; ulus-devletin günümüzdeki politik konumunu resmetmeyi hareket noktas olarak almak zorundad r. Bu yaz daki analizlerin hareket noktas da ayn d r. Yaz da ulusdevlet gibi makro düzeyde kavramsal bir analizin belirleyece i çerçeve dahilinde Türk politik hayat n n içinden geçti i durum resmedilmekte; özgül(spesifik) politik de i im ve olu umlara k tutulmakta; nihayet gelece e yönelik tahminlerde bulunulmaktad r. II. Globalle me-Ulus-Devlet Ba : Kavramsal Çerçeve Frans z Devrimi nin ortaya ç kard en önemli sonuçlardan birisi, egemenli in cisimle mi hali olarak ulus-devlettir. Onsekizinci yüzy l Fransa s nda devrimci politikalar sayesinde egemenlik, yurtta lar toplulu unu temsilen devlette toplânm ; devlet yurtta lar ndan kendi egemenlikleri ad na tüm sadakatlerin üstünde bir sadakat talep etmi tir. Politik zemini bu olmakla beraber, sosyolog Giddens n belirtti i gibi, ulus-devletin yay lmas n sa layan etken, kapitalist dünya ekonomisidir. Gerçekten, Giddens a göre, tüm kapitalist devletlerin istisnas z ulusdevlet formuna sahip olu lar , ulus-devletin kapitalizmle olan ba n n tesadüf olmad n gösterir(Giddens, 1981: 182). Onalt nc yüzy lda etkisini göstermeye ba layan kapitalizm onsekizinci yüzy lda politik olarak kurumla maya yöneldi inde ayn 101
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
yüzy l n sosyo-politik olgusu olan ulusu, devlet iktidar n n me ruluk temeli yaparak ulus-devlet formunun icad na yol açm t r. Böylece, ulus-devlet belirlenmi s n rlar dahilinde yönetim tekeline sahip; bu yönetimi hukuk ile bezeyerek iç ve d fizik zora ba vurma araçlar n do rudan kontrol eden bir kurumsal hâkimiyete dönü mü tür(Giddens, 1981: 190). Globalle me, ulus-devletin bu yap s n , yani kurumsal hâkimiyetini de i ime zorlayan bir olgu olarak kendini dayatmaktad r. Bu do rultuda dünyan n bir bütün eklinde somut yap lanmas anlam nda globalle me, esas itibar yla öncü toplumlar n kültür kodlar n n ula lmas gereken hedefler haline getirilmesi ve homojenle tirmeyi amaçlayan ulus üstü bir tahakküm süreci olarak belirmektedir(Larrain, 1995: 216). Bu süreç, Max Weber in çok önceleri i aret etti i bir sonucu da ima etmektedir: Weber in dedi i gibi, e er ulus kültürel, devlet politik dünyay simgeliyorsa(zikreden : Schroder, 1996: 21-22) globalle me bu iki dünya aras ndaki ba yok eden veya olanaks z k lan u iki ekilde belirme olas l na sahiptir: 1. Ulusun aç klay c ilkesi kendi içinde asl nda her zaman var olmu olan kültürel ve sosyal farkl l a/heterojenli e belli bir sabitlik getirmek oldu undan; globalle me bunu son derece zorla t rabilir: Ulusun kendi içindeki rk, etni, alt-kültür... gibi heterojenlikler ön plâna geçme olana na kavu abilir; ama saniyen her biri kendi ba na milliyeti tan mlay c ana ö e olmaya da yönelebilir. 2. Devlet minimize ve deregüle edilmesi gereken bir kurum olarak görülmeye ba layabilir. Buna kar l k, global ve sosyal heterojenliklerin politik me rula t rmaya ihtiyaç duymaya paralel olarak, devlet kendini yeniden me rula t rmaya yarayacak veya kendi var olu una zemin te kil edecek yeni bir topluluk(lar) aramaya yönelebilir. Yukar da belirtilen iki husus, ulus-devletin globalle me ile girdi i ve bu yaz da globalle menin ulus-devlet üzerinde yaratt makro etkileri belirledi i ileri sürülen giderilmesi zor bir gerilimdir. Nitekim, M. Hardt ve A. Negri nin yak nda Türkçe ye çevrilen mparatorluk adl çal malar nda ulus-devletin globalle me ile olan gerilimi bariz bir ekilde resmedilmektedir. Yazarlara göre, ulusun yaln zca kültürel bir olu um, aidiyet duygusu ve ortak miras olmay p; ayn zamanda, belki esas olarak, tüzel-ekonomik bir yap olu u; bu yap n n kendi üstünde yer alan GATT, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankas ve IMF bütün bir global tüzel-ekonomik organlarca geriletilmesine yol açmaktad r (Hardt102
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Ne var ki, Hardt ve Negri bu gerilemeyi tam anlam yla ulus-devletin globalle me ile girdi i bir gerilim olarak de il; ulus-devlete dayanarak analiz yapman n imkâns zl eklinde sunarlar. Bu iki hususun farkl oldu unu söylemek uygun olur. Negri, 2001: 344-45).
Ulus-devletin hâlâ politik aktörlerin ba nda geldi i hususunu burada tart mayaca z. Bizi as l ilgilendiren, bir kez daha söylemek gerekirse, ulus-devletin globalle me ile olan gerilimi ve bu gerilimin ulusdevlet üzerinde b rakt etkilerdir. III. Globalle me-Ulus-Devlet Ba : Türkiye Örnekolay Ulus-devletin globalle me ile olan gerilimini Türkiye ba lam nda u üç düzeyle s n rlay p ele alaca z: 1. Makro çaptaki etkiler, 2. Politik kimlik üzerine etkiler, 3. Demokrasinin ontolojisine yönelik etkiler. 1. Makro Çaptaki Etkiler
Egemenli in plastik hale gelmesi nden kasd m z; sosyolog Ulrich Beck in hem o hem de o mant na sahip olarak, dolay s yla her eyin mübah (anything goes) say ld bir süreç eklinde tan mlad globalle me kar s nda, egemenli in e ilir-bükülür, her türlü me ruluk zemininde kaygan ekilde hareket etmesidir. Bu ba lamda tezimiz, Hardt ve Negri nin tezlerine ayk r dü mektedir. Onlara göre, egemenlik ve sermayenin sentezi tam anlam yla ba ar ya ula t nda ve iktidar n a k nl otoritenin a k n bir uygulamas na dönü tü ünde, egemenlik bütün toplumu yöneten politik bir makine haline gelir. Bunda en önemli rolü bürokrasi oynar ve idarî mekanizma geli tikçe, toplumla iktidar, çoklukla egemen devlet aras ndaki ili ki ad m ad m tersine çevrilir, öyle ki art k toplumu iktidar ve devlet üretir. (Hardt-Negri, 2001: 109-110).
Ulus-devlet olarak Türkiye nin makro çapta gördü ü etkiler demeti Ulusal Program adl tarihî- politik belgede içerilmektedir. 800 sahifelik bu belgenin 432 sahifelik birinci cildi münhas ran makro çaptaki politik etkilerle ilgilidir. Daha özgül olarak Siyasî Kriterler ba l alt nda s ralanan hususlar, Kavramsal Çerçeve ba l alt nda egemenlik, ulus, devlet kavramlar etraf nda yapt m z tahlillerin bir anlamda somut ip uçlar niteli indedir. Dü ünce ve fade Özgürlü ü nden Ölüm Cezas n n Kald r lmas na; Kültürel Ya am ve Bireysel Özgürlükler den Millî Güvenlik Kurulu na... kadar tüm uyumla t rma talepleri, son tahlilde öncü devletlerin kültür kodlar n ula lmas gereken nihaî hedef olarak empoze etme özelli i göstermektedir. Bu, daha önce de indi imiz dünyan n bir bütün eklinde somut yap lanmas anlam nda globalle me sürecine dahil edilmeye zorlamad r. Burada önemli olan, Ulusal Program daki uyumla t rma konular n n Türkiye nin eksiklerinin ikrar de ildir. Global düzeyde bir yandan homojenle menin bir de er olarak benimsenmesi istenirken; öbür yandan Türkiye nin heterojenli i esas alan düzenlemelere muhatap k l nmas d r. d
düzeyde bir de er olarak empoze etmenin içerdi i tutars zl kt r. Heterojenli in sosyo-politik me rulu u bir toplumun demokratik de erlere adaptasyonunda bir kald raç vazifesi görebilir. Fakat, bu kald rac ba ka bir homojenli in peki tirilmesi için kullanmak, o toplumda Weber den aktard m z durumu do urur: Kültür (ulus) ile politik (devlet) aras ndaki ba n kopmas , son tahlilde egemenli in plastik hale gelmesi.
Söylemek istedi imiz, homojenli in sosyolojik bir üstünlük ta de il; homojenli i ulus-devlet düzeyinde de ersiz k larken, global 103
Hardt ve Negri nin bu iddialar n , buraya kadar kavramla t rmaya çal t m z anlamda globalle menin etkilerine maruz kalm , özellikle Bat-d toplumlar için ileri sürmek zor görünmektedir. Egemenli in plastik hale geli i Bat -d toplumlarda me rulu u devlet için her türlü amac n önüne geçiren bir özellik gösterir. Dolay s yla, ulusu tan mlay c görülen her bir heterojenlik devletin kendini me rula t rmas için i levsel say labilir ve kullan lan labilir. Bunun için de her ne kadar iste i öyle olsa da iktidar ve devlet toplumu üretemez hale gelir; toplumun kendi heterojenli inin her biri ya tek ba na ya da ortakla a iktidar ve devleti yeniden üretmeye yönelir. Ulus-devletin globalle me ile olan geriliminin özü tam bu noktada yatmaktad r. Ulus-devlet Hobbesgil anlamda egemen olaca sabit bir zeminde de ildir art k. Böyle bir zemini yeniden tesis etmek için; a. ya kültür ile politik aras ndaki ba homojenle tirmeye ba vurarak yeniden yaratacak; ama o zaman globalle menin dayatmalar na ters dü ecek (global homojenlik için istenen ulusal heterojenlik), b. ya da heterojenli i veri alarak, konjoktürel olarak onlardan biri veya birkaç arac l yla kendini me rula t rmay kabul edecek; o zaman da global ho104
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
mojenli in empoze etti i ekilde, düzeyde ve alanda egemenlik kullanmay kabul edecek, yani plastik hale gelecek, dolay s yla tam egemen olamayacakt r. Ulusal Program , bir ba ka aç dan da sözünü edegeldi imiz gerilimin belgesi say labilir. Program bir yönüyle global homojenle menin ve plastik egemenli in kabul belgesi gibi görünmektedir. Öte yandan uygulaman n çeki meli ve a r gitmesi ise plastik egemen olmamaya bilinç alt nda bir direni in varl n n belirtisi eklinde de alg lanabilir. Hangi tutumun a r basaca n n tahmini, globalle menin maddî temeli göz önüne al nd nda; yani onun son tahlilde global kapitalizmin sureti oldu u hat rland nda daha do ru yap labilir. Uzmanlar global kapitalizmi yeni bir milletler aras i bölümü çerçevesinde üretimin ta eronlar arac l yla ayn emtia için bile ulusa r (transnational) hale gelmesi, diye tan mlamaktad rlar. Bu do rultuda ulusal ekonomiler merkez-kaç hale gelmekte, herhangi bir bölgenin merkez olarak i lev görmesi de önlenmi olmaktad r (Dirlik, 1997: 70).
O halde, kendi üretim yetene i bir anlamda kötürümle tirilmi toplumlar ailesiyle kar kar ya oldu umuz a ikârd r. Özellikle Bat d toplumlar bu ekilde tan mlamak yanl olmaz. Dolay s yla, genelde bu gibi toplumlarda durumun zorunlu k ld mahiyette iktidar n ve devletin yeniden üretilmesi, daha ön plâna ç kan bir seçenek niteli i göstermektedir. Yaln z, söz konusu seçene in a r bas yor görünmesi, toplumun kendini yeniden varetmesinde bütün olanaklar n tükendi i anlam na gelmemektedir. 2. Politik Kimlik Üzerine Etkiler Globalle menin politik kimlik üzerine etkilerini buraya kadar resmedilen makro çaptaki etkilerden ba ms z dü ünemeyiz. Bu etkileri anlamaya çal rken temel etken yukar da tan mlanan ulus-devlet ile globalle me aras ndaki gerilimi daima göz önünde tutmak gerekir. Söz konusu gerilimin içerimleri aç s ndan bak ld nda, Türkiye nin Bat l la ma süreciyle beraber edindi i nisbeten ö eleri belirgin politik kimli inin ( Bat l Türk , diyece iz bu politik kimli e) çözülmeye u rad ve heterojen bir hal ald görülmektedir. Bu çerçevede, Türkiye nin Körfez Sava nda Bat l Müslüman ; Azerbaycan-Ermenistan mes´elesinde Türk-Müslüman ; BosnaHersek olay nda Müslüman ; nihayet Afganistan Sava nda Bat l 105
Müslüman-Türk politik kimlikleriyle kendini sundu u veya öyle kabul görmü oldu u dikkate de er bir husustur. Bunun sebebi, plastik egemenlik olgusunun politik kimlik mes´elesinde de kendini göstermesi; dolay s yla, bir kez daha kültür ile politik aras nda globalle me dolay m ile beliren kopuklu un oynad rolün belirleyici hale gelmesidir. Söz konusu kopukluk, asl nda politik kimlik olarak Türk ulusçulu unun yurtta lar n n etnik kökenlerini dikkate almadan onlar e it kabul etmesi; buna kar l k Türklü ü tek etnik bütün eklinde görmesinde(CizreSakall o lu, 1996: 6) belirgindir. Hal böyle olunca, Türk toplumu için tan mlanacak bir politik kimlik, globalle menin etkisiyle ba vermi heterojenliklerin konjonktürel olarak de i en özelliklerine göre ekillenme, dolay s yla sabit de il, de i ken olma özelli ini hareket yapma zorunlulu una ba tan itilmi bulunmaktad r. Globalle menin homojenli e dönük yüzü, son tahlilde, farkl la mam kimliklerin kendilerini ifade etmelerine imkân tan d ndan; ulus-devletlerin kendi heterojenliklerine dayanarak tan mlayacaklar politik kimlikleri s n rl ve geçici olmaya mahkumdur. Sabit ve kal c olan sadece globalle menin kültür kodlar n n empoze etti i politik kimliktir. Bunun tipik örne i 11 Eylül terör eyleminden sonra Afganistan sava n n do urdu u durumdur. çeride politik olarak kimli imiz Türk tür: Lâiklik, Müslümanl politik kimlik ö esi olmaktan ç karm , inanç alan olarak s n rlam t r. Oysa, global sava , kendi amaçlar aç s ndan Müslüman bir ülke olarak Türkiye yi sava a müdahil k lmak; dolay s yla Müslümanl k a onun politik kimli ini tan mlay c bir i lev yüklemek istemektedir. lginçtir ki, son on y ld r Türk politik hayat nda çalkant lar ve çeki meler Müslümanl a böyle bir i lev yüklenip yüklenmeyece i etraf nda meydana gelmektedir. Bu mes´ele bizi tam da globalle menin demokrasinin ontolojisine yönelik etkilerine getirmektedir. 3. Demokrasinin Ontolojisine Yönelik Etkiler Burada ontoloji kavram n Aristogil anlamda kulland m z söyleyerek çözümlemelerimize devam edece iz. Aristogil anlamda demokrasinin ontolojisinden kasd m z, demokrasi nedir? sorusunun yerine demokrasi ne ekilde var olmaktad r? sorusuna verilebilecek cevab esas almakt r. üphesiz yaz daki problemlerimiz ve çözümlemelerimiz aç s ndan ise cevap aramam z gereken soru udur: Globalle me sürecinde demokrasi ne ekilde var olacakt r? 106
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Demokrasi teorisyeni David Held e göre; globalle me, egemenliin bölgesel, ulusal ve milletler aras bölünmü lü ünü meydana getirdi inden, iktidar olgusu günümüzde kaç n lmaz olarak ço ul niteliktedir. Bu durumda, sadece ulusal s n rlar içinde de il, global düzeyde de ço ul bir demokratik yap lanma ve Held in önerdi i kozmopolit demokratik otonomi modeli (Held, 1995: 140) kendini empoze etme konumundad r. Söz konusu model, farkl toplum kesimlerinin ve uluslar n iç ili kilerine uyarlanm demokratik bir birlikte yönetme anlay na dayanmaktad r. Dolay s yla, globalle menin ilk empoze etti i bu birlikte yönetme dir. Birlikte yönetme, çe itli, hatta birbirine z t unsurlar n olu turaca politik koalisyonlar hem ulusal, hem global düzeyde me ru gören bir anlay a dayan r. Çünkü, daha önce U. Beck ten aktard m z globalle me mant ( hem o, hem o ), bu me rulu un temelidir. Bu ba lamda global düzeyde Amerika ile Rusya n n i birli i a rt c say lmad gibi, bir ulus-devlette birbirine taban tabana z t partilerin koalisyon hükümetleri de ola an kar lanabilir (Türkiye yi halihaz rda yöneten politik koalisyon bunun tipik örne idir). Bu aç dan Ersin Kalayc o lu nun bir yaz s nda (1997) Türkiye niçin koalisyonlarla yönetilememekte? sorusuna cevaben sayd sebepler (elitlerin k sa dönem hesaplar ; politik rejimin ne yasal-ussal anlamda modern, ne de geleneksel oldu u, ikisi aras nda bir noktada bulunu u; partilerin patronaj mekanizmalar olarak i lemeleri; partilerin kulturkampf a yönelik politikalar ) bu bölüme giri te tan mlad m z Aristogil olmayan bir demokrasi ontolojisini resmetmektedir ve do ru saptamalar içermektedir. Fakat, bizim ontolojik yakla m m z globalle menin her hal ü kârda birbirine z t heterojenliklerin birlikte yönetimin unsurlar olmas n n art k do al ve me ru say ld anlay na i aret etmektedir. Bu anlay n bir ba ka belirtisi, dolay s yla globalle menin bir ba ka etkisi, herhangi bir farkl l n kendisini di er farkl l klara göre politik olarak mutlakla t ramayaca n n hukuken formüle edilmi olmas d r. Avrupa nsan Haklar Mahkemesi(A HM) nin Refah Partisi nin kapat lmas sonucu bu partinin yöneticilerinin açt klar davada ald karar; kapatman n demokratik toplum nosyonuna ayk r l k te kil etmedi i yönünde olmu tur. Karar n gösterdi i husus, belirli bir oy taban n n varl n n ve o taban n taleplerinin, demokratik toplum düzeninin temel baz ilkelerini ima yoluyla olsa bile geri plâna iten ekilde mutlakla t r lamayaca d r (Radikal, 1 A ustos 2001). Bu hususun biraz 107
yukar da söylediklerimiz aç s ndan anlam ise udur: Sistem içinde kendini radikal muhalif konumda gören unsurlar n, her hal ü kârda birlikte yönetim için kendilerini uyarlamalar n n ve yeniden düzenlemelerinin zorunlu hale geli idir. Nitekim, Refah Partisi ba lam nda çözümlemelere devam edersek; bu partinin seçim ba ar lar n n bile globalle menin etkisinden kaynaklanan, kaybedenler ile kazananlar bir araya getiren geni bir koalisyon olu umuna borçlu oldu unu görürüz (Öni , 2000 : 7). Bu itibarla, herhangi bir de ere, toplumsal kesime veya s n fa dayanarak politika yapman n, olanaks z olmasa bile, son derece s n rl globalle menin ontolojik olarak empoze etti i bir durum eklinde ortaya ç kmaktad r. Yeri gelmi ken, politik gibi görünmeyen, ama politik sonuçlara yol açan bir ba ka etkiden de söz etmek uygun olur. Globalle me, ekonomik olanaklar aç s ndan kazananlar ve kaybedenler gibi iki kutupsal ay r ma yol açmaktad r ve bu kutuplar aras ndaki çat ma, politik içerimlere sahiptir. Kaybedenlerin globalle menin geni olanaklar kars nda k k rt lmalar ; kazananlar n ise sahip olduklar f rsatlar daha fazla geni letmek istemeleri, özellikle azgeli mi denen bölgelerde yolsuzluklara sebep olmaktad r. Bu durumun politik içerimi, hükümetler ile söz konusu iki kutup aras ndaki ili kiyle ilgilidir. Çünkü, azgeli mi bölgelerin hükümetleri de globalle me kar s nda kaybeden veya kazanan konuma sahip olabilmektedirler. Kaybetmeleri me ruluklar n n zay flamas ve telâfisi güç durumlar n do mas anlam na gelmektedir (Langhorne, 2001: 27). Hal böyle olunca, hükümetler, globalle menin nimetlerinden yararlanmalar n kendi me ruluk e ikleri ne kadar destekleyici; ayn ekilde kaybedenlerin kay plar n n gene o e i in belirledi i düzeyin alt na inmesini önleyici temel politikalar geli tirme zorunlulu uyla yüzyüze gelmektedirler. Dolay s yla, globalle me sürecinde, özellikle azgeli mi bölge hükümetlerinin kendi me ruluklar u runa bazen liberal(kazananlardan yana), bazen de popülist(kaybedenlerden yana) ekonomi politikalar izlemeleri; öte yandan, me ruluklar n n zay flamas söz konusu oluncaya kadar yolsuzluklar görmemeleri mümkün hale gelmektedir. Nitekim, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakf (TESEV) taraf ndan Fikret Adaman, Ali Çarko lu ve Burhan enatalar a yapt r lan ve 17 ilde 18 ya n üzerinde toplam 3021 ki iyi kapsayan Hane 108
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
Halk Ara t rmas n n sonuçlar n aç klama toplant s nda konu an o zamanki çi leri Bakan Sadettin Tantan, yolsuzluklar n bürokratik ve politik uzant lar olabilece ini vurgulam ; 1,5 y ld r sümen alt nda bekletilen dosyalar oldu una dikkat çekmi ve unlar eklemi tir: Eer ekonomik hayat içinde yolsuzluk varsa, halk n içerisinde de vard r. adam nda e er yolsuzluk varsa, o yolsuzluk i adam , siyasetçi, bürokrat birlikteli i içinde olmaktad r. (Hürriyet, 27 ubat 2001).Tantan n bu ifadeleri yukar da resmetmek istedi imiz globalle me-hükümet (bürokrasi)-me ruluk-kazanan-kaybeden dikdörtgeninin belirledi i ekonomi politik manzaras n n somut görünümüdür.
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Çünkü, hem o, hem o mant k lavuzlu unda her ey mübah say ld için, globalle menin olumsuzluklar ve o do rultuda alternatif çözümler ve burada tan mlanan k skaçtan nas l ç k labilece i hususlar da ancak onun üzerinden, onunla birlikte dü ünülme zorunlulu unu hissettiriyor. Bu hem kazananlar hem kaybedenler için böyledir. Dolay s yla, Türkiye nin globalle me kar s ndaki konumu kendine özgü bir konum olmad gibi, gelecekteki kaderi de di er bütün ülkeler gibi belirsizdir. Çünkü, Stuart Hall un deyi iyle globalle me son tahlilde garantisiz tarihlere dair bir olgudur (zikreden: Dirlik, 2000: 50).
IV. Sonuç: Global K skaç Buraya kadar anlat lanlar do rultusunda Bat -d toplumlar n, kazanlar-kaybedenler diyalekti inde içine s k ma olas l olan k skac n bir a z Arif Dirlik in kendi kendini oryantalize etme (selforientalization) dedi i hususu simgeliyor (Dirlik,1997: 115). Bu simgeleme, global kültür kodlar n n esasen kendi sahih ve yerli kaynaklar m zda var oldu unu anlat r; dolay s yla onlar yeniden üretir ve kabul görmelerine me ru bir zemin sa lar. Kazanma konumunda bulunma ve bu konumun süreklili ine dair beliren umutlar ve/ya verilen vaatler bu simgele tirmeyi ola anla t r r. Bu sayede toplum kendini hâkim olan kültürel dünyan n parças olarak alg lamaya yönelir; birlikte var olman n, hatta baz durumlarda yönetmenin ho nutlu unu yaar ve global olan n bütün isterlerine ele tirisiz bir kabul gösterir. K skac n di er a z , Ulrich Beck in (2001) globalizm dedi i, son tahlilde dünya pazar ekonomisinin alternatifsiz hâkimiyetini ifade eder. Baz lar (Treanor, tarih yok) bu hâkimiyetin nihai olarak bir dünya devleti in a edici yeni bir milliyetçilik formu oldu unu söylemektedirler ki, bu da Bat -d toplumlar n politik olarak k k rt lmas na yol aç c etken olarak kendini dayatmaktad r. Çünkü, milliyetçiliin bir yeni formu olarak globalizmin Bat kültür kodlar n geni bir emsiye alt nda toplayarak(yani globalizmi bir pan milliyetçili e dönü türerek) söz konusu dayatmaya yönelmesi hem di er milliyetçiliklerin k k rt lmas na, dolay s yla alternatif bir pan milliyetçili in olu mas na katk da bulunacak, hem politik çat malar n alan n çok fazla geni letecektir: Sadece farkl dünyalar aras çat malar de il, o dünyalar n kendi içindeki çat malar da gündeme gelecektir. sanl
Asl nda mevcut dünyada fiilen olup biten durum da budur. nn bu durumu kan ksam görünmesi globalle menin zaferidir. 109
KAYNAKLAR U. Beck(2000), What Is Globalization ?, London Ü. Cizre-Sakall o lu(1996), Historicizing The Present and The Problematizing The Future of The Kurdish Problem, New Perspectives on Turkey, 14 A. Dirlik(1997), The Postcolonial Aura, Boulder A. Dirlik(2000), Globalization as The End and The Beginning of History: The Contra dictory Implications of a New Paradim, GHC Working Paper A. Giddens(1981), A Contemporary Critique of Historical Materialism, Vol. 1, London R. Langhorne(2001), The Coming of Globalization, New York J. Larrain(1995), deoloji ve Kültürel Kimlik, Çev. : N. H. Domaniç, stanbul M. Hardt-A. Negri(2001), mparatorluk, Çev. : A. Y lmaz, stanbul D. Held(1991), Democracy, The Nation-States and The Global System D.Held(Ed.), Political Theory Today, London P. Hirst-G. Thompson(1998), Küreselle me Sorgulan yor, Çev. : Ç. Erdem-E. Yüce, Ankara E. Kalayc o lu(1997), The Logic of Contemporary Turkish Politics , MERIA, 3/1 Z. Öni (2000), Neoliberal Globalization and The Democracy Paradox International Affairs, 54/1 P. Treanor(Tarih yok), nationalism
110
Journal of
World-nationalism: normative globalism as pan-
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
MÜZAKERE Prof. Dr. Mahir KAYNAK Emekli Ö retim Üyesi
Say n Ali Ya ar Sar bay mes´eleyi gayet iyi aç klad . Bunlara ilave olarak bir-iki noktaya i aret etmek istiyorum. E er kapitalizm evrensel bir model ise, globalle me de kapitalizmin bugünkü düzeyi, görünümü ise, globalle meye itiraz n bir anlam yoktur; gelecektir ve bizim tart t m z birtak m farkl l klar da al p götürecektir. Ben bunun o kadar kolay olaca n zannetmiyorum. Yani Türkiye de özellikle kapitalizmle bizim toplumumuz aras nda baz uyu mazl klar var. Bu uyu mazl klar da, sosyalizm ile kapitalizm aras ndaki uyu mazl klardan farkl d r. unu söylemek istiyorum: Bir teori veya bir dünya görü ü, birtak m aksiyonlar üzerine oturur. Aksiyonlar ise, tart lmadan kabul edilen gerçeklerdir. Çünkü bunlar apaç kt r. Kapitalizmin iki temel aksiyonu vard r. Bunlardan bir tanesi, insanlar bencildir. kincisi, tabiî seleksiyon vard r ve t pk tabiatta oldu u gibi ekonomide de bu seleksiyon, en iyileri en üste ç karacakt r. Kapitalizm bu iki temel üzerine oturur. ktisat teorisine bakarsan z bu, asl nda bir maksimizasyon problemidir. Yani tüketici, geliriyle hem yüksek fayda sa lar. nsanlar gelirini ve kâr n maksimum k lar. Her ey bir maksimizasyon ve bunun bir duali olarak da maliyetlerin minimizasyonudur. Bu böyledir. imdi bu aksiyonlar do ru ise, itiraz edilecek hiçbir ey yoktur. Ama bizim toplumumuz aç s ndan bu aksiyonlar do ru de ildir. Yani Türkiye Cumhuriyeti nin üzerine oturdu u Osmanl Medeniyeti nde -bu slâm Medeniyeti de olabilir- insanlar bencil de ildir ve do al seleksiyona inanmaz. O halde Türkiye de, bizim içinde bulundu umuz co rafyada, slâm Dünyas nda kapitalizmden farkl bir dü ünce vard r. Ama bu bir teori ve sistem haline dönü memi tir. Problem de buradad r. 111
Bizim sorunuzum u: Biz kendimiz, kendi varsay mlar m z, aksiyonlar m z üzerine oturmu bir teori in a edemiyoruz ve bir sistem kuram yoruz. O zaman yapaca m z ey, insan m z de i tirmektir. Yani asl nda bencil olmayan, do al seleksiyona inanmayan bu toplumun insan n t pk Bat daki gibi bencil olan ve do al seleksiyona inanan insanlar haline dönü türmeye çal yoruz. Bu belki kendi dü üncemizi, kendi felsefemizi savunmaktaki beceriksizli imizden kaynaklanmaktad r; bunun üzerine bir teori in a edebilecek yetene imizin olmamas ndan kaynaklanmaktad r. Ama unu söyleyeyim: Bu mümkün müdür? Yani, kendi do rular n n üzerine in a edilecek bir teori, bir sistem mümkün müdür? Bu, kapitalist sistemde ne ölçüde çal r? Bu sorular sormam z lâz m. Bence bu mümkündür ve bu, herkesin zannetti i gibi piyasa mekanizmas yla da çat maz. Çünkü, piyasa mekanizmas kapitalizm de ildir veya kapitalizm, piyasa mekanizmas ndan ibaret de ildir. Piyasa mekanizmas pekâlâ sosyalist ve di er düzenlerde de olabilir. Zaten piyasa mekanizmas ndan beklenen ey, rasyonelliktir ve unu varsayar: Kapitalist, kâr n maksimum k lar ve kendini rasyonel davranmaya mecbur hisseder. E er bu mecbur hissetme ba ka bir biçimde mümkün olsayd , asl nda piyasa mekanizmas na da gerek duymazd . Biz her hal ü kârda diyoruz ki, rasyonelli i piyasa mekanizmas yla sa lar z. O zaman sorun kesin olarak urada dü ümleniyor: Biz globalle meyi kabul etti imiz ölçüde asl nda bugüne kadar çürüte geldi imiz sistemimizi ve dü ünce yap m m z da terk etmek zorunday z. Çünkü globalle me herkesin zannetti i gibi salt bir ekonomik veya kültürel hadise de il, dü üncenin temeline itirazd r. Bu temele itiraz ayn zamanda bizim de birtak m kabullerimizi de i tirmemiz anlam na gelir. unu söylemek istiyorum: Kapitalizmde insanlar kazan rlar ve kazand klar eyler onlar n mutlak hakk d r, o kazan lan eyler üzerinde mutlak tasarruf yetkisi vard r. Halbuki bizim toplumuzda hiçbir mülkiyet mutlak de ildir. Yani ba kas n n mülküne h rs zl a varmayacak ölçüde müdahale edebilirsiniz. Bizim toplumumuzda, yoruldu unuz zaman ba kas n n a ac n n alt na oturursunuz, ac kt n z zaman karn n z doyacak kadar yersiniz; buna itiraz edilmez. Bu bizim toplum olarak genel tavr m zd r. Bizim dü üncemize göre, geliri insanlar kazanmaz, Allah verir. Allah verdi i için de kullan na müdahale eder. Bütün bu dü ünce tar112
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
z ndan ç kacaks n z ve kapitalizmin mutlak tasarruf hakk olan mülkiyetine ve mutlak tasarruf hakk oldu unuz gelir kavram na geçeceksiniz. Bu ciddi bir dönü ümdür. Bu tarz bir dönü ümde bir s k nt m z n olaca n zannediyorum. Globalle me, kendi dünyas nda tutarl bir dünya görü üdür. Ama bu toplum ve bu co rafyada ya ayan insanlardan kapitalizme bir itiraz vard r. Geçmi de, Birinci Dünya Sava na kadar da zaten Bat aç s ndan, kapitalizm aç s ndan öteki Osmanl d r. Biz öteki idik. imdi ötekilikten vazgeçer ve onunla bütünle irseniz hiçbir mes´eleniz kalmaz. unu ifade etmek istiyorum. Biz öteki olmaya devam edebiliriz ve bu ötekinin kapitalizmden daha kötü oldu unu da söyleyemem. Bunun üzerine in a etme görevi toplumumuzun ve ayd nlar m z n vazifesidir. Halen yeni bir iktisat teorisine ve dünya görü üne ihtiyaç vard r. Çünkü sosyal bilimler, do a bilimleri gibi mutlak de ildir, insan davran lar n n üzerine oturur. E er davran biçiminiz farkl ise, bunu izah eden teori de farkl d r. Yani biz, kapitalist toplumlar n insanlar gibi davranm yor isek, bizim teorimiz kapitalist teori olamaz. Bizim toplumumuzun davran lar üzerine bina edilecek bir iktisat teorisinin ve bir sistemin daha güzel olaca n dü ünüyorum. Te ekkür ederim.
Prof. Dr. Salih TU (Oturum Ba kan )
Dünkü oturumlarda tebli ciler taraf ndan a rl kl olarak iktisadî alana yani iktisadî varl klar n, k ymetlerin, de erlerin, olu umlar n, s n rlar a mak suretiyle ülkeleraras bir ekillenmeye do ru gitmesi ve sistem olarak bunun ba n çeken kapitalizmin de ulusal yap lar de i tirmek, hatta bozup onun yerini almak suretiyle ne getirece i de henüz belli olmayan bir gidi at n oldu u ve bunun ad n n da globalle me oldu u aç klanm bulunuyor. Say n Prof. Dr. Teoman Dural n n ifade etti ine ve srarla üzerinde durdu una göre, bu globalle me de il, bu kendili inden olan bir ey de il, birileri globalle tiriyor. Yani bu yap lan, globalle tirmedir. Bunun arkas ndaki kuvvetin de kapitalizm oldu u ifade edildi. Bir hat ram anlataca m. Merhum Prof. Dr. Ali Fuat Ba gil -den Anayasa Hukuku dersleri dinlerken, mealen onun u tesbitlerini hat rl yorum: Devletin olu umu, geli imi ve sosyal bir bünye içinde tekâmül etmesi konusunda sosyologlar n görü ü, önce aile, ailelerin bir araya gelmesi klanlar, klanlar n bir araya gelmesi kabile, kabilelerin bir araya gelmesi suretiyle ehir devletler, ehir devletlerin bir araya gelmesiyle devletler olu tu unu ifade ediyordu. -Bu dersi dinledi im 1950 lerin ba lang c d r- Devletlerin de zamanla devletler birli i biçiminde oluumlara gitti inin gözlendi ini, mü ahede edildi ini bize naklediyordu. Bu gidi in ise bir tek dünya devletine do ru aç lma, geli me oldu unu da ifade ediyordu. Fakat, rahmetli hocam z n ifadesine göre, bu gidi atta bir kademe eksikti: Dünyadaki bütün devletler o günkü ulusal biçimleriyle, kendiliklerinden bir araya gelmek suretiyle tek dünya devletler birli i ve tek dünyaya ula ma biçiminde bir olu uma geçemezler iddias nda ve onun müdafaas ndayd . Merhum Prof. Dr. Ali Fuat Ba gil in müdafaa etti i bu fikre göre, Tek dünya devletini olu turacak biçimde devletlerin bir araya gelmesinden evvel yine bir devlet birli i olan k t a devlet birlikleri nin ortaya ç kmas lâz m geldi ini ifade ediyordu ki, 1950 lerde söylenen bu sözleri nazar- itibara al rsan z Avrupa da henüz daha iktisadî birlikler olmad gibi kömür birli i dahi yok. Nerede kald bugün teklif edilmeye çal lan Avrupa Birli i? Avrupa k t as u anda Avrupa Devletler Birlii ni henüz tam olarak ortaya ç karabilmi mi? Evet, hiç üphesiz çok 114
113
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
yakla t . On iki devlet AB ni kurduklar n iddia ediyorlar ve yeni adaylarla birlikte bunun geli ti ini yahut geli ece ini söylüyorlar. Bu 2001 senesi itibariyle böyle olmakla beraber ne Asya da, ne Afrika da henüz benzer bir k t a birli i biçiminde bir devletler birli i yok. Amerika Birle ik Devletleri olmak üzere kuzey Amerika k t as nda var gibi gözüküyor. Kuzeyde bulunan Kanada ve Meksika, Amerika Birle ik Devletleri ile kuzey k t ada bir eyler yapmaya çal yorlar(:NAFTA). Güney Amerika da ise böyle bir birlik henüz yok. Yani kuzey ve güneyi de içine alacak Amerika k t as devletler birli i henüz ortaya ç km de il. Ali Fuat Ba gil hocay biraz yorumlayarak söylüyorum: Amerika, Asya, Afrika k t alar Devletler Birli i biçiminde henüz birle memi ; Avrupa birle mi gibi duruyor. Rahmetli hocam z Ali Fuat Ba gil, dünyada bu k t a birlikleri ileride yan yana gelmek suretiyle ancak bir tek dünya devleti ortaya ç kabilecektir diyerek o, insanl k tarihinde olabilecek uzaktaki bir hedefi ifade etmeye çal yordu. Malumunuz, bu gibi olu umlar kendili inden olmaz. Birilerinin mühendislik yapmas lâz m. te globalle me, bu gidi atta âdeta bir merdiven gibi, tek dünya devletine do ru gidi te bir merdiven vazifesi görüyor. Ancak bunun arac l ylad r ki, devletler aras bir organizasyon yani, s n r ötesine geçilerek, uluslar a larak insana ula lmas , insan birlikleri, insan toplumu ve nihayet tek dünya devleti biçiminde olu abilecektir. Tabiî bu, sosyologlar do rudan do ruya alâkadar eden bir mes´ele olarak kar m zda durmaktad r. Bugünkü haliyle globalle menin, iktisatç lar taraf ndan iktisadî hareketler olarak büyük dünya irketlerinin s n rlar ötesi birlikler meydana getirmek suretiyle milletler aras alanda kendilerini kabul ettirmek, söz geçirmek ve insana hizmet etme biçiminde bir gayret hareketi oldu u aç kland .
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
tince bir ifadedir, Yeni Dünya Düzeni demektir. Bu Yeni Dünya Düzeni Amerikan dolarlar nda 1880 lerden itibaren gözükmü tür. Demek ki birileri buraya do ru, Yeni Dünya Düzeni ne, yenile meye, de i meye, geli ime do ru bir yönlendirme azim ve niyetinde; biz bundan ne kaybederiz, ne kazan r z? te bu toplant vesilesiyle bunlar da burada konu uyoruz. Tebli ci ve müzakereciler bunlara da i aret ettiler. Bu konular imdi tart man n zaman gibi geliyor. Netice olarak benim söylemek istedi im ey u: Ferdiyetçili e dayal bencillik dünyada kazanm t r. Oras aç k bir gerçek. Kazananlar maddî ölçüde çok aç k. Do rudur. Bunlar hücrede birer insan olarak yayorlar. Bunun da bir bedel oldu unu ve bir hücrede ya amadan da pek âlâ bizim zihniyetimiz içerisinde de ekonomik kalk nman n mümkün oldu unu dü ünüyorum. Bir de bunu denesek nas l olur, diyorum. Bunun önümüzde bir engel te kil etti ini dü ünmüyorum. Bencillik veya bizim toplumumuzdaki gibi toplumsal olarak ya amak insan n do as nda m vard r? Bunlar tevarüs edilmi hasletler, özellikler midir? Yoksa ö retilen bir ey midir? Bana göre, ö retilen bir eydir. Meselâ, bizim toplumumuz bireyselli i(induvidualizm) yayg n biçimde ö renememi tir. Çat mam z, s k nt lar m z buradan kaynaklan yor kanaatindeyim. Te ekkür ederim.
Geriye do ru gitti imizde, tarihî as rlarda insan toplumlar nda geli im ve de i im gözlemekteyiz. Daima böyle olmu tur. Yani kendi halinde, salt olarak, ba bo b rak lm yönlendirmeler biçiminde de olsa insan toplumunun de i ime ve geli ime u rad n görüyoruz. Hz. Âdem tecrübesi, vahye dayal bir hayattan geliyordu ve o ullar na, Habil ve Kabil e bir eyler ö retmeye çal t . Yani onlar yönlendirdi. Büyük kumandanlar, devlet ba kanlar , fikir adamlar , mütefekkirler insanl tarihî as rlar boyu de i im ve geli imde yönlendirebilmi tir. Peygamberler de insanl yönlendirdi. u halde insanl k üzerinde bir yönlendirme var. Bak n bir Amerikan banknot dolar nda sadece In god we trust yazm yor; bunun yan nda Novus ordo seclorum slogan var. Bu la115
116
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
li i ne girmek için hangi standartlar gerekir, Avrupa Birli i ne nas l üye olabiliriz ve nas l tatmin edebiliriz dü üncesiyle haz rlanm t r. Bu, benim kanaatimce, bir komplo de ildir. Birileri, dünyadaki güç odaklar ki, bunlar Yahudiler, Siyonistler, Masonlar, Emperyalistler, Kapitalistler yahut Amerika Birle ik Devletleri olarak belirtilir , küreselle me diye bir ey plânlam lar, bunun kodlar n ve kurallar n tesbit etmi ler!.. Ellerinden askerî ve ekonomik güç de oldu u için, televizyon, moda, sinema gibi kültür imkânlar da oldu u için, bize dayat yorlar fikrine kat lm yorum. Küreselle me böyle bir siyasî plânlaman n eseri de ildir.
MÜZAKERE Taha AKYOL Gazeteci-Yazar
Prof. Dr. Ali Ya ar Sar bay n tebli i üzerinde konu mak, daha do rusu tebli inden sonra konu mak çok zor. Çünkü kendisi bu konularda çok birikimli ve teçhizatl d r. Bir de bu konularda kendisiyle paralel dü ündü ümüz sayg n, sosyal bir bilimcimizdir. Mes´eleyi küreselle menin esas itibariyle ulus devlet, millî devlet üzerindeki etkileri aç s ndan de erlendirmemizin do ru bir tesbit oldu u kanaatindeyim. Çünkü küreselle meden önce dünyada egemen siyasî aktör, ulus devletler, millî devletlerdir. Nato ve Var ova Pakt gibi bloklara ra men millî devletlerdir. Biz de bugün Türkiye Cumhuriyeti olarak millî devletiz, hatta Balkan Harbi nden beri millî devletiz. Osmanl Devleti nin Balkan Harbi nden sonraki safhas nda da Türkiye bir millî devlettir. Bu kadar al k n oldu umuz bir devlet düzeninden, her eyin millî ifade edildi i s n r içerisinde kendi devlet de erleriyle ifade edildi i, kendi tarihiyle ifade edildi i bir dünyadan, bir evrenden birden bire millî devletlerin üzerinde milletler aras kurumlar n millî devletlere emretti i ve zihinlerimize de o milletler aras kavramlar n eskisinden daha fazla yerle ti i bir dünyada ya yoruz. Bundan yirmi sene önceki sa c ve solcular n kitaplar na ve sözlerine bak n, Ömer Nasuhî Bilmen in ilmihaline bak n, orada kad n haklar n n tart ld , insan haklar n n söz konusu oldu u, devletin neye müdahale etmemesi gerekti i konusunda bugün son derece sa c lar n, solcular n, Müslümanlar n, lâiklerin tart t konular n yer almad n görürsünüz. Bunlar bizim zihinlerimize küreselle menin, globalle menin getirdi i kavramlard r. Zihinlerimize bile hükmeden, Türkiye Büyük Millet Meclisi ne âdeta talimat veren bir süreç kar s nday z. Gerçekten Avrupa Birli i için haz rlanan bu Ulusal Program , Avrupa Bir117
Bu salonda oturan hiçbir kimse Türkiye nin ihracat artmamal diyemez. Türkiye nin ihracat n art rmak istedi imiz zaman da kar m za küreselle me ç k yor. Çünkü yapaca n z ihraç mal n n dünya zevklerine uygun olmas gerekir. E er Avrupa ya ti ört satacaksan z onlar n zevkine ve kalitesine uygun olmas gerekir. Hiç kimse yabanc sermaye Türkiye ye yat r m yapmas n diyemez san yorum. Çünkü kalk nman n temel kurallar ndan birisini sermaye birikimini tamamlamak oldu unu hepimiz biliyoruz. Ama sermaye Türkiye ye gelecekse, sermayenin rahat edebilece i bir hukuk düzeninin olmas n istiyor. Böylece kar m za önce ekonomi ve teknolojinin önderlik etti i milletler aras ili kilerin, münasebetlerin yo unla mas diye bir kavram ortaya ç k yor. Milletler aras ekonomik, ticarî, siyasî münasebetler bu kadar younla nca bu milletler aras ili kileri düzenleyecek birtak m hukukî kurallar, birtak m yeni anlay lar gerekir. O yüzden günümüzde milletler aras mahkemeler elli sene öncesine göre çok daha önemli ve güçlüdür. O yüzden milletler aras hukuk kitab günümüzde elli sene öncesinden daha önemlidir. O yüzden özellikle ticaret ve mülkiyet hukukundan ba layarak bir standartla ma görülmektedir. Dolay s yla ben bu geli meleri bir komplo olarak görmüyorum. Bu, ekonomik ve teknolojik geli melerin tabiî bir sonucudur. Bir tür ça de i imi oldu u kanaatindeyim. T pk ulus devletin de böyle do mu olmas gibi. Köy ekonomisinde iken önce köylerle ehirler birbirleriyle al veri yapmaya, mahallî pazarlar kurulmaya ba land . Ondan sonra ehirler birbirleri aras nda pazarlar kurmaya ba lad . Ortak dili olan insanlar birbirleriyle daha iyi anla maya ba lad lar. Tarihten gelen des118
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
tanlar, kahramanl k türküleri, birliktelik uuru, dînî birliktelikler nas l millet i meydana getirdi ise, günümüzde de milletler aras ili kilerin yo unla mas ndan kaynaklanan bir küreselle me süreci ya anm t r. Bu süreci birtak m güçlü insanlar, kurumlar, öge devletler daha iyi yönlendiriyor ve istifade ediyor olabilirler. Birtak m güçsüz milletler ise bundan gere ince istifade edemiyor olabilirler. Bu neticedir, sebep de ildir. Ulus-devletin zorland milletler aras homojenle me, milletler aras ndaki ili kilerin yo unla mas ndan kaynaklan yor. Bu, hakikaten problem alanlar meydana getiriyor. Bunun ba nda da, say n Sar bay n söyledi i gibi egemenlik geliyor. Art k küreselle mede egemenlik kay ts z- arts z birilerine ait de ildir; bu kral olabilir, bu halk dedi imiz soyut bir kavram da olabilir. Art k günümüzde hâkimiyet kay tl ve artl d r. Ama küreselle meden önce liberal demokrasi taraftarlar da John Locke, totoliter e ilimli Jean Jacques Roaussea dan farkl olarak s n rl devlet fikrini savunmu , demokrasinin kay ts z- arts z de il, fert hak ve hürriyetleriyle kay t ve artlara ba lanm bir rejim oldu unu belirtmi tir. Hâkimiyetin kay t ve artlar ndan birisi de, temel hak ve hürriyetlerdir. Millet veya ba ka bir ey ad na Devlet temel hak ve hürriyetleri çi neyemez. Hâkimiyetin kay t ve artlar ndan birisi, kuvvetler ayr l d r. Bütün kuvvetler bir elde toplânamaz; yani vahdet-i kuva prensibi demokrasilerde hâkimiyetin kay t ve artlar ndan birisidir. imdi demokrasinin bu icaplar milletler aras hukuk kural haline geliyor, küreselle menin milletler aras hukuk yönünü olu turuyor. Bir ba ka konu, yarg n n ba ms zl idi. Kuvvetler birli i ilkesi uygulan rken, bizim tarihimizde oldu u gibi, yarg da bir bölünmez bir gücün unsuru olarak görülmü tür. Dolay s yla günümüzde bireyin daha fazla ortaya ç kt , serbestlik alanlar n daha fazla geli ti i, hem milletler aras ili kiler bak m ndan, hem devlet ve birey aras ndaki ili kiler bak m ndan devletin küçüldü ü, egemenliklerin milletler aras kurallar ve birey haklar taraf ndan tahdit edildi i, kay tl ve artl hale getirdi i bir dönemde yarg ba ms zl kavram da milletler aras kavram haline geliyor. Küreselle me bâb problemlere de yol aç yor. Ben Tercüman Gazetesi nin genel yay n müdürü iken Diyarbak r dan gelen bir telefon hiçbir zaman akl mdan ç kmad . O s rada merhum Turgut Özal ba bakand ve Bulgaristan dan Türkiye ye Müslüman Türkler tehcir edili119
yordu. Biz de onlar Edirne de Gazi Osman Pa a mar yla kar l yorduk; Türkiye de büyük bir heyecan vard . Biz, Aysel e özgürlük kampanyas açm z. Bu s rada Diyarbak r dan bir okuyucu arad Ben bir kürt vatanda m. Oradaki Türklerin isim hakk ndan bahsediyorsunuz, bizim isim hakk m z yok mu? imdi devlet Türkler e sahip ç k yor. Bulgaristan da Bulgarlar n yapt Bulgarla t rma politikas na kar ç k yor. Hepimiz kar ç k yoruz. Fakat Türkiye de birileri bunu kendi kimlikleri aç s ndan alg l yorlar! Vatanseverli inden hiç üphe etmedi im yani bölücü olmad ndan emin bulundu um ba ka bir kürt bana dedi ki: Makedonya da dört yüz bin Arnavut u- u haklar kazand , Türkiye de hâlâ biz yok say l yoruz, bunu nas l izah edersiniz? Bu da küreselle menin meydana getirdi i sonuçlardan birisidir. Demek ki, küreselle menin dinamiklerinden birisi de ileti imdir. Dünyada ne oluyor, insan bunu kendisi görebilmektedir. Son zamanlarda, özellikle 28 ubat askerî müdahalesinin meydana getirdi i devlet bask s üzerine slâmî kesimde Amerikan yahut ngiliz tipi veyahut liberal lâiklik, Amerika da u dînî hürriyetler var diye bir söylem geli meye ba lad . Eskiden bu yoktu. Demek ki, art k artan ileti im bizim zihinlerimizde dünyadaki birtak m kavramlar da getiriyor. Bu da küreselle menin kültürel etkilerinin sonucudur. Ben bunlar n hepsinin bütün dünyada belki yeni kaotik bir dönemin arkas ndan hem milletler aras hukuk anlam nda yeni bir düzenin geli ece i hem dînî, hem millî aidiyet, hem etnik anlay lar n yeniden tarif edilece i bir döneme gitmekte oldu umuz kanaatindeyim. Say n Sar bay, Avrupa Birli i için haz rlanan Ulusal Program , homojenle meye evet demektir dedi; milletlerin birbirine benzemesi anlam nda... Buna da kat l yorum. Ama dikkat ederseniz Türkiye deki pek çok insan da de i ik saiklerle evet der. Homojenle me yani milletlerin, devletlerin hukukî düzenlerinin, demokrasi anlay lar n n birbirine benzemesi birçok partilerimiz taraf ndan desteklendi. Çünkü hepimiz, Türkiye deki birtak m mahrumiyetlerimizi telâfi edecek standartlar Avrupa demokrasisinden bekliyoruz. Homojenle me bu anlamda gerçekle irken, beri taraftan da yine Sar bay n i aret etti i üzere, bir milletin içerisindeki alt kültür kimlikleri heterojenle meyi or120
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
taya ç kar yor. Meselâ, yirmi sene önce Türkiye de alevîler kendilerini -hele Osmanl ve Tek Parti döneminde- ben alevîyim, ben dernek, vak f kuruyorum, cem evleri kuruyorum gibi konular bu kadar serbest ifade edebiliyorlar m yd ? Hay r edemiyorlard . Lâikli in en iddetli uyguland dönemde en çok takibata u rayan unsurlardan biri de Bekta î tarikatlar idi. Ama imdi onlar da kendilerini eskisine göre daha serbest bir ekilde ifade edebiliyorlar. Kar m za kürt mes´elesinin ç kmas n n sebeplerinden biri de, dünyadaki bu küreselle medir. Bir ba ka ey, sünnîler aras ndaki din anlay nda da giderek farkl la ma oluyor. Çünkü insanlar günümüzde art k do rudan do ruya arada imam, üstad, eyh gibi arac lar fonksiyoner olmadan- kutsal metinleri okuyorlar. Kutsal metinleri veya tefsirlerini yahut mam Gazalî gibi büyük imamlar n eserlerini kendileri okuduklar için yorumlar n da kendileri yapmaya ba l yorlar. Bunu ben öyle anl yorum: Bunlar n içerisinde çok sansasyonel olanlar n yan nda yeni yorumlarla namaz n nas l k l naca , faizin ne olaca , slâm n yeniden yorumlanmas gibi tart malar ortay ç k yor. Bütün bunlar n hepsini biz, merkezden idare edilmi bir tatbikat gibi görmek yerine, ça de i iminin kar m za ç kard yeni problemler ve aç l mlar olarak görmek zorunday z. slâm tarihine bakt m zda Müslüman kavimlerden bedâvetten hadarete geçerken benzer problemleri ya am lard r. Herhalde bir Haricî Müslümanl ile devletle özde le mi olan bir sünnî Müslümanl k aras ndaki fark, muhalefeti temsil eden bir iî Müslümanl k ile otantik kültürleri daha fazla ifade eden bir alevî Müslümanl k aras ndaki farklar nas l o günün sosyolojik artlar ndan do mu ise, bugün de i en artlar da devletleri birbirlerine yakla t rd gibi, öbür taraftan da ayn milletin, ayn dinin hatta ayn cemaat n içerisinde farkl yorumlara sebep oluyor. Dünyada gelir da l m , bir baklava sinisini payla mak gibi bir ey de ildir. Gelir da l m insanlar n kendilerine nas l gelir ürettikleriyle ilgili bir mes´eledir. Birisi bilgisayar biliyor, bilgisayar n sa layabildi i gelirlere ula yor; öteki kazma sall yor ve onun sa layabildi i gelirlere ula yor. Dünyada herkesi bilgisayar mühendisi yapmak mümkün olmad için, bat ülkelerinde de art k gelir da l m bozulmaya ba lam t r. Halbuki sanayile me ile birlikte gelir da l m nda bir düzelme olmas gerekirdi. Bu giderek dünyada kazananlarla kaybedenler aras nda fark n, hem bölgeler aras ndaki fark anlam nda, hem de geli mi ülkelerin kendi içerisinde giderek büyük bir gelir fark problemi or121
taya ç kmaktad r. Son zamanlarda küreselle meye gösterilen iddetli, bombal sald r l , k rmal -dökmeli tepkilerin, geli mekte olan ülkelerden ziyade geli mi ülkelerde ortaya ç kmas n n sebebi, bu gelir da l m ile ilgilidir. Günümüzde teknoloji son derece geli ti i için uzmanl k düzeyinde bilgi istiyor. Ama herkesin uzman olmas na ihtiyaç da yok, imkân da yok. Böyle olunca o bilgi ve imkânlar iyi kullananlar n büyük gelirleriyle, o bilgilere sahip olmayanlar n sahip olsa da kullanmaya ihtiyaç bulunmayanlar n- geliri aras nda çok büyük bir fark ortaya ç kmaktad r. Bunu öyle ifade edebilirim: Tar m toplumlar nda nüfusun % 80 i tarla ile u ra yor. Halbuki sanayile meye, modern ça a geçildiinde bu % 20 veya % 10 a kadar dü tü. A.B.D. de nüfusun % 5 i köylü ama nerede ise bütün dünyay doyuracak kadar bu day üretiyor. Umut sanayie ba land . Nüfusun % 60-70 i sanayi i çisi idi; ama, giderek sanayi, teknoloji o kadar geli ti ki eskisi kadar i çi çal t rmay gerektirmiyor. Sanayideki nüfus da toplam istihdam n % 25-30 civar na dü tü. Geriye hizmet sektörü kal yor. Hizmet sektörü içerisinde, bilgisayar mühendisleri, laborantlar, yeni ke ifler yapan, verimlili i art ran, banka sektöründe çal an, garsonluk yapanlar da var. in tabiat ndan kaynaklanan büyük bir gelir da l m problemi ve buna paralel olarak da yeni ideolojiler ortaya ç k yor. Amerika da geli en siyahî Müslümanl n bir protesto hareketi olmas n , bizdeki ve ran daki Müslümanl ktan farkl olmas n bir de bu aç dan dü ünülmesi gerekti ini dü ünüyorum. Çözüm, bir doktor oturup reçete yazacak, o reçeteyi de bir dünya otoritesi veya falanca güçlü devlet uygulayacak; öyle bir ey yok. Çünkü süreçler kendili inden geliyor. Ama insanlar n çözüm dü ünmeleri, bu çözümlerin tart lmas ve onu çözecek kurumlar n zamanla kurulmas anlam na da gelebilir. Benim dü ündü üm çözümlerden birisi, çok kimliklilik bilincinin geli mesidir. Yani Türkler Bosna ve Afganistan mes´elesiyle ilgilenirken Müslüman kimli iyle, Avrupa Birli i ile ilgilenirken ça da la ma kimli i ile, Araplarla ili kiyi geli tirirken Osmanl kimli ini geri çekerek ve Müslüman kimli ini öne ç kararak ili kilerini sürdürebilir. Yani çe itli kimliklerimizi kullanabiliriz.
122
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Toplumlar n kendi içlerinde birli i sa lamak gibi çok önemli bir mes´elenin de yine ben çok kimlilikle çözülece i kanaatindeyim. Bir insan n sadece etnik, politik ve dînî taraf , yaln z politik tercihleri, yaln z ait olduklar s n flar yoktur. Bütün bunlar n toplam , birindeki a r l di erinin dengelemesi biçimindeki daha çok kimlikli, daha izafî ama çat ma düzeyi daha dü ük yeni birliktelikler olu abilir ki, ben Türkiye nin üniter devlet içerisinde millî s n rlar n koruyarak kürt mes´elesini, alevî-sünnî mes´elesini çözecek anlay lardan birisinin de bu yumu ak ve izafî çok kimliklilik oldu u kanaatindeyim. slâm tehdit olarak görme bahsine gelince, bunun zamanla ortadan kalkaca kanaatindeyim. Ama slâm ad na bombalar patlad sürece, Amerika da görüldü ü gibi slâm ad na binlerce adam öldürüldükçe, Taliban örnekleri akla geldikçe bu gerilim artabilir. Halbuki slâm ad na yeni Gazalî ler, bn Rü d ler ortaya ç karsa, ekonomik ve sosyal ili kilerin geli mesiyle Müslüman toplumlar, yükselen medenî seviye konusunda iyi örnekler koymaya devam ederse, bu gerilimlerin ortadan kalkaca kanaatindeyim. Ben gelecek dünyan n iddetli kampla ma ve vuru malardan ziyade, dengeli çeki melerle ço ulcu kimli e sahip bir dünya olaca kanaatindeyim.
mah n art r r demi tir. Dolay s yla bizim ticaret, kâr, kazanç, kesp konusundaki tav rlar m z devirlere göre de i mi tir. slâm Medeniyeti nin yükselme dönemiyle, askerî imparatorluk, özellikle XV ve XVI. yüzy ldan sonra dünya ticaret yollar n n Akdeniz den Okyanuslara kay p Müslüman ve H ristiyan dünyas da dahil bütün do u dünyas n n çökmesi, dönemlerindeki zihniyetler itibariyle çok farkl d r. Kanaatimce slâm Dünyas nda kâr pe inde ko may , kazanç pe inde ko may , bu u urda öldü ü takdirde ehit olmay tecviz eden bir kültür kodu vard . Ancak gerileme dönemlerimizde ortaya ç kan zihniyet, ticareti, kazanc hor gören bir zihniyet olarak kar m za ç km t r. En kapitalist, en bencil Amerika, en dindar geli mi ülkedir ve ayn zamanda dînî hay r kurumlar n n en fazla geli ti i ülkelerden biridir. Dolay s yla bu konularda say n hocamdan biraz farkl dü ünüyorum. Te ekkür ederim.
Biliyorsunuz Hz. Peygamber(s.a.v.) in bir hadis-i erifi var: R zk n onda dokuzu ticarettedir diye. Osmanl eyhülislâm ve stanbul ba kad s , kazakker, Ahlâk- Âlâ yazar K nal -Zâde Ali Efendi, AhlâkÂlâ kitab nda diyor ki: Her ne kadar Hz. Peygamber(s.a.v.), r zk n onda dokuzu ticarettedir diyorsa da, günümüzde ticarete çok f sk kar t için Müslümanlar ticaretten uzak durmal d r. Demek ki, ticaret ve kazanç kar s ndaki tav rlarda tarihî artlar çok önemlidir. Birisi imparatorluk hukukçusu. mparatorlukta, t pk Roma da oldu u gibi ticaret hor görülür. Zaten K nal -Zâde nin kitab nda en erefli meslek olarak cihad mesle i, seyfiyye olarak zikredilmi tir. Dolay s yla bizim toplumumuzda, kazanç, ticaret, tabiî içtihatlar vs. konu ulurken kanaatimce hangi dönemin eseri oldu una dikkat edilmelidir. Merhum Osman Turan n ara t rmalar nda görüldü ü gibi Selçuklu lar, Emevî ler ve Abbasî ler zaman nda hile-i er iyye yoluyla ticaret yap l yordu. Hem de çek ke idesi Müslümanlar taraf ndan ortaya at lm t r. mam Azam, deniz ticaretinde risk yüksek oldu u için yüksek kâr tecviz etmektedir. Halbuki Mo ollardan sonraki çökü döneminin dü ünürü olan mam Gazalî, Kimya-y Saâdet adl eserinde Müslümanlar deniz ticaretine ç kmas nlar, kazanc çok oldu u için dünya ta123
124
GLOBALLE MEN N TÜRK POL T K HAYATI ÜZER NE ETK LER
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Son bir husus, kazananlar-kaybedenler mutlak bir kategori de deildir ve globalle menin dinamizmas da zaten orada. Yani, bugünün kazananlar yar n n kaybedenleri olabilir veya bunun aksi olabilir. Dolay s yla o globalle me zaten o cazibesini o dinamizma ile sa lay p yutmu oluyor. Bunun için kapitalizme teorik olarak direnmek mümkün; ama, fiiliyatta bu gerçekle miyor. Te ekkür ederim. MÜZAKEREC LERE CEVAP
Prof. Dr. Ali Ya ar SARIBAY
Say n müzakerecilere benim tebli imi tart t klar için te ekkür ediyorum. ki hususu belirtece im: Birincisi, ben oryantalizm de il, yeniden oryantalize olmak dedim. Onun da esas , bize sunulan bir çerçeve aç s ndan kendimize bakma. Var veya yok, önemli olan o de il; bizde de var. Ama, Protestan eti inin unsurlar ne ise, bak n bu sadece orada olan bir ey de il, slâm da yahut Konfüçyanizm de de bu vard r, aray na girmek. Bu, tamamen oryantalize olmak de il, yeniden oryantalize olmak anlam na gelebilir. Bunu Arif Dirlik ten mülhem olarak kullanm t m. kincisi, heterojenlik çok önemsendi i veya önemsetildi i durumlarda toplum kendine uygun bir devlet meydana getiriyor. Toplumun ekilleni i globalle meden gelen dayatmalarla oldu u için bu, devlete yans yor. Benim plastik veya post-modern devlet dedi im devlet tipi ortaya ç k yor. Meselâ: Refah Partisi nin kapat lmas na k saca de inece im. RP nin ba ar s , globalle me kar s nda kazananlar ile kaybedenlerin koalisyonunu ba armas ndad r. Yaln z, globalle menin istedi i bir husus vard r: Her hangi bir heterojenlik mutlakla t r lamaz. Yani nisbî bir durumda, konumda kalmak zorundad r. Al nan mahkeme karar da bununla ilgilidir. Mes´eleye öyle bakt n z zaman, Afganistan sava nda Müslüman kimli i itiraz götürmüyor; ama, Müslüman kimli i kendi içimizde k yametler kopar yor. Çünkü RP dâvâs ile ilgili kararda, heterojenli in mutlakla t r lmas yönelme okunuyor. Mutlakla t rma söz konusu oluyor; siz bunu yapamazs n z; çünkü, birlikte yönetme denen bir ey var. Yani kazananlarla kaybedenleri bir arada tutacaks n z ve yöneteceksiniz. Bu, çe itli görü temsilcilerinden olu abilir. 126 125
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
mi ülkelerin, özellikle de Bat Avrupa ve Kuzey Amerika n n omuzlar nda yat yor gibi görünüyor. Hiçbir siyasî s n r tan mayan ve ula m araçlar ndaki muazzam art sayesinde bir Amerika l , Britanya l veya Japon un Thailand de kap p dünyan n öteki ucuna ta yabilece i AIDS musibeti de globalle medeki bir ba ka elementtir. VI
K saca, globalle menin 1973 de Bell taraf ndan incelenmemi ve incelenemez olan fakat ortaya ç kt kça ciddi ekilde dikkat çevrilmesi gereken pek çok farkl yüzü vard r. Benden önce birço unun analizlerinin odak noktas olmas na ra men, bugün ben globalle me ba lam nda milletler aras göç ve bunun siyasî tesirleri üzerinde yo unla aca m.
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL Amerikan Siyasetinin De i en Demografisi1 Prof. Dr. Ilyas BA-YUNUS State University of New York Cortland, N.Y. 13045 U.S.A.
Giri Daniel Bell, The Coming of Post-Industrial Society (Sanayi Sonras Toplumun Ortaya Ç k ) adl kitab n yay nlad ndan beri (1973), globalle me sosyal bilimciler aras nda gündelik bir terim haline gelmi tir. Burada toplânm siz sayg n ilim adamlar n n da bildi i gibi, di erleri aras nda Bell, Global Köy ün do u unu dünya milletlerinin h zl haberle me, ula m ve ticaretle ba lanmas n , önceden tahmin etti. Bir sosyolog olarak, Bell in iddias n n temel etkisi, i lerin özünde meydana gelen iddetli de i iklik, üretimdeki art ve bilgi bombard man sebebiyle olu an sosyal de i imdir. Kitab nda Bell in ana odak noktas , genelde Bat l toplumlar ve özelde de Amerikan toplumudur. Ancak, Bell in yakla m merak uyand ran bir tez olmu tur. Bu, ekonomide, siyaset biliminde, haberle me, sa l k ve global çevre üzerindeki tezlerde sonradan uyguland . Konuyla hiç alakas olmayan bir gözlemci bile en olmayacak yerlerde Bat kapitalizminin derin ak nlar yapt n görebilir Hayber Geçidi nin güney ucundaki Landi Kotal de McDonald s, Timbakto da Coca Cola ve dünyan n hemen her ehrinde Levi s kot pantolonlar . Ayn ekilde, yak n zamanlardaki olaylar n da gösterdi i gibi, Bat gücünün, özellikle de Amerikan gücünün kapsam n n insanl k tarihinde benzeri yoktur. Olumsuz yönden ise, do al çevrenin kirlenmesi, ozon tabakas n n incelmesi ve global s nman n sorumlulu u, ham maddeye olan açl klar ve at klar ndan kurtulma ihtiyaçlar nedeniyle endüstriyel olarak geli -
Milletler aras göç, tamamen yeni bir konu de ildir. Eski zamanlardan beri insanlar, i gal edilmemi veya ba kalar taraf ndan i gal edilmi topraklar kolonile tirmeye devam etmektedirler. Tarihin daha yak n zamanlar nda, Avrupal lar kendi sömürgeci idarelerini empoze ederek ve hatta baz durumlarda do rudan do ruya Afrika, Avustralya, Amerika k t as ve Orta Asya daki bölgelerin büyük parçalar n i gal ederek yay lmaya ba lad lar. Ancak, son zamanlarda ak nt n n yönü dikkate de er ölçüde tersine dönüyor. Özellikle yirminci yüzy l n ikinci yar s ndan ba layarak (belirgin olarak II. Dünya Sava ndan hemen sonra) teknolojik olarak az geli mi ülkelerden daha geli mi ülkelere do ru önemli bir göç ba lam t r. Birle mi Milletler in 1999 tahminine göre, 1950 den beri 20 milyondan fazla kanûnî veya gayr-i kanûnî göçmen, Avrupa ya ve Kuzey Amerika ya ak n etmi tir ve bu ak n devam etmektedir. Bu ülkeleraras ndan tek ba na Amerika Birle ik Devletleri, 1960 dan bu yana Latin Amerika n n ve Do u Asya n n az geli mi ülkelerinden 15 milyondan fazla göçmen alm t r (U.S.I.N.S., 2001). Eski ve yeni göçmenler milleti olan Amerika Birle ik Devletleri için bu yeni bir ey de ildir; çünkü, göçmenler zaman içinde Amerika y ekonomik ve siyasî olarak Amerika yapanlard r. Bu yeni gelenler aras nda Müslüman ço unluk ülkelerinden (ayn zamanda Hindistan gibi geni Müslüman az nl k ülkelerinden) göçmenler dikkate de er say dad rlar, nisbeten daha fazla göze çarparlar ve ekonomik ve siyasî olarak daha fazla geli me potansiyeline sahiptirler. Özellikle, bu tebli de 128
1
Dr. Recep entürk taraf ndan ngilizce den tercüme edilmi tir.
127
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
benim amac m, küresel bir bak aç s ndan Amerika da en h zl yay lan bu dinin (Brown, 1999) siyasî potansiyelini irdelemektir. K sa Tarihçe Pek çok insan n inand n n aksine, Müslümanlar Amerikan k y lar na yabanc de illerdir. Son zamanlarda, Müslümanlar n Amerika y Columbus tan çok önce ke fetti ini iddia eden baz kan tlanmam fakat çok sayg n yaz lar ortaya ç km t r (örne in, Ahmed, 1976; Shafer, 1996). drisî taraf ndan haz rlanan onbirinci yüzy l haritas Greenland in bat s nda oldukça büyük adalar göstermektedir. Bu da Araplar n bugünkü Kuzey Amerika n n bulundu u yerde bir toprak parças n n varl n bildiklerine i aret eder. drisî nin bu topraklar Columbus un yapt gibi Hindistan ile kar t rmad konusunda übhe yok. Kuzey Amerika daki Müslümanlar n gerçek kay tlar , köle ticareti ile ortaya ç kar. Onyedinci yüzy l köle kay tlar (Haddad, 1995) di er gayr-i müslim isimlerinden kolayca ay rt edilebilen Müslüman isimlerini ça r t ran isimler gösterir. Bu kölelerin kaç n n Müslüman oldu u herkesin tahminine aç k. Ancak, özellikle bugünkü Gana, Nijerya, Mali ve di er Bat Afrika bölgelerinden olan köleler hep Müslüman ço unluklar n bulunduklar bölgelerdendi. Alex Haily nin, Kökler (Roots, 1975) adl kitab , az nl k mahallelerinde ya ayan Afrika kökenli Amerikal lar taraf ndan hat rlanan benzer bir halk hikâyesine dayan r. Müslümanlar n Kuzey Amerika ya gönüllü göçü iki ayr dönemde meydana geldi: Birincisi, 1860 lar n sonlar ndan ba lay p yirminci yüzy la kadar yay lm t r (yirminci yüzy lda ikinci on y l n sonunda bu göçün Amerikan kongresince al nan bir kararla durdurulmas na kadar). Amerika Birle ik Devletleri ne ikinci göç hareketi, oldukça tuhaf olmakla birlikte, 1960 lar n sonlar nda ba lad ve yirmibirinci yüzy lda da devam edecek gibi görünüyor. Birbirlerinden yakla k bir as r arayla olu an bu iki Müslüman göç hareketi ayn zamanda bir ba ka önemli aç dan da farkl lard r. Ondokuzuncu yüzy l göçü ço unlukla eski Osmanl topraklar olan Orta Do u ve Balkanlar dan gelen Müslümanlardan olu uyordu. 129
Di er taraftan, yirminci yüzy l göçü ise Johnson hükümetinin aç k göç politikas n n sonucu olarak bütün Müslüman dünyas , hatta gayr-i müslim ülkelerdeki Müslümanlar da dahil dünyan n her taraf ndan göçmenleri çekti. Bu nedenle, ondokuzuncu yüzy l, Müslüman göçmenlerinin torunlar millî arka plân olarak temelde Türkiye, Suriye ve Balkan kökenliyken, günümüz göçmenleri daha farkl millî kökenlerden gelmektedir: Türk, Arap, Güney Asya l , Afgan, Güney Do u Asya l , Afrika l , Rus ve Orta Asya l . Mevcut Nüfus Yap s Amerika Birle ik Devletleri nde bugün kaç Müslüman ya yor? Bu soruyu cevaplamak kolay olmam t r. Çünkü lâik Amerikan Kongresi, Nüfus Say m Bürosu nu, dini uzaktan bile olsun ça r t ran herhangi bir eyi dikkate almaktan men etmi tir. Amerika daki dinler hakk ndaki bütün rakamlar zorunlu olarak gayr-i resmî olup, tahminlere, arzulara ve sosyal bilimsel öngörülere dayanan bir yelpaze te kil eder. Sosyal bilimsel öngörülerin finansal ve metodolojik problemleri olmakla birlikte bu çabalar hiç yoktan daha iyidir. üphesiz bunlar san lardan ve zannî tahminlerden daha üstündür. Yer ve zaman s n rl l ndan dolay bu alanda yürütülen çabalar n ayr nt lar na giremiyorum. Ben ve Colorado State Üniversitesi hocalar ndan Moin Siddiqui (1995) ciddi bir literatür taramas ndan sonra A.B.D. deki Müslüman nüfusunun 2025 y l ndaki tahmini say s n hesaplad k (Tablo 1). Bu tablo, Amerika daki Müslüman nüfusun 1990 da 5 milyona, 2000 de ise on y lda 2 milyon artarak 7 milyona yak n oldu unu göstermektedir. Ancak, A.B.D. deki Müslüman nüfus hakk ndaki bilgi, birkaç istisna d nda, sadece büyüklük üzerinde odaklanm t r. Fakat, nüfusun büyüklü ü nadiren dura and r. Nüfus büyükü ü hakk ndaki ifadeleri, oran ve büyüme sebepleri hakk ndaki bilgiler takip etmelidir. Grafik-I göstermektedir ki, bu nüfus, yakla k onsekiz y lda ikiye katlanan bir art oran na sahiptir; bu durum her sene toplam yüzde 4 art oran oldu unu gösterir (A.B.D. ye göçmen olarak gelen yeni gruplar aras ndaki en yüksek art oranlar ndan biri). Illinois deki Müslümanlar üzerine demografik ara t rma (Ba-Yunus, 1996) göstermektedir ki göç, tabiî büyüme ve ihtida (azalan s rayla) bu yüksek art oran n n temel sebepleridir. 130
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Ayr ca ki i, bunun ya ve cinsiyet da l m , etnik görünümü, e itim düzeyi, gelir ve profesyonel durumu konular n da merak edebilir. K saca, tam olarak hacmi de ilse de Müslüman nüfusun toplam nüfus yap s ve bunun art de eri, etraf n saran çevredeki sosyo-politik etkisiyle ilgilendi i zaman oldukça büyük önem ta r. Bunlar hat rda tutarak, 1994 de Chicago, Illinois daki East West Üniversitesi nin slâmî Çal malar Enstitüsü taraf ndan gerçekle tirilen bir anketin sonuçlar na bakal m: 1300 Müslüman topluluktan olu an bir listeden rasgele seçilmi 1042 aile üzerine dayanan anketin hedefi (Ba-Yunus 1994), yap sal özelliklerin modellerini ke fetmekti. Anket, Amerika Birle ik Devletleri Nüfus say m nda her on y lda bir K sa Form veya Yüzde Yüz Maddeler de kullan lanlarla ayn temel sorulardan olu uyordu. Ayr ca etnik arka plân, e itim, gelir, meslek ve ik met ile ilgili sorular ilâve edilmi ti. Grafik-II, Amerika Birle ik Devletleri ndeki Müslüman nüfus yap s n n nüfus piramidini veya grafik resmini sunmaktad r. Grafik, % 49 luk bir de erle veya bir ba ka ifadeyle toplam nüfusun yakla k yar s n te kil eden bir rakamla 20 nin alt ndaki ya kategorisine dü en bol say da bir genç nüfusun varl n göstermektedir. Di er bir % 50.5 ise çal an ve oy kullanan ya kategorisine (20-65) dü er. Aralar nda, bu iki kategori geriye ya l ve emekli kategorisine dü en sadece %1/2 lik bir oran b rakarak, toplam da l m n % 99 undan fazlas n olu tururlar. Gençlerin bu çoklu u, ya ortalamas n önemli ölçüde a a ya çeker (ya ortalamas =21). Bu rakam, ya ortalamas 33 olan Amerika dan ziyade, ya ortalamas 20 olan ran a daha yak nd r. Bu da demektir ki, Amerika daki Müslüman göçmenler, memleketlerindeki karde leri gibi, nisbeten yüksek nüfus verimlili ine sahiptirler. üphesiz Afrikal Müslümanlar da bu modele katk da bulunmu lard r. Genç bir nüfus, her zaman ba ml (geçimini temin edemeyen) say s n n fazla oldu u anlam na gelir. Amerika da ya ayan Müslümanlar için ba ml l k oran 0.97 dir. Yani Amerika da çal an her Müslüman, kendisinin yan s ra yakla k bir ki inin daha geçimini temin etmek zorundad r. Yüksek ba ml l k oran geli mekte olan ülkelerin tipik özelliklerindendir. Meselâ, 0.5 lik oranla Amerika n nkiyle mukayese edildi inde Meksika n n ba ml l k oran 0.9 dur. Müslümanlar aras nda bu rakam n yüksek olmas n n sebebi, ba ml genç nüfus oran n n yüksek 131
(0.96) olmas d r. Bununla birlikte ya l lar n ba ml l k oran son derece dü üktür. Tablo 1 den do um oran n n binde 25 oldu u ç kar labilir. Bu oran, do um oran binde 40 olan Gana veya Hindistan kadar yüksek olmasa da, do um oran binde 17 olan Amerika dan kayda de er derecede fazlad r. Bu aç dan bak ld nda mevcut halin, ayn zamanda Müslüman nüfusun, sadece bir cinsin yani erke in çoklu undan dolay nisbeten dü ük do um oranlar na sahip olan yeni göçmen nüfusunun tipik özelliklerine uymad anlam na gelir. Di er taraftan Müslüman nüfus, sadece 104 lük bir cinsiyet nispetine sahiptir, yani ortalama her 100 kad n için sadece 104 erkek vard r. Daha ileri derecede hesaplamalar, 20 nin alt ndaki ya kategorilerinde hem erkekler hem de kad nlar, sadece 100.8 lik bir cinsiyet nispetiyle (her 100 kad n için 100.8 erkek), hemen hemen e it say dad rlar. Böylece, gelecekteki herhangi bir görünmez talihsizli i hariç tutarak görünen o ki, Müslüman Amerika l lar yeti kin olduklar nda sa l kl bir evlenme oran na sahip olacaklar. Çal an ya kategorilerinde (20-65), erkeklerin say s kad nlar n say s na nisbeten daha geni bir marjinle geçer (cinsiyet nispeti=107). Bu da, bu kategorideki erkeklerin önemli bir k sm n n bekâr ö renciler veya ailelerinin kendilerine kat lmalar n bekleyen yeni göçmenler oldu u anlam na gelir. Erkeklerin geni bir marjinle (cinsiyet nispeti=155) kad nlar n say s n a t klar tek kategori ya l lar n kategorisidir, yani her yüz kad n için 155 erkek mevcuttur. Bu aç dan, bu kategori erkeklerin hayatta kalma oranlar n n yüksekli i ile pre-endüstriyel bir Üçüncü Dünya ülkesinin tipik özelliklerini hat rlat r. Kompozisyon (Terkip) Etnik Arka Plân Amerika Birle ik Devletleri ndeki Müslümanlar etnik olarak oldukça farkl l k arzeden bir nüfustur. Bu nüfusun etnik kompozisyonu gerçekten de geçen 1400 y l boyunca slâm n dünyada hangi ölçüde yay ld n gösterir. 132
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Grafik-III, Arap as ll insanlar n veya onlar n birinci ve ikinci kuak torunlar n n % 32.7 ile grubun önderli ini yapt n gösterir. Tekrar Tablo-I e döndü ümüzde bu, 2000 y l nda 2.3 milyondan fazla Arap as ll insan say s na ula r. Onlar % 29.5 ile Amerikal Müslümanlar (ço unlukla yeni mühtediler ve onlar n çocuklar ) izler. Bu da 2 milyondan biraz fazla insan say s na denk gelir. Bunlar n yakla k % 90 Afrikal Amerikan as ll , geri kalan k sm Avrupa as ll veya Beyazlar d r (200.000 ki ilik bir bölgede).
10.5 i letme, bankac l k ve iktisat alanlar nda; % 8 üniversitede ö retim görevinde; % 5.5 slah ve adalet alan nda; % 3 de hukuk ve dinî mesleklerdedir.
Orant l olarak, % 29.3 ile Pakistan, Hindistan, Afganistan dan ve Seylan, Arakan ve Maldive Adalar ndan gelen bir k s m ile Güney Asyal lar çok yak n bir üçüncüyü te kil ederler. Geriye kalanlardan en göze çarpan % 5.3 ile birinci ve ikinci nesil Türkler dir. Onlar % 2.7 ile ran l lar izler. Geriye kalan % 0.5 in içinde en çok dikkat çekenler Bat Hint Adalar ndan ve Giana dan gelenlerin yan s ra Kürtler, Bosnal lar, Malezyal lar ve Endonezyal lar d r.
Bu da l m, bütün içinde bizim örne imizdekilerin sadece % 2 sinin i siz oldu unu veya belki üniversiteye geri dönme, üniversiteyi bitirme ya da yeniden meslekî e itim alma veya meslek de i tirme aamalar nda olmalar ndan dolay i durumundan bahsetmedi ini gösterir. Bu çok dü ük bir i sizlik oran d r. Hatta bu 1997 nin ilk çeyreinde % 4.9 da duran ulusal i sizlik oran ndan bile daha dü üktür.
E itim, Gelir ve Meslek Bir bütün olarak Amerika daki Müslümanlar yüksek derecede eitimli bir nüfustur. Çal ma ya ndaki (20-65) ortalama e itim düzeyi Amerikan ortalamas n iki y l a m bir ortalamayla üç y l üniversite eitiminin ötesindedir. E er sadece bu ya grubundaki erkek nüfus ele al n rsa, bu ortalama lisenin ötesinde 4.5 y la ç kar. Bu yüksek düzeydeki e itimin sebebi, göründü üne göre yakla k 1970 lerin ba lar na kadar Kuzey Amerika ya yeni gelen Müslümanlar n neredeyse sadece üniversite ö rencileri oldu u gerçe idir. Johnson hükümetinin 1965 in sonlar nda benimsenen aç k göç politikas ndan sonra bile, di er eylerin yan nda özellikle e itim konusunda göçe izin vermede oldukça seçici davran l yordu. Ayn ekilde Amerika daki Müslümanlar bir bütün olarak, y lda 39,700 dolar ortalama gelirle orta ve üst orta gelir da l mlar aras ndad rlar. Bu ortalama, iki önemli etken taraf ndan yukar çekilmektedir. Birincisi, yüksek e itim düzeylerinden faydalanarak Müslümanlar, mühendislik, bilgisayar bilimi, i letme, t p ve t pla alakal alanlar, iktisat, muhasebe ve üniversitede ö retim görevi gibi seçkin mesleklere eri ebilmi lerdir. Çal an ya nüfus da l m göstermektedir ki (grafik-IV), Müslümanlar aras nda en yüksek say (% 49.4) mühendislik ve bilgisayar bilimi alan ndad r; % 11.6 t p ve t p ile alakal alanlardaki mesleklerde; % 133
Yukar do ru yükseli lerindeki ikinci önemli etken ise, lokanta, emlâk, taksicilik, toptanc l k, ithâlât ve ihracat ve de küçümsenemeyecek ölçüde özellikle de Bat sahilinde elektronikle alakal i letmeler gibi küçük müte ebbisliklerdeki ba ar lar d r. Çal ma ya nda olanlardan kendi kendisinin patronu olanlar n yakla k %10 u bu kategoriye dü er.
Yukar da sözü edilen i sizlik hakk ndaki data, bir ekilde tarihlendirilebilir. Bu bilgi 1992 de ba layan ekonomik geli menin tam ortas nda toplânm t . Bugün, Müslümanlar aras nda i sizlik oran yükseliyor olabilir; fakat, bu ulusal ortalamadan daha yüksek olamaz. Meslekî (profesyonel) yüzdeleri bugün öncekinden hiç farkl olmayabilir. E er varsa, Müslümanlar n yeni neslinde t p ve hukuk alanlar na belirgin bir ilgilerinin oldu u görülmektedir (M.S.A., 1998). Amerika da Müslüman Politikas Amerikal Müslümanlar kölelik ve siyasî mevcudiyetsizlik günlerinden bu yana çok mesafe kat etmi lerdir. Türk, Suriyeli ve hatta Pencabl (bugün Pakistan s n rlar içinde) Müslümanlar n geçmi te mahallî idare meclislerine ve eyalet meclislerine aday olmas n n ve en az ndan birkaç n n ba ard n n örnekleri vard r (Atif, 1975). Ondokuzuncu yüzy l sonlar n n göçmenleri ve onlar n çocuklar , yirminci yüzy l sonlar n n Müslüman göçmenlerinden ve de slâm seçen Amerikal lar dan daha aktif bir ekilde siyasî idarecilikler ar yorlard. 19. yüzy l Amerika s nda slâm a ve Müslümanlara kar ön yarg hemen hemen yoktu. Bunun sebebi, o zamanlar Müslümanlar n say lar n n az olmas ve kolayca te his edilebilecek her hangi bir bölgede ya134
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
am yor olmalar d r. At f a göre (1975), di erlerinin gözünde olumsuz bir imaj ta yan, tek Müslümanlar Türkler di. Fakat Türk isimleri bile Türk olarak kolayca ay rt edilemiyordu. Muhammed son ekiyle biten Arap isimleri dahi her hangi bir lekelemeye sebep olmad . (Daha önce vatanda l k hakk n elde etmi olanlar taraf ndan desteklenen yak n akrabalar, dünyan n çe itli yerlerinden mülteciler ve siyasî s nma isteyenler, buna ilâveten defalarca af verilen kaçak göçmenler nedeniyle sadece be y l devam eden) Aç k göç politikas n n sonucu olarak Amerika ya yeni göçmenlerin ak n etmeye ba lad 1960 lar n sonlar na kadar bu durum sürdü. Ayr ca, yirminci yüzy l boyunca dünyan n siyasî iklimi önemli ölçüde de i ti. Bat sömürgecili i yava yava geri çekildi inde ve Sovyetler Birli i neredeyse bir gecede da ld nda, pek çok Bat l entelektüelin ve siyasetçinin kafas nda hesapla lmas gereken bir siyasî güç olarak slâm yeniden ortaya ç kt . Dünyan n zihninde slâm n bu ekilde ortaya ç k na Filistin, Ke mir, Orta Asya, Bosna, Kosova ve Çeçenistan daki problemlerin katk s n n az olmad kesindir. Dahas , 1970 lerin petrol ambargosu, ran devrimi, ran-Irak sava ve bunu takip eden Irak-Kuveyt sava ve bunun sonucunda 1990 larda Çöl F rt nas Harekât (Operasyonu), bütün bunlar, Amerikan siyasî bilincinde oldukça önemli hatta s kl kla negatif etkiler yapt . Öyle ki, Amerikan siyasetine kayda de er tesire sahip akademisyenler bile bunun d nda ve tarafs z kalamad lar. Özellikle 1980 lerin sonunda Sovyetler Birli i nin y k lmas yla slâm Dünyas giderek artan bir ekilde müstakbel dü man olarak görülüyordu. Huntington un Medeniyetler Çat mas (1995, 1998) bugünlerde elit Amerikan akademisyenleri ve siyasetçileri aras ndaki bu menfi düünceyi aç kça yans t r. Durum, 1998 de Dünya Ticaret Merkezi ilk defa sald r ya u rad ktan sonra daha da kötüle mi tir ve 11 Eylül 2001 de bu ikiz kulelerin y k lmas yla Amerikal Müslümanlar için kâbusa dönü mü tür. Halen FBI, CIA ve Göçmenlik ve Vatanda l k Hizmetleri genç Müslümanlar sorgulamak için topluyorlar. Bu ortamda Müslüman ya da Arap geçmi e sahip oldu u bilinen hiçbir kimsenin milletvekili ya da senatör olma imkân yoktur. Dünya Ticaret Merkezi olay ndan çok önce 1985 de güney California da tan nm ve sayg de er bir onkolog olan Dr. Muhammed smail, A.B.D. kongresine seçilmek için aday oldu. Kendisi spanyol kökenli muhalifi taraf ndan hemen slâmî kökten dinci olarak yaftaland . 135
Siyasî Strateji Günümüzdeki artlarda nüfus deste ine sahip olmad kça Müslümanlar n mahallî bile olsa seçimle gelinen bir makam için aday olma zaman de ildir. Ancak, bu kolay ula lacak bir ey de ildir. Çünkü, Müslümanlar müreffeh Amerikan hayat tarz n benimsedikten sonra, gettolarda veya mahallelerde birlikte ya amamaktad rlar. Asl nda Müslümanlar ülkedeki okul veya seçim bölgelerinin ço unda, ço unluk olmak bir yana kayda de er bir az nl k bile de ildirler. Ancak, yedi milyon Müslüman varsa, bunun % 50 den fazlas oy kullanma ya ndad r (ve bu oran çocuklar büyüyüp re it oldukça giderek artmaktad r). Bundan dolay , Müslümalar n oy gücü, özellikle her bir oyun önem kazand çok küçük bir farkla kazan lan seçimlerde göz ard edilemez. Geçen 2000 y l n n sonbahar ndaki ba kanl k seçimleri bunun güzel bir örne idir. 2004 y l ndaki gelecek seçim e er sava ba ar yla ve en k sa zamanda sonuçlanmaz ve seçim döneminden önce ekonomi geni lemeye ba lamazsa durum çok farkl olmayabilir. Hatta Afgan sava k sa zamanda ba ar yla sonuçlansa bile dura an ekonomi geni lemezse Ba kan Bush, babas n n birkaç y l önce kar la t durumla kar la abilir. Sab k Ba kan Yard mc s Gore, üstad Clinton n ekonomi, aptal! stratejisini göz ard edecek kadar iyi tarih biliyordu. Amerika daki az nl klar kendi ba lar na ba ar l adaylar olmasalar bile çok az farkla sürdürülen seçimlerden oranlar ndan daha fazla faydalanmaktad rlar. Müslümanlar bu konuda bir istisna olamaz. Hatta son ba kanl k seçimlerinden önce sahip olduklar potansiyelin fark na var ld . Clinton un Beyaz Saray nda ve Capitol Hill de Ramazan da iftar, bas n n gözü önünde neredeyse devaml yap lan s radan bir i haline geldi. 11 Eylül 2001 de New York taki Dünya Ticaret Merkezi ne yap lan sald r dan sonra durumun ayn anda iki z t yöne do ru geli ti i görülmektedir. Bir yandan yukar da bahsedildi i gibi, sorgulanmak üzere genç Müslüman erkekler toplân p götürülmektedir. Bir Pakistan l , Dünya Ticaret Merkezi ne yap lan sald r da rolü olmad ortaya ç kt 136
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
halde 25 Ekim 2001 de hâlâ hapishanedeyken öldü. Bu durum FBI n elindeki tutuklular n gördü ü muamele konusunda üphe do urmaktad r. Birçok genç insan, bize anlat ld na göre, vize problemiyle kar kar ya ve bu yüzden A.B.D. Göç ve Vatanda l k Servisi ne kar sorumludurlar. Bunlar n ço u sonunda kanunsuz olarak A.B.D. de ik met ettiklerinden dolay s n r d edilecektir. slâm Ülkeleri nden ba vuruda bulunanlara verilen vizelerin ciddi olarak azalt laca konusunda endi e vard r. Bu durum, ileride Müslüman memleketlerden A.B.D. ye göçü menfi yönde etkileyebilir. kinci olarak slâm a kar duyulan ilgide âni bir patlama gözlemlenmektedir. slâm ve Müslümanlar hakk ndaki kitaplar raflara konulur konulmaz sat lmaktad r. Medya, Müslümanlar n men ei ve tarihini öncekinden çok farkl bir ekilde vermektedir. Ülkedeki Müslüman organizasyonlar n ve Washington, D.C. deki Siyasî Aksiyon Komitesi (PAC) nin liderleri bedava olarak tan t lmaktad r. Resmî aç klamalar yüksek sesle bizim Müslüman Amerikal lar m z dan bahsetmektedirler. Birden bire Amerikan ov programlar n n sunucular ndan, örne in Oprah Winfry den Ba kan Bush a kadar her Amerikal bir bar dini olan slâm hakk nda uzman kesilmi görünmektedir. S radan Amerikal lar hatta yabanc lar bile kendilerinin slâm kart veya Müslümanlara kar önyarg l olmad klar n göstermek için özel gayret gösteriyorlar. Kuvvetle muhtemeldir ki, bu e ilimlerin birincisi uzun sürmeyecektir. Müslümanlara verilen cezalar, ço u vatanda olan Japon as ll Amerikal lara II. Dünya Sava s ras nda yap lanlarla pek fazla mukayese edilemez. Hiçbir hukukî i lem yapmadan kendi vatanda lar n kamplarda toplamakla, vize problemi olan göçmenleri tutuklama veya s n r d etme aras nda büyük fark vard r. Bu e ilim ila nihaye devam etse bile hukukî yollardan gerçekleen göç ve Müslüman nüfusun umumî art na o kadar tesir etmeyebilir. Onsekiz sene içerisinde do um, ihtida ve yak nlar n destekleme yoluyla ikiye katlanarak artan büyüme h z na sahip 7 milyondan fazla e itimli bir Müslüman nüfus, artan bir siyasî potansiyele sahip olacakt r. Bundan dolay Dünya Ticaret Merkezi olay Amerika da slâm üzerinde ciddi s k nt lar do urmas na ra men u anda Filistin ve Ke mir gibi uzun zamand r devam eden milletler aras problemlerin A.B.D. nin son zamanlarda kurdu u milletler aras ittifak n daha fazla dikkatini çekmesi, özellikle beklenmeyen bir hadisedir. 137
Hatta 11 Eylül den önce bile Müslümanlar zaten güç kazan yorlard . Nâdir bir birlik gösterisi yaparak be büyük Müslüman organizasyonun Cumhuriyetçileri desteklemek için 2000 y l n n sonbahar ndaki ba kanl k seçimlerinde ortak bir siyasî hedef etraf nda birle tiklerini ilân ettiler (Washington Post, 16 Ekim 2000). Bu olay fazla dikkat çekmedi. Ancak Kas m da ya anan problemde her bir Müslüman oyunun Cumhuriyetçi aday n A.B.D. ba kan olmas nda önemli bir rol oynad aç kça ortaya ç kt . 2000 seçimlerinde Florida da kabaca 50.000 Müslüman oy kulland . Bunlar n % 80 den veya 40.000 den fazlas Cumhuriyetçi aday George Bush a oy verdi (The Palm Beach Journal, 22 Kas m 2000). Bundan dolay Florida n n Müslüman seçmenleri bizim oyumuz olmadan o kazanamazd demektedirler. Genel olarak Müslümanlar n oyunun, göçmenlerin ve Afrikan Amerikanlar n ezici ço unlu u demokratlar destekledi i için demokrat adaya gitmesi beklenirdi. Müslümanlar n ço unlu unun oyunun Cumhuriyetçi lere gitmesinin sebebi, genel olarak iki adaydan zay f olan olarak görülen Bush un, alt çevrilmedik ta b rakmamas d r. Bush, hem konzervatif beyazlar hem de Müslümanlar da dahil az nl klar çekiyordu. Di er taraftan demokrat aday Al Gore, büyümekte olan Müslüman oy potansiyelini tan makta gecikmi ti. Bunun üstüne, konzervatif bir Yahudi senatör olan Joe Leiberman kendisine yard mc olarak aday göstermesi ile de Müslüman seçmenlerinin ço unu geri çevirmi oldu. E er bu do ru say l rsa, George Bush un seçilmesi, Amerikan politikas nda Yahudi etkisinin ku atmas nda bir y rt lman n ba lang c na i aret eder ve bu da oy kullanan Müslümanlar aras nda geli en siyasî uur ve birlik sayesindedir. Müslüman seçmenlerin ço unlu unun, her hangi bir ba l l n n olmad burada vurgulanmal d r. Ço u Müslüman ne demokratt r, ne de cumhuriyetçi. Onlar, özellikle de onlara liderlik edenler, pragmatiktir. Kim onlar n gayesine daha iyi hizmet ederse ona oy verirler. Al Gore bunun fark na zaman nda varamad . Bush bunu anlad ve bundan faydaland . Ancak, ço u Müslüman imdi Amerikan siyasetinden dersler al yor.
138
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Müslümanlar n deste ine ra men, Bush yönetimi Filistin konusuna gelince Clinton un siyasetinden vaz geçti ve ayak sürümeye ba lad . Ayr ca Bush hükumeti, Clinton taraf ndan benimsenen Hindistan la yak nl sürdürdü ve Pakistan ile mesafeli olmaya devam etti. Amerikan d politikas n n tutumunu de i tiren eyin Müslüman oylar ndan ziyade New York daki trajedi oldu u imdi daha aç k bir ekilde ortaya ç kmaya ba l yor. Yani Amerikan siyasetinde daha fazla vaadde bulunan bir aday, ayn zamanda bunlar yerine getiren bir Ba kan olmak zorunda de ildir. Ümid ederiz ki New York taki gibi bir trajedi bir daha tekrarlanmaz. Amerikal Müslümanlar kendi güçleri ve siyasî kabiliyetlerine güvenmek zorunda kalabilirler. Geçen ba kanl k seçimlerinde, Müslüman seçmen say s yakla k üç milyon civar ndayd . Bu say gelecek seçimlerde dört milyondan fazla olacak. Ancak bu yine de Amerikan siyasetçileri üzerinde bir etki yaratacak kadar büyük bir rakam de ildir. Bununla birlikte e er birlik göstermeye devam ederlerse, ak ll adaylar onlar göz ard etmekle yanl bir yol izlemi olurlar. Siyasî olgunlu un bir i areti olarak Müslüman liderler, seçmen gücünü göstermenin yan nda, adaylar n halk içinde söyledi i çekici sözlerinden çok, özel olarak yap lan vaadlerin daha önemli oldu unu hat rlamal d rlar. Özet ve Sonuç Amerika Müslümanlar , kölelik günlerinden ciddiye al nd klar bugüne kadar uzun bir mesafe katetmi lerdir. En az ndan yar s oy kullanma ya nda olan yakla k yedi milyon Müslüman n oyu, bugünlerde Amerika da siyasî olarak bir yerlere gelmeyi ümit eden hiç kimse taraf ndan göz ard edilemez. Çünkü slâm, ayn zamanda en h zl büyüyen din ve onun takipçileri gelecekte Amerikan siyasetinde önemli bir rol oynamaya haz r görünüyorlar. Amerika l Müslümanlar n 2/3 ü birinci nesil göçmenler olduklar ndan Amerika l seçmenlerin ço unun aksine, iç mes´elelerden fazla deniz a r olaylara ilgi duyuyorlar. Onlar n ço u e itimli ve meslekî olarak birikimli olduklar ndan Amerikan toplumunda di er insanlar n pek ço unun muzdarip oldu u problemlerden uzakt rlar. Sosyal refah, sa l k sigortas , i piyasas ndaki dengesizlikler, i problemleri ve hatta enflasyon ve iktisadî durgunluk gibi endi eler halen onlar n aç s ndan biraz uzak endi elerdir. 139
Amerikan Müslüman Konsülü, John Zoghby International a 1999 y l nda bir anket yapt rd . Anket, müstakbel Müslüman seçmenlerin deniz a r mes´eleler hakk ndaki yönelimini ortaya ç karmaktad r. Örne in, onlar için Filistin, Ke mir ve oldukça ilginç olarak Müslüman dünyas ndaki karga a gibi problemler daha önemli. ç mes´elelere gelince, onlar meselâ iktisadî durgunluktan çok, belki etnik profil yapma konusunda daha fazla endi elidirler. Göçmen Müslümanlar, gayr-i müslim hâkimiyetindeki Bat ya gelmeden önce öyle olmasalar bile, göçten sonra slâm konusunda daha uurlu olma e ilimindedirler. Etnik farkl l klara ra men hiçbir ey onlar Bosna da, Kosova da, Çeçenistan da, Filistin de veya Ke mir de Müslümanlar n toptan k y m kadar birle tiremez. A.B.D. ye göç devam ettikçe Amerikan siyasetindeki Müslümanlar n zihni genel olarak slâm Dünyas ndaki problemler ve dünyan n tek süper gücü olarak Amerika n n bunda oynayabilece i rol konusuyla me gul olacakt r. Gelecekte Müslümanlar n Amerikan siyasetinde ne derece ba ar l oldu una ba l olarak, dünya Atlantik ve Pasifik ötesinden tamamen yeni ve görülmemi bir etki için haz r olmal d r. Özetle, Globalle menin en önemli boyutlar ndan biri, daha önce hiç görülmemi ekilde insanlar n ileti im kurabilme, hareket edebilme ve göç edebilmelerindeki kolayl kt r. Bu makalenin genel temas , Müslüman nüfusun, Müslümanlar n az nl k veya ço unlu u te kil etti i endüstriyel olarak az geli mi Üçüncü Dünya Ülkeleri den, Bat n n endüstriyel olarak geli mi ülkelerine göçüdür. Temel odak noktas özellikle A.B.D. ye Müslüman ülkelerden milyonlarla ifade edilen göç üzerindedir. slâm, Amerika da en h zl yay lan din olarak tan mlan r. u anda Presbeteryanlar ve Yahudiler den daha fazla Müslüman bulunmaktad r. Ayn zamanda yüksek derecede e itilmi profesyoneller olarak da Müslümanlar medyada ve siyasî olarak yükselen gruplar aras nda do al olarak ilgi çekiyorlar. Müslüman organizasyonlar politik manevra-ittifaklar nda birle irlerken, Müslümanlar çok yak n gelecekte Amerikan siyasetinde hayatî roller oynamak mecburiyetindeler. 11 Eylül 2001 de New York ta ya anan trajedi ile birlikte, slâm ve Müslümanlar hakk nda bilgiye açl k son derece artm bulunuyor. Bu üphesiz Amerikan resmî politikas na içte ve d ta yans yabilir.
140
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Grafik-1 ABD'de Müslüman nüfus 2018'de iki kat artacak Milyonlar REFERENCES Ahmed, Hamidullah, A Short History of Muslim Discoveries , Presented in the First Muslim Educational Conference(Makkah: Saudi Arabia), 1976. Atif, Ma arouf M. Old Islamic Centers and Mosques in America and Canada 1975, (Presented to the 5 Annual Conference of the Association of Muslim Social Scientists: Indianapolis, Indiana). Ba-Yunus, Ilyas, Muslims of Illinois: A Demographic Report East West Review(Special Supplement), Summer, 1997. Ba-Yunus, Ilyas and Moin Siddiqui, A Report on Muslim Population in the United Btates of America(New York: Center of American Muslim Recearch and Information). Bell, Daniel, The Coming of Post-Industrial Society: A Venture in Social Forecasting. 1973, (New York: Basic Boks). Haddad, Yvonne, Muslims in America Muslim World, V. 76, N. 2 (pp. 93-122). Haley, Alex, Roots,(New York: Doubleday), 1978. Huntington, Samuel, Clash of Civilizations and the Remaking of World Order, 1975, (New York: Simon and Schuster). Schafer, Patric S., Who Discovered America? The African American, V. 12, N. 6 (pp. 14-23), 1976. United Nations, World Migration Series II. (1950-1999), 1999,,(New York: United Nations). United States Immigration and Naturalization Service, Immigration Tabulations 1950-2000, 2001.
14 12 10 8 6 4 2 0 1997
1998
1999
2000
2005
Di erleri; 0,50%
TABLO: I
1990 2000 2010 2020
248.709.873 273.083.441 300.391.785 330.430.963
Toplam Müslümanlar n Müslüman Nüfus A.B.D. Nüfusuna Oran
4.899.110 6.712.960 9.491.877 13.006.159
%
2.00 2.60 3.00 3.40
Araplar; 32,70%
142 141
2018
ranl lar; 2,70% Amerikal lar ; 29,50%
Güney Asyal lar; 29,30%
A.B.D. de Müslüman Nüfusun Gelece i Hakk ndaki Tahminler Toplam A.B.D. Nüfusu
2015
Grafik-2 Müslümanlar n Etnik Da l m Türkler; 5,30%
Sene
2010
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Grafik-3 Müslüman Nufüsun Ya lara Göre Da l m
Grafik-4 Mesleklere Göre Da l m
Mühendislik ve Bilgisayar; 49,40%
Ya % 0,02 % 0,06 % 0,1 % 0,1 % 0,16 % 0,12 % 0,39 % 0,41 % 0,72 % 0,72 % 0,34 % 1,19
80 75 70 65 60 55
siz, Meslek Belirtmemi ; 2%
% 2,82 % 2,47
50
% 4,21 % 3,95 % 4,46 % 4,34
45 40
Hukuki ve Dini Meslekler; 3% % 6,53
35
5,47
Polis, Hapishane ve Adalet; 5,50%
% 2,16
30
% 4,15 % 3,19 % 3,39
25
% 5,99 % 6,17 % 6,09 % 6,13 % 6,13 % 6,09 % 6,17 % 6,19
20 15 10 0 0
1
2
3 Erkek
4
5
6
7
Kad n
144 143
Ö retim Üyesi; Sa l k; 11,60% 8% letme, yeri Sahibi; Bankac l k, 10% Finans; 10,50%
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
çok ve çabuk haberdar olmas ve birbirinden daha çok ve çabuk etkilenmesi sürecidir. Di er aç dan (yap sal) küreselle me, bu süreçlerin ulus-devletlerin siyaseti, s n rlar , sosyal-kültürel-geleneksel ve hukuksal durumu ya da yap s nda yaratt etkiler sonucu meydana gelen küresel benze imdir. Bu iki geli me asl nda birbiriyle yak ndan ilgili olup sürekli kar l kl etkile im içindedirler. Zira, toplumsal gruplar aras ndaki çok yönlü ili kiler süreci, kaç n lmaz olarak hem ulus-devletleri etkileyerek dönü türmekte ve sonuçta milletler aras sistemin yap s n küreselle tirmekte ; di er yandan küreselle en yap , uygun küresel süreçleri dourmaktad r.3
MÜZAKERE Doç. Dr. Ramazan GÖZEN At l m Üniversitesi
Bu yaz da, yakla k son yirmi y ld r dünya politikas gündeminin genellikle üst s ralar nda yer alan Amerika Birle ik Devletleri (A.B.D.) ile slâm Dünyas aras ndaki ili kilerin küreselle me sürecindeki durumu incelenmektedir. Taraflar n küreselle me sürecinde bulunduklar konumlar n asimetrik bir nitelikte oldu u ortaya konduktan sonra, bu asimetrik konumlar n ortaya ç kard ili kilerin i leyi ekillerine de inilecek ve son olarak bu asimetrik konum ve ili kilerin daha simetrik bir duruma getirilmesi için her iki taraf n da izlemesi gereken yollarla ilgili önerilerde bulunulacakt r. Küreselle me ve Etkileri Küreselle me, lehte ya da aleyhte herkesin kabul etti i bir olgudur. Fakat, bu olgunun kavramsalla mas ve tan m konusunda tam bir konsensüs yoktur.2 Gayet do al olarak, farkl siyasî ve ideolojik yaklamlar, farkl tan mlamalar yapmaktad r. Biz bu tart maya girmeden, küreselle me kavram n n biri küresel çaptaki ili kiler boyutunu vurgulayan, di eri de bu küreselle me sürecinin milletler aras ili kiler, aktörler ve sistem üzerinde yapt etkiyi dikkate alan, di er bir deyi le küresel sistemin yap s n mercek alt na alan, iki genel tan mlamas n dikkate alaca z.
Fakat küreselle me olgusu, ne süreç bak m ndan ne de ortaya ç kard yap sal etkiler bak m ndan simetriye sahiptir; yani asimetriktir.4 Küreselle menin aktif ve etkin aktörleri, daha çok Bat l ve geli mi ülkeler iken; geli memi ülkeler kürselle menin pasif ve edilgen aktörleri konumunda yer almaktad rlar. Ülkelerin kürselle me olgusundan etkilenmeleri, küreselle menin neresinde bulunduklar na ba l olarak dei mektedir. Küreselle menin aktif ve etkin kat l mc lar , dünyay küreselle menin önünü açacak ekilde dönü türmeye çal rken (bu arada kendileri de belli oranda ve ekilde dönü ürken); pasif ve edilgen taraflar , küreselle meye kar direnme çabas içinde kendi içlerine kapanmaya çal maktad rlar (ve bu arada belli oranda dejenerasyona u ramaktad rlar). Böylece kar m za, asimetrik konumlar n ve ili kilerin olu tu u bir küresel düzen ortaya ç km t r. Bu asimetrik konumlar ve ili kileri, sadece zengin-yoksul, kazanan-kaybeden, güçlü-zay f bak m ndan farkl l klar eklinde aç klamak yeterli de ildir; ayn zamanda ilgili ülkelerin milletler aras ili kilere/dünyaya bak aç lar ndaki, co rafî/uzaysal evrene yönelimlerindeki, kendilerini/kimliklerini tan mlamalar ndaki fark3
Birinci aç dan (süreçsel) küreselle me, teknoloji, ileti im, ula m ve bilim alanlar nda meydana gelen geli meler sonucunda milletler aras ekonomik, ticarî, malî, sosyal ve bilgi ili kilerinin tüm dünya çap nda h zlanarak yayg nla mas ve böylece tüm insanl n birbirinden daha
Küreselle me konusunda ilk çal malardan biri: James N. Rosenau, The Study of Global Interdependence: Essays on the Transnationalisaiton of World Affiars (London: Frances Pinter Ltd., 1980). 4 Simetrik olmayan; yani, iki veya daha çok ey aras nda konum, biçim ve belirli bir eksene göre ölçü uygunlu u ve bak m n olmamas . Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük (Ankara: Türk Tarih Kurumu Bas mevi, 1988), 2.Cilt; ve bir eyin iki parças ya da yar s n n ekil, duru , büyüklük ya da stil aç s ndan farkl görünümü. Collins Cobuild English Language Dictionary (London: HarperCollins Publishers, 1993).
2
146
Ramazan Gözen, So uk Sava Sonras Dönemde Uluslararas li kiler: Küreselle me Perspektifi , Liberal Dü ünce, Cilt 2, Say 7, Yaz 1997, ss.74-91.
145
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
l l klar da dikkate almak gerekir. Buna göre, küresel ili kiler, küresel ekonomik kaynaklar n da l m n , küresel sermaye dola m n , küresel üretim ve bu üretimin payla lmas n çarp k bir noktaya getirdi i gibi; bireyleri veya toplumlar , dünyaya aç lmak/kapanmak, yerel kalmak/küresel davranmak, statükoculuk/dönü ümcülük(transformasyon), etnik-ulusal kimlik/kosmopolitan kimlik ikilemelerine maruz b rakmaktad r. Kürselle meyi elbette determinist ve mutlak son olarak görmek do ru olmamakla birlikte, mevcut küreselle me süreci, aktif ve etkin aktörler taraf ndan arzu edildi i müddetçe ya da pasif ve edilgen ülkeler taraf ndan alternatif modeller üretilmedi i sürece, kabul edilmesi gereken bir gerçektir. A.B.D. ve slâm Dünyas n n Asimetrik Konumlar Küreselle menin belli ba l göstergeleri; ekonomik faaliyetlerdeki özgürlükler, milletler aras sermaye ak na aç kl k, devletin ekonomideki a rl , fiyat kontrolü, hukukun üstünlü ü gibi kriterlerdir. Bu göstergeler kullan larak yap lan bir çal madan5 esinlenerek yapt m z analizde, A.B.D. nin küreselle me sürecinde oldukça merkezi bir konuma sahip oldu u, buna kar n slâm Ülkeleri nin bu sürecin kriterlerine uyumlu bir noktada olmad , ya da sürecin kenar nda 6 kald görülmektedir. Di er bir deyi le, bu kriterler nda ortaya ç kan manzaran n tek bir tan mlamas vard r: A.B.D. küreselle meyi ba arm ve sürecin merkezinde yer alm iken; slâm Dünyas n n büyük ço unlu u küreselle ememi ve böylece asimetrik bir konumda kalm t r. Küreselle me, aynen di er ülkeler veya ülke gruplar aras nda oldu u gibi, A.B.D. ve slâm Dünyas n n konumlar n ve aras ndaki ili kileri birbirine asimetrik kutuplara itmi tir. A.B.D., küreselle menin aktif, etkin, belirleyici ve güçlü kutbunu temsil eder. Küresel ekonomik, ticarî, malî, teknolojik, bilimsel da l mlarda en büyük paya sahiptir. Küreselle menin temel kurum ve kurallar n n olu umunda ve i leyi inde en etkili konumda rol oynar. IMF, Dünya Bankas , Dünya Ticaret Örgütü ve çok uluslu irketler ve küresel sermaye kurumlar n n ço unlu u hem fizikî hem de fonksiyonel olarak 5
James Gwartney ve di erleri, Economic Freedom of the World: 2001 Annual Report, Liberal Report, (Potsdam: Liberal Institute, 2001). 6 Brian Beeley, Islam as a Global Political Force , Anthony G.McGrew, Paul G.Lewis ve Di erleri, Global Politics (Cambridge: Polity Press, 1992).
147
Amerika merkezlidir. Bu resmî aç kça ortaya koymaktad r ki, A.B.D. küreselle menin temel dinami idir. Buna kar n, slâm Dünyas küreselle menin pasif, edilgen, belirlenen ve zay f kutbunda yer almaktad r. slâm Dünyas n n küreselle menin kurum ve kurallar n n olu umunda ve i leyi inde önemli bir rolü olmad gibi, küreselle me sürecinin ekonomik, ticarî, malî ve teknolojik i leyi indeki yeri oldukça marjinaldir. slâm ülkeleri, bu süreçlerin hemen hemen tamam nda al c ve tüketici konumunda bulunmaktad rlar. Fakat, slâm Dünyas ülkelerinin hepsi de ayn konum ve durumda de ildir elbette. Yukar daki kriterler aç s ndan slâm Ülkeleri nin küreselle eme sürecindeki konumlar n üç gruba ay rabiliriz: 7 1. Küreselle meye direnen ve içe kapanmaya çal anlar: (Afganistan, Cezayir, Irak, ran, Suriye, Pakistan gibi ülkelerin ekonomik özgürlükler aç s ndan konumu oldukça olumsuz bir noktada yer almaktad r). 2. Küreselle meye entegre olmaya çal anlar: (Malezya, Endonezya, Türkiye, Ürdün, Umman, Birle ik Arap Emirlikleri, Bahreyn, küreselle me kriterleri bak m ndan dünya s ralamas nda ortan n alt nda bir yer ald klar görülmektedir). 3. Küreselle menin tamamen d nda kalanlar: (Yemen, Irak, Libya, Lübnan gibi ülkeler istatistik bilgi eksikli i nedeniyle hesaba bile kat lm yorlar). Bu farkl l klara ra men, onlar n sahip olduklar problemler benze mektedir: slâm Dünyas , dünya toplam ticaretinin ancak yüzde 5 i civar nda, kendi aralar ndaki ticarette ise toplam ticaretlerinin ancak yüzde 10 u kadar bir paya sahiptir. Dünya toplam sermayesinin ancak küçük bir miktar n kullanabilmektedirler. Küreselle menin en önemli aktörleri olan çok uluslu irketlerin çok az n ülkelerine çekebilmektedirler. Dünya know-how ve bilgi üreminde söz sahibi de illerdir. Nihayet, dünya sivil toplum ve di er sosyal ili kilerinde çok küçük bir yer edinmi lerdir. Tüm bu göstergeler, slâm Dünyas n n küreselle me sürecinde A.B.D. ye göre asimetrik konumunun önemli örnekleridir.
7
James Gwartney ve di erleri, Economic Freedom of the World: 2001 Annual Report.
148
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
slâm Ülkeleri nin küreselle medeki asimetrik konumlar , onlar n devlet-toplum-ekonomi yap lar yla çok yak ndan ilgilidir. Zira, Fas tan Endonezya ya kadar uzanan slâm Ülkeleri nin büyük ço unlu u, küreselle me sürecinin gerektirdi i, onun içinde rol oynayabilecek nitelik ve dinamizme sahip devlet, toplum, ekonomi, e itim ve insan modelini olu turamad lar. Küreselle me sürecinin ve bu sürece kat labilmenin en önemli unsurlar olan aç k toplum, serbest piyasa, ço ulcu siyaset, özgür birey ve hukukun üstünlü üne dayal yönetim ekilleri, slâm toplumlar ndan epeyce uzakta durmaktad r. Bunun yerine, slâm ülkeleri genellikle demode olmu ve i leyi i problemli merkeziyetçidiktatöryen-ideolojik-dogmatik devlet mekanizmas ; içe kapal ve hareketlili i dü ük toplumsal ili kiler; az geli mi ekonomi ve ticaret; klâsik ve ideoloji a rl kl e itim sistemleri; ve tüm bunlar n ortaya ç kard ço u kalifiyesiz, üretmeyen-tüketen, dü ünmeyen-ezberleyen, tart mayan-kabul eden, ço u zaman dogmatik ve özele tiriden uzak bir insan modeli. slâm toplumlar n n hepsi de ilse bile baz lar n n küreselle me ile birlikte bu özelliklerini de i tirme çabas içine girdiklerini görüyoruz. Fakat, bu çabalar de i ik ekillerde ve oranlarda da olsa, tüm slâm toplumlar n yeni sorunlarla kar kar ya getiriyor. Kürselle menin slâm Dünyas üzerinde yapt etkiler ve ayn zamanda h zl ve etkili bir ekilde çözülemedikleri için küreselle me sürecinde kriz noktas na gelen sorunlar u noktalarda toplânabilir: leti im, ula m, yayg n bilgilenmenin kazand rd avantajlar sayesinde daha da bilinçlenen ve güçlenen bireyler ve sivil toplum gruplar n n, insan haklar , ekonomik geli me, refah ve e itim gibi insan hayat n ilgilendiren pek çok alanda mevcut sorunlar daha çok ve yüksek sesle dile getirmeleri sonucunda, toplumsal k r lmalar ve çat malar daha da a rla t . Fakat, bu sorunlar n çözümüne dönük ad mlar at lmad gibi, tam aksine bu ülkelerin içe kapanmalar na yol açmaktad r. Güçlenen sivil toplum örgütleri, ulusal ve milletler aras ba lant lar sayesinde devletin siyasî me ruiyetini, s n rlar n ve statükoyu ele tirmeye ve meydan okumaya ba lad lar. Böylece devlet otoritelerinde çözülmeler görüldü. Küreselle me bask s alt nda kalan toplumsal gruplar, gündemin birinci maddesine dine yeniden dönü sürecini oturttular. çerideki ve d ar daki tüm sorunlar n tek kayna n n öze ya da slâm n ana kaynaklar na dönü oldu u görü ü yayg nla t . Böylece, slâmî ya am ekilleri yayg nla rken, siyaset üzerindeki etkisi daha da artt . Fakat, bu 149
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
noktada tekil bir slâm anlay de il, onu de i ik aç lardan yorumlayan ve k saca geleneklere-tarihe s k s k ya ba l olan klâsikler ve kaynaklar modern artlara göre yeniden yorumlayan modernistler ortaya ç kt . Ve din tart malar , slâm toplumlar nda gündemin birinci maddesi haline geldi. Bu durum, birçok ülkede slâm Dini nin siyasetle olan ili kisini tart maya açt . Siyasal slâm n mevcut devlet mekanizmalar n tehdit etmesi sonucunda devlet ile toplum kesimleri aras nda de iim konusunda artan tart ma ve rek bet, zaman zaman iddetlenerek devam ediyor. Di er yandan, slâm Ülkeleri ndeki merkezi devlet otoriteleri, toplumsal talepleri küreselle me sürecine adapte etmek yerine kontrol alt na almak için çaba göstermektedir. Bu çaba, pek çok ülkede, toplumu d lay c ve hatta yok edici noktaya gelmektedir. Baz lar nda ise iç sava a neden olmaktad r. slâm Ülkeleri nin küreselle me sürecindeki asimetrik konumlar n n ve özelliklerinin onlar n A.B.D. ile geli tirdi i siyasî, diplomatik, askerî ve hatta sosyal, kültürel ili kilere asimetrik ekilde yans mas hiç de sürpriz de ildir. Bu ili kilerin i leyi ekilleri a a da incelenmektedir. Kar l kl Asimetrik Tav rlar Ve li kiler Küreselle en A.B.D. ile küreselle me sürecine vâk f olamam , uyum sa layamam , ilgisiz kalm veya asimetrik konumunda kalm olan slâm ülkeleri aras ndaki ili kiler, do al olarak sadece küreselle me mant ve dinamiklerine göre olu mamaktad r. Fakat, küreselle me, bu ili kilerin geli iminde önemli bir rol oynamaktad r. Ayn dili konu mayan iki insan n ileti imindeki asimetrik tav rlar örne inde oldu u gibi, A.B.D. ve slâm Dünyas n n küreselle me sürecinde farkl diller kullanmalar , asimetrik ili kiler do urmaktad r. Örne in, küreselle me sürecinin ana aktörleri olan A.B.D. ve Japonya n n birbirleriyle ili kilerinin ana gündem maddesini yo un bir ekilde ekonomik, ticarî, malî, teknolojik ve benzeri konular içermektedir. A.B.D. ve Japonya n n birbirine dönük tav rlar genellikle bu faktörler dikkate al narak belirlenmektedir. Fakat, A.B.D. nin slâm Dünyas na dönük politikas ve eylemlerinde veya tersinden slâm Dünyas n n büyük ço unluunun A.B.D. ye dönük tavr nda küreselle menin bu unsurlar kesin150
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
likle gündemde yer almaz. A.B.D. ve slâm Dünyas n n birbirlerine dönük politikalar , A.B.D., Japonya ve Avrupa n n birilerine dönük politikas ndan farkl bir özellik gösterir. Ne slâm Dünyas n n bu konularda bir etkisi, sözü veya kat l m mevcuttur; ne de A.B.D., slâm Dünyas n bu sürecin bir parças olarak görmektedir. Bu asimetrik kar l kl tav rlar n detaylar öyledir: Önce, A.B.D. nin slâm Dünyas na dönük politikas n n ana gündem maddelerine bakal m: A.B.D. nin slâm Dünyas na dönük d politikas n n özünde reelpolitik bak ve anlay , yani genel olarak ulusal ç kar perspektifi hâkimdir:8 A.B.D. için slâm Dünyas , petrol ve di er do al kaynaklar, silah pazar , jeopolitik, stratejik ve siyasi güç dengesi gibi oldukça araçsal hedefler anlam na gelmektedir. A.B.D., slâm Dünyas ndaki sorunlar n sadece askerî yöntemlerle çözülebilece i dü üncesiyle, yo un bir ekilde askerî güç gösterisi ve müdahalesi yapmaktad r. Irak, Libya, Afganistan, ran a dönük politikalar bunun bariz örnekleridir. Irak ta her türlü insanî, sosyal ve etik kayg lar bir tarafa b rakm ; sadece, jeopolitik konum, stratejik hedef ve dengelere göre hareket etmektedir. A.B.D. nin slâm Dünyas ndaki reelpolitik uygulamalar kaç n lmaz olarak baz paradokslar içermektedir. Örne in, Irak a kar h zla ve yo un bir askerî güç kullan m na giderken, ayn yöntemi örne in S rbistan-Bosna sava n n ilk üç y l nda uygulamam t r. Saddam Hüseyin rejimini ran a kar uzun y llar desteklemesine ra men, ayn rejimi daha sonra Hitler rejimine benzetmi tir. Ayn ekilde Usame Bin Ladin e bak . Irak n Kuveyt i i galini hakl olarak milletler aras hukukun ihlâli eklinde tan mlayarak Birle mi Milletleri iyi bir ekilde devreye sokarken, ayn modeli BM Güvenlik Konseyi nin 242 ve 338 say l kararlar çerçevesinde srail e kar kullanmamaktad r. Nihayet, S rbistan etkisiz hale getirdikten sonra bölgede bir bar antla mas n n imzalanmas na destek vermesi ve ard ndan Miloseviç in milletler aras mahkemeye teslim edilmesini sa lamas na ra men, benzeri bir uygulamay Irak için yapmamaktad r. Tüm bunlar n nedeni, A.B.D. nin reelpolitika ve ç kar anlay d r.
A.B.D. nin srail politikas onun slâm Dünyas ile ili kilerindeki gerçekten en büyük handikapt r. A.B.D. nin srail i desteklemesi ve onun i gal alt ndaki topraklarda uygulad askerî politikaya tepki göstermemesi, A.B.D. iç dinamikleri nedeniyle anla l r kabul edilebilir. Fakat srail in uygulad haks z ve BM ilkelerine ve kararlar na ayk r uygulamalar na ra men, 1.5 milyarl k slâm Dünyas n n büyük bir k sm nda kendisinin prestij kayb na u ramas na göz yummas , anla lamaz bir eydir. Di er bir nokta, A.B.D. nin slâm Dünyas nda demokrasi yanl s geli melere destek vermemesi ya da tersinden anti-demokratik geli melere ve devletlere sadece ulusal ç kar kayg s yla göz yummas veya onlara destek vermesidir. A.B.D. nin 1953 y l nda demokratik yoldan iktidara gelen Musadd k rejimini devirerek yerine diktatör ah Pehlevî nin gelmesine destek vermesi,9 hep kötü örnek olarak durmaktad r. Yine, A.B.D. nin Cezayir ve Türkiye deki askerî müdahalelere dolayl bir ekilde destek vermesi de bu çerçevede görülebilir. Son olarak, A.B.D. nin slâm Dini ni alg lamas ve yorumlamas nda da yanl l klar mevcuttur. A.B.D., slâm a ve Müslümanlara nas l yakla aca , onlarla nas l ili kiler geli tirece i hakk nda tam bir kararl l k içinde de ildir. A.B.D. nin karar alma sürecinde rol oynayan baz gruplar n (medya, srail lobisi, silah lobisi), slâm Dünyas n ve slâm Dini ni monolitik bir yakla mla anti-Amerikanc , anti-H ristiyan, terörist ve tehdit eklinde tan mlamalar ve buna göre politika uygulamalar , A.B.D. nin slâm Dünyas na olan politikas n ve uygulamalar n olumsuz etkilemi tir. 10 Her ne kadar, A.B.D. nin genel d politika olu umunda idealpolitik retori i varsa da, bunlar slâm Dünyas nda prati e yans mamaktad r. A.B.D. nin slâm Dünyas na dönük politikas nda görülen retorik ile pratik aras ndaki uçurum, asimetrik konumlar n güçlenmesine yol açmaktad r. Zira, A.B.D. nin bu reelpolitik anlay a dayal
9
10 8
Örne in, Ramazan Gözen, Türk-Amerikan li kiler ve Türk Demokrasisi: Realist Ba lant , aban Çal , hsan Da ve Ramazan Gözen (der.) Türk D Politikas Gündemi: Kimlik, Demokrasi ve Güvenlik (Ankara: Liberte Yay nlar , 2001).
151
MarkGasiorowski, US Foreign Policiy towards Iran during the Mussad q Era , Hooshang Amirahmadi (ed), The United States and the Middle East: A Search for New Perspectives (New York: State University of New York Press, 1993). Bkz: Fawaz A Gerges, America and Political Islam: Clash of Cultures or Clash of Interests (Cambridge: Cambridge University Press, 1999).
152
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
politikas , onun slâm Dünyas ndaki imaj n olumsuz ekilde etkilemektedir.11 slâm Dünyas nda A.B.D. konusunda de i ik görü ler ve duru lar olmakla birlikte, özellikle toplumlar seviyesinde A.B.D. nin slâm Dünyas ndaki imaj ve bu çerçevede olu an politikas genellikle olumsuzdur. Bunlar k saca u ba l klar alt nda özetleyebiliriz: A.B.D., hiçbir zaman Müslümanlar n ç karlar n dikkate almaz; sadece kendi ç karlar na bakar. Bu nedenle, her zaman, her yerde ayn politikay uygulamaz. Çifte standart hâkimdir. Bir televizyon program nda bir kat l mc n n belirtti i Ben A.B.D. ye hiç güvenmiyorum itiraz ,12 slâm Dünyas nda A.B.D. ile ilgili tavr özetler gibidir. A.B.D., dünya jandarmas olmak ve Müslümanlar kendi kontrolü alt nda tutmak istiyor. A.B.D. nin günümüzde Irak, Libya, Afganistan, Suûdî Arabistan, Kuveyt, Türkiye, Balkanlar ve So uk Sava boyunca de i ik tarihlerde ran, Lübnan, Ürdün, Somali gibi ülkelerde de i ik ekillerdeki askerî varl , bu izlenimin do mas nda ba l ca rolü oynuyor. A.B.D., slâm Dünyas n n kaynaklar n kontrolü alt nda tutmak ister ve slâm Dünyas n n kalk nmas n istemez. A.B.D. nin Arap ülkelerinin petrol kaynaklar n denetim alt nda tutuyor olmas ve petrol ç karlar u runa bu ülkelerde krall k ve anti-demokratik rejimleri desteklemesi; buna kar n bu ülkelerde her reformu ve geli meyi te vik etmemesi, böyle bir imaj do uruyor. A.B.D., slâm a kar bir mücadele içindedir. Amerikan kamuoyunda ortaya ç kan Medeniyetler Sava , Tarihin Sonu, slâmî Terör ve slâmî Tehlike gibi tezler, bir ekilde slâm Dünyas n n gündemine girmekte ve A.B.D. kar t imaj dinsel boyutta güçlendirmektedir. Bu tür alg lamalar, slâm Dünyas nda A.B.D. ve Bat ülkelerine kar tepki psikolojisi yaratmaktad r. Bu psikoloji, k smen de sorunlar n iç kaynaklar n n görmezden gelinmesine yol açmaktad r. Bu alg lamalar ve tav rlar, küreselle me sürecinin yaratt asimetrik konumdan etkilenmektedir, ayn zamanda. slâm Dünyas n n, bu imaj çerçevesinde A.B.D. ve genel olarak Bat ile ili kilerinde üretti i tav rlar genellikle küreselle me sürecine 11
12
ABD D i leri Bakanu Colin Powell bu olumsuzlu u itiraf etmi tir. NTV, 26.10.2001, 10.20 Haberi. skele Sancak, Kanal 7, 13.10.2001.
153
kat lmak ve bu süreç içinde simetrik ve böylece etkili bir aktör konumuna gelmek yerine, oldukça asimetrik boyutlar içermektedir. Bu asimetrik tav rlar n baz lar unlard r: * Ulus-devlet modelini daha da güçlendirerek, s n rlara kal n ve yüksek duvarlar çekerek içe kapanma tepkisi. Devleti her eyi kapsay c bir konumda tutarak, sivil toplumun özgürlü ünü ve piyasa ekonomisinin i leyi ini s n rlamak. Böylece, kendi kendine yetme ve dünyadan kopma psikolojisinin geli mesi. * Geleneklere ve yerel kal plara s k s k ya sar larak, dünyan n geli en ve de i en artlar na ayak uydurmamak, bu durumu kavrayamamak. Hatta, öyle ki, modernle menin birtak m ürünlerini dogmatik ve kategorik olarak bidat saymak ve bunlar n benimsenmesini kendi özünün ve kimli inin kaybolmas olarak görmek. * Ekonomik içe kapanma ve korumac l k duvar arkas nda ulusal cenneti olu turma pe inde ko mak. * Tarihsel determinizm ve saplant lara sar lmak. Tarihin belli dönemlerini saadet dönemi olarak görerek, o artlar tekrar canland rma çabas na gitmek. * deolojik ve dogmatik dü ünceler çerçevesinde hayali kurtar c lar pe inde ko mak. Tüm bu tav rlar n hiç birisi de, slâm Dünyas n n küreselle ememe sorununun giderilmesine dönük çözümler de ildir. Aksine, ilgili toplumu küreselle me sürecinin etkilerinden koruma ans hiçbir ekilde mümkün olmayan tav rlard r. Zira, asimetrik olmalar nedeniyle daha da olumsuz sonuçlar getirmektedir. slâm Dünyas ile A.B.D. aras ndaki asimetrik tav rlar n ya da politikalar n üretti i ili kiler sistemati i, slâm Ülkeleri nin hem tarihsel özelliklerine hem de küreselle me süreci içindeki asimetrik konumlar n n koordinatlar na ba l olarak, be model içine konulabilir: 1. Statüko li kileri: A.B.D. ile özellikle petrol zengini Müslüman ülkeler aras ndaki ili kiler, bu ülkelerdeki statükonun korunmas mant na dayal olarak i ler. A.B.D. nin petrol üreten ülkeler üzerinde sahip oldu u tarihi ve halen devam eden kontrol , bu ülkelerin küreselle menin d nda kalmas na yol açmaktad r. Petrol üretimi ve bunun getirisini tüketme d nda küresel dinamiklerde bir yer edinmeleri söz 154
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
konusu de ildir. Bu nedenle, bu devletlere rantiyer-kirac devlet tan mlamas yap lmaktad r. Di er yandan, bu slâm ülkeleri, k smen otoriter konumlar n korumak, k smen de tarihsel, dinî ve kültürel anlay lar çerçevesinde bu ili kileri dönü türme çabas içine girmezler. Bu ülkelerde toplumsal ve siyasal hareketler ve çabalar oldukça c l zd r, hatta yoktur. 2. stikrar li kileri: A.B.D. ile Türkiye, M s r ve Ürdün ile ili kiler, bu ülkeleri istikrarl bir noktada tutma hedefine dayan r. Bu ülkelerin iç politikalar nda görülen demokratik, toplumsal-siyasî kat l m ve dönü üm talepleri, hem A.B.D. nin hem de bu ülkelerdeki statüko yanl s güçlerin tepkisiyle kar la maktad r. Bu tepkinin temel nedeni, bu dönü üm süreçlerinin daha radikal ve A.B.D. kar t yönetimleri iktidara getirece i ve ülkeler aras ndaki ili kileri kopaca eklinde alg lamas nda yatmaktad r. Bu yüzden demokrasi yerine istikrar n korunmas tercih edilmektedir. 3. Denge li kileri: A.B.D. nin Suriye ve Cezayir ile ili kileri, esasen çok s k ve geli mi de ildir; fakat, ne de tamamen kopuktur. A.B.D. nin bu ülkelerle ili kilerindeki temel hedefi, bu ülkeleri özellikle bölgesel dengelerde en az ndan olumlu konumda durmalar n sa lamakt r. A.B.D. nin Suriye ye yakla m srail faktörüne, Cezayir e yakla m ise Avrupa faktörüne ba l d r. A.B.D. nin bu ülkelerle ili kileri, onlar n dönü ümlerine dönük de il, bölgede oynad klar dengeye dayanmaktad r. 4. Reform (Dönü türme) li kileri : A.B.D. ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri aras ndaki ili kiler. A.B.D. nin buradaki hedefi, bu ülkelerin komünist düzenden liberal ve lâik düzene dönü mesi ve bunun yan nda bölgenin do al ve enerji kaynaklar n n de erlendirilmesi üzerine yo unla m t r. Di er yandan, bu ülkeleri Rusya n n etkisinden kurtarma amac na ra men, bu amac n çok ba ar l oldu u söylenemez. Özellikle, 11 Eylül olay ve Afganistan sava ndan sonra bu çaban n tersine döndü ü, yani Rusya n n bölgedeki etkisinin daha da artt görülmektedir. 5. Rek bet ve Çat ma li kileri: A.B.D. nin Irak, ran, Libya ve Sudan ile ili kileri. A.B.D. bu ülkeleri, uzun zamand r tamam yla d lam olup, hem küreselle me sürecinin hem de klâsik milletler aras (devletleraras ) sistemin e k ya devletleri olarak isimlendirmi tir.
Asimetrik Konum ve li kilerden Ç k Yolu A.B.D. ve slâm Dünyas aras ndaki ili kiler gerçekten sorunludur ve durum her iki tarafa da büyük maliyet getirmektedir. Halbuki, A.B.D. ve slâm Dünyas n n birlikte ya amaktan ba ka alternatifleri yoktur. Asimetrik de olsa ararlar nda kar l kl ba ml l k ili kisi vard r. Nas l ki A.B.D., slâm Dünyas co rafyas nda hayatî ç karlar oldu unu ileri sürüyorsa; slâm toplumlar da, hem ait oldu u co rafyada hem de A.B.D. ve Bat toplumlar içinde yads namaz gerçektir. slâm ve Müslümanlar, hem din olarak hem de sosyolojik bir olgu olarak küresel bir gerçek ve varl kt r. slâm, tüm Bat da h zla yay lan bir dindir. slâm Dünyas denilen camian n, esas nda A.B.D. ve di er Bat ülkelerindeki milyonlarca Müslüman da kapsad unutulmamal d r. Bu nedenle, hem A.B.D. hem de slâm Dünyas n n, bu asimetrik konumlar n ve ili kilerin daha simetrik bir noktaya gelmesi yönünde çal malar , her iki taraf ve dünya toplumu için elzemdir. Ayr ca, Bat n n, slâm medeniyetinden ald ve halen alabilece i pek çok de er ve birikim oldu u gibi; slâm Dünyas n n da Bat dan ald ve halen alabilece i pek çok de er ve birikim vard r. Dolay s yla, bu iki dünya aras ndaki ili kileri medeniyetler çat mas de il, medeniyetler al veri i eklinde tan mlamak daha do rudur. A.B.D. ve slâm Dünyas , bar , adalet, istikrar ve müreffeh bir ideal dünyan n yarat lmas için pekâlâ i birli i yapabilirler. Bu kar l kl ba ml l k ili kisinin istikrarl ve simetrik bir ekilde yürütülebilmesi için her iki taraf n yapmas gereken eyler vard r. A.B.D. nin Dikkate Almas Gereken Noktalar A.B.D., reelpolitik uygulamalar n n yaratt olumsuz imaj silebilmesi için, slâm Dünyas n n küreselle me sürecine simetrik olarak kat lmas na destek ve te vik olmal , bunun yollar n açmal d r. Yukar da belirtti imiz çerçevede sistemlerin olu mas için slâm Dünyas na dönük empatik bir tav r alarak, tutarl , sab rl , uzun vadeli, ilkeli bir politika izlemelidir. dealpolitik in önerdi i, demokrasi, insan haklar , pi-
156 155
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
yasa ekonomisi, bireysel özgürlük de erlerinin güçlenmesi konusunda çaba göstermeli.13
yada kaybeden de il, kazanan rolünü oynayabilmesi, ancak küreselle meye uygun bir dünya vizyonu na sahip olmas ile gerçekle ebilir.
A.B.D. nin reelpolitik d politikas n n olu umunda rol oynayan ahinler devre d b rakmal ; içerideki ahinlerin ç karlar ile A.B.D. toplumunun genel ç karlar aras nda ikincisi lehine tercih kullanmal d r. Bu çerçevede, uygarl klar (kültürler) çat mas , slâm=terörizm , cihad-haçl seferleri gibi kavramlara itibar etmeyen bir politika izlemelidir. slâm Dünyas n n Dikkate Almas Gereken Noktalar slâm Dünyas , küreselle me sürecinde içine kapanmak, yaln zc l k politikas uygulamak, sürecin d nda kalmak alternatiflerinin olmad n anlamal . Küreselle me sürecinde ba ar l olman n yolunun, küresel rek bete ve diyalo a aç k, dinamik ve vizyonu olan bir duru a sahip olmak gerekti inin fark na varmal d r. Oyunun kural budur ve ancak bu kurala uyanlar n ba ar ans yüksektir. Bunun aksine bir politika, yani korumac l k, çat ma, durgun ve dar görü lü bir politika, daha da büyük bir asimetri yarat r ve artlar daha da zorla t r r. Tarihten daima olumlu dersler ve sonuçlar ç karmak ve tarihsel önyarg lardan kurtulmak gerekir: Nas l ki, slâm Dünyas n n asimetrik pozisyona dü mesinde Sanayi Devrimi nin kaç r lm olmas ve Modernizmin olumsuz ekilde yorumlanmas önemli bir rol oynam sa; bugünkü asimetrik pozisyondan kurtulu un, küreselle me sürecine uygun ve uyumlu bir ekilde adapte olmaktan geçti i kabul edilmelidir. Bu çerçevede, küreselle me döneminde olundu unun fark na var lmas , küreselle menin do ru okunmas ve buna uygun iç dinamiklerin harekete geçirilmesi gerekir. slâm Dünyas n n maddî potansiyeli ve kültürel temelleri buna uygundur; yeter ki do ru bir ekilde harekete geçirilsin. Dünyaya kapanmak/dünyaya aç lmak, yerel kalmak/küresel davranmak, statüko/dönü üm (transformasyon), etnik-ulusal kimlik/kosmopolitan kimlik ikilemelerinden ikincilerinin seçilmesi bu yönde olumlu bir ba lang ç olacakt r. Zira, slâm Dünyas n n asimetrik konumundan ç k , küreselle meye adaptasyonu ve küreselle en dün13
Bu yönde iki perspektif: William B. Quandt, American Policy toward Democratic Political Movements in the Middle East , Ellis Goldberg, et.al., Rules and Rights in the Middle East: Democracy, Law, Society (Seatle: University of Washington Press, 1993); ve Augusutus Richard Norton, Rethinking United States Policy toward the Muslim World , Current History, February 1999.
157
158
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Meselâ, Stua dü üncesinde buna benzer kozmopolis türü kavramlarla kar la yoruz; o tarihten bu yana dünya çap nda bütün insanl ku atan büyük bir toplum dü üncesi veya yer yer ütopyas ile kar kar ya kal yoruz. Oradan bu tarafa geldi imizde, günümüz aç s ndan, nüfus globalle me ili kisinin iki temelde ele al nmas mümkündür:
MÜZAKERE Doç. Dr. Vehbi BA ER K r kkale Üniversitesi
Say n Prof. Dr. Ilyas BA-YUNUS a ve sayg de er e lerine, ülkemize ho geldiniz diyorum. Böyle bir çal man n milletler aras nitelik ta mas elbette ba ka ülkelerden bu tür çal malara kat l m n olmas yla mümkündür. Ramazan Gözen Bey in, özellikle verilerin sa l kl l konusundaki ele tirilerinde hakl l k pay vard r. Yani elimizde, resmî say m sonucunda elde edilmi veriler bulunmamaktad r. Dolay s yla burada yap lanlar n ancak belirli bir örnekler üzerinde yap lm analizlere dayand n ve birkaç ara t rmaya at flarda bulunuldu unu görüyoruz. Say n Prof. Dr. Ilyas BA-YUNUS, kendileri bu verileri kullanarak hiç olmassa belli sonuçlara varabiliriz diyor. Bu da do rudur; ancak, sosyal bilimlerde mümkün olsa da tam say ma dayal sonuçlar üzerinde konu ulsa çok daha iyidir. Fakat elimizde bu tür veriler bulunmad takdirde, birtak m örneklerle, belirli soru kâ tlar uygulanmak suretiyle elde edilen veriler de erlendirilebilir. Benim globalle me ve demografi ili kisi üzerine söylemek istedi im baz hususlar var. Böyle bir çerçeve genelde nüfuslar n globalizasyonu gibi bir terimle dile getirilebilir. Sadece ekonomilerin, kültürlerin de il, ayn zamanda di erlerinde oldu u gibi nüfuslar n da globalle mesinin günümüzde ba lad n söylemek zor. Bunun uzun vadeli bir arka plân var. Tâ Eski Roma n n ortaya ç k ndan, belki skender fütuhât ndan bu yana insanlar kültürel ve siyasal anlamda kürrenin fark na varm lard r.
159
1. Globalle me dedi imiz eyin temelde çok net ortaya ç kmayan bir taraf var. So uk Sava düzeninde veya iki kutuplu dünya düzeninde uluslara taksim edilmi bir dünya içinde ya yorduk ve bu uluslar n siyasal s n rlar ayn zamanda kültürel, ekonomik s n rlard . Bu s n rlar n d na ç kmak ulusal varl klar n veya ulusal otoritelerin denetiminde idi. her eyde oldu u gibi haberle memiz de öyle idi. ki kutuplu dünya düzeni ortadan kalkt ktan sonra tehdit alg s yeni bir yoruma kavu turulmu mudur? Onu u anda bilemiyorum ama, en az ndan iki kutuplu dünya düzeninin tehdit alg s sona erdi i için ve tabiî ki, ondan çok önce ba layan ileti im teknolojilerinde vesair geli meler ile, siyasî s n rlar n art k kültürel ve iktisadî s n rlar olmaktan büyük ölçüde ç kt n görüyoruz. Dolay s yla uluslar siyasal varl klar n , kültürel ve iktisadî kar l klar n giderek kaybediyorlarsa, milletler aras terimi de biraz s r tkan hale gelmeye ba l yor. Bireyler düzeyinde bile insanlar n çok geni ileti im imkânlar n kullanmaya ba lad klar n görüyoruz. Fakat bu arada nüfuslarda büyük çalkant lar ile kar kar yay z. Bu dünyan n belki ulus devletler düzeni içerisinde onurlu bir ya am sürmekten âciz oldu u nüfuslarda çok dramatik bir ekilde kar m za ç k yor. Haber bültenlerinde, gemilerde kaçak yolcular görüyoruz. Bu kaçak yolcular n hiç de öyle miktar olarak az msanam yacak bir mâceraya at ld klar n görüyoruz. Bugün çok bireysel düzeyde bak ld nda H ristiyan veya Katolik olarak do an biri, daha sonra Budist olup sonunda dinsiz olarak ölebiliyor. Bugün insanlar meslekleri bak m nda da böyledirler, yani sürgit bir meslek olmad gibi, sürgit bir i le de kar kar ya de ildirler. E er globalle menin talep etti i niteliklere sahipseniz, Türkiye de e itim görerek Amerika da bir müddet çal t ktan sonra Hindistan da daha iyi bir 160
BATI DA SLÂM IN YÜKSEL
i bulup ya ayabilirsiniz. Bireylerin kendilerine çizebildikleri gelecek vizyonu, ulusal devletlerle s n rl de il. Zira, ulusal devletler nüfusun belli kesimlerine pek fazla umut vermiyor ve bu yüzden büyük nüfus dilimleri çalkant lar halinde bir yerlere varmaya çal yor. Meselâ, Afganistan dan veya Pakistan dan kalkan insanlar talya ya gitmek istiyorlar. Bu insanlara bakt m zda hiç de öyle bir ba ka ülkede hayat sürmek arzusu duyabilecek niteliklere sahip olmad klar n görüyoruz. Belki bir ekilde biriktirebildikleri cüz î paralar bu i i meslek edinmi insanlara da kapt rarak belki kendilerine ölünmeyecek bir dünya ar yorlar. Bu tirentlerin ciddiye al nmas gerekiyor. Nüfuslar n globalizasyonunun bir taraf , beyin göçü, i çi göçü gibi kavramlar etraf nda al k olmad m z birtak m olgularla kar kar ya oldu umuzu gösteriyor. Bu anlamda ya anabilir bir dünya dü üncesinin belki en fazla somutla t bir ülke olan Amerika, bir ülke olarak bütün nüfuslar n cazibe merkezi olan bir ülke. Çok mecbur de ilseniz gitmeyebilirsiniz. Çok nitelikli iseniz gidebilirsiniz. tici ve çekici daha ba ka faktörler de rol oynayabilir. Müslümanlar n Amerika ya göçü de tarihsel olarak bak ld nda pek talihli bir ba lang ç göstermiyor. Fakat ne olursa olsun günümüzde Amerika da ya ayan Müslüman nüfusun nicel ve nitel özellikleri üzerine say n Ba-Yunus bize tebli inde, birtak m bilgiler veriyor ve bu anlamda Amerika da Müslümanlar n ba ka dinler veya ba ka topluluklardan daha fazla ciddiye al nabilir bir nicel büyüklü e ula t n göstermek istiyor. Bu nedenle Amerikan siyasetinin d ar da yürüttü ü milletler aras siyasette slâm Ülkeleri ni, Müslüman varl n da dikkate almak zorunda oldu unu göstermeye çal yor.
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
le mek ve teknolojiyi transfer etmek için bu kadar ehvetle tutu an geli mekte olan dünyan n bir parças olan Müslümanlar için çok gurur verici ve iftihar vesilesi olabilecek bir ey olabilir ama, herhalde slâm dünyas ndan Amerika ya göç edebilme kap lar n n en önemlilerinden biri, mühendislikle u ra mak oluyor. Dikkatimizi bu çekiyor. Bunun bir yans mas olarak da Amerika da Müslümanlar n etkinli iyle ilgili bir sonuç olarak kar m za ç k yor. Teknik mesleklerdeki insanlar n ne derece Amerika da Müslümanlar n etkili olmas na katk da bulunabilece i bir soru i aretidir. Dengesiz bir da l mla kar kar yay z. Di er taraftan buna yüzde on iki civar ndaki tabibleri de ekleyecek olursak, yüzde atm a yak n tamamen t p ve teknik bilimlerde e itim görmü bir nüfusla kar kar yay z Amerika da. Bu bir bak ma Amerika da etkili olabilmek için bir tür tuzu kuru toplulukla kar kar ya oldu umuzu da gösteriyor. Belirli profesyoneliteler kazanm bir nüfus. Peki neden etkili de iller sorusunun bir cevab n bulam yoruz. Ama bu nüfus büyüklü ü ciddi bir etkililik vadediyor görünüyor. Neden etkili olmad klar na ait bir çal ma bunu izlerse belki daha fazla ayd nlat lm olabilece iz. Te ekkür ederim.
Amerika daki Müslüman varl n niteliksel olarak meslekî e itimsel yap s yla ilgili veriler sunuldu. Bu verilerin belirli sörveylerden elde edilmi olmas n n büyük bir sorun te kil edece ini dü ünmüyorum. Aslolan bu sörveyin nas l bir metedoloji ile olu turulmu olmas na bakmakt r. Görebildi im kadar yla o konularda çok sa l kl bir bilgi de verilmemi . Amerika da Müslümanlar n u ra t klar meslekler ile ilgili da l mda ürkütücü bir büyüklükle kar la yoruz. Yüzde elliye yak n mühendis ve bilgisayar bilimlerinde çal anlar var. Bu herhalde modern161
162
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ve tasviri zor olan bir sosyal süreç olmas ndan de il, modern durumdan kaynaklanmaktad r. Ekonomi ve milletler aras ili kiler alan yla ilgili olarak daha çok gündeme gelen küreselle me, bizi daha ziyade kültürel faktörlerin yayg nla mas n sa layan ve ayn zamanda dini etkileyen bir olgu olarak ilgilendirmektedir. Küreselle me genelde sosyal ve insanî bilimlerin gündemine ald bir konu ise de, özelde bir sosyal süreç olarak sosyolojiyi ilgilendirir. As l konusu sosyal yap ve sosyal ili kiler olan bu disiplinin özellikle Talcott Parson, Peter Berger, Mary Douglas ve Jurgen Habremas gibi ilim adamlar n n gayretiyle kültüre ve kültürel de i ikliklere yönelmesiyle birlikte küreselle me önemli bir konu haline gelmi tir.
VII KÜRESELLE ME ve D N Dr. Adnan ASLAN TDV slâm Ara t rmalar Merkezi( SAM)
Bütün dünyay hesaba katmadan hiçbir ey yap lamaz oldu. Paul Valéry Bu tebli küreselle menin mahiyetini, küreselle me ve din, küresel dünyada bir inanç sistemi ve toplumsal olgu olarak slâm konular n ele alacakt r. Budda bir ev yan yorsa, yap lmas gereken ey etraf na oturup onun nas l söndürülece ini tart mak de il, onu hemen söndürmeye çal makt r der. Bugün insanl n ortak evi, yeryüzü, gerçek anlamda alevler içindedir. Do an n kirlenmesi, ozon tabakas n n tahribi gibi çevre felâketine götüren olaylardaki dramatik geli meler, insanl birkaç saat içinde yok edecek nükleer silâhlar n kontrolden ç kt korkusu, teknolojik ilerleme ve do al kaynaklar n çoklu una ra men milyonlarca insan n gün be gün açl ktan ölmesi, etnik ve dinî çat malar sebebiyle cereyan eden sava lar, akl n (reason) önderli inde geli en bilim ve teknolojinin gezegenimizde yeni medeniyetler imar edece ini beklerken, mevcut medeniyeti tahrip etmeye ba lamas , bizim ise bu tahribi tamir etmeyi b rak n, durduracak bir irademizin dahi olmamas , evimizin gerçekten alevler içinde oldu unun aç k delilidir. Bir sosyal ve kültürel süreç olan küreselle me mes´elesini bu ba lamda ele alaca z. Dünyan n bu konuma gelmesine küreselle menin tesiri olmu mudur? Küreselle menin dine tesiri ve dinin ona tepkisi ne olabilir? Din ve özellikle slâm, daha huzurlu bir dünya in as na kaynakl k edebilir mi?.
Ronald Robertson sosyal mes´eleleri küresel bir ba lam içinde ele al rken küresel perspektifi, :evrenselcilik, millî sosyolojiler, milletler aras c l k, yerlile tirme (indigenization) safhalar ndan sonra ortaya ç kan küreselle me safhas olarak belirler. Özellikle XIX. yüzy l sosyologlar ve Aguste Comte, Saint-Simon ve Karl Marks gibi sosyal teorisyenler, fikirlerini insanl n bütününe dair projeler olarak sunarken, daima küresel dünyay ve insanl bir bütün olarak tasavvur etmeleri veya var saymalar küresel uurun ba lang c olarak görülmektedir. Temelleri Ayd nlanma ile at lan ve evrenselcilik diyece imiz bu safhadan sonra, sosyolojinin bir akademik disiplin olarak özellikle Almanya, Fransa, Amerika, talya ve ngiltere de okutulmas yla birlikte millî kültürler çerçevesinde millî sosyolojiler dönemi te ekkül etmi , II. Dünya Savandan sonra ba lay p ve So uk Sava dönemi mant ile üretilen ve Amerika n n Talcott Parsons u ile zirveye ç kan bir milletler aras c l k dönemi ba lam t r. Sosyologlar n üçüncü dünya ülkelerine yönelmesiyle birlikte yerlile me dönemi ve u anki sosyolojinin küreselle mesi safhas ise âdeta, daha önceki safhalar n bütününü de içinde bar nd rmaktad r. Fakat burada söz konusu edilen, her ne kadar biri di erinden tamamen ba ms z olmasa da, küreselle menin sosyolojisi de il, daha ziyade sosyolojinin küreselle mesidir.1 Bir sosyal ve kültürel süreç olarak konumuz olan küreselle me bundan farkl d r. O halde küreselle me ne zaman ba lam t r? Bu tart mal d r ve sosyal bilimciler küreselle meyi genellikle kendi bak aç lar na göre ba lat rlar. Meselâ, Jared Diamond Guns
Küreselle me Nedir? Küreselle me, modern tüm toplumsal olu umlar gibi mu lak bir karaktere sahip olup, içerisinde birbiriyle farkl , çeli ik ve çat mal birçok süreci bar nd rmaktad r. Küreselle menin mu lakl , sadece tespiti 163
1
Ronald Robertson, Globalization: Social Theory and Global Culture, Sage Publication, London 1992, s. 16-21.
164
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Germs and the Steel isimli eserinde küreselle me kavram n n evrensel bir tekâmül süreciyle birlikte in a edildi ini ifade ederken, The Wealth and the Powerty of Nations isimli çal mas nda David Landis onun bir Bat fenomeni oldu unu ve ba lang c n Bat n n sosyal ve kültürel tarihinde aranmas na i aret etmektedir. Losing Control? Soverenity in an Age of Globalization isimli kitab nda Saskia Sassen küreselle meyi Sovyetler Birli inin y k l yla ba layan bir süreç, özellikle, Amerika Birle ik Devletleri nin dünya hâkimiyetini güçlendirilmesi ve Amerikan popüler kültürünün yayg nla t r lmas olgusu olarak görür.2 Küreselle me kelimesinin mü ahede edilebilir bir süreci tasvir eden ilmî bir kavram haline gelmesinde, toplumu gözlemlemeyi en önemli görevi sayan Bat sosyolojisinin geli im safhalar n n rolleri vard r. 1960 larda devrim kavram n n ayn anda var olan bir olguya i aret etti inin varsay lmas , II. Dünya Sava ve bunun politik ve sosyal yap lanmaya etkisi küreselle me kavram n n olu mas na ampirik olarak etkiledi i kabul edilmektedir. 1980 lerin ortalar na kadar akademik çevrelerde önemli bir kavram olarak görülmeyen küreselle me, 1980 lerden sonra o kadar yayg nla m t r ki, yer yüzüne nas l ve ne tarzda yay ld n takip etmek imkâns z haline gelmi tir.3 Küreselle me nedir? Robin Williams n küreselle menin ekonomik alanda ki ve özellikle günlük ya ay taki tesirini güzel tarif eden bir benzetmesi vard r: Merkezi Amerika da bulunan milletler aras bir irketin Londra daki bürosunda çal an genç ngiliz, i i bitince Japon yap m arabas na binerek evine döndü. Alman mutfak gereçleri ithal eden bir firmada çal an e i çok küçük talyan arabas yla daha kolay ilerledi i için eve ondan önce gelmi ti. Yeni Zelenda pirzolas , California havucu, Meksika bal , Frans z peyniri ve spanyol arab ndan olu an sofrada akam yemeklerini yedikten sonra, Fin yap m televizyonlar nda ngilizlerin Falkland Adalar n al na dair bir program seyrettiler. Program sonras nda ngiliz olman n mutlulu uyla sevindiler.4 Bu temsil küreselle menin daha çok ekonomik boyutu vurgulad göz önünde bulundurulmakla birlikte, onun ekonomiyi de içine alan daha kapsaml bir kavram oldu u unutulmamal d r. Fakat, 2
Max L. Stackhouse, General Introduction içinde God and Globalization: Religion and the Powers of the Common Life, Trinity Press International, Pennsylvenia 2000, s. 8. 3 Robertson, a.g.e., s. 8-9. 4 Robin Williams, Towards 2000, Chatto and Windus, 1983, s. 117.
165
Immanuel Wallerstein n küreselle meyi bir ekonomik sistem olarak deerlendiren teorisi konumuz aç s ndan oldukça önemlidir. Wallerstein, ekonomik plânda geli mi ülkelerin ve özellikle Bat n n kendi refah n sa lamak ve devam ettirmek için üretti i kapitalist ekonomik modelini dünya sistemler teorisi ba lam nda tahlil ederek, küreselle meyi özellikle geli memi ülkelerin menfaatini temin eden negatif bir süreç olarak görmektedir. Marksist bir perspektifle mes´eleyi ele alan Wallerstein, Avrupal lar n ortaya ç kard kapitalist dünya ekonomi sisteminin dünyada üç farkl bölge yaratt n iddia eder: Merkez, kenar ve merkez kenar aras ülkeler. Wallerstein a göre, bu sistemi kuran ve merkeze yerle mi olan millî devletler dünya ekonomi sistemine tamamen hâkimdir. Sermaye burada yo unla makta, dolay s yla çok çe itli ve kompleks ekonomik faaliyetler ancak burada gerçekle ebilmekte, en geli mi teknoloji burada üretilip kullan lmakta ve burada çal an i çiler yüksek ücret alabilmektedir. Kenarda bulunan geli memi devletlerin görevi, merkezin ekonomik sisteminin iyi i lemesine hizmet eden, ucuz mahsül ve hammadde sa lamakt r. Kenara konu land r lm ülkelerde kullan lan teknoloji basit, i çilik ucuz ve üretilen ürünler s radan olur. Wallerstein a göre, merkezle kenar aras ndaki ili kiyi ba ml l k ve sömürü belirlemektedir. Merkezle kenar ars nda bulunan az geli mi ülkeler hem kenar sömürmekte ve hem de merkez taraf ndan sömürülmektedirler. Bu sebeple hem kenarda ve hem de merkezde bulunan devletlerin özelliklerini ta rlar. Wallerstein a göre, Brezilya merkezle kenar aras nda bulunan ülkelerin tipik örne idir. Dünya ülkelerini ekonomik ve politik güç bak m ndan merkez, kenar ve kenar merkez aras nda bulunan ülkeler olarak bölünmeyi, Wallerstein a göre, serbest pazar ekonomisi ve kapitalist sistem gerçekle tirmektedir. Merkeze yerle en devletler güçlüdür ve bu ülkelerde devlet yöneten kesimin menfaatlerine ve ekonomik çark n devam n sa layacak güce hizmet eder. Merkezdeki devletlerin bir di er görevi de sava , bask , diplomasi ve d yard mlar vas tas yla kenardaki devletlerin zay f kalmalar n sa lamakt r. Merkezle kenar aras nda bulunan devletlerin, konumlar na göre, ya zay f ya da kuvvetli olmalar temin edilir. Wallerstein a göre, modern ulus devlet bu kapitalist küresel-ekonomi diye isimlendirilen sosyal sistemin tabiî neticesidir. 166
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Wallerstein in bu dünya sistemi veya dünya ekonomisi teorisine ampirik, kantitif metodlar uygulayarak tahlil eden sosyal bilimcilerden biri de John Meyer dir. Meyer in Wallerstein tenkidi daha çok onun iktisat ve politikay de erler yaratan farkl sosyal sistemler olarak alg lamas na dayanmaktad r. Meyer e göre, ekonomi üretim, tüketim ve e ya ticaretiyle de er yarat rken, siyaset yeni hedefler ve görünmez mallar üreterek, kolektif otorite vesilesiyle de er yaratmaktad r. Meyer, dünya-ekonomisi ve dünya-siyaseti diye ifade edilen küresel sistemlerin olmad n , aksine bunlar n kar l kl birbirini güçlendirerek de erler yaratt n iddia ederek Wallerstein in dünya-ekonomisi sistemini (ekonomi-dünyas ) ele tirir. Meyer ekonomiye siyaseti de ekleyerek küreselle me olgusunun dinami inin e itim oldu una dikkat çeker. Meyer in teorisinde din kolektif otorite yaratmada kültürel bir güç olarak alg lanmaktad r. Ona göre, küreselle me sadece ekonomik de il, politik-ekonomik bir olgudur.5 Stackhouse un da i aret etti i gibi, bugün küreselle menin ekonomik faktörlerle yönlendirildi ini, dolay s yla sorumlulu un kapitalizme ait oldu unu söylemek mes´eleyi çözmemektedir. Kapitalizmin arka plân nda nelerin bulundu u ve bunlar n kapitalizmi nas l yönlendirdi i de önemlidir. Ça da küresel kapitalizm, yeni organizasyonlar ve yeni yönetim formlar , yeni teknoloji, politik ve legal düzenlemeler, e itim, çocuk geli imi, sosyal, kültürel ve dinî de erler gibi birçok dinamiklerle ilintilidir. Fakat gerek kapitalizm gerekse Avrupa ve Amerika merkezli, kapitalist sistemin arka plân n olu turan entelektüel, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik-askerî dinamiklerin di er insanlar n nas l ya ad na ve nas l bir gelecek tahayyül etti ine etkisi aç kt r. nsanlar Bat n n hegomanyas sebebiyle ço u zaman kendi tercihi olmayan etkiler taraf ndan ku at lm ve tahakküm alt na al nm t r. Stackhouse un vurgulad gibi, insanlar n bencillik, kibir, h rs ve hile ile hareket etti i u ortamda, din ve ahlâk küresel süreçte bir denge unsuru olabilir.6 Fakat bizce, Wallerstein n küresel ekonomik bir sistem olarak kapitalizmi ele tirisi, dinî bir perspektifle yeniden tahlil edildikten sonra müspet bir in an n temeli olabilir. Wallerstein n dünya ekonomi sistemi teorisinin en ciddi münekkidlerinden biri de Ronald Robertson dur. Robertson, Wallerstein küreselle me konusunun entelektüel bir oyun sahas , ide5 6
Peter Beyer, Religion and Globalization, Sage Publications, London 1994, s. 21-26 Stackhouse, a.g.m., s. 25.
167
olojik tercihlerin yap ld , keyfî yorumlara müsamaha edilen bir alan haline getirmekle suçlamaktad r.7 Ekonomik sistemin arka plân ve dinamiklerine gerekli önem verilmedi inden dem vurarak, ekonominin kültürden ba ms z bir olgu olmad n n alt n çizmektedir.8 Halbuki Robertson a göre, küresel alan bir bütün olarak sosyo-kültürel sistemdir. Bu alan n te ekkül etmesine katk da bulunan birçok unsurlar vard r. Medeniyetin geli mesini sa layan nitelikli kültürler, milletler, ulusal ve milletler aras hareketler ve organizasyonlar, milletleri olu turan alt birimler ve fertler küresel sistemin parçalar d r. Küreselle me bir sosyal süreç olarak bu unsurlar n kendilerini küresel insanî artlar çerçevesinde yeniden tan mlamaya zorlamaktad r. Bu sebeple, Roberson a göre, küreselle meyi tahlilde indirgemeci bir tav rdan uzak durmak gerekmekte ve özellikle bunun sadece ekonomi ve politikaya hasr edilmesi ise tamamen yanl olmaktad r. Asl nda ona göre, insanl n tabiî miras olan çok kültürlülük, ça da küresel artlar n olu mas nda in aî ve ayn zamanda etkili bir rol oynam t r. 9 Ronald Robertson sadece iyi bir münekkit de il, ayn zamanda küreselle me konusunda teori geli tiren birkaç sosyal bilimcilerden biridir. Robertson, küresel kültürün olu mas n n uzun bir tarihî geçmi i ve hatta bu olu umda metafizik doktrinler ve dinlerin bile katk lar olduuna inan r. Nas l ki millî toplumlar di er toplumlar n kültürel katk lar yla olu makta, bunun gibi küresel kültür de millî toplumlar n birçok yönden kat l mlar ile olu maktad r.10 Robertson a göre, sosyal bilimciler ve özellikle sosyologlar n küreselle me hakk ndaki yorum ve üretimleri küreselle meye bizzat katk da bulunmaktad r. Meselâ, milletler aras ili kiler disiplininin dünyay bir bütün olarak ilme ve akademik ara t rmalara konu edinmesi küresel bir vizyonun olu mas na etki etmi tir. Sosyoloji ve di er insanî bilimler ancak küreselle me sürecinin belirginle mesiyle bu konuya ilgi ve alaka duymaya ba lam lard r.11 Robertson un da dikkat çekti i gibi sosyal bilimcilerin dünya haritas çizme veya dünyay s n flara ay rma hastal vard r. 1960 larda, liberal ve kapitalist ülkelerden olu an I. Dünya, en7
Robertson, a.g.e., s.49. Robertson, a.g.e., s. 66. 9 Robertson, a.g.e., s. 61. 10 Robertson, a.g.e., s. 113. 11 Robertson, a.g.e., s. 52. 8
168
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
düstrile mekte olan komünist bloka II. Dünya ve az geli mekte olan dier ülkelere de III. Dünya diyerek ülkeleri s n flara ay rd lar. imdi ise sosyal bilimciler ülkelerin, politik, ekonomik ve kültürel durumlar na göre, bazen bilimsel ve ço u zaman da ideolojik ve bir birleriyle çelien, güney-kuzey, do u-bat tarz nda yeni s n flamalar yapmaktan kendilerini alamamaktad rlar.12 Dünyan n kültürel ve ekonomik haritas n çizme te ebbüsleri hiç üphesiz ki global bir tasavvurun olu mas na katk da bulunmu tur. Robertson un ifade etti i gibi, 1980 lerin ikinci yar s ndan sonra, küreselle me entelektüel, i , ve medya çevrelerinde farkl anlamlar na ve farkl yönlerine vurgu yap larak kullan lan ortak bir terim haline gelmeye ba lam t r. Bu aç dan bak lacak olursa, küreselle me kavram , Robertson a göre, dünyan n bir bütün olarak somut yap land r lmas ile ilgili geli meleri ifade etmektedir.13 1990 lardan sonra ise, insanl k büyük bir global belirsizlik dönemine girmekle kalmam 14 ayn zamanda bu belirsizlik küresel olarak müessesele meye de ba lam t r. 15 Robertson, u anki küresel artlar n be safhada olu tu unu iddia eder: 1- Olu um Safhas : Avrupa da XV. yüzy l n ba lar ndan, XVIII. yüzy l n ortalar na kadar süren ve Orta Ça toplum düzeninin zay flamas yla birlikte millî toplumlar n geli mesinin gerçekle ti i dönemdir. Bu safhada Bat , Katolik Kilisesi alan n geni letmi ve birey kavram ve insanl k fikirleri vurgulanmaya ba lanm , ve ayn zamanda güne merkezli kâinat fikri, modern co rafya kabul edilmi ve modern takvim yayg nla maya ba lam t r. 2- Ba lang ç Safhas : Avrupa da XVIII. yüzy l n ortalar ndan 1870lere kadar süren safhad r. Bu safhada homojen ve üniter devlet fikrine dönülmü , milletler aras ili kilerin netle mesiyle vatanda l k fikri 12
Robertson, a.g.e., s. 57. Robertson, a.g.e., s. 53. 14 Özellikle so uk sava döneminde iki kutuplu bir dünyada güçler bir birlerini dengeleyerek, bir taraf n güç kullanmanda a r gitmesine ve yersiz davranmas n engelliyordu. Sosyalist blokun çökmesiyle birlikte sosyalizmin alternatif bir dünya görü ü olma konumunu kaybetmesi dünyada ideolojik bir bo luk do urmu , kapitalizmin gittikçe vahile erek adil olmayan bir nizam kurmas ise Bat dü üncesinin güvenilirli ini zedelemi tir. Her iki durumun ortaya ç kard belirsizlik, dünyada aray h zland rm ve dünya ticaret merkezinin y k lmas yla birlikte Bat di erin slam oldu unu resmen ilan etmi tir. Böylelikle Bat n n slam ve Müslümanlar ile mücadelesinde yeni bir dönem aç lm t r. 15 Robertson, a.g.e., s. 50. 13
169
ve daha somut insanl k kavram olu maya ba lam ve Avrupal olmayan toplumlar milletler aras toplum olarak kabul edilmi ve ulusalc l k ve milletler aras c l k akademik bir tema haline gelmeye ba lam t r. 3- Hareket Safhas : 1870 lerden 1920 lerin ortalar na kadar süren bu safhada küreselle me temayüllerinin öne ç kt tek bir uluslar toplulu u olu turulmu , küllî bir insanl k kavram n n te ekkülü ve modernite probleminin netle mesi ve temala mas tahakkuk etmi tir. Yine bu dönemde Avrupal olmayan toplumlar milletler aras olu umlarda fazlala m ve ileti im usulleri küresel olarak yayg nla makla kalmam ayn zamanda h z n da art rm , ökümenik hareketler ço alm , Olimpiyat ve Nobel gibi dünya çap nda yar malar ortaya ç km , modern takvim tamamen kabul edilmi ve I. Dünya sava vuku bulmu tur. 4- Hâkimiyet Safhas : 1920 lerin ortalar ndan 1960 lar n sonlar na kadar süren bu safhada anla mazl klar ve sava larla birlikte küreselle me süreci hâkimiyeti sa lam , önce milletler ligi ve sonra Birle mi Milletler kurulmu , ulusal ba ms zl n prensipleri tesis edilmi ve So uk Sava dönemi, atom bombas n n kullan lmas ve III. Dünya fikrinin netle mesi de bu dönemde tahakkuk etmi tir. 5- Belirsizlik Safhas : 1960 lar n sonunda ba lay p 1990 lar n ba na kadar süren bu safhada küresel bir dünyada ya ad m z uuru artm , aya seyahat gerçekle mi , post-materyalist de erler vurgulanm , So uk Sava sona ermi , nükleer ve termo nükleer silâhlar yayg nla m , küresel müessese ve hareketlerin miktar artm ve çok kültürlülük ve çok etniklik problemleri ortaya ç km , sivil haklar mes´elesi küresel bir durum olu turmu , çevre problemleriyle birlikte insanl n gelece ine dair endi eler artm , sivil toplum ve dünya vatanda l fikirlerine daha fazla ilgi duyulmaya ba lanm , küresel medya sistemi ve onun kar tlar yerlerini sa lamla t rm lar, küreselle meyi çözen ve yeniden in a eden bir hareket olarak slâm zuhur etmi tir.16 Ronald Robertson un belirsizlik safhas olarak niteledi i be inci safhan n sonunda slâm küreselle meyi çözen ve yeniden in a eden bir unsur olarak zikretmesi oldukça manidard r. Çok de il belki de be y l sonra devrin sosyal bilimcileri alt nc safhay küreselle menin y k l olarak belirleyecekler ve bunu belki de Dünya Ticaret Merkezi nin çök16
Robertson, a.g.e., s. 58-59.
170
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
mesiyle ba latacaklar ve slâm n da siyasî, kültürel ve ekonomik aç dan aktif oldu u yeni bir dönemden bahsedeceklerdir. Küreselle menin olu um safhalar n k saca ifade ettikten sonra, imdi de Robertson un küreselle me teorisini ele almak istiyoruz. Ona göre, küreselle me, dünyan n küçülmesi ve bir bütün olarak dünya uurunun olu mas ve bunun kültürel alanda izafîle tirme süreci tarz nda tarif edilebilir. Küreselle me bir taraftan küresel ba ml l k (global interdependence) di er taraftan da küresel bütünlük uuru olarak sosyal alanda varl k kazanmaktad r.17 Robertson a göre, küreselle me sadece ekonomik ve kültürel boyuta indirgenemez. O çok farkl boyutta birçok eyi birden ihata etmektedir. Küreselle menin Robertson a göre, dört temel unsuru vard r: Millî devletler, benlikler, milletler aras ili kilerle olu turulmu dünya toplumlar sistemi ve be eriyet. Bununla Robertson yeni bir dünya sistemi önermemekte aksine halihaz rdaki küresel insanî artlar n olu umunu izah etmeyi hedeflemektedir. Bu unsurlar küresel artlar n temelidir ve her biri di er üçü taraf ndan s n rland r lmaktad r. Meselâ, bu unsurlardan benlikleri ele al rsak, o önce bir toplumun üyesi olmakla s n rland r lmakla kalmaz ayn zamanda, milletler aras ili kilerin dalgalanmas ndan etkilenir; di er taraftan çevre problemleri söz konusu oldu unda tehlikeye maruz bir insan nesli olarak muamele görür. Bu sebeple, Robertson a göre, XX. yüzy l küreselle mesi hem yerelli in evrenselle mesi ve hem de evrenselli in yerelle mesi tarz nda tahakkuk etmektedir.18 Küreselle me en basit anlam yla dünyan n küçülmesine, yo unla t r lmas na i tirak etme demektir. Fakat bu, yerel etkilerden ba ms z de ildir. Bir slogan haline gelen küresel dü ün yerel davran ifadesi yerelli in de küresel etkilerle ekillendi inin asl nda bir ba ka ifadesidir.19 Küreselle me sürecini en özlü biçimde zaman ve mekân daralmas olarak ifade edebilir. Fakat bunu gerçekle tiren birçok araçlar vard r. Milletler aras ileti imi ve onun bir uzant s olan turizmi, kültürün mal haline gelmesi ve homojenle mesini ve bunun bir uzam olarak da küresel kapitalizmi küreselle tirmeyi yayg nla t ran araçlar olarak zikretmek mümkündür.20
Robertson a göre, küreselle me ile modernite aras nda do rudan bir ili ki vard r. Modernite, akrabal k ve yerel ili kiler a na dayanan bir toplumsal yap lanmay , fert ve toplum ayr m na dayal bir ba ka toplumsal yap lanmaya dönü türmü tür. Bu anlamda küreselle me tek bir sosyal dünya yaratan süreç olmakla birlikte o insanlar n dünya görü lerine göre farkl alg lan r. Bu ba lamda Robertson, dört farkl küresel dünya imaj ndan bahsetmektedir: Birincisine Global Gemeinschaft I der. Bu imaja sahip insanlar dünyay , kendi konum ve kimlikleri gere i bir birleriyle ileti im kurmalar mümkün olmayan, kapal toplumlar n bir araya gelerek olu turdu una inan rlar. Robertson a göre, ran ve Amerika daki fundamentalist guruplar n dünya imaj böyledir. Global Gemeinschaft II ise, dünyay tek bir küresel cemaat veya köy olarak tahayyül eder. Daha ziyade Durkheim in kolektif uurunu ça r t ran bu vizyonu Katolik Kilisesi, baz liberal teolojiler ve Müslümanlar benimsemektedirler. Global Gasellschaft I olarak nitelendirilen küreselle me vizyonu dünyay sosyo-kültürel ileti imin gerçekle ti i aç k toplumlar n birlikteli i olarak görür ve millî toplumlar n küresel sistemlerin temel yap lar olduuna inan r. Robertson dünyadaki liberal milliyetçilikleri bu tarz bir imaj savunan gruplar olarak nitelemektedir. Global Gasellschaft II ise, küresel düzenin ancak formel ve sistematik bir dünya organizasyonu ba lam nda mümkün oldu una inan r. Ancak güçlü bir dünya hükümeti ile gerçekle tirilebilecek bu vizyonu, Marksistler ve geçen yüzy ldaki bir grup liberaller savundular.21 slâm Dünyas , küreselle me sürecinin seyrini tayin eden bir konumda olmad , yani failden daha çok meful oldu u için, önemli olan küreselle menin ne oldu u de il, bizim dünyam z nas l etkiledi idir. Bu aç dan meselâ Robertson un, küreselle menin milliyete dayal toplumlar yok etmeyece ini, aksine dünyan n birçok yerinde çok uluslu toplumlar n yeniden belirmesine hizmet edece ini söylemesi önemlidir. Bu bak mdan millî topluma ba l l k, küreselle menin önemli unsurlar ndan biridir.22 Robertson a göre, küreselle me kültürel, ekonomik ve politik alanlarda e zamanl vuku bulan çok boyutlu bir süreç olmas na ra men 21
17
Robertson, a.g.e., s. 8. 18 Robertson, a.g.e., s. 104. 19 Robertson, a.g.e., s. 172 20 Robertson, a.g.e., s. 172-173.
22
Robertson, a.g.e., s. 78-83. Robertson, a.g.e., s. 121.
172 171
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
bu süreç zorunlu küresel bir entegrasyona do ru gitmemektedir. u anki dünyada mevcut olan ve gittikçe artan ba ml l k (interdependence) bir entegrasyon olarak telâkki edilmemeli, o ne bir kültürel entegrasyon ne de sadece ekonomik bir olgudur. Bu bak mdan Robertson, küreselle menin daha çok kültürel, politik ve dinî boyutlar n n öne ç kar lmas n arzu eder. Ekonomik küreselle me bürokratik rasyonalizmin kar konulamaz güçleri taraf ndan farkl l k ve çe itlili i aynîle tirme, standartla t rmay ifade etmek için McDonaldla t rma kavram ile ifade edilmektedir.23 Di er taraftan Robertson a göre, toplumlar n daha çok birbirine ba l hale geldi i inanc ve ekolojik problemler, nükleer silâhlar ve AIDS gibi hastal klar n yayg nla mas dünya ve insan neslinin geleceine dair endi elerin artmas na sebep olmakta, bu da kültür, doktrin ve ideolojilerin izafîle mesini intaç etmektedir.24
lirlemektedir. Bat da katmanl toplumdan fonksiyonel topluma geçi , ayn zamanda toplumun kültürel beklentilerini normatif (hükmî) söylemlerle tatmin etme yerine, kognatif (yorumsal) bir üslupla kar lama dönemini ortaya ç karm t r. Luhmann a göre, küreselle meyi gerçekle tiren i te bu toplumsal transformasyondur. Ekonomi, siyaset ve bilim bu fonksiyoner toplumun dinamiklerini olu turan soyut sistemlerdir. Ekonomi para, siyaset, güç ve bilim ise hakikati kendine konu edinerek toplum yap s n belirleyen normatif soyut sistemler olarak kar m za ç kmaktad r. Teorik anlamda bu sistemler topluma birçok imkânlar yaratarak daima bir de i imi ve bu de i imin yayg nla mas n sa lam lard r. Bu sebeple katmanl gele-
Küreselle me sürecini bir teori ba lam nda izah eden sosyal bilimcilerden biri olan Niklas Luhmann, küresel toplumun genel vas flar n tespitin güçlü üne ve özellikle ekonomik veya politik bir sistem çerçevesinde teorile tirmenin mahzurlar na dikkatleri çekerek, küreselle meyi somut bir sistem bütünlü ünün bütün dünyada vehmedilen varl olarak de il de, toplumsal yap n n de i imi olarak izah eder. Bu anlamda küreselle me moderniteye e ittir. Luhmann a göre, modern ve küresel dünyay , katmanla m farkl l klar n hâkimiyetine dayanan bir toplumdan fonksiyonel farkl l klar n hâkimiyetine dayanan bir topluma geçi tayin etmektedir. Meselâ, modern öncesi toplumlar statü, zenginlik gücü olu turan katmanlar in a etmekte, böyle bir toplumda ferdin bir kabileye veya soya mensup, köylü veya ehirli olma toplumdaki yerini tayinde oldukça önemliydi. Luhmann a göre, modernite geleneksel katmanl toplumu yeniden in a etmi , eskiden alt sistemi olu turabilme imkân statü gruplar na aitken, imdi modern toplumlarda ayn fonksiyonu fiil icra etmeye ba lam t r. Geleneksel toplumlarda soyluluk, ticaret ve rençberlik toplumu olu turan katmanlar tayin ederken, imdi politika, ekonomi, bilim, e itim, din ve di er sistemler toplumsal yap lanmay be23
Ronald Traditio Î
Robertson, 0 0(X
Gloablization
and
the
Future
of
5 q 14:19:09
174
M 174
173
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
neksel toplumlara nispetle fonksiyonel modern toplumlar daha dinamiktir.25
Modern dünyan n önemli özelliklerinden biri, sosyal, ekonomik veya siyasî ta nabilir yap lar veya alt sistemler yaratm olmas d r. Küreselle me bu anlamda, bu yap lar n veya alt sistemlerin ta narak Bat d toplumlara monte edilmesidir. Bat n n Orta Do u, Asya ve Afrika ülkelerindeki siyasî ve kültürel hâkimiyeti sayesinde bat l la maya ikna edilmi toplumlar, ekonomi, siyaset e itim alan nda alt sistemleri kendi memleketlerinde yeniden üreterek küreselle meyi gerçekle tirirler. Antony Giddens da, Luhmann gibi modernite ile küreselle me aras nda do rudan bir ili ki kurmakta ve onu yerel hadiselerin binlerce
177
176 175
175
v
%
r
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
kilometre uzakl ktaki olaylar etkilemesi ve etkilenmesi neticesini do uran sosyal ili kilerin bir yo unla mas olarak görmektedir.26 Giddens a göre, küreselle menin birbiriyle irtibatl dört temel boyutu vard r: Ulus devlet sistemi, kapitalist ekonomi, dünya askerî nizam ve milletler aras i bölümü. Giddens a göre, dünyan n ekonomik gücü kapitalist ülkelerin elinde oldu u için ekonominin kapitalist yap lanmas n da bu ülkeler gerçekle tirmektedirler. Ayn zamanda dünya siyasetiyle de alakal olan bu yap lanma, Giddens n i aret etti i gibi, küresel çapta bütün i faaliyetleri ve te ekküllünün yayg nla mas n mümkün k lmakta ve birkaç az geli mi ülkelerin bütçesine denk bir ekonomik güce sahip, dünya siyasetini de etkileyen milletler aras irketler ortaya ç karmaktad r. Modern devlet ise bir sistem olarak bu ekonomik yap lanman n bir güvencesi olmakla varl k kazanmaktad r. Bir taraftan ekonomik yap lanman n bir neticesi olarak gözüken modern devlet kendi varl n sa lamla t rmakta ve di er taraftan varl belirlenmi s n rlar içinde egemenlik kavram , otonomi ve bunlar n neticesi olarak da milletler aras ili kilerle taayyün etmektedir. Modern ulus devlet, ta nabilir bir alt sistem olmas bak m ndan, dünya çap nda yayg nla makla küreselle meyi gerçekle tiren bir unsurdur. Küreselle menin üçüncü boyutu ise organizasyon tekniklerinin, sava endüstrisini ve ayn tür silâhlanman n yayg nla mas n mümkün k lan dünya askerî nizam d r. Askerî gücün küreselle mesi sadece farkl devletlerin askerî ittifaklar kurmas tarz nda alg lanmamal , ayn zamanda bizzat sava n tabiat ile ilgili oldu u gerçe i göz önünde bulundurulmal d r. nsanl n ya ad son iki Dünya Sava , yerel hadiselerin nas l küresel bir problem haline geldi inin en önemli delilidir.
Luhmann a göre, modernite, ekonomi, siyaset ve e itim alan nda ta nabilir modeller üretip bütün toplumlara moderniteyi yayg nla t rarak küreselle meyi gerçekle tirmi tir. Giddens ise bu fikri daha da geli tirerek küreselle menin, modern ulus devlet, kapitalist ekonomi, i bölümü ve askerî nizamda müessesele erek somutla t n vurgular. Küreselle meyi k saca bu tarzda ifade ettikten sonra, imdi as l konumuz olan küreselle me ve din konusunu ele almak istiyoruz.
Din ve Küreselle me Dinin feth edici bir güç olarak28 küreselle me kar s ndaki konumunu belirleyebilmek için önce dinin modernitenin yayg nla mas yla kar kar ya kald durumunu ele almak gerekir. Endüstri toplumu ve modernitenin dinin hem teolojik ve ahlâkî-teorik sisteminin alg lanmas na ve ayn zamanda pratik olarak ya anmas na menfi etkisi olmu ve belki de din, tarih boyunca ilk defa sadece yap sal de il ayn zamanda özsel bir krizle kar kar ya kalm t r. Ça da sosyolojinin tespit etti i en önemli olgulardan biri de din ve sosyal sistemlerin birbirine ba l oldu udur. Bunlar birbirini etkileyerek diyalektik olarak de i irler, yani sosyal sistemler dinin alg lan n , din de sosyal sistemleri de i tirir. Meselâ, XX. yüzy lda sosyal hayatta zuhur eden dramatik de iiklikler dinî ya ay etkilemi , dinin alg lanmas nda önemli de i ik-
?
Giddens a göre, Küreselle menin dördüncü boyutu dünya çap nda i bölümü tarz nda tezahür eder. Modern endüstride i in tabiat , ham madde ve materyalin elde edilmesi, bölgesel uzmanl klar, kabiliyetler bak m ndan i bölümünü zaruri k lmaktad r ve bu da zorunlu olarak küresel ba ml l getirmektedir.27
S Ñ ¨ N
Bizce do rudan modernitenin tabiat ile alakal olan küreselle me, Robertson un i aret etti i gibi kültürel alanda dünyan n küçülmesi ve küresel bütünlük uurunun olu mas neticesini do urmu tur. Luhmann ise küreselle meyi geleneksel katmanl toplumlardan modern fonksiyonel toplumlara geçi olarak niteler.
Ä
x
178 177
@
177
179
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
likler yaratm t r.29 Bununla birlikte modern zihnin önemli i lerinden biri olan bilimsel argümanlar sadece belirli do malar tenkidle yetinmemi , bizzat dogma kavram na kar ç k p tenkit etmi tir. 1907 y l nda Papa X. Pius, moderniteyi hakl olarak dinin dal ve gövdesini de il, bizzat kökünü kesen bir balta olarak tasvir etmekteydi.30 Modernite, özellikle geleneksel dinlerin sosyal alandaki etkilerini azaltarak toplumun sekülerle mesine kaynakl k etmi tir. Kurtz un tesbitine göre, modernitenin dine etkisini u ekilde özetlemek mümkündür: 1- Rasyonalizm, bilimselcilik ve ferdiyetçilik gibi fikrî hareketler dinî geleneklerin yerini almaya te ebbüs etmi tir. 2-Toplumsal ya am n sekülerle mesi ve dinin özelle mesiyle birlikte farkl din mensuplar n n ortak sosyal hayat payla abilme imkân do mu tur. 3- Geleneksel formlar yeniden canlanm t r. 4- Geleneksel dinlerin sosyal ve psikolojik fonksiyonlar n icra edebilecek sivil din ve milliyetçilik gibi din benzeri yap lar zuhur etmi tir. 5- Telfikcilik (sinkretizm) süreci neticesinde yeni dinî inanç ve ibadet formlar yarat lm t r. lk iki madde, Ayd nlanmac dünya görü ünün ve dolay s yla modernitenin dini yok etme veya de i tirme te ebbüsünün neticesini ifade ederken, son üç madde art k modernitenin dinin yerine ba ka eyleri ikame etme projesinden vazgeçti ini ancak ona ekil vermek istediini göstermektedir.31 Modern toplumsal yap lanmada zuhur eden çok kültürlülük ve ço ulculuk genel anlamda dini de etkileyerek dinin tesirini s n rlayan, ço u zaman birbiriyle çat an dinamikler ortaya ç karm t r. Bu dinamikler neticesinde bir taraftan din, toplumsal arenadan elini-ete ini çekerek özelle irken di er taraftan modern dünyan n hayat katmanlar n olu turan siyaset, ekonomi ve e itimle din aras na kal n duvarlar örül-
179
mü tür.32 Modernitenin, kendi varl n ve etkisini yok etmeye yönelik bu büyük taarruza din de kendi gücü nispetinde kar l k vermeye çal maktad r. Bunun bir neticesi olarak, 1- H ristiyan ve slâm gelene inde mündemiç reaksiyoner teolojiler anti-modernist hareketler varl k kazanm , 2- Latin Amerikan Kurtulu Teolojisi ve kad n hareketlerinin ortaya ç kmas na sebep olmu , 3- Nasyonalizm, sivil din, ferdiyetçilik ve tüketimcilik gibi din benzeri yeni te ekküller olu mu , 4- Dinî telfikcili i (sinkretizm) te vik ederek yeni dinî hareketlerin te ekkül etmesine imkân sa lam t r.33 Sosyal bir süreç olarak küreselle menin dinin teolojik sistemine ve toplumsal boyutuna etkisi ve dinin küreselle meye kar direnci ve bizzat kendisinin küresel bir fail olarak sosyal hayat yeniden yap land rma te ebbüsü bu tebli in as l konusudur. Bunu Peter Beyer in konuyla ilgili tart malar çerçevesinde ele alaca z. Peter Beyer e göre, din ve küreselle me aras nda tek yönlü bir ili ki yoktur, dolay s yla ço unlukla kabul edildi i gibi, küreselle menin hâkim, dinin ise mahkum veya küreselle menin fail, dinin ise meful oldu u tespiti do ru de ildir. Di er taraftan küreselle menin özellikle geleneksel toplumlarda esasl paradokslar yaratt da do rudur. Bu ise tek yönlü bir süreç de ildir; küreselle me bir taraftan, geleneksel kültürel yap ve ferdî kimlikleri tahrip ederken, di er taraftan baz yerel kimliklerin yeniden olu turulmas na ve mevcutlar n n canlanmas na etki etmektedir. Salman Rü tü hadisesinde oldu u gibi, din küresel sistemin geli mesinde veya tersine toplumdan d lanmas nda etkin bir rol oynamaktad r. Beyer e göre, Salman Rü tü hadisesi, küreselle menin bu iki yüzünü net olarak ortaya koymaktad r. Ona göre, Müslümanlar Salman Rü tü mes´elesinde kutsal kabul ettikleri eye hakaret edildi i ve küresel sistemde kendi inançlar na uygun bir yer verilmedi i için reaksiyon göstermi lerdir. Bir yandan, gayr-i müslim güçler taraf ndan kurulan küresel sistem, slâm n özü olan Kur ân n vazgeçilmez kutsall n n, küresel sisteme uyumun kar l nda diyet olarak istemesine isyan ederken, di er aç dan, Müslümanlar gösterdikleri reaksiyonla küresel sis-
< 180 179 179
179
ž ž
180
179
179
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
temdeki e itsizlikleri öne sürerek belli bir slâmî kimli in canland r lmas na da hizmet etmi olmaktad rlar.34 Bu durumda dinin küreselle me
kar t bir olgu olarak mücadele içinde bulunmas hem kendine küresel dünyada bir varl k kazand rmakta, hem de küreselle meye feth edilmesi gereken yeni hedefler tayin ederek onu tahrik etmektedirler. Beyer in din ve küreselle me teorisi iki temel iddiaya dayanmaktad r: Bunlardan biri, Talcott Parsons, Peter Berger, Thomas Luckmann ve Robert Bellah gibi sosyologlar n, özellikle Bat toplumlar nda dinin özelle ti i (privatizatin of religion) iddias n kabul etmekte ve ayn zamanda kendi tezi olan dinin küreselle me neticesinde di er ini yani eytan n n kaybetti i iddias n ileri sürmektedir. Dinin özelle mesi teorisi geleneksel dinlerin toplumsal alanda etkisini kaybederek daha ziyade ahsî alanda etkili oldu u anlam na gelmekte, bunu bir k s m sosyologlar dinin ferdîle mesine, di er baz lar cemaat ruhunu kaybetmesine ve bir k sm da dinlerin ahlâkî birli i temin etmede ba ar s z olmas na ba lamaktad rlar. Asl nda dinin özelle mesi geleneksel dinî formlar n bir bütün olarak toplumu tayin etmede art k müessir olamamas demektir. Beyer, dinin özelle mesi iddias n Luhmann n dinle ilgili olarak geli tirdi i fonksiyon ve icra kavramlar na dayanarak izah eder. Luhmann a göre, fonksiyon (function) ve icra (performence) dinin farkl iki boyutuna taalluk etmektedir. Luhmann, ibadet, huzur verme ve kurtulu a ula ma gibi dinin ahsî boyutuna, yani saf dinî ileti ime fonksiyon ve dinin e itim, sa l k, sosyal refah gibi sosyal alandaki faaliyetine de icra (performance) demektedir. te dinin özelle mesi onun icra boyutunun zay flayarak sadece bir fonksiyon olarak idrak edilme-
183
182 181
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
siyle alakal d r. Di er taraftan dinin ahsîle mesi ile ahlâk n toplumdaki yap sal rolünün azalmas aras nda da do rudan bir ili ki vard r.35
den geçirmi ler, Protestanlar ve Katolikler yeni geli en modern e itim sistemi içinde yer almaya çal m lard r.36
Modernite ve küreselle menin dine müphem ve ayn zamanda da menfi etkileri oldu u aç kt r. Bu sebeple geleneksel dinî ilgilerin azald n , sembol ve dinî mesleklerin ciddi itibar kayb na u rad n rahatça ifade etmek mümkündür. Beyer in de do ru olarak tespit etti i gibi, Bat modernitesi kendi icad olan kapitalist ekonomi, egemen devletlerle olu turdu u politik yap , dünya çap nda yayg n bilimsel, teknolojik, sa l k, e itim ve medya sistemleri ile varl n hem somutla t rmakta ve hem de küreselle tirmektedir. Bu müesseseler daha önce geleneksel toplumlarda var olan yerel sistemlerin yerini alm , bu toplumlar n statü gruplar n olu turan, soyluluk ve geleneksel normatif özellikler yerini ferdî hürriyet, devlet ve rasyonel ak l yürütmeye b rakm t r. Modern öncesi toplumlarda din, ekonomik, sosyal, siyasal ve bilimsel bütün alanlar ihata ederken, modern toplumlarda araçsal fonksiyonu olan özel sistemler geli tirildi i için din marjinalle mi tir. Bu sistemlerin küreselle mesiyle birlikte dinin sosyal alandaki tesiri zay flam t r. Bu geli melere dinlerin özellikle H ristiyanl n cevab farkl olmu , o kendini fonksiyonel alt sistem haline getirerek bu sürece olumlu cevap vermeye çal m t r. Meselâ, otonom, legal ve politik sistemlerin ortaya ç k yla birlikte Katolikler kendi yap lar n da yeniden göz-
184 183
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Peter Beyer in tespitine göre, bilim, ekonomi ve siyasetin a r sekülerle mesi neticesinde H ristiyanl k kendini sosyal alanda etkili fonksiyonel bir alt sistem yapma çabas nda ba ar s z olmu ve böylelikle din sadece iman alan na münhas r k l nm t r. Bu bak mdan bir inanç objesi olarak de il ama bir sistem olarak dinin gelece i küreselle menin do uraca sonuçlara ba l d r. Beyer in de i aret etti i gibi din, fonksiyonel alt sistemlerin ba ard n kendi yap s ve kendi tarihi sebebiyle ba aramam ve dolay s yla küreselle meyle bir uyum sa layamam t r. Dinin tabiat ve fonksiyonel ili kileri bak m ndan kapitalist ekonomik sitem veya modern devlet sistemi benzeri küresel bir dinî sistem geli mesi küreselle menin u andaki safhas aç s ndan, bizce pek de mümkün görünmemektedir. Fakat Beyer e göre, bu elbette hiçbir dinî küresel sistemin olmayaca veya dinin sadece az nl n ahsî bir ilgisi haline gelece i anlam na gelmemektedir. Modern ve küresel ortam dine bir taraftan negatif yapt r mlar yüklerken di er taraftan yeni potansiyeller de yaratmaktad r. u andaki verilerden hareketle dinin güçlü ve küresel bir alt sistem ortaya koymas mümkün görünmemekle birlikte, küresel toplumda her ey uyumlu ve istikrarl oldu u da söylenemez. Küresel toplum her geçen gün gücünün artmas na, toplumun her alan na uygun araçlar geli tirmesine ra men, sosyal hayatta nüfuz edemedi i k s mlar ve buralara taalluk eden problemler vard r. imdi küresel dünya ferdî ve grup kimliklerinin olu umunda ortaya ç kan problemler, ekolojik tehdit, gelir da l m nda gittikçe artan e itsizlik, güç dengesizli i gibi temel problemlerle kar kar yad r. te dinin gelece ini, bu kötü durumda kendisine nas l bir ders ve pay ç karaca tayin edecektir. Dolay s yla mes´eleye ideolojik olarak bakmamak gerekir; zira, Beyer a göre, mes´ele ideolojik de il yap sal veya pratiktir.37 E er mes´ele gerçekten yap sal ise, dinin alternatifi yoktur ve yapaca eyi zorunlu olarak yapacakt r. Beyer in küreselle me din ili kisini tahlilde bir di er önemli nokta da dinin kendi yap s için zaruri olan di er ini kaybetti i iddias d r. Beyer e göre, küreselle me 1960 lardaki baz teologlar n dü ündü ü gibi, Tanr n n ölümüne de il, eytan n belirsizle mesine sebep olmu tur. Küresel toplumlarda Tanr hâlâ diridir ve fakat ondan korkmak güçle mi tir.
185
@
185
Beyer in tespitine göre, küreselle me, kötünün ve eytan n dinî yap dan ç karmakla dinin yeniden yap lanmas n zaruri hale getirmi ve dolay s yla geleneksel iman ta yan dindar kesimleri ciddi bir dilemmaya maruz b rakm t r. Do rusu bir taraftan ça da problemleri muhatap alma mecburiyeti di er taraftan geleneksel teolojik yap y de i tirme gereklili i, Meyer e göre, dinle ilgilenen insanlar muhafazakâr ve liberal tercihlere zorlamaktad r. Muhafazakâr tercih, kötünün ve eytan n var oldu u geleneksel dinî yap n n devam n tasavvur ederken, liberal tercih, kötülü ü ferdîle tirmeden ve somutla t rmadan daha çok soyutla t rarak geleneksel yap n n yeniden in as n dü ünmektedir. Liberal tercihe göre, geleneksel dinî toleranss zl k ve yerel olanda srar kötülü ü ortaya ç kmaktad r. Halbuki kötülü ü izafîle tiren dinî ço ulculuk ve Kurtulu (liberation) Teolojisi küreselle menin dinî alana farkl bir yans mas d r. Beyer e göre, küresel toplum daha somut bir gerçeklik haline geldikçe, liberal dinî tercih, gelece in e ilimi olarak daha da belirginle mektedir. Di er taraftan muhafazakâr tercih ise sosyal alanda geleneksel A k n kavram n yeniden hâkim k lmak ve toplumu normatif esaslar ile yap land rmak istemekte ve bu te ebbüsü ile de Beyer e göre, tehlikeli olmaktad r. Küreselle en dünyada, hâlâ bir yol olarak görülen muhafazakâr tercihin A k n Varl k ve dinin geleneksel yap s yla çok büyük problemleri yoktur. Fakat bu tercihin küresel sosyal yap lardaki hâkim e ilimlerle ciddi problemleri vard r. Muhafazakâr tercihin somut temsilcisi olarak Amerika daki baz fundamentalist H ristiyan gruplar ve ran devleti gösterilebilir.38. Tekrar ifade edilecek olursa, küreselle me kötülü ü, tehlike ve fitneyi temsil edecek kâfirleri ve yabanc lar olmayan bir toplum yaratmaktad r. Halbuki ahlâkî kurallar n ontolojik temelleri ve en önemlisi de di er dünyada kurtulu anlay , iyi kötü ay r m n n netli ine ve güçlülü üne ba l d r. Dolay s yla, küreselle me, iyi ve kötü ayr m n belirsizle tiriyor, kötülük ve fitnenin somutla t r laca toplumlar yok ediyorsa bu uzun vadede dinin ontolojik temellerinin tahribi anlam na
186
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
gelmektedir.39 Küreselle me dinin ontolojik temellerini tahrip edecek güçte midir? Bunu daha sonra ele alaca z.
Peter Beyer, küreselle menin din alan ndaki tesirini en iyi ekilde tebarüz ettiren ça da dinî hareketler oldu unu söyler. Bu ba lamda küreselle me ve din ili kisini daha net ortaya koyabilmek için Beyer, Amerika da varl k bulan Yeni H ristiyan Sa , Latin Amerikan Kurtulu Teolojisi, ran slâm Devrimi ve srail deki Yeni Dinî Siyonizm hareketlerini tahlil eder. Beyer önce Yeni H ristiyan Sa Hareketi ni ele al r. Beyer e göre, bu muhafazakâr H ristiyan hareketin gayesi, toplumun bütün alanlar na geleneksel H ristiyanl hâkim k lmakt r. Hatta bu hareket dinin politik, hukukî ve e itim sistemlerinin i leyi ini geleneksel dinî kaynaklardan hareketle etkileyerek dinin kamusal alanda daha da etkin olmas n arzu etmektedir.40 Meselâ, bu hareket, Darwin evrim teorisine kar ç kmakta, H ristiyanl medeniyetin özellikle Amerika medeniyetinin esas saymaktad r. Bunlar n Amerika n n I. Dünya Sava na kat lmas na kar ç kmas ve sonra bunu Amerikan H ristiyanl ile Alman ak lc l aras ndaki bir sava olarak nitelemeleri ve sava sonucunu da rasyonalizmle Tanr ya kar gelen Almanlar n sava ta yenilerek cezaland r ld na inanmalar , küreselle meye kar dinî tavr n güzel bir örne i olarak görülmelidir.41 Madalyonun bir de di er yüzüne bakmak gerekir. Küresel toplum modernitenin bir neticesi oldu u için, modernitenin ahlâkî ve sosyal problemleri Yeni H ristiyan Sa Hareketi ne varl k alan açmaktad r. Bu hareketin en çok üzerinde durdu u ahlâkî slahat ve Amerikan milletinin yeniden dirili i mes´elesidir. Vurgulad ahlâkî konular n ba nda, insan n bedeninin muhafazas , cinsel ili kilerin s n rland r lmas , çocuk ald rma, homoseksüellik ve ponografiye kar mücadele, geleneksel aile yap s n n muhafazas gelmektedir. Nihai hedefleri ise dinî hakikatlerin sosyal alana yeniden hâkim olmas d r.42 Bu hareket mensuplar savunulmas gereken Amerikan kültürü ile mütecaviz küresel sistemi dinî kavramlarla tayin etmek istiyorlar: Ateizme kar H ristiyanl ; gayr-i ahlâkî seküler insanl a kar ahlâkl Amerika y ; komünizme kar hür dünyay savunuyorlar. Bunlar dinî, sosyal bir hareket olarak alg l yorlar, dinî yorumlar ile var olan prob¼
7
! ??
189
188 187
187
188
KÜRESELLE ME ve D N
lemler aras nda bir ili ki kurabiliyor ve bu tav r da onlar n varl n n devam n sa lamaktad r. Di er taraftan küreselle me, dinî sosyal hareketlerin ba ar s n etkileyen hem birçok imkânlar ortaya ç karmakta ve hem de birtak m s n rlamalar koymaktad r. Amerikan sistemi, Yeni H ristiyan Sa Hareketi ne verdi i imkânlar kadar ona kar olan guruplara da imkânlar bah etmektedir. Meselâ, dinî ço ulculuk ve dinî sistemlerin tabakala mas Amerikan politik ve legal sisteminde bir müessese haline gelmesi bu hareketin geli mesine koydu u s n rland rma olarak görülebilir. Beyer e göre, 1980 lerde Amerika küresel toplum olma yolunda ciddi bir ilerleme kaydetti i için, bu hareket k smen ba ar l olmu ve fakat komünizmin y k lmas yla eytan n kaybetmi ve politik sahneden çekilerek daha çok dinî alana yönelmi tir. 43 Beyer in küreselle menin din üzerindeki etkisini tespit için inceledi i bir ba ka hareket de Latin Amerikan Kurtulu Teolojisidir. Hareketin ortaya ç kmas ile 1960 ve 1970 lerde söz konusu edilen küreselle me tart malar n n ayn zamana rastlamas ilginç bir tevafuk mudur bilinmez ama, Kurtulu Teolojisi nin te ekkülünde en önemli etken Katolik Kilisesinin II. Vatikan Konsülü nde aç kça insan haklar , marjinal III. Dünya problemleri, dünya toplumu yaratma arzusunu ve ökümenik müsamahay ifade etmesi ve Avrupa merkezli muhafazakâr tavr ndan k smen vazgeçerek küresel ve liberal tavra do ru bir ad m atmas d r. Latin Amerika ülkelerinin nüfusunun büyük bir bölümünün Katolik ve ayn zamanda fakir olmas bu topraklar Kurtulu Teolojisi için müsait bir zemin haline getirmi tir. Sava sonras y llarda Latin Amerika Katolik Kilisesi liderleri hem kilise ve hem de seküler toplumun kriz içinde oldu una inan yorlard . II. Vatikan Konsülü, Latin Amerika daki eski ve yeni Katolikli in yap sal kaynaklar , liberal fikirlerin Sosyal Katolik ideolojilerin olu turmas na sebep olmas yeni bir H ristiyanl k modelinin ortaya ç kmas na imkân verdi. Yirmi y ll k geli meden sonra, imdi birçok Latin Amerika l teologlar kendilerini Kurtulu Teolojisi mensubu olarak takdim ediyorlar ve modern dünyada küresel sistemin sosyal problemlerine dinî çözümler öneriyorlar. Kurtulu Teolojisi nin temel argümanlar na göre, hiç kimse fakir ve pereferide ya ayan insanlar n durumuna dinî ve ahlâkî bak mdan ilgisiz kalamaz. nsanlar n çok kötü artlarda ya amas , kaderin ve fakirlerin daha günahkâr olmas ndan de il, aksine gayri adil sosyal ve modern sistemlerin sömürünün neticesidir. Bu sebeple, Kurtulu Teolojisine göre, H ristiyanl n bu ça daki mesaj fakirlikten ve zulümden 189
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
kurtulu ve H ristiyanl n hedefi ise fakirli e ve zulme sebep olan yap y de i tirmek olmal d r. Bu sebeple Kurtulu Teolojisi, e itlik ve ilerleme gibi modern küresel de erleri gerçek H ristiyanl n özünde oldu una inan r ve dinin icra (performance) yönünü canland rarak dini yeniden sosyal alanda etkin hale getirmek ister. Kurtulu Teolojisinin sosyal problemler üzerinde yo unla mas ve bu problemler sebebiyle ortaya ç kan sistemi lanetlemesi ona muhafazakâr bir kimlik vermekte ve o yap sal bütünlü ü koruyabilmek için de, sistemi temsil eden her eyi kötülük ve eytan yerine ikame etmektedir. Bu hareket Avrupa merkezli teolojileri sosyal problemlere e ilmeyen soyut sistemler ve din, icray esas almad için de dinin sosyal alanda hâkimiyetini önemsemeyen yap lar olarak niteleyerek d lamaktad r. Kurtulu Teolojisi ise dini hem kilise hem de en geni anlam yla toplumda icra halinde olan bir fiil olarak görmektedir. te Beyer e göre, as l problem buradad r. Modern toplumda dinin uygun ve sa l kl bir ileti im arac olmad iddias do ru de ildir; fakat, sosyal alanda pratik etkinli i, yani icra (performance) yetersizli i tespiti ise do rudur. Beyer e göre, Kurtulu Teoloji muhafazakâr görünmesine ra men, özü itibar yla liberaldir. Fakat küresel de erler ve küreselle mi yap lar bu hareketin s n rlar n olu turmaktad r. Di er taraftan hareketin ittihaz edindi i problemler, meselâ kapitalist ekonomi, modern egemen devlet, araçsal sistemlerin do rudan neticeleridir. Dolay s yla bu hareketin yükselmesi veya gerilemesi, dinin sistemin özellikle Katolik Kilisesi nin modern küresel artlar ve araçsal sistemlere üretti i tepkilerle alakal d r. Dini esas alarak yap lan olanca faaliyetlere ra men, Beyer e göre, neticede bir serap yarat lm t r. Bunun birçok sebebi olabilir. Fakat bunun as l sebebi Kurtulu Teolojisi nin ortaya ç kard yersiz optimizm ve a r problemlerin hemen çözülece i beklentisi ve dinî liberal aktörlerin sistem lehine tav r koymalar ve dinin akidevî ve ibadet boyutunu modern küresel toplumda ciddi bir ileti im arac haline getirememesidir. Bu sadece Kurtulu Teolojisi nin sorunu olmaktan çok öte, belki de dinin temel mes´elesidir. Liberal dinî e ilimler modern küresel artlardaki dinin menfî konumu düzeltemedi i için, muhafazakâr yöne do ru gidi at imdi daha muhtemel hale gelmi tir.44
190
190
191
KÜRESELLE ME ve D N
Peter Beyer, küreselle me ve din ili kisine dair iddialar n sadece H ristiyanl k içinde zuhur eden dinî hareketleri esas alarak ortaya koymamakta ve genel anlamda dine münhas r oldu unu ispat için hem Yahudilik te Yeni Dinî Siyonizm i ve hem de slâm da ran slâm Devrimi ni incelemektedir. Biz burada sadece Amerikan Yeni H ristiyan Sa Hareketi ve Latin Amerikan Kurtulu Teolojisi ni incelemekle yetindik ve Beyer in ran slâm Devrimi ne dair tahlillerini slâm ve küreselle me bölümünde ele alaca z. K saca ifade etmek gerekirse, küreselle me dine iki yönlü bir süreç olarak tesir etmektedir: Bir taraftan küreselle me ve onu mümkün k lan ekonomik ve siyasal yap lanman n sosyal ve ahlâkî problemler ortaya ç karmas , yeni dinî hareketlerin do mas na imkân haz rlayarak küresel arenada dine manevra imkân sa lamakta, di er taraftan bu dinî hareketleri küresel artlarda ciddi ileti im arac olamamalar n sa layacak toplumsal artlara maruz b rakarak s n rland rmaktad r. Di er bir ifadeyle küreselle me, hem dinin icra boyutunu canland racak sosyal ortamlar haz rlamakta ve hem de fonksiyonel yap s nda (teoloji ve ibadet), ciddi tahribat yaparak onun küresel bir sistem olmas n engellemektedir. Robertson a göre, çok kültürlülü ün bir neticesi olarak dinin, dinî ço ulculuk ba lam nda izafîle mesi ve Meyer e göre, küresel artlar n olu mas yla birlikte eytan n kaybetmesi, dinin özüne yönelik bir tahriptir. Dinin küresel artlardaki konumu bu tahribe nas l kar l k verece i mes´elesiyle irtibatl d r. Küreselle me dini hem s n rland rmakta ve hem de geli mesine imkân haz rlamaktad r. Önümüzdeki as rda din, küreselle menin kendisi için uygun gördü ü konuma, izafîle tirilmeye ve özelle tirilmeye raz olacak m d r? Yoksa kendine has küresel modeller üreterek toplumsal yap y ve kültürü bütünüyle in a etmeyi mi deneyecektir. Amerika ve Avrupa da nev-zuhur, Yoga ve Transendental Meditasyon, Kri na ve lâhî I k Misyonu, Moonculuk, Sayntoloji ve Feminist Kahincilik gibi yeni dinî hareketler ve baz Yeni H ristiyan Sa gibi H ristiyan fundamentalistleri ve Evangelik hareketler ça m zdaki de i im rüzgâr n tespitte önemli bir mikyas olsalar da dinin özellikle geleneksel dinlerin gelece i ile alakal sa l kl bir tahminde bulunmada kullan lacak materyaller olamayaca kanaatindeyiz. Dinin küresel toplumdaki konumu ile ilgili çok genel tespitlerde bulunmak gerekir ise unlar söylemek mümkündür: 1- Modern dünyan n zuhuru dindar toplumlar krize sürüklemi tir. Geleneksel inançlar bilimsel ele tirilere t bî tutulmu ve farkl dün191
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ya görü leri ortaya ç km ve ideolojik anlamda din bunlarla ba a ç kamam t r. 2- Dünyan n çok kültürlü küresel bir köy haline gelmesi birbiriyle çat an durumlar yaratm ve olu an bu kaos ortam bir taraftan antik geleneklerin canlanmas na, fundamentalizm kisvesi alt nda yeniden dirilmesine imkân verirken, di er taraftan sivil din ve milliyetçilik, dinî telfikçilik gibi hareketler ortaya ç km t r. 3- Bu durum insanl zorunlu bir tercihle kar kar ya getirmi , küresel köyde dinî gelenekle ya bir kaos ortam ya da istikrarl bir toplum yaratma, ya bar ç l bir dünyan n in as na te ebbüs, ya da sosyal gruplar aras ndaki çat ma ve vah eti hakl bulma gibi hayatî bir tercihe zorlam t r.45 Peki XXI. as rda neler olacak? Meselâ, Robertson geleneksel dinlerin ve yerli kültürlerin küreselle menin tehdidi alt nda oldu u iddialar na ra men, dinin ve kültürün gelece inin parlak olaca n savunmakta ve hatta küreselle menin geleneksel kültürü kuvvetlendirdi ini ifade etmektedir.46 Di er taraftan ça n me hur sosyologlar ndan biri olan Peter Berger ise öyle demektedir: XXI. yüzy l n ça m zdan daha az dindar olaca n söylemek için hiçbir sebep yoktur. Eski sekülerle me teorilerini savunmaya devam eden bir gurup az l k din sosyolo u, modernle menin sekülerle meyi gerçekle tirdi ini, slâm ve Evangelik H ristiyanl n ise dinin son savunma hatt olarak daha fazla dayanamayaca n ifade etmektedirler. Nihayetinde sekülerle me zafere ula acak demek, ba ka bir ifadeyle, ranl mollalar, dindar H ristiyan papazlar ve Tibetli Lamalar n, Amerikan üniversitelerindeki edebiyat profesörleri gibi dü ünüp ve onlar gibi davranacaklar demektir. Do rusu bu hiç de ikna edici de ildir. . . Dinde ferdî ki ilikler birçok sosyal bilimcilerin ve tarihçilerin tahminlerinin ötesinde rol oynar. Ayetullah Humeynî olmadan da ran da bir devrim gerçekle ebilirdi ve muhtemelen çok daha farkl olurdu. Çok güçlü bir dinî hareket ba latacak karizmatik bir liderin kimsenin tahmin edemeyece i bir yerde ortaya ç kmayaca n kim bilebilir?47
192
192
192
192
193
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Peter Berger e göre, dinî his ve a k n bir anlam aray , insano lunun kadim özelli i olmas sebebiyle din, insan ve onun toplumsal yaam için daima önemli olagelmi tir. Yine ona göre, bu teolojik bir iddia de il, agnostik ve ateist filozoflar n bile kabul edecekleri antropolojik bir tespittir. Önümüzdeki yüzy lda, Berger e göre, din, siyasî hareketler için de önemli bir ilham kayna olmaya devam edecektir. Anlat lan bir hikâye dinin politik alanda hâlâ ne kadar etkin oldu unu göstermektedir. Adam n biri Belfast t n karanl k sokaklar n n birinden geçerken bir evden aniden f rlayan biri, kafas na silâh dayar ve sorar: Katolik mi yoksa Protestan m s n? Ben mi? der yolcu, do rusu ben ateistim? Ya öyle mi? imdi söyle bakal m, Katolik ateist mi yoksa Protestan ateist misin?48 Küreselle me ve slâm Bir sosyal süreç olarak küreselle menin slâm için ne gibi s n rlar ve ne gibi imkânlar yaratt n ifade etmeden önce, Peter Beyer in slâm n küreselle meye bir nevi tepkisi olarak alg lad ran slâm Devrimi ne dair tespit ve tahlillerini de erlendirmek istiyoruz. Beyer e göre, ran slâm Devrimi, Luhmann n terminolojisiyle ifade etmek gerekirse, daha çok dinin icra boyutu üzerine in a edilmi tir. Devrim mahrumiyet içindeki halk n sosyal problemlerine dinî çözümler bulmay öneriyor ve bu yolla dini sosyal alanda daha da etkin hale getirmeyi, ah n ortaya ç kard ve fakat tatmin edemedi i beklentileri de tatmin etmeyi istiyorlard . Dinin devlete yönelmesi, gücü ele geçirip, ekonomi, e itim ve medyay yönlendirmesi bugünün küresel toplumda dinin ne yap p ne yapamayaca n n en önemli delilidir.49 Bu aç dan slâm devrimi küresel toplumda dinî icran n s n rlar n göstermekte, küreselle me kar t bir devrim, paradoksal olarak küreselle meyi yayg nla t rman n bir mütemmim cüzi olmaktad r; bu iddiaya göre, muhafazakâr dinî hareketler liberaller gibi küreselle menin önemli parças d r.50 Beyer e göre, ran Devrimi, üçüncü dünyadaki marjinal olan n küresel sistemden, yerel kültürü geli tirerek faydalanma te ebbüsüdür. Di er bir ifadeyle slâm n demokrasi ve fakirden, ilerleme ve e itlikten yana oldu u söylenerek, küresel de erlere müracaat edilmektedir. ranl lar küresel dünyada yerel kültürlerini yok ederek de il yeniden canland rarak, daha zengin, daha güçlü ve daha etkin olmak istiyorlar. Bu
ise Beyer e göre, küreselle me sürecinin bir safhas ndan ba ka bir ey de ildir.51 Devrim muvaffak oluncaya kadar slâmc lar modernitenin söylemlerini kulland lar. Fakat 1980 nin ortalar nda slâm devrimi slâm devleti olunca durumun çok daha farkl oldu u anla ld . Devlet olmak, eski rejimi y kmak için kitleleri harekete geçirmekten çok daha farkl bir eydi. imdi mollalar kendi kontrollerinde olan ve fakat kendilerinin müessesele tirmedi i bir gücün yap sal mant ve bunun geli ti i küresel ba lamla kar kar ya idiler. imdi slâm uygulama bu artlar alt nda olmas gerekiyordu.52 Onlar, Beyer e göre, ran da slâmî ya ay zorunlu hale getirebilirler ve fakat sosyal problemlerin slâmî çözümünde hâkim araçsal sistemin kriterlerini de tatmin etmek zorundad rlar.53 slâm Devrimi denen bu hareket azim bir garabetle kar kar ya kald : kendi olu turdu u bir zeminde kendi varl n ortaya koymaktan çok, ba kalar n n olu turdu u bir dünyada kendi varl n ortaya koymaya çal t . Bununla birlikte muzaffer Humeyniciler geleneksel slâmî de erlerin küresel de erlerin önünde oldu unu ifadeden de geri durmad lar. Devrimin yönünün tayin için yap lan üç de i im onlar n küreselle me artlar na nas l mukabelede bulunduklar n ortaya koymu tur: Birincisi, hükümet kurarken yani politik ve legal yap y olu tururken anayasa ve meclis gibi hem orijin hem de form olarak kesinlikle bat l olan müesseseleri tercih ettiler. kincisi, ran halk n harekete geçirerek Müslüman ülkelerde slâm yayma yani devrim ihraç etmeye, yani Rebortson un ifadesiyle yerelin tekrar canland r lmas n hedeflediler. Üçüncüsü, kendilerine has ekonomik bir model yaratamad lar. slâm ekonomisi hakk nda birçok kitap olmas na ra men, bunun pazar ekonomisine slâmî kurallar n uygulanmas ndan farkl bir ey olup olmad belirli de ildir. Bunun arkas nda esasl bir slâmî teori veya slâmî üretim ve tüketim tarz hakk nda ciddi fikirler yok gibi görünüyor. Dolay s yla, slâm ekonomisinin ke fi, Beyer e göre, küresel modern 193
194
193
193
194 14:19:13
194 193
194
v
3
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ekonominin yayg nla mas n kabul ve onu bar nd rma te ebbüsünden ba ka bir ey de ildir.54 Peter Beyer, dinin, küreselle me süreci kar s nda pasif kald veya kalaca görü ünde de de ildir. Beyer e göre, sosyolojik anlamda dinin hem cemaat hem de cemiyet gücü, küreselle me kar s nda dinin avantajl taraf n olu turmakta, cemaat olarak din yerel kültürün en önemli unsuru olurken, cemiyet olarak s n f, bölge ve yerel kültürü daha geni bir alana ta yabilmenin arac olmaktad r. Beyer e göre, din hem ahsî ileti im arac , hem de ekonomi ve politika gibi araçsal bir yap , hem özel hem de evrenseldir. Din bu iki kombinasyonu gerçekle tirdi i için mükemmel bir hareket ettirme kayna olu turmakta ve i te bu sebeple modern küresel artlarda birçok güçlüklerle kar la maktad r. Dinlerin inanç sistemleri ve kutsal yap lar , sosyal etkilerini de öngördükleri için dinin sosyal dünyada pratik neticesinin de olmas gerekir. Din, küresel anlamda henüz bunu ba aramam t r. Uleman n insanlar motive etmekte dinî tahsilleri bir nevi avantaj olmakla birlikte, i devleti idare etmeye geldi inde yetersizlikleri ortaya ç km ve bu konuda dierleri ile e it olduklar belirmi tir. te bu farkl l k küreselle menin dini nas l bir konumda b rakt gerçe ine i aret etmektedir.55
U (
* ¤ p * o
a) slâm modernitenin meydana getirdi i anlam krizini a abilmek için yeni bir kimlik in as n n toplumsal etik temellerini olu turabilmesine ra men, slâmî arabesk ve tesettür defileleri gibi olaylarda
196
195
&
195
{
V Ô
Küreselle me ve slâm konusunda baz yerli yazarlar n görü lerine de de inmek istiyoruz. slâm n küreselle menin bir alt sistemi olmay kabul etmeyece ini dü ünüyorum.56 Ali Ya ar Sar bay n slâm ve küreselle me konusundaki tezini u üç noktada özetlemek mümkündür:
195
$
C
-
K *
Î
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
-
?
198 197
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
somutla t gibi slâm ancak evrenseli yerelle tirmekte ve geleneksel muhtevay post-modern form içinde takdim etmektedir.57
durumda slâm bekleyen dilemma tekin hâkimiyetine dayanan evrenselcilik ile ço ullu u esas alan evrenselciliktir.58
b) Küreselle me slâm küresel sistem içine çekerek kendi gelene inden uzakla t r p, küresel sistemin bir alt birimi haline getirecektir. Bu durum slâm a iki önemli etkisi olur. Birincisi, izafîli i me rula t r r, kincisi ise, de i meye mecbur hale getirir. Fakat slâm n yeterlili e ve sahihli e olan inanc bir alt birim olarak konu lanmas n reddetmeye ve küreselle meyi ekillendirmeye talip olmas n gerektirir. Bu
??
200 199
À
-
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
c) Küreselle menin etkisiyle post-modernize olan slâm, bir taraftan sahihli ini kaybetmeme u runa küreselle meye direnirken di er taraftan evrensele yönelerek reddetti i tekçili i kendisi için istemektedir.59
?
Ali Ya ar Sar bay ve pos-tmodernizmi fazla ciddiye alan di er entelektüeller, slâm n küresel artlara kar zorunlu olarak üretti i geçici tezahürlerini, slâmî özde vuku bulan ve me ru bir de i im olarak görmektedirler. Bunlar slâm gelene inin yap s n bilmedikleri ve Kur ân n Müslümanlar üzerinde mutlak otoritesini iyi tartamad klar için bu denli büyük stratejik hatalar yapabilirler. slâm mutlak hakikat iddias ndan asla vazgeçmez. Bu sebeple slâm n post-modernle mesi ve küresel artlar n kendi için biçti i rolü oynamas , gerçekle mesi güç bir beklenti ve baz kraldan çok kralc sosyal bilimcilerin ham hayalinden ba ka bir ey de ildir. Dünya Ticaret Merkezi nin y k lmas yla birlikte patlak veren olaylar, slâm n dayat lan küresel artlara kar , modernle erek veya post-modernle erek de il, hem de Orta Ça formuyla tepki verebileceini göstermi tir. Bu olaylar, Müslümanlar slâm n modern de il, geleneksel formlar na yöneltecektir. Reddetti i tekçili i kendisi için istedi i iddias na gelince, slâm bunu ancak ço ulculukla a acakt r. slâm n dinî de il ama ahlâkî kriterleri esas alarak, küreselle ti i zaman hem sosyolojik ve hem de dinî ço ulculu u ba araca na inan yorum. Yukar da i aret etti imiz gibi, slâm n hem teolojik yap s ve hem de tarihî tezahürü bunu ba aracak birbirikime sahip oldu unu göstermektedir. slâm n küreselle me süreci kar s ndaki tutumunu de erlendiren entelektüellerden biri de Ahmet Çi dem dir. Ona göre, merkez olma gücünü ve istikametini kaybetmi , slâm küresel merkezin yay lmas , alt merkezlere bölünmesi ve parçalanmas olgular na kendi ç karlar na hizmet edebilecek unsurlar toplam olarak görmekte ve fakat slâm Bat merkezli kültürel ve politik geli melere koydu u çekincelerin, merkez bak m ndan tamamen anlams z geldi ini takdir edememektedir. Bu sebeple, slâm n kendi yerel kimlik tasavvurlar na dayanarak küreselle me kar s nda anlaml bir siyaset geli tirmesi mümkün de ildir.60 201
(
201
202
-
201
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Di er taraftan Çi dem, slâm n, demokrasi de il nomokrasi, halk n deil hukukun üstünlü ünü önerdi ini ve slâm hukukunun tarihsel süreç içindeki alt n dönemleri despotik emperyal devletlerin pratikleri içerisinde yükseldi ini ifade ederek, slâm n modern dünyadaki kurgulan n n hem ve daima bir nomos tahayyülü etraf nda ekillendi ini ve yak n gelecekte de ekillenece ini söylemektedir.61 Bugün dünyan n ikinci büyük dini ve bir milyar civar nda insan n kimli i olan ve tarihî olarak, nizam- âlem kavram yla bir nevi küreselle meyi ba arm olan slâm n di er dinler ve kimlikler gibi de erlendirilmesinin uygun olmayaca n dü ünüyorum. Aksine alternatif aray nda slâm n di er modern ideolojilerle kar la t r ld nda çok daha avantajl oldu u ortadad r. slâm her eyi s f rdan kurmak durumunda de ildir ve ona imdi inanan çok büyük bir nüfus ve medeniyet tecrübesi vard r. Di er taraftan slâm n küresel sistemin as l tenkit edildi i ahlâk ve adaleti evrensel bir prensip olarak ön plâna ç karmas küreselle me kar s nda anlaml bir siyaset geli tirmesini mümkün k labilir. Küreselle me, ister toplumsal boyutta, geleneksel sosyal yap y in a eden faillerin de i tirilerek, siyaset, ekonomi ve e itim alan nda tanabilir alt araçlar veya modeller üreterek yayg nla t r lmas tarz nda alg lans n isterse kültürel boyutta dünya bütünlü ü uurunun olu mas veya dünyan n küçülmesi tarz nda alg lans n, dinî pratiklerin önemli bir k sm n sosyal alan hasr eden, yani kendi varl ile dinî icray özle tiren slâm için büyük problemler ortaya ç karmaktad r. Ayd nlanma dü üncesinden beslenen modernite ve modernitenin bir güç olarak ortaya ç kard küreselle me hâkim, slâm ise mahkum oldu u halde aralar nda ciddi bir mücadele sürüp gitmektedir. Küreselle menin slâm a önerece i en olumlu teklif, onun ekonomi ve siyasî müesseseler gibi araçsal bir alt birim olarak küresel artlara entegre olmas d r. H ristiyanl n dahi bir alt yap olamad artlarda slâm bunu ba arabilir mi? Bununla birlikte slâm, dinin özelle mesine ve izafîle mesine imkân verir mi? Bunlar mümkün de ilse slâm ne tür bir gelecek beklemektedir? imdi bu konudaki tezimizi maddeler halinde ifade edelim:
204
204 203
205
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
n cevab ndan ta-
artlar n slâm a kabul ettirerek slâm n küresel bir model olmas na engel olmaktad r.
H ristiyanl n teolojik yap s ve tarihî varl ba lam nda Ayd nlanma dü üncesine ve moderniteye kar tutumu esas al narak modernite din ili kileri hakk nda genel hükümlerde bulunmak mahzurludur. Bu bak mdan H ristiyanl n ba na gelenlerden hareketle slâm n ayn tecrübeleri ya ayaca n ve ya amas gerekti ini ifade etmek do ru de ildir.
Luhmann n kavramla t rmas n kabul edersek dinin iki boyutu vard r: Bunlardan biri, ferdin kendi kendisiyle ve ferdin Tanr ile ili kisini ihtiva eden inanç, ibadet boyutu. Luhmann buna dinin fonksiyonu demektedir. Di eri ise, dinin sosyal alana müteallik yapt r m ve prensipleri. Buna da, icra (performance) demektedir. Dinin özelle mesi demek, asl nda dinin sosyal alandan çekilerek sadece personel ileti im arac olmas demektir. Bu durum daha ziyade H ristiyanl kla alakal olsa gerektir. Zira H ristiyanl kta dinin sosyal alana müteallik prensipleri dinî bünyeye slâm daki gibi sa lam tarzda entegre edilmemi tir.
1- slâm n küreselle meye cevab H ristiyanl mamen farkl olacakt r.
Modernite ve onun bir neticesi olan küreselle me, H ristiyan topra nda do mu ve geli mi tir. Moderniteyi özü itibar yla din kar t bir süreç olarak kabul edersek, onun H ristiyanl a ra men var olmas ve geli mesi, ayn zamanda modernitenin inisiyatifi ele ald n ve H ristiyanl marjinalle tirdi ini ve H ristiyan topluma hâkim oldu unu da kabul etmemiz gerekir. Bu sebeple H ristiyanl k kendi kontrolü d nda olu an küresel artlar n müsaade etti i kadar yla toplumsal plânda varl k göstermektedir. Bu aç dan bak ld nda slâm n konumu daha farkl d r. Modernite ve küreselle me slâm topraklar nda, slâm a ra men do mam t r. slâm topraklar na d ar dan hulul eden yabanc unsurlard r; bu sebeple slâm n kendini ona göre, konumland r p korumas gerekecektir. Asl nda bu durumun slâm a ciddi bir katk s olmu ve Modernite nin harici bir unsur olmas sebebiyle slâm teorik plânda teolojik ve ahlâkî bütünlü ünü koruyabilmi tir. 2- Dinî bütünlü ün Kur ân taraf ndan korunmas , sosyal alan in aya müteallik prensiplerden taviz verilmesini zorla t rmaktad r. Gerek Amerika da ortaya ç kan Yeni H ristiyan Sa Hareketi gerekse Latin Amerikan Kurtulu Teolojisi varl klar n modernite ve küreselle menin yaratt toplumsal problemlere borçludur. Küreselle me bir taraftan dinlerin yeniden canlanmas na imkân verecek sosyal problemler ortaya ç kar rken di er taraftan onlar n küresel bir sistem olu turmas na da engel olmaktad r. Küreselle menin bu etkisini slâmî bir fenomen olan ran slâm Devrimi ne uygulayarak mes´eleyi biraz daha açmak mümkün olacakt r. Küreselle menin hem bir kültür ve hem de siyasal bir güç olarak slâm Dünyas nda ortaya ç kan birçok problemin kayna olarak nitelendirilmesi, siyasal slâmî söylemin ba ar l olmas na katk da bulunmakta, dier tarafta ise küreselle me siyasal ve e itim alan nda kendi yap sal 205
Meselâ, Luhmann n özellikle H ristiyanl göz önünde tutarak, ibadeti ferdî bir komünikasyon tarz nda takdim etmesi do ru olabilir. Fakat slâm söz konusu oldu unda, ibadeti sadece ferdî ileti im arac olarak takdim etmek mümkün de ildir. slâm da ibadetlerin bir ço unun toplumsal boyutu vard r. En ferdî ibadet olan namaz n da cemaatle k l nmaya te vik edilmesi, Ramazan da ayn anda Müslümanlar n oruç tutmas n n, insanlar n maddî ve sosyal statülerini b rakarak ayn konuma getirme gibi önemli bir toplumsal boyutu vard r. Ekonomik bir ibadet olan zekât ve sadaka ve faizin yasaklanmas , slâm n ekonomik yap lanmas na do rudan müdahalesidir. Hac ise farkl rk ve milletlerden, farkl statüdeki Müslümanlar n ayn gaye için ayn yerde, ayn k yafette bir araya gelmesi, küresel slâm karde li inin somutla mas d r. Bununla birlikte slâm n sosyal alan in aya yönelik f kha dair kurallar ve bunun tarihin belli bir döneminde uygulanmas slâm n özelle mesini âdeta imkâns z hale getirmektedir. slâm a özelle demek, dinin yar s n inkâr et demek anlam na gelir ki, slâm n Kur ân ile ve gelenekle sa lad kuvvetli entegrasyon sebebiyle bu mümkün görünmemektedir. Küreselle me birçok Müslüman toplumlarda oldu u gibi, slâm n sosyal alana dair prensiplerini uygulanamayaca bir toplumsal ortam yaratabilir ve fakat dinin icra boyutunun dinin bir parças olmad noktas nda Müslümanlar ikna edemez. 3- slâm gelene inin kültür birikimi ekonomik, siyasal ve e itim alan nda ta nabilir (evrensel) modeller üretebilme imkân vermektedir. Politik alanda, Müslümanlar n Hz. Peygamber(s.a.v.) ve dört halife dönemine dinî ve siyasî aç dan ideal bir devir; ekonomik alanda ise 206
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
zekât ekonomik ibadet, faizin yasak ve ekonomik dayan man n (sadaka) gerekli oldu una inanmalar ; e itim alan nda medrese gibi müesseseleri kurup ya atmalar , yeni model ve projeler tasavvur etmenin kayna olmaktad r.
etmi lerdir. Bu sebeple Bakara Sûresi nin 143. âyetinde ifade edildi i gibi di er milletlere örnek olabilmek Müslümanl n bir gere idir. Bunun için di er milletleri örnek almaktan vazgeçmeli ve tam bir istiklâle kavu abilmek için Hz. Peygamber(s.a.v.) i örnek almal d r, demektedir.
Müslümanlar n uuralt nda ideal devlet olarak Medine yi, ideal toplum olarak, zekât verilecek fakiri olmayan ve fakat Gazzalî, bn Sina ve bn Arabî gibi dü ünürleri olan bir cemiyeti yeniden in a etme tasavvuru devaml olagelmi tir. Fakat mes´ele, tasavvur edildi i kadar kolay de ildir. Modernite politik, e itim ve ekonomik alandaki slâmî modellerin uygulanabilir tek zemini olan geleneksel toplum yap s n de i tirdi i ve ayn geleneksel yap y yeniden in a etmek mümkün olmad için, slâm n bu alanlarda uygulanabilir modeller üretmesi u anda mümkün görünmemektedir. Mes´ele sadece toplumsal zeminin kaybedilmesi de il, as l mes´ele bir din olmas bak m ndan slâm n üretece i modellerin kendi inançlar yla s n rl olmas d r.
slâm dü üncesinin politika, ekonomi ve e itim alan nda ta nabilir yani evrensel modeller üretebilmesinin önünde slâm inanc ve modernitenin olu turdu u toplumsal zemin gibi iki temel engelden bahsetmi tik;
Küreselle me sosyal bir gerçektir; bu gerçekli i hesaba katmadan art k hiçbir ey yap lamaz olmu tur. Kapal toplumlar dönemi bitmi tir, slâm do ru ve geçerli olabilmesi için toplumsal plânda üretti i modeller ta nabilir, yani her topluma uygulanabilir olmas gerekir. slâm n XXI. yüzy lda, ekonomi, politika ve e itim alan nda ta nabilir modeller üretebilir mi? Bu soruya Elmal l Muhammed Hamdi Yaz r öyle cevap vermektedir: Bana evvelkilerin ve sonrakilerin ilimleri verildi hadis-i erifinden müteban oldu u üzere Aleyhissalatü vesselâm Efendimiz evvelin ve ahirinin ulûmuna mazhariyetle mümtaz idi. Onun varisi olan ümmetin de bu mazhariyette bulunmas iktiza eder. Bu sayededir ki o ümmet, ümmet-i saire için mâ bihi l-isti had olacak bir kemâli haiz olabilir. Servet-i ilmiyyesi tam olan milletlerin ölüsü de dirisi de milel-i nâk san n merc-i medenisi olagelmi tir. Millet-i slâm, Sizi insanl a ahitler olman z için vasat bir ümmet yapt k (Bakara Sûresi, 143), s rr na mazhar olmak için Ve Rasülün de size ahit olmas için müeddas mûcibince Hazret-i Rasûlüllah mâ bihi l-isti had ittihaz edebilmeli, ümem-i saireden isti na ile istiklâl-i tamma sahip olmal d r.62 Yeniden ifade etmek gerekirse, Hz. Peygamber(s.a.v.) sadece kendi ümmetine de il di er milletlere de örnek olacak bir kemâli haizdi. Bu sebeple ona ümmet olan Müslümanlar n da di er milletlerin her bak mdan örnek alabilecekleri nitelikli bir hayat standartlar na ula malar beklenir. Zira ilmî serveti tam olan milletler hayatta olsun olmas n ilim ve irfanda geri kalm milletlerin uygarl a ula mada daima önderlik 207
Birincisi, slâm dü üncesi bu iki engeli a abilir mi? Bu alanlarda sadece Müslümanlara do ru ve makul gelen ve sadece onlar için geçerli modeller yerine inan p inanmayan herkes için geçerli ve modern kar tlar ndan da daha iyi modeller geli tirebilir mi? kincisi, slâm bu tür modellerin uygulanabilmesi için zarurî olan bir sosyal zemini olu turacak toplumsal talebi nas l gerçekle tirecektir? Bence, slâm birinci engeli a acak evrensel prensipleri haizdir. slâm, Müslüman olsun olmas n herkese uygulanmas n istedi i adalet prensibi ve zekât ve sadaka ile hedefledi i ekonomik denge, üstünlü ün sadece ahlâkî kemâlde oldu unu vurgulayarak her türlü, s n fsal ve rkî imtiyazlar yok sayan sosyal e itlik slâm n üretebilece i evrensel modellerin temel prensipleri olabilirler. kinci engeli a abilmenin, yani slâmî modellere sosyal zemini olu turacak toplumsal talebin ortaya ç kmas n n iki önemli art vard r: Birincisi, mevcut modern-küresel modellerin gerçekte ba ar s z olmas gerekir. Di er art ise, mevcut sistemlerden daha iyisinin oldu u ve olabilece inin en az ndan Müslümanlar n zihinlerde bulunmas gerekir. Bizce küresel sistem, özellikle ekonomik e itsizli in ve istismar n kayna d r ve bu anlamda ba ar s zd r. sterseniz Dünya Bankas "Küresel Ekonomik Görünü ler 2000 raporunu dinleyelim: Dünyan n en zengin 200 ki isinin sahip olduklar toplam servet, yeryüzündeki en yoksul 2.5 milyar insan n toplam gelirinden daha fazla ve bu 200 zenginin 112'si Amerikal d r. Dünyan n en zengin 3 Amerikal n n servetlerinin toplam , en yoksul 48 ülkenin gayr-i safi millî has las ndan daha yüksektir.
208
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Dünyan n en yoksul ülkesine k yasla, en zengin ülkesinde ki i ba na dü en millî gelir 228 kat daha fazlad r. Bu gün 89 ülke son 10 y l içinde 23 kat daha yoksulla m ve yine son 10 y l n verilerine göre, refah düzeyi yükselen ülkeler: A.B.D., Avrupa Birli i üyesi ülkeler ve Japonya olmu ve bunlar milletler aras üretimin yüzde 86's n , milletler aras ticaretin yüzde 82'sini kontrolleri alt nda tutarken, en yoksul 48 ülke ise ancak yüzde birini kontrol eder hale gelmi lerdir. 1997/1999 y llar aras nda tüm dünyan n üretti i toplam gelirin yüzde 58'i Amerika ya gitti. Dünyan n en yoksul 83 ülkesinin son 7 y l içinde ödedikleri d borç faizi, anaparan n 5 kat na ula m ve en geli mi 7 ülke dünya nüfusunun yüzde 11'ini olu turmas na ra men dünya toplam GSMH'sinin 2/3 almaktad r. Dünya mafyas n n kontrol etti i toplam sermayenin 8.4 trilyon dolar oldu u tahmin edilmekte ve bunun % 70'inin Amerikan mafyas taraf ndan kontrol edildi i anla lmaktad r. Birle mi Milletler nsanî Geli me Raporu'na göre, dünyadaki açl ve temel sa l k sorunlar n asgarî düzeyde çözebilmek için gerekli para sadece 13 milyar dolard r... Her y l açl k yüzünden dünyada 38 milyon insan ölmekte, 800 milyon insan ise kronik yetersiz beslenmeye ba l hastal klarla sava maktad r. New York ehrinin elektrik tüketimi, bütün Afrika k t as n n toplam elektrik tüketiminin yar s ndan daha fazlad r.63
209
, ` M
1 %
210
à
209
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Küreselle menin en özlü ifadesi budur ve dünyada hiçbir ak l, iz an, irfan ve insaf sahibi bunun ideal ve ba ar l bir sistem oldu unu iddia edemez. Küreselle me ahlâkî ve insanî alanda ba ar s zd r. Dünya Ticaret Merkezi nin y k l veya Amerika n n uçaklan yla ba layan bu süreç, e er gerçekten küresel sistemin sonunu getirecek ise o zaman bu bo lu u en az ndan ideolojik bazda dolduracak bir halefin de belirlenmesi gerekmektedir. Küresel güç do rudan Müslümanlar hedef almakla kim bilir bir bak ma kendi halefini de tayin etmi olmaktad r. Küresel sistem b rak n insanl , kendi insan n n beklentilerini bile tatmin etmekten uzakt r ve bu aç dan bak ld nda küreselle me ba ar s zd r. Fakat Müslümanlar kendilerini küresel sisteme alternatif görüyorlar m ? Benim bu soruya cevab m müspettir. 4- Teorik plânda Kur ân ve ondan mülhem prensiplerin tarihî uygulamalar , slâmî dinî ço ulcu un imkân n haz rlam lard r. Küreselle menin bir din ve dünya görü ü olan slâm kar s na ç kard en ciddi zorluklardan biri ço ulculuktur. Sosyal ve dinî ço ulculuk küresel sosyal artlar n dayatt bir gerçekliktir. slâm bu ça a yönelik dü ünce ve teoloji, ayn zamanda bir toplum in as tasavvur ediyorsa bu gerçekli i hesaba katmak zorundad r. Meselâ, Kurtz, slâm Dünyas n n dinî ço ulculuk ve bilimin ortaya ç kard teolojik problemler olarak iki farkl fenomene nas l kar -
l k verece ini tam olarak kestiremedi ini söylemektedir.64 slâmî dü ünsel birikim henüz bu konularda ciddi teoriler üretecek düzeyde de ildir; fakat, bu durum bizim slâm gelene ine bakarak baz tahminlerde bulunmam za da engel olmamal d r. Bizce, slâm hem dü ünsel plânda hem de sosyal alanda dinî çoulculu u geçekle tirebilecek potansiyeli haizdir. Kur ân n vahyi evrensel kabul ederek, her ümmete gönderilen hakikatle kendini özde le tirmesi ve Yahudi ve H ristiyanlara ehl-i kitap kavram çerçevesinde özel bir statü vermesi ve daha sonra bu statünün Zerdü t ve Hindular içine alacak tarzda geni letilmesi ve tarihî olarak Endülüs ve Osmanl da bir arada ya ama sisteminin ba ar yla uygulanmas , slâmî teolojik ve sosyolojik dinî ço ulculu un kayna n olu turmaktad r. slâm, küreselle menin bir gere i olarak dinî ço ulculu u onaylarken teolojik anlamda izafîle mekten kurtulabilecek mi? Di er taraftan sosyal alanda e itlik ve ço ulculuk ad na insanlar mü´min, kâfir ve münaf k gibi iman esasl s n flamalardan gerçekten vazgeçebilecek mi? Bunlar küreselle menin slâm dü üncesine dayatt büyük problemlerdir. A p a amayaca n zaman gösterecektir. Fakat biz slâm gelene inin kültürel birikimine ve slâm dü üncesinin yap s na bakarak ancak baz tahminlerde bulunmam z mümkündür. Kur ân a ve Hz. Peygamber(s.a.v.) in uygulamalar na dayan larak olu turulan z mmî statüsü ve bunun, Endülüs Emevi Devleti nde ve Osmanl da uygulanan millet sistemi, sosyolojik anlamda ço ulculu un ba lang ç noktas olmu tur. Buradan hareketle, küresel artlar esas al narak küresel köyün bütün meskunlar n entegre edebilecek çok hukuklu ve çok kültürlü bir sistem veya model geli tirebilir. slâm gelene i bunun hem pratik ve hem de dü ünsel birikimini haizdir. slâm teolojisinin teorik anlamda bir nevi izafîli i kabul etmeden dinî ço ulculuk olu turmas biraz daha zor görünmektedir. Fakat bu konuda son zamanlarda yap lan çal malar65 ve özellikle Perennial Felsefe etraf nda
212
U *
F F
212 212
211
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
toplânan ve içlerinde Seyyid Hüseyin Nasr gibi dü ünürlerin de bulundu u bir gurup entelektüel bunun zor olsa da, imkâns z olmad na i aret etmektedirler. Seyyid Hüseyin Nasr a göre, insanl n bugünkü dinî ve manevî boyutunun yeni ve gerçekten de önemli bir yönü de dinî ve kutsal dünyalar n sadece arkeolojik, tarihî gerçekler ve fenomenler olmay p aksine dinî realite olmas n n ortaya ç kmas d r. Fakat insano lu bir güne sistemi içinde ya amak ve onun kanunlar na uymak mecburiyetinde olmas na ra men, di er güne sistemlerinin ritim ve harmonisini fark etmekle de var oldu unu bilir ve her birinin farkl gezegen sistemlerinin büyüleyici güzelliklerini mü ahede eder. Fakat bir gezegen sistemi içinde ya ayan için, o tek ve yegane gezegen sistemidir. nsan elbette kendi gezegen sisteminin güne iyle ayd nlanacak ve buna ra men manevî yetkinli inin gücüyle ve orada olmadan ve sezgisiyle bilir ki her güne sisteminin bir güne i vard r. Bu hem o güne sisteminin güne i, hem
?
214 213
215
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
de bütün güne sistemlerinin Güne i dir. Her sabah afakla yükselen ve dünyam z ayd nlatan Güne neden yegane Güne olmas n?66
komünizmle nas l sava t ise devrin insan , küreselle meye kar sava acaklard r.67
Seyyid Hüseyin Nasr, burada dinleri gezegen sistemlerine, peygamberleri de Güne e benzeterek teolojik anlamda bir dinî ço ulculu a i aret etmektedir. 5- slâm ahlâk toplumsalla t racak bir cemaat yap s na maliktir. Küreselle me ekonomik ve sosyal plânda gayr-i âdil bir sistemin ve buna ba l birçok problemlerin kayna oldu u görü ünün yayg nla mas n n bir neticesi olarak küresel etik tart malar öne ç kmaya ba lam t r. Küreselle menin ortaya ç kard ekonomik ve sosyal problemlere ancak küresel bir etik anlay n n yayg nla mas yla çare bulunaca inanc bu yeni geli menin en önemli dinami idir. Bu konuda üretilen literatürün temel amac rasyonel argümanlarla insanlar ikna etmektir. Bizce ahlâkî davran lar kazanma tamamen rasyonel bir süreç de ildir. Dolay s yla küresel etik tart malar kendisinden beklenen insanlara ahlâkî davran lar kazand rma hedefinde kolayca ba ar l olaca a benzememektedir. Fert kimli ini ve ahsiyetini kazan rken bir gelenek içinde ço u zaman rasyonel görünmeyen ahlâkî prensipler âdeta dikta ettirilir. Modernite ve onun bir neticesi olan küreselle me dinî geleneklerin cemiyet yap s n tahrip ederek bir nevi ahlâk n var olu zeminini bozmu tur. Bu anlamda küresel etik aray lar bir tart madan öteye gitmeyecektir. Stackhouse un da i aret etti i gibi, bu yeni olgu, küresel kapitalizmin zaferi olarak, az geli mi ülkelerin istismar , çevrenin kirlenmesi, her türlü kaynak ve ili kilerin sat l k meta haline getirilmesiyle birlikte dünya çap nda e itsizlik yarat lmas na ve kültürel homojenlik ad na bölgesel farkl l klar tahrip etmesine sebep olmaktad r. E er durum geçekten bu ise, birçok insan n küreselle mede teolojik ve ahlâkî bir de er görmemesi gayet do ald r ve bu durumda, halefleri fa izim ve
216
216 215
öyle
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
slâmî dünya görü ünde âlemin ve yani cemiyetlerin nizam ancak ahlâkî esaslar yerine getirmekle gerçekle tirilir. Âlemin nizam ahlâkla olur. Nizam- âlem kavram bir küresel dünya vizyonudur. Sadece cemiyetlerin de il, ayn zamanda u maddî dünyan n, görünür ve görünmez bütün âlemlerin düzeni ve devam ancak manevî ve ahlâkî prensiplerle mümkün olmaktad r. Kur ân, ahlâkî ilkeleri hiçe sayan cemiyetlerin nas l y k p harap olduklar n anlatan k ssalarla doludur. slâm dünya görü ünde kâinat n nizam , yani küresel bir sistem ancak ahlâkî ideali kendi benliklerinde somutla t ran yüce ahsiyetler, tasavvuf lisan yla konu acak olursak, evtad, aktap k rklar, yedilerin varl ile mümkün olmaktad r. 1990 lardan sonra, Roberson un i aret etti i gibi, ahlâkî ilkeleri ihmal etmekle dünya bir belirsizlik safhas na girmi ve bu kaostan ancak ahlâkî prensipleri esas alan bir sistemin yeniden in as ile ç kacakt r.
1- Küreselle me yabanc bir güç olarak slâm n sosyal alan inay hedefleyen prensiplerinden vazgeçmesini ve yani Luhmann n icra dedi i boyutunu modernite emrine teslim etmesini istemektedir. Kur ân, sünnet, en genel anlamda slâm gelene inde sosyal olanla dinî olan n âdeta birbirine yap k olmas sebebiyle, küreselle menin bu talebini slâm kendi varl na bir tehdit olarak alg lamakta ve buna slâmî radikalizm ve fundamentalizm ile kar l k vermektedir. 2- Küreselle me, toplumlar birbirine yak nla t rarak veya çok kültürlü toplumlar olu turarak dinin mutlakl k iddias ndan vazgeçmesini ve izafîle mesini talep etmektedir. Bu durumda slâm ise geleneine dönmekte, tarihte ço ulculu u ba ard iddias yla hem gelene i yeniden canland rmakta ve hem de daha üstün oldu u psikolojini güçlendirmektedir.
slâm, dinî yap s , gelene i ve inanlar na sa lad manevî güçle, hâlâ rasyoneliteye müracaat etmeden ahlâkî davran lar kazand rma özelli ini koruyan belki de tek dindir. Bu sebeple küreselle me sürecinin ortaya ç kard sosyal problemlerin mutlaka çözülmesini tasavvur eden sosyal bilimcilerin ço u, kendi ahsiyetlerini olu tururken bu tür bir süreçten geçmedikleri için bunun ehemmiyetini anlayamam lard r.
3- Küreselle me, dini, ekonomi ve siyaset gibi bir alt sistem olarak global dünyaya entegre etmek istemektedir. slâm ise hayat bütünüyle ku atma cehtinden dolay ekonomi ve siyaseti de içine alan bir bütünlük iddias yla hatta di er kültürleri alt sistem olarak entegre etmek istemektedir. Kendi evrensellik iddias ndan dolay global sisteme tam bir rakiptir. Bu sebeple onun bir tamamlay c s veya unsuru olmay reddetmektedir.
Sonuç olarak, ekonomik ve sosyo-kültürel bir süreç olarak varl k kazanan küreselle me, sadece günlük hayat m z de il ayn zamanda tasavvur ve tahayyülümüzü dahi etkilemektedir. Küreselle me yap sal olarak yerli kültürleri ve dini etkilemekte ve onlar yeni formlar benimsemeye zorlamaktad r. Bu meyanda bat l sosyal bilimcilerin küreselle me kar s nda slâm n konumu ve davran konusundaki tespit ve tahlillerini itiyatla kar lamak gerekir. Onlar ne tamamen ret ne de kolayca kabul etmeliyiz.
4- Küreselle eme kendi varl n ekonomi, siyaset ve e itim alan nda ta nabilir modeller üreterek devam ettirmekte ve ayn zamanda yayg nla t rmaktad r. slâm n ekonomi, siyaset ve e itim alan nda dinî yap s ndan kaynaklanan kendine has projeleri oldu u için mevcut yap y tamamen me ru kabul edememektedir. Sistemle bir nevi kan uyu mazl n n sebebi olan bu prensipler Müslümanlar ekonomi, siyaset ve e itim alan nda bir taraftan alternatif aray lar na sevk ederken di er taraftan onlar n sisteme yabanc la mas na da sebep olmaktad r.
Bat l sosyal bilimciler küreselle menin bir din olarak slâm a etkisi hususundaki tespitlerinde genelde hakl olmalar na ra men, slâm n küreselle meye nas l cevap verece i konusundaki tahmin ve beklentilerin de, slâm n teolojik ve manevî yap s na yeterince vak f olamad klar ve bu noktada slâm H ristiyanl kla özde le tirdikleri için, ço u zaman hatal d rlar. slâm ve küreselle me münasebetini ve hatta mücadelesini u ekilde özetlemek mümkündür.
218 ^
218
[
217
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
MÜZAKERE Prof. Dr. Hasan ONAT Ankara Üniversitesi
Hepinizi sayg ve sevgi ile selâmlayarak sözlerime ba lamak istiyorum. Önce tebli ci Dr. Adnan Aslan beyi tebrik ediyorum. Gerçekten hacimli ve emek mahsulü bir çal ma ortaya koydular. Bu çal ma, çat s aç s ndan son derece sistematik. Bu tebli in, bu toplant aç s ndan önemli yönlerinden birisi, u ana kadar konu ulan küreselle menin bilimsel alt yap s n gözler önüne sermeye çal m olmas d r. Küreselle me ile ilgili olarak pek çok 220 219
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ey söylendi; ama, bu tebli de arkada m z, en az ndan Bat da konu üzerinde ciddi mânâda kafa yoran önemli isimlerin, konu ile alakal düüncelerini aç kl kla ortaya koydu ve küreselle meye bak aç m z n biraz daha netle mesine imkân sa lad . Hem sistematikli i hem de konunun bilgi-yo un bir tarzda i lenmesi aç s ndan tebli ci arkada m z tekrar tebrik ediyorum. Ben özellikle tebli in son bölümünde yer alan slâm ve küreselle me ili kisi üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle, söyleyeceklerim daha iyi anla labilmesi aç s ndan bilinmesinde fayda mülahaza etti im baz temel öncülleri belirtmek isterim. l. Din, statik de ildir. Özellikle slâm Dini dinamik bir dindir. Her zaman ve mekânda yeniden anla lan bir dindir. slâm n anla lmas ve ya anmas , birey plân nda insan n alg ve geli mi lik düzeyine, bilgi birikimine göre farkl l k arzeder. Bireyin kendi k sac k hayat nda bu durumu aç kl kla tespit edebiliriz. Ayn ekilde, toplumsal hayatta da din, toplumun geli mi lik ve kurumla ma düzeyine göre, kendine özgü bir yer bulmakta ve farkl yönleriyle ön plâna ç kmaktad r. 2. Dinin muhatab olan insan da statik bir varl k de ildir. nsan, olu halinde bir varl kt r. nsan, hayat n n her döneminde yeni bir insand r. te bu olu halindeki insan dini anlamakta ve ya amaktad r. Din, insan için vard r; din, insan n insanl n en iyi ekilde gerçekle tirmesi için bir vas tad r. nsan gerçe inden ba ms z olarak din in varl ndan ve etkinli inden söz etmek, kanaatimizce pek mümkün deildir. 3. Dinde kurumla ma, insan ürünüdür. Allah, Hz. Muhammed(s.a.v.) e vahiy göndermi tir. Bu vahiyle birlikte, daha önce toplumda var olan din telâkkisi farkl la arak slâm ortaya ç km t r. slâm olu turan temel kurucu bilgiler Kur ân da yer almaktad r. Ancak, bu kurucu bilgilerden hareketle, vahyi anlayan ve dindeki kurumla may gerçekle tiren insand r. Dindeki kurumla man n insan ürünü oldu u hususunu anlamak, takdir edersiniz ki pek kolay de ildir. Bu ifade, dinin insan ürünü oldu u eklindeki iddiadan farkl d r. Biz, tekrar edelim; ba ta Hz. Muhammed(s.a.v.) olmak üzere, insan n temel kurucu bilgilerden hareketle, dindeki kurumla may gerçekle tirdiklerini söylüyoruz. Bu söylediklerimizin en aç k kan t , Müslümanlar n tarihinde ortaya ç kan her mezhebin, F rka- Nâciye ad alt nda, sadece kendi görü lerinin hak oldu unu, sadece kendi dü üncelerinin gerçek anlamda slâm 221
temsil etti ini ileri sürmeleridir. Her mezhep, kendi anlay biçimini slâm la özde le tirmi tir. Hz. Peygamber(s.a.v.) in vefat ndan sonra ortaya ç kan Haricîler in amel-iman bütünlü ü nü esas alarak, kendilerine özgü bir iman nazariyesi olu turmu lard r. Kendi ya ad klar bölgeyi dâru l- slâm kabul etmi ler, kendileri gibi dü ünmeyenleri tekfir etmekle kalmam lar, canlar n , mallar n bile helâl saym lard r. Daha sonra ortaya ç kan Mürcie, amel-iman ay r m n merkeze alarak farkl bir iman nazariyesi meydana getirmi tir. Bugün Müslümanlar n yakla k yüzde onunu olu turan iîler in, mamet i Usûlü d-Din den sayarak bir anlamda siyaseti inanç mes´elesi gibi öne ç kartmas , asl nda, kendileri gibi dü ünmeyenleri slâm n d nda görmeleri anlam na gelmektedir. Biz, bilimsel aç dan konuya yakla arak, mezheplerle ilgili bu tür olu umlar , dinin anla lma biçimleri olarak ele al yoruz. Ancak, bu durum, Haricîli in, îa n n, hatta Ehl-i Sünnet in, kendisini hak mezhep ad alt nda, slâm la özde le tirdi i gerçe ini de i tirmemektedir. Mezhepler, din anlay ndaki farkl la malar n kurumla mas sonucu ortaya ç kan be erî olu umlard r. Tarihte, gerek siyasî ve itikadî alanda, gerekse f k h alan nda yüzlerce mezhep ortaya ç km t r. Müslümanlar n co rafî da l mlar , ileti im imkânlar n n k tl , hem mezheplerin birbirlerini anlamalar n imkâns z hale getirmi ; hem de mezheplerin resmî ideoloji gibi kullan lmas n kolayla t rarak, farkl mezheplere mensup insanlar uzla maz kamplara ay rm t r. Mezhepler, tarihte, olumlu ve olumsuz fonksiyonlar n yerine getirmi lerdir. Bugün gelinen noktada küreselle me, bize, slâm mezhepler üstü bir yakla mla yeniden anlama imkân sa lamaktad r. Çünkü küreselle me, bir yandan alt kimlikleri uyar p, alt kültürleri yeniden diriltirken, di er yandan da, evrensel bak öne ç kartmaktad r. Biz, slâm n ondört as rl k birikimden de yararlanarak, insanl n geldi i noktay ve gitmekte oldu u istikameti göz önüne alarak, yeniden anlamak, hatta yeniden kurmak zorunday z. Özelde Müslümanlar n, genelde bütün insanl n, yeni bir slâm anlay na ihtiyac vard r. 4. Tarih boyunca, nerede toplu halde ya ayan insanlar varsa, orada mutlaka din de tezahürleri çok farkl da olsa insan hayat na an222
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
lam kazand ran etkin bir gerçeklik olarak var olagelmi tir. 5. Küreselle me, insanl n do al ak na paralel olarak, yine insanlar taraf ndan üretilen ekonomik, sosyo-kültürel ve psikolojik bir süreçtir. Kontrol edilebilen ve kontrol edilemeyen boyutlar vard r. Dei imin h z , küreselle menin etki alan n n d nda kalmay imkâns z k lmaktad r. te, küreselle me konusuna, bu söylemeye çal t m öncüllerden hareketle yakla mak istiyorum. slâm ve küreselle me konusundaki dü üncelerimi, say n Adnan Aslan n tebli ine dayal olarak öyle sunabilirim: 1. slâm n küreselle meye cevab , say n Aslan n da belirtti i gibi, elbette H ristiyanl ktan farkl olacakt r. H ristiyanl k ve slâm, temelde ayn kayna a dayansalar bile, tarihte de, günümüzde de, farkl oldu u aç kça bilinen dinlerdir. Bu da tabiîdir. Ancak, insanl n bir ortak paydas vard r. Dini yok etmemiz mümkün de il. nsanl k tarihi boyunca, nerede toplum varsa orada din de var olagelmi tir. Din, hangi zaman ve mekânda olursa olsun, bir ekilde toplumda varl n idame ettirmektedir. te Do u Bloku nda, aral ks z yetmi y l okullarda ateistlik ders olarak okutulmu tur. Ancak, Do u Bloku nun enkaz n n alt ndan k r k dökük de olsa, camiler ve kiliseler ç km t r. Bu mânâda din olgusunu iyi anlamam z lâz m. slâm söz konusu oldu u zaman kar kar ya bulundu umuz bir ba ka aç k gerçek var ya da art k birilerinin aç kça kral ç plak demesi gerekiyor. Ne demek bu? Var olan slâm anlay ya da slâm n u andaki anla lma biçimi, -bir ilahiyatç ve bir Müslüman olarak, din adam olarak- beni tatmin etmiyor. çinizde bu anla lma biçimiyle tam olarak memnun olan var m ? Yok. Bir yerlerde s k nt lar var. Bu soru bizi u noktaya getiriyor: Öyle ise nerede problem var? Zaten son üç as rda, daha do rusu Bat daki ayd nlanma ile birlikte ba layan süreçte Müslümanlar s k s k u soruyu sormaya ba lam lard r: Nerede hata yap yoruz? Bu soruya verilen cevaplar üç farkl noktada geli mi tir: a. Biz, iyi Müslüman olamad k, iyi oruç tutamad k, iyi namaz k lamad k ve bu hale geldik. Öyle ise bu ibadetleri daha dikkatli yapal m, gündüz s im, gece k im olal m. Netice, çözüm yok. b. Biz, Bat l gibi oldu umuz zaman, her eyimizle Bat l gibi ya ay p anlad m z zaman uygarla r z, denmi tir. Bu modeli slâm ülkeleri aras nda uygulayan Türkiye olmu tur. Sonuç, burada da s k nt lar var. Asl nda bu problemler, Modernitenin Bat uygarl na kar 223
meydan okumas na kar Müslümanlar n aray lar n ifade ediyor. Genel çerçevede toparlar isek bu aray lar iki noktada yo unla maktad r: ba) çe kapanma eklindeki aray lard r. Bunu Türkiye de, 1924 de tekke ve zaviyelerin kapat lmas ndan sonra, 2001 y l na girerken Türkiye nin tarikat cennetine dönü mesinde görebilirsiniz. Bu son derece enteresan bir süreçtir. Bu, bir tür içe kapanmay ortaya koymaktad r. bb) D a aç lma sürecidir. Evrimci yakla ma göre, dinlerin olu ma a amas nda, ba lang çta ritüel ve duygu vard r, ondan sonra ak l ve inanç öne ç kar. E er inanç ciddi mânâda sorgulan rsa, akl n önünü açar ve bu çok ciddi yeni verimli olu umlara yol açar. Bu evrimci görü ü okuduktan sonra, acaba bu yakla m slâm dü ünce tarihine uygulayabilir miyim diye dü ündüm ve gerçekten enteresan bir sonuçla kar kar ya kald m; slâm dü ünce tarihinde, neye, nas l bakarsan z bak n, a ama a ama bazen ritüel ve duygu öne ç km , bazen inanç ve ak l öne ç km . Ne zaman inanç dogma haline getirilmi , tart lmam , akl n önünü kapatm , tart man n aç ld zamanlarda büyük fikir hareketleri ortaya ç km . te slâm n ba lang c ve ondan sonraki geli me seyri, a ama a ama, birle ik kaplar teorisi gibi bazen birisi önde, bazen di eri önde devam ediyor. u anda geldi imiz nokta udur: Bir bütün olarak slâm Dünyas , genelde de Türkiye, ak lc e ilimlerin öne ç kt çok farkl bir yap lanma ile kar kar yad r. Daha aç k bir ifade ile u anda ço umuz fark nday z veya de iliz, dini sorgulamaya ba lad k. Problem nereden kaynaklan yor diye. Belki kaç çok kolay, biz bu dini lây k yla anlayamad k diyebiliriz. Hay r, lây k yla anlayamad m z din de il, lây k yla anlayamad m z bir ba ka ey var; dini lây k yla anlayabilmemiz için kendimizi lây k yla anlamam z lâz m. Gelene imizin kölele tirdi i bir insan n, o köle ruhuyla dini lây k yla anlamas mümkün mü? Önce o kölelik psikolojisinden kurtulmam z lâz m. Her ey bireyde ba lay p bireyde bitiyor; bizim gelene imizde birey öne ç km m ? Önce bunlar hesaba katmam z lâz m. Bireyin öne ç kmas , Bat n n a r bireysellikten yak nmas yla birlikte de erlendirildi inde, Bat n n ya ad klar n görüp düzgün bir bireycili in gerçekle mesi mümkün de il mi? bireyle ba l yor. slâm, bireysel sorumlulu u esas alm , bu do ru; ama, küreselle me bizi 224
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
kö eye s k t r ncaya kadar biz bunun fark nda de ildik. u anda bunlar konu maya, telâffuz etmeye ba l yoruz. O yüzden, elbette slâm n küreselle meye cevab , H ristiyanl ktan farkl olacakt r; ama, bu cevap, slâm n küreselle menin alternatifi olarak alg lanmas n gerektirmez.
Î
2. Tebli de, slâm küreselle meye bir alternatif olarak gösterilmektedir ki, benim kabul etmemin mümkün olmad bir noktad r buras . Hay r, slâm küreselle menin bir alternatifi de ildir. Niçin de ildir? Konu mam n ba nda söyledi im temel varsay mlardan birisinde dedim ki: Din, içinde bulundu u toplumun yap s na göre ekil almakta, biçimlenmektedir . Bu söylemeye çal t m da antropolojik bir tespittir. Öyle ise, ba lang ç döneminde, bundan bin dört yüz sene önce, hayat n do al ak içinde, kurumla man n olmad bir yerde alanlar ay r m yoksa, insanlar sosyal yap ile dini birbirinden ontolojik anlamda ay ram yorlarsa, bugün bizim de sosyal yap ile dini ay ramayaca m z anlam na m gelir? Bence, kilit sorulardan birisi budur. Art k gelinen noktada din, kendi aslî yerine çekilmek zorundad r. Biz, ister modernitenin etkisiyle ister küreselle menin zorlamas yla, isterse insanl n do al ak n n gere i olarak bu noktaya geldik diyelim, dinin aslî yeri bireydir. Çünkü, dinde sorumluluk bireyseldir. Dini yaayacak olan bireydir. Her birey, ister istemez kendi din anlay n kendisi kurmak durumundad r. Bunu, slâm n hiçbir ekilde ve hiçbir zaman birtak m sosyal talepleri olmam t r ve olmayacakt r anlam nda söylemiyorum. Dinin sosyal taleplerini, büyük ölçüde, toplumun geli mi lik düzeyinin belirledi ini hat rlatmak istiyorum. Dindeki kurumla man n insana ba l oldu u noktas ndan hareketle, dinin, ontolojik anlamda yerini yeniden belirlemeye çal mak, dine ayk r bir tav r olmasa gerektir. Art k slâm n anla lmas plân nda, din-siyaset ili kisinin netle tirilmesi gerekir. On dört as rd r politikac lar slâm kullanm lard r. Kimileri severek, kimileri küfrederek slâm kullanm t r. Her ikisi de asl nda slâm kullanma biçimidir. Bunu önleyebilmenin, kanaatimce tek yolu, dinin siyasî mes´eleleri insana b rakt gerçe ini iyi anlamaktan geçmektedir. Biz bu mânâda, küreselle menin bize sa lad f rsat da de erlendirerek din-siyaset ili kisini netle tiremezsek, slâm n bu mânâda siyasî taleplerinin, egemenlik iddias n n olmamas gerekti ini net bir ekilde ortaya koyamazsak, zannediyorum din ve dindar insan n saf ve temiz inanc bundan sonra da istismar edilmeye devam edecektir. Bu noktada, slâm n mes´eleye bak n , ana kaynaklara giderek, on dört 0 0(X 225
226
KÜRESELLE ME ve D N
v
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
r S
%
228 227
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Ä N
230 229
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
x ž
232 231
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
G @
! »
¼
234 233
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Ä
236 235
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
&
3
V Ô
{
p K
C
-
* o -
*
Î
?
Ñ
&
(
238 237
À
(
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
240 239
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
-
242 241
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
244 243
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
?
,` M ?
?
246 245
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
?
1 E
g
U *
L +
F
248 247
KÜRESELLE ME ve D N
t
^
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
[
" •
250 249
Ù
!
KÜRESELLE ME ve D N
}
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
U O 8 G
y
?
G R (
_
h
-
ž
#
} ! #
0 -
(
Ç -
È
d
È-
252 251
-
Å
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
oldukça kapsaml bir tebli . Çünkü küreselle me, küreselle me ve din, küreselle me ve slâm toplumlar , küreselle menin slâm üzerindeki etkileri gibi her birisi ayr bir tebli konusu olabilecek pek çok konuyla ilgilenilmektedir. Bu tebli de sadece slâm üzerinde küreselle menin olumlu veya olumsuz etkileri ya da slâm n küreselle meye cevab konusunda yo unla lm olsayd , her halde daha net ve daha sa l kl sonuçlar elde edebilirdi. Say n Aslan, ba lang çta yabanc sosyologlar n ve zaman zaman di er politik dü ünürlerin çizgisini takip ediyor, zaman zaman da kendi görü lerini araya serpi tirerek veriyor. Bu bak mdan bilgilendirici oldu u kanaatindeyim. Özellikle tebli in ba lang ç k sm nda bu böyle; ama, sonraki k s mlarda kendi görü lerine biraz daha a rl k vermi ve tebli in as l konusuna girmi tir. Bence as l tart lmas gereken eyi merkeze koyup tâ ba tan itibaren bunu yapmas nda fayda vard . Ben, küreselle me ve din aras ndaki kar l kl ili kiyi tart mak istiyorum. Pek çok ki i, genelde küreselle meyi sadece ekonomik bir süreç olarak tan ml yor. Ancak, baz sosyologlar bunun sadece ekonomik süreç olmad n , sosyal, kültürel bir süreç oldu unu söylemektedir. Bu sebeple, küreselle me, ayn zamanda kültürel bir süreç olarak tan mland andan itibaren, küreselle me ve din aras ndaki ili ki gündeme gelmektedir. Çünkü kültürün oldu u yerde din, dinin oldu u yerde kültür vard r. Bu ikisi, birbiriyle yak ndan ili kilidir. Dolay s yla, kültürel kimlikle dinî kimlik birlikte olu maktad r. Kültürün de i mesiyle dinî kimlikler, din de i tirmekle kültürel kimlik etkilenmektedir. Bu gibi durumlarda, kültürleraras rek bet ve dinî kimlikler aras nda rek bet ya anmaktad r. Bugün, Sovyet döneminde ya anan kültürel dei imin ve Sovyet sonras dönemde küreselle menin bir sonucu olarak Orta Asya da, slâm Dini ve kimli i ile H ristiyan dini ve kimli i aras nda ciddi bir rek bet, hatta kültürler aras bir rek bet ya anmaktad r. Bu rek bet, masum bir rek bet de ildir. Bu ayn zamanda, süper güçlerin ve büyük devletlerin taraf oldu u bir rek bettir. Bunun bir sonucu olsa gerek, sermaye, siyasal nüfuz ve din olarak H ristiyanl n Orta Asya ya birlikte hâkim olmaya çal t görülmektedir. Örne in, baz misyonerlerin bizatihi döviz bürosu açarak hem di253
nî hem de ekonomik faaliyetlerde bulunduklar söylenmektedir. Siyasal, ekonomik ve dinî yay lmac l k, birlikte hareket etti i, bunu da küreselle me ad na, demokratikle me ve diyalog ad na yapt klar n iddia etmektedirler. Asl nda as l amac n bölgeyi kültürel, siyasal, dinî ve ekonomik aç dan yeniden ekillendirmek oldu u anla lmaktad r. Bu bak mdan, din ile küreselle me ve özellikle H ristiyanl kla inkültürasyon ve misyoloji faaliyetleri- küreselle me aras nda do rudan bir ili ki vard r. Kapitalizmi, din d bir medeniyetin üretti i bir ey gibi görmekte galiba hata ediyoruz. Max Weber in yapt sosyolojik analizlerle de do ruland gibi, Kapitalizmle Protestan ahlâk aras nda, yani din aras nda yak n bir ili ki vard r. Bununla birlikte, ben, küreselle meyi ne tamamen din aleyhtar veya dinden ba ms z ne de tamamen din merkezli bir ey olarak görüyorum. Ancak sonuçlar itibariyle, dini çok yak ndan ilgilendiren bir fonksiyonun oldu u söz konusudur. Burada tart lacak olan nokta udur: slâm, küreselle menin alternatifi olabilir mi? Böyle bir tart mayla i e ba lamak do ru mu? Say n Hasan Onat Bey in de ifade etti i gibi, slâm küreselle menin alternatifi olarak koyma yakla m , beraberinde pek çok problem getirmektedir. Böyle bir ey Müslümanlar ve slâm için son derece tehlikeli sonuçlar do uracakt r. Halbuki Kur ân ve Müslümanlar n tarihî tecrübesi göstermektedir ki, slâm n kendi d ndakilerle kuraca ili ki kartl k ili kisi de il, farkl l k ili kisidir. Ehl-i Kitap la evlili e izin verilerek bir Müslüman n hayat arkada olarak bir H ristiyan veya Yahudi ile ayn çat alt nda ömür sürmelerine imkân tan nmas ; ayn mabette H ristiyan, Yahudi ve Müslüman n ibadet etmesine müsaade edilmi olmas ; Süryanî, Keldânî ve K ptîlerin varl n günümüze kadar sürdürmesi, sava larda din adamlar n öldürmenin ve tap naklar n y k lmas n n yasaklanmas , bunun en önemli kan tlar ndand r. Ama bugün baz bat l siyasetçi, bilim adam ve din adamlar , slâm a öteki rolünü yükleyerek onunla kar tl k ili kisine girmek istemektedir ve bir çat ma için k k rtmaktad rlar. Örne in, Francis Fukuyama n n slâm Avrupa fa izmine benzetmesi, eski ba kan baba Bush un slâm potansiyel bir tehlike olarak nitelemesi, Huntington un medeniyetler sava teorisi, böyle bir amaca hizmet etmektedir. slâm Bat n n kar s nda bir rakip gibi gösterme giri imleri, siyasal slâmc l k sebebiyle veya her ne sebeple olursa ol254
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
sun, birçok bak mdan Müslümanlara ve slâm a zarar verecek bir dizi olaylar beraberinde getirecektir. Müslümanlar, kendilerine yüklenmek istenilen böyle bir rolü asla kabul etmemeli ve slâm ve Müslümanlar san k sandalyesine oturtacak eylem ve davran lardan kaç nmal d r.
mizi temellendirmek suretiyle böyle bir modeli üretmek istiyoruz.
Ayr ca u anda slâm Dünyas nda ortaya ç kan siyasal-dinî oluumlar ve dinî dü ünce, küreselle me sürecinde insanlar n kar la t çe itli problemlere sadra ifa teorik ve pratik çözümler getiren bir proje üretmi de ildir. Bu yüzden, Siyasal slâmc l veya deolojik slâmc l , ideolojik küreselle me kar s na ç kard m z zaman bu, her iki taraf aras nda çe itli alanlarda çat malara sebep olur. Bu da daha önceden yaz lm senaryolar n hayata geçirilmesine hizmet edecektir.
Birincisi, Bedevîlikten Hazarîli e geçememi , de i ime kapal , tepkisel-kabilevî zihniyettir. Bunun tipik temsilcisi tarihte Haricîler olmu tur.
Tebli sahibinin ifade etti i gibi, mes´eleyi ideolojik de il, yap sal olarak ele almak gerekir. Bu güzel bir tesbittir. Bana göre de öyle olmal d r. Bu sebeple slâm n küreselle menin bir alternatifi olmad n belirtiyor, bir yap sal analizcinin kulland be temel ölçüye göre analiz etmek istiyorum: l. Epistemoloji 2. Felsefe 3. Teori 3. Metodoloji 4. Betimleme Evet, slâm n bir dünya görü ü sunmas na bak l rsa ve Kur ânKerim de Allah bütün âlemlerin Rabbidir ; Do u-bat Allah nd r gibi ifadelere bak l rsa, slâm dü üncesinde veya slâm da bir çe it küreselle me uuru oldu u söylenebilir. Müslümanlar n tarihî tecrübesi ve lâ-y Kelimetullah için mücadelesi, birtak m kültür ve medeniyetleri kullanarak yeni bir slâm Medeniyeti in a etmi olmalar , bu küreselle me uurunun sonucudur. Epistemolojik aç dan konuyu analiz edecek olursak, bugün için slâm Dünyas nda üzülerek söylemek gerekiyor- henüz yeni bir epistemoloji ya da epistemolojiler üretilmi de ildir. Daha önceki bilim tasniflerini esas almaktay z ve önceki bilgi kuramlar yla çal maktay z. Halbuki bugün oldukça yeni bilim alanlar ve yakla mlar söz konusudur. Geçmi te oldu u gibi bugün de bu yeni verili durumu de erlendirmek gerekmektedir. Hangi bilgi kuram veya bilgi kuramlar n esas alaca z? Biz, kendimizi, gelene in içerisinde temellendirerek mi yoksa modernitenin içerisinde temellendirerek mi yeni bir slâm Medeniyeti kuraca z? Göründü ü kadar yla, biz, hâlâ gelene in içerisinde kendi255
Di er yandan, gelene in içerisinde pek çok de i ik zihniyetin varl na ra men, u anda slâm Dünyas na hâkim olan iki zihniyet söz konusudur:
kincisi, gelenekçi-muhafazakâr zihniyettir. Bunun tipik temsilcileri, Selefîlik ve Hadis taraftarlar d r. Bu iki zihniyet, farkl adlarla ve biçimlerle hâkimiyetini sürdürmektedir. Her ikisi de, özgür dü üncenin ve ak lc l n önünde bir engeldir. Yeni bir bilgi kuram ve dünya görü ü geli tirmenin ilk ad m , fikrî/felsefî, dinî ve siyasî gelene in ciddi bir ekilde sorgulanmas yla ba lar. Ondört as rl k birikimimizi, do rusuyla-yanl yla yeniden gözden geçirmek durumunday z Ancak henüz tarihsel kültürümüzü, gelene imizi bu amaçla sorgulayamad k. Üstelik sorgulamak isteyenler de, ya hadis inkârc s veya sünnet dü man gibi suçlamalarla engellenmektedir. nsanl k, do uda ve Bat da dinin özelle tirilmesi ve bireyselle tirilmesi olgusuyla kar kar yad r. Dinlerin dünyevîle mesinin önüne geçebilmek ve insanlar n sosyal, siyasî ve ekonomik alanlarda kar la t problemlerin çözümüne katk da bulunabilmek için dinî de erlerden yararlanmak durumunday z, ancak bunun için yeni bilgi kuramlar geli tirilip yeni bilgiler üretilmesi kaç n lmazd r. Bu konuda slâm Dünyas n n, henüz gelene in d ar s na ç kamad n görüyoruz. Halihaz rda geçmi tasar m olarak gelece i kurma te ebbüsleri söz konusudur. Buradaki ele tirimiz, slâm ve tarihte önemli bir fonksiyon icra eden slâm Medeniyetiyle ilgili olmay p, tamamen Müslümanlar n bugünkü durumuna yöneliktir. Bu anlamda slâm , slâm Medeniyeti nin geçmi ini ve Müslümanlar n bugünkü durumunu birbirinden ay rmak gerekir. Felsefe konusuna gelince, Kindî, Fârâbî, bn Sînâ ve bn Rü d gibi, bugün slâm kendileri üzerinden olumlu alg layabilece imiz âlim ve filozof portreler üretebildik mi? Henüz bunu da yapamad k. Biz geçmi in nostaljisini yapmakla ve onlarla övünmekle me gulüz. Di er taraftan slâm Ülkeleri nde ve Bat da ya ayan Müslüman bilim adam256
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
lar , gerek fen bilimleri ve gerekse sosyal bilimler alan nda insanl n gidi at n etkileyen ve yeni de i imlere sebep olacak güçlü bilimsel teoriler ortaya koyamad lar. Zaten mevcut bilimsel altyap , kurum ve kurulu lar, böyle bir ba ar için yeterli de ildir. Bat da e itim görmü olanlar da, slâmî dü üncede ve bilimsel alanlarda istenen düzeyde ba ar gösterememi lerdir. Hatta genel olarak bir a a l k kompleksi içerisinde oldu umuz kanaatindeyim.
bir modeli temsil etmektedir. Ayr ca siyasî alanda, ne geçmi te ne de bugün problemlerimizi çözebilecek nazariyeler ortaya koyamad k. Hatta bu alandaki problemlerimizin ço u, siyasî kültürümüzden miras kald .
Ayr ca okumu çevrelerde, müsbet bilimlerde yap lan yeni ke ifler, Kur ân ile ili kilendirilmekte veya do rudan ondan al nm gibi göstermeye çal lmakta ve ke if sahipleri Müslüman ilân edilmektedir. Sonunda Müslüman olmad klar ortaya ç k nca hayal k r kl ya anmaktad r. Her bilimsel ke fi Kur ân a yükleme ve slâm do rulama çabas , bir anlamda tersinden pozitivizm yap lmaktad r.
Bugün sahip oldu u evrensel de erler bak m ndan, slâm n Bat ya sunabilece i ey, siyasal proje de ildir; bilim veya felsefe projesi de de ildir. Bana göre, slâm n Bat ya sunabilece i ve insanl a en fazla katk da bulunaca özgün projesi, ahlâk projesidir. Tekrar Müslümanlar n slâm ahlâk n ve özellikle sevgi ve ho görüye dayal ço ulcu, çok kültürlü ve farkl dü üncelere sahip insanlar n bir arada ya amas n teminat alt na alan slâm n iman terbiyesini yeniden gündeme getirerek, yeniden anlayarak tekrar kurumsalla t rmas gerekiyor. Böylece Bat Medeniyeti taraf ndan üretilen ve insanl n yeryüzündeki varl n tehdit edecek boyutlara varan problemlerin çözümüne katk da bulunabiliriz. Çünkü mevcut bilimsel ve teknolojik geli meler ahlâkî ve manevî temelden yoksundur.
Bu sebeplerden dolay , kendimizi geçmi le, kültürle temellendirip yeni bir gelecek tasar m yla ortaya ç kmam z, görünen ekliyle mümkün de ildir. O halde Kur ân ve slâm yeniden okumak zorunday z. Bana göre, bu okumam z da, kökleri geçmi e uzanan ve bugün bizim yararlanabilece imiz önemli zihniyetler ve bilgi kuramlar vard r. Bunlardan birisi, Mu tezile, Rey Taraftarlar ve Mürcie nin temsil etti i akl önceleyen ve ona hüküm koyma yetkisi veren zihniyettir. Ebû Hanife ve onun takipçileri olan Hanefî ekolüne mensup birçok kimse, asl nda, bugün yararlanabilece imiz çok önemli prensipler ortaya koymu lar. slâm n ilk dönemlerinde ortaya ç kan Haricî fanatizmi ve slâm iddetle ili kilendirme te ebbüsleri, Rey Taraftarlar ve Mürcie nin üretti i iman anlay yla etkisiz k l nm t r. Ça da Haricî tezahürlerini de, sözünü etti im anlay tan faydalanarak tesirsiz hâle getirmek mümkün olabilir. slâm Dünyas , u anda Haricî ve Hadis Taraftarlar n n iman nazariyelerinin etkisi alt ndad r. Haricî iman nazariyesi, tamamen görünü ü, eklî uygulamay esas al r. Günümüz Müslüman n n, Allah a sayg ve sevgiyi, yarat klara sayg ve sevgiyi iman n unsurlar olarak kabul eden ve ahlâkî boyutu önceleyen yeni bir iman nazariyesine iddetle ihtiyac vard r. Bu sebeple iman ve ahlâk terbiyesine dayal bir iman anlay geli tirmek gerekmektedir. Maalesef, bugünün Müslüman tipolojisi veya siyasal lider tipolojisi, bütün dünyaya hâkim olmak isteyen, ba ka ve farkl görü lere tahammülü olmayan ve problemi iddet yoluyla çözmek isteyen Haricî 257
Bana göre, küreselle me, geleneksel dinî dü üncenin çözülmesi ve dinî dü üncede bireyi öne ç karan ya da bireysel özgür dü üncenin önem kazanmas na sebep olabilir. Dolay s yla bu süreçte en fazla zarara u rayacak olanlar, muhtemelen, gelenekçi din anlay lar olacakt r.
Bu teknolojinin üretildi i ortamda, yayg n olan din olan H ristiyanl n maneviyat , mevcut haliyle bu yükü kald rmaktan uzakt r. Bunu ba arabilecek potansiyele sahip en ansl din slâm d r. Ancak insanl n bugün itibariyle ula t baz de erleri, ba ar lar n ve verimli durumu göz ard etmemelidir. Yani Müslüman, bunu ak l ve vahyin nda yapmak durumundad r. Bunu yapmad m z sürece, gelenek/âsâr merkezli bir din ve dünya görü ü olu turma eklindeki birtak m selefî projelerle, ne slâm Dünyas n n ne de küreselle en dünyan n problemlerine çözüm bulabiliriz. Bu bak mdan ben slâm ideolojik olarak alg lamak istemiyorum. slâm bir din olarak alg lanmal d r. slâm her eyi çözecek ekilde takdim etmek yanl t r. slâm n d nda da faydalanaca m z do rular oldu unu kabullenmemiz gerekir. Bir eyin dinî nasslarda aç kça olmamas onun yanl oldu u anlam na gelmedi i gibi, do ru olmas için illa nasslarda olmas da gerekmez. Bana göre slâm, geçmi tekinden daha fazla misyon yüklenen bir din hâline geldi. Hatta her eyin çözümü Kur ân ve gelenekte aranmaya ba land . Bunun sonucu, modern dünyan n üretmi oldu u birtak m 258
KÜRESELLE ME ve D N
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
do rulara s rf slâm ad na kar ç karak kabule yana lmamaktad r. Burada bir gerçe i net olarak ifade etmek gerekir: Maalesef slâm Dünyas ndaki mevcut kültürel-toplumsal bilinç ve dinî kimlik, tabiî olarak geli tirilmi özgün bir kimlik olmay p, son üç as rda tamamen ötekiler, yani sömürgeci güçler taraf ndan olu turulmu bir kimliktir. slâmî kimli imizi yeniden in a etmemizin önko ulu, bu savunmac kimlikten kurtulmakt r. Bugün cevaplânmas gereken soru udur: Bu kimli in üretti i siyasal lider tipolojileri ve onlar sebebiyle ya anan baz olaylar üzerinden slâm, dünyada nas l alg lan yor? E er bu imaj m z düzeltmedi imiz ve slâm n ahlâkî boyutunu tekrar gündeme getirerek ahlâk ve iman terbiyesini esas alan, sevgi ve sayg ya dayal bir projeyle insanl n huzuruna ç kamad m z sürece, yeni bir slâm Medeniyeti kurmam z, özgün kimli imizi korumam z, küreselle me sürecinde aktif rol oynamam z veya insanl a olumlu katk da bulunmam z pek mümkün görünmemektedir. Böyle devam ederse, slâm ve Müslümanlar san k sandalyesinde, haks z olarak sorgulanmaya ve küreselle menin önünde bir engel olarak görülmeye devam edecektir. Ya anmakta olan baz olaylar ve siyasal dinî tezahürler, bizi böyle bir karamsarl a sürüklemektedir. nallah yan l yorumdur. Te ekkür ederim.
Say n Prof. Dr. Hasan Onat Bey e ve Doç. Dr. Sönmez Kutlu Bey e, bu de erli de erlendirmelerinden dolay çok te ekkür ediyorum. Müzakerelerde iki nokta öne ç kar ld : Birincisi, slâm küreselle meye alternatif mi? Say n Prof. Dr. M. Akif Ayd n Bey, dün burada önemli bir noktaya i aret etti ve Bugün Bat Dünyas , bu kadar büyük maddî gücü, bu kadar zay f bir ahlâkla ta yamaz. dedi. Be gerçekten esasl bir tesbitti. Dolay s yla u tesbiti tekrarl yorum, Bugünkü dünya, bu kadar büyük maddî bir gücü, bu kadar zay f bir maneviyat ve ahlâkla ta yamaz. Asl nda benim tebliim bir nevi bu sözün erhi, tefsiri idi. Sönmez Kutlu Bey, sözlerinin nihayetine do ru slâm n yeniden bir dünya ve medeniyet in as ndan bahsetti. Bu, bizim dü üncemizin arka plân nda, uur alt m zda olan bir eyi ifade etmememiz gibi bir çeli kiye dü ürüyor. Asl nda alternatif yok diyor; fakat, ard ndan da Yeniden slâmî bir medeniyet in a edilecektir fikri ileri sürülüyor. Bu bana, bir nevi alternatif olarak dü ünülebilir gibi geliyor. Hasan Onat Bey, dinin aslî yerine çekilmesi nden bahsetti. Bence bu bir sekülerle me projesidir. Bu proje ile ilgili burada size P. Berger in önemli bir fikrini naklettim ve o nakletti im görü e tamamen kat l yorum. Te ekkür ederim.
MÜZAKEREC LERE CEVAP
Dr. Adnan ASLAN
260 259
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Küresel sorunlar n ihtiyaçlar na cevap vermede dinî e itimin hangi özel katk s olabilir? Tez ve bak aç lar ço unlukla son iki Nuremberg Foren in sonuçlar ndan al nm t r 1994 de E itim için Küresel bir Eti e Do ru3 ve 1997 de 4 Dinleraras E itim 2000: Dinî ve Kültürel Kar la malar n Gelece i. Benim pedagojik örneklerimden baz lar , hem küresel etik ve e itim hem de dinleraras e itim üzerinde odakland ndan, Avrupa d ndan özellikle de Orta Do u dand r. Bence bunlar Avrupa için de geçerlidir. imdi küresel bak aç s yla ba layal m.
VIII KÜRESEL AHLÂK ve D NÎ E
T M1
Prof. Dr. Johannes LAEHNEMANN Erlangen Üniversitesi Nürnberg, Almanya
Geçen y llarda, dünyam z üzerinde birlikte ya ama, insanl n bekas ve dünyam z gibi etik sorular Hans Küng ün Global Responsibility. In Search of a New World Ethic (Küresel Sorumluluk: Yeni Bir Dünya Ahlâk Aray ) (SCM Press. London 1991/ Crossroad, New York 1991) adl kitab ndan ba ka
hiçbir kitap böylesine heyecan verici ve yeterli bir ekilde ele almam t r. Bitmek bilmeyen sava lar n, kanl rk ayr l klar n n, de erler konusuna yönelme ile sonuçlanan geleneklerin yok olmas n n ve dünyan n hayat kaynaklar n n süregelen yok edici tüketiminin nda, onun tezi mant kl görünüyor: Bizim tek dünyam z n tek eti e ihtiyac vard r, bu tek dünyan n ne tek tip bir dine ne de tek tip bir ideolojiye gereksinimi vard r, ancak birle meye ve normlar , de erleri, idealleri ve hedefleri birle tirmeye ihtiyac vard r. Eylül 1993 de Dünya Dinleri Parlamentosu Küresel bir Ahlâka Do ru Deklerasyon u onaylamakla ileri do ru önemli bir ad m atm oldu (ed. Hans Küng ve Karl-Josef Kuschel. SCM Press, Londra 1993).
1. Her tür e itim gibi, din e itimi de bugün küresel çapta vazifelerde kendini gösteren küresel meydan okumalarla kar kar yad r. Uzaygemisi dünyam z n gelece i, gelecek nesillerin bugünün çocuklar ve gençleriyle önümüzdeki birkaç y lda do acak olanlar n bu gelece i sorumlu bir ekilde ekillendirip ekillendirememesine ba l d r. Dünyan n farkl bölge ve ülkelerindeki yap sal artlar oldukça çeitlidir: Bu yelpaze dinî ve ahlâkî boyutun okul ve üniversite müfredat na dahil edildi i oldukça geli mi e itim sistemlerine sahip ülkeleri; e itim sisteminin ekonominin ihtiyaçlar taraf na a r bir ekilde meyletti i ülkeleri; ekonomik geli menin ilk safhalar nda olup e itimi ilerletmek için çok çaba harcayan ancak nüfus art yla ba a ç kamayan ül-
262
}
U O 8
Küresel Etik merkezî bir e itim vazifesini te kil eder. G
Küresel Etik Projesi2 ile dinî e itimin vazifeleri (özellikle de dünya dinlerini ö retmede) aras ndaki ili kiyi aç klamak için ben küresel bak aç s n tarif etmekle i e ba layaca m ve daha sonra u soruya yönelece im:
G
?
R 261
"
•
f 263
"
Ù
!
262 262
261
_
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
keleri; ve e itim sisteminin olu mas için gerekli olan ekonomik temelden tamamen yoksun olan ülkeleri kapsar. Küçük ya taki çocuklar n s k s k çocuk i gücünü olu turma, çocuk köleli i, çocuk fahi eli i gibi durumlarla kar kar ya gelmesi veya sokak çocu u olarak ya amas gibi çözüm bekleyen korkunç artlar sadece en fakir ülkelere has de ildir. leri endüstri ülkelerinde bile birçok genç insan geni çapl ihmal, uyu turucu kullan m ve iddete ba vurma arzusunu tecrübe etmektedir; o derece ki, ebeveynler ve ö retmenler bunlarla ba etmekten s k s k acze dü mektedirler. Bununla beraber genç insanlar gezegenimizin gelecekteki varl ve geli mesi için en önemli ögedir; Onlar toplumumuzdaki zincirin en zay f halkas olma özelli ini korumaktad rlar. Lübnan ve Filistin gibi ülkelerde, ilâveten, uzun süren iç sava ve bask vard r. Bu nedenle birçok genç insan travmatik iddet, ailelerini kaybetme ve formal e itimden yoksun kalma tecrübelerine katlanmaktad rlar. Glabal Ahlâk Projesi yeni ve kapsaml bir bak aç s gerektiren birincil bir görev olarak bir e itim bilinci olu turulmas na ça rmaktad r. Daha titiz bir ifadeyle bizim a a daki hususlara ihtiyac m z vard r: * Dünyay ya anabilir bir yer yapmay ö renmek (çevre felâketi tehdidini göz önünde bulundurarak), * Bireyin insan haklar na uygun olarak hürriyetlerini ve vazifelerini sorumluluk bilinciyle yürürlü e koymas (bu haklar n teknoloji, ideolojilerin basitle tirme e ilimleri, fakirlik, ekonomik ve siyasî kölele tirmenin suça itici etkisi taraf ndan a nd r lmas tehdidini göz önüne alarak), * Ki inin hayat n anlaml bir tarzda ekillendirmeyi ö renmesi (refah ideolojisi ve medyadaki kültürel tek düzelik ve psikolojik kirlenme den kaynaklanan tehdide nazaran), * Mahallî ve milletler aras düzeyde aileler ve toplumlar aras yard mla ma içinde birlikte var olmay ö renme (aile yap s n n çökmesi, temel ahlâkî de erler sisteminin yoklu u ve milliyetçi fanatizm ve özel ç karlar n yükselmesi tehdidlerini göz önünde bulundurarak). Bu global perspektifte etnik-dinî fanatizm, etik-dinî sosyal yanl yönleni ve de dinî afyonlar n cazibesine kap lma dinî e itime kar özel bir meydan okuma olu turmaktad r. Bu üç problemle kendi ülkelerimizde ve milletler aras düzeyde mücadele edilmelidir: Üzücü s b k Yugoslavya örne inde, vicdans z 263
güç bloklar taraf ndan ate lenen etnik-dinî fanatizmin korkunç yükseli i gözlemlendi. Bunun Alman versiyonu hedef ve istikamet duygular n kaybetmi genç insanlar kolayca büyüleyen neo-fa izmdir. Ahlâkî-dinî sosyal yanl yönleni global bir olgudur ve özellikle çok geli mi ülkelerde göze çarpmaktad r ve tüketicili in(consumerism) ideallerinin sorgusuz ve bencilce benimsenmesiyle birlikte ortaya ç kan de erler kayb n ifade etmektedir. Scientology gibi kültler ve mafya gibi kartellerin ayr lmaz unsuru olan dinî veya yar -dinî afyonlar insanl ciddi bir ekilde tehlikeye sokabilir. Bütün bunlar insanlar , onlar n dünyay olgun ve grift bir ekilde alg lamas için gerekli olan muhakeme olgunlu undan mahrum b rakmaktad r. Böylece onlar, insanl n ya amas mes´elesini çözme, adalet, bar ve mahlukat n entegrasyonunu gerçekle tirmeye kar ciddi engel olu turmaktad rlar. Daha büyük bir dayan ma içersinde birlikte var olmak için zorunlu olan yap sal artlar çok büyük siyasî çaba gerektirir; bu, neticede muhakeme olgunlu undan yoksun ve ki isel ufku s n rlayan dü ünmeye üstün gelen bir e itime ba l d r. 2. Din e itimi bu alanda önleyici bir tedbir vazifesi görmeli, yard mc olmal ve yön göstermelidir. Dinlerdeki saikler, gelenekler ve tecrübeler insanlara istikamet belirlemede, hayatlar nda ve davran lar nda yard mc olmada esasl bir rol oynamas n garanti alt na al r. nsanlara stikamet Bulmada Yard mc Olmak. Bununla dinî e itimin, genel olarak dinler ve dinî hareketler alan nda önemli rol oynad n kastediyorum. nsanlar iyi bilgilendirildikleri takdirde, bilgilerini ele tirel bir tarzda kullan rlar, sorgulayabilir ve tahlil edebilirler; aldat lma ve kand r lma ihtimalleri zay ft r. Saf cehalet, kasten sapt rma ve yanl bilgilendirme günümüzde siyasetin a r s kl kla kulland eylerdir, hatta dinî mes´elelerde bile bunlar insanlar aras na engeller koyma ve birilerini kötü gösterme maksad yla kullan lmaktad rlar. nsanlar, dinî inanc n hayat ve hayat n mânâs na nas l yakla t n anlad klar zaman, ba kalar n n görü lerini takdir edebilir ve fanatizme sebep olan çark aç kça görebilirler; böylece etnik ve dinî fanatizme kar daha dirençli olurlar. Lübnan da, Khirbet Kanafar daki Johann Ludwig Schneller okulu buna güzel bir örnektir. ç sava y llar boyunca bu okul, ço u ava ta 264
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
çat an kar t taraflar n yetimleri olan, farkl mezheplerden Müslüman ve H ristiyan çocuklar yard mseverlik duygular yla yeti tirmi tir. Dördüncü Nuremberg Sempozyumu nda, Najim Haddad, çevrenin dinî fanatizmle nas l sar ld n öyle anlatm t r: Bir dinin mensuplar n n di er dinler hakk ndaki bilgisi, gerilim ve çat ma zaman nda onlar n dinî hassasiyetlerine ve davran lar na ihtimam göstermeye yeterli de ildi. Buna mukabil o okullarda denenen kar la t rmal e itim dü üncesini koydu; farkl bir bak noktas vas tas yla, ö renciler sadece kendi geleneklerine ait olan hususlar ke fedip di erlerini daha iyi anlar hale geliyorlar. Amaç, birlikte ya amak ve farkl l klara sayg göstermektir, yoksa onlar bir çat ma kayna görmek de il5. nsanlara Hayatlar nda Yard mc Olmak. Bununla dinî e itimin, hayat n kayna n ve yüzeysel zevkleri a an de erleri ö retmesini kastediyorum. O, ya ayan bütün varl klar n nas l birbiriyle irtibatl ve kar l kl ba ml oldu unu ö retir. Dinî e itim kuvvet, destek, rahatlama ve cesaret verebilir. nsanlara Davran lar nda Yard mc Olmak. Bununla kastetti im, dinî cemaatlerin dayan ma içinde birlikte ya ama, birbiri için ya ama, ma lup ve zay flar nam na konu arak onlar savunma konusunda örnekler sunmas d r. Bu bize, kar l kl mes´ûliyet duygusuyla hayat n problemlerinin nas l üstesinden gelinebilece inin yolunu gösterebilir. Bu ba lamda, H ristiyanl n sosyal gelenek ve refah ndan ve ayn ekilde bize Nurember uras nda Sri Lanka l Dr. A.T. Ariyaratne ve Hindistanl Dr. M. Aram taraf ndan önemi çarp c bir ekilde tasvir edilen Mahatma Gandhi nin hayat n n ortaya koydu u örnekten de bahsetmek isterim. Burada ortaya ç kan e itimin görevi, dinî cemaatlerin bütün iyi niyetli insanlarla yard mla mas n gerektirir: Genç insanlar, kendileri 265
gibi insanlara sayg l olurlarsa, canl ve cans z bütün varl klara kar mes´ûliyet hissederlerse, nefret, iddet, hayat ve toplumu tehdit eden bütün geli melere kar hassas olurlarsa, sadece bu takdirde, gezegenimizin bek s n garanti alt na alacak ekilde birlikte ya ayabilmek için donanm olacaklard r. E itimin amac , bir küresel ahlâk dü üncesi ile kuvvetli bir irtibata sahiptir. Burada da bize Schneller okulu örne i müspet bir model sunabilir. Ulrich Kadelbach, bunu bize 1988 Sempozyumumunda öyle anlatt : Talebeler aras nda ho görü hakk ndaki tecrübeleri soruldu unda, ö retmenler öyle bir tasvirde bulundular: Genç bir H ristiyan, e er bir mü kil varsa bir Müslüman a H ristiyan bölgesinde onu korumak için refakat etmektedir. Bunun tersi de olmaktad r. Ayn ekilde H ristiyan ö rencilerimizin Ramazan da Müslüman ö rencilerimize yemek haz rlad n görmekteyiz. Hatta baz lar Müslümanlar tam zaman nda kalks n diye saatlerini bile kurmaktad rlar. 6 Bu örnekte, Hans Küng ün anahtar ölçü olarak gördü ü (tabir yerindeyse alt n ölçü: Sana nas l davran lmas n istiyorsan, ba kalar na öyle davran. rehber ilkenin, gerçek davran lar n müspet bir ölçüsü haline geldi ini mü ahede etmekteyiz (Hz. sa n n Da daki Vaaz nda dedi i gibi: Bundan dolay , insanlar n size yapmalar n istedi iniz her ne varsa, siz onlara yap n Matta 7, 12). Ö renciler kendilerini ba kalar n n yerine koyarak dayan ma ve destek gösterme yolunu tespit etmektedirler. Böyle bir davran n, dinî-etnik fanatizm ortam nda verilen bir e itimin sonucu olarak ortaya ç kmas , süphesiz ahlâk n inançta temellenmesinden ve Mutlak a yani Allah a inanc n bir mes´ûliyet duygusu vermesinden kaynaklanmaktad r. Hayat için böyle bir temeli insanlara aktarmak dinî cemaatlerin misyonu ve miras d r.
_ (
h
H
0 ž
#
266
}
d
È
y
!
0 #
-
(
267
-
-
266
Å È
266
d
È
y
265
Ç
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
3. Böyle bir e itimin arka plân dinî cemaatlerin bizzat içlerinde kendi kendilerini ihya etmeleridir. Bu ihyan n hareket ettirici saiki, her bir dinin kendi merkezî tecrübesinde yatar (H ristiyanlar için sa Mesih, Budistler için Buda n n yolu, Yahudiler için Tevrat ve Müslümanlar için Kur ân n bar mesaj ). sa Mesih aç s ndan bu durum öyle tasvir edilebilir: Onun yolu, zay f, hasta ve yanl z insanlar n yolunun yan ndad r. Bu, sevgiye ihtiyac olanlar için bir sevgi yoludur. Ba kalar için ac çekme yolu, Paskalya da Tanr taraf ndan kendi yolu oldu u te´yid edilen haça götüren yoldur: Karanl ktan ayd nl a, ölümden hayata, dü manl ktan cemaate bir yol olarak. sa y takip edenler ve bu yolu payla anlar topra n tuzu ve dünyan n olmal lar ve onlar kendileri zay f, günahkâr ve fakirken sa Mesih in sevgisi, gücü ve ba lay c l do rultusunda ya amal lar. Kiliselerin hayat kriteryas onlar n asl n n sa Mesih in bizzat kendisinde olmas d r. Bu bir örnek gösteriyor ki, dinî e itimin gençleri kendi inançlar yla bir sorumluluk sistemi olarak â inâla t rma vazifesini üstlenmesi gerekmektedir. nsanlar ba kalar na aç k olan kendi inançlar nda kendilerini rahat hissettikleri ve dinlerinin, kültürlerinin kökleriyle tan k olduklar zaman ciddi bir diyalo a ba lamak için temel olu turabilirler. Bu, bütün dinler prensipte ayn d r gibi görü lerle z tl k te kil eder. Bu, farkl prensiplerin birle tirilmesiyle de z tl k te kil eder. Her dinî tecrübe, yap lanm bir tecrübedir. Her dinî tecrübe, hayattan ve ya ayan dinî bir cemaatin içindeki mezhepten gelmektedir. Bu ayn zamanda dinler aras ndaki gerçek mes´elesinin art k önemli olmad görü ünün de aksinedir: Farkl dinlerdeki her ey benzer de ildir ve bu dinlerdeki her ey benzer ekilde do ru de ildir. Son olarak bu, gerçek konusundaki fanatik iddia ile ve ayn zamanda gerçekle ilgili mes´eleleri umursamazl kla da z tl k te kil eder. Fanatizm, genelde umursamazl n tersinden ba ka bir ey de ildir. Geleneksel de erlere sayg gösterilmeyen bir dünyada kaybolma korkusu insanlar özellikle gençleri kolayca fanatik liderleri ve fikirleri izlemeye götürür. Bu, H ristiyanl k, Yahudilik ve ayn zamanda slâm da (siyasî Hinduizm de ve Sri Lanka da oldu u gibi baz Budist hareketlerde de) büyüyen fundamentalizmin ana sebeplerindendir. Birinci vazifeyi tamamlay c olarak dinî e itimin ikinci vazifesi gelir: 267
4. Her tür dinî e itim, di er dinlerin insanlar na, onlar n de erlerine ve ya am tarzlar na sayg gösteren yeni bir ili ki kurma yolunu içermelidir. Yeti kinler ön yarg lar n sebep oldu u engellerin yükünden uzak olarak birbirlerini dinleyerek ve her iki taraf için de yeni ufuklar açacak ekilde birbirlerinden ö renerek birlikte ya amaya haz rlanm olmal d rlar. Ön yarg ve engelleri bu yolla a mak, bar için e itime sadece dinlerin ve dünya görü lerinin sa layabilece i çok mühim bir katk d r. Bu katk global ahlâka do ru Beyannâme ile özellikle De i tirilemez ilkeler in üçüncüsüyle yak n bir ili ki gösterir: Bir ho görü kültürüne ve sadakãt hayat na ba l l k. Bu katk n n gerçekle ebilmesi için birçok ad m n at lmas gerekmektedir: 4.1. Ba kalar na kar ön yarg lar temelsiz görü ler olarak görmek önemlidir. Diyalogda güven, sadece diyalogtaki taraflar kendilerinin inançlar na uymayan dogmatik bir senaryoya do ru zorla yönlendirilmediklerini gördükleri zaman geli erek büyür. Bu demektir ki, diyalogtaki taraflar birbirlerinin bak aç lar ndan çe itli inançlar hakk nda bilgi edinmeye çal mal ve diyalog arkada n n yaz lar n ve dinî geleneklerini hassas bir ekilde anlamak için ara t rmal d r. Basit bir ekilde anlatmak gerekirse, (Hz.) Muhammed(s.a.v.) hakk ndaki gerçek görü Kitab- Mukaddes te de il Kur ân da bulunur. (Hz.) sa(a.s.) hakk ndaki gerçek görü de Kur ân da de il ncil de bulunur. Her bir dinin bu prensibi takip etmesi hâlâ zordur. Çünkü bu yakla m, söz konusu dinlerin kendilerine has vahiyleri nda geli tirdikleri temel inançlarla çeli ir. 4.2. Syncretism den veya a ikâr savu turmadan kaç nmak için ayn zamanda mü terek ve farkl ögeler aras nda aç k bir ay r m yapmal d r. Bunu slâm ve H ristiyanl k ta Allah inanc örne iyle tasvir etmek istiyorum. Her iki dinde de (Yahudilik de dahil olmak üzere) evreni ve insan yaratan ve merhametli bir ekilde insanlara yol gösteren tek bir Allah a inanma, Müslümanlar ve H ristiyanlar aras ndaki yak n alakalar gösteren bir temeldir. Dinler aras ndaki farkl l klara bakt m z zaman, söz konusu farkl kavramlar n ba lamlar n ve farkl bak aç lar nda bulunan tecrü268
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
beleri soru turmak zorunday z. H ristiyanl k ve Müslümanl k inanc nda birbirinden k smen farkl fakat birbirine tekabül eden kavramlar vard r:
bizim Nuremberg uram zda tesbit etti7. Bunlar yorum:
sa Mesih in Tanr n n temelde âdil ve mesafeli bir ekilde dü ünüldü ü bir ba lamda ilân etti i gibi Tanr ya seven bir baba gibi inanmak gibi; ve Kur ân n Mekke tüccarlar na Kâbe de birçok Tanr n n ula labilir oldu u bir ba lamda ö retti i gibi Allah a yüce ve k dir olarak inanma. Tanr n n H ristiyan okumas nda sa da bir kurtar c olarak insanl a gelmesi ve Tanr n n slâm okumas nda tamam Kur ân da bulunan gerçek vahyi aras nda göz ard edilemez farkl l klar vard r. Her hal u kârda ba kalar n n inanc nda ne önemlidir ve niçin önemlidir diye dü ünmek faydal olacakt r. Bu sayede yanl ön yarg lar ve temelsiz dü üncelerden uzak durabiliriz. Bütün bunlar n dinî cemaatlerde ve toplum e itiminde büyük e itim gayretleri gerektirdi i aç kt r. Milletler aras mübadele ve farkl ba lamlarda hususi çal malara ihtiyaç vard r. Almanya n n birle me süreci, Orta Do u da bar süreci, ayr mc l n sona erme süreci veya Do u Asya ülkelerinin örneklerindeki özel artlar n geli mesine bakmak zorunludur ve bu farkl ba lamlarda aç k bir kar la ma için tarihî yükler hakk nda çal ma yapmak zorunday z. 5. Beytüllahim Luteryan papaz Mitri Raheb bu ihtiyaçlara cevap veren, diyalog e itiminde müstakbel geli melere yakla mlar n birkaç n
270
270 269
Ç
öylece tan tmak isti-
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
5.1. Nesneleri di er insanlar n bak aç s ndan görmeyi ö renmek, önemli bir diyalo a haz rlanma metodudur. Huruç hikâyesi buna bir örnektir. Bu hikâyenin nas l alg land , ki inin onu özgürlü ü kazanma olarak gören Yahudi halk n n veya srail halk n n ik met etti i ülkede ya ayan nüfusun bak aç s yla görüp-görmedi ine ba l d r. Farkl bak aç lar , gelene in anla lmas nda iki taraf n uyu mas na ve srail li ve Filistin lilerin birlikte ya amas n mümkün k lacak yeni bir ahlâka götürebilir. Az nl k gruplarla muamele, bir ba ka örnek olarak görülebilir. srail in sözde Arap az nl a nas l muamele etti iyle Yahudiler in Avrupa ve Amerika ba lam nda bir az nl k olarak görmek istedikleri muameleyi mukayese etmek ilginçtir. (Arap H ristiyanlar n etnik bir az nl k te kil etmediklerinin fark nday m ama) slâm Dünyas ndaki H ristiyan az nl klar ile Bat dünyas ndaki Müslüman az nl klar aras nda tart ma yeni bir global eti in geli mesi aç s ndan ilginç olabilir. Her üç din de ele tirel olarak Diaspora daki kendi az nl klar için yapt e it muamele için ahlâkî talep ile kendi ba lam ndaki di er az nl klarla muamele uygulamas aras nda mukayese yapmal d r. 5.2. kinci metod, kar l kl anla ma ve alg lama yoluyla yatay dayan ma yaratmaktan ibarettir. Mü terek mes´elelerin fark nda olmak, insanlar n ortak çözümler aramas n mümkün k lar. Ba lang çta bahsetti im global mes´eleler, insanl n mü terek problemleridir. Bunlar özel dinî geleneklerin birlikte çal ma için güncellenmesini gerektirir:
1) lk katk , bütün ya ayan varl klarla dayan ma hakk ndaki Mukaddes Kitaplardaki gelenekleri güncelle tirmedir. 2) Dinlerin e itime yapabilece i ikinci katk , çocuklar n hayatlar n ba ms z bir ekilde sürdürebilmelerini sa layacak olan, onlar n sevgi, emniyet ve koruma hissetmeleri için çal makt r. Mitri Raheb, farkl dinlerde kad n n rolünü yeniden tan mlamaktan da bahsetmektedir . Ataerkil yap lar bütün büyük dinlerde bulunabilir. Bundan dolay , özgürlük geleneklerini ke fetme mü terek bir mes´ele olmaktad r. 3) Dinler taraf ndan yap labilecek üçüncü bir katk da, hayat n anlam n aktaran dinî sembolleri (dua, ibadet, tefekkür, takva, hayat n önemli safhalar n n n göstergeleri) iletmektir.
4) Dördüncü bir katk da, Yahudilik, H ristiyanl k ve slâm n ahlâkî temeli olan ve Budizmdeki ahlâkî vazifeler ilkesine paralel olan, On Emir deki ahlâkî emirlerin geni bak aç s na ve derin mânâs na, farkl dinî geleneklerden hikâyeler ve örneklerle yeni bir hayat vermek. (Meselâ, Martin Luther in K sa lmihal inde On Emir i ilân etmesi akl ma geliyor: O, her emirde ne yapmal y z, neden kaç nmal y z veya neye kar koymal y z ve bu durumda hangi davran lar n iyi olmas gerekti i konular n canl bir ekilde önümüze koymaktad r). Bu dört dei tirilemez ilkesi olan Global Ahlâka Do ru Beyannâme nin yöntemleriyle çok yak nd r: 1. 2. 3. 4.
5.3. Daha ileri bir yöntem özel bir dinin ba lam n alg lamak ve ona olumlu tav r göstermekten ibarettir. Yoksa din, realiteyle çok az baolan bir soyutlamadan ba ka bir ey de ildir. Bu takdirde ki inin dini, mutlakiyetçi ve izole olmu hale gelir ve ba ka dinlerle ili ki art k mümkün de ildir. Ba lam göz önüne alan bu yakla m, dinler aras ndaki etkile im ve kar l kl ili kiyi, bir ba ka ifadeyle mü terekli i göstermektedir. 5.4. Dördüncü bir metod, farkl dinlerin ço ulcu geleneklerini ve zengin tarihî geleneklerini ke fetmeyle alakal d r. Bu yolla basmakal p imajlar k r labilir ve ba ka dinlere sayg ö renilebilir. 5.5. Be inci bir metod, (benim Mitri Raheb in dü üncelerine ilâve etmek istedi im) tan ma yoluyla ö renmektir. Mümkün olan her yerde dinî e itim farkl dinî cemaatlerin üyeleriyle tan ma ve i birli i içinde verilmelidir. Birbirlerini ibadet ve dua mekânlar nda ziyaret, âyinlere ve meditasyonlara kat lmak yoluyla ki i de i ik dinlerin canl kuvvetini ve etkisini en güzel ekilde tecrübe eder. Bir insan di er dinler hakk nda sadece konu mak yerine ba ka inançtan insanlarla kar laarak ölçülemeyecek kadar daha fazla bilgi edinir. 5.6. Ba ka dinden insanlarla kar la ma imkân na sahip olmad n z yerlerde ahsîle tirme (Werner Haußmann) veya tasavvur (Reijo E. Heinonen) ilkeleri olabilir.8 272
272
271
Bir iddete kar ve hayata sayg kültürüne ba l l k, Bir ekonomik adalet düzeni ve kültürüne ba l l k, Bir sadakat hayat ve müsamaha kültürüne ba l l k, Kad n-erkek aras nda e it haklar ve ortakl k kültürüne ba l l k.
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ahsîle tirme u anlama gelmektedir: Ba ka dinlerden, orada mevcut farkl ben-anlamalar n ayd nlatmak maksad yla ideal tip ah slar kullanmak; böylece talebelere dersin konusunu daha iyi anlama konusunda bir bulu ma noktas olu turmak. Tasavvur ise, ki inin ba kalar n n durum ve ihtiyaçlar n anlamas n sa layacak herkes-merkezli bir alg lama k biliyeti meydana getirmek için e itimi içerir. Tek kültürlüye benzeyen bir ortamda fantazi geli tirme zorunlulu u a a daki örne i göstermektedir: skoçya da bir ta ra okulunda Werner Haussmann ve ben, okulda sadece H ristiyan talebeler olmas na ra men farkl dinler hakk nda dersler yapan okul müdiresi Gina Davis ile görü tük. O, bunu çarp c bir mukayese ile izah etti. O, kendi okulundaki çocuklar n izole olmu bir noktada ya ad klar ndan para kullanma anslar olmad n çünkü en yak n dükkân n birkaç mil uzakta oldu unu belirtti. Ancak i te bu sebepten dolay , okulun ö rencileri, ilerideki hayatlar nda haz rl ks z yakalanmas nlar diye onlar para kullanma konusunda e itmeye özel vurgu yapmas önemliydi. Ayn ey, Müdire Han ma göre, çocuklar n kaç n lmaz olarak bir gün ili kileri h zla artan bir dünyadaki hareketlili i giderek artan bir toplumda mutlaka kar la acaklar ba ka dinlerden insanlar ile ili ki kurmak konusunda da geçerliydi.
yad r. Bu durumlarda doktrinleri, uygulamalar , ritüelleri ve sosyal hizmetlleriyle bir bütün olarak bir dini ele almak mümkün olmaz. * Ailede din e itiminin ilkelerini sa la; Aile toplumun kalbi oldu undan ve u anda birçok tehlikeyle karkar ya oldu undan bu bütün dinî cemaatler için bir meydan okumad r: Sadece evde dinî e itim için kitaplar ve malzeme geli tirmekle kalmay p, toplumda sa lam bir aile hayat n prensip olarak te vik etmek ve cemaatteki aileleri hem genç hem ihtiyarlara cazip ve aç k kutlama ve ibadet biçimleriyle entegre etmek. * Evrensel dü ün, i birli i yollar n ara t r ve mahallî ve bölgesel hareket et; Din e itiminin dünya bar na katk yapmas n n zorunlu yolu budur. Mutlak olan tecrübelerinin neticesi olarak dinler (insanl a, bütün insan topluluklar na ve bütün ya ayanlarla dayan maya) sadece dinî inançtan gelebilecek olan ba lay c bir güç sa layabilir.
6. Bunu ba arabilmek için teoloji ve dinî e itim alanlar nda her seviyede i birli ini te vik etmek kaç n lmazd r: * Farkl dinlerden teologlar ve din ö retmenleri aras nda i birli i ve irtibat te vik et; * Din ö retmenlerinin ve din adamlar n n di er dinler, dünya görü leri ve birlikte ya ama konusundaki e itimlerini geli tir; * Özellikle di er dinler ve dünya görü lerini sunu lar yla alakal olarak müfredat programlar n , ders kitaplar n , yönergeleri ve di er e itim malzemelerini gözden geçir ve düzelt; Dünya dinlerinin, müfredat n bir parças olmad ülkelerde, onlar n müfredat n bir parças yap lmas tercihen ayr bir ders olarak ö retilmesi önemlidir. Mutlak mânâ, din ve genel olarak ahlâk hakk ndaki sorular n belli bir dersin odak noktas olmad yerlerde bunlar zaman zaman da n k bir ekilde ve bölük-pörçük olarak ortaya ç kma tehlikesiyle kar kar 273
MÜZAKERE Prof. Dr. Beyza B LG N Ankara Üniversitesi
Say n Laehneman bildirisine, son y llar n sorunlar ndan beraber ya ama, insanl n ve dünyam z n devam konular na çözüm öneren, en dikkate de er kitaplardan birini, Hans Küng'ün "Küresel Sorumluluk Yeni Bir Dünya Ahlâk (1991)" isimli kitab n referans vererek ba lad . San yorum önce Hans Küng'den ve bu kitab ndan biraz söz etmem ge274
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
rekiyor. Hans Küng, Almanya-Tübingen Üniversitesi Ökümenik Ara t rmalar Enstitüsü Müdürüdür ve meslekta Karl Josef Kuschel ile birlikte onlar genel bir dünya bar için dinler aras bar n ve i birli inin art oldu unu ileri süren görü leri ile tan n rlar. Hans Küng, kinci Vatikan Konsili nde dan man olarak görev yapm t r. Ancak Katolik Kilisesi ne yöneltti i sert ele tirilerden dolay , Papa taraf ndan, Katolik papazlar n yeti tiren lâhiyat Fakültelerinde profesörlük yapmaktan men edilmi tir. Bir Almanya seyahatimde Lufthansa alan dergisinde Hans Küng ile yap lm , "Dinler Aras nda Bar Olmadan Milletler Aras nda Bar Olmaz" isimli röportaj (Kein Frieden zwischen den Nationen ohne Frieden zwischen den Religionen, Lufthansa Bordbuch 5/91, 30-34) okumu tum. Kendisine kitab nda ileri sürdü ü görü leri hakk nda sorular soruluyordu; sorulardan biri, art k bir paradigma de i imi gereklidir, derken neyi kast etti i idi. Hans Küng ün cevab özetle öyleydi: "Paradigma de i imi ile, dü ünce tarihi ve toplumsal tarihteki radikal de i imleri anlatmak istiyorum. Paradigmadan kast m, belirli bir cemaatin payla t de erler, tecrübeler ve ba l l klar bütünüdür. Astronomide Eflatuncu dünya görü ünden Kopernikçi dünya görü üne geçildi inde oldu u gibi, dinde de köklü bir geçi oldu. Astronomide temel elemanlar, güne , ay, y ld zlar aynen kal yor, ancak onlar alg lad m z bütüncü yakla m, yorum de i iyordu. Din alan nda da Allah, sa, kutsal ruh ve kilise aynen kal yor, ancak bugün biz onlar bamba ka bir ba lamda alg lamaktay z. Kiliselerin, sa'n n söylemi oldu u gibi, bir kez daha kökenlerine dönmeleri, bugünün paradigmas n ve post-modern paradigman n yeni artlar n anlamalar gerekiyor. "Hans Küng'ün iyi anla lmas aç s ndan, onun kiliseler hakk ndaki u ele tirilerini de aktarmak istiyorum: "Kiliselerin, Avrupa'n n dünyan n merkezi oldu u fikrinden art k kendilerini kurtarmalar gerekiyor. Küresel-ökümenik bilinç gibi bir ey geli tirmeliyiz. Asya, Afrika ve di er k t alar n manevî ve dinî geleneklerini de göz önüne almal ve di er dinler ve kültürler ile diyalog ba latmal y z. Do aya olan yakla m m z da de i tirmeliyiz. Dindar insanlar do aya Allah' n bir eseri olarak bakarlar, insan n kullan m na haz r bir hammadde y n olarak de il. Do aya imdiye kadarki gibi bakmaya devam edersek, kendi hayat m z n temellerini baltalam olaca z... Bugün görüyoruz ki, H ristiyan kiliselerinin d nda da bir ökümen vard r, özellikle dinler aras ndaki ökümen. Ökümen, içinde yaad m z bütün dünya anlam na gelen bir kelimedir. lk defa, dünya275
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
daki H ristiyan kiliselerinin inanç, misyonerlik i leri ve sosyal sorumluluk gibi konularda birlikte çal ma çabalar n anlatmak için kullan lm t r. Dinler aras ökümenik hareket, H ristiyan kiliseleri aras nda oldu u gibi, dinler aras nda bütünle meyi hedef alan bir çal ma de il, dinler aras nda bar hedef alan bir çal ma olacakt r. u kesindir ki, dinler aras nda bar olmadan milletler aras nda bar olmas mümkün de ildir." Hans Küng'ün ad geçen kitab Ankara Üniversitesi lâhiyat Fakültesi Din E itimi Ana Bilim Dal n n bir faaliyeti olarak Türkçe'ye çevrilmi tir (Hans Küng-Karl Josef Kuschel, Evrensel Bir Ahlâka Do ru, çev. Nevzat Y. A ko lu, Cemal Tosun, Recai Do an, Gün yay nc l k, Ankara 1995) Tercümeye yazd m önsözde belirtti im gibi, modern ça n sundu u ekli ile din, genel olarak bask c , eziyet verici, hayat k s tlay c , hatta bilimin, endüstrinin, demokrasinin ve insan haklar n n kar s nda olan bir disiplindi. Çünkü insanlar tek türlü dü ünmeye mahkum ediyor, farkl dü ünenleri tekfir ediyor, dinden ç kanlar affetmiyor, ölüme dahi götürebiliyordu. Dinin hayata yapt bask dan kurtulmak için, onu bask alt nda tutmak gerekiyordu. Sonuçta siyaset dinden ayr ld , din hayat n bütün alanlar na uzanm olan kollar n geri çekti ve kendi ba na bir alan olu turdu. Bu haliyle dinin sonunun gelmi oldu una inananlar olmu tu. Sanki dinler art k birer folklor unsuru haline gelecekti. Fakat öyle olmad , dinler her türlü yönetim biçimi ve sosyal artlarda hayat n temelinde yer alan as l anlamlar n sürdürdüler. Kitab n içindeki mesaj, modern ça n sonunda ortaya ç km buhranlar a makta, tek tek dinlerin ve geleneksel ahlâk disiplinlerinin faaliyetlerinin yetmeyece i, onlar n asgarî mü tereklerde anla malar n n ve i birli i yapmalar n n acil bir ihtiyaç oldu udur. Siyaset dinin yerini alamayaca gibi din de siyasetin yerini alamaz. Ancak din, siyasete zemin haz rlayabilir ve siyasî kararlar n manevî temellerini atabilir, kal c uzla malar, ancak onlara derin dinî boyutlar da kat ld nda sa lanabilir. Dünya politikas , dünya endüstrisi, dünya medeniyeti alanlar nda ortak çal malar yap ld gibi bir dünya ahlâk alan nda da yap lmal d r. nsan olmada ve insanca birlikte ya amada genel geçerli i olan ortak de erler ve davran ölçüleri dinlerin içinde vard r. Kitaptaki Dünya Ahlâk Projesi , 1993 ikago kinci Dünya Dinleri Parlamentosu'na sunulmak üzere, bütün büyük dinlerden yüzden 276
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
fazla temsilci ile birlikte çal larak bir "Dünya Ahlâk Beyannâmesi" eklinde düzenlenmi ve bu beyannâme, parlamentoda, delegelerin kiisel isteklerine ba l olarak imzaya sunulmu , hararetli tart malara yol açm olmas na ra men, 'evrensel bir ahlâka do ru ilk doküman' olarak de erlendirilmi ve 6500 delegenin ço unlu u taraf ndan imzalanm t r. mzalayanlar n isim listesi kitaba eklenmi bulunuyor, bunlar n aras nda Müslümanlar da var. kinci Dünya Dinleri Parlamentosu dedim, fakat herhalde bunun birincisi ne zaman yap lm t , diye bir soru da do mu tur zihinlerde. Herhalde bu konuda da biraz bilgi vermem gerekiyor, çünkü Osmanl Türkiye si o zaman bu konu ile pek ilgilenmemi . Birinci Dünya Dinleri Parlamentosu 1893 y l nda, ikago'da, Amerika'n n ke finin 400. y ldönümünü kutlamak üzere düzenlenen Kolomb Dünya Fuar program n n içinde yer alm . Fuarda ekonominin, bilimin ve endüstrinin eri ti i genel seviye görkemli binalarda sergilenirken, kültürel bir program da olu turulmu ve program n din ile ilgili bölümü için, büyük dinlerin temsilcilerinin kat laca bir Dünya Dinleri Parlamentosu gerçekle tirmek, böylece dünya dinlerinin karde li ini vurgulamak üzere bir komite kurulmu . Komite, 45 farkl din, cemaat ve kurulu un temsilcilerini bulu turmay ba arm ve onlar, fuarda en büyük dikkati, en kaliteli bas n kendilerine çekebilmi ler. Kongreye kat l m resmî de il, gönüllülük düzeyinde olmu ; diplomatik de il, insanî bir nitelik ta m . Parlamentonun aç konu mas nda u sözler söyleniyor: "Bugün dünya üzerinde yeni bir dinî ilerleme ve dinî bar döneminin güne i do maktad r. Mezhep çat malar n n karanl k devirlerinden sonra, bu olay dinlerin karde li ini müjdelemektedir. Bu, Tanr ya sayg s olan ve insanlar seven ki ilerin kalplerini sevinçle dolduracak bir kelimedir". Bu müjde, diyor Hans Küng, H ristiyan merkezli dünya görü ünü geride b rakmaya gayret eder görünmesine ra men, misyoner faaliyetlerinden beklentilerin gücünün k r lmas kolay olmam t r. Yüz y l içinde bütün dünyan n H ristiyanla aca gibi bir beklentiye ra men, tam tersi olmu , dünya dinleri kendi içlerinde geli meler kaydedip güçlenmi lerdir. Hans Küng diyor ki: Dinler dogmalarda birle emezler, çünkü her dinin ayr dogmas vard r, fakat onlar n ahlâk ve davran konular nda pek çok mü terekleri vard r; dünya dinleri kendilerini ay ran noktalardan çok, ortak noktalar üzerinde durmal d rlar. Dünya ahlâk , de i ik ahlâkî geleneklerdeki asgarî mü terekler, ölçüler ve davran lar bütününden olu acakt r. Dünya dinlerinin mensuplar , 277
payla t klar ortak de erlerin fark na varmak için, birlikte çal mal d rlar. Yazar mesajlar n u sözlerle bitiriyor: "Dinler ve manevî gelenekler, dünya size muhtaçt r!" Say n Laehneman' n tebli i, Hans Küng'ün, Dünya Ahlâk kitab ndaki fikirler ile din e itimi ve bu e itimin yan s ra verilmesi gereken dünya dinlerinin tan t m aras nda kurulmas gereken ili kiye dayan yor. Laehneman, önce küreselle en dünyada, insanlar n ve kültürlerin u rayabilece i tehditlerin neler olabilece ine de iniyor, sonra da insanlar n bu tehditlerle ba a ç kmas nda din e itimi hangi katk larda bulunabilir, sorusuna cevap ar yor. Ona göre, küresel bak aç s ndan, din e itimine yönelik özel tehditler vard r ve bu tehditler, etnik-dinî fanatiklik ile ahlâkî-dinî-sosyal yön kayb n n birbirine ba l olarak art ndan kaynaklanmaktad r, tabiî bunlar n yan nda dinî ayartmalara kar zay fl k (onlara çabuk aldanma) da söz konusudur. Etnik fanatiklik ile dinî fanatikli inin birle mesinden do an tehlikeye eski Yugoslavya'y örnek veriyor, bu neo-fa izmin Alman versiyonunun, yön ve amaç duygusunu kaybeden gençlere cazip geldi ine i aret ediyor. Dinî ve sözde-dinî ayartmalara ise Scientology (Bilim Kilisesi) gibi kültlerle yayg n mafya kartellerini örnek gösteriyor. Din e itimi bu konularda insanlara yard mc olmal , yön belirlemeli, koruyucu bir tedbir olarak i lev görmeli; insanlar n hayatlar n ya amalar nda ve davran geli tirmelerinde önemli roller oynamal d r, diyor. E er insanlar, dinî inançlar n n hayat ya amaya ve ona anlam vermeye nas l katk da bulundu unu anlarlarsa, ba kalar n n görü lerine empati duyarlar, fanatizme neden olan mekanizmalar n asl n anlarlar ve onlara kar dirençli olurlar. Laehneman diyor ki: Küreselle en dünyada e itime dü en en önemli görev, iyi niyetli insanlar i birli ine ça rmakt r. Genç insanlar e er di er insanlara sayg duyarlarsa, tüm canl ve cans z varl klara karsorumluluk hissederlerse, nefrete, iddete, hayat ve toplumu tehdit eden eylere kar duyarl olurlarsa, o zaman onlar beraber ya amaya ve dünyam z n varl n korumaya yönelik bir ekilde donanm olurlar. Bu tür bir e itimin arka plân nda, dinî görü lerin (gruplar n) ve mez278
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
heplerin kendilerini içten yenilemelerinin gereklili i vard r.
Laehneman bu dü üncelere de önem verecektir.
Yenilemenin itici gücü, her dinin merkezinde yer alan kendi tecrübeleridir (H ristiyanlar için Hz. sa'n n yolu, Budistler için Buda'n n yolu, Yahudiler için Tevrat' n yolu, Müslümanlar için Kur ân' n bar mesajlar ). Tüm din e itimi ba ka dinden insanlar n inançlar na, geleneklerine, ya am biçimlerine sayg göstermeyi ö reten yeni özellikler ta mal d r. Yeti kinler önyarg dan ar nm biçimde bir arada ya amaya, birbirlerini, önlerinde yeni ufuklar aç lacak ekilde dinlemeye haz rlanmal d rlar.
imdi bu konuda, slâm Dini nin ö retilerinden gelebilece ine inand m katk lara de inmek istiyorum. Günümüz dünyas nda, kanl sava lar ve etnik çat malar olur, insanlar kendilerininki dahil, ba kalar n n hayat n parçalay p yok etmeyi kurtulman n yolu haline getirirken, yeryüzünün hayatî kaynaklar bilinçsizce tahrip edilerek tüketilmeye devam edilirken, ben insanlar n bir çe it hastal k geçirdi ini dü ünüyorum.
Önyarg ve engellerin a lmas , dinlerin ve dünya görü lerinin bar e itimine verece i e i bulunmaz bir katk d r. Buna yönelik olarak pek çok ad m atmak gereklidir, diyor Laehneman ve bu ad mlar , tecrübeli bir ilahiyatç ve e itimci olarak, maddeler halinde aç kl yor. Bunlar n en önemlileri, farkl dinlerden teologlar ve din dersi ö retmenleri aras nda ili kiyi ve i birli ini te vik etmek, dünya görü lerini ve birlikte ya ama olgusunu din dersi ö retmenlerine ve din adamlar na e itimle kazand rmakt r. Okul kitaplar n , programlar ve di er e itim materyallerini, özellikle di er din ve dünya görü lerini ele al biçimleri bak m ndan gözden geçirmek gerekti ini, dünya dinlerinin müfredat n bir parças olmad ülkelerde, onlar n müfredat n bir parças olmas n , tercihen ba ka bir ders olarak sa laman n önemini vurguluyor. Ailede din e itimi için k lavuzlar temin etmek de gerekir, diyor ve mesaj n öyle özetliyor: Küresel dü ün, i birli i imkânlar ara, ama bölgesel ve yerel hareket et; dünya bar na katk da bulunmak için din e itiminin yapmas gereken ey budur! Bütün bunlar benim, bir slâm din e itimcisi olarak, seve seve kat ld m ve i birli ine haz r oldu um görü lerdir. Ancak burada bir ele tiriye ve s kl kla dile getirilen bir endi eye de inmek istiyorum. slâm Dünyas ve bu arada Müslüman Türk insanlar n n önemli bir bölümü, Bat n n, eri ti i her yeni ve güzel eyi di er milletlere kar bir bask ve üstünlük arac olarak kulland n dü ünür. Soru udur: Acaba imdi bu Dünya Ahlâk Projesi de böyle bir üstünlük arac olarak m kullan lacakt r? Milletler aras nda güven, ticarette oldu u gibi fikir al veri lerinde de çok önemlidir. Kar l kl i birli ine giderken, güveni sa lama çabalar na ihtiyaç vard r. Ben diyorum ki, kar l kl güven aç s ndan da bir paradigma de i ikli ine ihtiyaç vard r. Belki say n 279
Hastal te his etmeye çal rken, hastal a sebep olan duruma te his koymay da ihmal etmememiz gerekir, diyorum. Hani koruyucu hekimlik diye bir ey vard r ya, bu Lokman Hekim zaman ndan beri bilinir de, yine de hastal klarla bo u up dururuz, i te bunu yeterince ciddiye alm yoruz gibi geliyor bana. Niye böyle dü ünüyorum? Geli mesini tamamlam ülkeler daha sa l kl olabilirler, fakat geli memi , iyi beslenememi , e itim görmedi i için cahil kalm insanlar ile hastal klara aç k di er ülkeler, hastal klara sadece bedensel olarak de il, fakat ruhsal ve zihinsel olarak da tutulmaktad rlar. Terör, hastal klar n en ba a ç k lmaz olarak görünüyor. nsanlardan pek ço u yanl davrand klar n n fark nda de ildirler. Kur ân bu gibi kimseleri öyle anlat r (2/11,18): "Yeryüzünde bozgunculuk yapmay n, dendi i zaman, bizler slah ediyoruz, derler. Sanki sa rd rlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden do ruya dönmezler." Kur ân bu gibilerin tamamen de i meyece ini söylemez, fakat güç oldu unu söyler, "Onlar n kalplerinde hastal k vard r", der. Hastal klar n tedavisi mümkün oldu una göre, davran lar n da iyiye çevrilmesi mümkündür. Ba kalar ile ve dünya ile sürekli çat r z. Niçin çat r z? Sonunda bütün çat malardan kurtulmak, eksiksiz bir var olu a ula mak, mükemmelli e ula mak için de il mi? Fakat bunun ne demek oldu unu hemen hiç düünmemi izdir. steklerin ve çat man n bitmesi, eksikliklerin tamamlanmas , kiinin ba kalar ile ve dünya ile tam bir birli e kavu mas halinde, iddialar sona erecek, her farkl l k varl n birli i ve mükemmelli in bütünlü ü içinde eriyecek ve kaybolacakt r. Bütün büyük dinler bu birli i nihaî gaye olarak göstermi lerdir, çat ma sadece bu hedefe hangi yoldan gidilece i konusundad r. nsanlar, ne istedikleri konusunda de il, onu nas l gerçekle tirecekleri konusunda ayr lmaktad r. Bu gerçe i bilmek, 280
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
bizi, kar la aca m z çat malar büyütmekten koruyabilir; çat malar , en iyiyi bulma konusundaki fikir ayr l klar ve insandan insana de i en de erlendirmeler olarak kabul etmemizi sa layabilir. O zaman sorunlar m za aram zda görü erek ( ûrâ) çözüm yollar arayabiliriz (42/38). Kur ân insanlara sürekli olarak varl klar derinli ine bir bak la incelemeleri ö üdünü verir. Ara t ran, gözlem ve deney yapan, birbirlerinin kültür zenginli inden yararlanan insanlar hakikate her gün biraz daha yakla rlar. Bize yanl gibi görünen eylerde de Allah' n âyetleri olabilir, dü ünmek lâz md r, dü ünmek ibadettir. slâm hayat görü üne göre insanlar n hepsi ortak bir yarat l la yarat lm t r (4/1.): "Ey insanlar! Rabbiniz sizi bir tek nefisten yaratt , ondan da e ini yaratt da her ikisinden birçok erkekler ve kad nlar üretti." Tefsirci Elmal l Hamdi Yaz r bu âyeti aç klarken, Kitab- Mukaddes âyetlerinden de yararlanarak, unlar yazm t r: nsanlar n ba lang c Âdem ve Havva denilen bir çift, yani bir erkekle bir kad na dayan r. Bu ikisi de "nefis" kelimesi ile bildirilmi olan bir çe it ortak tohuma sahiptir. Nefis olgunla p ayr arak erke i ve kad n meydana getirmi tir. lk yarat l , bir evlâd n anne ve babadan meydana gelmesi gibi ola an bir olay de il, bir defaya mahsus, ola anüstü bir olayd r. Bizler birbirimizi, renklere, s n flara, bölgelere ay rarak dü manl k ili kileri geli tirmi , kar l kl olarak birbirimizi yabanc lar olarak görmeye al m olsak da, dinlerimiz, asl nda bizim akrabalar oldu umuzu söylemektedir. lk yarat l taki ortakl k, sadece Müslüman insanlar için de il, sadece inanan insanlar için de il, sadece u renkten veya u rktan insanlar için de il, bütün insanlar için söz konusudur. Allah insan topran özünden yaratt ktan sonra (23/12) ona ruhundan üflemi tir. (15/29) Kitab- Mukaddes te de bu böyledir (Yarat l 2-7). Ve Allah insan yeryüzünde halife yapm t r (2/30), yeryüzü insana emanettir, insan da insana emanettir. slâm'a göre, inanan insan n hemcinsine ve bütün di er yarat klara bak bu âyetler do rultusunda olmak zorundad r. Yarat l taki birli imize ve içimizde Allah' n ruhundan ta d m za inanmam z, bizi birbirimize sahip ç kmakla yükümlü k lar. Bunu hiç unutmamak durumunday z. Bütün insanlar n, Yaratan' n ruhundan ta d klar na inanarak birbirlerine sayg göstermeye, birbirlerini sevmeye al t r lmalar gerekir. Kendisine sayg ve sevgi ile davran lmas n isteyen insan n kendisinin de ba kas na böyle davranmas gerekti ini ö retecek bir din terbiye281
sini yayg nla t rmak durumunday z. Din ö retiminin hedefi budur, bizim hedefimiz de bu olmal d r. Bir bar kültürü olu turmak yolunda çok önemli bir katk d r bu ve din e itimi i e kar mazsa bu katk ba ka bir yolla sa lanamaz. Bir süreden beri H ristiyanlarla Müslümanlar ve di er dinlerin mensuplar bir yak nla ma süreci içine girmi lerdir. Yak nl k taraflar n birbirini gerçekten anlamas n bir ölçüde de olsa kolayla t rabilir. Fakat yüzy llar boyunca dinlerin mensuplar aras nda öyle dü manl klar yaanm t r ki, onlarda birbirlerine kar güçlü bir üphe ve savunma gelene i olu mu tur. Dü manl kla yak nl birlikte içinde bulunduran bu durumla ba edebilmek için, tarih içinde nelerin ya anm oldu unu ve onlar n bugüne uzant lar n n neler oldu unu unutmak de il, hat rda tutmak, fakat bunlar a mak da lâz md r. Hat rda tutmak, tekrar ya anmas n önlemek için gereklidir, a mak ise Allah' n en güzel biçimde "kendi suretinde" yaratt insana sahip ç k lmas için kaç n lmazd r. imdi ne yapmam z gerekiyor? Bütün mü´minler, kutsal kitaplar m z , onlar bugün bize vahiy olunuyormu gibi yeniden okumal y z. Her okuyu umuzda onlar bize yeniden vahiy olunuyormu gibi hitap edeceklerdir. Kendimizden ümidi kesmemeliyiz. Allah insana güvenmi tir, Allah insana, annesinden babas ndan, ö retmeninden, yöneticisinden daha fazla güvenmi tir. Allah insan , sadece yol göstermelerde bulunarak, kendi iradesine emanet etmi , hatta ona hilâfet emanetini de vermi de il midir? Öyleyse biz de insanlar olarak kendimize ve di er insanlara güvenmeliyiz, birlik olup yard mla t m zda sorunlar m z a abiliriz. "Silâhlar bir gün sadece ekin biçmede kullan lacak âletlere dönü ebilir!" Ö retmenlerimizin ve din görevlilerimizin yeteneklerini kar l kl olarak, bu amaca yönelik insanlar yeti tirmek üzere geli tirmeliyiz. Onlar da kendi ö rencilerinin yeteneklerini bu yönde geli tireceklerdir. Kendi gelene imizi, çok iyi bir ekilde gözden geçirmeden, dü üncemizde ilerleyemeyiz. Gelene imizde neyin do ru neyin yanl oldu una karar vermeliyiz. Yarat c bilgi, yeni çözümlere ula ma evresi, kutsal kitaplar n bize benimsetmek istedi i tav rlar yeniden benimsedi imiz zaman gelecektir. Bu bir ilk ad m olacak, di er ad mlar h zla bu ilk ad m takip edecektir. nsanlar n ço unlu unun do ru yolda yürümeye, davran lar n ba kalar n n da menfaatlerine ve onurlar na zarar vermeyecek ekilde ayarlamaya dikkat etmeleri, bütün dinleri ilgilendiren bir insanl k 282
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
sorunudur. Sayg göstermedi imiz insanlardan kendimize sayg beklememiz bo unad r. Küreselle menin din e itimine getirdi i baz tehditlerden say n Laehneman söz etmi ti, ben onun çok önemli bir katk s ndan da söz etmek istiyorum. Bu katk onun, din e itiminin insan n vazgeçilmez ihtiyaçlar ndan oldu unu yeniden aç a ç karm olmas d r. Bugün art k kendi dinini bilmek, hatta di er insanlar n dinlerini bilmek, modern insan n özelliklerinden say l yor. slâm'a göre, Allah her topluma peygamber göndermi tir, peygamber göndermedikçe hiçbir topluma azap edilmeyecektir. Peygamberler, kutsal kitaplarda isimleri bildirilmi olanlardan ibaret de ildir. u halde bütün kültürlerin içinde hakikatten paylar vard r ve biz birbirimizle tan rsak, i birli i yaparsak, hakikat hakk ndaki anlay m z zenginle ip güçlenebilir. Ayr ca, vahye eri memi olsalar bile, Allah' n varl insan tefekkürü ile kavranabilir niteliktedir. Sadece inanmak deil, dürüst ve erdemli ya amak da bu zihinsel idrakin ve tefekkürün zorunlu bir sonucudur. Kur ân' n bize ö retti i üzere, Allah bilgisi insan n gönlünde yaz l d r (7/172). Allah "elest meclisinde" bütün insanlardan, kendisini tan m olduklar na dair söz alm t r. Öyleyse insanlar daha çok tan t r lmal d r, daha do rusu tan olduklar n n bilincine vard r lmal d rlar, diyorum. O zaman onlar güçlükler kar s nda daha dayan kl olacaklard r. Te ekkür ediyorum.
MÜZAKERE Doç. Dr. Ali KÖSE Marmara Üniversitesi
Johannes Laehneman n evrensel ahlâkî de erlerin din e itimine küresel anlamda kazand r lmas çabas na yönelik bildirisinin müzakere284 283
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
sine geçmeden önce küreselle me üzerine baz noktalara de inmek istiyorum. Küreselle me, slâm Dünyas ve Türkiye ba l kl bu sempozyumun Topkap Eresin Hotel de gerçekle tirilece ini ö rendi im zaman, ister istemez akl ma stanbul fethedilirken Bizansl din adamlar n n meleklerin cinsiyetini tart makta olduklar n dile getiren söylemi hat rlad m. E er bu söylem do ru ise, belki de bu meleklerin cinsiyetini tart ma eylemi imdi bizim üzerinde bulundu umuz mekânda gerçekle mi ti. u anda bir otelin dört duvar aras nda küreselle meyi tart an bizlerin konumunu Bizans n din adamlar yla özde le tirdim bir an. Öyle ya, biz de burada küreselle me oluyor mu olmuyor mu, olsun mu olmas n m , iyi mi kötü mü tart malar yapacakt k üç gün boyunca. Ama d ar da küreselle me olanca h z yla hükmünü icra edecekti ve büyük bir ihtimalle de bizim tart malar m z t pk Bizansl din adamlar n n tart malar n n meleklerin cinsiyetlerine hiçbir etkide bulunmad gibi küreselle me olgusunun seyrini de i tirecek bir güce sahip olmayacakt . Küreselle me olgusu yeni bir olgu de il, ama günümüzdeki gerçekle me ekli önceki devirlerdekinden temel bir farkl l k arz ediyor: Zaman ve mekân tan mamas . Bugün Paris ten esen bir rüzgâr, yar n yerini Londra dan, New York tan gelen bir ba ka rüzgâra kolayca terk edebiliyor. 1970 lere kadar e itim ulusal ve bireysel dengeler üzerine kurulmu tu. Eskiden de bir kültüre ait de erler bir ba ka kültüre aktar lmaktayd . Ama aktar m bir süzme ve sindirme sürecinden geçmekteydi. Evrensel veya ulusal olan olgular bu mekanizmalar n i letilmesi sayesinde yerelle tirilebiliyordu. Fakat art k bu mekanizmalar, ta y c araçlar n de i mesi sonucunda günümüzde (belki de zorunlu olarak) i letilemez hale geldi. De erler, dengesini kaybetti. Tüm de erler sars ld ve art k neyin küresel, neyin ulusal, neyin bireysel oldu u anla lamaz hale geldi. Bu nedenlerden ötürü e itimde yararl ve do ru olan n ö retilmesi prensibi yara ald . Küresel olan n yerel olanla çat mas halinde nas l bir yöntem izlenmesi gerekti i üzerinde yeterince durulmad ; durulamazd da, çünkü geli imin h z buna zaman tan mad . Böylece yerel tav r Katolik Kilisesi nin modernite kar s nda zaman zaman dü tü ü acizli i an msatan bir pozisyonda buldu kendini. Modernitenin isteklerine kar pencerelerini ne kadar açmas gerekti i konusunda kararl davranamayan Katolik Kilisesi gibi küreselle me kar s nda da tav r alamad . Alamazd çünkü gücü buna elvermiyordu. 285
Küresel olan, yerel veya ulusal olan n bir kar t de il, bunlar tamamlay c oldu u zaman anlam kazan r. Bu özelli ini de ancak yerel olana de er vermekle, kendisini paradigma olu turucu olarak de il, zenginle tirici bir unsur olarak görmekle kazanabilir. Bu aç dan bak ld nda küreselle me, yanl ya da do ruyu belirleyici, yarg lay c de il, modeller sunan bir anlay la gerçekle melidir. Tekdüze bir dünya düzeni olu turma amac , küreselli in hedefi olamaz. Böyle bir durumda zaten insano lunun yenilikçi karakteri kaybolmaya yüz tutar. Tüm insanlar olarak bizlerin atalar m zdan, tarihsel tecrübelerden devrald m z ve ad na gelenek dedi imiz dikey birikimlerimiz var. Bunun yan nda içinde bulundu umuz zaman n ulusal veya milletler aras olan ve ad na ça da dedi imiz yatay edinimlerimiz var. te küreselle me ad n verdi imiz olgu yatay olan u runa dikey olan n vazgeçilebilirli i duygusunu bizlere sindirdi. E itim olgusu bu nedenle kendisinden bekleneni gerçekle tiremez oldu. Bu genel temaslardan sonra imdi bildirinin müzakeresine geçmek istiyorum. te say n Laehneman n bildirisi bu ba ar s zl hisseden bir motivasyonla e itimde evrensel de erler e li inde sorumluluk kazand rma olgusuna dayal bir dinler aras dayan may öngören teklifler içermektedir. Bildirinin ana fikrini u ekilde belirleyebiliriz: Dünyam z sava lar, etnik çat malar, küresel kirlenme, AIDS gibi tehditlerle kar kar ya; bu tehditlere kar çareler ararken din e itiminden yararlanmal , bu çareleri din e itiminin içeri ine kazand rmal y z. Bunlar yaparken de özellikle üç büyük din ba ta olmak üzere tüm dinlerin evrensel de erlerinden yararlanmal y z. Bir sonraki oturumda tebli ini dinleyece imiz Profesör Halis Ayhan Bey in, müzakere niteli ini belirlemeye yönelik bir tespitini hat rlayarak müzakeremi sunmak istiyorum. Buna göre bir müzakere Takdir, Tenkit ve Teklif boyutlar n içermelidir. Ben bu üç boyutu, hat rlamay kolayla t rmak için kelimelerin ba harflerinden esinlenerek 3T modeli olarak kavramla t rd m. imdi ben de bu modeli gözeten bir üslupla müzakerede bulunaca m. Say n Yuhannes Laehneman n bildirisi, Hans Küng ün, Global Responsibility: In Search of a New World Ethic, London: SCM Press 1991 (Küresel Sorumluluk: Yeni Bir Dünya Ahlâk Aray ) isimli kitab nda ortaya koydu u tezlere ve Dünya Dinleri Parlamentosu nun (Parliament of the World Religions) 1993 de yay nlad Küresel Ahlâk Bil286
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
dirgesi nde (Declaration Toward a Global Ethic) yer alan esaslara dayanmaktad r. Sava lar n, etnik çat malar n ya and , yeryüzü kaynaklar n n tahrip edilerek tüketildi i dünyam zda dinlerin bütünle tirici (birle tirici) normlar n , de erlerini, ideal ve amaçlar n esas alma, din e itiminde bu esaslar öne ç karma önerisinde bulunmak elbette takdire ayand r. Dünyam z n gelece inin, çocuklar m z n-gençlerimizin bu esaslar çerçevesinde e itilmesiyle do ru orant l oldu u kanaatine ben de kat l yorum. Ancak dinler aras diyalogu gerektiren bu ideal ve amaçlar n gerçekle tirilmesi için biraz sonra örneklerle arz edece im noktalarda böyle bir diyalo un önünde baz engeller oldu u kanaatindeyim. Tebli cimizin Bat -H ristiyan Dünyas n n, ahs m n da slâm Dünyas n n bireyleri olmas , ayr ca da H ristiyan Dünya n n özellikle slâm Dünyas n diyaloga ça rmas ndan dolay konuyu bu iki dünya düzleminde de erlendirmede yarar görüyorum. Kanaatimce bu iki dünyan n diyalog çabalar n n sa l kl bir ekilde gerçekle memesinde, yahut da slâm Dünyas n n H ristiyan Dünya dan gelen bu ça r ya yeterli ekilde cevap vermemesinde a a da somut örneklerle ortaya koyaca m nedenler ön plâna ç kmaktad r. Diyalog düzleminde var oldu unu dü ündü üm bu engellerin tebli cimizin din e itimine yönelik önerilerini de kapsad n dü ünüyorum. slâm Dünyas n n bu diyalog ça r s na kar umursamazl n n temelinde Bat -H ristiyanl na kar hissetti i ku kular yatmaktad r. Bu ku kular hem tarihsel hem de ça da nedenlere dayanmaktad r. Yukar da sözünü etti im 3T modeli nden esinlenerek ben de bu ku kular n arka plân n 3K modeli eklinde simgele tirdim. Bu model üç maddede s ralayaca m kelimelerin ba harflerini esas alan kodlamalara dayanmaktad r: Kürtaj, Kenya ve Küresel Kirlenme. 1. Kürtaj: Bu kelimeyi günümüz H ristiyanl n n ne derece dei ken bir yap arz etti ini belirlemek amac yla bir kodlama olarak kullan yorum. Kürtaj konusu, kendisiyle bir diyalog düzlemi çerçevesinde evrensel de erleri e itime kazand raca m z günümüz H ristiyanl n n temel de erler konusunda istikrarl bir yap ya sahip olmad n gösteren örneklerden birisidir. Yak n zamana kadar kürtaja kar ç kan birçok kilise bugün ayn kararl n sürdürme azmini göstermemekte, dinler olarak birle ti imiz hayat hakk paydas nda ortakl ktan çekilmektedir. Dolay s yla, bu de erleri vazgeçilmez kabul eden slâm Dünyas n n mensuplar olarak bizler hangi göstergelere dayanarak bu de erlerden 287
sürekli tavizler veren kurumlar n temsil etti i bir dine güven duyabilir, onlarla i birli i gerçekle tirebiliriz? Konuyu ikinci bir örnekle daha da somutla t rmak istiyorum. E cinsellik konusu H ristiyanl n ba a r lar ndan birisi. Ama art k büyük ölçüde ba a r s olmaktan ç kt . Çünkü birçok kilise art k günah cetvellerinde e cinselli i yer vermemekte. Hatta e cinsel papazlar dahi mevcut. Dünyam z n bugün ba belâlar ndan birisi olan AIDS hastal n n engellenmesi konusunda bundan meselâ, 10-15 y l önce H ristiyanlarla Müslümanlar tebli cimizin önerisi do rultusunda evrensel de erler ad na bir bildirge yay nlam olsalard , bugün o bildirgeye imza atan H ristiyanlar n kendi çocuklar n n gözünde dü ecekleri a a lay c durumu bir hayal edelim lütfen. Dolay s yla, manevî konularda kendi istikrar n sa layamayan her yeni durumda bir müddet önce savunulan de erlerden kolayca vazgeçen bir dinin temsilcileriyle ortak paydalar oldu u öngörülen de erler çerçevesinde diyalogda bulunarak bu de erleri din e itimine yans tma fikrini benimsemek çok tutarl bir davran ekli olmasa gerektir. H ristiyanl temsil edenlerin içinde bulunduklar bu anlay ekli imdilik ortak paydam z olan de erlerin bir müddet sonra ortak payda olmaktan ç kaca ku kusunun ya anmas na neden olmakta ve bu ku ku sa l kl bir i birli ini engellemektedir. 2. Kenya: slâm Dünyas n n H ristiyanlardan gelen diyalog ça r s na yeterince kar l k verme e iliminde olmad bir gerçek. Bunun nedenlerinin genelde dinî olmad n dü ünüyorum. Kanaatimce nedenler tarihsel bir arka plânda gizli. Bat n n slâm Dünyas yla olan emperyal tecrübeleriyle do rudan alakal . slâm Dünyas n n problemi ve ku kular H ristiyanl ktan çok Bat üzerine odakl . Bu nedenle Müslümanlar zihinlerinde Bat -H ristiyanl ile emperyalizmi özde le tirmi durumdalar. Dolay s yla olay Bat -H ristiyanl çerçevesinde de erlendirmek gerekiyor. Bu çerçeveden bakt m z zaman Kenyal bir H ristiyan ile Bat l bir H ristiyan Müslümanlar n zihninde çok farkl imajlar olu turmaktad rlar. Diyalog önerisi Bat l H ristiyanlardan de il de Kenyal H ristiyanlardan gelmi olsayd Müslümanlar n buna tepkisi daha farkl , daha olumlu olurdu. Müslümanlar kültür, ekonomi, askerî vb. alanlarda ya ad klar emperyal tecrübelerin etkisiyle Bat dan gelen dinî diyalog ça r lar na ku kuyla bakmakta, bu ça r lar otomatik olarak emperyalizmle ili kilendirmektedirler. 288
KÜRESEL AHLÂK ve D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
3. Küresel Kirlenme: Yine gelece e yönelik bir ku kuyu küresel kirlenme kodlamas yla tespit etmek istiyorum. Say n Laehneman n önerisi küresel kirlenme, yeryüzü kaynaklar n n tahrip edilerek tüketilmesi gibi alanlar da kapsamaktad r. Ama bu alanlarda da yine slâm Dünyas n n ku kular söz konusudur. Say n Laehneman Dünya Dinleri Parlamentosu nun 1993 de yay nlam oldu u Küresel Ahlâk Bildirgesi nden söz etti. Böyle bir bildirgede küresel kirlenme veya çevre kirlili ini engellemeyi amaçlayan maddelerin bulundu unu ve bir Müslüman diyalog grubunun da bunu imzalad n varsayal m. Bu imza, yukar da sözünü etti im nedenlerden dolay her zaman ku ku duyularak at lacak bir imza olacakt r. Çünkü, bundan meselâ, 10 y l sonra, t pk Amerika daki 11 Eylül 2001 sald r s n müteakiben A.B.D. nin keyfî olarak bunu NATO ya yap lan bir sald r olarak de erlendirmesinde oldu u gibi, güçlü bir ülkenin bir üçüncü dünya ülkesini çevreyi kirletiyorsun, küresel kirlenmeye neden oluyorsun! eklinde keyfî olmas kuvvetle muhtemel bir nedenle bombalamayaca ndan veya tüm dünyay o ülkeye kar ambargo uygulamaya zorlamayaca ndan nas l emin olunabilir ki? Görüldü ü üzere slâm Dünyas n n bu anlamda önemli ku kular var. Say n Yuhannes Laehneman n bildirisinde sundu u noktalara teoride kat lmamak mümkün de il. Ama bunlar n pratikte gerçekle ebilmesi için tüm bu ku kular n giderilmesi gerekmektedir. Bu ku kular gidermek de herhalde daha çok Bat -H ristiyanl n n çabalar yla gerçekle ecektir. Beni dinledi iniz için te ekkür ediyor ve sözlerimi say n Yuhannes Laehneman n fikirlerine teorik anlamda kat ld m vurgulamak için bildirisinden bir al nt yla tamamlamak istiyorum: Küresel dü ün, i birli i imkân ara, ama bölgesel ve yerel hareket et! Dinler bu anlamda tecrübeleriyle tüm insan ve canl lar n dayan ma duygusu için inançlardan kaynaklanan bir güç sa layabilirler.
290 289
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
rol masas n n, bir yönetim kurulunun, bir idarî büronun yoklu udur. Küreselle me ba ka bir ifadeyle yeni dünya düzensizli i dir. 1 Bütün ülkelerde son y llardaki de i meler sonucu kar m za yeni bir dünya düzeni yerine, bunal ma dü mü ve bölünmü bir dünya ç kmaktad r; bu dünyada hem siyasîler hem de halk n ciddi ekilde ilgi göstermesi gereken mes´eleler vard r... De i im kuvvetlerinin muazzam ve ürküntü verici bir temposu ve karmakar k bir yap s vard r. Gene de ak ll insanlar n kendi toplumlar n gelecek yüzy la haz rlamak gibi çetrefilli bir görevi yüklenip bu yolda yürüyebilmesi imkân vard r. 2
IX KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E T M Prof. Dr. Halis AYHAN M. Ü. lâhiyat Fak. lkö retim Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Ö retmenli i Bölüm Ba kan
Yirminci yüzy l n ba ndan itibaren, özellikle yüzy l n sonlar na do ru dünyam z pek çok alanda büyük ve h zl de i meler ya am t r. Teknoloji, ekonomi ve haberle me alan nda ula lan ilerleme, beklentileri bile a acak ekilde h zl ve görkemli olmu tur. Ancak sanayile me ve ehirle me beraberinde psiko sosyal, ekonomik ve kültürel olaylar karma k bir tarzda h zland rm t r. Dünya küçülmü , toplumlar n pek çok aç dan birbirinden etkilenmesi kaç n lmaz bir hale gelmi tir. Bu youn etkile im küreselle me olgusunu da beraberinde getirmi tir. Küreselle me, ço unlukla ekonomik ve siyasal ili kilerde özellikle doksanl y llardan sonra en çok kullan lan terimlerden biri olarak kar m za ç kmaktad r. Küreselle me en geni anlamda, dünyan n herhangi bir yerinde meydana gelen sosyal, siyasal ya da ekonomik olay n yak n ve uzaktaki ba ka yerlerde de kendini hissettirmesi eklinde tan mlanabilir. Küreselle me (globalle me) kavram yla, bütün dünyan n bir tek serbest piyasa ekonomisinde bulu mas , bütün ülkelerin ayn biçimde uygulanan demokratik bir yönetime kavu mas ve liberal dü üncenin bütün alanlara ayn ölçüde yans mas kastediliyorsa, yeryüzünde alt milyar insan ve çok say da devlet ve topluluklar oldu una göre, bütün bu insanlar ve devletleri belirli dü ünceler etraf nda toplamak mümkün olamayacakt r. Ayr din, rk, dil ve tarih tecrübesinden gelen bütün topluluklar ; ayn siyasetin, ayn ekonominin, ayn kültür ve anlay n etraf nda toplamak hayalden ileri geçemez.
Teknolojik uygarl n ba ar s ve ürünleri bir taraftan hayat m z kolayla t r rken di er taraftan da bizi kendine ba ml hale getirmektedir. Maddî olana ba ml l k insanlar aras ili kileri olumsuz yönde etkilemekte ve bunun sonucunda insan kendini dünyada yapayaln z hissederek, manevî bak mdan güvensizlik ya amaktad r. Günümüzde yap lan i lerin, maddesel varl klar u runa oldu u, pek çok ili kinin ç kar ve menfaat esas na dayand görülmektedir. Fakat içimizden bir ses de bize, saf, yüce bir de eri kaybetti imizi f s ldamaktad r. Dünyay , evreni, varl k ve olu u, özellikle de kendi varl k veya olu amac n anlamland rmak, varl n n neden ve niçin oldu unu kavramak, somut ve soyut bütün olaylar do ru bir ekilde alg lay p onlarla sa l kl ili kiler kurabilmek, dü ünen insan n ba l ca problemi olmu tur. Küreselle me olgusuna birey aç s ndan bak ld nda, bireylerin yerel de erler ve otoriter devlet kar s nda, özgürle tirilmesine yönelik geli meler oldu u görülmektedir. Günümüzde insan haklar bir küresel kimlik ifadesine dönü mü tür. Özgürlük anlay bireylerin f trat nda vard r, dü ünme, merak etme, hayal etme, özgün dü ünme bireysel özgürlü ün ürünleridir. Bu f trî özellikler günümüzde, küreselle menin de etkisiyle, daha da öne ç karak, bir taraftan bilimsel geli meleri h zland rm ve bilimin verileriyle de bütünle erek, insanl n her alan ndaki de i iminin en belirle1
2
Küreselle me konusunda ara t rma yapan ilim adamlar na göre, küreselle me fikrinden ç kan en derin anlam, dünya mes´elelerinin belirsiz, kurals z ve kendi ba na buyruk do as d r; bir merkezin, bir kont291
Zygmunt Bauman, Küreselle me Toplumsal Sonuçlar , (çev.Abdullah Y lmaz), st. 1999, s .69. Paul Kennedy, Yirmi Birinci Yüzy la Haz rlan rken, (çev. Fikret Üçcan) , Ank. 1999, s.452.
292
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
yici gücü olmu tur. Bunun sonucu baz alanlarda geli meler olurken, baz alanlarda fert ve toplum sa l n bozan olaylar ortaya ç km t r. Geli mi toplumlarda bile belirsizlik ve güvensizlik gibi endi eler s kça görülmektedir. Yüzy l m zda her geçen gün geli en bir h zla güven duygusu zedelenmi tir. Etraf m z ku atm güvensizlik, ki inin can ve mal güvenli i korkusuna odaklanm t r. Bu daha sonra müphem, kestirilemez yabanc figürüne çak l p kal r. Sokaktaki yabanc , evin etraf nda dola an sinsi bir yarat kt r... H rs z alarmlar , gözetlenen ve denetlenen mahalle bekçili bina kap lar , bunlar n hepsi ayn amaca, yabanc y uzak tutma amac na hizmet eder. 3 Günümüz insan n n korkusu sadece yabanc ya, tan mad insanlara dönük bir endi eyle s n rl de ildir. Temel sorun, günümüz insan n n kendini merkeze alarak içinde ya ad olaylar kendi ekseninde yorumlamaya ba lamas sonucu, çevresindeki her türlü olaylara kar ilgisiz, yaln z ve yabanc olarak ya amas d r. Ayr ca tabiat üstü olaylar, ölüm dü üncesi ve ölüm sonras âlem fikri insanda dayan lmaz duygular ve ac lar meydana getirmi tir. Bunun sonucunda ise birey, can s k nt s , k r lganl klar, duygusal gerginlikler, maddî ve manevî tatminsizlikler içinde huzursuzluklara dü mü tür. Halbuki Birey kendini anlams z, s radan ve bo hissetmeye çok uzun bir süre dayanamaz. E er herhangi bir aktiviteye do ru kaymaya ba lamam sa, k sa zamanda ruhsal devinimi korkunç boyutta yava lar; var olan potansiyel, yerini bo vermi lik ve umutsuzlu a b rak r. Durum böyle olunca da y kmaya ve yok etmeye dayal davran lar kaç n lmaz olur. 4 Bireyin iç huzuru, kendine, toplumsal olaylara, tabiat olaylar na, tabiat üstü olaylara bak n do rudan etkiler. Bugün için de i en ve geli en dünya artlar , fizikî olaylarda her geçen gün insan n hâkimiyetinin geli mesi sonucu insan n manevî sorunlar ön plâna ç km durumdad r. Ça da insan çal p çabalamakta, tabiata egemen olmak için yeni yeni araçlar üretmekte, ancak kendini giderek daha a k n ve tedirgin hissetmekten kurtulamamaktad r. Çünkü insan her eye anlam kazand ran biricik gayeyi yani "kendisini" gözden kaç rm t r. Madde konusundaki tüm bilgisine ra men insan, varl n n en önemli ve temel sorular hakk nda bilgisizdir. nsan nedir? Nas l yaamak zorundad r? Hayat n n amac nedir? Onun potansiyel güçleri nas l daha verimli bir ekilde kullan labilir? nsanl n ça da bunal m bizi Ayd nlanma Ça n n umutlar ndan ve fikirlerinden vazgeçirmeye 3 4
götürmü tür.5 nsan pek çok alanda güçlü donan mlara sahip olmas na ra men, kendisini evren içinde eksik, yetersiz ve çaresiz hissetmesi nedeniyle, bunal ma dü meden manevî tatmine kavu mak ve var olu una ya ama sevinci katan yüksek anlamlar kazand rmak aray ndad r. Birey ve toplumlar n birbirinden ayr bireyler ve toplumlar olduunu, din, inanç, dil ve rk ayr l klar n n oldu unu kabul ederek, ancak birbirleriyle, i birli i ve dayan ma içinde olmalar gerekti i eklinde ya amda e itli i geli tiren bir dünya görü ünün daha gerçekçi ve geçerli oldu u görülüyor: Birbirinizle tan man z için sizi kavimlere ve kabilelere ay rd k (Hucurât Sûresi49/13) , yilik üzerinde yard mla n, dü manl k üzerinde yard mla may n (Mâide Sûresi, 5/2) , E er onlar Tevrat , ncil i ve Rablerinden onlara indirileni (Kur ân do ru dürüst uygulasalard , üphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklar n n alt ndan yerlerdi (yer alt ve yerüstü servetlerinden istifade ederek refah içinde yaarlard ) (Mâide Sûresi, 5/66) . Küreselle me yönünde kaç n lmaz olan de i meleri do ru görmek, zaman nda yorumlamak sûretiyle geli mi ülkelerin geli mekte olan ülkeleri sömürmesinde araç olarak kullan lmas na f rsat vermeden inanç ve kültür ayr l n koruyarak, ya am birli ini gerçekle tirmek küreselle me aç s ndan yap labilecek en do ru yakla md r. Bunun gerçekle ebilmesi bütün ülkelerde yap lan e itim müfredat ve yöntemlerinin do ru seçimi ile, özellikle her seviyedeki ö retmenlerin yapacaklar e itimle mümkün olabilecektir. Gelece i bilemedi imiz için, küresel düzeydeki de i melerin, yöneli lerin müthi felâketlere yol açaca yönündeki kötümser tahminler mi, yoksa insan n uyum kabiliyeti sonucu, ak l almaz ilerlemelere do ru mu çevrilece i hususlar ndaki iyimser tahminler mi do rudur, eklinde kesin bir ey söylemek mümkün de ildir. Ancak manevî plânda yenilenme ça r lar na 6 uyarak e itimle toplumun olumlu yönde geli melerine yard mc olmak mümkün olacakt r. nsan n içinde bulundu u bireysel, toplumsal ve küresel her olayda ku kusuz en büyük i e itime dü mektedir. E itim, daha iyi u 5
6
Erich Fromm, Erdem ve Mutluluk, (çev. Ayda Yörükân), st. 1999, s. 12; Neil Postman, Çocuklu un Yok Olu u, (çev. Kemal nal), st. 1995, s. 184-185; Karen Horney, Ça m z n Tedirgin nsan , (çev. Ayda Yörükân), st. 1980, s. 18. Paul Kennedy, a. g. e., s. 452.
294
Zygmunt Bauman, a. g. e., s. 138. Rollo May, Kendini Arayan nsan, (çev. Ay en Karpat), st. 2000, s. 20-21.
293
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
runda bir de i imi temsil eden, dünyaya ili kin geni ve derin anlay n kazan lmas anlam na gelen bilinç de i imi tasar m yla yak ndan ba lant l d r. E itim ya amaya de er bir gelece e duyulan inanc simgeler. 7 çinde bulunulan artlar olumlu ve olumsuz ne durumda olursa olsun, bütün olaylar n anla lmas ve yönlendirilmesi e itimin i idir. E itimin etki alan n birey, toplum ve milletler aras ili kiler yan nda tabiatla uyumlu bir ya am aç s ndan da dü ünmek, onun önem ve etkisini aç a ç karacakt r. E itim, bir yeti me ve yeti tirme faaliyetidir. nsan n yeti mesi, bedenî büyümesi ve ruhsal geli imi tarihin her döneminde önemi bilinen bir çal ma alan d r. E itim, birey için oldu u kadar, ku kusuz ya an lan toplum ve di er toplumlar aç s ndan da önemlidir. Co rafî ve maddî imkânlar elveri li olmayan birçok milletler e itim ve kültür seviyeleri yüksek ve ba ar l ise, ancak insanlar aras ili kilerde de ön safta olabilmektedirler. Di er taraftan baz milletlerin tabiî kaynaklar n n çok müsait, maddî zenginliklerinin çok olmas na ra men, e itim seviyeleri dü ük oldu u için geri kalm , ya da birçok huzursuzluklar içinde ya ayan topluluklar halinde oldu unu görmekteyiz. Sosyal içerikli konular do ru anlamak ve e itimle olumlu yönde geli mesine yard mc olabilmek için, özel ve evrensel, yerel ve küresel gerçeklikler ve de erler aras ndaki alanlar anlamaya çal mal y z. Bütün milletlerin e itim tarihindeki uygulamalar na bak ld nda, e itim amaçlar na ula malar nda fert ve toplum ihtiyaçlar yan nda kültürel miras n yeti mekte olan nesillere kazand r lmas na büyük ölçüde önem verdikleri görülmektedir. Kültürel hayat belirleyen ba l ca manevî de erler; temel inançlar, ahlâkî de er yarg lar , örf ve âdetlerdir. Ça da e itim anlay na göre, e itim üzerinde etkisini gösteren temel inançlar aras nda dinden daha kuvvetli olan yoktur .8 Ça m z dü ünürleri, kültür, e itim, sosyal ve ekonomik seviyesi ne olursa olsun her toplumun içinde bulundu u olumsuzluklar a arak sa l kl , huzurlu ve güvenli bir toplum ortam nda ya anmas aç s ndan, din ve din e itimine özel önem vermektedirler. Ekonomik bak mdan geli mi ülkelerin sosyal psikologlar , yapt klar ara t rmalar n sonuçlar n u ekilde aç klamaktad rlar: "Bilimin ilerlemesi, gençlerin e itiminde garip bir ikilik yaratm t r. Çocuklar okulda ampirik dü ünceyle e itil7
Madan Sarup, Post-Yap salc l k ve Postmodernizm, (çev. A. Baki Güçlü), Ank. 1997, s. 260. 8 J. F. Cramer G. S. Browne, Ça da E itim, (çev. Ferhan O uzkan), st. 1974, s. 10.
295
mekte, onlara dünyan n maddesel nedenler ve etkilerle yönetildi i biçiminde oldukça tutarl bir görü i lenmektedir. Sonra soka a ç kt klar nda, çevrelerini bilimin icatlar n kullanan teknoloji ürünleriyle sar lm bulurlar, böylelikle bilimsel metodlar n otoritesini onaylam olurlar. Oysa o ö rencilerin büyük ço unlu u, en az ndan bir dinin ve mezhebin ismen de olsa üyesidir... limdeki geli melere ra men bugün hiç kimse dinin sonunun geldi ini iddia edemez. Böyle tahminler 19. yüzy lda kula a olabilir gibi gelmi ifadelerdi."9 "Voltaire'den Marks'a dein tüm Ayd nlanma dü ünürleri, dinin feti izmden ve animistik bo inançlardan ibaret oldu una, dolay s yla da 20. yüzy lda ortadan kaybolaca na inan yorlar ve bilimin insano lunu u ra t ran tüm sorunlar n üstesinden gelebilece ini dü ünüyorlard . Ancak tüm bu dü üncelerin bo a ç kt , insanl n dinsel canlanman n, dine dönü ün her gün bir yenisi ile evrensel bir olgu olarak kar la t ileri sürülmektedir."10 nsan n kendi varl k ve benli ini do ru anlamas n n yan nda, evreni, içindeki varl klar ve evrendeki kendi konumunu do ru kavray p fizik ve sosyal çevresiyle sa l kl ili kiler kurmas , ben üstü varl k (Allah inanc ) ve ben ötesi âlem (ölüm sonras ) hakk nda do ru ve yeterli bilgilere ve tatmin edici inanca ula mas yla yak ndan ilgilidir. nsandaki bu bilgi, inanç ve dü ünce alanlar ndan (pozitif bilim, din, felsefe ve sanat) herhangi birinin eksikli i, onun tutarl bir dünya görü ü olu turmas na büyük ölçüde engel te kil eder. Pascal n dedi i gibi Allah olmazsa her ey tereddi eder ve bozulur. O olmazsa cismanî mes´elelerde ehvet, manevî mes´elelerde tecessüs ve hikmette gurur hâkim olur. 11 Özellikle de "Yüce Güç"ün varl n reddedince, o bo lu u kendi ki isel zorunluluklar m zla doldurmu , birdenbire hayat n çok h rpalay c olduunu görmü üzdür."12 nsan n kendini, kendi d nda kalan insanlar ve do al çevresini do ru bir ekilde tan mas , tutarl ve sa l kl ili kiler yürütebilmesi için u dört alanda do ru bilgi ve tatmin edici inanca ula mas gerekir: 9
Czeslaw Milosz, Dinsel Hayal Gücünün Kaderi , Yüzy l n Sonu, Editör: Nathan Gardels, s. 33. 10 Megatrends 2000 (De i en Dünyada 1990 lar n On Yedi Hedefi), (çev. Erdal Güven), st. 1990, s. 267. 11 Jacques Chevalier, Pascal, (çev. M. Toprak), st. 1961, s. 74. 12 Aleksandr Solzhenitsyn, Yirmi Birinci Yüzy l afa nda Önceki Gecenin Dü ünceleri , Yüzy l n Sonu, Editör: Nathan Gardels (çev. Belk s Çorakç ), st. 1999, s. 21.
296
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
genel ö retimin içinde, ondan ayr ve onun d nda olmayarak, nitelik ve nicelik bak m ndan din e itimi ve ö retimi yapmak gerekecektir. 1.
nsan n kendini tan mas (biyoloji ve psikoloji
2.
nsan n fizik ve sosyal çevresini do ru tan mas (fizik ve sosyoloji aç klamalar na dayanarak).
3. Ben üstü âlem (Allah n varl
nda).
ve birli i) inanc .
4. Ölüm ötesi hayat, ahiret inanc (ölümden sonra dirilip, dünyadaki her türlü olumlu ve olumsuz eylemlerin mutlak adalet ortam nda kar l n n verilece i, e ya ve olaylar hakk nda kesin bilgilere ula laca ve ebedî olarak ya an lacak bir âlem inanc ). nsan bütün bu ilgi alanlar çerçevesinde do ru ve yeterli bilgiler kazanarak günlük hayat n ba ar yla sürdürebilmenin yan nda, iç huzuruna kavu turucu bilgilere de ula mak ister. Tarih boyunca ve günümüzde insan iç huzuruna kavu turucu ve tatmin edici bilgileri ise dinler vermektedir. Agnostik (bilinemezci) ilim adamlar bile "dinî inançlar n güçlü bir rahatl k kayna oldu unu biliyorum ve yerine koyacak daha iyi bir eyim yoksa inanc asla kurcalam yorum"13 diyerek, dinlerin bu yönünü kabul etmektedirler. Yeni bin y l n dönemecinde insanlar n teknoloji ürünlerini sonuna kadar kullanmakla birlikte, manevî ihtiyaçlar n gidermek için dine yönelmesi, insan do as n n her iki yönünün de (beden ve ruh) anla lmaya ve ihtiyaçlar n n giderilmesine ba land n göstermektedir. Küreselle me sürecinin olumlu ve sa l kl bir ekilde devam ancak ben, ben d , ben üstü ve ben ötesi hakk nda do ru, yeterli ve zaman nda yap lan bir e itim-ö retimle mümkün olacakt r. Küreselle me süreçleri son kertede ahlâkî benli e dönü olgusunu yarat rken ayn zamanda da, toplumsal ya amda gündeme gelen belirsizlik/risk/ güvensizlik duygular ahlâk ve etik alanlar n d nda kurulmu modern benlik ve modern siyaset anlay n n me ruiyet krizini ortaya ç karm ve ahlâkî benlik ve etik olarak siyaset olgular n da siyasal söylemin önemli ölçütleri konumuna getirmi tir. 14 Bu durum fert plân nda oldu u gibi toplumsal plânda da de erler e itiminin ba s raya yerle mesini gerektirmektedir. Bu alanda e itimden beklenilen faydalar görebilmek için 13
Irvin Yalom, Annem ve Hayat n Anlam , (çev. Zeliha yido an Babayi it), st. 2000, s. 35. 14 E. Fuat Keyman, Modernite Sorunsal ve 21. Yüzy la Girerken Türkiye , Do u Bat , y l: 3, say : 10, ubat- Mart-Nisan 2000, s. 56.
297
Küreselle me Aç s ndan E itim ve Din E itiminden Beklenenler 1- E itim aç s ndan küreselle me birkaç de i ik ekilde aç klanabilir: Bu tan mlardan biri, birbiriyle yak n ili ki içinde olan dünya topluluklar aras nda rahatça dola abilecek, çal abilecek hatta farkl ortamlarda ya ayabilecek insan yeti tirmek eklinde olabilir. Bu tan m çerçevesinde e itimin görevi, yaln zca ulusal s n rlar içerisinde ba ar l olabilecek insanlar de il, farkl kültür ve co rafyalarda da uyum sa layabilecek ve ba ar l olabilecek insan yeti tirilmesidir. Günümüzdeki geli meler ile birlikte bir insan n ya am n n hangi evresinde, nerede çal aca ve nerede ya ayaca n kestirmesi bugünden belirli de ildir. Öyleyse yar na bugünden haz rl kl olmak için, e itim müfredat ve yöntemlerinde gerekli de i iklikleri yaparak dünyan n neresinde ya arsa ya as n insan n ba ar l ve mutlu olmas n n yollar n göstermesi gerekir. 2- Günümüzdeki de i melerin daha sa l kl bir do rultuda olabilmesi farkl l klar n kabulü ve olumlu anlamda de erlendirilmesiyle mümkündür. Bunun gerçekle ebilmesi için de, özellikle e itimin bütün alanlar nda toplumlara kendi millî ve manevî de erlerini ö reterek i e ba lanmal , bireylere kendini tan yarak, kendine yard m eden, kendini gerçekle tiren, kendini ç kabilece i en yüksek noktaya ç karan ve ayn zamanda bu bireylere mensubu bulundu u milletin din, dil, sanat ve dier kültürel de erlerinin manevî gücüne inanan ve geli tiren bir anlay öncelikle kazand rmak gerekecektir. Yeti mekte olan nesiller için kendi kültürünün manevî gücüne inanan, ba ka toplumlarla girece i ili kilerde, ayr l k noktalar n öne ç karmayan, inanç ayr l içinde ve ya am birli ini benimseyerek geli tiren bir e itim anlay n hareket noktas olarak belirlemek gerekir. Örgün ve yayg n e itimde hedef, öncelikle kendine sayg s olan, ard ndan toplumsal de erlere sayg l ve gerek ya ad toplumdaki gerekse ba ka toplumlardaki farkl l klar anlay la kar layabilen insanlar yeti tirebilmek olmal d r. 3. Bireysel özgürlükleri geli tirirken fertleri yaln zl a itmemelidir. Bireysel özgürlükleri tan yarak, geli tirerek, toplumsal de erleri ki298
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
ilerin içselle tirmesine yard mc olmak gerekecektir. Bireylere kendi d ndaki insanlara ilginin, yard m n n, hatta onlarla dayan man n, ayn zamanda kendi ba ar s ve mutlulu u için de vazgeçilmez oldu unu ö retmek gerekecektir. 4. Okullarda pozitif bilim hakk nda bilgiler alan ve her yerde teknolojinin ürünlerini kullanan çocuklar, hayatlar n sadece bu bilgi ve teknik ürünlerin kullan ld bir ortamda de il; ayn zamanda ya ad klar toplumun sosyo-kültürel olaylar n n da içinde sürdürmektedirler. Bu sosyal olaylar n içinde din, inanç de erleri, ibadet ve ahlâk anlay da bulunmaktad r. Her konuda oldu u gibi din alan na giren konular hakk nda da do ru ve yeterli bilgileri çocu un ihtiyaç duydu u zamanda, ilgisini çeken olaylar n neden ve nas l oldu unu ö renme iste ine ba l olarak- vermek esast r. Konunun ve yeti mekte olan çocu un aktüalitesine göre bilgiler vermek, k sacas e itimin aktüalite ilkesini din e itiminde de uygulamak gerekir. 5. Din ve ilim tarihinde baz bilimsel ke if ve icatlara din kurumlar n n ve din adamlar n n kar ç kt klar , kay ts z kald klar veya geç uyum gösterdikleri do rudur. Di er taraftan dinî ve mistik tecrübelere kar bilimin uyum sa lamas da zaman alm t r. Günümüzdeki yaklam ve anlay ise, dü ünce tarihindeki bu tart ma ve çeli kilerden uzak kalarak, din ve bilime kendi alanlar nda kalmak art yla gerekli önemi vermektir. Bu anlay n örgün ve yayg n e itimin bütün kademelerinde uygulamaya konulmas kaç n lmaz bir ihtiyaçt r. E itimin müfredat bu esaslara göre belirlenmelidir. Genel ö retim ve din ö retimi uygun yöntemlerle yap labilirse, bireyler ve toplum, ilim ve teknoloji ürünlerini sonuna kadar kullanman n yan nda, dinin getirdi i de erleri bireysel anlamda içtenlikle ve co ku ile ya ayabilirler.
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
kânlar n ve güçlerini geli mekte olan ülkelere a a l k duygusu a lamadan aktarmak, onlar renkleri, co rafî bölgeleri ve ekonomik artlar ndan dolay küçük görmemek, dü ünce, inanç, rk, dil ayr l klar n kabul ederek, kendileriyle sosyal ve hukuk bak m ndan e it haklara sahip, dünya vatanda lar oldu unu kabul etmek durumundad r. Geli mekte olan ülkeler de, a a l k duygusuna, yahut yersiz bir gurura dü meden, insanl k âlemiyle sa l kl ve zaman nda ili kiler kurman n yollar n aray p bulmak zorundad r. Geçmi teki ba ar lar unutmadan sadece onunla gururlanarak geli meleri görmezlikten gelmek, geli me gayretinden yoksun olmak yanl t r. Kendi millî ve manevî de erlerini koruman n yan nda ilim, teknik ve medeniyetin geli melerini zaman nda takip etmek gereklidir. Milletler aras ili kiler, kültür ve medeniyet al -veri leri, dostluklar, dü manl klar bütün bunlar milletlerin yeti mekte olan çocuklar na verdikleri e itimin sonucudur. Bir millet kendi çocuklar na milletini, vatan n sevmeyi ö retirken ba ka bir millete dü manl k, kin ve nefret duygular telkin ederek e itim yaparsa, zaman içinde milletler aras ili kilerde gerginlikler, hatta harpler, suikastlar, katliamlar görülebilir. Ancak ailesini, milletini, vatan n sevmenin yan nda di er milletlerle iyi geçinmenin millî benli ini ve ahsiyetini kaybetmeden bütün insanl kla iyi ili kiler kurman n yollar n gösteren bir e itim anlay ile milletler aras ili kiler sa lam ve güvenilir esaslara oturabilir. Milletler aras ili kilerde millî ve manevî de erleri zedeleyici olumsuz cereyanlar n yay lmas n önlemenin yan nda olumlu faaliyetlerin geli mesini ve yayg nla t r lmas n temin etmek de e itim alan na girmektedir. Özellikle okullarda yap lan e itim çal malar nda bu konuya önem vermek gereklidir.
Bütün ülkeler için geçerli olan bu artlar özellikle geli mi ülkeler için daha fazla önem arz etmektedir. Kültürel ve ekonomik aç dan sömürüye dayanmayan, amans z ve ac mas z bir biçimde de il, e it koullar alt nda, liyakat ve ehliyet ölçülerine göre yar içinde, bireylerin ç kabilece i en yüksek noktaya ç kmas n n ortam n haz rlayarak, imkân ve f rsat e itli i içinde e itimin en önemli demokratik ilkelerinden biri olan dikey mobiliteyi gerçekle tirecek bir anlay , her millet için e itimin temel hareket noktas n olu turmal d r. Dikey anlamdaki bu geli me ile birlikte yard mla ma, dayan ma ve payla ma esas na ba l yatay geni lemeye de imkân haz rlanmal d r.
7- Bat ülkelerinin kendilerine ve di er din mensuplar na ve toplumlara bak lar n gözden geçirmeleri gerekmektedir. Yahudi ve H ristiyanlar n dinleri ve peygamberleri, her ikisinin de kutsal kitaplar na dahil oldu u halde, slâm ve slâm n peygamberi Kitab- Mukaddes e girmeyen ve fakat her iki dinden sonra gelmi ayr bir kutsal kitab bulunan bir dindir. Ayr ca Müslümanlar, tarihte uzun bir süre Yahudi ve H ristiyan toplumlarla olan münasebetlerinde egemen ve üstün bir konumda olmu lard r. Durum böyle iken, günümüz artlar nda Müslümanlar, Avrupa da az nl k olarak ya aman n ko ullar n ö renmede zorlanmaktad r.
6. Küreselle menin sa l kl olabilmesi için milletler aras e itim faaliyetinde, geli mi ülkeler, sahip olduklar ilim, kültür ve teknik im299
300
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Günümüzdeki Avrupa toplumunun hayat ko ullar olan ve toplumsal sisteme damgas n vuran, demokratik, ço ulcu, farkl l klar koruyarak birlikte ya amak, asl nda Müslümanlar n yabanc olduklar bir ya am tarz de ildir. slâm n temel de erlerinde, Kur ân ve sahih hadislerde, tarihlerinin büyük bir bölümünde, farkl kültür, farkl din ve rklardan olan toplumlarla birlikte, ba ar l ve uyumlu ya ama tecrübesi vard r. Ancak bu bilgilerin ve tecrübelerin güncelle tirilerek, u andaki ya amlar na intikal ettirilmesinde birçok s k nt lar bulunmaktad r. Bunun giderilebilmesi için, her eyden önce H ristiyanlar n ve Müslümanlar n kendi çocuklar na verdikleri din kültürü ve ahlâk ö retimine ve verecekleri iste e ba l din e itimine büyük görevler dü mektedir.
ke artlar na göre baz farkl l klar göstermekle beraber, kendileri belirlemi lerdir. Toplumdan ayr bir ruhban s n f olmu , kilise organize bir kurum haline gelerek din e itimini belirlemi tir. Bat ülkelerinde, eitimin kimin taraf ndan kontrol edilece i, okul ve ders müfredatlar n n nas l haz rlanaca , ö retmenlerin nas l yeti tirilip görevlendirilece i, ders kitaplar n n yaz lmas nda kilise ve devlet aras nda tart malar olmas na ra men, bu tart malar bir ülkede birden çok dine inanan insan oldu u zaman daha çok kendini göstermektedir. E er bir memlekette tek bir din hâkimse ve organize bir muhalefet yoksa, o memlekette din e itiminin okullara girmesi bak m ndan ciddi bir mes´ele yoktur, denilebilir.
Bat l ara t rmac lar taraf ndan Müslümanlar n tarih boyunca büyük bir medeniyetin öncülerinden oldu u ve Avrupa bilimine, felsefesine, kültürüne ve sanat na büyük katk larda bulunduklar , her türlü vas tayla, kitap, TV programlar yla ortaya konulursa ve özellikle Bat okullar nda ö retmenler ö rencilerine ilgili derslerde bunlar ö retirlerse, orada ya ayan Müslümanlar öz güvenlerini geli tirerek, içinde yaad klar toplumla uyumlu ili kilere girebilirler.15 Bu anlay n gerçekle mesi için de hukukî düzenlemeler kadar genel ö retime ve özellikle din ö retimine büyük i ler dü mektedir.
Ülkemizin din e itimi alan nda özellikle Cumhuriyet dönemindeki tarihî tecrübesi, 1924 de kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu aç s ndan ele al narak dü ünülmelidir. 3 Mart 1924 den ba layarak bütün ö retim kurumlar Millî E itim Bakanl na ba lanm , özellikle din ö retimi ve din görevlisi yeti tirilmesi görevini Devlet üstlenmi , özel kurumlara, vak f ve cemaatlere b rak lmam t r. Hatta o kadar ki gerek 1924 ve gerekse 1947-1950 y llar ndaki aray larda din ö retimi ve din görevlisi yeti tirme konusu, istihdam kurulu u olan Diyanet leri Ba kanl na bile b rak lmam t r. Din dersleri Millî E itim Bakanl nca haz rlanan müfredat do rultusunda Bakanl kça tayin edilen ö retmenlerce okutulmu , kitaplar Bakanl k haz rlam , mam-Hatip Liseleri Bakanl a, lâhiyat Fakülteleri de üniversitelere ba l olarak aç lm t r.
Karlsson un sveç örne inden hareketle, bütün Avrupa ülkeleri için önerdi i yakla m, din e itimi aç s ndan oldukça geçerli ve do ru bir yakla md r: Avrupa ülkelerinde okutulan Din derslerinde slâm a daha fazla yer vermekle yetinmeyerek, okullarda slâm zorunlu ders yapmal y z. slâm ile H ristiyanl k kar l kl eytanca ön yarg lardan kurtulmak zorundad r. Bilgisizlik, ön yarg ve nefret duygusu yarat yor. Bu nedenle, medyan n da en az ndan bilgi ve bugün slâm hakk nda verdi i tek düze görüntüyü düzeltmesi gerekiyor. 16 Ülkemizde Din E itimi Ülkemizdeki din ö retiminin tarihî geli imi ile Bat ülkelerinde kendi dinlerini esas alarak uygulad klar din e itiminin geli imi farkl olmu tur. Lâik ve seküler bir de i im gösteren Bat ülkelerinde Kilise tarihi boyunca kurumsalla m , devletle ili kilerini, kilise te kilatlar ül-
Nitekim Türkiye, 4 Kas m 1950 tarihli "Avrupa nsan Haklar Sözle mesi"ni onaylarken, sözle menin, 1 numaral ek Protokolü'nün "Devlet, e itim ve ö retim alan nda yüklenece i görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve baban n bu e itim ve ö retimi kendi dinî ve felsefî inançlar na göre yap lmas n sa lama haklar na sayg gösterir." eklindeki 2. maddesi ile ilgili olarak 3 Mart 1924 tarihli "Tevhid-i Tedrisat (E itim Birli i) Kanunu hükümlerinin sakl tutulaca yolunda bir çekince koymu tur. Bu çekincenin amac yaln zca, baz Bat l ülkelerde oldu u gibi, lâik e itim yan nda özel kurulu larca dinsel e itime dayal
15
Bu bilgiler için bkz. Ingmar Karlsson, slâm ve Avrupa, (çev. Gülseren Ergün), st. 1996, s. 219-221; Sigrid Hunke, Avrupa n n Üzerine Do an slâm Güne i, (çev. Servet Sezgin), st. 1975. 16 Karlsson, a. g. e., s. 220.
301
302
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ikili bir sistemin kurulmas n önlemektir.17 Asl nda bu tercih ülkemizin geçirmi oldu u tarihî tecrübeye uygun dü en bir yap lanmad r.
diler. Sivas ta bir k s m Ermeniler de çocuklar n bu derslere göndermek istediler, memnunlukla kabul ettik. 19
Cumhuriyetin ilk y llar ndan ba layan uygulamalarda, din e itim ve ö retiminin örgün e itim kurumlar nda Bakanl n gözetim ve denetimi alt nda verilmesi ilkesi kabul edilmi tir. Atatürk, 2.2.1923 de zmir de halka hitaben yapt konu mada Bizim dinimiz en makul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolay d r ki, son din olmu tur. Bir dinin tabiî olmas için akla, fenne, ilme ve mant a tetabuk etmesi lâz md r. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutab kt r. slâm hayatiçtimaiyesinde, hiç kimsenin bir s n f- mahsus halinde muhafaza-i mevcudiyete hakk yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler ahkâmdiniyeye muvaf k hareket etmi olamazlar. Bizde ruhbanl k yoktur, hepimiz müsaviyiz ve dinimizin ahkâm n mütesaviyen ö renmeye mecburuz. Her fert dinini, diyanetini, iman n ö renmek için bir yere muhtaçt r. Oras da mekteptir 18 diyerek din e itim ve ö retiminin okulda yap lmas gereklili ine dikkat çekmi tir.
Ancak de i en ve geli en dünya artlar nda iste e ba l Din Bilgisi dersi uygulamalar n n ne kadar ba ar l oldu u, din e itimine taraftar olanlar ve kar ç kanlarca devaml tart ma konusu olagelmi , okullarda yapt r lan din e itimi ve ö retimine zaman zaman lâiklik ad na kar ç k larak bu derslerin kald r lmas yönünde fikirler ileri sürülmü tür. 12 Eylül 1980-1982 aras nda bu derslerin okul programlar nda nas l yer alaca konusu toplumun bütün kesimlerince yo un bir ekilde tart lm ,20 bu tart malara hukukî anlamda 18.10.1982 tarihinde kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasas 'n n "Din Vicdan Hürriyeti" ba l kl 24. maddesinin 4. f kras yla son verilmi tir: Din ve ahlâk e itim ve ö retimi devletin gözetim ve denetimi alt nda yap l r. Din kültürü ve ahlâk ö retimi ilk ve ortaö retim kurumlar nda okutulan zorunlu dersler aras nda yer al r. Bunun d ndaki din e itim ve ö retimi ancak, ki ilerin kendi iste ine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine ba l d r. Anayasa n n bu maddesiyle din e itimi aç s ndan üç temel ilke getirilmi ve bu ilkeleri anlatan üç cümleye yer verilmi tir:
Tevhid-i Tedrisat Kanunu nun yürürlü e girdi i y lda, fonksiyonlar n kaybetmi olan medreseler, slahat çal malar n n sonuçlar da görülmeden kapat lm , fakat bunun sonucu, din ö retiminde do acak bo lu a imkân b rakmayarak Darülfünun a ba l lâhiyat Fakültesi, Maarif Vekâleti ne ba l imam hatip mektepleri ve okullarda din dersleri okutulmaya devam edilmi tir. 1946 dan sonra din ö retimi alan nda aray lar yeniden ba lam , din ö retiminin yap lmad yakla k 16 y ll k bir uygulamadan sonra genel ö retim içinde din ö retimine tekrar yer verilmi tir. Zaman n Millî E itim Bakan Tahsin Banguo lu nun yazd klar ndan, bu derslere ilginin çok büyük oldu u anla lmaktad r: Din dersleri için tamimler yapt k. Bunlar ihtiyarî olacakt . Ancak ihtiyar çocu un velisine aitti. Çocu un din dersine girmesini istemeyen ana baba okula bu yolda bir mektup yazmal yd . Hat rlar m, neticede bana yaln z Ankara Üniversitesi profesörlerinden birinin Türkiye ölçüsünde bir tek mektubunu getirmi lerdi. Biz hususiyle Alevî köylerinde din dersinin zorlanmamas n tavsiye etmi tik. Oysa bütün Alevîler çocuklar n din derslerine gönder-
17
Münci Kapani, nsan Haklar n n Uluslararas Boyutlar , Ank. 1991, s. 137 den aktaran Emine Akyüz, Ulusal ve Uluslararas Hukukta Çocu un Haklar n n ve Güvenli inin Korunmas , Ank. 2000, s. 372. 18 H. N. Ulu , Üç Büyük Devrim, 1973, s.12-13; Ayr ca Bkz. M.K. Atatürk, Söylev, Ank., 1982, c. II, s. 98.
303
1. Din ve ahlâk e itim ve ö retimi devletin gözetimi ve denetimi alt nda yap lacakt r. 2. Din ve ahlâk e itim ve ö retimi ilk ve orta ö retim kurumlar nda okutulan zorunlu dersler aras nda yer alacakt r. 3. Din kültürü ve ahlâk ö retimi d ndaki din e itimi ve ö retimi iste e ba l olacakt r. Anayasa'n n getirdi i bu ilkelerden bir ve ikincisi 1982'den itibaren uygulanmaktad r. Ancak üçüncü s rada ifade edilen iste e ba l din e itimi ve ö retimi okullar m zda uygulamaya konulamad gibi, okullar n d nda da devletin gözetim ve denetimi alt nda her ya taki insan m z için, din e itiminin nas l yap laca belirlenmemi tir. Din e itiminin Avrupa da ve ülkemizdeki hukukî durumu, müfredat ve program olarak geli imleri kar la t r ld nda, ülkemizin kendine has özellikler ta d görülmektedir. Baz ayd nlar m z ve hukukçular m z, hukuk aç s ndan özellikle lâikli in Bat ülkelerindeki uygu19 20
Tahsin Banguo lu, Kendimize Gelece iz, st. 1984, s. 100. Bkz. Halis Ayhan, Türkiye de Din E itimi, st. 1999, s. 246-295.
304
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
lamalar ndan hareketle ve iyi niyetli bir yakla mla, din e itiminin devlet taraf ndan devlet okullar nda verilmesine kar ç karak, özel alanda ve özerk bir yakla mla verilmesini savunuyorlar ki,21 bu görü leri önemle dikkate alarak müzakere etmek, e itimciler ve hukukçular taraf ndan bütün yönleriyle ele alarak tart mak gerekecektir. Bu önerilerin hareket noktalar her ne olursa olsun, ülkemizin artlar na uymamaktad r. Bütün bu anlay ve yakla mlar, sonuç itibariyle din e itiminin ya hiç verilmemesine ya da oldukça yetersiz, sa l ks z veya yanl bir ekilde yap lmas na ortam haz rlayacakt r. Böyle bir anlay , çocuklar n ruhsal geli imi, ülkemizin sosyal ve kültürel artlar , millî birlik ve bütünlü ün korunmas ve din e itiminin tarihî geli imi ve hayat bir bütünlük içinde alg lamaya ters dü mektedir. Toplumun her konuda ayd nlat lmas , de i meleri olumlu yönde geli tirerek, bilim, kalk nma ve teknoloji alan nda halka rehberlik yap lmas ve yönetimde görev alarak, küreselle me sürecinde toplumlar n kültürel kimliklerini korumalar ve di er milletlerle uyumlu ili kilere girilmesi, her eyden önce ayd nlar n yeti me tarz ve halk yla bütünle mesine ba l d r. Ayd n kesimin her konuda yeterli bilgilerle donat lmas , davran uyumu ve bütünlü ü içinde, toplumda yerini almas gerekir. Ayd n, hangi alanda uzman ise, o alan n özel alan bilgisine sahip olmas gerekir. Bunun yan nda içinde ya ad toplumun kültürel ve manevî de erleri hakk nda yeterli ölçüde do ru bilgileri ö renmesi, en az ndan bilgi ve dü ünce plân nda yöneticisi bulundu u halk n n dini, ahlâk , dili ve sanat hakk nda yeterli kültürle donat lmas , ayd nlar n kendi kendilerine kar tutarl l klar aç s ndan bak lsa bile vazgeçilmezdir. Ayr ca toplumuyla bütünle mesi, kendi dü üncelerini halk na ula t rmak ve toplumuna rehberlik yapabilmek bak m ndan da gereklidir. Ayd nlar n din bilgisinden uzak kalarak yeti melerinin ne gibi sonuçlara yol açaca n , toplumu tarihî geli imi içinde tahlile çal an ilim adamlar m z u ekilde belirtmektedir: slâmiyet in toplumsal gruplar aras nda köprü olu turmas n n nedeni üst ve alt toplum gruplar n n payla t ortak bir dil i levini görmesidir. slâm a toplumsal ve kültürel bir de er olarak bak ld nda, toplumdaki herhangi bir sosyal olaya, sünnet, dü ün, cenaze v.b olaylarda slâmî kamuoyunun nas l i ledi ini görürüz. Toplumun bütün kesimleri, din konusundaki inanç ve ya ay tarz her ne olursa olsun, bu gibi olaylarda, slâmî gelenekleri topluca
21
Mustafa Erdo an, Rejim Sorunu, Ank. 1997, s. 71, 74; Sami Selçuk, Zorba Devletten Hukukun Üstünlü üne, Ank. 1998, s. 64 ve di er eserleri.
305
yerine getimektedirler. Dolay s yla ya am dünyas ile dinî temele dayanan kültür, toplumun bile iminde önemli bir etkendir. Türk ayd nlar erif Mardin in ifadesiyle toplumsal ya am n bir unsuru olarak slâm reddetme tutumunda diretmekle entelektüel üretim ortam nda ve prati inde bir bo luk yaratt ... Böylece grup kimli i içinde güvenle ya ayan bir ayd nlar s n f n n yerini, ayd n olarak ta d kimlik konusunda kafas kar k bir s n f ald . 22 Benzer tahlilleri geli mi ülkelerin bilim adamlar da yapmaktad r. Liberal bir toplumu ahlâkî çürümeye götüren de i melerden kendini kurtarmak için ne gibi tedbirler almal d r? sorusuna, Brzezinski, Amerika için (ve Bat Avrupa n n liberal toplumlar için) ba lama noktas , manevî bilinci geli tirmek, ahlâkî kurallar n istenir ve yararl olduunun fark na varmak ve bu yolla nefse dü künlük yerine, kendini s n rlama özelli ini benimsemektir. Bunu yapmay ba aramazsak, neyin do ru neyin yanl oldu unu tan mlama konusunda i levsel bir kriterimiz olmaz, kendimizi mahvetmeye do ru kayar z. Elbette ki bu manevî kriterleri biz icat edemeyiz, bunlar geleneksel olarak üç büyük dinin, Yahudilik, H ristyanl k ve slâmiyet in içinde var olan de erlerdir. Bunlar n hepsi, lâik bir toplumun da benimseyebilece i birtak m ilkeler getirir. Yanl do ru kavramlar benimsenip sindirilmeli, içgüdüsel duygular aras na girmelidir; mutlak do ru ve mutlak yanl diye bir eyin var oldu u, her eyin göreli olamayaca kabul edilmelidir. 23 demektedir. Din e itim ve ö retiminin bu temel anlay hareket noktas kabul ederek, ülkelerin içinde bulundu u tarihî ve sosyal artlar da dikkate alarak, din e itimi ile küresel de i imler aras nda sa l kl ili kiler kurmak gerekecektir. Bir insan hangi seviyede ö renim görürse görsün, toplumun de er yarg lar n yads yamaz. Gerçek Müslümanl kta, Allah n birli ine kesin inan , bir tür bütünsellik, din ö retisinin zaman ve mekânla s n rl olmayarak evrensel ve küresel olmas , insan ile Allah aras na girmenin yasakl , Tanr me22
erif Mardin, Modern Türk Sosyal Bilimleri Üzerine Baz Dü ünceler , Türkiye de Modernle me ve Ulusal Kimlik, st. 1999, s. 64-68. 23 Zbigniew Brzezinski, Esnek Bat n n Zay f Sular , Yüzy l n Sonu, s. 71.
306
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
saj n n eksiksizli i ve herkese e it ölçüde ula aca v.b de erler, slâm n do ru ve k sa tarifleriyse, bütün bunlar, okumu insanlar için daha da önemli olmakla beraber bütün Müslümanlar ve Müslüman olmayan insanlar için de önemlidir. slâm ve modern geli meleri do ru bir ekilde anlama imkân bulundu unda, dinin getirdi i de erlerden uzakla madan, dinin ruh sa l , toplumsal dayan ma, modern insan n ve toplumun y pranm l ndan ve yaln zl ndan kurtulmak sûretiyle modernli in bütün imkânlar ndan yararlanmak mümkün olacakt r. slâmiyet in küçük dinler bir yana, bütün öteki büyük dinlere göre, modernle meden ve modern dünyan n etkisinden neden daha az zarar gördü ünü aç klamak mümkün olacakt r. 24 Dinî bilgileri, genel ö retim ve örgün ö retim kurumlar n n d nda vermeye çal t m zda, bilimsel alanla dinin alan na giren konularda bir ay r m, zamanla bir çeli ki varm gibi bir zihniyetin olu mas na sebep olur. Halbuki ilim alan na giren konular n hiçbiriyle slâm Dini çeli medi i gibi, ilmî ara t rmalara, geli melere manevî motivasyon sa layarak geli mesini, ilmin ke if ve icatlar n n geni halk kitleleri taraf ndan benimsenmesini sa layarak bilime ve bilim adam na büyük destek sa lar, ilmin d nda kalan konularda ise, insan n duygu ve vicdan n tatmin eden bilgiler vererek insan n tecessüsünü, tatmin ederek bir bütünlük içinde dünya görü ünün olu mas na olumlu katk larda bulunur. Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ö retimiyle iste e ba l olarak yap lmas gerekli olan Din E itiminin, müfredat ve ö retim metodu do ru belirlenirse, örgün ö retim içinde ve lâik ö retim anlay ile çeli kiye dü meden din ö retiminin özelli i ve önemi do ru belirlenmek sûretiyle, ba ar yla uygulanmas mümkün olabilir. Öneriler 1. Anayasa n n 24. maddesi gere ince ilk ve orta ö retimde 1982'den itibaren zorunlu olarak okutulmakta olan "Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi" dersinin zorunlu olarak okutulmas na devam edilmelidir. Ancak dersin müfredat , ö rencileri din de i tirme veya belirli bir dini benimsemeye zorlayacak ekilde olmamal , ya an lan "toplumun dini" ve "di er dinler" hakk nda bilgilendirme esas al nmal , bütün dinlere ve mezheplere nesnel yakla lmal d r. Bunu sa lamak için, Din Kültürü ve 24
Ernest Gellner, Kar la t rmal Perspektiften Türk Seçene i , Türkiye de Modernle me ve ..., s. 189
307
Ahlâk Bilgisi derslerinin müfredat ndan din e itimine yönelik konular ç kar lmal , bunun yerine din kültürü, ahlâk ve sanat a rl kl konular konulmal , di er dinler hakk nda da temel bilgiler verilmelidir. Her Türk insan n n, inanç, ibadet ve dolay s yla din hakk ndaki kanaati ne olursa olsun -ateist, deist, agnostik, slâm'dan ba ka bir din mensubu, mezhep, tarikat anlay farkl ya da birbirine z t olabilir- içinde ya ad toplumun temel de er belirleyicilerinden biri olan din hakk nda temel bilgileri, tarihini, inanç esaslar n , ibadet ve ahlâk anlay n , kültür, dil, edebiyat ve sanat hayat na getirdiklerini bilgi olarak kazanmas vazgeçilmez bir ihtiyaçt r. Bunun yan s ra ya ayan dinlerin tümü hakk nda da temel bilgilerin ö renilmesi gerekmektedir. Dinler hakk nda kazan lacak do ru ve yeterli bilgiler, çocu un kendi dininden ba ka bir dine mensup olan insanlarla sa l kl ve uyumlu ili kiler geli tirmesine yard mc olman n yan s ra, anne babas n n dini d ndaki dinleri tan mas na ve kendi dinsel tercihini belirlemesine yard mc olacakt r. Di er din ve mezhep mensuplar yla uyumsuz ve sa l ks z ili kilere girenler daha çok, din hakk nda hiç bilgisi olmayanlarla, örgün anlamda din ö retimi görmemi veya sa l ks z yollardan din e itimi alm insanlar m z aras nda görülmektedir. Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersinin bugünkü müfredat nda bu hususlar n dikkate al nd n söylemek güçtür. Anayasa'n n 24. maddesinin ilgili f kras gere i iste e ba l "Din E itimi" derslerinin örgün eitim kurumlar nda yer almamas sonucu, din e itimine yönelik konular da bu dersin müfredat nda yer almakta ve bu durum ciddi s k nt lara neden olmaktad r. Bu derslerde verilen din e itimi, bir taraftan çocuklar na bu e itimin verilmesini talep eden aileler taraf ndan yeterli bulunmaz iken, di er taraftan çocuklar na din e itimi verilmesini istemeyen ailelerin ikâyetine yol açmaktad r. Bu sorunu halletmek için "Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi" dersi müfredat n n yukar daki esaslara riâyet edilerek yeniden haz rlanmas gerekmektedir. Ancak bunun yap labilmesi için iste e ba l din e itim dersinin konulmas temel hareket noktas olmal d r. 2. Anayasa'n n 24. maddesinin ilgili f kras gere ince çocuklar n n do ru ve yeterli din e itimi almas n isteyen anne babalar n çocuklar için iste e ba l (seçmeli de il) "Din E itimi" dersleri ilk ve orta ö retim kurumlar nda okutulmal d r. Dinin iman, ibadet ve ahlâk konu308
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
lar n n uygulamas n n da yer alaca bu dersler, pedagojik formasyon alm , üniversite mezunu ve gönüllü din bilgisi ö retmenleri taraf ndan verilmelidir. ste e ba l Din E itimi dersleri de ülkemizin geçirmi oldu u demokrasi ve e itim tecrübesi nda, özel e itim kurumlar na b rak lamaz, (daha sonraki y llarda özellikle demokrasi tecrübe ve geleneklerimizin yerle mesine paralel olarak din e itiminin özerkle mesi ve özelle mesi gündeme gelebilir). Devletin gözetimi alt nda örgün e itim kurumlar içinde plânlanmal d r. ste e ba l Din E itimi dersini veren ö retmenlerin maa ve ücreti ise, devlet bütçesinden de il, ya bu derse devam eden çocuklar n aileleri taraf ndan ya da vak f, dernek gibi gönüllü kurulu larca kar lanmal d r. ste e ba l olarak Din E itimi dersleri örgün e itim kurumlar n n her kademesinde verilmelidir. lk ve orta ö retim kurumlar nda iste e ba l Din E itimi dersinde Kur ân- Kerim ve anlam , Hz. Peygamber(s.a.v.) in hayat , dinin iman, ibadet ve ahlâk konular , prati ini de kapsayacak ekilde, mahallî ve bünyevî mezhep ve tarikat özellikleri göz önünde bulundurularak herhangi bir mezhebi zorunlu olarak esas al nmaks z n, temel slâmî bilgilere ayk r olmayacak ekilde bir aç l m dü ünülerek güncel konulara da cevap verecek nitelikte bir müfredat program yla ö retilmelidir. Bu dersler de örgün e itim kurumlar içinde plânlanmal d r. ste e ba l olarak ilk ve orta ö retim kurumlar na, s n f geçme de erlendirmesine al nmaks z n, Din E itimi dersi konulmas , 1924'ten günümüze kadar ya anan tecrübeler nda ülkemizde e itim ve ö retimin yap sal ve i levsel yeri bak m ndan çok önemlidir. Kur ân- Kerim'e ve sahih hadise dayanan din bilgileri kazanmak isteyenler için, dinin gereklerinin samimi bir ekilde ve bilimsel metodlarla pratik hayata aktar lmas zorunludur. Ö renim görmü bir insan n kutsal kitab n , Kur ân- Kerim'i asl na uygun bir ekilde okuyamay , anlam üzerinde bir hocan n verece i temel bilgiler nda dü üncesini geli tiremeyi i, kazand birçok bilgiler ve sosyal statüler aras nda kendinde sürekli eksiklik hissetmesine yol açacakt r. En az ndan baz insanlar m z kendilerini böyle hissediyorlarsa bu durumun dikkate al nmas gerekir. Bu konuda insanlar, kendi imkânlar yla, ya da Diyanet leri Ba kanl 'n n açaca cami ve Kur ân kurslar ndan yararlanarak bu isteklerini kar layabilir diyemeyiz. Çünkü okullarda fakülte mezunu, özel alan, genel kültür ve pedagojik formasyon e itiminden geçmi ö retmenler taraf ndan yap lacak bir din e itimi ile okul d nda sa l k309
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
s z veya yetersiz ortamlarda yap lan bir din e itimi aras nda çok büyük farklar olacakt r Örgün e itim ça nda bulunan bir insan n okulda ö rendikleri derslerin aras nda bu dersleri görmesi, hayat n bütünlü ü içinde ve di er derslerle çeli kiye dü meden sözgelimi, Matematik, Müzik dersinden ç karak Kur ân ve Din E itimi dersine girmesi bu konular ve dersleri bir bütünlük içinde alg lamas na ortam haz rlayacakt r. 3. Yüksek ö retim kurumlar nda ise, konferans dersler mahiyetinde, slâm Dini ve di er dünya dinleri hakk nda yeterli ve do ru bilgiler verilmelidir. Yüksek ö retimin hangi alan nda olursa olsun ilgi duyan gençlere, do ru ve sa l kl kaynaklardan slâm Dini, dü üncesi, tarihi, medeniyeti ve sanat hakk nda bilgiler kazanaca bir ortam haz rlanmal d r. Ayr ca ya ayan bütün dinler hakk nda yeterli temel bilgiler o dinlere mensup ya da o dinler hakk nda yeterli bilgisi olan akademisyen e itimciler taraf ndan konferanslar eklinde verilebilmelidir. Üniversite bitirmi bir insan n içinde ya ad toplumun dini, bütün ülkelerin dinleri hakk nda yeti kin bir insan olarak do ru ve yeterli bilgiler kazanmas , hem kendisi, hem de toplumuyla uyumlu olabilmesi için oldukça önemli bir ihtiyaçt r. 4. lâhiyat Fakülteleri, Türk yüksek ö retiminin bütünlü ü içinde lâik üniversite ö retimine ba l olarak ö retim yapan bir yüksek ö retim kurumu oldu una, 1924 den itibaren bu ekilde dü ünüldü üne göre bu yap lanman n asl korunarak geli tirilmelidir. lâhiyat Fakültelerinin ö renim alan yla ilgili fakültelerle bilimsel i birli i yaparak, lâhiyat Fakültesi ö rencilerinin yan alan ö renimi görmelerine, mezun olduklar nda o alanlarda da hizmet yapmalar na imkân haz rlanmal d r. Ayr ca lâhiyat ö retiminin önemi ve özelli i dikkate al narak geli tirilmelidir. Küreselle me ba lam nda lâhiyat Fakültesi bünyesindeki Dünya Dinleri Bölümü önemli bir aç l md r. Bu bölümdeki derslerde öncelikle slâmiyet hakk nda do ru ve yeterli din bilgileri vermek, di er dinler hakk nda ise, o dinlerin mensuplar n n kendi kabullerine öncelik vermek sûretiyle, bütün din mensuplar n , uyumlu ili kiler içinde bulunduracak bir anlay bulup uygulamak gerekecektir. Sa l kl ve yeterli bir din e itimi fertlerin ba ka din mensuplar yla birlikte uyum ve i birli i içinde ya amalar n olumlu yönde etkiler. 310
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Dinler hakk nda özellikle evrensel birer din olan H ristiyanl k ve slâmiyet hakk nda do ru bilgilendirme, her iki dinin birle tikleri noktalar vurgulayan bir din e itimi dinler aras diyaloga yard mc olabilir. Günümüz dünyas global bir köy olarak alg lanmakta, dünyan n herhangi bir yerinde olup biten bir olay an nda bütün ülkelere ula makta ve o ülke insanlar n da etkilemektedir. Günümüz sosyologlar dünyan n küçüldü ünden, insanlar n birbirlerine yakla t klar ndan söz etmektedirler. Asl nda ilk günden itibaren ayn büyüklükte olan dünya üzerinde yüzy l m zda daha önceki yüzy llardan farkl olarak daha çok say da insan ula m ve haberle me bak m ndan yo un ili kiler içinde ya amaktad r. Dü ünce ve dinler tarihine bak ld zaman, dinler aras sava lar, kavgalar, üstünlük yar lar hep olagelmi tir. Hatta ayn dinin mensuplar aras nda mezhep ve tarikat çeki meleri de görülmü tür. Günümüzde de toplumlar aras nda en önemli fark n dinler aras ndaki farklar oldu u görülmektedir. Bu sosyal ve kültürel gerçek kar s nda tek çözüm, her din mensubunun öncelikle kendi dini hakk nda olmak üzere yak n ili kide bulundu u milletlerin dini ve di er dinler hakk nda do ru ve yeterli bilgiler kazanmas ile mümkündür. Bütün din mensuplar na, sevgi, sayg ve huzur içinde birlikte ya aman n ve gerekti i ortamda i birli i yapman n yollar her alandaki e itimle, ancak özellikle din e itimiyle ö retilebilir. Küreselle me sürecinde üç din mensubu milletlerin birbirlerine bak lar ve ili kileri önem ta maktad r. Yahudi, H ristiyan ve Müslüman toplumlar n birbirlerine bak lar n n dinî dayana yan nda, tarihte ya anm olumsuz olaylar ve içinde bulundu umuz ortamda, sosyo-ekonomik farkl l klar n etkilerini birlikte dü ünmek sûretiyle çözümler üretmek gerekecektir. Bu alanlarda do ru ve geçerli çözümler üretmek, toplumun bütün ayd nlar na, yöneticilerine dü en bir görev olmakla beraber, üretilecek çözümlerin geni halk kitlelerine ula abilmesi için e itim ve sanat n bütün alanlar na büyük i ler dü mektedir. Özellikle din e itimine bu konuda büyük i ler dü mektedir. Ülkemiz, as rlar n biriktirdi i, çok dinli, çok mezhepli ve çok tarikatl bir ya am tecrübesine sahip olmas na ra men bu tecrübelerini geli tirip güncelle tirerek kullanamamaktad r. Milletler aras bar , adalet, insan haklar ve az nl klar alan ndaki faaliyetlere ya da yeni ortaya
ç km tabiriyle dinler aras diyalog konusuna so uk bakmamal , aksine daha aktif bir faaliyet örne i sergilemelidir. 25 5. Dinler aras diyalo un sa l kl bir ekilde gerçekle ebilmesi için Bat ülkelerindeki lâhiyat Fakülteleriyle ülkemiz lâhiyat Fakültelerinin i birli i halinde olmas gerekmektedir. Öncelikle Müslüman nüfusunun önemli bir bölümünü Türklerin olu turdu u Almanya da ülkemizin önde gelen lâhiyat Fakülteleriyle Almanya yüksek ö retim kurumlar aras nda devaml çal acak ara t rma ve çal ma gruplar olu turulmal d r. Bu çal malar n nda Almanya da ve bütün Avrupa ülkelerinde ya ayan, ö renim ça ndaki Türk çocuklar n n din e itiminin müfredat ve yöntemi belirlenmelidir. Avrupa ülkelerinin din e itim konusundaki iç hukuklar ndaki yap lanmalar na ve ülkemizin Tevhid-i Tedrisat Kanunu ndan kaynaklanan din e itimi anlay na uygun mü terek bir çal ma program yap lmal d r. Zamanla öncelikle Almanya ve ülkemizin i birli i ile, ö retimin bir bölümünü Türkiye de, bir bölümünü Almanya da sürdürecek lâhiyat Fakültelerinin aç lmas aray lar da yap labilir. Böyle bir lâhiyat Fakültesi nin aç lmas din e itiminin küreselle meye olumlu katk larda bulunmas n sa laman n yan s ra, yurt d ndaki Türk çocuklar n n Din ve Anadili E itimi ne çok olumlu katk larda bulunacakt r. Sonuç Bütün dünyadaki de i im ve geli melere paralel olarak ülkemizin artlar da de i ecektir. üphesiz ki bu de i im e itimin bütün alanlar n oldu u gibi, din e itimini de do rudan etkileyecek, bireylerin yetenek ve e ilimleri, ailelerin istekleri öne ç karak her alanda oldu u gibi din e itimi alan nda da özelle tirme ve özgürle tirme ortam n olu turacakt r. Modernizm, post-modern anlay , küreselle me, evrensellik, liberalle me, bireysellik kavramlar n n son y llarda her alanda s kça kullan ld n biliyoruz. Demokrasi alan ndaki tecrübelerimiz geli ip kökle tikçe e itimi, e itim de do rudan do ruya demokratikle meyi etkileyecektir. Bilindi i gibi küreselle me sonucu devletin egemenlik alanlar küresel aktörler taraf ndan payla lmaktad r. Dünyadaki küreselle me yolundaki geli meler nda, demokratik ilkeler ve de erlere göre, e i25
Beyza Bilgin, Mezhepler ve Dinleraras E itim ve Dergisi, c. XXXIX, (Ank. 1999), s. 14.
312 311
birli i , A.Ü. lâhiyat Fakültesi
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
timin geli mesi gerekecektir. Din e itiminin bu anlamda nitelik ve nicelik bak m ndan çok önemli katk lar olacakt r. Okulun gelece ine ili kin ütopyalarda gelecekte e itim ulusal bir sorun olmaktan ç kacakt r. Toplumdaki ve ekonomideki globalle me ye paralel olarak e itim alan nda da küreselle me ya anacakt r. Bu aç dan e itim kurumlar , özellikle üniversiteler tüm dünya ö rencilerinin yararlanmas na aç k olacakt r. Böylece e itim amaçlar ve içerikleri çok çe itlenecek, ö retime disiplinler aras ve modüler bir anlay hâkim olacakt r.26 Her ya taki vatanda m z dünyadaki artlara ve bireylerin sahip olduklar haklara ve özgürlüklere göre e itim ve din e itimi isteyecektir. Ayr ca Avrupa ülkelerinde do up büyüyen Türk çocuklar da içinde ya ad klar ülkelerin ko ullar na göre din e itimi aray lar na gireceklerdir. Demokratikle me ve küreselle me geli tikçe E itimle ilgili kal pla m herhangi bir zorunluluk art k söz konusu olmayacakt r. 27 E itimin bütün alanlar nda oldu u gibi din e itimi ve ö retiminde de devlet gözetim görevini yerine getirecek; ancak kamu düzeni, genel ahlâk ve toplum sa l aç s ndan denetimlerde bulunacak; bunun d nda kalan alanlarda; okul seçimi, ders müfredatlar n n belirlenmesi, ders kitaplar seçimi, ö retmen seçimi gibi konularda tam anlam yla hürriyet içinde bireylerin e itimine ortam haz rlanacakt r.
26
Bkz. Muhsin Hesapç o lu, Post-modern/Küresel Toplumda E itim, Okul ve nsan Haklar , 21. Yüzy lda E itim ve Türk E itim Sistemi. 27 Ivan Illich, Okulsuz Toplum, (çev. Mehmet Özay), st. 2000, s. 26.
313
314
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
bu çok anlaml görünmüyor. Yani insan bir bütün olarak ald m zda ailenin, okulun ve toplumun çocu a veya gence verdikleri e itiminin hepsinin birbirleriyle örtü ür olmas , çeli memesi en çok arzu edilen, kabul gören bir yakla md r.
MÜZAKERE Prof. Dr. Ayla OKTAY Marmara Üniversitesi
nsan n sa l kl bir birey olabilmesi için kendi kendisiyle ve çevresi ile bar ve uyum içinde olmas artt r. Bu aç dan do umundan itibaren kendini tan ma ve anlamaya yönelik ve çevrenin deste ini gördü ü bir e itim ortam na ihtiyaç vard r. Böyle bir ortamda birey kendi yeterliliklerini ve yetersizliklerini en aza indirmek için çaba gösterebilir. Burada aile çevresinin yerel toplum, ulusal toplum ve milletler aras toplumun etkileri de son derece önemlidir. Bu aç dan bak ld nda küreselle me ister istemez ilgilenilmesi gereken bir konu olarak kar m za ç kmaktad r. Zira günümüzde bireyin iç bar kendisi ile oldu u kadar yak n ve uzak çevresi ile ne kadar uyumlu oldu u ile yak ndan ilgilidir. Sadece kendi yerel çevresinde veya ulusal çevresinde uyumlu olmak, yirmi birinci yüzy l n ilerleyen y llar nda art k yeterli olmayacakt r. Bu nedenle e itim, her düzeyde küreselle menin olumlu ve olumsuz yönlerini göz önünde bulundurmak zorundad r. Küreselle me ekonomik bir terimdir, daha çok da kapitalist yakla m n son a amas d r gibi yorumlar yap lsa da özellikle ileti im teknolojilerinin geldi i noktada e itim de bundan ister istemez etkilenecektir. E itim aç s ndan küreselle me insanl bir bütün olarak görmek anlam nda dü ünüldü ünde, dünyadaki her bireyin e itimi, bütün toplumlar n sorunu olarak kar m za ç kar. nsan n geli imi de bir bütündür. nsan n do up büyüme süreci içindeki geli imini her ne kadar biz e itim psikologlar , geli im evrelerine ay r yorsak da bu do rudan do ruyu ö renme kolayl aç s ndan yap lan bir eydir. belli evrelere daha çok dikkat ediniz, bunlar kritik dönemlerdir diyoruz ama her eye ra men insan bütünlü ünü de s kça vurguluyoruz. nsan maddî ve manevî dünyan n bütünlü ü içinde ya ayan bir varl kt r. Öyle ise birini bir yerde, di erini öbür tarafta tutal m, 315
Prof. Dr. Halis Ayhan n tebli i belli bir sistematik içinde iyi düzenlenmi ve küreselle meyi ekonomik yönden, sosyal yönden birey aç s ndan ele almaktad r. Prof. Dr. Halis Ayhan a göre küreselle me çeli kiyi artt rabilir. Küreselle menin ne yöne gidece ini bugün yeterince bilmiyoruz. Böyle bir durumda sadece kendi ülkemizdeki bireylerin niteliklerinin daha iyi olmas na çal makla yetinemeyiz. Aksine dünyadaki her insan n bireysel geli imi için herkesin çaba göstermesi gerekir. Küreselle me bizi, kendimiz olarak içinde yer alabilirsek, kendi de erlerimizle ba ka toplumlarla bulu abilirsek, onlarla pek çok zenginli i payla abilirsek çok olumlu yönde bir geli meye götürebilir. Ama küreselle me, insanlar n özgürlüklerini yok eden bir bask unsuru haline gelirse bir çat ma, bir çeki me, bir gerilme eklinde olursa, o zaman yeni sava lara, yeni çeki melere de sebep olabilir. Hepimizin de istedi i, insan n kendisi ve çevresiyle olumlu bir ya am sürmesi ve ya ama birtak m anlamlar katarak kendini geli tirmesi, gerçekle tirmesi ve hayat n bar içinde sürdürmesidir. Bir e itimci olarak küreselle meyi, geli tirece i zorluklar olumsuzluklar göz ard etmeyerek, toplumlar n, kültürlerin, dinlerin birbiri ile yak nla mas , birlikte zenginle mesi olarak dü ünmenin ve buna uygun olarak davranman n daha yararl olaca görü ündeyim. K saca, e itim aç s ndan küreselle meye daha iyimser bakabilmek gerekir. Bir eyleri d lamak yok saymak yerine, onlar n da bir de er olarak bizim ya am m zda bir yerleri olabilece ini kabul edebilmek herhalde daha anlaml ve daha do ru olur diye dü ünüyorum. Bununla ilgili bir örnek gözlemimi sizlerle payla mak istiyorum: Bundan bir süre önce 87-88 li y llarda ben bir yurt d seyahati yapt m. Bu seyahat s ras nda da ngiltere deki çe itli ehirlerdeki çe itli e itim kurumlar n gezdim. O zaman henüz kimse küreselle meden bu kadar söz etmiyordu. En az ndan e itimciler bunun üzerinde hiç durmuyorlard . Gezi program nda Manchester ehrinde baz okullar n ziyareti de vard . Burada gördü üm ve beni çok etkileyen bir okuldaki izlenimlerini sizlere aktarmak istiyorum. 316
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
Manchester ngiltere nin Kraliçe Viktorya döneminde oldukça zengin olan eski bir sanayi ehridir. Fakat imdi sanayi nerede ise tükenmi ve hemen hemen ngiltere nin özellikle Asya Ülkeleri nden en çok göç alan ehirlerinden biri, i sizlik oran oldukça yüksek ve de çok yabanc var. Nerede ise her ülkeden insan var. Burada kilise taraf ndan desteklenen bir ilkokuldaki ziyaretimde gördüklerime bugün daha iyi anlam verebiliyorum. Okuldaki müdür o dönemde bir hayli uzak görü lü biri olmal yd . Okulun içinde her renkten çocuklar çe itli dinleri ve kültürleri temsil eden resimler ve simgeler vard . Bunlar büyük büyük panolarda okulun duvarlar nda yer alm lard . Kendisi ile yapt m z görü mede okul müdürü öyle dedi: Bizim okulumuz çok kültürlü bir okul, biz burada bütün dinleri ve bunlar n kültürlerini tan t r z, bu okulda ö renci olan ailelerin mensup olduklar bütün dinlerin bayramlar n kutlar z, bizim sadece bir tane y lba m z yoktur. Biz senede birkaç kez farkl ulusun y lba kutlamalar n yapar z. Ancak buras bir ngiliz okuludur. ngiliz e itiminin öngördü ü bilgi ve beceriler de bütün ö rencilere kazand r lmak zorundad r. Ama farkl ülkelerden gelen bu insanlar e it düzeyde ortaklar olarak anlamak zorunday z. Bizim okulumuzda e er bu yönteme uyamayacak biri varsa onu burada çal t rmay z. Ya da uymas için ona e itim veririz. Ama bütün dinler ve bütün kültürlerin de erleri bizim okulumuzun ders müfredat içinde yer al r. Hepsini birden ö retmeye çal r z. Biz farkl l klar gösteririz ve her bir farkl l n dünyaya bir zenginlik katabilece ini anlatmaya çal r z. Gördüklerimi ve duyduklar m bugün dü ününce orada son derece anlaml bir ey yap ld n anl yorum. Küçük bir ilkokulda yap lan bu uygulamalar san yorum bugün küreselle menin e itimde gelmesi gereken noktay bize çok iyi bir ekilde örnekliyor. Küreselle me ve de özellikle teknolojinin insan ya am na getirdi i pek çok de i iklik dikkati çekmektedir. Teknoloji bugün bizim eskiden bedenimizle yapt m z birçok i i elimizden ald . Eskiden büyük emek ve zaman harcayarak yapt m z birçok i i art k makinalar yapmaktad r. Hayat m z sürdürmek için yapmam z gereken birçok i art k makinalar taraf ndan yap ld içinde bizim üstünde çal aca m z yeni hedeflere ihtiyac m z var. E er ya am m z dolduracak yüksek hedeflerimiz yoksa kendimize ve çevremize zarar da verebiliriz. Yanl bir yaam tarz n benimseyebiliriz. Bunun için sadece dinî e itim de il, ger317
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
çek anlamda de erler e itimi konusu üzerinde yo unla mam z gerekir. Ahlâkl olmak, do ru toplumsal de erleri benimsemek bütün dinlerce de kabul gören bir husustur. Ancak ahlâkl olmak, do ru de erlere sahip davran lar kazanm olmak ayn zamanda her insan n genel e itiminde de en önde gelmesi gereken bir husustur. Bu aç dan ben genel anlamda, dini de içine alacak ekilde bir de erler e itiminin anlay ile veremezsek o zaman insanlar m z n yanl yapma olas l klar da artar. Günümüzde bir tarafta patolojik bir kökten dincilik var, öte yandan da belki, bugüne kadar dünya tarihinde hiç olmad kadar dinler aras ve insanlar aras diyalog çabas var. Bugün biz burada farkl dinlerden insanlarla oturup tart abiliyorsak, hatta kendi ülkemizden farkl görü teki meslekta lar m zla bir araya gelme ihtiyac n duyuyorsak, bu bence çok ciddi bir diyolog arzusunun bir göstergesidir. Bu aç dan da ben bu tür çal malar önemli buluyorum ama, globalle menin e er biz iyi kullanabilirsek belki bu boyutta ciddi bir deste i de olabilir. Prof. Dr. Halis Ayhan n tebli inde din kültürü ve ahlâk derslerinin içeri inin tüm dinleri tan tacak ekilde düzenlenmesi görü üne çok gönülden kat l yorum. Gerçekten bu ders Din Kültürü ise, bütün dünyadaki belli ba l dinler ve inanç sistemleri hakk nda çocuklar m z n bilgi sahibi olmas gerekir. Bu hem kendimizi tan mak ad na, hem de dünyadaki farkl dinlerin olaylara bak n daha iyi kavrayabilmek ad na çok önemlidir. Ama bu dersin içeri i nas l olu turulacak, bu dersi kim verecek? Farkl inanç sistemleri konusunda objektiflik nas l sa lanacak? Bunlar n üzerinde de çok ciddi ekilde durulmas gereklidir. Prof. Dr. Halis Ayhan n belirtti i gibi, din e itiminin iste e ba l olmas konusuna da kat l yorum. Dinde zorlama olmad na göre, burada din e itiminin de ailenin görü ü ve çocu un kendi özgür iradesi ile buna kat lmak iste i do rultusunda yap lmas son derece önemlidir. Ben ilkokulda iste e ba l din e itimi gördüm. Yani benim ö rencili imde din dersi iste e ba l idi; ortalamaya da girmiyordu. Ama ailem istemi ti. Her halde ö rendiklerimin ço unu da bu s rada ö rendim. Gerçekten bundan memnun oldu umu dü ünüyorum. Ama burada beni kayg land ran ya da üzerinde hep birlikte dü ünmek istedi im eyler var. O da u: ste e ba l din e itiminin örgün e itim kurumlar nda belli bir program çerçevesinde verilmesini nas l yapaca z? Okulun 318
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
normal saatleri içinde mi olacak, farkl bir zaman dilimi içinde mi olacak, ders içerikleri nas l belirlenecek, bu dersleri kim verecek? Bu dersi verenlerin gerçekten alan n uzman olmalar n n sa lanmas , dikkat edilmesi gereken bir husus. Çünkü, hangi alanda olursa olsun ehliyetin çok önemli oldu unu dü ünüyorum. Ama her halde din gibi çok özel, çok ince bir alanda ehil, tarafs z, kimseyi yarg lamadan bu e itimi verebilecek insanlar n görev almalar n n çok önemli oldu unu dü ünüyorum. Bu bak mdan da lâhiyat Fakültelerimizin alana, bu tarzda insanlar yeti tirmelerinin son derece önemli oldu unu dü ünüyorum. Prof. Dr. Halis Ayhan n ifade etti i gibi, Din e itimini örgün ö retim kurumlar içinde yapabiliriz veya bunun için ayr kurumlar açabiliriz ama bu durumda bilimsel alan ile din alan n n içindeki konular n ay r m , aralar nda bir çeli ki varm gibi bir zihniyetin olu mas n sa layabilir Bu durumu önleyecek farkl seçenekler üzerinde ciddi olarak dü ünülmesi gerekiyor. Kan mca iste e ba l din e itimi do ru bir program, uygun yöntemlerle ve alan n uzman ki ilerce verilirse son derece yararl olabilir. Çünkü bugün art k ço unlukla ne ailelerin bu konuda yeterli bilgisi var, ne de insanlar bunu kendi kendilerine kolayl kla ve gere i gibi ö renebilirler. Yani ailenin isteyip de yapamad na, okullar n destek vermesi çok yararl olabilir. Ancak bu konuda öyle bir kayg m var: Bu dersi iste e ba l olarak alanlar ile almayanlar aras nda bir bask unsuru olabilir mi? Yani birileri öbürüne bask yapabilir mi? Bunu da önlemek bizim görevimiz olmal . Bu da ancak din e itiminin birtak m yetersiz ve yanl bilgilendiren kesimlerin elinden kurtar lmas ve ehli ki ilere verilmesi ile sa lanabilir. Bunun için de ciddi bir ekilde toplumsal bir bilinçlenmeye de ihtiyac m z var. Dinin gerek insan, gerek toplum için sava de il, kavga ve çat ma de il, bar getiren bir unsur olmas için her halde bu konular n üzerinde ciddi olarak dü ünüp, Türkiye nin uzun vadede genel e itim politikalar ve bunun için de din e itiminin yeri konusunu çok iyi irdelemesi lâz m. Böyle bir uzman heyet ve bunlara kat lacak ba ka meslekta lar m zla san yorum bu konunun ciddi olarak tart lmas ve çözüm önerilerinin olu turulmas gerekir. Prof. Dr. Halis Ayhan n Din E itimi ve Küreselle me konulu bu tebli i, ortaya koydu u görü lerle genelde e itim, özelde din e itimi üzerinde ciddi olarak dü ünmemiz ve gelece e yönelik, uzun vadeli çözümler üretebilmemiz için, ciddi çal malar n yap lmas gerekti ini aç k bir ekilde ortaya koymaktad r. Te ekkür ederim. 319
320
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Bu toplant da sunulan bildirileri dinledikten sonra birçok kavram zihnimde sürekli olarak çarp maya ba lad . Sürekli de i im felsefesiyle bu kavramlar n irdelenmesi gerekiyor. Buna ben paradigmalar sava olarak bak yorum. Bir eyleri yeniliyoruz, de i tiriyoruz, vazgeçiyoruz, kabul alan m za al yoruz veya reddediyoruz. te küreselle meyle süreciyle yo unla an bu süreç içerisinde acaba bizim birey olarak yapmam z gerekenler nedir?
MÜZAKERE Doç. Dr. Zühal CAFO LU Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Halis Ayhan Bey in tebli i ile ilgili dü üncelerimi k saca arz etmek istiyorum. Prof. Dr. Ayla Oktay hocam çok güzel aç klad . Akl n yolu birdir; hocam da benim vurgulamak istedi im hususlara temas etti. Müzakereme ben de özellikle küreselle me kavram yla ba lamak istiyorum. Küreselle menin etkilerini bizzat ya ad m. Bir örnekle ben de anlatmak istiyorum: Geçen sene bir bildiri sunmak için Amerika ya gitmi tim. Ben e itimciyim ama din e itimcisi de ilim ve ayn zamanda sosyolo um, karakter e itimi üzerine çal yorum. Bildirimi sunmak üzere Amerika Birle ik Devletleri nin Teksas eyaletine gittim. Orada bildirimi sunduktan sonra Pazar günü asistan arkada la birlikte kiliseye gittik. Kilisede âyin yap ld biz de sessizce onlara kat ld k. Sonra onlar araba bat r lm ekmekten yediler. Tören bittikten sonra Bi op kap da durarak herkesle tokala t . Biz en arkaya kald k ve orada kalanlarla bizi tan t rd lar. Biz onlara Türkiye den geldi imizi ve Müslüman oldu umuzu söyledik. Çok a rd lar, ilk defa Müslüman biriyle kar la t klar n söylediler. Neden geldi imizi anlatt k. Müslüman bir kad n, hem bir akademisyen, hem bir anne, hem yaln z olarak buralara kadar geliyor diye bize çok hayretle bakt lar. Türkiye ye döndükten sonra onlara Ülkemizde yay nlanan ve ülkemizi anlatan ngilizce dergilerle beraber bir de ngilizce Kur ân- Kerim gönderdim. imdi de irtibat m z devam ediyor. Bana e inin devaml olarak Müslümanlar n toplant lar na kat ld n , özellikle Müslüman han mlar n toplant lar na i tirak ederek slâmiyet hakk nda detayl bilgiler edindi ini söyledi. Bu aç dan bak ld nda demek ki, insanlar n paradigmalar sürekli de i im içinde. te küreselle me bunlar etkileyen en önemli kavramlardan birisidir. 321
Friedman n kitab ndan ald m bir pasaj size aktarmak istiyorum: Geleneksel Hint giysileri içerisinde küreselle me ile ilgili bütün dünyay sarmakta olan yeni enformasyon düzeninin çift tarafl kültür ve enformasyon al -veri i olmas n sadece geli mi ülkelerin kendi kültürlerini, geli mekte olan ülkelerin bo az ndan a a ya dökmesiyle kalmamas gerekti ini belirtiyor. Bundan sonra da kendi özel duygular n öyle ifade ediyor: Kendinizi evinizde huzurlu hissedebilmeniz için bahçenizi ve içindeki evinizi yani köklerinizi muhafaza etmeniz gerekir. Benim köklerim, Hindistan da ya amakla olu muyor; benim köklerim, kendi dilimde iir dizeleri okuyan birini i itmektir. Sokakta yürürken, kendi dilimde ark söyleyen birini duymakt r, benim köklerim, kendi giysilerim içinde evimde sizinle oturmak ve ibadetimi yapmakt r . Küreselle me, asl nda bizi direkt olarak etkiliyor dedik. Fakat küreselle meyi bir süreç olarak al yoruz. Bu süreç içerisinde ben ne yapabilirim? Ben kavram n n e itim kavram yla bütünle mesi gerekmektedir. E itime art k çok önemli görevler dü tü üne inan yorum Küreselle menin olumsuz etkilerinden yak p y kmas ndan e itim sisteminin korunmas için bu sistemin ayaklar üzerinde durmas gerekmektedir. Bu ayaklar üzerinde durmada hem küresellik hem de yerellik boyutlar n n bütünle tirilmesi anlam ifade etmektedir. Bunun için mes´eleye üç farkl boyuttan bakmak gerekiyor: Ö renci boyutu, ö retmen boyutu ve program boyutu özellikle din e itiminde- Nas l bir ö renci istiyoruz, nas l bir program içeri i istiyoruz ve nas l bir ö retmen istiyoruz? Art k biz diyoruz ki, hard dan soft a do ru geli meler var. Yani art k bizzat maddî bilgilerin d nda ö rencinin elle dokunup, hissedebilece i, görebilece i bilgilerin d nda art k duygulara hitap etmenin zaman geldi ini dü ünüyorum. Hatta karakter e itiminin çok s k kullan lan bir slogan var: Güzelin ve do runun önce bilgisi, sonra hissedilmesi, sonra da uygulanmas diyor. Bu 322
KÜRESELLE ME ve TÜRK YE DE D N E
TM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
üçlü ad m olmad ktan sonra ba ar ya ula m yor. Yani ben unu diyorum: slâmiyet i uygulama olmadan ba aramazs n z. Bunun için önce slâmiyet in nazarî bilgisini ö renmemiz lâz m. Bunu ö retebiliriz; ama, bir de bunu yüre inde hissetmek lâz m. Ama ayn zamanda uygulamak da lâz m. Uygulama k sm na gelince, bunun nas l olmas gerekti i hususunda gerçekten problem var. Özellikle ö rencilerin duygusal alanlar na girmek lâz m. Hissettirmek lâz m. Bunun önemini kavratmak lâz m. Bunu zorla yapmamak da lâz m. te bunun için de ö retmen kalitesi önemli. Nas l ö retmen yeti tirece iz? u andaki ö retmenlerimiz gerçekten bu ihtiyaca cevap verebilecek nitelikte mi? Biz de e itimciyiz ve ö retmen yeti tiriyoruz. Ama ö retmen kalitemizin tart lmas gerektiini dü ünüyorum. Ö rencilerimizin gönüllerinin kazan lmas lâz m. Bu i zorla olmuyor. Bu bir gönül i i. Hocam da bu e itimin iste e ba l olmas gerekti inden bahsetti. O zaman, ö rencinin de bu alanda bilgi sahibi olmas n ve uygulama arzusunu hissetmesi lâz m. Biliyoruz ki art k disiplinler aras nda da s n r kalkt . Yani ben illa u e itimi alaca m yok. Matematik al r m ayn zamanda da bilgisayar, müzik ve felsefe e itimi de al r m. Art k din e itimini yaln z tek ba na almak yetmiyor. Çünkü bu bizim bak aç m z daralt yor. O zaman geni perspektiften bakabilmemiz için belki bir resim, belki bir müzik, belki bir matematik bilgilerinin beraberce bir harmoni içerisinde düzenlenip ö rencinin perspektifini zenginle tirmesine yard m etmek lâz m. Bunun için de programlar n okullarda ayarlanmas gerekiyor. Yanl yollara sapma olmamas ve kontrol mekanizmas n elimizden kaç rmamam z için ben bunun özel e itim kurumlar na b rak lmamas gerekti ine inan yorum. Okullar m zda bu çocuklara ilk ö retim a amas nda ruhlar na hitap ettikten sonra, belki ilkö retimin ikinci veya lise a amas nda uygulamaya geçilebilir. Burada da yine ö retmen kalitesi ve verili tarz çok önemlidir. Bunlar nas l verilecek? Hep ayn eylerin tekrar yerine bizzat bunu ya atarak, hissettirerek, farkl ö retim tekniklerini, metodlar n kullanarak vermemiz gerekti ine inan yorum. Genel dü üncelerimi ifade etmeye çal t m. Çok te ekkür ederim.
324 323
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
hine bir istila hareketine giri mi bulunmaktad r3 diyebiliriz. Ya da ekonomik güçlerin kârlar n azamîle tirme amac yla dayatt klar bir rejim olarak4 da tan mlayabiliriz. Gene bir ba ka aç dan olaya bak l nca denilebilir ki Neo-Liberalizm, küreselle meye hâkimdir ve Neo-Liberalizm, küresel kapitalizmin gereklerine göre toplumlar yeniden yap land rmaya ve sosyal ili kileri buna göre düzenlemeye çal an bir porjedir görü ü ileri sürülebilir.5
X KÜRESELLE MEN N HUKUKÎ BOYUTLARI Prof. Dr. Aslan GÜNDÜZ stanbul Kültür Üniversitesi
Giri Hukuk, toplumsal ili kileri düzenler. Nerede toplum varsa orada hukuk vard r. Latince ifade ile Ubi jus, ibi societas est. Tarih bunun do ru oldu unu bize göstermi tir. Belirli bir zamanda ve mekânda toplumun yap s ve toplumsal ili kilerin ekli, o toplumu yöneten hukuku da ekillendirir. Globalizmin hukuk üzerindeki etkisini ara t r rken bu verilerden yola ç kmak gerekti ini dü ünüyoruz. Globalizm, son y llar n en çok moda kelimesi. Konuya bak aç s na ba l olarak farkl eyleri ifade etmek için kulan lmaktad r. Bunlardan birkaç na göz atarsak u tan mlamalara rastlar z: Olaya ticarî ve ekonomik aç dan bakanlar için globalizm; ideolojik ay r mlara dayal kutupla malar n sona ermesi ve liberalle me; kültürlerin, insanlar n ideallerin s n r d na ta arak daha fazla benze mesi; dünya halklar n n karl kl ba ml l n ve bu ba ml l ktan do an s n r ötesi ili kilerin bütünüdür.1 Olaya ideolojik olarak yakla anlar daha farkl tan mlarla ortaya ç kabilirler. Globalizmin ba l ca aktörlerini dikkate alan bir görü aç s ndan Bat n n alt yap s yla ve üst yap s yla tüm dünyaya yay lmas d r 2. Ayn ekilde globalizmin ekonomik sonuçlar na bakarak, güçlü merkez sermaye, kendi ç kar do rultusunda çevresel ekonomilerin aley-
1
Mehmet Ö ütçü, Türkiye de Yeni Bir Ekonomik ve Ticari Diplomasi Stratejisine Do ru, (Türkiye Sanayici ve adamlar Derne i, Eylül 1998) (Bundan böyle k saca Tüsiad Raporu olarak geçecek), s. 33. 2 Baskon Oran, Hangi Küreselle me in Meryem Koray (ed.). Küreselle me ve Ulus Devlet, (Y ld z Teknik Üniversitesi, Stratejik Ara t rmalar merkezi, stanbul 2001), s. 56.
325
Nihayet globalizmin ulus devlet ile ilgili sonuçlar na bakarak denilebilir ki globalizm, ulus devleti ufalayan, global aktörlerin ulusal düzeyde etkili olmas n sa layan bir süreçtir.6 Bunlar n her birinin do ru taraflar vard r; farkl bak aç lar n yans t rlar. Bu olup bitenlere hukuksal aç dan bak ld nda ise, ulusal hukukun düzenleme alan n n ve etkisinin bir ölçüde a nd n ve gittikçe artan oranda milletler aras hukukun ulusal mekâna nüfuz etti ini söylemek mümkündür. Biz burada milletler aras hukuk terimi yerine, toplant n n ad na uygun bir ekilde global hukuk terimini kullanaca z. Global hukukun yarat lmas nda iki önemli safhay gözlemlemek mümkündür: 1) Global hukukun ortaya ç kmas na yol açan sebepler, ihtiyaçlar ya da zaruretler (maddî safha), 2) Bu ihtiyac n hukuk formülleri haline getirilmesi veya ortaya ç k biçimi ( eklî safha). Yurak da i aret etti imiz tan mlar n neredeyse tamam , birinci safhayla ilgili görünmektedir. Golbal hukuk kendili inden ortaya ç kmad ; kutsal bir hukuk da de ildir. Ortaya ç kmas n baz zaruretlerle ya da sebeplerle aç klamak hiç de ilse k smen daha do ru olabilir. Ama bugüne gelirken global hukukun izledi i süreci bilmeden sadece sonuçlar na bakarak baz hükümler vermek sa l kl olmayabilir. Biz bu sebeple, önce, k saca, mo3
zzet Önder, Küreselle me ve Ulusal Ekonomiler Aç s ndan Egemenlik Sorunu , in Meryem Koray (ed.), Küreselle me ve Ulus Devlet, (Y ld z Teknik Üniversitesi, Stratejik Ara t rmalar Merkezi, stanbul 2001), s. 62. 4 bid, s.61. 5 Burak Ülman, Uzun Süreçte Küreselle me: Bir Sihirli Kavram Tarihteki Yerine Koyma Denemesi , in Meryem Koray (ed.), Küreselle me ve Ulus Devlet, (Y ld z Teknik Üniversitesi, Stratejik Ara t rmalar Merkezi, stanbul 2001), s. 106. 6 Tüsiad Raporu, s.34.
326
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
dern devletin ortaya ç k modeli ve hukuk yapma tekelinin geçirdi i evrimi ve maruz kald erozyonlara de inmek istiyoruz. Bugünkü modern devletin ba lang c n n 1648 Westphalia Bar Konferans oldu u konusunda neredeyse oybirli i vard r. Westphalia da yeni bir model devlet yarat ld .7 Ondan önce Bat da daha çok dinle ekillenen monar ilerde feodal sistemin bir gere i olarak iktidar parçal idi ve çok hukukluluk esast . Devletin içinde ve üstünde çe itli güç odaklar vard . Westphalia ile buna son verildi. Dinle devletin tan mlanmas dönemi sona erdirildi; devlet seküler bir yap ya kavu turuldu. Devlet belli bir co rafî alan içinde en yüksek otorite haline getirildi. Tüm devletler bu anlamda egemen, ba ms z ve e it olarak kabul edildi. Din, devleti tan mlamada belirleyici olmaktan ç kt . Devletin s n rlar dokunulmaz olarak ilân edildi. ç i lerine kar mama çok önemli bir devletler hukuku ilkesi olarak kabul edildi. Devlet, ülkesinde bulunan tüm ki i ve eyler üzerinde tek ba na mutlak yetkili hale geldi. Devletler hukuku sadece devletler aras ili kileri yönetecekti. Bireyler bu hukukun süjesi de ildi. Devlet içeride kendi vatanda lar için istedi i düzeni getirmekte tam serbestiye sahipti. Bu sistem içinde hukuk vaz etmek sadece devletin yetkisindeydi. Hiçbir devlet ba ka bir devletin vatanda lar için hukuk koyamayaca gibi, hukukunu kendi ülkesi d nda, yani ba ka bir ülkede uygulama hakk na da sahip de ildi, bugün de de ildir. Bir devlet ba ka bir devletin ülkesinde bulunan vatanda lar n ancak diplomatik himaye dedi imiz yolla koruyabilirdi. kinci Dünya Sava na kadar bu sistem tavizsiz uygulanm t r. Bunun tek istisnas , kimi ülkelere empoze edilen kapitülasyonlar idi.8 Bugün gelinen noktada baz ülkelerin globalizme üphe ile bakmas n n alt nda da bu kapitülasyon rejiminin vaktiyle soysuzla m bir ekilde uygulanm olmas sebebi yatabilir. kinci Dünya Sava ndan sonra Westphalia sisteminin gittikçe artan oranda bel verdi i görülmektedir. Evvela, sonuçlar ve etkileri s n rlar a an birçok ili kinin global düzeyde ele al nmas ihtiyac hissedildi i için BM çerçevesinde uzmanl k örgütleri ad ile çok say da milletler aras te kilat kuruldu. UNESCO, WMO, WTO, WHO, ITU, UPU, ILO, ICAO, IMO, UNCTAD, FAO, IMF, WORLD BANK bunlardan sadece baz lar 7
8
Kr : Ça lar Keyder, Globalle me ve Devlet in Meryem Koray (ed.), Küreselle me ve Ulus Devlet, (Y ld z Teknik Üniversitesi, Stratejik Ara t rmalar Merkezi, stanbul 2001), s. 135 vd. Adlî kapitülasyonlar için bkz: Aslan Gündüz, Adlî mtiyazlar: Lozan ve Sonras , Mahmut Belik e Arma an, ( stanbul Üniversitesi, 1999).
327
d r. Bunlar n her biri, düzenlemesi ulus devleti a an ili kilere vaziyet etmek üzere kuruldu. Bunlardan sadece birini örnek verirsek, Evrensel Postalar Birli i veya Milletler aras Telekomünikasyon Birli i olmadan posta ve ileti im hizmetlerinin yürütülmesinin mümkün olmad n , o zaman her devletin ancak kendi ülkesinde bu hizmetleri vermekle yetinmek zorunda kalaca n hat rlatmam z yeterli olacakt r. Gene ayn dönemde ve sonras nda, ulus devletin boyutlar n a an kimi ili kiler bölgesel düzeyde düzenlenmeye ba land ve bunun için önemli ölçüde örgütlenmeye gidildi. Avrupa da Avrupa Konseyi, Avrupa Topluluklar ( imdi AB) NATO, EFTA, AGIK; Amerika da NAFTA, LAFTA, MERCOSUR, Amerika Devletler Örgütü; Asya da ASEAN, Afrika da Afrika Birli i Örgütü, Arap Birli i, daha global olarak OECD, gibi kurulu larla o zamana kadar bilinmeyen yeni kurumla m i birli i düzenine geçildi.9 Global düzeyde, dekolonizasyon sürecinin de etkisiyle dünya düzeni bir anlamda yeniden ekillenmeye ba lad : Denizler, ba ms zl na yeni kavu mu ülkelerin bask s ile yeniden payla ld . Havac l k, denizcilik, uzay ve gök cisimleri, etkileri s n rlar a an suçlarla mücadele, milletler aras ticaret, fikrî ve s naî haklar n korunmas , suçlular n iadesi, uyu mazl klar n milletler aras alanda bar ç ekilde çözümü gibi konularda milletler aras veya ulusal üstü düzenlemeler yap ld ve kurumlar geli tirildi. Gene ayn dönemde insan haklar n n milletler aras alanda korunmas konusunda ciddi ad mlar at ld . Sözle meler yap ld . Milletler aras mahkemeler kuruldu. Bu konuya a a da yeniden dönece iz. Bütün bu geli meler, 1990 lar n ba nda So uk Sava n sona ermesinden sonra bir büyük ivme kazand ve âdeta bir çe it transformasyon geçirdi. Ekonomik ili kiler inan lmaz derecede globalle ti. Küreselle me de en fazla bu alanda ya and . Dolay s yla global hukuk en fazla bu alanda yarat ld . Devletler birbirlerine daha çok ba ml hale geldi. Ba ml l k sadece üçüncü dünya ülkelerinin birinci dünya ülkelerine ba ml l de ildir, tersi de do rudur. A.B.D. nin toplam yak t ithâlât n n 80 nin üçüncü dünya ülkelerinden yapt ve bu ülkelere yapt ihracat n toplam ihracat n n 40 n olu turdu unu söylersek i in 9
Bkz: Louis Henkin, Richard Crawford Pugh, Oscar Schacter, Hans Smit, International Law, Cases and Materials, West Publushing House Co. 1993. s.1472 vd.
328
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
önemini anlatm olabiliriz.10 Hukukun ekonomi alan nda globalle mesinde di er önemli bir faktör de 1990 lardan sonra milletler aras sermayenin daha rahat bir ekilde dünyada dola maya ba lam olmas d r. UNCTAD n 1996 raporuna göre, 1995 sonu itibariyle önceki y la göre yabanc yat r m ak 40 artm , 318 milyar dolara ula m t r.11 Günümüzde yakla k 40.000 civar nda uluslar ötesi irketin dünyada faaliyet gösterdi i, bunlar n ba ka yabanc ülkelerde 370.000 yavru irkete sahip oldu unu belirtirsek, i in çap hakk nda bir fikir vermi olabiliriz.12 1980 lerden ba lamak üzere ülkemiz de dahil birçok ülke piyasa ekonomisine geçmi , Bat n n mallar na, sermayesine ve teknolojisine aç lm t r. Bunun sonucu olarak da kâr transferi, d borç faizi, teknoloji-marka gelirleri, sermaye kazançlar Bat ya akm t r. Bunlara paralel olarak, çevre sonunlar ulusal devlet boyutlar n a maya ba lad ve soruna ulusal düzeyde çare bulman n yetersiz kalmas sebebiyle devletler, global düzeyde çareler aramak zorunda kald lar. te bunlar n olabilmesi hep hukuksal düzenlemelerle mümkün oldu. Geleneksel olarak ulus devletin gücü dahilinde ve inhisar nda olan birçok i birer birere global düzeyde ele al nmaya ba land . Bu siyasî geli me, ili kilerin s n r ötesine kaymas nda ciddi bir ivme rolü oynad . Buna paralel olarak bu yeni ili kileri düzenleme mekân ve otoritesi de de i ti. Global hukuk devreye girdi; bireyler için haklar ve boçlar yaratmaya ba lad . Devletin yurtta lar art k sadece ulusal hukukun de il, ayn zamanda ba ka hukuklar n da süjesi, yani bölgesel ve global hukukun süjesi de olmaya ba lad . Geleneksel olarak, boyutlar uluslar a an ili kiler devletler taraf ndan e it bir düzeyde ele al nm ve düzenlenmi tir. Ancak imdi uluslar a an hukukun yap lmas nda ba ka aktörler, devlet alt birimler devreye girmekte ve etkili olmaktad r. Bu çerçevede örne in çok uluslu irketler,13 milletler aras tekeller, IMF, Dünya Bankas ve DTÖ gibi ekonomik aktörler,14 Avrupa Konseyi, AB gibi örgütler ya da Amnesty International, Green Peace ve Helsinki Wetch gibi Sivil Toplum Kuru-
lu lar 15 çok önemli roller oynamaktad r. Bunlar asl nda bir ölçüde belli medeniyetleri ve hatta devletlerin menfaatlerini temsil etmelerine ra men görünürde milletler aras görünümünü vermektedirler. Her ne kadar son tahlilde ulus devletler global hukukun ortaya ç kmas nda eklen son sözü söylüyorlarsa da i in mutfak taraf n yukar da and m z kurulu lar kotarmaktad rlar. Ekonomi alan nda bu hukukun nas l olu tu una bakarken, i in temelini, esas n gözden kaç rmamak gerekir. Bir kere, kimi ili kiler (ticarî, sosyol, ekonomik, çevresel vs.) sonuçlar ve etkileri bak m ndan ulusal s n rlar a m t r. Nas l ki vaktiyle barutun icad , Amerika n n ke fi, Rönesans ve Reform hareketleri; ça de i tirmeye yol açm sa, bugün gelinen noktada inan lmaz derecedeki ula m kolayl klar ve teknolojik geli menin insana verdi i inan lmaz güç, ileti im alan nda insan n geldi i inan lmaz noktada ulusal s n rlar baz aç lardan anlams z k lm t r. Devlet, gittikçe artan derecede, iç ihtiyaçlar kar layamaz hale gelmi tir, çünkü kimi iç ihtiyaçlar iç olmaktan ç km t r ve bunlar n listesi de gittikçe uzamaktad r. Sermaye imdi daha çok s n rlar ötesine akmaya devam etmekte ve ekonomik bütünle me, sermaye birikimi, teknoloji bilgisi, sanayi ürünlerini üretmekdeki yetersizli i; baz devletleri, yabanc sermayeye, yat r m ve irketleri âdeta davet etmeye zorlamaktad r. Geli memi devletler, yabanc sermayenin gelmesine ihtiyaç duyarken, sermaye sahibi irketler de kârlar n azamiye ç karmak için geli memi pazarlara girmeye isteklidirler. Bu yeni durum, yeni bir hukukî ili kiler zinciri yaratmaktad r. Yabanc sermaye, ulusal hukukun ötesinde ve üstünde bir hukukla koruma istemektedir. Bu sebeple bugün 630 un üzerinde iki tarafl yat r mlar koruma andla malar yap lm t r. Türkiye, 28 adet yat r mlar kar l kl olarak koruma andla mas akdetme ihtiyac n duymu tur.16 O halde yabanc sermaye ba ka bir ülkeye girerken bir ölçüde kendi hukuku ile birlikte gitmektedir.
15 10
Tüsiad Raporu, s. 36. 11 Tüsiad Raporu, s. 61. 12 Tüsiad Raporu, s. 61. 13 Bkz; John Stopford, Çok Uluslu irketler , Foreign Policy, Türkiye Bask s , ( stanbul Bilgi Üniversitesi Yay n , K , 1998-1999), s. 10 vd. 14 Kr ; Keyder, op.clt.,s.142-143.
329
16
bid, s.146. Bkz; Yavuz Canevi, Çok Uluslu irketlerin Yat r mlar ve Burada OECD nin Rolü Nedir? in Friedrich Naumann Foundation et al (ed.) The Policical Economy of Globalisation, The New Identity of State in the 21 Century, (Ankara 1999), s. 41 vd.
330
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
imdi bu ikili andla malar n ortak taraflar , yabanc sermayeyi keyfî ve kar l ks z millîle tirmeye ya da kamula t rmaya kar korumas , uyu mazl klar n milletler aras düzeyde, yani hakemlik yoluyla çözülmesini öngörmesi, liberal bir çal ma düzenini sa lamas ve kârlar n tranferini kola la t rmas , yabanc sermaye ile ulusal sermaye aras nda ay r m yap lmamas , en çok kayr lan ulus kayd n n kabul edilmesi olarak özetlenebilir. Yak n tarihte bütün bunlar herkes için global düzeyde düzenlemek üzere Çok Tarafl Yat r m Anla mas (Multilateral Agreement on Invertment-MAI) ile yap lm t r. Kamuoyunda çok tart lan MAI de u noktalar ön plâna ç kmaktad r: Yabanc sermaye ile ulusal sermaye e it muamele görecektir; ay r m yap lmayacakt r. Yabanc sermaye, en fazla kayr lan ulus muamelesinden yararlanacakt r. Yani, bir ülkeye ait yabanc sermayeye bir kolayl k tan n rsa derhal di er tüm yabanc sermayeler bundan yararlanacakt r. Yabanc sermayenin gerekli gördü ü yabanc ki iler gelip ülkede çal abilecektir. Ülke devleti bunlara mani olmayacakt r. Yabanc sermaye gerekli gördü ü ithâlât yapacak ve ülke devleti herhangi bir s n rlama getirmeyecektir. Kamula t rma ya da millîle tirme konusunda yabanc sermaye baz garantilere sahip olacakt r. Bu çerçevede hukuksal ko ullar yerine geldi inde yap lan millîle tirme ya da kamula t rmalar tam ve derhal ödenen bir tazminat n izlemesi gerekecektir. Yabanc sermayenin ihracat taahhüdü olmayacak, üretti i mal sadece d ar ya satmak zorunda kalmayacak fakat içerideki pazara da satabilecektir. Bir uyu mazl k ç karsa, yabanc sermaye bunu ulusal yarg ya götürmek zorunda kalmayacak, ICSID, UNCITRAL ya da ICC kurallar na göre milletler aras ticarî tahkime götürebilecektir. Özelle tirmede, yabanc sermayeye kar herhangi bir ayr m yap lmayacakt r.17 Burada dikkat edilerse, yabanc sermaye kendi hukuku, yani kendisinin hukuku haline getirilmi milletler aras hukuk ile beraber ev sahibi ülkeye gelmektedir. Ev sahibi ülkenin MAI düzenlemesi alan na gi-
ren konularda farkl düzenleme yapma ve uygulama yetkisi s n rland r lm t r. Daha önceleri ülkeye gelen yabanc irketlerin ulusal hukuka t bi ekilde çal malar art böylece kalkmaktad r. Dünya ekonomisine yön veren IMF, Dünya Bankas , ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi kurulu lar, bu global hukukî düzenlemenin önemli saç ayaklar n olu turmaktad r. ICSID in kurulmas na ön ayak olan Dünya Bankas d r. Malî politikalar yoluyla dünya ekonomisinin neredeyse yeknesak kurallara t bi ekilde i lemesini sa layan da IMF dir. Meselâ bugün, krediye ihtiyac olan 100 ün üzerindeki ülke, bu krediyi alabilmek için kendilerine dayat lan Yap sal Uyum Programlar n kabul etmek zorunda kalm lard r. 18 Bizim ülkemiz, bunun en canl örne idir. IMF ve World Bank tan kredi alabilmek için 15 in üzerindeki Dervi Kanunlar n Türkiye kendisine verilen çok k sa bir mühlet içinde yapmak zorunda kald gibi. Telekom ile ilgili düzenlemelerde IMF ye direnen Ula t rma Bakan istifa etmek zorunda kald . in daha da ilginci, Hükümet, olu turdu u Telekom Komitelerine dahi IMF nin istedi i ekilde tayin yapmak zorunda kald . Köy leri ve Tar m Bakan , bu day taban fiyat n diledi i gibi tespit edemedi. imdi benzer eylerin 100 ün üzerindeki ülkede uyguland n dü ündü ümüzde, çok geni bir yer yüzü alan nda neredeyse ayn mâlî ve ekonomik hukuk kurallar n n global merkez taraf ndan hayata geçirildi ini söyleyebiliriz. Bu alanda ulusal meclisler ve hükümetler, kendilerine global düzeyde söylenenleri yapmaktad r. DTÖ, dünya ticaretini düzenleme ba lam nda benzer eyler yapmaktad r. Dünya ticaretinde gümrük vergileri, kotalar, tarife d engeller, fikrî ve s naî mülkiyet hakk , rek bet gibi konularda liberalle meye DTÖ taraf ndan global düzeyde hukukîlik kazand r lm t r.19 Bu alanda kurallar, global düzeyde konulmaktad r. Türkiye, Gümrük Birli i (GB) çerçevesinde daha geni ve daha s k kurallara t bi oldu u için ve Türkiye nin d ticaret politikas Avrupa Birli i taraf ndan belirlenen ilkelere göre cereyan etti i için DTÖ nün ilkeleri Türkiye taraf ndan daha az hissedilmektedir. 18 19
Bkz: Ülman, op. Clt,s .108 Yakla k 558 sayfa tutan WTO kurallar için bak n z: The Result of the Uruguay Round of Multilateral Trade Negotiations, the Legal Texis, (World Trade Organisation, 1995).
332 17
Kr : Canevi, op. Clt. S.44-45
331
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Buraya kadar söylenenlere ilaveten, uyu mazl klar n milletler aras alanda çözülmesi ve yabanc hakem kararlar n n verilmesini takiben bu paralar n ulusal mekânlarda yerine getirilmesinden de bahsetmek gerekir. Bunu sa lamak üzere de New York Sözle mesi yap lm t r.20 Bu sözle meye çok say da devlet taraft r ve taraf ülkelerde yabanc hakem kararlar yerine getirilir. Gene milletler aras sat sözle melerinin yap lmas nda ilgililere yard mc olmak üzere BM taraf ndan haz rlanan Viyana Sözle mesi21 dünya ticaretinde model sözle me i levini görmektedir. Benzer model sözle meler, BM çerçevesinde deniz ta mas , kredi transferi, k ymetli evrak gibi konularda da yap lm t r.22 Global düzeyde ekonomik hukukun geçirdi i dönü ümle beraber, bazen ondan da önce bölgesel düzeyde ulusalüstü hakukun ortaya ç kt n görmekteyiz. 1950 li y llar n hemen ba nda kimi Avrupa ülkelerinin, çok daha ileri derecede ulusalüstü özellikler ta yan Avrapa Kömür ve Çelik Toplulu u, Avrupa Ekonomik Toplulu u ve Avrupa Birli i (AB) alt nda toplanm olan bu kurumlar, çok ileri derecede bütünle menin ba ar l örneklerini olu turmaktad r. AB yi kurmak için üye devletler egemenliklerinin bir k sm n devrettiler. AB, bugün üye devletlerden ald egemenli i kullanmak suretiyle ulusalüstü hale gelmi tir. AB nin kendisine ait yasama, yürütme ve yarg organlar vard r. nin yasama i lemleri üye ülkelerde uygulan r ve iç hukuka üstündür. Kimi i lemleri ise üye ülkelerde do rudan uygulan r. AB hukuku bireyler ve irketler için do rudan haklar ve borçlar do urur. Bireyler ve irketler Avrupa Adalet Divan önünde dava hakk na sahiptir. AB hukukunun düzenleme alan na giren alanlarda art k üye devletler düzenleme yetkilerini kaybetmi lerdir. Üye ülkeler ticaret, ekonomi, sosyal konular, mallar n, eme in, sermayenin ve hizmetlerin dola m , çevre ve tüketicinin korunmas , ula t rma, rek bet, tar m, para ve maliye gibi konularda AB hukuku ile ba l d rlar; AB hukukuna ayk r hareket edemezAB
20
Newyork Convention on the Exccution and Recognition of Arbitral Awards Bkz. United Nations Convention on Contracts for the International Sale of Goods, (United Nations, 1989). 22 Bunlar s ras ile: UNCITRAL Model Law on International Credit Transfers (United Nations 1994); United Nations Convention on International Bill of Exchange ond International Promissory Notes, (United nations 1994): UNCITRAL Model Law on Commercial Arbitration (United nations 1994); United Nations Convention on the Liability of Operators of Transport Terminals in International Trade (United nations 1994).
ler. Bu durum, üye ülkelerin yasama, yürütme ve yarg erkleri bak m ndan geçerlidir.23 Di er yandan, AB ekonomik ve ticarî politikalar n Dünya Ticaret Örgütü nün standartlar ile uyumlu hale getirmi tir. Daha do rusu, DTÖ nün standartlar n n belirlenmesinde en büyük ticarî bolku AB olu turmaktad r. AB gibi, EFTA, LAFTA ve NAFTA n n da DTÖ sistemi ile uyumlu çal mak zorunda oldu unu belirtmemiz gerekir. Böylece, ticaret alan nda sa lanan global hukuk ve bunun ulusal hukuklar s n rlamadaki rolleri aç kça ortaya ç kmaktad r. te bu global kurallar n geçerlili i demek, bu alanda ulusal hukukun de il, global hukukun uygulanmas demektir. Kimi hallerde bu hukuk, milletler aras sözle melerle düzenlenirken, kimi hallerde de ayn kurallar iç hukuka koydurulmak suretiyle ayn sonuca ulu lmaktad r. Ama her iki halde de Westphalia tipi devlet modelinin erozyona u rad n ve devletin egemenli inin zarar gördü ünü söylemek mümkündür. De i im, ya da global hukukun etkisinin insan haklar ve demokrasi alan nda da güçlü bir ekilde ya and görülmektedir. Westphalia modeline göre, içeride tümüyle devletin insaf na b rak lm olan bireylerin kendi devletlerine kar dahi milletler aras alanda korunmas yolunda ciddi mesafeler al nm t r. kinci Dünya Sava n takiben insan n ya ad ülkeye ve vatanda l na bak lmaks z n insan olmas s fat yla baz haklara sahip oldu u ve bu haklar n korumak için milletler aras alanda kurumsalla m destek görece i yeni bir düzen kurulmu tur. Önce, Birle mi Milletler Andla mas n n kimi maddelerine (1,55 insan haklar n koruman n BM nin amaçlar ndan birisi oldu u ve üye devletlerin insan haklar na sayg gösterme borcu alt nda olduklar ilke olarak kabul edildi. BM nsan Haklar Komisyonu çerçevesinde haz rlanan 10 Aral k 1948 de Evrensel nsan Haklar Bildirisi ile ilk defa evrensel düzeyde bireyin insan olarak sahip oldu u haklar tespit ve ilân edildi. ve 56)
21
333
23
Bkz: Dominik Lasok, Law and Institrutions of the European Union, sixth edition, (Butterworths, 1994)
334
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Avrupa da Avrupa Konseyi ne üye olan devletler, 1950 y l nda Evrensel nsan Haklar Bildirisi nde yer alan kimi haklar hayata geçirmek ve etkin bir ekilde uygulamak üzere Avrupa nsan Haklar Sözle mesi ni (A HS) yapt lar. Bu özle me daha sonra yap lan 11 protokol ile tamamland ve zenginle tirildi. imdi Avrupa Konseyi ne üye olan 43 devletin ülkesinde bu sözle me geçerlidir. Yakla k 600 milyon insan böylece ayn insan haklar ve temel özgürlükler standard na kavu mu tur. Bir Türk, Rusya da iken, meselâ, sadece Rus kanunlar na de il, hatta Rus kanunlar na ra men A HS hükümlerine de t bidir; onun güvencesi alt ndad r. A HS, sadece haklar belirten bir belge de ildir; daha fazlas na sahiptir. Kendi içinde mahkemesi (Avrupa nsan Haklar Mahkemesi-A HM) ve icra organ (Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi) olan etkin bir yar -süpranasyonal/ulusüstü yap lanmad r. Devletler, A HS ne ve A HM nin Sözle meye dayanarak verdi i kararlara uymak zorundad rlar. Bu yükümlülük üye devletlerin yasama, yürütme ve yarg organlar bak m ndan da geçerlidir. Di er yandan, Avrupa n n en esasl bütünle me projesi olan AB imde de demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere sayg ya ve hukukun üstünlü üne dayanan bir kurulu haline getirilmi tir. Bu özellikleri ta yan Avrupa ülkeleri ancak AB ye üye olabilirler. Bu özellikleri kaybedenler ise üyelikten ç kar l rlar. AB, üçüncü ülkelerle yapt ticaret ve ekonomik içerikli anla malara dahi insan haklar na sayg ko ulunu koymak suretiyle bu alandaki standartlar n n uygulama alan n geni letmeye çal maktad r.24 AB,
tarihinin en büyük ve görkemli geni lemesini gerçekle tirirken insan haklar na, demokrasiye ve hukukun üstünlü üne dayal bir yol izlemektedir. 2010 y l na kadar üye say s 15 ten 27 ye ç kacakt r. Üyeli e kabul için getirdi i artlarla üye ülkelerin ekonomik, hukuksal ve siyasal tarsnsformasyonunu sa lamaktad r. 1993 y l nda kabul etti i Kopenhag Kriterleri ni kar lamayan adaylar üye yap lmamaktad r. Bu kriterlerin birinci aya siyasîdir. Buradaki kriteri kar lamak için aday ülkelerin, insan haklar na, temel hak ve özgürlüklere ve az nl k haklar na sayg y , demokrasiyi ve hukukun üstünlü ünü tesis etmesi ve bunlar idame ettirecek istikrarl kurumlara sahip olmas gerekir. Burada sözü edilen demokrasi Bat demokrasisidir; sözü edilen insan haklar ve temel özgürlükler ise A HS de yer alan hak ve özgür24
Geni bilgi için bkz: Aslan Gündüz, nsan haklar n n Avrupu Birli i ndeki Yeri: Yap sal Düzenlemeler ve Bireysel Haklar , Marmara Avrupa Ara t rmalar Dergisi, (M.Ü. Avrupa Toplulu u Enstitüsü, 1999).
335
lüklerdir. Az nl k haklar ise gene AG T ve Avrupa Konseyi çerçevesinde kabul edilen belge ve sözle melerde yer alan haklard r. Kopenhag Kriterleri nin ikinci aya , AB müktesebat na uyum ve bunu uygulayacak idarî ve yarg sal kapasiteye ula mad r. Üçüncü aya ise, AB içinde rek bete dayanacak kadar güçlü serbest piyasa ekonomisinin tesisi ve devam ettirilmesi kapasitesidir. kinci ayak alt nda AB ye uyum sa lamak için sahife adedinin 100.000 civar nda oldu u söylenen tüm AB mevzuat ve uygulamas na uyum sa lamas gerekir. Üçüncü ayak alt ndaki yükümlülükler ise, ekonomi ve malî alandaki uyumdur. Euro zonuna giren devletlerin kendi ulusal paralar n basma yetkileri dahi olmayacakt r. Bütün bunlar oldu unda bir aday devlet, eskisine benzemeyecek ekilde de i mi olacakt r. Ama hepsinin temelini ve çerçevesini demokrasi, insan haklar na sayg ve hukukun üstünlü ü ilkeleri te kil etmektedir. imdi, bu durumda olan 27 devlete ilaveten bir de AB de i yapmak ya da yard m yapmak ya da bizimkisi gibi Gümrük Birli i kurmak için standartlar n empoze etti i ve say s onlarla ifade edilen devletler de dü ünülürse, AB merkezli muazzam bir bütünlü menin gerçekle tirildi i görülür. Tüm bu sistem içinde bir yandan AB hukuku di er yandan da ulusal hukuklar olmak üzere bireylerin nas l çok hukuklu sisteme t bi oldu u, sadakatin nas l bölündü ü rahatl kla görülür. Ayn ekilde, tüm bu alanlarda ulus devletin hareket serbestisi ve hukuk vaz etme yetkisi s n rlanm olmaktad r. Buraya kadar özetledi imiz geli me, daha az bir yo unlukta olsa bile BM çerçevesinde de görülmektedir. BM, 1966 y l nda imzaya açt ve 1974 de yürürlü e giren iki evrensel insan haklar sözle mesi ile vaktiyle Evrensel Bildiri de yer alm olan hak ve özgürlükleri hukuksal güvenceye kavu turdu. Bu sözle melerden birincisi, Medenî ve Siyasî Haklara li kin Milletler Aras Sözle me, di eri ise Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara li kin Milletler Aras Sözle me dir. 130 un üzerinde devletin taraf oldu u bu iki sözle mede yer alan hükümlere ayk r hareket etmeme yükümlülü ü vard r. BM., imzac devletlerin bu yükümlülüklerine uymalar için mütavazi bir milletler aras denetim kurmu tur. 1975 y l nda kabul edilen Helsinki Senedi ile ba lat lan Avrupa Güvenlik ve birli i konferans (AG K) süreci içinde insan haklar n n korunmas önemli bir yer alm t r. Daha sonraki y llarda geli en ve So336
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
uk Sava n sona ermesinden sonra da Avrupa Güvenlik ve birli i Te kilat (AG K) haline gelen bu süreç içinde insan haklar , az nl klar n korunmas ve demokrasi alan nda ya amsal standartlar konulmu tur. nsanî boyut mekanizmas yoluyla 1990 öncesinde AG K sistemi etkili bir ekilde eski sosyalist ülkelere kar kullan lm t r. En önemlisi de 1990 Moskova Belgesi ile insan haklar ve temel özgürlükler alan n n art k devletlerin bir iç sorunu olmad çok kategorik bir ekilde kabul edilmi tir. Demek ki devletler art k egemenliklerine dayanarak bu belgelerde yer alan temel haklara ve özgürlüklere ayk r davranamazlar. Gene BM çerçevesinde ve bölgesel düzeyde yap lan bir dizi konuyla ilgili milletler aras spesifik düzenlemelerden bahsetmek gerekir. Meselâ, Jenosidi/soy k r m yasaklama ve önleme, i kence yasa , ay r m yapma yasa , çocuklar n korunmas , kad nlar n korunmas , i çilerin korunmas gibi spesifik sözle meler yoluyla ulusal devletin geleneksel olarak mutlak yetkiye sahip oldu u alanlarda milletler aras hukuk devreye girmi tir. Bu alanlarda normlar globalle mi tir. Bu geli melere paralel olarak bireyin milletler aras hukuktan doan yükümlülüklerinin de oldu u görü ü yerle mi bulunmaktad r. Bugün ulusal hukuklar ne yazarsa yazs n, birey a a daki hallerde milletler aras alanda milletler aras hukuka göre sorumludur: Sava suçlar , Bar a kar suçlar, nsanl a kar suçlar (bu çerçevede jenosit, kitle halinde rza geçme), Deniz korsanl , Köle ticareti, kence. ç hukukta aksini öngören hükümler olsa dahi bu alanda milletler aras hukuka ayk r hareket edilirse, milletler aras alanda sorumluluk ortaya ç kar. Nitekim, kinci Dünya Sava n takiben kurulan Nürenbeg ve Tokyo Sava Mahkemeleri nde sava suçlular milletler aras hukuka göre yarg lanm ve mahkum edilmi lerdi. Bugün de bu gibi suçlar yarg lamak üzere Roma da 1998 y l nda Milletler Aras Ceza Mahkemesi kurulmu tur. Ayr ca halen Yugoslavya da ve Ruanda da i lenen sava suçlar n ve insanl a kar suçlar yarg lamak üzere BM taraf ndan kurulan ve La Haye de bulunan bir ad hoc Sava Suçlar Mahkemesi faaliyet göstermektedir. Sava suçu ve insanl a kar suç i ledi i için yarg lanan Miloseviç ile i kence yapt rd için zor günler ya ayan 337
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Pinochet in durumlar n dünya ibretle izlemi tir. in garip taraf , bu suçlar i leyenler kendi hukuklar n çi nememi ler ve hatta ülkelerinde kahraman ilân edilmi lerdir. Buraya kadar özetledi imiz hallerde hukuk globalle mi tir. Ulusal merciler, bu alanlarda ancak global hukuka uyarak içeride hukuk yapabilir ve uygulayabilir. Buna kar direnenler, bundan zararl ç kacaklard r. Devletler direnme yerine golbal hukukun yap lma sürecine kat larak ona ekil vermede etkili olurlarsa daha kârl ç kacaklard r. Özellikle Türkiye gibi kendisini global hukukun tüm etkilerine açt ktan sonra ona kar direnen ülkelerin s k nt l günler ya amas kaç n lm zd r. Askerî alanda gelinen noktada ciddi bütünle me hareketleri görülmektedir. NATO ya dahil olan ülkelerin NATO kurallar çerçevesinde, AG T e üye olanlar n ise AG T standartlar na göre silâhlanmak, konuçlanmak, e itim takvimi olu turmak ve gerekli effafl gösterme zorunluluklar vard r. Bu alanda da bir dizi norm globalle mi tir ya da en az ndan bölgeselle mi tir, diyebiliriz. Buraya kadar verdi imiz geli melerden ç karmam z gereken sonuçlar öyle özetleyebiliriz: Globalizmin hâkim oldu u dünyam zda, 1. Devlet; devaml ekilde deregulasyona u ramakta, ekonomiden el çekmesi sa lanmakta, özelle tirme yoluyla devlete ait mallar bir bir el de i tirerek genellikle büyük yabanc irketlerin eline geçmektedir. 2. Deletin küçülmesi, refah devletinin zay flamas , sosyal programlar n önemli ölçüde rafa kald r lmas , sermeyenin daha büyük merkezlere kanalize edilmesi kaç n lmaz gibi görünmektedir. 3. Yabanc sermayenin gelmesinin yollar aç lmakta ve milletler aras garantiler verilmektedir. Bu da s ras ile devletin kural koyma ve uyu mazl k çözme ve ülkesinde bulunan mal ve ki iler üzerindeki yarg yetkisinden vazgeçmesi ile sonuçlanmaktad r. Bu çerçevede uya mazl klar çözmek için ulusal yarg marjinalle tirilmekte ve milletler aras tahkim te vik edilmektedir. 4. Ekonomi, milletler aras verilere göre yeniden yap land r lmakta ve dünya ekonomisi ile bütünle tirilmektedir. Fakat dünya ekonomisine s n rl say da etkili aktörler yön verdi i için, bu süreç içinde yer alamayan devletlerin ulusal ekonomileri daima d etkilere maruz 338
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
kalmakta; kendilerinin ba latmad dü mektedir.
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
d kaynakl krizlere kar zaafiyete
5. Yabanc lar, fikrî ve s naî mülkiyet kanunlar ç kartarak ve bunlar s k bir ekilde uygulatarak geli mekte olan ülkelerde yabanc lar n markalar n n, patentlerinin taklidinin önüne geçilmektedir. Bunun sonucu olarak marka gelirleri merkezî sermayeye do ru akarken geli mekte olan ülkelerin serbest geli meleri de bu anlamda önlenmektedir. 6. Mallar n, sermayenin ve hizmetlerin serbestçe dola m sa lanmakta, bunun sonucu olarak ulus devletin bunlar n ak üzerindeki yetkileri a nmakta, onlar denetleyemez hale gelmektedir. Buna ba l olarak ulusal devleti a an yeni bir hukuk devreye girmektedir. 7. Bunlara paralel olarak, ekonomik alandaki global hukuku uygulayabilmek için siyasî demokrasinin yerle tirilmesi sa lanmakta; insan haklar ve temel özgürlüklere sayg milletler aras denetime t bi ekilde korumaya al nmaktad r. Çok kültürlülük ve buna ba l olarak çok hukukluluk savunulur. Art k, bilginin serbestçe ak , serbest seyahat ve yerle menin temini, milletler aras mahkemelerin tesisi ve sonuçta ulus devletin farkl kural koyma ve uygulama kaabiliyeti iyice zay flatmaktad r. 8. Buna ragmen, ulus devlet, milletler aras kurallara uygun bir ekilde olmak kayd yla gene de varl n sürdürme e devam edecektir. Ulus devlet art k k smen global merkezlere ba l bir otorite haline gelme yolundad r. Bireyleri ve irketleri üzerinde dahi art k eskisi kadar hâkim de ildir. SONUÇ
imdi, tüm bu sayd klar m z n hepsi her yerde olur mu? Ulus devlet kendini bunlara kar nas l korur? Bu noktalara de inmenin zaman d r. Bütün bunlar n olu unu salt emperyalizmin yay lmas ile anlatmak çok gerçekçi olmayabilir. Geli mekte olan ülkelerin yabanc sermayeye ve teknolojiye ihtiyaçlar var. Aksi halde, kendi halklar n n ihtiyaçlar n kar layam yor. Eskiden devletler, ulusal ihtiyaç ve s k nt lar ve ba ka yerlerdeki geli meleri yurtta lardan gizleyebiliyordu. imdi bu tümüyle mümkün de ildir. Çünkü TV ve internet gibi ileti im araçlar yoluyla haber ve bilginin s n rlar ötesine ak art k engellenememektedir. imdi devletler, istihdam, ticaret, yat r m ve kalk nma için ister is339
temez kap lar n yabanc sermayeye aç yor; açmakla da kalm yor, yabanc sermayenin geli ko ullar n kabul ediyor. Bunda a lacak bir ey yoktur. Yabanc sermaye gelmek için hukukî ve ekonomik güvenlik ister. Ülke devleti, yabanc sermayeyi keyfî ve bedelsiz olarak yabanc sermayeyi millîle tirebilir, sonradan a r vergiler koyabilir, yabanc sermayenin ihtiyaç duydu u ithal izinlerini kald rabilir ya da kâr transferini yasaklayabilir, bir uyu mazl k ç kt nda bunu kendi mahkemelerinde âdil olmayan usullerle bitirmek isteyebilir. te bütün bu sebeplerle yabanc sermaye, neredeyse kendi hukuku ile ba ka ülkelere gitmek ister. E er ülke devletinin kanunlar libaral, sistemi güvencel , yarg s güvenilir ise yabanc sarmaye için sorun yoktur. Gelirken bunlar bilerek gelir. De ilse, yabanc sermaye güvence ister. te bu sebeple iki tarafl yat r mlar koruma anla malar veya MAI yap lm t r. Bunlar n oldu u yerde de art k ulusal hukuk ve ulusal mahkemeler tümüyle geçerli ve yetkili de ildir. lginçtir, imdi dünya bir çe it çok merkezli otoritenin vaz etti i çok hukuklu bir sisteme, bir çe it Bat Orta Ça Sistemi ne dönüyor gibidir.25 Westphalia sistemi bel vermi , etkisini kaybetmi tir. Art k ulusal otorite (yasama organ ) baz kanunlar diledi i gibi yapamamaktad r. Referans de i mi tir. Bu durumda bir ülkede uygulanan hukukun bir k sm ulusal hukuk iken di er k sm do rudan do ruya veya dolayl olarak ulusal hukukun referans n veya kayna n olu turan milletler aras hukuk ya da ulusal üstü hukuktur. Ankara, art k tek hak arama merkezi de ildir. Strasbourg ya da Brüksel veya Washington ya da New York, insanlar n hak aramak için bakt klar yerler olmaya ba lam t r. Birey, kendi ulusal hukukunun üstünde bir hukuka dayanarak, kendi devletinden ba ka mekânlarda kendi devletini dava edebilmektedir. Ulusal d kurumlar ve bunlar vas tas ile devletler art k ba ka devletlerin iç i lerine, daha do rusu çok eyine rahatl kla kar abilmektedir. ç i leri, herkesin i i olmu tur. Birey bak m ndan bir çe it sadakat ikile mesi do mu tur. Farkl din veya dili olan insanlar bir potaya koymu olan ulus devlete kar yeniden rksal, dinsel ve dilsel ayr ma baz nda ulusal d destekli kafa tutman n tüm yollar aç lm t r. Ulus devlet ciddi bir kafa tutma ile kar kar yad r. 25
Kr : Gülalp, op. Cit.s.183
340
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
Global hukuk, me ruiyetini, evrensel (global) ihtiyaçtan ve ulusal kabulden (ya da boyun e mekten) al r. Globalizm, zarurete dayanan bir iradeden ne ´et eder. Globalizm, ister istemez önce devlet sistemi üzerinde daha sonra da genel olarak hukuk üzerinde ciddi etkiler yapar. Böylece, Westphalia örne inden farkl bir devlet biçimine götürür. Bu yeni biçim, kendili inden kötü de ildir. Kötü olan, globalizmin aktörlerinin esas itibariyle Bat l olmas ve dünyan n geri kalan k sm na isteklerini görünürde iradî ekilde (müzayaka alt nda) empoze etmeleridir. Çünkü dünyan n geriye kalan k sm yeterli bilgi ve beceriye sahip deildir. Global hukuku, esas itibariyle Bat yapmaktad r. Westphalia y da Bat yapm t . imdi onu bozan da Bat olacakt r. li kiler, ulusal s n rlar a m t r. Bu bak mdan ulusal düzeyde ele al n p düzenlenemez. Ulusal hukuk da bu yeni ili kileri düzenleyemez. Gücü yetme, yetersiz kal r. Ancak, yeni ulusal d ili kiler ve düzenlenen menfaatler genelde Bat n n menfaatlerini korumaktad r. Bat n n d nda kalanlar genelde globalizmin etkisine maruz olanlard r, ona ekil verenler de ildir. Sebebi aç kt r: Bilgi, teknoloji, sermaye, Bat dad r. Di erlerinde bunlar yeterince yoktur; çünkü, bunlar geriden geliyorlar. Globalizme, emperyalizmin dünya hâkimiyeti projesi diyebiliriz. Ama, bu Bat d nda kalan ve geli memi ülkelerin sorunlar n çözmez. Çünkü bu ülkelerin yabanc sermayeye, bilgiye ve teknolojiye ihtiyac vard r. leti im ve ula m kolayl ve teknoloji sayesinde küçülen dünyan n geldi i noktada geriye de gidemezler. Ulus-devlet kendi insanlar n n ihtiyaçlat n tek ba na da kar lamaktan uzakt r. O halde globalizmle ya amak zorundad rlar.
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Birey, devletin omuzlar üzerinde daha üst makamlara giderek hak arayabiliyorsa bu, ulusal hukukun üstünde bir global hukukun olmas sayesindedir. Burada sorun varsa e er, kimin global kurallar koydu udur. Bu kurallar n referans d r. Global hukuk sürecine ekil verenler için bu hukuk zaten yabanc de ildir, ulusald r. Ya öbürleri için? Bu yeni durum kar s nda, yani globalizmin etkisiyle kimi ülkeler fiilen sönürge durumuna dü ebilir. Atatürk ün dedi i gibi, ça a ayak uyduramayan uluslar, sömürge olmaya mahkumdur; ça a ayak uydurmak gerekir. Bunun için de ça n gerekli k ld bilgi, donan m, beceriye sahip olmak gerekir. Üretirken, e itirken, dü ünürken hep dünyan n bir parças olduklar n dikkate almalar gerekir. Art k mallar daha geni pazarlarda serbestçe dola yor. Sermaye dola yor. Kültürler dola yor ve inançlar dola yor. Koca dünya bir Pazar. Bu dünyada bir etkileyenler bir de etkilenenler olacakt r. Bir sürükleyenler bir de sürüklenenler olacakt r. S n rlar kapatarak bu geli me önlenemez. nsanlar etkileme olana art k s n rs zd r. 26 Kimlikleri etkileme, yenilerini yaratma olanakl d r. Devlet adaml çok ciddi bir sanat haline gelmi tir. Ça a ayak uyduramayanlar, globalizmin etkisiyle önce soyulurlar sonra da de i irler. Bozulmamak ya da kötü ekilde etkilenmemek için çare, bilimdir, üretimdir, öne geçmedir, çal makt r, at l md r. Globalizmi, G-7 lerin zenginle me ve hükmetme arac olarak görüp lanetlemekle yetinenler, i in kolay na kaçmaktad r ve bu mücadeleyi kaybedeceklerdir.
leti im teknolojisi dünyay küçültmü tür. Ülkeler ve insanlar birbirlerini yak ndan izlemektedirler. Her bireyin imdi zay f kal yor da olsa bir dünya vatanda olmak gibi bir s fat vard r. Demokrasi, insan haklar na sayg ve hukukun üstünlü ü gibi kavramlar y llar n u ra sonucu hâkim dünyan n önde gelen ve belirleyici de erleri haline gelmi tir. Bu de erlere zarar verildi inde herkes kendisini rahats z hissetmektedir. Meselâ, i kence yasa , soyk r m yasa , çevre tahribi konular nda dünya çok hassast r. Bu gibi alanlar düzenleyen kurallar n erga omnes etkisi oldu u söylenir. Bunlar herkesi etkiler. Kimi haklar ulusdevlet dahil, herkese kar ileri sürülebilmektedir. Ulus-devlet, art k eskisi gibi içeride kendi yurtta lar na ya da yabanc lara kar diledi i gibi hareket etmekte serbest de ildir. Bu kötü bir ey de de ildir. 341
26
Kr : DPT Yedinci Be Y ll k kalk nma Plan Özel htisas Komisyonu Raporu, Küreselle me, Bölgesel Entegrasyonlar ve Türkiye (De erlendirme Raporu) Ankara 1995), s.1 vd.
342
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
içinde bulundu umuz dahilî-haricî problemler bak m ndan Bat n n deste ine muhtaç olan Osmanl Devleti ne Bat l devletler taraf ndan k smen destek olundu. Ancak bunun için gümrük duvarlar n indirmek, ticarî mevzuat ve ticaret mahkemelerini Bat l tâcirlere garantiler sa layacak ekilde yeniden düzenlemek gerekti. 1838 Balta Liman Sözle mesi, 1850 tarihli Ticaret Kanunu, onu takiben kurulan ve yabanc tacirlerin de üye olarak yer ald karma Ticaret Mahkemeleri Osmanl Devleti ne bir ey kazand rmad . in sonu Osmanl borçlar n n do rudan tahsili usulü olan Reji idaresinin kurulmas na kadar vard . Bugün Aslan Bey in de ifade etti i gibi böyle bir geçmi i olan ülkeler veya sömürge dönemini geçirmi milletler hakl olarak küreselle menin ça a uygun yeni bir sömürgele me düzeni oldu u endi esini ta maktad rlar.
MÜZAKERE Prof. Dr. M. Akif AYDIN Marmara Üniversitesi
Tebli de esas olarak küreselle menin iktisadî boyutu ve bu boyutu garanti alan hukukî boyut üzerinde durulmaktad r. Bugün geldi i noktada küreselle menin kendili inden gerçekle en bir olgu olmad , buna yön veren belirli aktörlerin bulundu u bir gerçektir. Aslan Gündüz Bey in verdi i birinci tarifte, kendili inden meydana gelen olguya göre bir tan m yap lm t r. Haberle me, ula m, bili im teknolojisindeki geli meler kürselle me olgusunu do urmu tur. Buna kar ç kmak elbette mümkün de il, do ru da de il. Burada üzerinde durulan konu, kürselle menin güçlü aktörler vas tas yla belirli bir yöne do ru götürülmesidir. Bugün art k bu aktörlerin, küreselle menin tabiî seyrini takip etmeyecekleri, gerekli gördükleri noktalarda zora da ba vuracaklar anla lm t r. Körfez sava asl nda bu aç dan bir ipucu idi. Ancak as l gözleri açan veya açmas gereken olay 11 Eylül sald r s ndan sonra Amerika n n ald tav rd r. Bu Bat merkezli belki daha do ru olarak Amerikan merkezli bir küreselle menin önünde hiç bir engel tan mayaca n n ortaya koymas bak m ndan gerçekten önemli bir dönüm noktas d r. Art k bu olaydan sonra küreselle menin kendili inden meydana gelen ve herkesin küçük veya büyük rol kapabilece i bir süreç oldu u ileri sürülemez. Bu aç dan küreselle menin hedefleri ve bizi sürükledi i nokta üzerinde yeniden dü ünme mecburiyeti vard r. Problem bizim de içinde bulundu umuz Bat d ndaki birçok ülkenin küreselle me aktörleri aras nda yer almamas d r. Biz burada pasif, edilgen bir durumday z ve bu sadece bizim beceriksizli imizden de kaynaklanmamaktad r. Asl nda benzer bir süreci biz daha önce ya ad k. Tanzimat sonras nda Bat l la ma arzusu içinde olan ve gerek bu bak mdan gerekse 343
Tebli de üzerinde duruldu u gibi Globalle menin aktörleri muhtelif anla malar vas tas yla dünya ticaretinde yeni bir düzenlemeye gitmekte ve uluslar aras irketlerin yat r mlar n n ve kârlar n n geri dönmesini garanti etmektedirler. Geli mi ülkelerle ticaret yapma mecburiyetinde olan veya bu ülkelerin sermayelerini çekme zorunda bulunan ülkeler ister istemez kendilerine dayat lan artlar ve bu artlar n uygulanmas n n denetimini (IMF, Dünya Bankas gibi ajanlarla) kabul etmektedirler. Küreselle me asl nda devlete kar ferdi koruyan bir sistem kurmu tur ve bunda ba ar kazanm t r. Ancak burada beni endi elendiren iki nokta var: Birincisi temel hak ve hürriyetler aç s ndan korunmas gereken insan globalle menin güçlü aktörlerinin ya ad Bat toplumlar nda ya amakta olan insanlard r. Buna konjonktürel olarak Bat d toplumlarda ya ay p da Bat aç s ndan desteklenmesinde yarar umulan insanlar da ekleyebilirsiniz. Ama insan sözcü ünün tan mlad bütün canl lar girmez. Yani burada bir çifte standart vard r. Meselâ, Avrupa nsan Haklar Mahkemesi ne Güneydo u bölgesinden yap lan ba vurular, YA kararlar yla at lanlar ile ba örtüsü sebebiyle üniversiteden ili kisi kesilenler taraf ndan yap lan ba vurular ayn ölçü ile de erlendirilmemi tir. Refah Partisi nin u rad hüsran da burada hat rlanmal d r. Keza demokrasi konusunda da küreselle me nin tek bir standard oldu u ileri sürülemez. Demokrasi, globalle menin aktörlerinin bulundu u Bat için önemlidir. Türkiye ve Cezayir deki anti-demokratik iki uygulama küreselle me aktörleri taraf ndan hiç de k nanmam t r. 344
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
kinci önemli endi em, temel hak ve hürriyetler konusunda küreselle menin getirdi i imkân n konjonktürel olmas ihtimalidir. öyle ki: Globalle me ulus-devleti küçültmeyi, yetki ve egemenliklerini daraltmay hedef alm t r. Bunu sa larken de ulus-devlete kar bir deste e ihtiyac vard , bir halk deste ine. Ulus-devlete kar halklar n deste i ancak onlar n temel hak ve hürriyetlerinin geni letilmesiyle sa lanabilirdi. O da bunu yapm t r. Bundan u anda fertler yararlanmaktad r. Ancak, ulus-devlet faktörü hayli zay flad ktan sonra devam edip etmeyece i, bu temel hak ve hürriyetlerin yayg nla mas ndan global güçlerin sürekli kazançl ç kmas art na ba l d r. Özellikle Bat d toplumlarda küreselle meye kar en büyük direnç noktalar n n k r lmas nda temel hak ve hürriyetler faktörü son derece önemli rol oynamaktad r. Al n Türkiye örne ini. Yak n zamana kadar Bat bizim de içinde yer ald m z bir çevre için Bat Kulüp de il miydi? 28 ubat sonras ortaya ç kan durum en kat küreselle me kartlar n birden bire bunun taraftar hatta hayran yapmad m ? Ben bunun ulus-devlet faktörü ortadan kalkt ktan veya zay flad ktan sonra devam etmeyece i endi esini ta maktay m. Çünkü global güçler kendi menfaatlerini korumada devletlerden daha haristirler ve halklar n global aktörleri etkileme imkân devletlere göre daha zay ft r, hatta hiç yoktur. Öte yandan global güçlerin Türkiye örne inde görüldü ü gibi muhtemel rakiplerini tasfiye etmek için temel hak ve hürriyetleri koruyucu de il, bo ucu bir tav r ald klar üphesini de ta maktay m. 28 ubat öncesini bir hat rlay n z lütfen: Belki bu dönemde as l korkulan, devletin zararlar n n dolay s yla borçlanmas n azaltmay hedefleyen bir süreç ba lar gibiydi. Bunun rakamsal verileri bugün elimizdedir. Keza bu süreçte çok c l zda olsa D-8 gibi alternatif kutuplar n ortaya ç kma ihtimali belirmi ti. rtica paranoyas n n kimi güçlere empoze edilmesi hem bu ihtimalleri ortadan kald rm hem de ideolojik küreselle meye direnen en önemli odak bertaraf edilmi ti. Netice itibariyle globalle menin, Bat merkezli olmas ve bizim bu olgunun aktörleri aras nda yer almamam z, Afganistan olaylar n n farkl bölgesel odaklar n ortaya ç kmas na Bat n n özellikle Amerika n n izin vermeyece i izlenimini edinmemiz, kürselle me kar s nda daha dikkatli olmam z gerektirdi ini dü ündürmektedir. Aslan Gündüz Bey in tespitine kat l yorum, küreselle menin kendisi de il, yön veren aktörler d ar da kalanlar için tehlike te kil etmektedir. 345
346
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
MÜZAKERE Prof. Dr. Ali BARDAKO LU Marmara Üniversitesi
Sayg de er dinleyenler! Ulusal hukuk netice itibariyle tekçi bir hukuktur ve ulusal hukuk üzerine konu mak slâm hukukçular aç s ndan biraz daha kolayd r. Ama, uluslar aras global hukuka gelince, eskilerin deyimiyle devlet bireylerin ortak akl , global hukuk da devletlerin ortak akl oldu una göre, slâm gibi evrensel bir dinin mensubunun, insanl n ortak akl na kar durmas , direnmesi ve buna küllî bir ele tiri getirmesi bir hayli zordur. Ama, bununla birlikte konuyu baz alt ay r mlara ay rarak ele alabiliriz. ahsen Aslan Gündüz Bey in tebli inden çok yararland m. Gerçekten sahas n n uzman olan bu k ymetli bilim adam , global hukukun hem ortaya ç k n hem de u anda ta d içeri i ve de i ik yönlerini ortaya koydular. Takdir edersiniz ki global hukuk ve küreselle me benim uzmanl k alan m de il. Sadece slâm ülkelerinin hukuk tecrübesini az-çok bildi imi zannediyorum. Belki bu aç dan muhtemel baz geli melere temas etmem mümkün olabilir. Günümüzde küreselle menin önemli bir ögesi olan global hukuk, uluslar aras siyasetin ve güçlü devletlerin ç kar hesaplar n n belli ölçüde arac k l nd ileri sürülerek özellikle Türkiye gibi geli mekte olan ülkelerde kayg ile izlenmekte ve tedirginlikle kar lanmaktad r. Ancak, salt hukuk dü üncesi aç s ndan bak ld nda ulusal hukuklar ortak bir düzlemde bulu turmay ve onlar iyile tirmeyi amaçlad , bu yönüyle insanl k tecrübesinin olumlu bir merhalesi oldu u da görülmektedir.
347
Global hukukun önemli bir vurgusu olan insan haklar söylemi hak ve özgürlüklere belli bir standart getirmeye çal t için geli mekte olan ülkelerde global hukuk bazen hak ihlâllerini önleyici ve denetleyici bir kurtulu kap s olarak dahi görülebilmektedir. Gerçekten de global hukuk günümüzde giderek, tekçi ulusal hukuka kar farkl söylemi olan kesimlerin, din eksenli hukukî ve siyasî talep sahiplerinin de öteden beri at f kayna olmaya ba lad . Yerel hukuka kar mevzi kaybeden çevreler, global hukuktan yararlanmaya ve onu ölçüt olarak kullanmaya ba lad lar. Ancak, bunun kal c bir birliktelik olmad , ileriye do ru mesafe al nd kça slâm ülkelerinde slâm hukukunun klâsik ö retisi ile uyum sa laman n zorla aca da aç kt r. Çünkü, insan haklar aç s ndan, hak ve özgürlük ihlâlleri oldu unda global hukuk belki bir anlam ifade etse de global hukukun dayand temel argümanlar aç s ndan Müslüman toplumlar n ciddi bir sorgulama ve sorgulanma süreciyle kar karya kalmas muhtemeldir. Bunlardan birisi, global hukukun serbest piyasa aya d r ve onun ayr lmaz parças say lan faiz ilkesidir. kincisi, insan haklar söyleminin bedensel cezalar ve ölüm yasa n kald rma kararl l d r. Bir di eri de seküler ve hümanist dü üncenin hayli geni letti i bireysel özgürlük alan ve bunun hukuk düzenleri taraf ndan korumaya al nmas d r. Bütün bunlar n geleneksel hukuk dü üncesinin devam ettirildi i Müslüman toplumlarda kolayl kla benimsenmesi bir hayli zor görünüyor. Hasan Onat Bey in bahsettiklerinden hareketle söylüyorum; slâm n anla lmas ve yorumlanmas konusunda, özellikle slâm bilim çevrelerinden gelen münferit sesler ve yeni bak aç lar meseleyi çözmüyor. Çünkü, slâm toplumunu ekillendiren bu münferit sesler de il. Dini, esasen belli ki i ve ki ilerin çizece i teorik çerçeve de il, müntesiplerinin dinî tecrübesi temsil etti inden, slâm tan mak ve tan tmakta slâm toplumunun ya anm ve ya anmakta olan dinî hayat n esas almak ve bu toplumda kamuoyunu olu turan ana etkenleri göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Zaten slâm Dini nin sivil tabiat da din bilginlerinin tek belirleyici olmas na imkân vermemektedir. Nas l global hukukun ortaya ç k nda birçok faktör varsa, ayn ekilde slâm toplumlar nda ortak kamuoyu da karma k bir süreç içinde ekillenmektedir. Toplumun din konusunda belli refleksleri, fiilî hayat var. Onun için de biz, öteden beri gerçek dinden söz etmek yerine, ya anmakta olan dinden söz ediyoruz. 348
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Bu itibarla, slâm toplumlar nda global hukukun kar la aca direnç, teorik ve bireysel çabalarla a labilecek kadar sathî görünmemektedir. Bu ba lamda belirtmek gerekirse, ilahiyatç lar da, Allah kat ndaki dini bilmede ayr cal a ve özel donan ma sahip insanlar de il, yaanmakta olan dini bilen, dinin tarihsel süreçte ve halihaz rda hayata nas l aksetti ini, etraf nda ne gibi kurumlar oldu unu bilen insanlar olarak görmek gerekir. Di er bir anlat mla din bilginlerini dinin tarihsel tecrübesini bilen kimseler olarak tan tmak gerekir. Zaten dinin öncelikli olarak birey plân nda olmas ve bireye hitap etmesi, dinde ruhban s n f n n olmamas da do rusu din bilginlerine bundan öte bir yetkiyi vermiyor. Biz onun için, sadece Müslümanlar n geçmi teki ve günümüzdeki amelî hayat n ve fikrî birikimini bildi imizi ileri sürebiliriz. Böyle olunca da u veya bu yönde münferit sesler bilime, metodolojiye ve konjonktüre de dayanabilir, piyasa mant ile de ortaya ç km olabilir. Ama, bu münferit görü lerin slâm toplumlar n temsil gücü ta d n veya dinî hayat belirleyici bir etkiye sahip oldu unu ileri süremeyiz. Müslüman toplumlar n hukuk tarihini tarad m z zaman bu tür çabalar n öteden beri var oldu unu ancak s n rl bir etki yaratabildi ini görüyoruz. Gerçekten slâm toplumlar nda ayd nl k, farkl ve yeni yorumlar hiçbir zaman eksik olmad . Ancak toplumsal kabuller farkl etkiler alt nda olu uyor ve bu alanda yap labilecek bilimsel ve metodolojik katk lar ve bak aç lar toplumsal dindarl n tek ve belirleyici unsurunu te kil etmiyor. Böyle olunca, slâm toplumlar nda entelektüel bak tan çok, ya anan dinî tecrübe ve dindarl k refleksi aç s ndan global hukuka kar ciddi dirençlerin ve ku kular n olaca görülmektedir. Global hukukun haz rland mutfakta, aktör ve özne devletlerin arkas nda yer alan sivil örgütler ve çe itli kurulu lar var. Burada Aslan Gündüz Bey den ö renmek istiyorum; bu mutfakta slâm toplumlar ve slâm toplumlar n n kurulu lar ve sivil örgütleri de yer alabilir mi? Asl nda fiilî durumun buna pek imkân vermedi inin de ahsen fark nday m. Yani, ulemas yla birlikte ben ahsen slâm toplumlar n n, Bat n n geride b rakt ac mas z kapitalizmini daha yeni ya amaya ba lad ve ya amakta oldu unu sezinliyorum. Yani, dünkü oturumlarda dile getirilen iyimser ahlâkî ve öz verili tablolar i in biraz da temenni k sm gibi; yoksa slâm dünyas u anda ulemas yla birlikte, bekli yüz-yüz elli y l önce Bat n n ya ad sert, ac mas z kapitalizmin ve maddîle menin s k nt lar n ya yor. Böyle olunca, demokrasi, insan haklar , i kence yasa , i çi-i veren ili kisi gibi konularda slâm toplumlar n n önemli s k nt lar olmas kaç n lmazd r. 349
Ancak, tarihî tecrübeye bakt m zda buradan kültür yönüyle çok k ymetli veriler elde etmek de mümkündür. Meselâ, M. Akif Ayd n Bey, Osmanl n n son dönemdeki tecrübesini d dünyaya aç lma olarak tan mlad . Bence de yerinde bir tespittir. Ben bir de hicrî ikinci asr böyle görmek istiyorum. Bilhassa mam Muhammed ve Hanefî f kh ile Abbasî Medeniyeti nin olu um dönemindeki f k h, gerçekten geni slâm co rafyas n kucaklayacak kadar h zl bir bilgi birikimi elde etti ve bütün co rafyay ku atacak geni bir yelpaze olu turdu. Onun için, uluslar aras hukuk alan nda, klâsik dönem slâm hukukçular n n, mütefekkirlerinin çok önemli katk lar ndan söz edilir. Meselâ, mam eybânî veya mam Serahsî nin çal malar n n, uluslar aras arenada insanlar n birbirlerini ac mas zca k l ç gücüyle katletti i, âdeta uluslar n yok edildi i dönemde uluslar aras hukuk dü üncesinin geli mesine önemli katk lar n n oldu unu görüyoruz. Nitekim, hukukçu dostlar m z bilirler, Bat da Muhammed eybânî nin uluslar aras hukuk alan ndaki görü lerini ve katk lar n tan tma amaçl olarak 1955 y l nda kurulan ve halen merkezi Washington da bulunan The Shaybani Society of International Law adl kurulu , Abdülhamid Bedevî, Hans Kruse, Muhammed Hamidullah, Majid Khadduri gibi farkl din ve ilim havzalar na mensup ah slar n bu çizgideki kayda de er çabalar var. Bunlar ve yeni dönemde yap lan yay nlar üçüncü ve dördüncü as r slâm hukukçular n n devletler hukukuna, uluslar aras hukuka katk lar ndan sitayi kâr sözlerle bahsederler. Öyle anla l yor ki, slâm n yüce ilkeleri insanl a önemli ahlâkî, insanî ilkeler verecek zenginlikleri ta d gibi, Müslümanlar n tefekkür hayat ve tarihî tecrübeleri de uluslar aras hukuk alan na ç kart labilecek bir dizi güzellikleri içinde bar nd rmaktad r. Böyle olunca biz global hukukun haz rland mutfakta belki halihaz r fiilî hayat m zla de il; ama, tarihî süreçte ta d m z de erlerle ve dinin geni perspektifinden kaynaklanan tefekkür hayat m zla, kültür tecrübemizle varl k iddias nda bulunabiliriz. Dinin hukukla ilgisi var m , yok mu sorusu, kestirme ve k sa bir cevapland rma ile içinden ç k lamayacak kadar karma k, bir o kadar da netameli bir sorudur. Ancak bu soru, küresel hukukla din ili kisini kurmaya da yard mc olacak bir önem ta r. Ben ahsen, dinin hukukla formel ve s k bir ili kisini kurmakta zorlananlar aras nda yer al yorum. 350
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
Ama, burada bu mesele, dinin hukukla ilgisi var veya yok demekle çözülemez. Hukuku birkaç safhada ele almam z gerekiyor. Adalet, hakkaniyet ve ortak akla dayal üst hukuk ilkeleri aç s ndan dü ünülürse bu zaten insanl n ortak fikri, insanl k tecrübesinin akl- selim ve f trat çerçevesinde kalan ana çizgisi olup dinler bunu teyid etmi lerdir. Dinler bu konuda in a edici de il, belki de hat rlat c rol oynam lard r. nsan n s rf insan olmas sebebiyle dokunulmaz ve sayg de er olu u, adalet ve sosyal adalet fikirleri, haks zl n ve hak ihlâllerinin önlenmesi, hukukun üstünlü ü, suç ve cezada kanunîlik ilkesi, suçsuzlu un as l olmas , ispatlanm suçun cezaland r lmas , yarg s z infaz n olmamas , i kence yasa böyledir. Aslan Gündüz Bey, çok yerinde bir ifadeyle, insanl n devaml bu noktalar üzerinde topland n belirttiler. Bu mevzularda zaten ne insanl n ne de dinlerin bir problemi yok. Dinler ve insanl n ortak tecrübesi a a -yukar ayn noktada bulu uyor. Hukukun bir de maddî ve formel yönü var; bir de bunun yava yava pozitif hukuk haline gelmi , toplumlar n kültürlerine göre belli tercihler yapm k sm var. Meselâ, suçluya uygulanacak ceza türü, faiz yasa , evlenme ve bo anmalar n resmî prosedüre ba lanmas , tek evlilik, kad n-erkek e itsizli ini kald ran yasal düzenlemeler bunlar aras ndad r ve bu hukukun ikinci kademesini te kil eder. Üçüncü halkada ise hukuk teknisyenli i var ki tebli de küreselle menin hukuksal boyutu olarak verilen örneklerin büyük bir k sm da bu alana ait: Gümrük ve yat r m, irketle me, uluslar aras ticaretin kurallar gibi. Zaten hukuku böyle birkaç dallara ay rd m z vakit, global hukukla hangi alanlarda çat malar n olaca , dirençlerin olaca konusu daha net bir ekilde ortaya ç kar. slâm ülkelerinin direnç gösterece i alan, hukuk teknisyenli i deildir. Hukuk teknisyenli i konusunda ben ahsen geli meci ve ilerlemeci bir aç klamay yanl bulmuyorum ve bunun mümkün oldu unu dü ünüyorum. Yani, insanl n tecrübesine binaen yeni yeni geli melerin izlenmesi ve bu tecrübenin sonuçlar n n esas al nmas mümkündür. Bu konuda dinî ö retiden kaynaklanan bir kar tez ve proje üretilmesi ihtimali de söz konusu de ildir. Hukukun genel ilkeleri ve hukuk idesi, üst hukuk dü üncesi aç s ndan ise insanl n pozitivist bir geli me ve ivme kazand n ve giderek geli me kaydetti ini ve bugün geldi i noktan n en ileri merhale oldu unu söylemek mümkün de il. Aksine, insanl k devaml pozitif yönde geli en ve ilerleyen bir süreci de il, âdeta med-cezir halini ya yor ve s n rl bir alan içerisinde devr ü deveran edip duruyor. 351
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Bu görü üm, belki dinî kabullerden do an dogmatik bir yakla m olarak görülebilir ama ben ahsen insan o lunun ilk günden itibaren ayn kapasite ile ayn ak lla, ayn hassasiyetle bu temel insanî ve ahlâkî esaslar üzerinde durdu unu, ayn zaaflara duçar olarak sendeledi ini dü ünüyorum. nsan n sayg n ve üstün nitelikli (mükerrem) yarat l da belli saplant ve zaaflarla malul olu u da bütün insanl k tarihi için geçerlidir. Ancak sapma ar zî bir durum olup aslolan ve süreklilik gösteren akl- selim ve f trat- selim çizgisidir. Böyle olunca dinî ö reti ile küresel hukukun temel ilkeleri ve insan haklar söylemi aras nda teoride bir çat mas n n söz konusu olmamas gerekir ve slâm ülkelerinde bu alanda da ciddi bir direnç olmayabilir. slâm ülkelerinde uluslar aras hukukla geleneksel dinî hukuk telâkkisi aras ndaki as l direnç ve çat ma, hukukun orta halkas nda, yani ikinci alan nda olacakt r. Meselâ, faiz uygulamas , kad n-erkek e itli i, din ay r mc l n önleyen yasal düzenlemeler, aile hukukunda tek e lili i ve resmî prosedürü esas alan yasala ma süreci, bedensel cezalar n ve ölüm cezas n n kald r lmas konular böyledir. Köle ve cariye uygulamas uluslar aras bir mutabakatla ortadan kalkt için geleneksel hukuk kültürü içinde yer alsa da Müslümanlar n gündeminden kalkm t r. Ancak dinin metinlerinde ve gelene inde yer alan formel hukukun büyük bir k sm slâm ülkelerinde pozitif hukuk düzleminde olmasa bile sivil ya da zihnî düzlemde alternatif bir geçerlilik iddias na sahiptir. Bunlar n dinin ana kaynaklar yla oldu u kadar toplumlar n kültür ve gelenekleriyle de ba lant s vard r. Din bilimiyle u ra an akademisyenler ve ayd nlar taraf ndan bu alandaki gerilimi gideren çe itli aç klamalar ve uzla metodlar üretilmekte ise de klâsik çizgiyi aynen savunan görü reel ve rasyonel bir zeminden yoksun oldu u, küresel hukuk lehine olanlar da gerek kutsal alan zorlayan d müdahaleler olarak alg land ve kar direnç üretti i gerekse dinin klâsik ö retisi içinden sa lam dayanaklar bulamam oldu u için ayr ayr zaaflar ta maktad r. Öyle zannediyorum ki, günümüzde Müslüman toplumlar n uluslar aras hukukla yak n temas , hak ihlâllerini gidermede uluslar aras hukukun bir s nak ve ortak uzla alan olarak görülmeye ba lanmas ve hukukta uluslar aras bir istikrar n ve güvenli in sonuçta bütün alt toplumlar için yararl olaca fikri belki bu alanda zamanla kendili in352
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
den bir bulu may do uracakt r. slâm entelektüelleri aras ndaki görü farkl l klar n n a rl k kazanaca yön ile ulus-devletlerinin hukuk politikalar da bu konuda bulu may h zland r c ya da geciktirici bir role sahip görünmektedir. Bu arada, global hukuka kar slâm ülkelerinin alternatif bir uluslar aras hukuk üretmesi mümkün mü? Dinin bir hukuk üretmesi mutlaka gerekli görülüyor ve talep ediliyorsa, slâm gibi evrensel bir dinin mahallî hukuk üretiminden ziyade evrensel hukuk üretmesi daha muhtemel de il mi? Evrensel bir dinin mensuplar aras nda ya at lan çeitli mahallî hukuklar , dinin birebir ö retisi de il, bireylerle ve toplumlar n kendi öz hayatlar yla alakal durumlar olarak görmek gerekmez mi? eklinde bir dizi soru da zihnimize tak lm yor de il. Bu vesileyle ben, say n tebli ci Aslan Gündüz Bey in slâm ülkelerinin global hukuka kar alternatif bir hukuk geli tirmelerini mümkün görüp görmedi ini ö renmek istiyorum. Te ekkür ederim.
MÜZAKEREC LERE CEVAP Prof. Dr. Aslan GÜNDÜZ
Her iki de erli meslekta m n son derece güzel aç klamalar için te ekkür ediyorum. Bana yöneltilen sorulara kendimce cevaplar vermek istiyorum. Yaln z, dinleyicilerin beni birazc k daha anlamalar için k sa bir ey hat rlatmak istiyorum. Ben, globalle meyi çok gerekli gören biri gibi de görünmek de il de globalle menin bir resmini vermek istedim. Bilim adaml asl nda çok iddial bir ey; öyle bir iddiada bulunmuyorum da i te o yolda ilerliyoruz. Bizlerin i i, do ru resim çekmek, bu resmi objektif olarak görmek ve daha sonra ona göre cevap arayabilmektir. O yüzden, bazen çekti imiz resim insanlar n ho una gitmeyebilir. Bundan bizi sorumlu tutmas nlar. Ama ben, resmi biraz eksik verdi im için az bir ilave yapaca m. Globalle menin baz sonuçlar var: Bunlardan bir tanesi, devlet merkezî olmaktan ç kar l r, devlete ait mallar yava yava bireylerin eline geçer. Devletin küçülmesi sonucu, refah devleti zay flar, sosyal programlar birer birer rafa kald r l r. Yabanc sermayenin gelmesinin yollar garantiler verilerek aç l r. Devletin kural koyma, uyu mazl k çözme yetkisi kendi ülkesiyle s n rl kal r. Uluslar aras verilere göre ekonomi yeniden yap land r l r ve millî ekonomi miletler aras ekonomi ile bütünle tirilmeye çal l r. Bu süreç içinde ulusal ekonomilerin daima d etkilere aç k hale getirildi i, sömürgele tirildi i görülür. Yabanc lar s naî mülkiyet kanunlar ç kartarak ve bunlar s k ekilde uygulatarak bir yandan rantlar n belli merkeze akmas n sa lar, öte yandan da millî ekonomilerin geli mesini bir ölçüde ve bir ekilde en354
353
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
gellerler. Yabanc mallar hizmetlerin ve yabanc sermayenin serbestçe dola m sa lan r. Bunun sonucu olarak da ulus-devletin, sermayenin millî s n rlar üzerindeki ak n kontrol etme yetkisi a n r. Buna paralel olarak, ekonomik alandaki global hukuku uygulayabilmek için siyasî demokrasinin yerle tirilmesine özen gösterilir. nsan haklar na ve temel özgürlüklere sayg , uluslar aras denetime tâbî bir ekilde kurulmaya çal l r. Çok kültürlülük ve buna ba l olarak çok hukukluluk savunulur. Burada bir ey söylemek istiyorum. Burada kimine göre globalizm, asl nda Orta Ça Bat Avrupas na yeniden bir dönü ü de ifade ediyor. Bildi iniz gibi Bat Avrupa Orta Ça nda çok hukukluluk söz konusu idi. Bugün de ayn yola girildi ini görüyoruz. Bunu bir örnekle aç klamak istiyorum. nsan haklar alan nda birey, önce kendi hukukuna, kendi ülkemizden bahsederek konuya girelim isterseniz- Avrupa nsan Haklar Sözle mesi ne, Medenî ve Siyasî Haklar Sözle mesi ne, kence Sözle meleri ne ve AG K belgelerine, hepsine haklar var. Hepsi, kendisinin hukuku. te çok hukuklu bir sistem. Ekonomi alan nda yerine göre Ankara Andla mas , Gümrük Birli i, Dünya Ticaret Örgütü Verileri, Hükmî S nâî Mülkiyet ile lgili Sözle meler. Demek ki dünyada globalle menin getirdi i sistem içinde kanun koyucular birden fazla oldu u gibi, hukuk sistemlerinde de çok hukuklu bir sisteme do ru gidiliyor, bunu fark etmesek bile.
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
durmaya çal yor veya kendi versiyonunu bir ölçüde mütevaz bir ekilde ortaya koymaya çal yor. Ama, bu süreç içerisinde Ali Bardako lu Bey in sorusuyla da ba lant l olarak bu ve buna benzer kurulu lar n ziyadele mesi ve etkinle mesi, sadece faydal olmaz, çok gerekli görünüyor. E er bu sürece katk sa lanacaksa, yani sürüklenenler de il sürükleyenler saf nda da yer al nacaksa, slâm Konferans Te kilât gibi kurulu lar n ziyadele tirilmesi, mevcutlar n n kuvvetlendirilmesi ve i levlerinin zenginle tirilmesi gerekir. Bu kurulu lar, senenin belli zamanlar nda çe itli ülkelere ait devlet adamlar n n gelip seremonik toplant lar yap p da da ld klar kurulu lar olmaktan ç kmal d r. slâm Devletleri bir alternatif sunabilirler mi veya slâm ülkeleri bu mutfakta yer alabilirler mi? sorusu, i in özüne ili kin güzel bir soru. Bu belki unun da kabulü; böyle bir süreç var, bu süreci durdurma mümkün görünmüyor, o zaman bu sürecin bize ve geli mekte olan ülkelere zarar vermemesi için hadisenin neresinden girmek ve nas l etkilemek lâz m? . Elbette mümkün; ama, bunun için dünya ölçe inde çal an, bu standartlar bilen, süreci etkilemeyi bilen slâm sivil toplum kurulu lar n n önce ihdas edilmesi, daha sonra donat lmalar ve bu sürece girmeleri gerekiyor.
Bu aç klamadan sonra, de erli müzakereci arkada lar m n sorular n n cevaplar na geçmek istiyorum. slâm Konferans Te kilât , yasama veya benzeri bir faaliyete giri irse bunun bizim aç m zdan bir globalle me sa layaca n sanm yorum. Çünkü, kendinde olan, zaten getirdi i bir düzen, esas itibariyle slâm ülkelerine yabanc olmamas gereken bir düzendir. Bundan hareketle size unu hat rlatay m:
Ali Bardako lu nun sözlerinden hareketle unu belirtmek istiyorum. Asl nda devletler hukukunda bir global hukuk olur; bir de bölgesel hukuk olur. Vaktiyle bir slâm devletler hukuku vard . u anda ça da ili kileri düzenlemeyi dört dörtlük kendine i edinen, alternatif olma veya tamamlama i levini yapabilecek slâm devletler hukuku günümüzde yok. Belki bölgeselli in ötesinde slâm devletler hukukunun varl , dünya devletler hukuku kurallar konulurken dünya devletler hukukunu etkiler; bunu görmemezlik edemezler.
Bat n n önemli say daki devletleri için globalle me, yabanc la ma de ildir. Zaten globalle me, kendilerinin benimsedi i bir sistemin yay lmas söz konusudur. Bu ülkelerin, insan haklar sözle melerini kabul etmeleri kendilerine yeni bir yük getirmez. Zira, senelerdir kendilerinin hayata geçirdikleri bir düzeni bu defa çok say da di er devletlere de te mil ederler; böylece o sistem geni lemi olur.
Diyelim ki milletler aras bir teamül hukuku ortaya ç kaca zaman, bunun devletlerin geneli taraf ndan benimsenmesi ve hukuk olarak inan lmas gerekir ki, ortaya ç kabilsin. imdi slâm devletler hukuku olsayd , slâm devletleri bir blok olarak hareket edebilselerdi, kendilerine ayk r gelen belli kurallar n ortaya ç kmas da zaten mümkün olmazd .
Ke ke slâm Konferans Te kilât da böyle geni lese ve bir düzen getirse, bu düzen asl nda slâm ülkelerinde herhangi bir yabanc la ma veya zorlama görmeden çok kolay bir ekilde uygulanabilir. Benim gördü üm kadar yla slâm Konferans Te kilât birçok yerde geriden gidiyor; globalle me dedi imiz süreç içerisinde olanlara ayak uy355
imdi bu sistemde susma, kural n ortaya ç kmas n engellemez. E er ç kacak bir kural engellemek istiyorsan z, fiilen itiraz etmeniz lâz m. Yani, srarl muhalif olman z lâz m. Muhalefetin ötesinde e er al356
KÜRESELLE MEN N HUKUK BOYUTLARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ternatif üretirseniz, yeni kurallar n ortaya ç k nda çok büyük bir medeniyetin ve say itibariyle dünyan n üçte birini geçen insanlar topluluunun dü ünceleri a rl kl bir ekilde elbette dikkate al n r. Böyle örgütlü bir slâm devletler hukukunun henüz yap lmad n söyleyebiliriz. E er durum bu ise, ne yap lmas gerekti i hususlar n n ip uçlar da ortaya ç kmaktad r. slâm, bölgesel bir alternatif mi sunar veya bu globalle meye karevrensel bir alternatif mi sunar yahut da bir ey mi yapamaz? Bana göre, ac ama üçüncü soru daha do ru geliyor. u andaki haliyle bir ey yapamaz. Evvela, hangi slâm ve bu slâm nerede örgütlenmi , geli tirdi i kurallar hangisi, kaç slâm devleti bunlar n pe inde gidiyor veya bu devletler slâm devleti mi? Bu sorular sordu unuzda, varaca n z netice, kocaman bir hiç gibi görünüyor; ama, bilimsel düzeyde, dü ünce örgütleri düzeyinde bu geli tirilebilir. Elbette bu olabilir. Gördü ümüz kadar yla bugünkü slâm devletleri, geli memiz olduklar için, geli mekte olan devletlerin yapt klar düzenlemeleri önce anlamaya çal yorlar, bir süre de anlam yorlar, seneler sonra anlad klar nda da yine ba kalar n suçlamak suretiyle tepki gösteriyorlar ve sürükleniyorlar. Bu cevap iç aç c de il; ama, netice bu. Bu konuda bir ba ka s k nt ya temas etmek istiyorum: Meselâ, insan haklar alan nda mutfa a girebilir misiniz? Girilir elbette; ama, geç kal nd . Çünkü, yemek pi ti. unu kastediyorum: nsan haklar ile ilgili ciltler dolusu belgeler yaz ld . Bunlar n içinde slâm n hâlâ aç klamas gereken veyahut da bugünkü insan haklar belgeleriyle uzla p uzla mad soru olan eylerin ortaya konmas gerekiyor. Meselâ, cismânî ceza, bugünkü insan haklar belgelerinin hiç birinde kabul edilmiyor veya kad n erkek e itli i ba lam nda getirilen düzenlemelerle Kur ân n getirdi i düzenlemeler ne ölçüde ba da yor; bunu do ru bir envanteri ç kar ld ndan emin de ilim; ama, hadiseye kabaca bakanlar, slâm n getirdi i düzenle bugünkü getirilen düzenin uyu mad n söylerler. E er bunlar böyle ise ve vaktiyle bunlar biz etkileyemedi isek, art k bu yemek pi ti ve so umaya ba lad . Fakat, buna ra men i in neresinden ba lan rsa iyidir, diye dü ünüyorum. Benim gördü üm kadar yla slâm devletleri bir de unu yap yor: Genelde ortaya ç kan belgelerin tamam do ru kabul ediliyor; tabir câiz ise Kur ân veya slâmî dü ünceler buna uydurulmaya çal l yor ve bir tak m telifçi yorumlar yap l yor. Bunlar ön almaktan ziyade mevcudu hakl ç karma çabalar eklinde görünüyor. Bu sorulara çok olumlu bir cevap veremedi im için üzgünüm. 357
Globalle menin ideolojik yönü var m ? sorusuna elbette var dememiz gerekir. Bunu ben bir cümle ile vurgulamak istedim. Bu sistemi iyi bilmeyenler, ön veya inisiyatif almayanlar sömürgele irler. Bundan dana a r nas l söyleyeyim. Osmanl Devleti nin gitti i yer belli; insan bundan ders al r de il mi? Ayn yere bir daha gidilir mi? imdi Bat dayat yor; ellerinizi kald r n, millî ekonomik kurulu lara ve çiftçiye yard m etmeyin, ürününü almay n, tarlalar daha az ektirin diyor. Bunlar n hepsini yapt n zda ne oldu unu görüyorsunuz. Peki o halde neden yap yorsunuz? Alternatifiniz var m ? Global hukuk diye hepsine uyacak m s n z? Bu kurallar ilâhî de il ki uymak zorunda olas n z. Körü körüne ba lanman n neticesi nereye gidiyor görüyorsunuz. Ondan sonra Anadolu da kimse nohut, mercimek, bu day ekmez, f nd k dikmez, eker pancar yeti tirmez. Malatyal lar kays a açlar n sökmeye ba lad . Yar n Giresunlular da f nd k a açlar n söker. Globalle me bu ise biz bunu yanl anl yoruz. Bu aç k ve net böyledir. nsan haklar alan nda standart yok; çifte standart var konusuna girmeyece im. Çünkü, kötü adam olma pahas na ben bu konuda epeyce konu tum. Bu konudaki geli melerin geri al nabilece ini sanm yorum. M. Akif Ayd n Bey e bu konuda kat lm yorum. Çünkü, bunu geri al rlarsa ekonomik globalle meyi sürdüremezler. Ekonomik globalle menin alt yap s , daimîlik olmas , kurumla mas ; bu insan haklar , hukukun üstünlü ü ve demokrasi üçlüsünün gerçekle mesine ba l . Evet, bu üçü tek ba na birer de er. Bizim de ihtiyac m z var; ama, böyle bir yönü de var. Ben buradan geri ad m at laca n sanm yorum. Global hukuk, ideal hukuku tehdit ediyor mu? Tabiî, tehdit ediyor. Global hukukun ideal hukuk oldu unu söylersek çok yanl olur. Global hukukun temelinde büyük menfaatlerin kanalize edilmesi, garanti edilmesi yat yor ve büyük menfaatleri garanti eden, yeniden kurumla t ran, âdeta dünyaya bu sebeple yeni bir ekil veren ideal hukuka yakla t n ve ideal hukuku destekledi ini söyleyemeyiz. E er dünyan n çok önemli bir bölümü bundan ma dur oluyorsa ideal hukuktan bahsedemeyiz. Te ekkür ederim.
358
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
s na dayanan ulus devletler çok uluslu irketlerin, sermaye ak lar n n ve iktisadî problemlerin s n r tan mayan niteli iyle u ra mak zorundad rlar. Mesafenin/mekân n yok olmas anlam na gelen yönüyle küreselle me, ulusal toplumlar n s n rlar n a an bir dünya toplumu tasavvurunun olu mas n te vik eden dinamikler de içermektedir. Bununla beraber, bu sürecin yerel ve ulusal olan tümüyle küresel olana baml hale getirdi ini söylemek de bir abartma olur. Bundan dolay , küreselle meyi bu üç düzeydeki olaylar n birbirleriyle etkile iminden ortaya ç kan bir sonuç olarak görmek daha do rudur. üphe yok ki, bu durum ulusal hükümetler için hem yeni f rsatlar yarat yor hem de yeni sorunlar ortaya ç kar yor.
XI HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE Prof. Dr. Mustafa ERDO AN Hacettepe Üniversitesi A. G R
Küreselle me ba ta ileti im olmak üzere insanî etkile imin ce itli biçimlerinin, milletler aras ndaki co rafî s n rlar n önemini yitirmesine yol açacak ekilde, dünya ölçe inde h zla yay lmas ve bunun sonucunda insanî gündem ve ilgilerin dünyala mas sürecidir. Bu süreç, toplumlar n bunun bilincinde olduklar ölçüde bir dünya kamuoyunun ve ortak bir dünyal l k (insaniyet) kavray n n olu umuna yol açmaktad r. Bu meyanda eskiden ulusal, yerel veya bölgesel addedilen birçok sorun da art k birer dünya sorunu haline gelmektedir. Gerçi, küreselle me denen sürecin bu adla an lmay gerektirecek yo unlukta bir fenomen haline gelmesi oldukça yenidir; bu süreç kinci Dünya Sava n n sona ermesini takip eden geli melerle kendini hissettirmeye ba lam ve Sovyet Bloku nun çöktü ü 1989 y l ndan sonra ortaya ç kan olaylarla iyice belirginle mi tir. Bununla beraber, asl nda baz sorunlar n dünya ölçe inde ortaya ç kmaya ve öyle kavranmaya ba lamas çok önceden beri var olan bir gerçekliktir. Böylece insanî var olu un sosyal, kültürel ve iktisadî yönleri art k büyük ölçüde uluslar a an bir nitelik kazand rm t r. Küreselle me milletler aras nda her bak mdan kar l kl ba ml l art rmakta ve herkesin hayat n kendisinden çok uzakta meydana gelen olaylara ve al nan kararlara gitgide daha fazla ba ml hale getirmektedir. Bu süreçte her ey hareket halindedir; felâketler, uyu turucular, fikirler, imajlar, bilgi, göçmenler, para, müzikler, hava kirlili i, filmler, radyasyon, mülteciler, internet, ö renciler, teknoloji, ders kitaplar , turistler, de erler, silâhlar... dünya ölçe inde h zla ak yor, yay l yor. Yirmibirinci yüzy l n ba nda, en güçlü devletler bile kar l kl ba ml l n gerekleriyle ba etmek durumundad rlar. Mülkî s n rlar esa359
B. KÜRESELLE ME VE HUKUK
Be erî var olu un hemen hemen bütün alanlar n etkileyen bir süreç olarak küreselle me elbette hukuku da etkilemekte ve böylece ulusal ve milletler aras hukuku yeniden biçimlendirmektedir. Hatta denebilir ki, küreselle meden en fazla etkilenen alan hukuktur. Asl nda, bu süreçte hukuku s rf etkilenen bir alan olarak görmek önümüzdeki gerçekli i tam olarak kavramam za yetmez. Hukuk, ekonomi ve teknoloji ile birlikte, küreselle me sürecinin önde gelen ta y c lar ndan biridir. Hukukta küreselle me e iliminin nirengi noktalar n belirtebiliriz:
u ekilde
1. Evrensel Normlar Fikrinin Yükseli i Küreselle menin hukukta ortaya ç kan yönlerinden birisi, bütün uluslar n evrensel diye an lan norm ve standartlar benimseme e ilimi içine girmeleri, hatta benimsemeye zorlanmalar eklinde kendini göstermektedir. Asl nda, evrensel standartlar dan söz etmeye ba lan ld nda hukukta küreselle me ba lam olmaktad r. Çünkü bu, hukukun geleneksel yerel/ulusal kavran n de i tirebilecek bir potansiyel ta maktad r. Gerçi, kendilerine uyulmas zorunlulu u ortaya at lan norm ve standartlar n hepsinin gerçekten evrensel olduklar tart ma götürür. Bununla kastedilen, birçok örnekte, dünyada u veya bu nedenle egemen olmaya ba layan veya öne ç kan baz hukûkî de erleri çe itli toplumlar n u veya bu nedenle benimseme iradesi göstermeleridir. 360
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Böyle olmakla beraber, yine de bütün toplumlar n hangi nedenle olursa olsun ortak standartlara do ru yönelmelerinin, bu e ilimin kendisinin küreselle menin bir i areti oldu unu rahatl kla söyleyebiliriz. Hukukta evrensel normlara uyman n ulus devletler için bir zorunluluk haline gelmesinin egemenlik, self determinasyon ve demokrasi ile ilgili yans malar vard r. Denebilir ki, küreselle meyi karakterize eden nokta onun ulus devletin otoritesine yönelik tehditler içermesidir. Her eyden önce, bugün art k egemenli e ili kin geleneksel anlay aynen koruyarak küresel düzenin gereklerine uymaya imkân bulunmamaktad r. Gerçi, egemenlik sadece bugün de il, ulus devletin tarihinin hiçbir döneminde tam ba ms zl k teriminde ifadesini bulan mutlakl kta bir gerçek olmam t r. Ama özellikle küreselle me süreciyle birlikte kar l kl ba ml l k kavram ulus devletlerin ba ka devletlerle ve milletler aras kurumlarla ili kilerini tan mlama bak m ndan daha elveri li hale gelmi tir. Bu çerçevede, evrensel normlara uyma zorunlulu u ulusal otoriteleri milletler aras kurulu lar ve mekanizmalara daha ba ml hale getirmekte, yani tam ba ms zl k yerini k smî ba ms zl a, tam egemenlik yerini kay tl egemenli e b rakmaktad r. Buna ba l olarak, uluslar art k kendi kaderlerini tayin konusunda da tam yetkili olmaktan ç km lard r. Birçok iç ve d mes´elede global toplumun ba lay c norm ve standartlar n kabul etmek zorunda kalan bir ulusun kendi kaderine tek ba na hâkim oldu u elbette söylenemez. Bu ayn zamanda ulusal ölçekli demokrasilerin demokrasi olmak iddialar n da zay flatan bir durumdur; çünkü, bu süreçte ulusal irade ler küresel irade nin bask s veya vesâyeti alt na girmektedir. Ulusal ölçekteki bu demokrasi kayb n n ancak global kurum ve süreçlerin daha demokratik hale getirilmesiyle kozmopolitan demokrasi ye yöneli letelâfi edilebilece ini de bu arada belirtmek gerekiyor. Ne yaz k ki dünyada bu yönde bir geli me e iliminin varl ndan söz etmek için henüz vakit erkendir. Do rusunu söylemek gerekirse, bu konuda gelece e dönük olarak da a r iyimser beklentiler besleyebilecek durumda de iliz. 2. Milletler Aras Hukukun Yeni Özneleri Milletler aras hukuktaki ba ka baz geli meler de küreselle menin birer göstergesi olarak al nabilir. Bireyler ve sivil örgütler eklindeki devlet d öznelerin milletler aras alanda etkili olmalar ve hatta resmen tan nmalar bunlar n ba nda gelmektedir. Art k milletler aras dünyan n yegane aktörleri devletler de ildir. Küreselle en ça da milletler aras düzeyde özellikle sivil örgütler o kadar önemli hale gelmi tir 361
ki kimi yazarlar bunlar global sivil toplum un yap ta lar olarak görmektedirler. Sivil kurulu lar insanl n ortak mes´eleleri hakk nda bir dünya kamuoyu olu mas nda en büyük katk y yapmaktad rlar. Global sivil toplum gibi, dünya kamuoyu kavram da kendi ba na küreselle menin niteli i hakk nda bilgi vericidir. Milletler aras sivil örgütlerin (NGO lar) yeni küresel sistemdeki yerini ve önemini anlamakta a a daki örnekler son derece ö reticidir. Global sistemde baz milletler aras NGO lar birçok ulusal hükmetten daha etkindir. O kadar ki, milletler aras alanda faaliyet gösteren hükümet d kurulu lar bazan BM ye vekâleten ve ulusal devletleri ikame eder tarzda dünyan n çe itli bölgelerinde rol almaktad rlar. Nitekim, 1990 lar ortalar nda dünyan n çe itli bölgelerine yap lan geli me/kalk nma yard mlar n n % 10 dan fazlas NGO lar eliyle da t lm t r. Acil yard m n da t m na on kadar büyük NGO hâkim durumdad r. Keza, Kuzey Sri Lanka da iç sava n ba lamas ndan sonra ilk e itimin koordinasyonunu yine bu gibi sivil örgütler yapm t r. Bazan da, milletler aras toplum bir ülkenin içinde kimi somut görevler yerine getirmek üzere (Afganistan da may nlar n temizlenmesi gibi) NGO lar olu turmu tur. 3. Milletler Aras Hukuktan Uluslarüstü Hukuk a Küreselle menin milletler aras alanda hukuku etkilemesinin bir görünümü hukukun k smen de olsa uluslarüstü bir nitelik kazanmas d r. K smen derken hem bölgeselli i hem de belli konularla s n rl olmay kastediyorum. Bölgesel anlamda uluslarüstü hukukun ortaya ç k n n tipik örne ini Avrupa da görmekteyiz. Uluslarüstü hukuk özellikle Avrupa Birli i nde üye ülkelerin ulusal hukuk düzenlerinin üstünde yer alan bir ortak hukuk olarak ortaya ç kmaktad r. Bu yeni olu an hukuk nitelik itibariyle geleneksel milletler aras hukuktan farkl d r. Geleneksel anlay tan farkl olarak bireyler do rudan do ruya uluslarüstü hukukun özneleri durumundad rlar, ki ilere haklar ve yükümlülükler yükler. Yani uluslarüstü hukuk, devletlerden ziyade ki ilere hitap eder. Bunun sonucunda Avrupa da ki iler iki ayr hukuk düzeninin ve iki ayr vatanda l n özneleri haline gelmi lerdir; bir üye ülkenin vatanda ayn zamanda Avrupa vatanda d r. Ayr ca, ulusal hukuk düzenlemeleriyle çat mas halinde AB hukuku öncelikle uygulan r. 362
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Avrupa Birli i nde uluslarüstü hukukun ortaya ç k n n yakla k k rk y ll k bir tarihi vard r. Bu yeni hukuk kategorisinin ortaya ç kmas nda ba rolü Avrupa Topluluklar Adalet Divan oynam t r. Bu mahkeme, Roma Antla mas nda zaten öngörülmü olan tüzük lerin üye ülkelerde do rudan do ruya uygulanabilirli i (directly applicability) kurumunun yan nda, özellikle ön karar prosedürü çerçevesinde do rudan etki (direct effect) doktrinini geli tirerek Topluluk/Birlik hukukunun üstünlü üne etkinlik kazand rm t r. Milletler aras düzeyde hukukun konu bak m ndan küreselle mekte oldu u alan ise insanî müdahale ve insan haklar hukuku eklinde ortaya ç kan insanî hukuktur. Hukuk aç s ndan, küreselle meyi tahrik eden nedenlerin bir k sm Birle mi Milletler örgütü çerçevesinde ortaya ç kmaktad r. Küreselle me milletler aras toplum kavram n gitgide daha fazla ön plâna ç karmaktad r. Milletler aras toplum en somut biçimde kendisini Bire mi Milletler örgütünde göstermektedir. Bunun tipik görünümlerinin ba nda, BM nin küresel toplumun temsilcisi olarak, insanî amaçlarla ulus devletlerin iç i lerine müdahale edebilmesi gelmektedir. Ulus devletlerin eskisi gibi egemenliklerini ileri sürerek buna kar ç kma ans çok azalm t r; egemenli in hiçbir devlete insanî yard m reddetme yetkisi vermedi i görü ü gitgide daha fazla yayg nl k kazanmaktad r. nsanî müdahale konusunda Birle mi Milletler in ki ili inde milletler aras toplumun herhangi bir davet olmadan harekete geçmekteki isteklili i, milletler aras sistemin geleneksel temeli olan iç i lerine kar mama kural n n da de erini önemli ölçüde azaltmaktad r. Nitekim, Birle mi Milletler özellikle So uk Sava n sona ermesinden sonra ulus devletlerin içindeki uyu mazl klara insanî müdahale amac yla daha fazla kar m t r. Bu konudaki dönüm noktas , 1991 y l nda BM Güvenlik Konseyi nin Körfez Sava nda Irak Kuveyt ten askerî güç kullanarak ç kartmaya yetki vermesi olmu tur. Gerçi Irak n Kuveyt e sald rmas bir milletler aras uyu mazl k idi; ama, bu olay yeni bir dünya düzeninin kurulmas nda BM nin rol almas n n yolunu açm olmas bak m ndan küreselle meyi tahrik eden en önemli etkenler aras nda yer alm t r. Kald ki, bu dönemde Irak a yap lan müdahale Kürtleri, Saddam rejiminin bask s ndan korumak amac da güdüyordu; yani BM bu örnekte bir iç çat maya müdahale etmi tir. Ayr ca, Ruanda (soyk r m önlemek amaçl ) ve Somali deki (yard m da tmak amaçl ) BM operasyonlar da insanî müdahale gerekçesinin geleneksel ulusal egemenlik anlay n berhava etmesine yol açm t r. 363
nsanî müdahale nin münhas ran BM düzeyinde söz konusu olmas na kar l k, insan haklar hukuku nun do mas hem BM düzenlemeleri bak m ndan hem de daha yo un olarak Avrupa çap nda belirginle mektedir. Küreselle me, insan haklar na sayg y ulusal devletlerin birer iç sorunu olmaktan ç kararak küresel toplum un ilgi alan na sokmu tur. Ulus devletler art k sadece insan haklar yla ilgili milletler aras belgelere imza att klar için de il, fakat ayn zamanda global toplumda me ru ve sayg n siyasî birlikler olarak muamele görebilmek için de kendi ülkelerinde ya ayan insanlar n temel haklar na sayg göstermek zorundad rlar. nsan haklar na sayg ve demokrasi küresel ahlâk n ba standard haline gelmi tir. Art k hiçbir devlet kendi vatanda ma istedi im gibi muamele ederim, bu kimeyi ilgilendirmez diyebilecek durumda de ildir. Avrupa da da insan haklar ortak hukuku iki farkl düzeyde ortaya ç kmaktad r. Birincisi ve as l belirleyici olan Avrupa Konseyi te kilât d r. Avrupa Konseyi çerçevesinde imzalanm ve 1950 lerden buyana yürürlükte bulunan insan haklar koruma mekanizmas Avrupa düzeyinde olu an ba lay c bir ortak insan haklar rejiminin temelini olu turmu tur. Bu rejimin oda nda Avrupa nsan Haklar Mahkemesi bulunmaktad r. Avrupa nsan Haklar Sözle mesi ni, Avrupa halklar n n insan onuru, hukukun üstünlü ü, ço ulculuk, ho görü, geni fikirlilik ve demokrasi gibi ortak de erlerini göz önünde tutarak ve insan haklar na geni lik ve derinlik kazand racak bir ekilde yorumlamak suretiyle, Avrupa nsan Haklar Mahkemesi insan haklar hukuku nun sadece Avrupa da de il, bütün dünyada ana referans haline gelmeyi ba arm t r. Bu mahkemenin konumunu güçlendiren en önemli etken, kararlar na bütün Avrupa Konseyi üyesi ülke yönetimlerinin uyma zorunda olmalar d r. Avrupa düzeyinde bir insan haklar ortak hukuku do mas na daha az düzeyde de olsa katk da bulunan ikinci olu um, Avrupa Birli i ve onun mahkemesi olan Adalet Divan d r. Avrupa Topluluklar Adalet Divan , imdiye kadar Roma Antla mas nda say lan temel iktisadî özgürlüklerin yorumu yoluyla bu davaya katk da bulunabiliyordu. Avrupa Birli i Temel Haklar Yasas n n (Charter) kabülünden (2001) sonra ise Avrupa Adalet Divan art k bir insan haklar mahkemesi olarak da i lev görecektir. Bu arada, AB nde bir insan haklar yasas n n yürürlü e girmi olmas n n Avrupa nsan Haklar Mahkemesi nin i lev364
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
selli inde herhangi bir zay flamaya yol açmayaca na da i aret etmek gerekiyor. Bunun iki nedeni var: Birincisi, Avrupa nsan Haklar Mahkemesi nin bir organ oldu u Avrupa Konseyi Te kilât n n Avrupa Birli i nden daha kapsay c olmas d r. kincisi ise, nsan Haklar Mahkemesi nin Adalet Divan na göre, insan haklar bak m ndan uzman bir mahkeme niteli inde olmas d r. Ba ka bir ifadeyle, hâlâ siyasî ve iktisadî bir birli in mahkemesi oldu u için, Avrupa Adalet Divan n n insan haklar yla ilgisi t lî düzeydedir. 4. NATO ve Me ru Müdafaa Vaktiyle Bat dünyas n n Do u blokuna kar ortak savunmas n üstlenmek amac yla kurulmu oldu u için tabiat yla dünyal l k bilincine hizmet etmesi beklenmeyen Kuzey Atlantik ttifak (NATO), Sovyetler Birli i nin uydu rejimlerle birlikte çökmesinden sonra, art k, A.B.D. nin önderli inde Avrupa n n bütünlü ünün de sembol olu umlar ndan biri haline gelmi tir. NATO globalle en dünyadaki önemi bak m ndan s n rl bir alanda da olsa BM ile neredeyse rek bet eder bir konuma gelmi tir. NATO yeni global sistemde zaman zaman fiilen BM ad na da i görmektedir. Nitekim, gerek Körfez Sava s ras nda gerekse 11 Eylül terör sald r s na mukabele etmek üzere düzenlenen Afganistan harekât nda A.B.D. önderli indeki NATO ülkeleri ba çekmi tir. Milletler aras hukukun (ba ta BM Antla mas n n) da tan m oldu u, ülkelerin me ru müdafaa hakk çerçevesinde Kuzey Atlantik Antla mas hükümleri gere ince NATO ülkelerinin üye ülkelerden birine yönelik sald r y bilikte def etme yükümlülü ü alt nda olmalar bu geli imi kolayla t rmaktad r.
5. Milletler Aras Mahkemeler ve Tahkim Küreselle menin önemli ve devlet egemenli ini a nd ran ba ka bir tezahürü, suç i ledi i iddia olunan ki ileri bunlar devlet ad na i lenmi olsalar bile do rudan do ruya yarg lamak üzere milletler aras mahkemelerin kurulmas d r. kinci Dünya Sava ndan sonra yap lan Nuremberg yarg lamalar , bireylerin sava ta yapt klar ndan dolay milletler aras topluma kar sorumlu olduklar anlay n ortaya ç karm t r. Bu görü , milletler aras hukukun yegane öznesinin antla malar n taraf olan devletler olduklar anlay ndan tamamen farkl d r. 1990 larda Milletler aras Adalet Divan Nuremberg den buyana ilk defa olarak Ruanda dan ve eski Yugoslavya dan soyk r m ndan ve di er sava suç365
lar ndan üpheli ki ileri yarg lam t r. Bu yeni yarg lamalar n bir yenili i, zaten tutuklanm veya haklar nda tutuklama karar ç kar lm olan üphelilere kar dava açm olmalar d r. Böylece tutuklama bir iç hukuk tedbiri olman n yan nda bir milletler aras hukuk kurumu hüviyeti de kazanmaktad r. Ayr ca, özellikle 11 Eylül 2001 de A.B.D. ye yap lan terörist sald r dan sonra, milletler aras yarg lama ve bu çerçevede tutuklama tedbiri konular terör suçlar bak m ndan da gündeme gelecektir. Önümüzdeki dönemde milletler aras hukukun önemli bir parças n terörle mücadele mevzuat n n olu turaca söylenebilir. Mamafih, söz konusu suçlardan üpheli olanlar mahkeme önüne ç karman n siyasî olarak baz ciddi zorluklar vard r. Her ne hal ise, bu geli me yine de mutlak egemenli in yerini kay tl egemenli e yani, bir devletin dünya sistemine üyeli inin onun kendi yurtta lar na iyi davranmas na ba l oldu u anlay na b rakmas n n yolunu açm t r. Bu çerçevede, hukukun üstünlü ü anlay n n kökle mesinin oldu u kadar küreselle menin de bir sonucu olarak kay tl egemenlik , ayr ca, devletin toplumda otoritenin en üstün ve nihai kayna oldu u dü üncesinde de bir zay flamaya yol açmaktad r. Öte yandan, eskiden esas itibariyle bir özel hukuk kurumu olarak görülen tahkim , küreselle meyle birlikte hem yayg nla makta hem de art k ulusal ve milletler aras alanda bir kamu hukuku çözümü niteli i kazanmaktad r. 6. Hukukun Üstünlü ünün Küreselle mesi Küreselle me hukukun üstünlü ü ilkesinin sadece ulusal devletlerde de il dünya ölçe inde de geçerli olmas dü üncesine güç katmaktad r. Art k hukukun küresel üstünlü ü nden, küresel hukuk devleti nden söz edilmeye ba lanm t r. Gerçi, milletler aras hukukun uygulay c gücü olarak BM nin hâlâ yeterli otoriteye sahip oldu u söylenemez; BM bir dünya devleti de ildir. Öte yandan, yeni milletler aras düzen her ne kadar formel olarak daha hukûkî bir nitelik kazan yor ise de, bu düzende her zaman hukûkî me rulu un egemen oldu unu söylemek zordur. Gerek A.B.D. nin neredeyse rakipsiz bir dünya gücü olarak NATO yu ve hatta BM yi kendi istedi i do rultuda harekete geçirebilecek konumda olmas , gerekse BM Güvenlik Konseyi nin demokratik olmayan yap s fizikî gücün hukuku araçsalla t rmas n ne yaz k ki kolayla t rmaktad r. 366
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Bu elveri iz artlara ra men, hukukun üstünlü ü nun küresel toplumda da hâkim k l nmas yönündeki dü üncenin kendisi hukûkî küreselle meyi zorlayabilecek bir dinamiktir. Keza, insanî hukukun ve bu çerçevede insan haklar hukukunun ba lay c l n sa layan mekanizmalar da bu geli meye katk da bulunabilecek di er bir önemli etken olarak ortadad r. Bu çerçevede, ulusal egemenlik ve iç i lerine kar mama ilkelerinin zay flamas uluslarüstü güç veya otoritelerin bunlardan do acak bo lu u istismar etmelerine elveri li bir durum yaratmakla beraber, bu bo lu un demokratik me rulu u gözetecek bir tarzda ve global çapta doldurulmas ans tümüyle yitirilmi de ildir. 7. Hukukun Uyumlula t r lmas Küreselle me, kimi milletler aras veya uluslarüstü normlara dayan larak gerekti inde ulusal devletlere müdahale edilebilmesi, onlar n egemenliklerinin az veya çok çi nenebilmesi sonucunu do urmakla kalm yor, ayn zamanda ulusal hukuklar baz stratejik alanlarda birbirine de yakla t r yor, hatta yeknesak hale getiriyor. Dünya ölçe inde geçerli olmak üzere akdedilen birçok antla ma ve sözle me ulus devletlerin çe itli konularda hukûkî düzenlemelerini uyumlu hale getirmeleri sürecini de ba latmaktad r. Nitekim, milletler aras bankac l k, para aklama, internet yoluyla haberle me, ticaret, milletler aras irketler ve te´lif haklar konular yla ilgili pek çok milletler aras norma uygun olarak devletler iç hukuklar n gözden geçirmekte ve benzer standartlar uygulamaya geçirmektedirler. Bunlar n özelli i hepsinin de geleneksel anlamda özel hukuk ili kileri alan na girmesidir. Bu demektir ki, küreselle me süreci, milletler aras kamu hukuku yan nda ulusal ve milletler aras özel hukuku da yeniden biçimlendirmektedir. Mamafih, hukuk sistemlerinin baz stratejik konularda uyumlula (t r l)mas ilk bak ta san ld kadar ulusal devletleri zay flatan bir geli me olarak görülmeyebilir. Çünkü, bu hâlâ devlet eliyle gerçekle en bir süreç oldu u için ulusal devletleri güçlendiren bir geli me olarak da mütalaa edilebilir. Ayr ca, bu sayede her bir devlet benzer mevzuat n ba ka ülkelerde de geçerli oldu undan emin olmaktad r. Ba ka bir anlat mla, milletler aras standartlar ulusal hukuk düzenlemelerine dönü türmek ulusal otoritelere ulusa r riskleri kontrol etme ve onlara yine devletler sistemi içinde kalarak mukabele etme imkân vermektedir.
C. KÜRESELLE MEN N TÜRK HUKUKUNA ETK LER
Türkiye nin küreselle me kar s ndaki konumu önemli ölçüde muammal d r. Çünkü, bir yandan küreselle meyi yönelindirebilecek, hatta etkileyebilecek derecede güçlü bir milletler aras aktör olmad için, Türkiye nin küreselle meyle olan ili kisinin esas itibariyle maruz kalma eklinde tan mlanmas gerekir. Ama öte yandan, güçlü bir merkezî devlet gelene ine sahip olmakla ve tam ba ms zl k ç bir egemenlik retori ine a r ba l l yla temayüz eden bir devlet olmas da Türkiye ye küreselle meye kar direnme potansiyeli sa lamaktad r. Türkiye deki yayg n sivil kültür de bu ikinci e ilimi destekleyici niteliktedir. Bu ikircikli durumdan dolay , küreselle meyle ilgili tutumu istikrarl bir çizgi takip etmese de, burada ele alamayaca m kimi ba ka nedenlerin de katk s yla Türkiye bu süreçten belli ölçülerde etkilenmektedir. Bu etkilenmeden Türk hukuku da elbette pay n almaktad r. Bu etkilerin bir k sm BM rejiminin ve NATO sisteminin gereklerinden kaynaklan rken, bir k sm da Avrupa bölgesindeki geli meler taraf ndan harekete geçirilmektedir. Ayr ca, Türk hukuku yukar da i eret etti imiz, hukukun dünya ölçe inde baz bak mlardan benze mesi sürecinin de d nda de ildir. 1. BM Rejimi, NATO ve Türkiye Tükiye Birle mi Milletler in kurucu üyelerindendir. Bu nedenle BM Antla mas n n üye devletler için öngördü ü yükümlülüklerle Türkiye de ba l d r. Türkiye bu çerçevede BM nin insanî müdahale kararlar n n yerine getirilmesine zaman zaman BM emrine silâhl güç tahsis ederek katk da bulunmakta ve çe itli ülkelere uygulanan BM ambargolar na genellikle uymaktad r. Kimi zaman kendi bölgesel ve stratejik ç karlar yla ba da mad na karar verdi i BM kararlar na uymaktan sarf nazar etse de, bu durum Türkiye nin milletler aras ili kilerinde yer yer zorluklarla kar la mas na yol açabilmektedir. Kald ki, Irak a 1991 y l nda yap lan müdahale örne inde oldu u gibi, Türkiye askerî güçle olmasa da müdahaleyi kola la t ran ba ka yollarla BM kararlar na uygun davranmak zorunda hissetmektedir. Özellikle, BM hukuku çerçevesinde me ru müdafa ilkesi gere ince kimi ülkelere yap lan askerî müdaha368
367
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
leye kar mamas n n kendi güvenli ini de ileriye dönük olarak riske atmak anlam na gelece ini Türkiye nin hesaba katmas gerekmektedir. Buna kar l k, NATO içindeki konumu bak m ndan Türkiye daha fazla k s tlanm durumdad r. Kuzey Atlantik Antla mas na göre üye ülkelerden birine yönelik sald r ya Türkiye nin müttefikleriyle birlikte mukabele etmek yükümlülü ünden kaç nmas hemen hemen imkâns zd r. Bunun en son örne i Afganistan a yap lan müdahalede kendini göstermi tir. Bu olayda Türkiye nin askerî harekâta silâhl güçle kat lmas sembolik düzeyde olmu sa da, ba ka biçimlerle bu harekât n içinde yer ald kesindir. 2. Avrupa nsan Haklar Hukuku Avrupa Konseyi nin kurucu üyelerinden ve Avrupa nsan Haklar Sözle mesi nin ilk onaylay c lar ndan biri olan Türkiye, bu konumunun do al bir sonucu olarak Avrupa nsan Haklar Mahkemesi nin yarg alan içinde yer almaktad r. Avrupa Mahkemesi ne bireysel ba vuru hakk n 1987 y l nda yurtta lar na tan d ktan sonra Türkiye Avrupa insan haklar hukukunun etkisini daha fazla hissetmektedir. Türkiye nin anayasal sistemi dolay s yla Avrupa nsan Haklar Sözle mesi iç hukukumuzun bir parças durumundad r. Yani, Türk mahkemeleri Sözle me yi do rudan do ruya uygulamakla görevlidirler. Ayr ca, Türkiye Strassbourg Mahkemesi nin kendisine kar verdi i kararlar n gere ini yerine getirmekle de yükümlüdür. Bu durum Türk hukuku üstünde birkaç yönlü bir etki yapmaktad r. lk olarak, Türk makamlar ihlâl kararlar do rultusunda hareket ederek ya ulusal mevzuat ya uygulamay veyahut da ikisini birden de i tirmek zorundad rlar. hlâl bir pozitif hukuk kural ndan kaynaklanm sa parlamento bu kural de i tirmek, bir idarî karardan kaynaklanm sa yürütme ve idare bu uygulamay kaynaklar yla birlikte de i tirmek, bir mahkeme karar ndan kaynaklanm sa yarg organlar özellikle de yüksek yarg yerleri içtihatlar n de i tirmek yükümlülü ü alt ndad rlar. Hatta, bugünlerde gündemde olan mevzuat de i ikli i önerisinde oldu u gibi, Avrupa Mahkemesi nin ihlâl kararlar n yarg laman n yenilenmesi nedeni haline getirmek gerekebilir. Böylece, Avrupa nsan Haklar Mahkemesi Türk siyasî makamlar bak m ndan hukuk olu turmada bir referans olarak, Türk mahkemeleri bak m ndan ise üst yarg mercii olarak i lev görecektir. Bu durum Avrupa insan haklar rejimini Türk hukukunu dönü türücü çok önemli bir dinamik haline getirmektedir. Bu, Türkiye yi 369
hukûkî bak mdan Avrupal la t racak, bunun gerçekle mesi ölçüsünde de dünyal la t racak olan bir süreçtir. 3. Avrupa Birli ine Uyumun Hukûkî Gerekleri Avrupa Birli i üyeli ine aday olmas Türkiye nin iç hukukunu çe itli bak mlardan etkilemektedir ve daha da etkileyecektir. Esasen tam üye adayl na kabul edilmeden önce de gümrük birli i anla mas dolay s yla Türkiye d ticaret ve gümrük rejiminde önemli de i iklikler yapmak durumunda kalm t . Aral k 1999 da Türkiye nin tam üye adayl n n resmen kabul edilmesi Türk pozitif hukukunu ba tanba a de iikli e u ratacak bir süreci ba latt . Çünkü, di er bütün aday ülkeler gibi Türkiye de anayasas ndan ba layarak hukuk düzenini Kopenhag kriterlerine uygun hale getirmek yükümlülü ü alt ndad r. Söz konusu kriterler ba l ca üç tanedir: Hukuk devleti ve insan haklar ilkelerine dayanan istikrarl bir demokrasinin tesisi, AB içinde rek bet edebilecek i ler bir piyasa ekonomisinin tesisi ve nihayet ulusal ekonominin iktisadî ve parasal birli in gereklerini yerine getirebilecek bir kapasiteye ula t r lmas . Bunlar kurumsal yap lanmada ve zihniyette oldu u kadar hukuk sisteminde de oldukça kapsaml de i iklikleri gerektirmektedirler. Bunlar aras nda, anayasal ve kurumsal yap n n yeniden biçimlendirilmesi yan nda, irketler, rek bet ve anti-tröst, fikrî-s nâî haklar, kamu ihaleleri, devlet yard mlar ve mülkiyet konular na ili kin hukûkî düzenlemeler de yer almaktad r. Nitekim, Türkiye son iki y l içinde bu konular n bir k sm yla ilgili olarak anayasas nda ve kanunlar nda büyüklü-küçüklü çe itli de i iklikler yapt ve e er Türkiye AB üyeli i konusunda samimi ise bu süreç daha da devam edecektir. Öte yandan, Türkiye nin AB ye tam üye olmas halinde, aynen Avrupa da oldu u gibi Türkiye de de ikili bir hukuk düzeni geçerli olacak ve Türkiye nin iç hukukunun AB hukukuna t biyeti devam edecektir. Çünkü, Topluluk hukukunun üstünlü ü üphesiz Türkiye bak m ndan da geçerli olacak, bu çerçevede Topluluk hukuku i lemleri anayasas da dahil olmak üzere Türkiye nin iç hukukuna öncelik ta yacakt r. Bu arada, tam üyeli in gerçekle mesi durumunda Türk mahkemeleri sadece Avrupa nsan Haklar Mahkemesi nin de il Avrupa Adalet Divan n n içtihatlar yla da ba l olacakt r. Buna kar l k, Türkiye Cumhuriyeti vatanda lar hukuken de Avrupa vatanda olacak ve bunun sa 370
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
lad avantajlardan yararlanacaklard r. Keza, AB üyesi bir Türkiye ne d ili kilerini ne de güvenlik ve savunma politikalar n kendi ba na belirleyebilecektir. Meselâ Yunanistan Türkiye nin resmî dü man olmaktan ç kacak, K br s mes´elesi de bir Avrupa mes´elesi niteli i kazanacakt r. 4. Hukukun Uyumlula t r lmas Türkiye için hukukun uyumlula t r lmas AB üyeli inin bir gere i olmaktan ba ka, dünya çap nda gerçekle en ve yukar da i aret ettiimiz benze me sürecinin gerekleriyle de ba lant l bir durumdur. Nitekim milletler aras finans ve bankac l k, para aklama, te´lif haklar , internet ve milletler aras ticarete ili kin konularda yap lan ve bu konularda standartlar getiren milletler aras sözle melerin birço unda Türkiye de taraf durumundad r. Bunlar aras nda GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Antla mas , 1947) ve Dünya Ticaret Örgütü (1993) çerçevesinde imzalanan antla ma ve sözle meler önemli bir yer tutmaktad r. Yak n vadede bunlara terörizmle ilgili ulusal hukuklar n uyumlula t r lmas çal malar n n da eklenmesi beklenebilir. Bu arada, kimi milletler aras anla mazl klar n çözümünde bir yöntem olarak tahkim in yayg nla mas na paralel olarak, Türkiye de de bir anayasa de iikli i yap lm ve Dan tay n idarî i lelerle ilgili yarg yetkisine kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz sözle melerinden do an uyu mazl klar n ulusal veya milletler aras tahkim yoluyla çözülebilmesine imkân veren bir istisna getirilmi tir (Any. m. 125). D. SONUÇ
Küreselle menin bir yönü, ba l ca, ileti im teknolojisindeki ba döndürücü geli melerin, emek ve sermayenin daha ak kan ve daha esnek hale gelmesinin, iktisadî örgütlenmenin ulusal s n rlar a an boyutlar kazanmas n n (mültinasyonal irketler) ve ulusal var olu un rek betçi bir dünya sistemi içinde sürdürülmesi zorunlulu uyla ilgilidir. Bu yönüyle küreselle me neredeyse do al bir süreç olarak kar m za ç kmaktad r ve dolay s yla küreselle meye kar direnmek hiçbir ulusal otorite için mümkün gözükmemektedir. Bundan dolay Türkiye nin yeni dünyada sadece var kalabilmek için de il, varl n sayg n ve müreffeh bir toplum olarak sürdürebilmek ve global sahnede ciddiye al n r bir aktör haline gelebilmek için de küreselle menin bu zorunluluklar na kendisini uyudurmaya çal maktan ba ka bir yolu yoktur. 371
Buna kar l k küreselle menin k smen kurgusal olan bir yan da var. Yani, ba ta A.B.D. olmak üzere ileri Bat ülkeleri bu sürecin ban çekmekte ve onun yönünü önemli ölçüde belirlemektedirler. Mamafih, bu belirleme sürecine ba ka aktörlerin da kat lmas n en az ndan teorik bir imkân oldu u için, bu özelli i küreselle meye ayn zamanda ucu aç k bir süreç özelli i de kazand rmaktad r. Küreselle meyi önümüzde yürüyen bir f rsatlar ve olanaklar manzumesi olarak görmemize imkân veren de esas itibariyle onun bu özelli idir. Ne var ki, küreselle meyi bir tehdit olmaktan ç kar p bir imkâna dönü türebilmek için de yine onun gereklerine göre kendimizi uyarlamam z artt r. Ba ka bir anlat mla, küresellemeyi onun d nda kalarak etkilemeye ve onun tehdit potansiyellerini avantaja çevirmeye imkân yoktur. Bu, ayn zamanda, küresel toplumun karar alma mekanizmalar n n demokratikle tirilmesi gere ini de ortaya ç karmaktad r. Bu çerçevede, küreselle menin ulusal egemenliklerde yol açt kayba esef edip etmememiz, bu kayb n nas l ve kimin taraf ndan telâfi edildi ine/ edilece ine ba l d r. E er küreselle me, kaybedilen egemenlik pay n n demokratik olmayan milletler aras veya uluslarüstü otoritelere do ru kaymas na yol aç yorsa, bunun kayba u rayanlarda ho nutsuzluk yaratmas anla labilir bir durumdur. Küreselle menin insaniyet temelinde bir evrenselli i temsil etmesi ancak küresel demokratikle me ile mümkün olur. Ancak böyle bir evrensellik dünyal la ma n n yerelli i yok etmedi i, ba ka bir deyi le birlik içinde çokluk u mümkün k lan, gerçekten insaniyetçi bir dünya tasavvuru sunabilir. Bundan dolay , küreselle menin a a dan yukar ya do ru demokratikle mesi ve global toplumun gerçekten sivil bir nitelik kazanmas ahlâkî bir zorunluluktur. Türkiye nin hukûkî küreselle mesini de ancak böyle bir perspektif içinde dü ünmemiz gerekiyor.
372
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
1989'da Bush un Komünizmi milletler aras tehlike olarak nitelendirdi i yetmi y lda bu tehlikeyi çökerttikleri aç klamas , yani Internasyonel tehlike olarak slâm n aç kça gösterilmesi ve buna Avrupa Devletleri liderlerinden destek gelmesi, son Afganistan a yap lan sald r ya çok farkl bir anlam ve hedef kazand rmaktad r. Bu noktaya gelindi inde, globalle menin, evrenin ve evremin normal bir geli me, zorunlu bir gidi çizgisi mi oldu u, yoksa plânl , projeli bir operasyon mu oldu u tart mas gündeme gelmekte. Her noktan n plânl , projeli oldu u söylenemez ise de, dünya güç dengelerinin bu hedefe do ru kayd r ld n söylersek çok da yanl olmasa gerektir.
MÜZAKERE Prof. Dr. Burhan KUZU stanbul Üniversitesi I
Giri
Mustafa Erdo an dostumu zevkle dinledim. Kendisi ile biz genellikle benzer eyleri söyleriz; bu bak mdan aram zda bu konuda da ciddi bir ayr l k beklemeyin. Ben Say n Erdo an n daha somut konulara girece ini dü ünmü tüm, fakat daha genel bir de erlendirme yapt ; belki daha sonra somut örneklere girer. Kendisine iki soru sorarak aç klamalar ma ba lamak istiyorum. Küreselle menin demokrasi ile çeli en yan ndan söz etti. lk bak ta böyle olmakla beraber, küreselle me ayn zamanda demokrasi d uygulamalar gerçek demokrasiye çekme imkân da vermez mi? kinci sorum, küreselle me ile olu an yeni ögelerden söz etti. Yani Devletler ve sivil örgütler ve bireyler. Acaba bu örgütler gerçekten sivil midir? Yoksa her biri muhtelif güç odaklar ad na birer misyoner olarak çal m yorlar m ? Bu sorulardan sonra imdi de baz ek aç klamalar yapmak istiyorum. Bu konu hemen halledilecek konulardan de ildir. Her eyden önce globalle me, yuvarlakla ma, küreselle me, evrenselle me gibi muhtelif biçimde ifade edilmekte. Bu terime çok de i ik anlamlar yüklenebilmektedir.
ayet bu tespit etti imiz do ru ise, yani bu hareket oldukça plânl ve projeli bir ekilde gerçekle tiriliyor ise, bunun yans malar çok alanda olacak ve iddet unsurunu da yer yer beraberinde getirecektir. Bu de i im etkisini birçok alanda gösterecektir. Kültürel ve dinî alanda uzun vadede, ekonomik ve hukuk alan nda daha k sa sürede gösterecektir. Hükümran Kültür a r basacakt r. K sa vadede böyle olmakla beraber, uzun vadede slâmî kültür de bask n gelebilir. Çünkü slâm bugün her yerde, bir k t an n s n r n a m t r. Ayr ca belli bir yerde belli bir mesle i yapma ve ya ama zorunlulu u bulunmad için, iletiim ve sirkülasyon, hesaplar ters yüz de edebilir. Bu nedenle belli kültürlerin hegemonyas ve emperyalizmi k r labilir de. Bu durumda millî kültüre kendi kimli ine daha sahip ç kma, Prof. Dr. Gürdo an n deyimi ile glokalle me sürecini ba latmak gerekebilir. Esasen globalle me bizce yeni bir hareket de ildir. Ticaret, teknik ve bilim alan nda zaten vard ; u halde yeni küreselle me daha çok kültürel ve siyasî sistemler alan nda, keza dinî alanda kendisini hissettirecektir. Bu gidi at etnik ve dinî ayr l klar körükleyebilir; dünyada 5000 çe itli gruplar bulundu u dü ünülürse bunlar n kendi devletine sahip olma hevesleri dünyay çekilmez hale de sokabilir.
Berlin Duvar n n y k lmas ile ortaya ç kt dü ünülürse, Komünist Sistem in çökü ü ve Tek Kutuplu Dünya ya gidi olarak alg lamak gerekmektedir. Bu yap lanmada ba aktör A.B.D. olmaktad r.
Bu çe itlili in su yüzüne ç kmas ve birlikte ya am zorlamas ayet bir Endülüs modeli ya da Osmanl n n Millet Sistemi anlay n ve uygulamas n örnek al rsa mes´ele yok; aksine bask n kültürün ötekileri eritme politikas ve gayreti dünya huzurunu iyice bozacakt r.
Bir Dolar n üzerinde yer alan ve 1800'lü y llar n damgas n ta yan Yeni Dünya Düzeni , yaz s na bak lacak olursa, bu hedeflerin 1989'da Rusya n n çökü ü ile ya da 11 Eylül sald r s ile belirlenmedi i ortaya ç kmaktad r.
yi niyetle yakla lmayan bir Globalle me sonunda ekolojik dengeyi iyice altüst edecektir. 374
373
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Netice itibariyle ayet globalle me, ço ulculu u beraberinde getirir, tek boyutlulu u asgarî düzeyde tutabilirse, dünyan n hayr na olabilir; hangi ad alt nda yap l rsa yap ls n birçok anti-demokratik sistemleri y kabilir. Aksi halde insan, kendisini yok edecek global güçlerin esiri olacakt r. Prof. Dr. Mehmet Ayd n hocam n da dedi i gibi bu bir global imtihand r, ahlâk sorunudur ve global günahlardan kurtulmak için hem kaç nmak hem de dua etmek gerekmektedir. II- Globalle menin Türk Hukukuna Etkisi Globalle meyi ayet insan haklar alan nda geli ti ine inand m z Bat Hukuk anlay n n ülkemize yans mas anlam nda alg l yorlarsa ki bizce öyledir bu alanlarda bir etki yeni de ildir. Gülhane Hatt Hümayun un dibacesinde Osmanl n n ilerlemesi slâm Dini ne uydu u müddetçe olmu ; ne zaman ki bundan ayr lm mparatorluk gerilemeye ba lam t r. 150 y ld r bu böyle devam etmektedir. u halde yap lacak i , geri slâmî ilkelere dönülmesidir denildi i halde, uygulamada ba ta Fransa ve talya olmak üzere Bat kanunlar iktibas edilmeye ba lanm t r. Jön Türkler, Fransa ya de il de ngiltere ye gitmi olsalard , durum farkl olurdu. Cumhuriyetin ilk y llar ndan itibaren de bu durum hep devam etmi tir. Bat kar s nda dü ülmü olan kompleks taklit ve te´lifçilik ve basma kal p iktisabç l k yap lmas na neden olmu tur. Ay y ld zl Bayrak a haç i areti ilâvesinden tutun da, A.B.D.ullah Cevdet gibi âdice teklifte bulunanlar ç km t r. 1950'lerden sonra Nato, AB üyeli i gibi önemli giri imler art k sürekli Avrupa n n arkas ndan ko an bir Bat takipçili ini zorunlu ve tek seçenek olarak ortaya koymu tur. Bu ba lamda imzalanan nsan Haklar Evrensel Beyannâmesi ve Avrupa nsan Haklar Sözle mesi iç hukukta Anayasalar n haz rlanmas nda göz ard edilemeyen belgelerden olmu tur. Ne var ki, askerî ihtilâller ve tepki neticesi haz rlanan Anayasalar, iç dinamikleri göz önünde bulundurarak yaz ld klar için oligar ik ve bürokratik yap lanmalar Anayasada yerini bulurken, Millete ve onlar n temsilcilerine olan güvensizlik ön plâna ç km t r. Kendisine Kurucu ktidar olarak güvenilmeyen Millet, Kurulu ktidar olarak da tam söz sahibi yap lmam t r. 375
u halde, globalle me ile dünyaya yay lmas arzulanan millî egemenli in ön plâna ç kmas bizde biraz göstermelik kalm t r. Bu ba lamda küreselle me, seçimin anlam n peki tirmeye çal rken, bizde seçimler sadece sand k güvenli i aç s ndan dürüst olabilmi , oylar say lm , ne var ki, bu oylar n hükümet kurmadaki etkinlikleri ayn olamam t r. Yerine göre birinci ve ikinci parti kenara çekilmi üçüncü partiden ba bakan ç kar lm t r. Böylece oylar âdeta tart lm , kimi oylar özgül a rl k bak m ndan di erlerinden farkl ym gibi bir de erlendirmeye t bi tutulmu tur. Çok partili hayat ve siyasî partilerin önemi aç s ndan, maalesef Bat n n kabul etti i standartlar n çok gerisinde kal nm t r. Ç kar lan SPK evlere enlik. Fransa da bu konuda kanun bile ç kar lmam t r. Almanya da 41 maddelik bir kanun, Anayasa yap ld ktan uzun bir süre sonra, o da malî yard m yap lmas amac yla ç kar lm t r. Bizde bunun tam 3.5 kat uzunlukta bir kanun mevcuttur. Siyasî partiler tamamen cendereye s k t r lm t r. Türkiye de siyasî partiler çok yanl olarak Devletin resmî bir organ gibi telâkki edilmektedir. Onlar n serbest kurulu olduklar göz ard edilince, fonksiyonlar da s f ra indirilmektedir. Bundan dolay da kapat lmalar kolay olmaktad r. Oysa Bat uygulamalar nda iddete bula mak, yabanc dü manl , ho görüsüzlük, rkç l k, demokrasiye kar aç kça tav r alma gibi nedenlerle partiler kapat labilmektedir. Ayr ca aamal yollar denenmektedir. Bir dönem seçime sokmama, malî yard m kesme gibi. Öyle ki, Almanya MPD, fa ist bir partidir. Yabanc dü manl n aç kça te vik etmektedir. 2500 iddet olay na kar m t r. 24 ölü var (içinde Türklerde var) buna ra men Alman Anayasa Mahkemesi kapatmakta tereddüt gösteriyor. Siyasî partiler demokratik siyasî hayat n vazgeçilmez unsurlar d r. Partisiz demokrasi yumurtas z omlet gibidir. Böyle oldu u içindir ki, ülkemizde 78 y ld r parti kapat lamaz. Dü ünceleri aç klama hürriyeti, küreselle menin üzerinde en çok durdu u konulardan biridir. Bu hürriyet ana hürriyettir , eksen hürriyettir . Di er tüm hürriyetleri elimizden alsalar, sadece bu özgürlü ü tam olarak sa lasalar, kaybetti imiz tüm özgürlükleri geri elde etme ans na her zaman sahip olabiliriz. TCK. 141, 142, 163. maddeler kald 376
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
r ld . Bunlar n yerine TMK: 8 ve TCK. 312 ik me edildi. in ac taraf , mahkeme karar na 163. maddenin kalkmas ile meydan bo bulanlar ifadesine ve gerekçesine yer verilerek 312. madde uygulanmaya ba lanm t r. Avrupa nsan Haklar Mahkemesi 1976 tarihli karar nda, A HS nin sadece normal ve herkesin söyleyebilece i alelâde fikirleri de il, as l olarak toplumu sarsan ve derin yank lar uyand ran dü ünceleri korumak için var oldu unu belirtiyor. Din ve Vicdan Hürriyeti: Globalle mede en hassas hususlardan biridir. Hukuk Devleti: Globalle menin ve ça da dünyan n önemli ilkelerinden biri oldu u halde, iç hukukumuzda bu alanda ciddi sorunlar vard r. Yarg d tutulan i lemler mevcuttur. Bunlar küreselle me çanda kabul edilemez yanl lard r. nsan Haklar hlâlleri: Türkiye bu aç dan Avrupa nsan Haklar Mahkemesi nde çok s k mahkum olmaktad r. Türkiye aleyhine aç lm 5000'den fazla dava Avrupa nsan Haklar Mahkemesi nde görülmektedir. Türkiye oldukça yüksek tazminat ödemek durumunda kalmaktad r. Bu davalar n azalt lmas ve tazminattan kurtulmak için globalle en dünyada ilk s ray alan insan haklar alan nda arzu edilen iyile tirme çabalar n n Türkiye de de art k kendisini göstermesi gerekmektedir. Özellikle dü ünceleri aç klama hürriyeti önündeki engelleri ve i kence iddialar giderici tedbirler bir an önce gerçek anlamda globalle meye paralel bir ekilde al nmal d r. Asker-Sivil li kisi: Bat standartlar ndan ve küreselle menin do ru okudu umuz hedeflerinden uzakt r. Özellikle 28 ubat sürecinden sonra saflar daha netle ti. MGK nun yap s ve konumu ön plâna ç kar ld . Bat standartlar nda bu kurul, bir dan ma kuruludur ve bir savunma kuruludur. Bu alanda son yap lan Anayasa de i ikli i cüz î bir iyile tirme getirmi tir. Son Anayasa de i ikli i ve Ulusal Program (19 Mart 2001 tarihi) çerçevesinde gerçekle tirilmeye çal ld ama bizce fazla bir ey getirmemi tir. Hatta baz alanlarda geriye gidi vard r. Devlet Memurlar n n ve Kamu Görevlilerinin nsan Haklar Konusunda E itimi globalle me ile birlikte ön plâna ç km t r. Bunun yarar umulur.
As l sorun, Uygulama Sorunu ve Ho görüsüzlük tür: Avrupa nsan Haklar Divan demokratik bir toplumun niteliklerini belirlerken ço ulculuk, ho görü ve aç k fikirlilik olmadan demokratik toplumun olamayaca sonucuna varm t r. Benzer bir yakla m 1981 tarihli Demokrasiye Kar Bir Tehdit Olarak Ho görüsüzlü e li kin Bildirge . Avrupa nsan Haklar Bakanlar Komitesi taraf ndan haz rlanan bu bildirgede Tüm insanlar n sayg nl na ve özündeki e itli e sayg n n çoulcu bir toplumu gerçek temeli oldu una inanmak denilmektedir. Yine Bildirge de her türlü ho görüsüzlü e kar ç kman n en iyi yolunun demokratik kurumlar korumak ve güçlendirmek, yurtta lar n bu kurallara olan güvenini beslemek ve onlar bu kurumlar n i leyi inde etkin bir rol almaya özendirmek oldu unu göz önünde bulundurmak , ifadesine yer verilmi tir. Bildirge de ço unlukla anlay s zl k, dü manl k ve hatta iddetin kayna olan bilgisizli in do urdu u ho görüsüzlü e kargiri ilecek her etkinlikte e itim ve bilginin yak nsal bir rolü oldu una inan lmaktad r vurgusu yap l yor. Bu tespitten sonra, u sonuca varm lard r: Demokratik bir toplumda insan haklar n n ve içerdi i sorumluluklar n gerekleri konusunda bilinç geli tirmeye ve bu amaçla insan haklar e itimine ek olarak ilk ö retimden ba layarak okullarda yabanc lar n nitelik ve kültürlerine kar etkin bir anlay ve sayg ortam n n yarat lmas n özendirmeye karar verilir . Gerçekten ço ulculu u ve çokseslili i olu turmada yasal birtak m tedbirler gerekli olmakla beraber, ho görüsüzlü ü giderici tedbir almak çok daha etkilidir. Nitekim bu i in önemini kavrayan UNESCO 1995 y l n Ho görü Y l olarak kabul ve ilân etti. Tabiî ki ho görü milletler aras alanda bir evrensel kültür unsuru olarak herkes taraf ndan kabul edilmesi gerekmektedir. Ancak hakl n n de il de güçlünün hakl görüldü ü bir dünya gerçe inde fazla mesafe al namamaktad r. Gerçekten de, Yeni Dünya Düzeni ve küreselle menin ac mas zl , bütün de il parçalar , mahallîli i, toplumdan soyutlanm ferdi, toplumlar milletle me sürecinden geriye götürerek kabile, soy ve a iret seviyesinde ele almaya dönük e ilimleri öne ç karmas , millî devletlerin tart maya aç lmas yeni ve yapay az nl klar ve kimlikler pe inde olunmas , ister istemez ho görü gibi bizim için hem önemli bir millî kültür özelli imizi, hem de evrensel kültüre mal olan bir kavram n uygulamadaki durumunu tart maya açmaktad r. 378
377
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Bu konuda Türk lerin ve özellikle Osmanl n n sergiledi i ho görü benimsenirse, dünyada ço ulculuk ilkesi daha sa l kl i leyecektir. Aksi halde 5000 ayr grubun (etnik, dinî vs.) bulundu u bir dünyada ayr mc l körüklemek bir ey kazand rmayacakt r. 5000 devletli bir dünyay toplayacak salon bile bulunamaz. Büyük devletlerin bu ayr mlar körükledikleri muhakkak. Oysa bu sorunlar genel insan haklar ba lam nda ele almak ve bütünlük içinde bir çözüm aramak ve önermek dünya bar için daha sa l kl olsa gerektir. Tüm bu sorunlar n a lmas nda Dü ünceleri Aç klama Özgürlüü nün önemi inkâr edilemez. Nitekim Avrupa nsan Haklar Mahkemesi 7 Aral k 1976 tarihli Hanyside Kararda öyle diyor: Dü ünceyi aç klama özgürlü ü, sadece ho görüyle kar lanan veya sald rgan olmayan ya da önemsiz görülen haber ve dü ünceler de il, ayr ca devleti veya toplumun bir bölümünü sarsan veya rahats z eden dü ünceler için de geçerlidir . Yine ayn mahkemeye göre: Dü ünce özgürlü ü, dolay s yla anlat m serbestli i, herkesin ilerleme ve geli mesinin önde gelen koullar ndand r (Bkz. Hanyside Karar ). Bir ba ka kararda: Sivil ve siyasal toplum, kanaatlerin serbest dola m yla beslenir. Do ru ya da yanl olarak bilinen fikirlerin çarp mas , bireylerin kendilerine özgü kanaat olu turmalar na imkân verir. ster ideolojik ve felsefî, ister dinî olsun denetim d kalan bireysel kanaat ve kolektif anlay lar kar s nda devlet, tam bir tarafs zl k içinde olmak zorundad r sonucuna varm t r (Bkz. 1986 tarihli Lingens Karar ).
Ço ulculu u sa lamada devletin resmî ideolojisi olumsuz etki yapmaktad r. Elbette ki, her devletin tarihi itibariyle olu turdu u birtak m de erleri mevcut olacakt r. Ancak bunlar n ço ulculu u, çokseslili i engelleyecek ve yok edecek boyuta vard r lmamas gerekir. Resmî ideolojiyi siyasî partilerin programlar na b rakmak daha do ru olsa gerektir. Devlet, iddet içermeyen görü , anlay ve tav rlara kar e it mesafede durmal d r.
Demokrasi konusunda samimi de iller. Siz Avrupa n n küreselle me kayg s içerisinde Arap Dünyas nda çok partili hayat getirme ve demokrasiyi yerle tirme çabalar na rastlad n z m ? Türkiye ye kar tam bir çifte standart içerisindeler. Parti kapatma konusunda; Az nl klar konusunda; Ya Kararlar konusunda ve di er baz konularda hep çifte standart uygulam t r. Dou bölgemizle ilgili davalarda karar hep Türkiye aleyhine verirken dier baz kesimlerle ilgili davalarda farkl davranm t r. Bu, globalle menin do ru okudu umuz hedeflerine uymamaktad r. Sonuç olarak, globalle me ya da küreselle meyi çok iyi alg lamak ve hedeflerini iyi tahmin etmek gerekmektedir. Her toplumun yap s kendi hukukunu do urmas gerekmekle beraber, ileti im alan nda meydana gelen ciddi geli meler, milletler aras toplumu olu turmu tur. Yeni birimler ortaya ç km t r. deallerin d na ç k p, dünyan n bütünle mesi neticesi güçlü sermaye ve büyük irketler bir istila hareketine giri mi lerdir. Global ili kiler varsa bunu düzenleyen bir hukuk yap lanmas olacakt r. Bunun neden ortaya ç kt n de il de bu süreci nas l etkileyebilece imizi dü ünmeliyiz. Dünyada 354 ki inin cebindeki sermayenin 3.5 milyar insan n yani dünyan n yar s n n elindeki paraya e it oldu u art k ilân edildi ine göre, böyle bir dünyada iyi huylu küreselle me ya da globalle meden beklenen ço ulculuk, e itlik, demokrasi adalet vs. gibi ideal baz hedeflerin gerçekle me ans n n ne kadar olduunun takdirini sizlere b rak yoruz. Ülkemizde durum daha da kötüdür. Özellikle konusal alan-özel alan belirsizli i ülkemizde ki i hak ve hürriyetlerini globalle menin paralelinde gitmesini engellemektedir. Tekrar de erli meslekta m Mustafa Erdo an n tespitlerine kat ld m ifade ederken, beni buraya davet eden ve bu müzakere f rsat n veren SAV n Ba kan ve yetkililerine te ekkürlerimi arz eder, sayg lar m sunar m.
III- Avrupa ya Yani Küreselle menin Gerçek Mimarlar na gelince nsan Haklar konusunda samimi de iller. Senden mi-benden mi; müdahale etsek iyi mi olur kötü mü olur; yer alt zenginliklerinin durumu nedir? Bosna Hersek e geç müdahale ederken, Makedonya ya çok daha k sa sürede müdahale etmesi bu tezi do ruluyor. 379
380
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
netiyorlar. Birçok mekanizmalar hesaplad var r.
n z zaman sonuç da buraya
te bu ço unlu un, mutlak ço unluk oldu unu varsaysak bile, iradesinin k s tl olmas gerekti ini zaten kabul ediyoruz. Onun için diyoruz ki insan haklar bunun d ndad r. Bu bir veridir. Ço unlu un iradesine ra men var olmas gerekti ini kabul etmemiz gereken bir deerdir. MÜZAKEREC YE CEVAP
Prof. Dr. Mustafa ERDO AN
Ben mümkün oldukça teknik sunu un d na ç kmak istemedim. imdi Burhan Kuzu Bey in sorular na cevap verece im, di er i aret etti i konularla ilgili ben çok yaz p, konu tu um için onlara temas etmedim. Ama bir k sm na i aret ediyorum. Burhan Kuzu Bey in iki sorusu vard : Birincisi, evrensel birtak m normlar n kabul edilmesi mecburiyetiyle kar kar ya kalmak, demokrasi ilkesi bak m ndan paradoksal bir durum yaratm yor mu? Çünkü evrensel normlar aras nda demokrasi de var. Ama siz demokrasiyi benimsememiz yönünde d ardan bir bask yap yorsunuz. Bütün bu süreç bizim demokratik irademizle olmuyor. Burada bir çeli ki var demi ti. Ben bu çeli kiye i aret ederken akl mda tuttu um aktör devlet de il. Yani ben kendi tercihlerim itibariyle, genel olarak devletten olmasa daha iyi olurdu diye dü ünen ve bu sebeple devletten pek ho lanmayan bir ki iyim. Ama öte yandan bar , düzeni sa lamak için, devlete ihtiyac m z n oldu u da hem tecrübî, hem de lojik bir hakikat yani mant kl bir ey. Fakat burada benim kafamdaki süje, halk n kendisi, biz yurtta lar. Biz yurtta lar n iradesi asl nda içte de bazen s n rlan yor. Biz, mutlak bir demokrasiden de il, liberal veya benim tercihim ile anayasal bir demokrasiden bahsediyoruz. Demek istiyoruz ki, tabiî ki bizim irademizin de bir s n r vard r ve olmas gerekir. Biz her eyi kendi diledi imizce keyfî bir biçimde belirleyemeyiz. Bildi iniz gibi, özellikle demokrasinin uygulama tarz ndan kaynaklanan trajik bir problem var. Bir tehlike potansiyeli ta yor. Bugünkü demokrasi, temsilî demokrasi esas itibariyle ço unluk ilkesine dayan yor. Asl nda prati e bakarsan z kararlar alanlar ço unluk bile de ildir. Seçmen kütlesinin a a yukar onda biri fiilen onu temsil edenler kararlar alarak yö381
Burada ben sadece böyle bir çeli kiyi esas alarak baz itirazlar anlaman n kolay oldu una i aret etmek için bunu belirttim. Da arc mda var olan bir kavram hat rlam oldum, selfdeterminasyon, ulusal selfdeterminasyondan(kendi kendini yönetmeden) önce ben bireysel selfdeterminasyonu kastediyorum. Zaten böyle bir k s tl l var. Dolay s yla bu tür temel de erlere hizmet etti i ölçüde bunun yararl olduunu ben de kabul ediyorum. Bir defa devleti de il, halk , yurtta lar heyetini esas almak kayd yla. kinci bir nokta, milletler aras dünyada sivil örgütler gerçekten sivil mi? ku kucu sorusuna asl nda pek de sivil olmad bir kan t olmak üzere, bunlar n bir k sm n belli bir çevrenin yapt misyoner faaliyeti yapt klar n söyleyerek Burhan Kuzu Bey buna i aret etmek istedi. Sivil örgütler, tabiat icab farkl dünya görü leri, farkl ç karlar , farkl ideolojik tercihleri, farkl hassasiyetleri temsil ederler. Bazen kendisini tek bir konuyla u ra r gösteren bir örgütün bunlara uymad durumlar olabilir. Yani tutars zl klar olabilir. Bir insan haklar örgütü gerçekten de bazen pek de insan haklar davas yla uyumlu olmayan keyfî ayr mlar yapabilir. Bu gibi ihtimaller vard r. Bu gibi sivil örgütler asl nda çok etkili. Aslan Gündüz Bey de buna i aret etti. Bu milletler aras kurulu lar mutfakta bulunuyor ve hukukun olu umunda etkili oluyorlar. Ayr ca milletler aras kamuoyu olu turuyorlar. Keza, mukabil tashihe de neden olabiliyorlar. Yani milletler aras af örgütünün belli konuda tutum al , bir raporu bir devletin kendine çeki düzen vermesine yol açabiliyor. Yani son derece önemli ve etkili bunlar. Tabiî bütün bunlar n d nda kamuoyu olu umunu sa layan ey, ileti im teknolojisindeki geli melerin de bunda büyük bir katk s var. Siyasî partilerin kapat lmas , çok hukuklu sistem, ifade hürriyeti, anayasa de i ikli i gibi konulara gelince, siyasî partilerin kapat lmas konusunda Türkiye deki gidi at n dünyan n özellikle de Avrupa n n gi382
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
di istikametine uygun olmad ayan beyan ortadad r. Zaten Avrupa nsan Haklar Mahkemesi nin içtihatlar n n genel e ilimi de bu yönde. Fakat biliyorsunuz Avrupa nsan Haklar Mahkemesi nin içtihatlar nda da Refah Partisi karar n n örnekledi i umar m ki tek istisna olur geçici bir sapma e ilimi var. Ben o karar okuduktan sonra, hatta bir yaz mda da yazd m bunun bir mahkeme karar olmaktan çok Türkiye Cumhuriyeti nin diplomatik yönden istihsal etmi oldu u bir karar gibi görmenin daha makul olabilece ini ifade ettim. Bu tür sapmalar var. Bu karar gerçekten hukukî aç dan çok tart lmaya aç k bir karar. Çünkü
mahkemenin
384 383
genel
içtihatlar n n
gidi at na
uygun
dü müyor.
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
0 0(X
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Î 5 q
M
v
%
r
@ ? S Ñ
386 385
¨
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
N
388 387
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Ä x
< ž
390 389
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
392 391
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
G @
! »
¼
394 393
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
-
v
3 &
U $
V Ô
(
* ¤
-
{
p C
K *
o -
*
Î
?
396 395
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
Ñ
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
& ( (
À
-
398 397
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
-
400 399
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
402 401
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
?
404 403
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
, ?
` M ?
406 405
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
E 1 % à
408 407
g
U *
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
L + F
?
F
410 409
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
t
^
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
[
" •
•
412 411
Ù
!
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
}
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
U O 8 G G ?
414 413
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
R "
f
_ (
h
-
H 0 ž
#
} ! #
0
-
( -
-
Å È
d
È
-
y
Ç
416 415
HUKUK PERSPEKT F NDEN KÜRESELLE ME ve TÜRK YE
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
konusunda u andaki duruma bakarak öyle olabilir dememize ra men, Türkiye nin içe kapal , otar ik, kendine yeten, hikmet-i hükümetle yetinen bir siyasî antite olarak varl n sürdürme ihtimali ne yaz k ki hâlâ kuvveli bir ihtimal oldu unu dü ünüyorum. Te ekkür ederim.
418 417
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ba ms z bir dinî sistem kabul eden Bahâîler, H ristiyanlar n Müslümanlar tazyik etti i gibi, Müslümanlar taraf ndan tazyik edilmi ler ve halen de edilmektedirler. Di er taraftan hem H ristiyanl k hem de Yahudilik slâm n selefleri olarak görülmü lerdir. Tabiî ki Muhammed i son peygamber olarak kabul etmedikleri için onlar eksiklerdi, fakat yine de slâm Devleti ne boyun e mek art yla ehli kitab (kendilerine kitap verilenler) olduklar için müsamaha gösterilmeyi hak ediyorlard .
XII el-HAMRA-AVRUPA EV Ç N B R MODEL Dr. Inqmar KARLSSON1 sveç Konsolosu stanbul
1400 y ldan beri slâm ve H ristiyanl k daima kom ular, ço u zaman rakipler ve s kça da dü manlar olarak yan yana ya aya gelmi lerdir. Ayn Yahudi, Helenik ve Oriental miras payla t klar için karde dinler olarak da görülebilirler. Onlar ayn zamanda eski tan d klar ve soydan gelen yak n dü manlard r ve anla mazl klar özellikle de bu ortak geçmi nedeniyle keskindir. Her iki taraf da farkl l klar ndan ziyade benzerlikleri yüzünden daha da ayr lm lard r. Ayn zamanda her ikisi de kendilerini Tanr n n son mesaj n n ta y c lar olarak görmü ler ve bunu insanl n geri kalan k sm na aktarmay vazife addetmi lerdir. Her ikisi de di erini bu vazifeyi yerine getirmede temel engel olarak görmü lerdir. slâm ve H ristiyanl k ve bu ikisiyle Yahudilik aras ndaki ili kiler aralar ndaki yüzy llar süren bo luk taraf ndan belirlenmi tir. Yahudilik tamamen yanl kabul edilmese de, H ristiyanlar onu eksik bir selefleri ve yegane gerçek taraf ndan yerinin al nmas gereken, geçmi e ait bir din olarak kabul ediyorlard . Bir H ristiyan bak aç s ndan, H ristiyanl ktan sonra zuhur eden her ey yanl t ve bu nedenle de müsamaha gösterilemezdi ve bu da slâm hakk ndaki menfi H ristiyan görü ünü belirledi. Benzer ekilde, slâm da sonradan gelen dinleri kabul edemezdi. Muhammed hatemu lenbiya, yani brahim den Musa ya ve sa ya uzanan uzun bir Peygamberler zincirinin son halkas yd . Bu nedenle kendilerini slâm n yenileyicileri olarak gören Ahmedîler ve kendilerini slâm n bir kolu de il, 1
Dr. Recep entürk taraf ndan ngilizce asl ndan tercüme edilmi tir.
419
630 lardaki Arap istilas , devam eden bir Yunan-Roma-Bizans veya Aryan-Fars yönetimi yerine, dil ve etnik olarak kuzenlerinin egemenli i alt nda ya amay tercih eden Suriye, M s r ve Mezopotamya daki H ristiyanlar taraf ndan ho nutlukla kar land . Sonuç olarak H ristiyanlar istilac Arap ordular na pek çok defa aktif olarak yard mc l k yapt lar. Di er taraftan Yahudiler için ise slâm n yay lmas sadece efendilerin de i mesi anlam na geliyordu. Pek çok yerde bu daha iyiye do ru bir de i imdi. Araplar, Yahudilerin ço unlukla alt nda ya amak zorunda kald klar H ristiyan bask lar ndan kurtar c lar olarak görülmeye ba land . Müsamahakârs zl k ve ac mas zl n ekillendirdi i bir ça da, slâm fatihleri, daha sonra Haçl lar n yapaca gibi, seleflerini yok etmeye çal mad lar. Üç din aras nda, her ne kadar Müslümanlar n ko ullar yla olsa da, k sa süreli bir anla ma sa land . Yeni fatihler siyasî ve askerî gücü ellerinde tuttular ve kasabalar as l özelliklerini sürdürürlerken, kendileri üstünlüklerini kurabilecekleri ve nüfusu izleyebilecekleri askerî kamplara yerle tiler. Do ulu H ristiyanlar yabanc efendilere itaat etmeye ve onlara vergi vermeye al k nlard . Ancak Araplar onlar n dinî geleneklerine ve inan lar na müdahale etmediler. dare geni ölçüde mahallî temsilcilerin elindeydi ve yeni fatihler onlar n yönetimlerini sürdürmelerine izin verdiler; çünkü, H ristiyan ve Yahudi nüfus birçok sosyal alanda Araplar dan daha üstündü. H ristiyanlar ve Yahudiler, Müslümanlar ile yan yana bar içinde ya asalar da, öncekilerin kültürel üstünlü ü, onlar ikinci s n f vatanda lar olarak görmek suretiyle Müslümanlar n onlara tahsis etti i sosyal konumlar yla orant s zd r. Bununla birlikte slâm a girmekle herkes bu ayr cal kl s n f n bir üyesi olabilirdi ve k sa sürede ço u bu cazibeye kap ld ve s rf halis f rsatç l ktan dolay atalar n n dinini terk etti. slâm n gücü bu eski kültürlerin temsilcilerini benimseme ve onlarla bir420
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
likte var olman n bir sonucu olarak artm t r. Arap fatihler sadece kendi zamanlar için dikkate de er bir müsamaha göstermekle kalmam , fakat Orta Asya daki Âmu Derya nehrinden Atlantik okyanusuna kadar dört k t adaki h zl yay lmalar esnas nda fethettikleri halklar n kültürlerinden hayat n her alan nda etkilenmi lerdir. Söz konusu halklar sadece H ristiyan ve Yahudiler den ibaret olmay p Hindistanl lar, ranl lar ve Helenik kültürden etkilenen M s rl lar da içermekteydi. Eski Yunan bilimi M s r, Suriye ve Fars mparatorlu u nda canl tutulmu tur. Yunanca eserler yak n Do u nun mü terek dili olan Aramca ya tercüme edilmi ve böylece Yunan bilimi, Fars ve Hint bilimleriyle birle mi tir. Bu durum, her eyden önce Yunanca, branca ve Süryanîce kaynaklardan Aristo, Öklit, Hipokrat ve di er klâsik Yunanca eserlerin Arapça ya kapsaml tercümelerinin bir sonucu olarak ortaya ç km t r. Bu tercümelerin ço u Nasturî ve Suriye Ortodoks kilisesine mensup H ristiyan Araplarca yap lm t r. Ancak bunlar s rf tercümeden ibaret deildir. Kaynak metinler üzerine yorumlar, ele tiriler ve ilâveler yap lm t r. Bu yolla Araplar bizim Avrupa da s k s k göndermede bulunduumuz Helenik kültürün gerçek mirasç lar olmu lard r. Bu geni tercüme çal mas ile onlar miras kurtarm ve yönetimleri alt nda tutmu tur. Bu faaliyetler Suriye li H ristiyan doktor Huneyn b. shak la zirveye ula m t r. Uzun yolculuklar nda muhtelif eserlerin farkl yazmalar n toplam ve onlar Süryanîce ve Arapça ya tercüme etmeden önce birbiriyle kar la t rm t r. Dokuzuncu yüzy l n ba nda Ba dat ta Dâru l-Hikme kurulmu tur. Burada daha sonra söz konusu eserler, bilimin dili haline gelen Arapça olarak herkes taraf ndan ula labilir hale gelmi tir. Ba dat 750-1258 aras Mo ollar n ehri y kmas ndan önce dünyan n merkeziydi. Kuzey Avrupa da insanlar n hayvan derisiyle dola t klar bir dönemde Ba dat ta Müslüman, Yahudi ve H ristiyanlar n birlikte ya amas özelli ini ta yan yüksek bir medeniyet ortaya ç km t r. Bugün anla mazl n sembolü haline gelen Ba dat, medinetu s-selâm yani bar ehri olarak isimlendirilmi ti. Bundan dolay slâm, bizim ön yarg lar m z n ve basma kal p dü üncelerimizin îmâ etti i kadar yabanc de ildir. Süregiden yanl kanaatlerden biri de Franklar n Karl Martell inin 732 de Poitiers de Saracen lere (Müslümanlara) kar zaferiyle Bat y mahvolmaktan kurtard d r. Müslümanlar Pyrenees in gerisine itilmi lerdi ve neredeyse 800 y ld r bir slâm devletinin bulundu u güney spanya ya dönmü lerdi. Avrupa k t as ndaki bu slâm var421
l Bat dünyas n y k ma götürmemi tir. Tam tersine slâm, H ristiyanl k ve Yahudilik aras nda benzersiz ve faydal bir sentezin ve bilim, felsefe, kültür ve sanat alanlar nda daha önce görülmemi ilerlemelerin ortaya ç kmas na sebep olmu tur. Cebel-i Târ k Bo az n geçtikten sonra k sa bir zaman içinde Arap ve Berberî Müslümanlar, spanya daki Vizigotlar krall n fethettiler. Bu fethin kolay olmas n n sebebi, ülkenin bölünmü durumda olmas yd . Yerli nüfus yabanc bir Aristokrasi taraf ndan bask alt nda tutulurken Yahudi nüfus H ristiyan kilisesinin yükü alt nda ezildi. Toledo, ehrin Yahudi nüfusunun yard m yla neredeyse hiç direni görmeden Müslümanlar n eline geçti ve Kordoba Müslümanlara ehir surlar ndaki bir geçidi gösteren bir spanyol çoban yard m yla ele geçirildi. 716 da Seville dü ünce fetih tamamlanm t ve müreffeh, çok kültürlü bir toplumun temelleri at lm t . Müslüman fatihler sonradan görme veya barbar olarak alg lanmam t r; tam tersine onlar yönetimleri alt ndaki yeni halk incelik ve nazik hayat tarzlar yla etkilemi lerdir. H ristiyanlar Müslümanlar taklid etmeye ba lad . Haremler edindiler ve slâm müzik ve edebiyat ndan son derece etkilendiler. Bu kültürel asimilasyon o dereceye vard ki bir piskopos sert polemiklerle dolu bir risale yay nlad : Benim H ristiyan dinda lar m Arapça iirlerden ve hikâyelerden zevk al yorlar; slâm kelâmc lar n n ve filozoflar n n eserlerini, onlar reddetmek maksad yla de il, düzgün ve cazip bir üslup kazanmak maksad yla okuyorlar. Bugün Kitab- Mukaddes e Lâtince yaz lm bir tefsiri okuyabilecek ruhban s n f d ndan bir insan nerede bulunabilir? Ne yaz k ki, etkilenmeye son derece müsait genç H ristiyanlar Arap edebiyat ndan ba ka bir ey bilmiyorlar; Arapça kitaplar okuyup inceliyorlar; korkunç paralar harcayarak Arapça eserlerden olu an zengin kütüphanelere sahip oluyorlar ve her yerde Arap âdetlerinin övgüsünü seslendiriyorlar. Daha ince bir hayat tarz na kar duyulan bu arzu Arapça dan ödünç al nan deyimlerde Avrupa dillerinde bugüne kadar yans m t r. lk gece bir galaya ve daha sonra bir gala banketine kat lan insanlar muhtemelen bu kelimenin Arapça dan geldi ini biliyorlard r. Hila bir elbise çe idinin ismidir. Bu elbise Do ulu yönetici taraf ndan ister memur, sanatç , air ve âlim olsun yüksek kabiliyet sahibi insanlara ihsan n bir ifadesi olarak verilirdi. spanya yönetimi alt ndaki Fas ta kelime gala ya dönü mü tür ve galaya kat lan ki iye galan denmi ve ileride 422
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
gallant a dönü mü tür. Bu kavram daha sonra bir elinde silâh olan kaba mü terileri ifade için kullan lm t r. Din kesin olarak kimli i olu turmu tur. Dünyevî feodal düzen de buna ba l yd . Ancak Kur ân daki ehl-i kitapla alakal emirlere dayal olarak dinî topluluklar aras nda kar l kl müsamaha vard . Bu tolerans n özel bir ölçüsü üç din aras ndaki din de i tirmelerdir. Bu, H ristiyanl k ve Yahudilik ten slâm a geçme eklinde oldukça yayg nd . Çünkü, bu belli vergilerden muaf tutulma, baz hukukî s n rlamalardan kurtulma ve toplumda yükselme anlam na geliyordu. Bireysel olarak H ristiyanlar da mahkemede terfi kazanabilirlerdi; ancak, onlar bir güç transferiyle ba lant l olarak daima sald r lara ve temizlemelere maruz kalabilme riskiyle kar kar yayd lar. slâm a giren H ristiyanlar için kullan lan bir isim olan mühtedîler olarak, onlar n gelece e dair ümitleri geli ti. Kendi dinlerine ba l kalan pek çok H ristiyan ve Yahudi ise ibn ekiyle bir Arap ismi almay tercih etti. Müslümanlar, tar m n devirlerine daha iyi uydu undan dolay H ristiyan takvimini kulland lar. Onlar ayn zamanda Yeni Y l ve Paskalya gibi H ristiyan festivallerini kutlad lar ve H ristiyan azizlerine sayg gösterdiler. Okullar her üç din taraf ndan mü tereken kullan lmaktayd ; Kur ân, Talmut ve Kitab- Mukaddes mü terek bilgi kaynaklar yd . Kur ân a göre, din de i tiren bir Müslüman, idam cezas n hak etmi bir hain say ld halde tornizados denilen H ristiyanl a geçmi Müslümanlar vard . En az ndan be dil kullan lmaktayd . ki tanesi konu ma diliydi. Bunlar, Endülüs Arapças ve daha sonra geli erek spanyolca haline gelecek olan Roma lehçesiydi. Yaz mda üç dil kullan lmaktayd : Klâsik Arapça, branîce ve Lâtince. Yahudilere göre, slâm fethi H ristiyan Vizigot bask s ndan kurtulma demekti. Onlar genellikle Arap kültürünü benimsediler ve bu müreffeh dönem boyunca yüksek idarî görevlerde bulundular. Yahudiler bir bilim merkezi olan Kortaba(Kurtuba) da üretilen say s z bilimsel, felsefî ve edebî çal maya katk da bulundular. Felsefe veya bilim hakk nda yazd klar nda Arapça y kulland lar, fakat branca iir diliydi. Endülüs te branca belki de ilk defa dinî ayin amac n n d nda kullan lm t . Böylece branca Araplar n muhafazas alt nda canlanm t . Yahudiler, Arap spanya s na hücum ettiler ve Granada ehri bir Yahudi karakteri kazand . 1980 lerin ba nda srail li bir yay nc Yahudi Dü ünce Hazineleri mü terek ba l yla bir dizi kitap yay nlad . 423
Alt adet kitab n tamam spanya da 1050-1428 tarihleri aras nda ve bir tanesi hariç Arapça olarak yaz lm t . Bu kitaplar aras nda Lâtince Avicebron ismiyle bilinen Gabriol un iki kitab , air Judas Halevi ve Maimonides olarak tan nan Musa bin Meymun un çal malar vard . spanya hilâfetin kontrolünden ç kan ilk bölgeydi. Emevî veliaht Abdururrahman, am dan kaçt ktan sonra oraya milâdî 755 gibi erken bir tarihte ula m t . Yeni yöneticiler ba lang çta emir ünvan yla yetiniyordu, fakat 929 da III. Abdururrahman emiru l-mü mînin yani inananlar n kumandan oldu unu iddia etti. Onuncu yüzy l boyunca Kurtuba hilâfeti hem maddî hem kültürel alanda Avrupa daki en müreffeh güç haline geldi. O devirde Orta Avrupa daki ehirler tahta kulübelerden ibaretti. 500.000 Kurtuba sakini ise cadde ayd nlatmas , yeterli kanalizasyon sistemleri ve 300 halka aç k banyodan istifade ediyordu. Ancak iç bölünmeler sebebiyle Emevî yönetimi giderek zay flad ve ayn zamanda kaybedilmi H ristiyan topraklar n yeniden fethetmeyi isteyen kuzeydeki H ristiyanlar n artan bask s na maruz kald . Neticede Kurtuba daki hilâfet 1013 te birkaç küçük krall a bölündü. Yahudiler, H ristiyanlar ve Müslümanlar aras ndaki evlilik sar saçl ve mavi gözlü birçok Müslüman yönetici ortaya ç kard . Granada daki Müslüman Nasridler, Seville de Müslümanlara kar mücadele eden H ristiyanlara yard m ettiler. Askerî ve siyasî ittifaklar dinî mensubiyet temelinde de il, Orta Ça n prens ve ovalyelerinin âdet ve al kanl klar na göre yap ld . Onbirinci yüzy l n ikinci yar s ndaki yeniden fethin Roma Katolik kahraman el-Cid in bizzat kendisi, ahsî ve maddî h rslara sahip bir Orta Ça sava ç s n n âdeti oldu u üzere her iki tarafta da rüzgârl hayat boyunca sava t . Bununla beraber Roma Katolik kilisesinin önderleri Müslümanlarla her ili kiyi ve her tavizi deccal n bir zaferi olarak gördüler. Onbirinci yüzy ldan itibaren yava yava kaybedilmi topraklar n geri al nmas ba lad . Toledo 1085 de, Kurtuba 1236 da, Valencia 1238 de ve Seville 1248 de dü tü. Ancak en son karakol olan Granada iki buçuk yüzy l daha bütün Akdeniz bölgesinden gelen sanatç lara, yazarlara ve bilim adamlar na aç k bir kasaba olarak ya ad . Granada Moriscos (H ristiyan spanya dan kaçan Araplar) için bir s nak yeri, H ristiyan ve Yahudiler için bir huzur ortam olarak dünyan n en güzel ehirlerinden bir tanesi halinde kald . 424
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
1492 de Granada, Müslümanlar, Yahudiler ve H ristiyanlar aras nda birlikte var olunan (convivencia) sembolü haline gelen el-Hamra kalesiyle birlikte dü tü. Bu uzun fetih sürecinde galip H ristiyanlar daha üstün bir medeniyetle kar la yordu. slâm daha ehirli, teknolojik aç dan geli mi , manevî aç dan farkl l klara müsamahakâr ve dünyaya aç kt . H ristiyan fethinden sonra Toledo, Arapça bilimsel literatürün Lâtince ye tercüme merkezi oldu. Avrupa n n dört bir yan ndan mütecessis kafalar orada toplând . Toledo, Kurtuba, Seville ve Granada l Müslüman, Yahudi ve H ristiyan bilginler H ristiyan Avrupa y Öklid, Appolonius ve Ar imed in matematik teorileri, M s rl Ptolemy nin astronomisi, Hipokrat ve Galen in t bb gibi bilim tarihinin klâsikleri ile tan t rarak Bat hümanizminin tabir yerindeyse ebeleri oldular. Di er tarafa do ru benzer saikler yoktu. Neredeyse 800 y ll k ömre sahip Müslüman spanya mparatorlu u, kuzey Avrupa dillerine ilgi duydu unu gösteren sadece tek bir belge b rakm t r; o da üzerinde Arapça kar l klar yla beraber birkaç Almanca kelime bulunan küçük bir kâ t parças ndan ibaretti. Kuzey Avrupal barbarlar n imaj , onbirinci yüzy l n ortalar nda ya am Toledo lu bir Müslüman taraf ndan sonraki nesillere b rakt bir yorumda yans mas n bulmu tur. Bu yorum Bat Avrupa daki yabanc dü man gruplar tasvir etmek için bugün bile kullan labilir: Onlar insandan çok hayvana benzemektedir. Güne le aralar ndaki büyük mesafe havay so uk ve gökyüzünü puslu yapar. Bundan dolay onlar s cak tutumdan yoksundurlar. Kaba, göbekli, solgun, uzun saçl , anlay lar k t, tembel, muhakemeden yoksun ve basit dü üncelidirler. Avrupa n n e itimi, bilimi ve kültürü üzerinde Arap etkisi ayn zamanda bir ba ka yol daha izledi ve Sicilya üzerinden yay ld . Milâdî 800 lerin ba nda ada bir Bizans vilayetiydi; fakat, 829 a gelindi inde bir Müslüman ke if kuvveti orada ayak basacak bir yer kazand . 902 de bütün ada, güney talya n n bir bölümüyle birlikte fethedildi. Ancak, buradaki Müslüman egemenli i güney spanya daki kadar uzun sürmedi. Onbirinci yüzy l n sonunda, o zamana kadar özellikle de ehirler ileri derecede slâmla m olmas na ve bu da as rlar süren fevkalâde bir kültürel kar ma sebep olmas na ra men Normandiyal lar Sicilya y geri ald lar.
Normandiya yönetimi karakter olarak tamamen Arap özelliklerini ald . Adan n fethini ba latan I. Roger, etraf na Müslüman filozoflar , astrologlar ve bilim adamlar n toplad ve onun Palermo daki saray tarz olarak bat l dan çok orientaldi. Bir as rdan fazla ada ço u önemli pozisyonu Müslümanlar n elinde tuttu u bir H ristiyan krall kt . Onüçüncü yüzy l n ilk yar s nda Friedrich von Hohenstaufen sadece Sicilya n n yöneticisi de il ayn zamanda Kutsal Roma mparatorlu u nun imparatoru ve Kudüs ün kral yd . H ristiyanl ktaki en yüksek sivil pozisyonu elinde tutmas na ra men, onun özel hayat yar orientaldi. Kendisine ait bir haremi vard ve saray am ve Ba dat tan felsefecileri ve hem Sephardic ( spanyol) ve hem de A kenazi (Polonya, Rus ve Alman) Yahudilerini içermekteydi. Onun saray ndaki aç k atmosfer talyan rönesans n n temellerini olu turdu. Arapça, Yunanca ve Lâtince resmî ortamlarda kullan lan dillerdi ve Arap kültürü ve bilimi Normandiyal lar n kontrolündeki güney talya n n bir bölümünden ve Sicilya dan kuzeye do ru yay ld . Hem Friedrich hem de o lu Manfred Arapça konu tu, Arap bilimi ve felsefesi çal t ve Arapça eserleri Lâtince ye tercüme ettirdi. Antik bilim Avrupa ya, Endülüs ve Sicilya ve ayn zamanda Arap bilim ve teknolojisi yoluyla gelmi tir. Avrupa daki t p bilimine Arap katk s tarihteki en önemli bilgi transferlerinden biridir. Ebû Bekir erRâzî (ö. 935), zaman n n t bbî bilgisini 30 ciltte toplad ve bizzat kendisi ondokuzuncu yüzy la kadar yakla k 40 defa yeni bask s yap lan ve Avrupa daki üniversitelerde yüzy llar boyunca kullan lan 100 den fazla t bbi incelemenin yazar d r. Onun çiçek hastal ve k zam k tan mlar özellikle me hurdur. Felsefeci ve doktor bn-i Sînâ (ö. 1037) da Avrupa üniversitelerinde geçen yüzy la kadar kullan lan bir t p ansiklopedisi derledi. bn el-Hatîb (ö. 1374), veban n bula arak yay ld n anlad ve Ali b. sa n n göz hastal klar üzerindeki çal mas Avrupa da ancak onsekizinci yüzy lda bulunan bir bilgi seviyesini gösteriyordu. Bir ba ka örnek vermek gerekirse, M s rl doktor bn en-Nefis (ö.1288), dola m sistemi hakk ndaki ilk gözlemleri yapt . Doktorlar n mesleklerini icra etmelerine izin vermeden önce gereken özel incelemelerin yap lmas daha onuncu yüzy lda zorunluydu. T p sanat büyük ehirlerde bulunan bîmâristân denen özel hastanelerde ö retilirdi. Bu hastanelerde uzmanlar ameliyat sanat n geli tirdiler. Çe itili hastal klar gözlemlenmi ve tan mlanm t r. Bitkilerden elde edilen ilaç kar mlar 426
425
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ve bunlar n insan vücudu üzerindeki etkileri incelenmi tir. laç bilimi o kadar geli mi ti ki, Malaka l botanist bnu l-Baytar 1200 y l nda 1400 den fazla ilac alfabetik olarak s ralam t r. Bir kurum olarak eczane bir Arap icad d r ve halka aç k bir eczane Endülüs te halka ilaç sa l yordu.
aras seyahat rehberlerinin ortaya ç kmas na vesile olmu tur. ElMukaddisî(ö. 1000), kendisinin ve ba kalar n n güvenilir gözlemlerine dayanarak o günün bilinen dünyas n n be erî ve fizikî co rafyas n topluca anlatan bir eser yazarken Yakut (ö. 1229) bir co rafya sözlü ü telif etti.
Arap astronomi bilimcileri ay n ve gezegenlerin izledi i yolu belirlemede büyük geli me kaydettiler. Daha önceleri bilim adamlar gelgitler, gökku aklar , k halkalar ve kutuplarda geceleri görülen renkli ve hareketli klar hakk nda yazd lar. Arap astronomi bilimcileri daha onbirinci yüzy lda dünyan n yuvarlak oldu unu farz ediyorlard ve onlar n bu ön çal malar olmadan Kopernik ve Keppler in ula t klar sonuca varmalar imkâns zd .
Avrupa bu bilgileri de kulland . Normandiya kral II. Roger, Arap co rafyac drisî ye genel bir tarama haritas yapmas n sipari etti. drisî bir dünya haritas ve güneyde Ekvator dan bat da Atlantik e ve do uda Pasifik e kadar bilinen dünyan n s n rlar n gösteren 72 ayr nt l harita çizdi.
Arapça dan tercümeleri okuyarak Barselona l Deacon Lupitus astrolob kullanmay ö rendi ve 984 de Piren in öbür taraf ndaki dinda H ristiyanlara, dinî vazifelerini yerine getirmeyi kolayla t raca için Arap bilimini kullanmaya te vik maksad yla öyle yazd : Bugün ibadetlerini do ru saatte yapmak, Paskalya y do ru vakitte kutlamak ve k yametin alametlerini yorumlamak isteyen bir ki i astrolob kullanmak zorundad r. Biz H ristiyanlar eski hikmeti unuttuk: Tanr onu bize Araplar yoluyla yeniden vermektedir. Araplar Avrupa ya sadece astrolobu vermekle kalmad , daha titiz ölçüm için daha faydal bir araç olan Arap say lar n da verdiler. Asl nda bu say lar Araplar n yapt gibi Hind say lar olarak isimlendirilmelidir. Bu say lar muhtemelen Hind li tâcirler sayesinde 720 y l civar nda Ba dat ta tan nm t . Hintli matematikçilerin en önemli bulu u s f r rakam ve ondal k sistemdi. Bu sistem bilindikten bir as r sonra Muhammed b. Musa el-Havarizmî (ö. 846) algoritma hakk ndaki eserlerini ortaya koydu. Kendisinin algoritma ve cebirin babas ünvan n tamaya tam mânâs yla hakk vard r. Algebra kelimesi Arapça daki el-cebr kelimesinden do rudan al nm t r. Algoritma ise elHavarizmî nin isminin hatal bir sunumudur. Yeni matematik devrimciydi. Yeni say lar Roma rakamlar ndan çok farkl bir tarzda matematik problemlerini çözmeyi mümkün k l yordu. Bir rahibin ifadesiyle, Arap rakamlar n n giri i Avrupa y Roma rakamlar n n tiranisinden kurtarm t r. slâm n h zla yay l co rafyaya da kayda de er ekilde tesir etmi tir. Irak, Suriye ve M s r daki slâm ehirlerinden Mekke ye yap lan hac yolculuklar n n tasviri co rafya ansiklopedilerinin ve k t alar 427
Arap ve Yahudi haritac lar n 1200 de Sicilya ve Mallorca da çizdi i yol haritas mukayese üstüdür. Onlar n mesafeleri ölçme konusundaki titizli i onyedinci yüzy la kadar a lamam t r. Atlas da ba ka bir Arapça kelimedir ve Vasco da Gama Avrupa dan Hindistan a giden deniz yolunu ke ifle sonuçlanan seyahat için bir Arab kaptan olarak istihdam ederken ne yapt n üphesiz çok iyi biliyordu. Fasl kâ if bn Batuta (ö. 1368 veya 1377), Timbuktu, Pekin ve Volga gibi uzak mesafelere seyahat etmi ti ve tam mânâs yla Marco Polo ya benzer. Alexander von Humboldt un Bat e itim ve kültürünün kurtar c lar olarak tasvir etti i, bilgileriyle Avrupa y zenginle tiren ba ka örnekler öylece s ralanabilir: bn F rnas (ö. 888), Leonardo da Vinci den alt yüzy l önce bir uçak yapmaya çal t . Hasan bin Heysem veya Alhazen (ö.1039), camera obscuray icad etti. Bir eczac , mineralog, gökbilgini, Sanskritçe uzman , diplomat ve tarihçi olan Ebu Reyyan Bîrûnî(ö. 1050) dünya çap nda bir deha idi. Ömer Hayyam (ö. 1123 ve 1131 aras nda), matematikçi ve airdi. bn Rü d veya Averoes (ö. 1198), Endelüs te do mu ve yeti mi tir. Onun Aristo nun eserleri üzerine erhi bat felsefesini ciddi bir ekilde etkilemi tir. bn Haldun (ö.1406) modern tarihçilik ve sosyolojinin babas d r. Gitar, mandolin ve ud Araplar n ihraç etti i kültür ürünlerindendir. Onlar n isimleri Arapça d r ve onlarla Avrupa Arap müzik tarzlar n 428
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
benimsemi tir. slâm n yay lmas s ras nda Arap ovalyelerinin müzikal tasvirleri, uzun süre Arap iiri için en çok tutulan temalard ve bu ovalyelik maceralar eklinde Avrupa ya da ta nm t . Kad nlar n övgüsü hakk ndaki müzik ve ark lar Fransa da ozanlar n ark lar na yeni bir tür müzik ve iir kazand rd ve Alman lirik iirlerini de etkiledi. Me hur bir Arap ark s el-ard bi t-tekellim Arabî=dünya Arapça konu uyor , der ve biz hepimiz fark nda olmadan Arapça konuuyoruz. spanya ve Sicilya daki Arap hâkimiyeti taraf ndan b rak lan izler özellikle Avrupa dillerinde, hepsinden çok da spanyolca da görülebilir. Her be spanyolca kelimeden birinin aslen Arapça oldu u tahmin edilir. Bu, spanyol ulusal kahraman n n ismi olan el-Cid ( seyyid , centilmen) için bile do rudur. Bir bo a güre inde olé diye ba ran turistlerin ço u kendi Yarat c lar na seslendiklerinin ve Arapça konu tuklar n n fark nda de ildir. Bu kelime vallah (ey Allah!) kelimesinden gelmektedir. Guadilquivir, spanya n n en uzun nehri ad n vâdi l-kebîr (büyük nehir) den alm t r. Târ k n da (Cebel-i Târ k) anlam ndaki Gibraltar ve Arapça da -e kadar anlam na gelen hatta dan gelen hasta manana daki hasta kelimesi gibi kelimeler di er örneklerdir. spanya n n fethi, ayd nlat c bir sald r yla ba lad , ghazija (gazve) , razzia veya raid . Arsenal (cephane), fanfare (tören borusu) ve calibre (kalibre) Arapça as ll di er askerî terimlerdir. As rlard r dalgalar idare eden lerin ngilizler de il, Müslümanlar oldu unu bunlar hat rlatmaktad r. Hatta Amiral Lord Nelson un askerî ünvan asl nda Arapça yd . Amir ar-rahl donanma komutan talyanca ammiraglio oldu, daha sonra ngilizce deki admiral haline geldi. Monsoon (muson) denizcili e ait bir ba ka Arapça kelimedir. Arapça kelimelerin özellikle fazla oldu u bir ba ka alan da botaniktir. Birkaç örnek öylece s ralanabilir: Apricot (kay s ), aubergine (patl can), tarragon (tarhun), durra (dar ), ginger (zencefil), jasmine (yasemin), coffee (kahve), camphor (kafur), cumin (kimyon), saffron (safran), spinach ( spanak). A a daki Arapça dan ngilizce ye geçmi ödünç kelime örnekleri Arap tesirinin birçok alan kaplad n n ve bugün neredeyse kültür emperyalizmi diye adland rabilece imiz bir hale geldi inin delilidir: algebra (cebir), alcohol (alkol), alcove (kameriye), arrack (rak ), baldachin (gölgelik, sayvan), cipher ( ifre), damask ( am ipe i), elixir (iksir), hazard (risk), cable (kablo), caraffe (cam sürahi), magazine (depo), mattress (yatak), marzipan (ac badem kurabiyesi), racket (raket), 429
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
safari, satin (saten), sugar ( eker), soda, sherbet ( erbet), tariff (vergi, tarife) ve zenith (zirve). H ristiyanlar n Müslümanlar a ac mas zca muamele etmesine üphesiz bir tür entelektüel a a l k duygusu katk da bulunmu tur. 1499 da Granada da Kardinal Ximenes 80 bin Arapça kitab n, Arapça sap k ve rezil bir rk n dili oldu u için herkesin huzurunda yak lmas n emretti. Üç sene sonra Müslümanlarla Yahudiler, H ristiyanl kabul, sürgün veya ölüm aras nda seçim yapmak zorunda b rak ld ve din de i tirmeyi reddeden çeyrek milyon Yahudi sürgüne gönderildi. spanya, günümüz Bosna s n n ç lg nl ktan çekti i zd rab n ayn s na katland . nsanlar n dinlerini de i tirtmeye yönelik ate li arzu soyk r m plân na dönü tü. Kral Ferdinand ve kraliçe Isabella tarihe üç dini idare eden monarklar olarak de il, katolik kral naibleri olarak geçmeyi tercih ettiler ve bu birlikte var olman n (convivencia) sonu anlam na geldi. Mo ollar n Do u da yapt tahribat, 1258 de Ba dat n mahvedilmesi ve Müslümanlar n spanya dan sürülmesi, slâm Dünyas n n günümüzde hâlâ büyük ölçüde katland kültürel ve ekonomik durgunlu unun ba lang c n gösterdi. Kahire li liberal bir Müslüman filozof olan Fuat Zekeriyya öyle yazm t r: Kültürel ve ekonomik miras birbirine benzer tesir icra eder. Yaln zca yat r m yapt n z zaman kâr elde etmeyi bekleyebilirsiniz. Maalesef Araplar n kültürel miraslar yla ili kisi üretken bir yat r mdan ziyade mevduat hesab na benzemektedir. Paradoksal bir biçimde, Avrupa l lar bizim miras m zdan devaml kâr etmeyi becerdiler. Nas l m ? Onu devaml ele tirip geli tirerek ve asl nda ona yeni bir hayat vererek. slâm bilim ve sanat n n geri kalmas ondördüncü yüzy lda ba lam t r. Sanatç lar ve airler yerine gereksiz lâfzî ayr nt larla u ra an din adamlar kontrolü ele geçirdiler ve kendilerini siyasî ve sosyal sefaletten Kur ân harfi harfine uygulayarak bugün oldu u gibi o gün de gayret gösterdiler. Filozoflar, bilim adamlar ve airler ilâhî düzene kar gelenler olarak cezaland r ld lar. Taklid prensibi hâkim oldu, yani Kur ân hür bir ekilde yorumlama ans yasakland . Bunun yerine, bilinebilir ve bilinmeye de er her eyin zaten bilindi i teorisi ve bilginin kayna ilk ortaya ç kt noktaya ne kadar yak nsa o kadar güvenilir oldu u savunuldu. 430
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Taklid böylece bilimsel ve kültürel kat l ms zl k doktrini mânâs na geldi. Kur ân da bulunmayan bütün bilgiler zararl görüldü ki bu felsefe ve bilime kar artan dü manl aç klar. Hindistan da 1634 te Tac Mahal in ve ayn dönemde stanbul da Sultan Ahmed Camii nin in as , dindar fanatiklerin her eye ekil veren dü manca tavr na ra men, mutlak bir durgunluk olmad n n mimarî delilidir. Bu fanatikler 1850 de stanbul da bir sene önce yap lan rasathaneyi kapatt rmay becerdiler. 1745 te de onyedi y ld r ayn ehirde i lemekte olan ilk matbaay durdurmay ba ard lar. Ancak Endülüs o dönemin temel a r l klar n göstermektedir ve bugün çe itli konularda ahit oldu umuz fundamentalizmin ifadeleri slâm la özde de ildir. Tek bir slâm yoktur. slâm bir ala m, yani nostaljik, ütopik kurtulu teorilerinden kültürel kimli e yap lan seküler vurguya kadar oldukça farkl fikir ve tasavvurlar n toplând bir yerdir. slâm n spanya daki tarihi bunun somut bir delili ve bizim ön yarg ve basmakal p tasavvurlar m za kar bir meydan okumad r. H ristiyanl n as rlarca geri oldu u o dönemde slâm üstün bir medeniyet ve katk da bulunan bir taraft . Uzun müddet toplumsal gruplar, rklar na ve dinlerine bakmaks z n ahenk içinde ya ad , birlikte var olma (convivencia) ngiliz orientalist William Montgomery Watt taraf ndan simbiyoz (ortakya ama), kar m ve erime olarak tasvir edilmi tir. Modern Avrupa bundan dolay , bizim normal olarak tasavvur etti imizden daha fazla slâmî köklere sahiptir. Avrupa, Do u ve Bat n n kar m d r. Orta Ça sonunda slâm ve Yahudilik temel Avrupa l kavramlard . Bundan dolay slâm, günümüz Avrupa s nda hem yerli hem de artan göç ile yabanc bir ögedir. Avrupa bugün o zamanlar enanciados yani farkl kültürler aras nda kimseye ait olmayan bölgede ya ayan ki iler olarak isimlendirilen insanlar taraf ndan doldurulmaktad r. Avrupa Birli i, slâm n ye il rengi olmaks z n tasavvur olunamaz. Halen Avrupa Birli i nde say lar skandinav Protestanlar dan fazla olan ve daimî göçün bir sonucu olarak artmaya da devam edecek olan yirmi milyon civar nda Müslüman vard r. Avrupa evinin, el-Hamra modeli takip edilerek in a edilip edilmeyece i bundan dolay Avrupa n n gelece ini ilgilendiren kritik bir sorudur.
432 431
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Karlsson da kendi tebli lerinde çok aç k bir ekilde ifade ettiler, spanya, Engizisyon Mahkemeleri ile geçmi te, a a -yukar iki yüz y ll k bir süre kendi sicilini karartm bir ülkedir. Bu nedenle de Bat Medeniyeti ne teknolojik ve bilimsel çerçevede ciddi bir katk sa layamad n bilmektedir. MÜZAKERE Prof. Dr. Mehmet ÖZDEM R Ankara Üniversitesi
De erli hocalar m, çok de erli kat l mc lar! Öncelikle hepinizi sayg yla selâml yorum. Hakikaten güzel bir tebli dinledik. Ben, bu tebli le alakal de erlendirmelerimi üç k s mda ele almak istiyorum: Birinci k s mda, i tirak etti im ve gerçekten takdir etti im baz hususlar ve bunlarla ilgili duygu ve dü üncelerimi dile getirmek istiyorum. Öncelikle bu tebli in, objektif bir bak aç s yla ele al nd n ifade etmem gerekir. Bu son derece önemlidir. Çünkü, Endülüs tarihi, hakk nda en fazla tart ma yap lan bir sahad r. Bu konuda gerek spanya da gerekse Bat da, tarihçiler genel olarak ikiye ay rm lard r: Bir k sm , genelde spanya tarihini, bu tarihin bir parças olarak da Endülüs tarihini münhas ran Bat kaynaklar na dayanarak ele alan ve Hispanistler olarak adland r lan bir ekol veya gruptur. Bunlara göre, Endülüs tarihi, spanya tarihinin o kadar da çok önem verilmesi gereken bir parças de ildir. Dolay s yla da sadece siyasî tarih ba lam nda dokunulup geçilen bir aland r. Buna mukabil, gerek Lâtince gerekse Arapça kaynaklar n inceleyerek çal malar n sürdüren bir ba ka gurup vard r ki, bunlara da Arabistler ismi verilmektedir. Bunlar ise, spanya tarihi içerisinde Endülüs ün, dolay s yla da Endülüs Medeniyeti nin çok önemli bir yere sahip oldu unu dile getirmektedirler. Bu görü , ba lang çta ve k smen de hâlâ mübala al bulunmakla birlikte, bugün spanya da genel kabul gören bir görü durumuna gelmi bulunmaktad r. O kadar ki, art k XIX. asr n sonuna kadar Endülüs Medeniyeti ni a zlar na dahi almak istemeyen spanyol yöneticiler, XX. asr n ikinci yar s ndan itibaren Endülüs tarihini, kendi tarihlerinin önemli bir k sm , bir bölümü olarak deerlendirir olmu lard r. Tabiî spanyol yönetiminin Endülüs le ilgili bu bak aç s de i ikli inde geçmi le alakal birtak m siyasî mülahazalar da söz konusudur. Çünkü, hepimiz biliyoruz ki, say n Dr. Ingmar 433
Hal böyle olunca, bilhassa demokrasiye geçtikten sonra spanya, Endülüs ü yeniden ke fetti. Geçmi indeki kara sicili silebilmek için, Arabistlerin ortaya koydu u neticeleri resmî politikas n n bir unsuru haline getirerek bugün art k içinde yer ald di er Bat l ülkelere, Biz de geçmi te büyük bir medeniyet kurduk ya da Endülüs Medeniyeti denilen ve ara t rmac lar n objektif s n rlar içerisinde varl n , üstünlüünü kabul ettikleri medeniyet bizim s n rlar m z içinde kuruldu ve bu s n rlar içerisinde Avrupa n n ba ka hiçbir ülkesinde görülmeyen convivencia (bir arada ya ama tecrübesi) gerçekle ti. Dolay s yla hem Endülüs Medeniyeti hem de convivencia spanya n n bir ba ar s d r. Bugünkü Bat Medeniyeti nin olu mas nda, herkes kabul etmektedir ki, Endülüs Medeniyeti ne ait bilimsel eserlerin Bat dillerine tercüme edilmesinin büyük katk s olmu tur . te spanya bugün, bir taraftan bu katk lar ile Endülüs Medeniyeti ni sahiplenirken, di er taraftan convivencia denilen bir arada ya ama tecrübesini di er Bat l ülkelere bir model olarak sunma gayreti içerisindedir. Tebli sahibi Say n Dr. Ingmar Karlsson un tebli inde yararland eserler de dikkat çekicidir. Bu aç dan bak ld nda hem Hispanistlerden hem de Arabistlerden istifade etti i görülmektedir. Tebli in bir ba ka önemli yan , muhteva itibariyle efrad n cami, a yar n mani olmas d r. Tebli ci, kendi konusunu aç kl a kavu turabilmek için hakikaten çok geni tarihsel birikim içerisinden önemli olanlar n seçebilmi ve bu suretle konuyu anla labilir bir hale getirebilmi tir. Bir di er husus, belki de daha önemlisi, tebli ci elde etti i bilgilerden hareketle ciddi birtak m de erlendirmeler yapmaktad r. Bu deerlendirmeleri özetleyecek olursak, Endülüs te üç din, bar içinde bir arada var olmu ve bir medeniyet kurmay ba arm t r. Bu medeniyetin, Bat Medeniyeti ne olan katk lar san landan daha fazlad r. Avrupa Evi kurulurken, Endülüs tecrübesi dikkate al nmal d r. Bendeniz de say n 434
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Dr. Ingmar Karlsson un ula t i tirak ediyorum.
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
bu kanaat ve de erlendirmelere aynen
Buraya kadar say lanlara ilâve olarak, tebli e katk mahiyetinde birkaç mülahazam daha sizlerle payla mak istiyorum. Dr. Ingmar Karlsson, tebli de s k s k Müslümanlara ve H ristiyanlara delâlet etmek üzere, slâm ve H ristiyanl k kavramlar n kullanmaktad r. Meselâ, tebli e giri cümlelerinden birinde, slâmiyet ve H ristiyanl n 1400 y ld r kâh dost, kâh rakip, daha çok da dü man olarak bir arada bulunduklar n ifade etmektedir. Burada herhalde, Say n Dr. Ingmar Karlsson da kabul edeceklerdir ki, dinler ile bu dinlerin müntesipleri aras nda ince bir ay r m yapmakta fayda vard r. Çünkü, dinlerin mensuplar u ya da bu ekilde yanl davran ta bulunabilirler. Tarih içerisinde birtak m yanl anlamalara, imajlara sebebiyet veren birtak m a r hareketler görülebilir. imdi bu davran larla ya da a r hareketlerle dinlerin kendilerini özde le tirmemek gerekir. Bugün biz slâm âlemi olarak, ki i veya gruplar n yapt klar yanl l k ve a r l klar tan mlamak üzere kullan lan baz kelimelerin/kavramlar n do rudan slâmiyet ile ilintilendirilmesinden, irtibatland r lmas ndan ciddi mânâda s k nt çekmekteyiz. Meselâ, slâmî terör/ slâm terörü, gibi kavramlar bugün s k s k kullan lmaktad r. Ama bu kavramlar, münhas ran o terörü yapan kimselere delâlet etmek üzere kullan lmamakta ya da bu kavram kullanmadan ne ´et eden sonuç, s rf o teröristlerle s n rl kalmamakta, ayn zamanda dinin kendisine de âmil olmaktad r. O bak mdan da tebli de, gruplar n faaliyetlerinden söz ederken H ristiyanl k ve slâmiyet yerine Müslümanlar ve H ristiyanlar eklindeki bir isimlendirmenin daha do ru olaca kanaatini ta yorum. Bir di er husus, say n Dr. Ingmar Karlsson, Endülüs te Müslüman iken herhangi bir dine geçenlerin mürted olarak kabul edildi ini ve bu mürtedlerin de Kur ân a göre öldürülmesi gerekti ini ya da Kur ân da, mürtedlerin öldürülmesine dair dalg nl k sonucu hükmün oldu u anlam nda bir ifade serdetmektedir. Mamafih, tebli cinin dalg nl k sonucu böyle bir ifadeye yer verdi ini dü ünüyorum. Çünkü kendileri de gayet iyi bileceklerdir ki, Kur ân da mürtedlerin öldürülmesi gerekti ine dair her hangi bir hüküm bulunmamaktad r. Bu görü , tamamen siyasî artlar içerisinde ortaya ç km bir sonuç, bir hükümdür; dolay s yla Kur ân ile mürtedlerin öldürülmesi mes´elesini irtibatland rmamak gerekir. 435
De inmek istedi im bir ba ka mes´ele, yine tebli de, slâm Dünyas nda felsefecilerin, bilim adamlar n n ve airlerin bask ve i kenceye maruz kald klar n n ifade edilmesidir. Burada bilim adamlar ndan kastedilen ayet din bilginleri ise, bu Endülüs tarihi aç s ndan, hatta zaman zaman Do u daki slâm tarihi aç s ndan da do ru bir tespittir. Evet, zaman zaman slâm Dünyas nda din bilimi ile ilgilenen insanlar birtak m bask lara, s k nt lara maruz kalabilmi lerdir. Baz din bilginlerinin kitaplar n n yak ld n , bunlardan baz lar n n ba ka yerlere sürüldüklerini, z nd k, mülhid gibi nitelemelere maruz kald klar n bilmekteyiz. Bu do ru; fakat, bir eye dikkat etmek gerekir benim bilebildi im kadar yla en az ndan Endülüs tarihinde t p, eczac l k, hendese, matematik, astronomi gibi ilimlerle u ra an her hangi bir bilim adam n n bask ya maruz kald n ifade eden veya ortaya koyan bir veriye/belgeye sahip de iliz. Buna mukabil slâm Dünyas nda, din ile siyaset birbirinden ayr görülmedi inden, buna ba l olarak da bir mezhebin görü leri bir devletin resmî görü ü haline gelebildi inden, bu mezhebin görü lerine muhalif olan görü ve dü ünceleri savunan kimseler, bask ya maruz kalabilmi lerdir. Bu anlamda söz konusu bask lar n daha çok kelâmc lara ve felsefecilere yöneldi ini biliyoruz. Ama, müsbet bilimlerle alakal olarak böyle bir durum söz konusu olmam t r. Bunun bir istisnas , Osmanl döneminde vuku bulan eyhülislâm fetvas yla rasathanenin y kt r lmas mes´elesidir. Osmanl da böyle bir olay n nas l meydana geldi ini ayr ca ara t rmak gerekir. Ben bu sahan n uzman olmad m için bu konuda fazla bir ey söyleme imkân m yoktur. Buna mukabil Endülüs te müsbet bilimlere kar böyle bir muhalefetin mevcut olmad n rahatl kla söyleyebilirim. Bir di er husus, tebli ci, bizim zimmî hukuku dedi imiz gayr-i müslimlerle, yani Kur ânî ifadeyle, ehl-i kitapla alakal uygulaman n Endülüs te de gerçekle tirildi ini ifade ediyor; bu üphesiz do rudur. Fakat, bu anlay , Müslümanlar n fethetti i Hindistan ndan Endülüs üne kadar bütün co rafyalarda uygulanm t r. Fütuhat kitaplar m z iyi tedkik edilecek olursa görülür ki, meselâ putperest olarak kabul edilen Hindu topluluklarla anla malar yap lm t r ve bu anla malar çerçevesinde Hindu lar n puthanelerine dokunulmayaca , putlar n n k r lmayaca , kendi ibadetlerini rahat bir ekilde icra etmeleri garanti alt na al nm t r. Öyle ise, zimmî hukuku ya da güncel anlam yla bir arada 436
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
ya ama tecrübesi dedi imiz statü ya da model, slâm fetihlerinin var oldu u bütün co rafyalarda uygulanan bir sistemdir. Bütün bunlardan sonra, bendeniz, Endülüs modeline bir de bn Arabî nin bir görü ünden hareketle bir aç klama getirmek istiyorum. Biliyorsunuz bazen sistemleri ya da modelleri anlamak için, o sistemlerin içinde yeti en büyük zihinlerin, büyük dehalar n fikirlerinden de yararlanmak gerekebilir. Mevlânâ y , Yunus u anlamadan müslüman Türk ün Anadolu da ortaya koydu u modeli anlamak nas l zor ise, bn Arabî yi, bn Rü d ü anlamadan Endülüs modelini anlamak da, ayn ölçüde zordur. bn Arabî öyle der: Benim kalbim her inanc kapsar, ceylana çay r m, rahibe manast r, putpereste put eviyim, Müslümana Kâbe yim. Kur ân n ve Tevrat n sayfalar d r benim kalbim . Buradan u ortaya ç kmaktad r: bn Arabî, kendi gönlünde, Kur ânî ifade ile veya slâmî literatürde ifade edili biçimiyle konu acak olursak bir beyt, bir ev imar etmektedir. Buras Allah n evidir. bn Arabî ye göre bu ev herkese aç kt r. bn Arabî nin bu ifadesini Endülüs teki yönetim diline öyle tercüme edebiliriz: 711 senesinden itibaren Müslüman yönetici ya da zihniyeti orada bir çat olu turuyor. Bir anlamda bir bina kuruyor. O co rafyada (Endülüs te) kim varsa, hangi dine mensupsa ve hangi etnik kökene sahipse, hepsini bu binan n içine al yor, bu çat n n alt nda topluyor. Sosyal, ekonomik, idarî hayata bakt n zda, o farkl l klar n n hepsinin bir ekilde temsil kabiliyetini, temsil imkân n buldu unu görüyoruz. Meselâ, devletin en yüksek kesimini içinde bar nd ran saraya bakt n zda, orada bir Müslüman halife, bir berberî vezir, bir Arap ba vezir, bir H ristiyan mütercim ya da d i lerinden sorumlu görevli, bir Yahudi hekim görebilirsiniz. Dolay s yla saray, toplumun bütün kesimlerini temsil eden bir örnek görünümünde. Soka a ve caddeye ç kt n zda da ayn durumla kar la yorsunuz. Mezarl klar n, mahallelerin, ibadethânelerinin yan yana oldu unu görüyorsunuz. Hatta bir ara ayn mekân n yar s n n mescit, bir taraf n n da kilise olarak kullan ld n görmektesiniz. Dolay s yla kategorik olarak ne Yahudi, ne H ristiyan, ne Berberî ne de Arap dü manl var. Tabiî ki, bu tarihin içinde zaman zaman ciddi k r lma noktalar yok de il. Endülüs tarihini bu kadarc k k sa bir süre içerisinde bütün yönleriyle elbette ki anlatamay z. Bizim burada veya bendenizin üzerinde durdu u konu; bu sistemin iyi i leyen taraflar n ortaya koymakt r. Bu zaviyeden bakt m zda, görülen; her kesimi içine alan bir çat , her yerde temsil imkân bulan ve birbirine aç lan 437
farkl l klard r. Bu farkl l klar n kar l kl etkile imi sonucunda bir medeniyet ortaya ç k yor. Biz buna Endülüs Medeniyeti diyoruz. Say n Karlsson da bu medeniyetin emârelerini, göstergelerini tek-tek ve zengin bir muhtevâ ile bize s ralad lar. Bir de u var: Bu medeniyet, oldu u yerde kalm yor. Bu medeniyeti kuran mant k, on birinci yüzy ldan itibaren H ristiyan kesime de intikal ediyor. O mânâda ciddi bir geçi me söz konusu. Bak yorsunuz ki, 1085 senesinde Endülüs ün en önemli ehirlerinden birisi olan Tuleytula (Toledo), H ristiyan hâkimiyetine geçtikten sonra H ristiyan spanyollar, ilk defa farkl topluluklarla kar la yorlar. Bunlar da Müslümanlar, Yahudiler ve Mutsa riblerden olu maktad r. Fakat H ristiyan yöneticiler bunlara nas l davran laca n bilmiyorlar. te o zaman Endülüs kökenli, Arapla m H ristiyanlar, krala öyle bir tavsiyede bulunuyorlar: Efendim! Siz, müslüman yöneticilerin uygulama biçimlerini aynen uygulay n. Bu sayede sorun ç kmaz . Neticede bak yorsunuz ki, slâm z mmî hukuku, H ristiyan spanya da tatbik ediliyor, tâ ki 1492 y l na kadar. Burada Haçl Sava lar n n araya girmesi ve bu sava lar n insanlar n zihinlerinde slâm a ve Müslümanlara, Yahudili e ve Yahudilere kar meydana getirdi i çok ciddi bir imaj bozma vak as söz konusudur. Bu imaj bozulmas neticesinde 1492 senesinde Endülüs te son Müslüman devlet olan G rnata Sultanl y k ld nda, zaten H ristiyanlar siyasî olarak birle mi vaziyetteydiler. Bu sefer Kilise yeni bir ad m daha at yor ve diyor ki; siyasî birle me yetmez, dinî bak mdan da birle me gerekir . Sonuç, farkl l klar n tamamen tasfiye edilmesi. Farkl l klar dediimiz zamanda bir taraftan bak yorsunuz, Yahudiler sürgün ediliyor, arkas ndan Müslümanlar ile alakal benzeri bir süreç i letiliyor. Endülüs modelinin belki bugüne ta nmas gereken taraflar ndan birisi, o az önce bahsetti im herkese hukuk ölçüleri içinde muamele eden, bununla da yetinmeyip rahmet taraf n aksettiren bir uygulaman n günümüze ta nmas d r. Üç gündür ifade edildi ki, evet Bat da çok muazzam bir güç var, ama bu güç mutlaka ahlâkî aç dan takviye edilmelidir. Bunun ahlâkî taraf tamamlanmal d r. Bu ahlâkî taraf konusunda H ristiyanlar n da, Müslümanlar n da, Yahudilerin de birlikte hareket edebilece i ve bu medeniyete katabilece i çok ey var. Te ekkür ediyorum. 438
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
duraklarlar, gittikleri en uzak nokta oras olur. Emevîler Devri nde gerçekle tirilen bu fütuhat n bir özelli i var. O gün fethedilen topraklar, modelini dinledi imiz Endülüs hariç, bugün de slâm topraklar d r. Bu fetihlerle Müslümanlar n eline geçen topraklar, bugün de Müslümanlar n ya ad yerlerdir. Ancak, bu topraklar o günden bu yana bünyesinde ba ka dinden olanlar n varl klar n devam ettirdikleri topraklar olmaya da devam etmektedir. MÜZAKERE Prof. Dr. Mustafa FAYDA Marmara Üniversitesi
Tarihî tecrübe, küreselle meye ne ölçüde katk da bulunur? mânâs na anlad m bu tebli i, oturumun bu k sm nda ben tebli i sunan Say n Konsolos Dr. Ingmar Karlsson u tebrik ediyorum. Say n tebli ci bize Bat dan de il de slâm Dünyas ndan bir örnek vermi oldu. Ba ta Bat olmak üzere küreselle meyi oras ba lat yor bütün be eriyetin bu tecrübeden faydalans n diye Endülüs örne ini Müslümanlar n bir örne i olarak gerçekten güzel tespit etmi ; çe itli yönleriyle üzerinde durmu . Bahtiyar z ki, Türkiye mizin yeti mi Endülüs mütehass s deerli Profesör Dr. Mehmet Özdemir arkada m z da konuyu Endülüs çerçevesinde de erlendiren bir konu ma yapt . Ben ise, Endülüs konusuna girmeksizin, slâm fetihleri ve Müslümanlar n bugünkü küreselle me anlay na yard m eden perspektifleri, fethettikleri yerlerde belki nas l uygulad klar hususunda birkaç noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Biliyorsunuz slâm tarihi, XX. asr hariç tutarsak üç çe it fetihle bugüne ula m t r: Birincisi, Müslüman Araplar n gerçekle tirdi i fetihlerdir ve Emevî Devri ile sona erer. Abbasî Dönemi nde fütuhat yoktur. Müslümanlar Hz. Ebû Bekir in, irtidat hareketlerinin ba lamas yla birlikte Halid b. Velid i Irak cephesine göndermesi ile Sâsânî mparatorlu u na kar fütuhata Irak dan ba lanm t r. Aç lan bu cephe birkaç ay sonra Suriye taraf nda, Filistin de Bizans a kar aç lan cephe takip eder. Sâsânîler birkaç y lda tarihe kar r. Müslümanlar bu cepheden Çin hududuna, Hindistan n içine girmemek üzere Hind hudutlar na kadar ula rlar. Suriye cephesinden aç lan fütuhat ise, Ürdün, Lübnan, Filistin bölgesini, Anadolu nun, Toroslar n güneyi olan k s mlar dahil olmak üzere M s r, kuzey Afrika, oradan da a a yukar 711 y l nda Endülüs e geçerek Preneler hudut olur ve Puatye de Müslümanlar 439
M s r n k ptîleri, Hz. Ömer devrinde fethedilen ve orada kalan k ptîlerin torunlar d r. Suriye ve Lübnan dakiler de öyledir. Filistin zaten üç din mensuplar n n Haçl Seferleri dolay s yla ya ad problemlerin ortaya ç kard anormallikleri ki, hepsi Haçl dünyas n n günah d r bir tarafa b rak l rsa, bu din mensuplar n n her zaman var ola geldikleri topraklard r. Binaenaleyh Müslümanlar, ba ka din mensuplar yla Hz. Peygamber(s.a.v.) den sonra ba lat p gerçekle tirdikleri fetihlerde hiçbir zorlukla kar la mam lard r. Bu dönemle ilgili iki misâli, çarp c oldu u için söylemek istiyorum: Hz. Ömer, esirleri ve topraklar n ganimet statüsünün d nda b rak lmas n kararla t r rken, konunun müzakere ve tart mas Medine de günlerce yap lm t r; e er esirler köle statüsünde da t l rsa Müslümanlar n bunlar ömür boyu sömüreceklerini, daha sonra gelen çocuklar n n onlar n çocuklar n sömürgele tireceklerini söyleyerek ben buna asla raz de ilim, diyerek onlar kendi dinlerinde ve i ledikleri eski topraklar nda b rakma karar n vermi tir. Bu husus, Hanefi hukukunda, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem in sava tan sonra ele geçen topraklar n da t ld örne i yan nda, Hz. Ömer in ele geçen topraklar da tmay , iki tatbik edilebilecek örnek olarak, nazarî hukukta da bu ekilde yerini alm ve a a yukar Müslümanlar, belki Endülüs te baz istisnaî misâller hariç, fethettikleri yerlerde cizye vermeyi kabul eden gayr-i müslimleri yerlerinde b rakm lard r. kinci örnek, M s r n fethi ile ilgilidir. M s r fethedildi i zaman, bir mânâda yeni efendileri ile tan ma toplant s gibi insanlar meydanda toplân yor. Herkese soruluyor, Eski dininde mi kalmak istiyorsun yoksa slâmiyet e geçmek mi istiyorsun? Anlatan sahâbî,: Kendi dinimde kalmak istiyoruz deyince, biz fevkalâde üzülüyorduk ve gayr-i müslimler alk l yordu; Müslüman olmak istiyorum deyen ç kt nda da biz tekbir getirerek alk l yorduk, bu sefer H ristiyanlar üzülüyordu, 440
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
diyor. Gerçekten bu, beraber ya ama, e er küreselle meden, farkl kültürde, farkl dinde insanlar n bir arada ya amalar kast ediliyor ise, çok orijinal bir örnek olarak, bu toplant da zikredilmeye de er buldu umu söylemek istiyorum. Bunlar n nas l bir statüde ya ad klar ve bir hukukî sistemin slâm hukuku içinde ehl-i zimme, zimmî hukuku diye te ekkül etme konusuna, fetihlerle ilgili üç örne imi tamamlad ktan sonra temas etmek istiyorum. slâm fetihlerinin ikincisini, Cenâb- K dir-i lem Yezel Hazretleri, kavm-i necib-i etrake nasip etmi tir. Türkler, Anadolu dan Viyana ya kadar gitmi lerdir. Süresi uzun sürmü tür. Türklerin fethetti i topraklarda da Endülüs ün kaderi ya anm t r. Balkanlar dan bu tarafa, H ristiyan dünyas için mümkün olsa Türkleri, Anadolu dan da t pk 1492 de mühürlenen Endülüs ün ba ka din mensuplar ndan temizlenmesi gibi temizlemek istiyorlar. Yirminci asr n son senelerinde bunu Balkanlar da ve Rumeli de ya ad k. Osmanl Devleti nin tarihi, topraklar n kaybederken, H ristiyan dünyas ile yapt mücadelelerin esas n da asl nda bu te kil etmektedir. Bu sakl bir ey de ildir. Biz bunun için millî mücadele yapt k. Bugünkü mücadeleler ise bizim de i tirakimizle Birle mi Milletler in, Nato nun söndürmeye çal t ate ler, Balkanizasyon tabiri olmu co rafyada slâm n oralardan temizlenmesi H ristiyan dünyas için önemli bir problem olarak be er tarihi bugün de ya amaktad r. E er küreselle me problemleri çözülecek ise zannedersem bu, H ristiyan dininin de il H ristiyanlar n kendilerini bir zapt u rapt alt na almalar gerekir. Üçüncü fetih örne i, XX ve XXI nci as rlar için, bizler için daha önemlidir. Onu da k saca söyledikten sonra Bat n n globalle me problemlerini ya ay sebebine geçmek, onunla ilgili baz görü lerimi söylemek istiyorum. slâmiyet in di er bir yay l örne i ise, Müslüman tüccarlar n, dervi lerin, ehl-i tasavvufun gayretleriyle Güney Asya da, Afrika da bugün de devam eden slâm a aç lma faaliyetleridir. Bu faaliyetler sava la, fetihle alakas olmayan gayretlerdir. slâmiyet bu yolla bugün Avrupa ve Amerika da da yay labilmektedir. Zannedersem bu, bugün bize çok büyük bir örnek te kil eden bu önemli tarihî bir tecrübeyi kullanmam z lâz md r. Çünkü art k, biz Müslümanlar ne cihad yapacak durumday z ne de tebli i engelleyen unsurlar dünyada art k pek görülmemektedir. Bugün Amerika ve Avrupa da slâmiyet i anlatma, tebli et441
me imkân m z vard r. Cihad n sebebi, nefs-i müdafaa ile hangi dinden olursa olsun, e er insanlara zulüm yap l yorsa, bu zulmün kald r lmas için cihad aç labilir. u halde cihad, yaln zca nefs-i müdafaa için de il, insanlar korumak için de Müslümanlar n üzerine cihad farz k l nm t r. Bu sebeple sava yap labilir. Bugün Amerika Afganistan da ne için sava yor? Yaln z kendisine 11 Eylül 2001 de bomba at ld için de il. A.B.D. güçleri Avrupa da da ne için sava yor? nsanlara zulüm yap ld için sava yor. Biz buna böyle inan yoruz. Avrupa n n ortas nda bir H ristiyan topran , Belgrat bombalamak kolay bir ey mi? Kuvvetimiz olsayd , insanl a kar yap lan bu zulmü durdurmak için bu kar koyma i ini asl nda bizim yapmam z lâz md , bu zulmü biz Müslümanlar n önlemesi gerekirdi. Fütuhat bitti, cihad bitti konu malar çok yap l yor. Sava sadece nefs-i müdafaa için yap lmaz; tabiî o birinci elden yap l r; dine tebli unsuru engellenirse cihad bugün de yap l r. Ancak, bugün böyle bir durum söz konusu de ildir. nsanlara zulüm yap l rsa cihad bugün de yap l r; zira, insan n yer yüzünün halifesi olma durumu unutulmadan Müslümanlar n bu zulmü önleme vazifeleri vard r. Binaenaleyh, sava s z gerçekle tirilmi bulunan bu üçüncü fetihler, gerçekten bugün bize örnek te kil edecek fetihlerdir. slâm Dünyas ndan verdi im bu üç misâlden sonra bugünkü Bat ya gelmek istiyorum. Endülüs misâli. Bu, Müslümanlara ait bir fazilet diye söyledim. Müslümanlar n be eriyete arma an etti i bu misâl. Ancak, maalesef Endülüs ile sona eren bir tecrübedir. Bat bu bak mdan bana göre anss zd r. Bat n n bugün ula t medeniyet seviyesindeki genlerinin içerisinde, ba ka din mensuplar yla ya ama al kanl maalesef yoktur. Hatta, H ristiyan dünyas n n kendi dinlerinin mezheplerine bile tahammülleri yoktur. Avrupa da Rönesans ve reformla birlikte din sava lar n n devam edip neticelenmesi ve Avrupa n n gerçekten dini, hayat n içinden söküp ç karmaya kendilerini mecbur hissederek lâikli e dönmeleri gerçekten büyük bir zaruretti. Bizim lâikli i, Avrupa için alk lamam z gerekir. Aksi takdirde insanlar orada çok zulüm ve i kenceye maruz kal yorlard . Tarih bunu gösteriyor.
442
EL-HAMRA-AVRUPA EV
Ç N B R MODEL
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Avrupa, XIX ncu as rdaki sömürgecilikten sonra ba kalar yla yüz yüze geldi. Sanayile me ve sömürgecilik sayesinde Bat ya göç eden di er din mensuplar n tan maya, onlarla iç içe ya amaya ba lad lar. Onun d ndaki tecrübeler, onlar n topraklar nda oluyordu veya gidip Hindistan da ya yorlard ki biz buna tecrübe diyemeyiz. Bu, tamamen bir emperyalizm ve sömürgeciliktir. Hindistanl Avrupa ya, ngiltere ye gidip ya ay nca onu tan maya ba lad lar. Müslümanlar da XIX ve XX nci as rlarda tan maya ba lad lar. Bu ac tenkidimizi söylerken, bunun yan nda Bat n n çok geli mi bir dönemde bu tecrübeyi ya am olmas dolay s yla bunun ciddi, hukukî temellerini kurabilecek basireti de gösterdi ini, hatta bizim gibi insan haklar yla ilgili s rt nda hiç yumurta küfesi olmayan milletlere bile gerek ilmî çal ma gerekse tatbikat bak m ndan Bat n n bugün örnek olacak seviyeye geldi ini de ifade edelim.
yorlar; daha da mühimi Müslümanlar n, ba ka din mensuplar yla konu malar na, evlenmelerine, yemeklerini yememize Allah izin veriyor. Abbasî Saray nda, halifenin kar s n n kendi dininde ibadet yapmas için apeli yani küçük kilisesi vard . Demek ki biz, ba ka din mensuplar ndan rahats z olan bir gelene e, kültüre sahip olmad m z gibi, bunu yasaklayan bir dine de sahip de iliz. Bizim dinimiz, küreselle meye imkân veren bir dindir. Tarihte bunun orijinal tecrübelerini görüyoruz. te Endülüs misâlini dinlediniz. Maalesef H ristiyanlar n bu konuda müsamahalar yoktur. Ama H ristiyanlar n tecrübeleri in aallah XX nci as rdan sonra, XXI nci as rda ba layacakt r. Bakal m, Avrupa ya Türk lerin girmesine izin verebilecekler mi? Müslümanlar n ço almas na dayanabilecekler mi? Bunu zaman gösterecek. Te ekkür ederim.
Bat da bugün, kilisenin ve H ristiyan din adamlar n n yönlendirdi i ciddi bir Müslüman kar t zihniyet hareketi olmas na ra men, yine kilisenin ve H ristiyan din adamlar n n yönlendirdi i ve iyi niyetli olduunu kabul etti imiz diyalog benzeri, hukukî çal malar, ba ka gayretler ve siyasîlerin de gayretlerinin oldu unu da ifade etmeliyiz. Say n tebli ci, Müslümanlar, ba ka din mensuplar na davran lar nda tolerans gösterdiler dedi. Efendiler! Tolerans Müslümanlar n dini emretti ve Müslümanlar da bunu uygulad . Hz. Ömer Kudüs ü fethetti inde gayr-i müslimleri kendi dinlerinde serbest b rakt gibi, Fatih Sultan Mehmet Hân da stanbul u fethetti i zaman ayn eyi yapt . Bu uygulama ne Hz. Ömer in ne de Fatih in tolerans de ildi; bu davran dinlerinin, inançlar n n gere i idi. Cizye âyetini de Allah Teâlâ göndermi tir ve bütün din mensuplar na hayat hakk vermi tir. Ancak, Kâbe yi mabet kabul eden mü riklere bu imkân vermemi , ya Müslüman olsun ya da öldürülsün demi tir. Bu bir ültimatomdur ve o da zaten tutuyor ki, bu âyet yüzünden hiçbir sava da olmuyor . Mü rik, mecûsî, putperest olsun, Allah cizye âyetinde, cizye vermeleri art yla kendi hayatlar n devam ettirme haklar n vermi tir. Bugünkü ehl-i kitap mensuplar Allah a ve ahiret gününe de inan yor ki, onlar n inanmayanlar ndan bile Allah bu gibilerden cizye al nmas na imkân veriyor. Hem günlük hayatlar nda, hem dinî ya ay lar nda hem de hukukî statüde gayr-i müslimlerin zimmî hukukundan yararlanarak çok iyi bir hayat ya ad klar n biliyoruz. Gayr-i müslimler devlet hayat nda yer al 443
444
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
sapt rma , eksik bilgi ve tek yanl bak ve yorumlama önyarg s ndan kurtulamam lard r. Çünkü Avrupal lar, Balkanl lar ve Araplar, Osmanl tarihinin önemli bir parças n meydana getirdikleri halde bu tarihe bak ta, de i ik sebeplerle, Osmanl y hemen öteki grubuna yerle tirmekte ve negatif bir söylem geli tirmektedirler. Braude ve Lewis, gayr-i müslimlerle ilgili olarak Osmanl Devleti nin uygulamalar konusundaki negatif iddialar n, esas itibariyle dört faktörden kaynakland n belirtmektedirler. Bunlardan birincisi, korku dur. Do u Avrupa da Osmanl ilerlemesi kar s nda korku hissine kap lan milletler, Barbar Osmanl figürüne a r vurgu yaparak bunu kendi folklor ve kültürlerinin bir parças haline getirmi lerdir.
XIII B RL KTE YA AMA TECRÜBES : OSMANLI M LLET S STEM Prof. Dr. Bilal ERYILMAZ Sakarya Üniversitesi
Osmanl Devleti, çe itli dinlere mensup insanlar n, yirmiyi a k n etnik grubun bir arada ya ad ilginç bir toplum yap s na sahipti. Osmanl lar, 600 y l boyunca çe itli dinlerden ve etnik unsurlardan olu an milletleri yönettiler. Zaman zaman s k nt lar olsa da, en az ndan 19. yüzy la kadar, bu çok milletli toplum iyi bir ekilde i ledi ve yönetildi; yan yana ibadet etme ve kendi kültürlerini koruma ve hatta zenginle tirme imkan elde ettiler. Her milletin farkl hukukî-dinî gelenek ve uygulamalar na geni ölçüde sayg duyuldu. Çe itli dil ve lehçelerin serbestçe geli mesine, konu ulup yaz lmas na izin verildi. Osmanl Devlet yönetimini ilginç k lan, böyle bir toplumsal yap da ve çok karma k bir dünyada varl n ve siyasi birli ini uzun süre koruyabilmi olmas d r. Osmanl Devleti nde Müslüman olmayanlara verilen statü ve onlarla ilgili politikalar n esas neydi, bunlar hangi hukukî temele dayan yordu? Bu statü ve politikalar stratejik bir nitelik mi ta yordu, yoksa kal c ve istikrarl bir geli me mi gösterdi? Söz konusu statü ve politikalar, Müslüman olmayanlarda önemli bir ma duriyet meydana getirdi mi? Ya da onlar bundan kazançl m ç kt lar? Osmanl Devleti, gayr-i müslimleri asimile etti mi? te bunlar ve benzeri sorular, Osmanl Devleti nin yönetimiyle ilgilenen ço u ara t rmac n n dikkatini çeken konular n ba nda yer alm t r. Özellikle Bat l tarihçiler, bu konulara bizden daha çok ilgi göstermi lerdir. Üzülerek belirtmek gerekir ki, bizim bu konulara ilgimiz daha yenidir ve özellikle 1970 lerdeki Ermeni Sorunu nedeniyle savunma refleksi sonucu gündeme gelmi tir. Osmanl larda gayr-i müslimlerin statüsü ve yönetimine ili kin konular inceleyenlerin bir k sm , Osmanl tarihinin genelinde görülen 445
kincisi, Bat l seyyahlar n yanl anlama ve de erlendirmeleridir. Osmanl topraklar n ziyaret eden Avrupal lar, Osmanl larda zimmiler reaya, Müslümanlar de il demi lerdir. Halbuki Osmanl sisteminde sadece zimmiler de il, yönetici s n f kar s nda Müslüman halk da reaya hükmündeydi. Üçüncü olarak, Osmanl lar n y k nt lar aras ndan do an ulus-devletler, kendi varl klar n ve mücadelelerini me ru göstermek için, Osmanl y kas tl olarak kötü gösterme gayreti içinde olmu lard r. Dördüncü olarak, d ar dan müdahaleler, özellikle ngiliz, Frans z ve Ruslar n, Osmanl daki zimmiler için koruyuculuk iddialar ve bu yöndeki srarl politikalar , gayr-i müslimlerin durumlar ile ilgili de erlendirmelere olumsuz yönde yans m t r(1). Osmanl ya kar olumsuz yakla m, yaln z onlarda de il, bizde de gerekçesi farkl olsa da bir ölçüde bulunmaktad r. Balkan topluluklar n n ve Araplar n Osmanl ya bak lar ndaki ön yarg lar, Osmanl tarihinin objektif olarak yaz lmas n engellemektedir. Osmanl tarih sentezinin yap lmas öncelikle Türklere dü mekte ise de, bu konuda Arap ve Balkan tarihçilerinin de objektif ara t rmalar na; birlikte çal maya ihtiyaç bulunmaktad r(2). Osmanl Devleti ndeki gayr-i müslimlerle ilgili olarak, zimmi , ehl-i zimmet , reaya , gayr-i müslim tebaa , milel-i saire , kefere taifesi ya da Ermeni Milleti , Katolik Milleti , Yahud Taifesi gibi kavramlar kullan lm t r. Osmanl Devleti ndeki gayr-i müslimlerin sta1
Benjamin Braude, Bernard Lewis, Introduction , Christians and Jews in the Ottoman Empire (Ed., B.Braude, B.Lewis), Volume: 1, Holmes and Meier Publishers, Inc. New York-1982, s.15-16. 2 lber Ortayl , Milliyet Gazetesi, 12 May s 1999.
446
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
tüsü esas itibariyle slâm hukukundaki zimmi kavram na dayan r ve bu kavram çerçevesinde ekillenmi tir. Bu statünün ana unsurlar na girmeden önce, bu konuda Osmanl Devleti ni ilginç k lan ve de erlendirmelerde göz önünde bulundurulmas gereken baz özelliklerden k saca söz etmek gerekir.
cilerinden daha adaletli davran yordu. Nitekim S rp Kral Dusan, lordlar n n köylülerini haftada iki gün kendileri için çal t rmalar na müsamaha gösterirken, fetihten sonra Osmanl lar bu yükümlülü ü, yerel sipahiler için y lda sadece üç güne indirmi ti(6).
Bunlardan birincisi, Osmanl Devleti ne kadar di er Müslüman hükümdarlar n devletleri, büyük ölçüde di er Müslüman ülkeleri istila etmek suretiyle ortaya ç km lard r. Buna kar l k Osmanl Devleti, gayr-i müslimlere kar kazan lan zaferler üzerine kurulmu tur. Osmanl lar Müslüman ülkeleri de egemenlikleri alt na alm larsa da, bu egemenlik alt na alman n ulemaca me ru gerekçeleri bulunmaktad r(3). Osmanl Devleti, kurulu döneminde büyük ölçüde gayr-i müslim bir co rafyada egemenlik kurmu tu. Hatta 14. yüzy l ile 15. yüzy l n bir k sm nda Devletin tebaas içinde gayr-i müslim milletler ço unlukta, Müslümanlar ise say sal olarak az nl ktayd . Bu yüz y llarda Müslüman Türk az nl k, gayr-i müslim ço unlu u yönetmek durumunda oldu. Osmanl lar n böyle bir co rafyay fethetmeleri ve sa lam bir yönetim kurabilmeleri, bir bak ma, gayr-i müslimlere kar izlenen politikalar n bir sonucuydu. Osmanl lar n gayr-i müslimlere kar izledi i olumlu politika istimâlet kavram ile ifade edilir. stimâlet politikas , gayr-i müslimleri ho görüyle kendi taraf na çekme, gönül alma ve kazanma siyasetidir. Osmanl lar bir yeri zorla fethetmeden önce, üç defa teslim olmalar ça r s nda bulunurlar, kabul edilirse eman verirlerdi(4). Osman ve Orhan Gazinin, kendilerine itaat eden gayr-i müslim tebaaya kar istimâlet politikas çerçevesinde gayet iyi davrand klar , d ar dan gelen sald r lara kar onlar koruduklar , onlara adaletle muamele ettikleri, halk yerli yerinde b rakt klar bilinmektedir. Bu politika sayesinde, Osmanl egemenli inde ya ayan gayr-i müslim halk n durumlar , öncekinden daha iyi olmu , bu yerler k sa süre içerisinde ma mur hale gelmi tir. Hatta Osman Beyin ülkesinde emniyet ve eman fazla oldu undan, bunu i iten di er yerlerin gayr-i müslim halk da bu bölgeye gelerek yerle meye ba lam t r(5). Osmanl istimâlet politikas n n esas n adalet anlay olu turmaktayd . Osmanl lar Balkan halklar na fetihten önceki kendi yöneti3
4 5
Halil nalc k, Osmanl Tarihi En Çok Sapt r lm , Tek Yanl Yorumlanm Tarihtir , Cogito, Osmanl lar Özel Say s , Say :19-Yaz 1999, Yap Kredi Yay nlar , s.33. Halil nalc k, a.g.m., 28. A kpa ao lu Tarihi (haz., A. Nihal Ats z), Kültür ve Turizm Bakanl Yay nlar , No: 604, Ankara-1985, s. 27.
447
kinci olarak, Osmanl Devleti nin gayr-i müslimlere tan d haklar ve uygulad politikalar, Haçl Seferlerinin hemen akabine rastlar. Bilindi i gibi Avrupal H ristiyanlar Kudüs ü ve öteki kutsal yerleri Müslümanlar n elinden almak için, 1095-1270 y llar aras nda sekiz ana sefer düzenlemi ler ve bu seferler Müslümanlar ve H ristiyanlar aras ndaki ili kileri kötüle tirmi ve dü manl klar artt rm t r. Bölgede Müslümanlar kadar gayr-i müslimlerin de, sosyal, ekonomik ve hukukî yönden durumlar zay flam t r. te böyle olumsuz artlara ra men, Osmanl yönetiminin gayr-i müslimlere kar istimâlet politikas sayesinde, dü manca ili kilerin düzeltilmesi ba ar ld ve hatta bunlara olumlu yeni unsurlar eklendi. Özellikle klasik dönemde Müslümanlarla gayr-i müslimler bar ve huzur içinde ya ad lar. Avrupal lar bu döneme Osmanl Bar deyimini kullan rlar. Osmanl larda toplum, Müslüman ve Gayr-i müslim olmak üzere iki ana gruptan meydana gelmekteydi. Gayr-i müslimler, bir slâm Devleti içindeki statüleri bak m ndan, zimmi , muahed ve müste men olmak üzere üçe ayr l rd . Zimmiler, bir slâm Devleti nin egemenli ini kabul ederek, orada sürekli ya ayanlar; muahedler, kendileriyle bar yap lm olanlar; müste menler ise, ticaret ve benzeri amaçlar için slâm ülkesine gelen ve kendilerine geçici oturma izni verilen yabanc lard r. Osmanl Devleti nin egemenli ini kabul ederek, devlete cizye ad nda bir güvenlik vergisi ödemek durumunda olan gayr-i müslimler, slâm hukukundaki zimmi kavram çerçevesinde haklara ve yükümlülüklere tabi k l nm lard r. Zimmet, sahip ç kma ve koruma anlam na gelmektedir. Ehl-i zimmet ise, korunan, güvenlik alt nda olan ve sahip ç k lan gayr-i müslim topluluk demektir. Zimmi ise, devletin egemenliinde olan gayr-i müslime verilen add r. Osmanl lar n, slâm hukukundaki zimmi kurumunu esas alarak, döneminin artlar n ve co rafyan n gerçeklerini dü ünerek hâkimiyet6
Jason Goodwin, Ufuklar n Efendisi Osmanl lar (Çev., Arma an Anar), Sabah Kitaplar , stanbul-1999, s. 28.
448
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
leri alt ndaki gayr-i müslim topluluklar din yada mezhep esas na göre örgütleyip, belirli bir statü içerisinde yönetmesine Millet Sistemi denilmektedir. Buradaki millet terimi, ulus (nation) gibi bir rk , dil birli i olan etnik grubu anlatan bir kavram de il, bir din yada mezhebe ba l topluluk anlam nad r. Klasik slâmî literatürde millet teriminin ümmet ten daha kesin bir dinî topluluk ça r m yapt görülür. Böylece millet, etnik bir ba l l de il; dinî bir aidiyeti, sosyal ve idarî bir örgütlenmeyi ve toplulu u ifade eder. Milletin bu anlamda bat dillerinde tam olarak kar l bulunmamaktad r.
geli en bir örgütlenmedir. Ne kolonici imparatorluklardaki az nl k milletlerin durumuyla, ne de federatif yap larla benze tirilebilir(8).
Kurulu tan itibaren zimmi statüsünde muamele gören gayr-i müslimler, önceleri gayri resmi olarak ve II. Mehmet in stanbul u fethetmesiyle birlikte de resmen milletlere bölündüler. Bu milletler, devlet yap s içinde belirli bir idarî statüye de sahip oldular; devletin küçük bir modeli olarak yap land lar. Ba lang çta, devlet taraf ndan inançlar , sosyo-kültürel kimlikleri tan nan ve idarî bir statü verilen Ortodoks , Ermeni ve Yahudi olmak üzere üç ana millet grubu bulunmaktayd . Daha sonra bunlara Katolikler ve Protestanlar da eklendi.
II. Mehmet le birlikte her millet ya da cemaat, kendi liderlerinin yöneteminde, dinî, adlî, idarî, e itim ve sosyal dayan ma alanlar nda, belirli bir özerkli e sahip k l nd . Her millet, kendi dini, kültürel e itim kurumlar n geli tirmek, dilini serbest olarak kullanmak, aile hukuku alan nda kendi yasalar n uygulamak gibi yetkilerle donat lm t r. Osmanl yönetimiyle gayr-i müslimler aras nda örtülü(z mni) bir anla ma bulunmaktayd . Bu anla ma, bireyler de il, topluluklar için dü ünülmü tü. Zimmiler rollerini ancak bu anla maya-statüye göre yerine getirmek durumundayd .
Millet sistemi terimi, her ne kadar 20. yüzy la ait bir kavramla t rma ise de, Osmanl yönetiminin, ba lang çtan beri Müslüman olmayan topluluklara kar muamelesinin ve politikas n n temelini olu turan bir kurumla may ve ili kiler sistemini ifade etmekteydi. Millet kavram n n Osmanl resmi belgelerinde 19. yüzy ldan önce de kullan ld görülmektedir. Nitekim Ermenilerin Katolikle tirilmesi sorunu ile ilgili olarak 1746 (Hicri 1159) tarihinde Yeniçeri A as ve Galata Voyvodas na gönderilen bir fermanda Millet-i Ermeniyan terimi kullan lm t r(7). Millet Sistemi, Osmanl lar n ortaya ç kard , buldu u bir yenilik de il, slâm idare miras ndaki zimmi kurumunun bir uzant s , içinde ya an lan gerçeklerin ve topluluk geleneklerinin bir yans mas , yeni bir yorumuydu. Osmanl lar n bu sisteme katt klar en önemli unsur, milletleri yaln zca dinî bir topluluk olarak görmemeleri, onlara devletin hiyerar ik yap s içinde idarî bir statü kazand rmalar ve bir çe it komünal yönetim kurmalar yd . Ortayl ya göre, Osmanl Millet sistemi, tarihin kendine özgü (sui generis) bir olay d r. Bu bir idarî te kilatlanma özgünlü ü kadar, Osmanl toplumunun bu özgün sosyo-kültürel ortam nda
Osmanl lar, yükselme döneminde bir taraftan mali olarak sa lam ve idarî olarak güçlü bir merkezi yönetim yap s n muhafaza ederken, öte yandan da geni bir cemaatsal özerkli e izin veren bir düzen kurdular. Bu düzen, yerinden yönetime dayal , mekansal olarak ta raya, kurumsal olarak da cemaatlara do ru uzanmakta, merkezle yerel aras nda bir denge olu turmaktayd (9). Osmanl lar, hem merkeziyetçilik, hem de adem-i merkeziyetçilik ilkelerini birlikte uygulad lar.
Fatih Sultan Mehmet, Ortodoks H ristiyanlara ve onlar n dinîidarî yönetim merkezi olan Patrikhaneye, Bizans mparatorlu u zaman ndaki haklar na denk ve hatta ondan daha fazla yetkiler tan m t . Fatih, Patrik Gennadios a önceki dönemden farkl olarak, millet ba unvan vermi , böylece patrik ruhani selahiyetlerinin yan nda bir de cismani yetkilere kavu mu ve Ortodoks halk n çe itli i leriyle de u ra mak, onlar ad na Divan- Hümayunda söz alma hakk na sahip olmu tu. Patri e, Üç Tu lu Osmanl Pa as unvan verilmi ve Yeniçerilerden kurulu bir muhaf z birli i güvenli ini sa lamakla görevlendirilmi tir(10). Gayr-i müslimlerin statüsü, uleman n yorumuna ba l olarak, Padi ah fermanlar yla belirleniyordu. Bu konuda, II. Mehmet in uygulamalar esasa al nm t . Bu bak mdan fermanlar, gayr-i müslimler aç s n8 9
10
7
Ahmet Refik, Onikinci Asr- Hicride stanbul Hayat (1689-1785), Enderun Kitabevi, stanbul-1988, s. 160-161.
449
lber Ortayl , Osmanl Kimli i , Cogito, Osmanl lar Özel Say s , s.84. Bilal Ery lmaz, Osmanl Devletinde Farkl l klara ve Ho görüye Kavramsal Bir Yakla m , Osmanl , cilt:4, Yeni Türkiye Yay nlar , Ankara-1999, s. 236. Bilal Ery lmaz, Osmanl Devletinde Gayr-i müslim Tebaan n Yönetimi, Risale Yay nlar , Gözden geçirilmi ikinci bask , stanbul-1996, s. 32.
450
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
dan anayasa düzeyinde sa lam bir koruma; ehl-i örf denilen kamu görevlileri bak m ndan da uyulmas zorunlu emirname niteli indeydi. II. Mehmet in Ortodoks Patri ine verdi i ferman, stanbul yang nlar ndan birinde yand için, tamamen orijinal içeri ini bilmemekteyiz. Ancak II. Mehmet in Galata da oturan Ceneviz halk na ve Bosna daki Katolik Rahiplere verdi i fermanlar, orijinal haliyle günümüze kadar ula m t r.
Gerek Galata da oturan Ceneviz halk , gerekse Bosna daki Katolik rahipler ve onlar n tabileri, Osmanl Devleti genelindeki di er Müslüman olmayan topluluklara nazaran say sal olarak fazla önemli say labilecek cemaatlerden hiç de ildi. Buna ra men, onlara da hukukî güvence ve korunman n sa lanmas , büyük küçük tüm gayr-i müslim tebaaya kar fazla ay r m gözetmeksizin herkese hukukî koruman n uygulanm oldu unu ve devletin gayr-i müslimlere de mal, can ve namus emniyeti bak m ndan asli tebaas olan Müslümanlar gibi muamele ettiini gösterir.
Fatih, Ceneviz halk na verdi i fermanda, halk n ayinlerinin, âdet ve kurallar n n eskisi gibi yürütülece ini; gemilerine, kölelerine, çocuklar na, kad n ve cariyelerine dokunulmayaca n ; karada ve denizde serbest olarak dola abileceklerini; devlete haraç vergisi ödeyeceklerini; ziraatta ve ticarette serbest olduklar n ; kiliseleri ellerinde olaca n ve mescit haline dönü türülmeyece ini; yaln z çan çalmayacaklar n ; kendilerinden Yeniçerili e o lan al nmayaca n ; bir kafirin r zas olmadan Müslüman yap lmayaca n ; kendi aralar nda diledikleri ki iyi kethüda seçeceklerini; halk n angaryadan muaf olaca n ; gümrüklerini eski âdetleri üzerine ödeyeceklerini belirtmi ti(11). Üzerinde durmak istedi imiz ikinci ferman, yine Fatih Sultan Mehmet in Bosna n n fethi (1463) s ras nda burada ikamet eden Latin rahiplerine verdi i Hatt- hümayundur. Cevdet Pa a, Bosna y tefti etti i s ras nda bu Hatt- hümayunu Katolik rahiplerin elinde görmü ve Tezakir adl eserinde yay nlam t r. Ad geçen fermanda Padi ah, özetle, kiliselerine, canlar na ve mallar na kar hiçbir taarruz olmayaca n , devletin güvenli i alt nda korkusuzca ya ayacaklar n ; ba ta vezirler olmak üzere di er kullar, reaya ve halktan hiç kimse onlara taarruz edip incitemeyeceklerini belirtmi ti(12). Kültür Bakanl n n bu belgeden, ancak 1999 y l nda haberdar oldu u anla lmaktad r(13). 11
12
13
Ahmet Akgündüz, Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanl , Osmanl Ara t rmalar Vakf , stanbul-1999, s. 433-434. Fatih Sultan Mehmet in Galata da oturan Ceneviz halk na verdi i ferman bir ahitname yani anla mad r. stanbul un Türkler taraf ndan ku at lmas esnas nda Bizans a yard m etmemek art yla kendilerine ait bütün imtiyazlar n tan naca konusunda bir anla ma olmu ; fakat Cenevizliler ku atman n ba ar l olamayaca n dü ünerek el alt ndan Bizans a yard m etmi ler; daha sonra ku atman n ba ar l bir ekilde sonuçlanmakta oldu unu görünce Fatih e ba l l klar n bildirmi ler. Fatih de onlar n bu ba l l n kabul etmi ve önemli baz haklar tan m t r. Ahitname Rumca yaz lm t r, asl Londra da British Museum da bulunmaktad r. Ahmet Cevdet Pa a, Tezakir, 21-39, (Yay., Cavid Baysun), Türk Tarih Kurumu, Ankara-1986, s.84-85. Bosna Hersek teki sava tan sonra, orada konu land r lan Türk Birli i nin, civardaki bir Katolik Kilisesi nde Fatih Sultan Mehmet e ait bir belgenin varl ndan haberdar edilmesi üzerine, Türkiye den gönderilen uzmanlar, bunun Bosna n n fethinden sonra Fatih taraf ndan Katolik rahiplere verilen bir ferman oldu u karar na varm lar.
451
Gerçekte millet yönetimleri, Osmanl devlet yap s içinde hükümet içinde mini hükümet biçiminde bir statü elde etmi lerdi. Patrikhaneler, gayr-i müslimlerin içi lerine nezaret eden bakanl klar , cemaat n Osmanl yönetimi ile ili kilerini yürüten ve sorumluluk ta yan elçilikleri gibiydi. Ba ka bir ifade ile gayr-i müslim milletlerin yönetimine ve statüsüne ili kin olu turan sistem, Osmanl Devlet idaresi bak m ndan ikincil yap y , gayr-i müslimlerin günlük i leri, dinî, idarî, adlî ve e itimle ilgili hizmetleri yönünden ise birincil yap y meydana getirmekteydi. Dolay s yla gayr-i müslimlerin kötü yönetim gibi yak nmalar na sebep olan olumsuzluklar, s n rl ölçüde irtibatta olduklar Osmanl yöneticilerinden de il, birinci derecede kendi dinda lar n n uygulamalar ndan kaynaklanm olmal d r. Çünkü Osmanl n n yapt idarî düzenlemeler, zimmi topluluklar n n, cemaat içi ili kilerini de il; daha çok devletle ve di er topluluklarla olan münasebetlerini kapsamaktayd . Dolay s yla bunlar, zimmi topluluklar n iç yönetimlerini ve günlük hayatlar n nadiren ilgilendiriyordu. Haks zl a ve zulme u rad n iddia eden gayr-i müslimler Osmanl kad s na ba vururlard . Zimmilerin statüsünü kuran ve koruyan kutsal yasay yani eriat uygulamak uleman n ve hükümdarlar n ortak kayg s yd . Osmanl döneminde, gayr-i müslim tebaan n, ayak tak m -
Kültür Bakanl da bunu bir insan haklar belgesi olarak D i leri Bakanl na, yabanc misyon eflerine verilmek üzere göndermi tir. Gazetedeki kö esinde bu belgeye yer veren Ertu rul Özkök, ünlü Yunanl besteci Teodorakis in hat ralar ndan u sözü nakleder: Yunanistan 400 y l boyunca Osmanl yerine Frans z egemenli inde olsayd , bugün Teodorakis diye bir Yunanl besteci olmazd . : Hürriyet Gazetesi, 13.08.1999.
452
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
n n iddetine kar korunmak üzere adlî ve idarî makamlara yapt klar ve netice ald klar ba vurular n örnekleri çoktur(14).
anlat lanlardan etkilenen, bulunduklar ülkelerde önemli bask lara maruz kalan çok say da Yahudi, yüzy llar boyunca H ristiyan Avrupa n n farkl bölgelerinden Osmanl topraklar na göç ettiler. Osmanl topraklar na yerle meleri için Yahudilere sadece izin verilmekle kal nmad ; bunun için te vik ve yard m gördüler(16). Osmanl n n büyük insanc l taraf , ülkelerini terk etmekten ba ka anslar olmayan spanyol Yahudilerini 1492 den itibaren hiç bir tereddüt göstermeden kabul etmesinde daha iyi anla labilir.
Patrikhanelerin sahip olduklar yetkilerle elde ettikleri statü ve icraatlar konusunda Engelhard n gözlemleri ilginçtir. Frans z diplomat Engelhard, Tanzimat n ba lang c nda Rum Patrikhanesi nin konumu ve yetkileriyle ilgili u de erlendirmede bulunur(15): Rum Patrikhanesi Fetihten sonra nail oldu u hukuk sayesinde hakikaten hükümet içinde hükümet idi... Ortodoks mezhebindeki H ristiyanlar n rz ve namusu, servet ve saman , hürriyet-i sahsiyyesi, hürriyet-i vicdani, hiçbir kontrole tabi olmadan Dersaadet Kilisesi reisinin elinde idi. Patrik, Ortodokslar , nefy ve hapis cezalar na mahkûm ediyor, vergi al yor, piskoposlar azlediyor, aforoz ve sansür gibi vas ta-i mühimmeyi istimal ediyor, mektepler için tedrisat programlar yap yor, velhas l birçok cihetlerden hayat- medeniye ve siyasiyeye taalluk eden vazaifin hin-i ifas nda hiçbir kayda tabi olmuyordu. Fazla olarak, Hükümet, Patrikhane nin arzular n n mevki-i icraya vaz n temin için muavenete mecbur idi . Osmanl millet sistemine nas l bakmam z ve onu nas l yorumlamam z gerekir? Her eyden önce Osmanl millet sistemi, milliyetçilik öncesi artlara uygun; Osmanl siyasi ve sosyal düzeninin en önemli ve temel unsurlar ndan biriydi. Ayn zamanda bu sistem, Osmanl Devleti nin yumu ak bir karn yd . Bu sistem, 19. yüzy la kadar, bir taraftan gayr-i müslim milletlerin Osmanl egemenli inde, kendi varl klar n , kimliklerini korumalar na, bar içinde ya amalar na; hayat n bir çok alan nda kendilerini geli tirmelerine imkan sa lad ; di er taraftan da onlar Osmanl ekonomik ve siyasal sistemine entegre etti. Onlar, dinî ve kültürel kimliklerini muhafaza ettiler, fakat hayat n pek çok di er alanlar nda Osmanl la t lar. Bu yüzden 17 veya 18. yüzy llarda Osmanl topraklar nda seyahat eden yabanc lar n, dinî, idarî ve kültürel alanlarda farkl , fakat ekonomik ve siyasal olarak homojenlik gösteren milletlerden söz etmeleri anla l r bir eydir. Bu sistem, 19. Yüzy la kadar devlet aç s ndan çok önemli bir sorun ortaya ç karmadan iyi bir ekilde i ledi. Hatta bu sistem sayesinde, Osmanl Devleti s n lacak güvenli bir co rafya durumuna geldi. Nitekim Osmanl yönetiminin büyük ho görü ve tan d f rsatlar hakk nda
Frans z ihtilalinden sonra geli en milliyetçilik hareketleri, Osmanl devletinin, ekonomik, askeri ve siyasi bak mdan zay flamas ve Avrupa n n artan sömürgecilik ve k k rt c l k faaliyetleri, Osmanl gayr-i müslimleri üzerinde önemli etki yapt . Devlet zay flad kça Avrupal rakipleri, giderek daha güçlü bir ekilde, dinda lar n n ve di er gayr-i müslimlerin haklar n ve ayr cal klar n koruma iddias nda bulundular. Bu koruma süreci, 19 ve 20. yüzy llarda Avrupal lar n Osmanl topraklar ile olan ili kilerini karakterize eden i gallerin ilk etab oldu(17). Osmanl yönetimi millet-i hâkime (Hâkim millet) ve millet-i mahkûme (Egemenlik alt nda millet) esas na dayan r. Millet-i hâkime, egemenli i ve dinî üstünlü ü ifade eden bir kavramd r ve bunu Müslümanlar temsil eder. Millet-i mahkûme ise, Müslümanlar n egemen oldu u bir devlette, zimmet sözle mesiyle sürekli oturmakta olan gayr-i müslimleri anlat r. Zimmet sözle mesiyle onlar n varl garanti alt na al n r ve buna göre de gerekli ho görü ve koruma gerçekle tirilir. Gayr-i müslimler bu statü kar s nda cizye ad nda bir ba vergisi öderler. Cizye, sadece bir vergi olarak de il, boyun e menin, egemenlik alt nda olman n simgesel bir ifadesi olarak da görülür. Bundan dolay siyasi hâkimiyet Müslümanlarda olur, Zimmilere bir tak m k s tlamalar getirilir, siyaset yasa bunlar n ba nda gelir. Bu statü sebebiyle Müslümanlar, gayrimüslümlere kar bir ölçüde küçümsemeyle bakm lar ve kendilerinin üstünlü ünü, zaman zaman gayr-i müslimlere yönelik olarak konulan idarî k s tlamalarla (ata binme ve kald r mdan yürüme yasa , belirli renkteki k l k-k yafete uyma mecburiyetleri gibi) ortaya 16 17
14
15
Bernard Lewis, slâm Dünyas nda Yahudiler, (Çev., Bahad r Sina ener), mge Kitabevi, Ankara-1996, s. 57. Engelhard, Türkiye ve Tanzimat (Çev., Ali Re at), stanbul-1328, s. 48.
453
Bernard Lewis, a.g.e., s.159. Benjamin Braude, Millet Sisteminin lginç Tarihi , Osmanl , Cilt: 4, Yeni Türkiye Yay nlar , Ankara-1999, s. 249.
454
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
koymaya çal m lard r. nanç bak m ndan Müslümanlar n alt nda yer alan gayr-i müslimler, ekonomik olarak onlarla e it ya da özellikle son dönemlerde daha üst tabakalar n üyeleri olabiliyorlard . Askerlik yapmamalar nedeniyle, i leriyle sürekli u ra ma ve onu geli tirme, böylece ekonomik olarak güçlenme olana elde etmi lerdi.
Osmanl millet sistemi, gayr-i müslimler aç s ndan, ho görü, tolerans ve müsamaha kavramlar yla anlat lmak istenen, ancak Osmanl daki olguyu anlatmakta k smen yetersiz olan bu kavramlar n da ötesinde bir hukukî koruma niteli i ta maktayd . Osmanl larda ho görü, salt etik ya da stratejik bir kavram de il, daha çok hukukî bir terimdi. Bir devlette ve toplumda gerçek anlamda ve sistematik olarak bir ho görüden söz edebilmek için, u üç eyin var olmas gereklidir. Bunlardan birincisi, ho görü için gerekli hukukî çerçevenin mevcudiyeti; ikincisi, bu hukukun kültür haline gelmesi ya da ya ama aktar lmas ve üçüncüsü ise, cemaat örgütleri gibi kurumlar n bulunmas d r.
Osmanl yönetiminde, Müslümanlar n gayr-i müslimlere kar kendilerini üstün gördükleri ve onlara biraz farkl bakt klar bir gerçekti. Ancak bu bak aç s , gayr-i müslimlerin kimliklerini koruma, ibadet, can ve mal güvenli i, çal ma, seyahat etme vb. temel haklar n kullanmalar n s n rland rmam ya da engellememi tir. Öte yandan, ekli olarak gayr-i müslimlerin, Müslümanlardan a a bir pozisyonda oldu unu belirtmeye yönelik idarî ve sosyal düzenlemeler, 18 ve 19. yüzy llarda iktisadî ve ticarî hayat n gayr-i müslimler lehine ortaya kondu u gerçekler kar s nda anlam n yitirmi tir(18). Osmanl lar n 15 ve 16. yüzy llarda en güçlü olduklar dönemde, kültürel kimliklere, inançlara ve geleneklere sayg l cemaatsal özerkli e imkan tan yan çok kültürlülü ü ortadan kald rabilecekleri ya da reddedebilecekleri yerde bunu uygulamalar ve geli tirmeleri, dikkat çekici bir politikad r. Nitekim bu çok kültürlülü e dayal politikay kendine has biçimde uygulayan Osmanl Devleti ne, baz yazarlar(19) çok kültürlülü ün do ulu mimar olarak isimlendirmi lerdir. Ancak Osmanl daki yap y , bugünkü çok kültürlülük tart malar ile kar t rmamak gerekir. Çünkü günümüzde çok kültürlülük tart malar , ulusdevletin bir sorunu olarak gündeme gelmi ve ulus-devletin yaratt az nl n haklar n n korunmas n amaçlamaktad r. Bu nedenle modern dönemden önceki Osmanl y , ço unluk/az nl k kategorisine göre düünmek yerine, toplumlar n dinî farkl l klar na göre statülendi i, bireylerin içinde ya ad cemaate göre kimliklendi i, farkl l n me ru oldu u ve korundu u, bu çerçevede asimilasyonun olmad bir statüye göre yorumlamak daha do ru olur. Bilindi i gibi Osmanl da az nl k kavram , mparatorlu un son y llar nda ortaya ç km ve içerik itibariyle yine geleneksel anlam n büyük ölçüde korumu tur(20). Bu nedenle Osmanl Devleti nde, gayr-i müslim gruplardan söz edilirken bugünkü anlam ndaki az nl k kavram n n kullan lmas yan lt c d r.
Osmanl Devleti nde, yönetimle gayr-i müslim topluluklar, gayr-i müslimlerle Müslümanlar aras ndaki ili kiler, slâm hukukî çerçevesinde Padi ah fermanlar yla belirlenmekteydi. slâm Hukuku, bu ili kilere bir alt ve üst çerçeve çizmi , en az ndan kavramsal bir boyut getirmi ti(21). Gayr-i müslimler bu s n r n üstüne geçemedikleri gibi, Müslümanlar da onlar bu s n r n alt na itemezdi. Bu hukukî çerçeve onlar egemen milletin her türlü keyfî bask ve etkilerinden koruyacak ve bireylere cemaat içinde güven verecek bir statü sunmaktad r. Onlara kar zaman zaman vaki olan iddet ve zulümler de devlet taraf ndan engellenirdi. Gayr-i müslimlerin, haks zl a u ramalar halinde ba vurabilecekleri yarg makamlar (kad , divan- humayun gibi) mevcuttu. Zulüm ve zorlaman n olmamas ba lam nda Osmanl yönetiminin uygulamalar olumludur. Osmanl lar, ulusal ve kültürel bir entegrasyon politikas yerine, zimmet statüsünün gere i olarak devlet otoritesini tan may , onun icaplar n yerine getirmeyi esas alan co rafi entegrasyon siyasetini benimsemi lerdir. Osmanl lar, isteseydi, din, mezhep ve gelenek esas na dayanan kültürel farkl l , büyük ölçüde ortadan kald rabilirlerdi. Osmanl yönetimi, modern ulus devletlerin ve sömürge yönetimlerinin yapt klar gibi farkl topluluklar homojenle tirme yoluna bilinçli olarak gitmemi tir(22). slâm toplumlar nda, tarihi olarak, her ne kadar Müslümanlar inanç olarak kendilerini gayr-i müslimlerden üstün görseler de, bar i21
22 18 19
20
Bilal Ery lmaz, Osmanl Devletinde Gayrimüslim..., s. 57. Arshi Khan, Osmanl mparatorlu u: Çok Kültürlülü ün Do ulu Mimar , Osmanl , Cilt: 4, s. 229. Bilal Ery lmaz, Osmanl Devletinde Farkl l klara... , a.g.e., s. 237.
455
Osmanl lar n zimmilere yönelik uygulamalar ve politikalar n n bütünüyle slâm Hukukuna dayand n ve buna uygun oldu unu söylemek mümkün de ildir. Örne in dev irme ve sürgün politikalar bu alanda önemli tart ma konular d r. Aron Rodrigue, Difference and Tolerance in the Ottoman Empire , SEHR, Volume: 5, Issue:1, February 27, 1996.
456
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
çinde birlikte ya ama gelene i mevcuttur. Müslümanlar n hâkim olduklar co rafyalarda, di er dinlere mensup olanlar serbest olarak varl klar n sürdürme olana elde etmi lerdir. Geleneksel slâmî yönetim alt ndaki gayr-i müslimlerin durumu, Orta Ça Avrupas ndaki H ristiyan olmayanlardan ya da sapk n H ristiyanlardan pek çok bak mlardan daha rahatt (23). Dolay s yla gerek önceki Müslüman devletlerde gerekse Osmanl larda, gayr-i müslimlerle Müslümanlar aras ndaki ili kilerde sözü edilen ho görü, yaln zca yasal ölçekli bir söylem olmam , bilakis kültür haline gelmi , geni bir uygulama alan bulmu tur. Çünkü ili kilerin niteli i bir inanç temeline dayand için buna uyulmas da dinî ve ahlâkî bir görev kabul edilmi tir. Osmanl lardaki bu ili kilerin, di er Müslüman devletlerden daha ho görülü oldu u bilinmektedir.
daki yatay etkile ime ba l gönüllü bir kabullenme (inanma); ve dolay s yla be eri medeniyetin zenginle tirici ve yap c bir sosyo-kültürel dei imi olarak e ildiler. Böylece din de i tirme (ihtida) olay zorlama ile de il iradi bir biçimde gerçekle ti. Müslümanlar n gayr-i müslimlere kar bak nda bir küçümseme vard , fakat H ristiyanlar n Yahudilere kar davran lar ndaki antisemitizm gibi a r bir dü manl k yoktu.
Ço u zaman veya ço u yerle im birimlerinde cemaatlar ayr mahallelerde otursalar da, ayn çar da ve ayn pazar yerinde i yaparlard . Her cemaat tek bir dili konu mazd . Pazarlarda insanlar çe itli dillerle kar la rlar ve anla rlard . Osmanl , çok dinli bir toplum oldu u kadar, ayn zamanda çok dilli ve çok etnili bir toplum yap s na sahipti. Kullan lan dil, yere ve zamana göre de i mekteydi. yi Türkçe konu an Rumlara, Arapça konu an Yahudilere, Ermeni olup da Türkçe yi Ermenice den daha iyi bilenlere rastlamak ola and bir olay de ildi. Dil, otomatik olarak bir kimli in göstergesi de il, konu ma ve dinî hissiyat n d a vurulmas için kullan lan bir araç durumundayd . nsanlar n kimliklerini, büyük ölçüde dinleri veya mezhepleri belirliyordu. üphesiz çok say da kültürün iç içe ya da yan yana uzun y llar varl n sürdürmesi, yemek, müzik, dil, davran biçimleri ve di er kültürel alanlarda bir etkile imin; kar l kl al veri in olmas na neden olmakla beraber, her cemaat n temel kimliklerini ortadan kald rmam t r. Cemaatlar n kurumsal yap lar , onlar n kültürel kimliklerini koruyup geli tirmelerine hizmet etti i gibi, topluluklar , di erlerinin etkilerine kar bir nevi koruma vazifesi de görmü tür. Her cemaat, Patrikhane örgütlenmesine ba l olarak kendi inançlar na ve geleneklerine göre ibadet etme hakk na sahip olmu lard . Cemaat örgütleri, yaln zca dinî bir yap de il, ayn zamanda idarî, sosyal ve yarg sal bir te kilatlanmay da ifade ediyordu.
Osmanl makamlar , s n rl ölçüde gayr-i müslimlere de aç kt . Osmanl yönetim sistemi, asillere ve kay rmaya de il, büyük ölçüde liyakata dayanan bir meritokrasi niteli i gösteriyordu. Böyle olunca gayr-i müslimler bu sistemde, sadrazaml k ve ordu komutanl d nda en üst mülki yöneticilik makamlar na yükselebiliyorlard . Müslüman olmalar ko uluyla bu makamlar için etnik ve dinî kökenine de bak lm yordu. Avrupa n n güçlenmesi ve müdahaleleri, Osmanl Devleti nin zay flamas ve milliyetçilik hareketlerine ba l ba ms zl k dü ünceleri, millet sisteminin 19. yüzy lda siyasalla mas n ortaya ç kard . 18 ve 19. yüzy llarda Avrupa da beliren e itlikçi ve kat l mc yönetim anlay lar Osmanl Devleti ni de etkiledi. D ar dan yap lan müdahaleler ve iç faktörlerin zorlamas ile Osmanl yönetimi, Tanzimat reformlar çerçevesinde, millet sisteminde dinî kesimin gücünü azalt p laik unsurlar n etkilerini art ran, Osmanl yönetiminde ve siyasal sisteminde gayr-i müslimlerin Müslümanlarla e it hale gelmesini sa layan düzenlemeleri ve toplumlar bir Osmanl l k üst kimli inde birle tirme politikas n yürürlü e koydu unda, millet sistemini yeniden yorumlam ve daha global bir düzenleme yapm oluyordu. Tanzimat reformlar , Sanayile me ile birlikte ortaya ç kan küreselle me sürecinin meydan okumalar na kar bir cevap niteli indeydi. Osmanl millet sisteminin niteli i, özelikle dinî ve sosyal aç lardan küresel ihtiyaçlar kar layabilece i için, bat kaynakl bu meydan okumalara cevap vermekte pek fazla zorlanmad . Millet sistemi, Tanzimat reformlar yla birlikte yönetim ve hukuk bak m ndan Bat daki kat l mc ve e itlikçi siyaset anlay na ayak uydurmak suretiyle varl n korumay ba ard .
Osmanl lar, Müslümanla ma ve Türkle me hareketine, devlet yönetimine ba l sistemli bir din de i tirme ve kültürel etkileme politikas olarak bakmak yerine, daha çok Müslüman ve gayr-i müslimler aras n458 23
Bernard Lewis, a.g.e., s. 76.
457
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
gayr-i müslimlerin Osmanl devlet sistemine say sal anlamda de il, i levsel anlamda entegre edilmeleri olarak da de erlendirilebilir. Bu bir Osmanl uygulamas d r ve öyle görünüyor ki bir döneme kadar iyi i lemi bir uygulamad r. Ancak bunun modern " küreselle me" ya da "küreselle tirme" projeleri ayn düzlemde ele al narak de erlendirilmesi oldukça zorlama bir gayret ve s k nt l bir çaba olur. Bunun yerine belki k yas mümkün olabilir. Zaten her iki vak an n artlar da dinamikleri de farkl d r ve bu farkl l klar en az nda küreselle me aç s ndan geçmi oturumlarda yeterince ortaya konuldu.
MÜZAKERE Doç. Dr. Azmi ÖZCAN Sakarya Üniversitesi
Osmanl Devleti nde millet kelimesi slâm kültüründeki mânâs na uygun olarak; muayyen bir dine mensup topluluklar için kullan lm ve her bir millet grubu, kendi dinlerinin hükümlerine ba l kal narak düzenlenmi ti. Osmanl belgelerinde Tebaa-i gayr-i müslime , cemaat- muhtelife , milel-i saire ve milel-i muhtelife veya millet-i Ermeniyan, millet-i Rum gibi terimlerle de adland r lm olan gayr-i müslimler, genelde H ristiyanlar, Musevîler ve Sabiîler olarak üç ana grup ve bunlar n alt guruplar n olu turan mezheplerden meydana gelmektedir . Zaman içerisinde geli en uygulama biçimleri ile kendi artlar nda gerçekçi ve fonksiyonel bir yap arz eden bu tasnif için millet sistemi tan mlamas oldukça yeni bir tabirdir. Ancak tabirin yeni olmas , muhteviyat n n Osmanl fetihlerinden itibaren ya anan bir gerçek oldu unu gölgelememelidir. Bu gerçe in üphesiz birinci âmili, slâm hükümleridir. Bunun yan nda Osmanl devlet anlay ve Hikmet-i hükümet idraki de hiç küçümsenmeyecek derecede müessir olmu tur. Fetihlerdeki "isti-malet politikas n " s radan bir ho görü ve meylettirme stratejisi eklinde deerlendirmek mezkur anlay ve idraki göz ard etmemize sebep olabilir. stimalet her eyden evvel vak aya mutab k bir de erlendirmenin sonucudur. S n rl say da asker ile geni H ristiyan topraklar n fetheden Osmanl lar inançlar gere i buralar n sakinlerini öldüremeyeceklerine göre, topra n i lenmesi, ticaretin sürdürülmesi, k sacas hayat n devam etmesi için bu insanlar kendi sistemine bir ekilde entegre etmek durumundayd . -Bo topraklar zaten ekonomik bir de er de ifade etmezdiNitekim millet sistemi denilen ey bir bak ma fethedilen topraklardaki 459
Bilindi i üzere bir tespit bâb nda Osmanl lar, Avrupa kar s nda geri kalm l ktan kurtulmak için, önce Bat n n teknolojisi ve metodolojisini ithal etmeyi dü ünmü lerdir. Tanzimat'tan itibaren bu ithâlâta kurumsal ve kültürel boyut da eklendi. Daha net bir ifade ile Tanzimat n telâffuz etti i Hürriyet ve E itlik , Frans z ihtilâlinin hürriyet ve e itli idir. darede, hukukta ticarette, maliyede ve askerlikte ön görülen de i iklikler de Avrupa tecrübesinin üzerine yükselmi ve her biri kendi co rafî ve sosyal artlar nda belirli bir zaruret ve geli im sonucu ortaya ç km kurumlard r. Bu kurumsal ve kültürel ithâlât n Osmanl gelene inde t pat p kar l n n bulunmam olmas ya da kan uyu mazl yenilerin sa l kl ya amas na imkân tan mad gibi, eski geleneksel yap n n da bozulmas na neden olmu tur. Sonuç, Tanzimat akabinde ya an lan geli meler, özellikle sosyal alanda Tanzimat neyi hedeflediyse onun âdeta z dd n ortaya ç karm t r denilebilir. En az ndan konuya millet sistemi aç s ndan bak ld nda da bunun böyle oldu u görülecektir. Tanzimat öncesi Osmanl isyanlar nda etnik milliyetçilik dürtülerinin birinci derecede âmil olmad bugün art k ortaya konulmu tur. Bu fenomen, Frans z ihtilâlinden sonra tedricen geli mekle birlikte olgunla mas Tanzimat sonras na ait gibi duruyor. Bir ba ka deyi le, art k tebaa kendisini geleneksel dinî cemaat tasnifi içerisinde oldu u ekilde meselâ Ortodoks olarak de il, Yunan, Bulgar olarak görmeye, tan mlamaya ba lam t r. Bu durum ayn zamanda Müslüman ve gayr-i müslim toplum ili kilerinde daha önce mevcut bulunmayan yeni bir anlay da gündeme getirmi ve Osmanl milletleri kendilerini az nl k-ço unluk perspektifinde konumland rmaya ba lam lard . Halbuki Klâsik dönem Osmanl yap lanmas nda, 460
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
tebli de de ifade edildi i üzere-, az nl k ve ço unluk gibi say sal bir de erlendirme de il, cemaat ve milletler gibi i levsel bir toplum dokusu söz konusudur.
Sonuç itibariyle bundan kimsenin memnun olmad en az ndan memnun olmamas gerekti i aç kt r. Bununla birlikte tekrar Osmanl dönemine dönelim gibi bir çare aray da hayal s n rlar n zorlayacak bir kolayc l k olur. Gerçek u ki, Millet sistemi etraf nda söylenebilecek bütün eyler klâsik dönemlerde insanlar n klâsik ihtiyaçlar na göre ekillenmi bir yap lanman n sa l kl bir i leyi i olarak nitelendirilebilir; bu tecrübeden hareketle yeni aç l mlar yap labilir. Nitekim bunu Osmanl terekesine - smail Kara'n n ifadesiyle- sahip insanlar yapmasa da Amerika gibi yapmaya çal anlar n bulundu u da bir gerçektir. Benzer bir tecrübe Türkiye tarihçili inde pek dillendirilmese de Bâbürlü mparatorlu u için söylenebilir. Üstelik orada Osmanl da oldu u gibi üç-be milletin de il, belki otuz-k rk milletin bir arada ya at lmas gerçe i vard r.
Di er taraftan yine bu dönemde tebaan n öncelikleri ya an lan tecrübelerin nda genel olarak r zk endi esi ile güvenlik endi esi üzerine bina edilmi ti. Osmanl âkil adamlar da bunun fark ndayd lar ve uygulamalarda tebaan n önceliklerini gözetir bir tav r içinde oldular. Yani Osmanl bürokrasisi Asya ve Avrupa topraklar nda yüzy llard r süre gelen feodal çat malar, kabile çat malar , din ve mezhep sava lar aras nda mal ve can güvenli ini hissedememi , hayata karamsar bakan insanlar n ya ad co rafyalarda sa lad hâkimiyet ve otorite ile insanlar ya amaktan bezgin hâle getiren istikrars zl k ve karga ay sona erdirmi ve tebaas na gelin benim hâkimiyetimi tan y p verginizi vermek kayd yla burada güven içinde ya ay n, çal n ve geli in demi tir. Meselâ, Macaristan'da birbirleri ile çat ma hâlinde olan Katolik ve Protestanlar n temsilcilerinin Osmanl nezdinde hakl l klar n tasdik ettirme bâb nda, Sokullu Mehmed Pa a'n n huzurunda yapt klar bir münazara sonras nda Pa a'n n söyledikleri bu hikmet-i hükûmetin tam bir ifadesidir: "Devletin görevi, tebaan n bir k sm n n inançlar n n daha do ru veya daha yanl oldu unu tescil etmek de il, onlar n bir arada kavga etmeden ya ayabilmelerini temin etmektir". Günümüze kadar getirilebilecek bir vizyon ihtiva eden bu yaklam, takdir edilirse arkas nda yüzy llar n kaos tecrübesi bulunan insanlar için kendi artlar nda ula labilecek en ideal ortamd r. Kendilerine bu güven ortam n sa layanlar n dininin farkl olmas daha tâlî bir gerçektir. Mal ve can emniyeti ile inanç hürriyetinin temini ise üphesiz bundan daha önemli bir unsurdur. Frans z ihtilâlini takip eden y llarda tebaan n önceliklerinin dei meye ya da bunlara yeni unsurlar n dahil edilmeye ba land görülüyor. Tebaa aras nda etnik kimli in, milliyetçilik ve ba ms zl k gibi duygular n ön plâna ç kmas bu döneme aittir ve bu tür geli meler tabiat yla geleneksel yap y sarsacakt r. Nitekim sarsmamas için al nan bütün tedbirlere ve bütün bu yeni kimlikleri içinde bar nd racak bir üst kimlik (Osmanl l k) aray lar na ra men, Tanzimat sonras nda ya anan geli melerin özeti bu kelime ile ifade edilebilir. Böylece Osmanl hâkimiyetinde belli bir süre istikrar ve güveni yakalayabilmi bu co rafyalar tekrar eski kaos ve karga a ortamlar na do ru sürüklenmi lerdir. 461
Yine Avrupa'da oldu u gibi tarihleri boyunca kavga ve karga adan kurtulamam ve bir otorite alt nda ya ayamam de i ik rk, din ve dillerdeki Hindistan halklar Bâbürlü hâkimiyetinde 1536'dan 1800 lü y llara kadar nihai olarak bir istikrar dönemi ya am t r. Orada da ya ananlar burada ya ananlarla pek çok zaviyeden paralellik arzeder. Hatta orada bu tecrübenin bir dinî anlay da geli tirilmek istenmi ve Ekber ah n, pek (taraftar)mümin bulamad Din-i lâhî gibi yeni bir din yorumu giri imi de olmu tur. Ba a dönersek, küreselle me ile millet sistemi aras nda belki k yas mümkündür demi tik. Millet sistemi , bir fetih ve iskân siyaseti, bir sosyal ve idarî entegrasyon olgusudur; bu bak mdan Millet sistemi her eyden evvel belli bir inanç ve ahlâk de erlerine dayanmaktayd . Küreselle me ise bir tan ma göre, tamamen bu de erleri d layan bir anlay la olu turulan bir sermaye projesidir. Yani dünyan n geri kalm ülkelerinin ekonomik kaynaklar n n geli mi ülkelerinin ç kar sistemlerine entegre edilmesi giri imidir. Dikkat edilirse burada sermayenin s n r olmayan, gümrükleri olmayan bir dünya düzleminde hareket serbestiyesi, tabiat yla da sömürü serbestiyesi tesis gayreti söz konusudur. Böyle bir düzlemde aktif ve pasif taraflar bulunacakt r. Aktif veya pasif taraflar ise küreselle meden kendi konumlar na göre etkileneceklerdir. Bunun yan s ra küreselle meye giden süreci do ru anlamaya çal mak ayn zamanda bu olguyu da do ru anlamaya yard mc olacakt r. 462
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Hat rlanaca üzere geli mi bat dünyas mekânik emperyalizm dönemi sonunda yeryüzüne hâkim oldu unda geli meci pozitivist tarih anlay uyar nca insanl n ideale yakla t n dü ünmü tü. Ancak nsanl k tarihinin en tahripkâr sava lar bu dönemde ya and . Birinci ve kinci dünya sava lar ndan ders alan Bat , kaç n lmaz olarak kendi co rafyalar nda s cak çat malar ortadan kald racak yeni aray lara girdi. te küreselle me biraz da bu aray larla ilgili gibi durmaktad r. Ancak söz konusu hassasiyetin bütün dünya için geçerli oldu unu dü ünmek en az ndan mevcut artlarda mümkün gözükmemektedir.
464 463
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Bu anlamda bir küreselle menin Osmanl Millet Sistemi aç s ndan, di er bir ifadeyle Osmanl Devleti nin gayr-i müslim tebaas ile ili kileri aç s ndan konumu nedir?
MÜZAKERE Doç. Dr. . Tufan BUZPINAR Fatih Üniversitesi
Say n Bilal Ery lmaz, tebli inde ana hatlar yla Osmanl Millet Sistemi üzerinde durdu ve hakl olarak küreselle me sürecinin Osmanl Devleti nin gayr-i müslim tebaas ile ili kilerine etkisi konusuna deinme imkân olmad . Bu nedenle müzakeremde daha çok küreselle menin ilk dönemi say lan XIX. yüzy lda Osmanl gayr-i müslimlerinin bu süreçten nas l etkilendiklerini gösteren birkaç geli meye de ineceim. Öncelikle unu belirtmek gerekir ki Osmanl gayr-i müslimleri ile ilgili kaynaklara dayal olarak yap lm ciddi çal ma say s oldukça azd r. Konu hakk nda literatürden bilebildiklerimiz genel bilgiler seviyesini pek a amamaktad r, hatta bilgi zannetti imiz birçok eyin varsay mdan ibaret olma ihtimali de yüksektir. Osmanl Devleti nin gayr-i müslimlerle idarî, hukukî ve di er ili kilerinin ba lang çta nas l sistematize edildi i, tarihî süreç içerisinde ne tür de i ikliklere u rad , merkezde ve ta rada farkl l k arzedip etmedi i hâlâ ana hatlar yla bile bilinememektedir. Bu nedenle konunun detaylar yla ilgili sorular n ço u cevaps z kalmaya mahkum görünmektedir. Ancak yak n zamanlarda yap lan baz çal malar konu hakk nda Osmanl ar ivlerinin kaynak bak m ndan özellikle son dönemlerde nispeten zengin oldu unu ortaya koymu tur. Bu da literatürden ziyade kaynaklara dayal olarak yap lacak çal malar n ne kadar önemli katk yapabilece ini göstermektedir. Bilindi i üzere küreselle me XIX. yüzy lda ekillenmeye ba lam ve XX. yüzy l n ikinci yar s nda s çrama göstererek bugünkü hâkim anlay konumuna ula m t r. Konumuzu ilgilendiren ekillenme dönemine bakt m zda Küreselle me genel olarak u anlama gelmektedir: Avrupa kültürünün yerle im, sömürgecilik ve misyonerlik gibi vas talarla yeryüzüne yay lmas n n bir sonucudur. Bu anlamda küreselle me Kapitalizmin geli mesiyle de do rudan alakal d r. Buna göre; her çe it sosyal düzenleme konumunu Kapitalist Bat ya göre belirlemelidir. 465
XIX. yüzy la gelindi inde Avrupa, genel olarak Osmanl topraklar n n bütünü ile ilgisini giderek art r rken özellikle de Napolyon un k sa süreli olarak M s r i galinin ard ndan bugün Orta Do u diye adland r lan bölgeyle bir daha gündeminden hiç dü memek üzere ilgilenmeye ba lam t r. Bu ilgi Osmanl gayr-i müslimleri aç s ndan önemli geli meleri do urmu tur. öyle ki; bölge ile daha yak ndan ve rek bet anlay içerisinde ilgilenen ngiltere ve Fransa sonra da Almanya ve Avusturya gayr-i müslimlerle ticarî, siyasî, dinî ve kültürel ili kiler kurmu lard r. Avrupal diplomatlar n tercümanlar ve bilgi toplamada kulland klar arac lar da gayr-i müslimlerden seçilmi tir.
Gayr-i müslimlerle kurulan ve gün geçtikçe hacmi geli en ticarî ili kiler Osmanl toplumunda zamanla oturmu dengeleri bozarak özellikle gayr-i müslimler aras ndan yeni zenginler ortaya ç karm ve bunlar Avrupa devletlerinin bölgedeki tabiî savunucular haline gelmi tir. Bu durum baz bölgelerde ciddi problemlerin do mas na sebep olmu tur. Meselâ, 1860 y l nda Beyrut ve am da meydana gelen ve binlerce ki inin ölümüyle sonuçlanan çat malar n esas nedeninin yeni olu makta olan gayr-i müslim zenginlere kar bir tepki oldu u bugün akademik çal malarla ortaya konmu bir husustur. Bu olay n önemli sonuçlar ndan biri Avrupa n n bölgedeki nüfuzunu daha da art rmas ve Lübnan ile ilgili 1861 düzenlemesine damgas n vurmas d r. Bundan böyle Lübnan mutasarr flar n n atanmas nda Avrupa resmen söz sahibi olacakt r. Dinî ili kilere gelince; Osmanl topraklar XIX. yüzy lda Avrupa ve Amerika kaynakl yo un misyoner faaliyetlerine sahne olmu tur. Evveliyetle gayr-i müslimler aras nda sürdürülen bu faaliyetlerin 1820 li y llardan itibaren sonuçlar görülmeye ba lanm ve geleneksel Osmanl milletlerine yenileri eklenmi tir. Bunlar n en belirgin misali Katolik Ermeni Milleti ile Protestan Ermeni Milleti nin olu mas d r. Bu yeni milletlerin ortaya ç k süreci çok ciddi siyasî krizleri de beraberinde getirmi tir. 1820 lerde dikkate de er bir say ya ula an Katolik Ermeniler ile ana kilise olan Gregoryen kilisesine ba l Ermeniler aras nda çat malara varan sürtü meler meydana gelmi tir. Bizzat Ermeni Patrikhanesi 466
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
stanbul d na sürülmesi gereken Katolik Ermenilerin listesini haz rlayarak bunlar n sürülmeleri için Bab ali üzerinde bask uygulamaya çal m t r. Kilisenin bask s sonuç vermi ve haz rlad listede yer alan Katolik Ermenileri belirledikleri bölgelere sürdürmeyi ba arm t r. Ana kilisenin Katolik Ermenilere kilise hizmetlerini yasaklamas , nikah akdi ve cenazelerin defni gibi önemli hizmetlerin verilmemesi krizin iddetini art r c etki yapm t r. Bu geli melerin ard ndan devreye giren Fransa ve Avusturya Katolik Ermenilerin ayr bir millet olarak tan nmas n sa lam t r.
D ma k aras nda 60 a yak n okullar ve bu okullarda okuyan binlerce k z-erkek ö rencisi vard . Misyoner okullar nda okuyan her ö renci kilise ayinlerine kat lmak zorundayd . Hatta 1910 lu y llarda Suriye de Müslüman ö rencilerin ayinlere kat lmak istememesi Osmanl yöneticileri ile Misyoner okullar görevlileri aras nda ciddi tart malara neden olmu tu.
XIX. yüzy lda gerçekle tirilen misyoner faaliyetlerinin Osmanl gayr-i müslimleri üzerinde ve Osmanl Devleti nin gayr-i müslim tebaas ile ili kilerinde olumsuz etkilerinin örne i çoktur. Bu nedenle bir çarp c örnek daha vererek di er bir hususa geçece im. Y l 1879. Dr. Koelle isminde bir Alman papaz ngiliz Church Missionary Society nin bir çal an olarak stanbul da misyonerlik faaliyetlerinde bulunmaktad r.
1856 Islahat Ferman n n sa lad serbestlikle art k misyonerler Müslümanlar aras nda da faaliyet göstermektedirler. Bu nedenle de Türkçe de H ristiyan propaganda literatürü olu turmaya ba lam lard r. Bu çerçevede Dr. Koelle, Ahmet Tevfik Efendi adl bir ö retmenden yard m almaktad r. Eylül 1879 da polis her ikisini de evraklar yla birlikte yakalar. K sa süre sonra evraklar na el koyularak Dr. Koelle serbest b rak l r, ancak konuyu de erlendiren Encümen-i lmiyye Ahmet Tevfik Efendi in idam edilmesi gerekti ine karar verir. Dr. Koelle ve Ahmet Tevfik mes´elesi ngiltere d i leri bakanl na intikal etti inde ngiltere Osmanl hükümeti nezdinde giri imlerde bulunmakla kalmam ayn zamanda mes´eleyi Osmanl Devleti nde din özgürlü ünün ihlâli eklinde sunarak Avrupa devletlerinin de deste ini alm ve k sa sürede milletler aras bir mes´ele haline dönü türmü tü. ngiltere nin öncülü ünde uygulanan Avrupa n n bask s sonucu Alman papaz n evraklar iade edilmi ve Ahmet Tevfik in idam karar da Meclis-i Vükela n n karar ve eyhülislam Ahmet Esat Efendi nin onay ile sürgüne çevrilmi ti. Küçük bir polisiye hadise sonuçta milletler aras bir problemmi gibi ilgi görmü ve Avrupa devletleri bu çapta bir olay nedeniyle Osmanl Devleti üzerinde bask uygulamaktan çekinmemi lerdi. Burada misyoner okullar n n hem gayr-i müslimlerin kendi aralar nda hem de müslim-gayr-i müslim ili kilerinde ortaya ç kard kültürel ve toplumsal problemlere hiç girmiyorum. u kadar n belertelim ki sadece ngiliz misyoner te kilatlar n n XX. Yüzy l n ba nda Kudüs 467
Konuyla ilgili bir hususa daha i aret etmekte fayda var. Hiç üphe yok ki misyonerler mensup olduklar H ristiyanl k mezhebini yaymaya çal man n ötesinde genelde Bat kültürünü ve özel olarak da mensup oldu u ülkenin nüfuzunu yaymak için de çaba sarf ediyorlard . Bu anlamda Osmanl toplumunun Bat l la ma serüveni ele al n rken konuyla ilgili misyonerlerin durumunu da incelemek önemli katk sa layacakt r. Osmanl H ristiyanlar n n Avrupa n n Osmanl Dveleti ne siyasî müdahalesinde ne kadar önemli rol oynad klar genel olarak bilinen bir husustur. Ancak Avrupa n n Osmanl Devleti nin gayr-i müslim unsurlar yla ili kilerini olumsuz yönde etkiledi ine çarp c bir örnek olarak Siyonizm ve Filistin e yahudi göçünden de birkaç cümle ile bahsetmek gerekir. Bu konuda en aktif olan Avrupa ülkesi ngiltere dir. Bilindi i kadar yla ngiltere, Yahudilerin Filistin e göçü mes´elesiyle XIX. yüzy l n ilk çeyre inden itibaren ilgilenmi hatta 1840 y l nda Sultan A.B.D.ülmecid den d ardan gelecek yahudilerin Filistin e yerle tirilmeleri konusunda izin talebinde de bulunmu tu. Ancak Filistin e Yahudi göçü mes´elesi 1880 lere gelinceye kadar Osmanl Devleti nin ban a r tacak bir noktaya gelmemi ti. Bu dönemden sonra giderek artan bir tonda Avrupa ile Osmanl Devleti aras nda s k nt ç karmaya ba lad . 1880 lerde ba layan siyasî amaçl Filistin e yahudi göçü 1890 larda Siyonizmin sa lad destekle artarak devam etmi tir. Bu yeni geli menin bölgede zaman içinde oturmu cemaatler aras dengeyi altüst etmesi Osmanl Devleti nin çözüm üretemedi i ve etkileri günümüze kadar gelen en ciddi problemlerden biridir. Asl nda Osmanl Devleti yahudi aleyhtarl ndan veya anti-semitik dü üncelerden ziyade bölgede oturmu olan dengenin bozulmas n n bölgede hâkim olan huzur ve bar ortam n bozaca n do ru tahmin etmi ve 1880 den itibaren istikrarl bir tav rla Filistin e yahudi göçüne mani olmaya çal m t r. Osmanl n n hakl endi elerini benimsemeyen Avrupa devletleri böl468
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
geye yahudi göçünü desteklemeye devam etmi ler ve bugün bölgede devam etmekte olan problemlerin zeminini olu turmu lard r.
idare etmi tir, devlete kar arac l k etmi tir, gibi bir anlam ç k yor. Fatih ten nice as r sonra, daha Osmanl Devleti nde bir merkeze ba l sinagog te kilat yoktur. Yani bu konudaki belgeler inceleniyor, mes´eleler yava yava netle iyor.
Sonuç olarak, Avrupa kültür ve nüfuzunun yay lmas anlam na gelen XIX. yüzy l küreselle me tecrübesi Osmanl Devleti nin bugün millet sistemi diye adland r lan gayr-i müslim tebaas ile ili ki sistemini oldukça olumsuz etkilemi ; mevcut ili ki düzenini ve oturmu dengeleri altüst ederek hem gayr-i müslimlerin kendi aralar ndaki ili kileri hem de devletle olan ili kilerini bozucu rol oynam t r. Bu durum da Osmanl Devleti nin hâkim oldu u co rafyada ciddi problemler dourmu ve geride XX. yüzy lda dahi çözümlenememi mes´eleler b rakm t r. Te ekkür ederim
Prof. Dr. M. Akif AYDIN(Oturum Ba kan )
Ben de Tufan Buzp nar Bey e te ekkür ederim. Bu konuda izninizle birkaç cümle de ben eklemek istiyorum. Asl nda Osmanl Millet sistemi , Bilal Ery lmaz Bey in kulland ifadeler ile söylersek, özerkli e sahip bir kominer sistem gibi bir millet sistemi, söylem olarak bizim çok ho umuza gidiyor. Bu do ru. Ama bu, zannediyorum u yak n zamana kadar sis perdesi alt nda bir sistem idi. Bilal Ery lmaz Bey in konu mas n dikkatle dinledim. Tufan Buzp nar da söyledi. Bunu, özerklik olarak nitelendirebilece imiz sistemin unsurlar konusu bu tebli de aç k de il. Gerçekten Osmanl , daha önceki veya ça da olan slâm devletlerinden gayr-i müslimlere, din ve vicdan hürriyeti, ah s varl klar n n, mal ve kültürel varl klar n n korunmas d nda ne gibi imtiyazlar, özerklik olarak niteleyebilece imiz kurumlar tan m t r da biz buna millet sistemi diyoruz? Bence bu çok problemli bir konudur.
Bilal Ery lmaz Bey i bu kanaate götüren ba ka belgeler de olabilir. Zaman darl ndan bunlar ortaya koyamam olabilir. Ama ben bu konuda ihtiyatl olmak gerekti ini dü ünüyorum. Bu konu gittikçe de canl l k kazan yor ve tart l yor. Verdi i örnekler, din ve vicdan hürriyetini, din adamlar n n dinî görevlerini serbestçe yapma haklar n tan yan belgelerdir. Biraz da vergi toplama konusunda iltizam sistemine benzer bir sistem söz konusudur. Öyle Osmanl Devleti ile gayr-i müslimler aras nda arac l k etmek, meselâ, Rum milletba n n tüm Rum milletini temsil etmesi gibi bir durumu en az ndan imdiye kadar ortaya ç kan belgeler desteklemiyor. Üzülerek ifade edeyim, bir sanal millet sistemi var. Yani XIX uncu as r sonras uygulama, dikkatsiz olarak geriye do ru yans t l yor gibi geliyor bana. Evet, Osmanl Devleti, gayr-i müslimlere din ve vicdan hürriyeti tan m t ; di erleri de tan m t zaten. ah s, mal ve kültürel varl klar koruma hakk vermi ti; di er devletler de vermi ti. Osmanl Devleti nin bundan farkl olarak ne verdi i net bir biçimde ortaya konmal ve nas l bir özerklik oldu u belirtilmelidir. Bu konuda, söylemin ötesinde, bugüne kadar en az ndan benim ula t m ve ula lan belgeler bu iddiay desteklemiyor. Bu hususlar Bilal Ery lmaz Bey in dikkatine sunuyorum. Te ekkür ederim. imdi söz kendisinin. Buyurunuz efendim!
Yak n zamana kadar bu sis devam ediyordu. Fakat, zannediyorum ki imdi bu konuda biraz daha cesaretle konu abiliriz. Bizim kürsüde Macit Kenano lu Bey, Osmanl da Millet Sistemi konulu bir doktora çal mas yapt , Osmanl Ar ivi ndeki binlerce belgeyi inceledi. Bu belgelerde, özerkli e delâlet eden hiçbir vesika ç kmad . Bak n z, Yahudi milleti özerkti dedi iniz zaman, bütün Yahudiler, Yahudi dinî kurulu u alt nda toplânm lard r; iç i lerini bu kurum 469
470
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
üphesiz yeni ara t rmalar bu konuda bize yeni bilgiler, önemli unsurlar verecektir. Osmanl Millet Sistemi ni aç klamaya çal rken, Osmanl Devleti nin y k lmas ile irtibat n kurmada biraz dikkatli olmak gerekti ini dü ünüyorum. Yani, Osmanl Devleti önce zay flad , sonra y k ld , bunun sebeplerinden bir tanesi de millet sistemidir; dolay s yla bu ifade edilebilir bir eydir, art k dönemi bitti demek, tarihin bir süreç olarak al nmas ve yeni geli meleri dikkate almamak gibi bir yakla m ortaya ç kar yor.
MÜZAKEREC LERE CEVAP
Prof. Dr. Bilal ERYILMAZ
Te ekkür ederim Say n Ba kan! Konu, Osmanl n n 600 y ll k dönemini kapsad için, her bir farkl olay öne ç kararak, bunu sistemin genel özelli i gibi yans tmak ya da baz genel özellikler gibi görünen eyleri pek iyi incelemeden bütün sisteme mal etmek yanl l olabilir. Ancak, burada benim özerklikle ilgili ifadelerim, daha çok bunun s n rlar n n hukukî olarak benimsenmesi ile ilgilidir. Di er slâm devletlerinde bir patrikhane gibi, Osmanl Devleti nin merkezine ba l , idarecileri seçimle gelen, atama olan, haklar zaman nda yerine getirmiyor ise sorgulanabilen -bir k sm var ama böyle de il- Ortodokslar veya Rumlar ile ilgili tek bir kilise yok. stanbul Ortodoks Patri i hepsini temsil ediyor; ama, bunun yan nda Antakya, skenderiye ve Kudüs Patri i var ve onlar n da kendilerine ait ayr statüleri var. Fakat, mezhepler aras toplant lar oldu u zaman, ba kanl n stanbul Ortodoks Patri i yap yor ve devlet onu hiyerar i olarak onu tan yor. Aile hukukuna, özel ve kamu hukukuna ait hususlar belli. Diyelim ki, özel hukukla ilgili konularda gayr-i müslimler, Kad ya da ba vurabiliyor. Bu evet slâm Dünyas nda da böyle; ben zaten çok farkl oldu unu söylemedim. Ama, bunun devlet düzeni ve hiyerar ik bir yap içerisinde ele al nmas , stanbul dan ba layarak tâ en ücra köye kadar bir silsile içinde örgütlenmesi, Osmanl Devleti ne has bir yap olduunu söylüyorum, bunu iddia ediyorum. Böyle bir yap olmaz ise çok ba l l k olur. Bunu izah edemeyiz. Çok ba l l k, Osmanl idare sisteminin özelli i de ildir. Osmanl o zaman ona ba bozuk der. Osmanl ba bozuklu u kabul etmez. Tanzimat ile beraber ortaya ç kan farkl k l k k yafetlerden dolay ona ba bozuk demi tir. Osmanl Devleti için statü ve düzen, çok önemli kavramlard r. 471
Meselâ, ben bir zamanlar çok kültürlü, çok hukuklu kavramlar n kullan yordum. Bir müddet sonra bu kavramlar kullanamaz hale geldim. Çünkü, bunu kulland n z zaman, ayr l kç , bölücü gibi bir ey geliyor insanlara ki bu öyle de il. Bundan önceki oturumda da, milletler aras ili kiler hocalar , Avrupa Birli i nin dünyan n çok kültürlü bir yap ya do ru gitmekte oldu unu söyledi; çok milletli, kozmopolit milletten, kozmopolit demokrasiden bahsettiler. Bence millet sistemi, bir yakla md r. O zamanda olmu tur; ama, bize bir yakla m , de i ik rklar , topluluklar , farkl kültürel gruplar bir arada ya atabilme konusunda bir yakla m ifade ediyor. Bu yakla m n bundan sonraki kültürel kimliklere olan sayg aç s ndan devam ettirilebilece ini, önemli oldu unu da vurgulamak lâz m. Onun için olay , çok da küçümsemek ya da ihmal etmenin -bu anlamda baz eksikleri olmakla beraber- do ru olmad n dü ünüyorum. Millet sisteminin problemi yok mu idi? Elbette vard . Ama bu, millet sisteminin özü ile alakal de ildir. Ahmet Cevdet Pa a bunu anlat yor. Yani, bu farkl dine mensup insanlarla ortak bir kültür, ortak bir mekân, ortak bir kamusal alan olu turulamaz m yd ? Yani, dil, e itim, haberle me konular nda ortak eyler yap lamaz m yd ? Kiliselerdeki vaazlar denetlenemez miydi? Bunlar maalesef yap lmam . Çünkü, Osmanl n n bunu denetleyecek eleman yok. Arkada lar m z misyonerlik faaliyetlerinden bahsettiler. Bu aç k bir Pazar. Bugün de dünyan n her yerinde her türlü insanlar var. Bugün art k misyonerlik, devletlerin faaliyeti olmaktan ç kt , bireylerin ortak faaliyeti haline geldi. Burada güçlü olan, bir söylemi olan, bir mesaj olan insanlar bunu her yerde aktar rlar ve aktaracaklard r, diye dü ünüyorum. Son dönem, tarihin bu dönemi uzun bir yüzy l; aç klanmas lâz m. Gerçi Osmanl , bu dönemde çok s k nt çekti. Meselâ, II. Mahmut, Osmanl sistemine yeni bir yap kazand rmak için çok u ra m t r ve 472
OSMANLI M LLET S STEM
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
M s r Valisi M. Ali Pa a ya limden, fenden ve askeriyeden anlayan Müslüman insanlar gönder bana... diye mektup yazm t r. O da Böyle adam bulsam ben de istihdam edece im, benim de buna ihtiyac m var... diye cevap veriyor. III. Selim, reformlar yaparken bunlar bunu anlamaz diye kazaskerleri d l yor. Yani, ulema s n f de i im zaman n n ihtiyaçlar na cevap vermiyor. Benim Tanzimat a olan yakla m m, kültürel aç dan belki benzer görü leri ta yabiliriz; ama, de i im itibariyle gerekli oldu unu dü ünüyorum. Tanzimat Ferman n n belki içeriinde, bu içerikle uygulanmas aras nda, ba ile sonu aras nda bir çeli ki vard r. Ahmet Cevdet Pa a, Bu ferman imdilik ilân edilsin, daha sonra bunu düzeltiriz diyor. Ama, geriye dönü olmam . Yani, bir bak ma bugün IMF nin bize ili kin politikalar gibi; hükümetler imdi yapal m, krizden kurtulal m, para alal m, daha sonra bunu reddederiz, yine kendi program m z uygular z diyor. te olay, san ld gibi böyle deil. Olay n içine girdi iniz zaman devam ediyor. XIX. yüzy l Osmanl n n millet sistemi çökmemi tir. Benim kanaatime göre yeniden yorumlanm t r. Osmanl parlamentosunda milletler nüfuslar na göre temsil edilmi lerdir. Bugün idarî yarg n n en üs makam olarak kabul edilen Dan tay( ûray- devlet) da da ve birçok kurumlarda da milletler say lar na göre temsil edilmi tir.
1876 Anayasas nda da millet sistemi vard r. Milletlerin daha önce olmayan gelenek halinde padi ah fermanlar biçiminde düzenlenmi olan statüleri, 1856 dan itibaren bir tüzük, bir yönetmelik haline getirilmi tir. Yani kendi iç durumlar n n i leyi i orada çok belirlenmi tir. Yani ayr nt l seçim sistemleri, yetkileri, görevleri, organlar , yani kiliseleri, vak flar , okullar ve birçok sosyal hizmetleri nas l yürütecekleri ayr nt l olarak belirlenmi tir. Fakat daha sonraki uygulama dünyan n ve Osmanl n n kendi iç durumuyla alakal , dünyadaki geli melerle alakal bir eydir. Ben onu ayr dü ünüyor ve ayr mütalaa ediyorum. Sabr n z için te ekkür ederim.
474 473
GENEL DE ERLEND RME ve KAPANI KONU MALARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
radyasyon, mülteciler, internet, ö renciler, teknoloji, ders kitaplar , turistler, de erler, silâhlar... dünya üzerinde deveran edip durmaktad r.
GENEL DE ERLEND RME Ve KAPANI KONU MALARI
Prof. Dr. Mustafa ERDO AN
Üç gündür tart malar n ço unu takip edebildim. Genel gidi at hakk nda epey bir bilgiye sahip oldum. Not etti im baz mülahazalar m size aktarmak istiyorum. Benim daha önceki konu mam, teknik bir alana münhas rd . Küreselle menin mahiyetine ili kin bir giri cümlesi söylemeye izin verin lütfen. Çünkü daha sonraki yapaca m aç klamalar bu çerçeve içinde ancak anlaml olacak. Küreselle me ileti im ve insanî etkile imin dünya ölçe inde h zla yay lmas ve yo unla mas yla birlikte milletler aras ndaki co rafî s n rlar n, siyasî s n rlar n önemini yitirmeye ba lamas sonucunda, insanî gündem ve insanî ilgilerin dünyala mas sürecidir. Küreselle me bir nevi dünyal la ma, kendimizi dünya toplumunun, insanl k camias n n bir üyesi ve bir mensubu olarak görme sürecidir. Bu süreci tahrik eden etkenlerin önemli bir k sm kinci Dünya Sava ndan özellikle de 1990 lardan itibaren ortaya ç km olmakla beraber, esasen önceden beri var olagelen bir grup etken de yenilerde daha etkili olmaya ba lam t r. Bunlar hep birlikte insanî var olu un, sosyal, kültürel ve iktisadî yönlerine uluslar a an bir nitelik, bir perspektif kazand rm t r. Tabiî küreselle me sadece harici bir olgu de il, ayn zamanda bir idrak, bilinç sorunu. Yani bu belirtti im de i me e iliminin bilincinde oldu umuz ölçüde küreselle menin varl ndan söz edebiliriz. Bu sürecin mahiyetini özet olarak tan mlayan, dünya üzerinde cereyan eden ak kanl k ve hareketlilik odakl , yo un ve uzun bir cümleyi dikkatinize sunmak istiyorum: Bu küreselle me sürecinde her ey; felâketler, uyu turucular, fikirler, imajlar, bilgi, göçmenler, para, müzikler, hava kirlili i, filimler, 475
Küreselle menin belki de en dikkate de er yan , bizim dünyan n neresinde ya yor olursak olal m, tabiî derecesi farkl la makla birlikte, ortak bir insaniyetin, ayn insanl n mensuplar ve ayn dünyan n sakinleri oldu umuz yolundaki bilincimizi beslemesi, bunu besleyen birtak m dinamikler içermesidir. Bu çerçevede e er, normatif bir aç dan bakarsak küreselle menin fiilen cereyan edi tarz na ili kin ihtirazî kay tlar m z mahfuz tutarak, bunlar her birimizin duyarl l klar na göre liste olarak de i kenlik gösterebilir ama, -genelde bunu mahfuz tutarak- böyle bir sürecin kötü bir ey oldu u söylenemez. Yani insanlar aras nda böyle bir ortak insanl k bilincinin do mas na, insaniyet fikrinin canlanmas na, milletler aras câmia, milletler aras toplum olu mas na dönük ve insanlar n ortak deerlerde bulu mas na yönelik evrenselle tirici bir geli menin kanaatimce kötü bir ey oldu u söylenemez. Bir artla ki, -daha önce çe itli konu malarda i aret edildi- bu evrenselle me ayn zamanda toplumlar, kültürler aras ndaki makul farkl l klara da bir hayat hakk tan mas söz konusu olsun. Yani bir nevi -bence küreselle menin en temel sorunlar ndan birisi- evrensellikle yerelli in ba da mas gerekiyor veya bunun bir yolunu bulmam z gerekiyor. Bu da bizim aktif olmam z gerektirir. Ba ka bir ifade ile bu süreç, o ekilde tahakkuk ederse birlik içinde çokluk modeli, vahdet içinde kesret modeli eklinde cereyan eder. Bu ise herhalde insanî bak mdan daha kazançl bir süreç olur diye dü ünüyorum. Daha somutla t r rsak, global hukuk meselâ global normlar, sadece bizi hepimizin ortak insanî de erlerimizden kaynaklanan normlarda birle tirmekle yetinmeyip belli bir hayat tarz n dikte edici nitelikte gerçekle irse bu elbette tasvip edilemez. Bunun içindir ki global normlar n daha ziyade prosedürel olmas tercihe ayand r, yani belli bir hayat tarz n de il de, usulleri, yöntemleri meselâ ihtilâf çözme yöntemleri gibi normla t ran kurallar olmas tavsiye edilir. Bütün bu ortak kurallara ra men yine de herkesin bu farkl l n , kimli ini bir ölçüde muhafaza edebilece i gev ek anlamda bir evrensellik dü ünülebilir. Daha önceki konu mamda ulus devletten biraz söz ettim. Biliyorsunuz küreselle menin en önemli sonuçlar ndan birisi, modern bir bid at olan ulus devlete epece a nd r c etkiler yapm olmas d r. Bid at derken kasten tahrik ediyorum. Yani unu anlatmak istiyorum: 476
GENEL DE ERLEND RME ve KAPANI KONU MALARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Biz ulus devleti kendili inden bir veri imi gibi alg l yoruz, çünkü yüzy llard r içinde ya yoruz. Oysa, tarihin ak içinde ulus devlet zorunlu de il, âr zî bir eydir ve böyle gelmi tir ama, böyle gelmi li i zorunlu olmad gibi, böyle gitmesi de zorunlu olmayabilir.
linçli olarak, iradelerimizle katk da bulunabilece imiz bir süreç ise, istenmedik sonuçlar n ortaya ç kmas n bir ölçüde engelleme konusunda bir ans m z hâlâ var demektir. Bu da herhalde sevinilecek bir nokta olsa gerektir.
Ben ulus devlet konusundaki bu nevi ihtirazî kay tlar m serdedince kimilerinde öyle bir izlenim do uyor: Karde im sen devletimizin y k lmas n m istiyorsun? Tabiî onu söylemiyorum. Ulus devlet derken bir modeli kastediyorum. Yani a r merkezî, homojenle tirici, standartla t r c , yerel inisiyatifleri, farkl kültürel tercihleri zay flat c veya yok edici ve herkesi tek bir standart kimlikte bulu turucu bir modeli kastediyorum. Bu ço ulculukla, çok kültürlülükle, esasen insânîlikle çok ba da an bir ey de ildir. Tarihte her zaman böyle olmam , böyle olmas da gerekmiyor. Yoksa her toplumun az çok merkezî bir siyasî otoriteye ihtiyac var. Mes´ele bunun nas l örgütlendirilece idir.
Ba ka bir husus, küreselle menin en fazla, millî devletlerin egemenli i üzerinde a nd r c etkiler yapt hakl olarak hep söyleniyor. Bunun tabiî bir yönü, kar l kl ba ml l k dedi imiz eydir. Tek tarafl bir ba ml l k ili kisinden ziyade, kar l kl olarak herkesin birbirine ba ml hale geldi i bir süreçten söz ediyoruz. Tabiî ki bu, herkesin ayn ölçüde bir di erine ba ml oldu u anlam na gelmiyor. Ama, zaten hiçbir zaman öyle olmad . Yani, küreselle me sürecinden önce de dünyada, biri di erine daha ba ml veyahut ba kalar na daha az ba ml olan devletler var idi. Sanki küreselle me, kar l kl ba ml l biraz daha fazla ön plâna ç kar r gibi bir izlenimimiz var. Küreselle meden, belki daha ekonomik donan ml , güvenlik teçhizat bak m ndan daha önde olan devletlerin nispeten daha fazla yararland klar söylenebilir tabiat yla. Fakat, ba ka devletlerin tümüyle çaresiz olduklar da söylenemez. Globalle me, kendi içinde hem riskler hem de f rsatlar ihtiva eden bir süreçtir. E er globalle menin gereklerine uyum sa lamaya çal maz iseniz, -uyum derken, körü körüne ba lanma anlam nda söylemiyorum- o zaman bu riskler gerçek birer tehdit haline dönü ebilecekleri gibi, bunlar iyi maniple ederek bu sürece intibak sa layacak tedbirler alarak, yeni stratejiler geli tirerek de bu riskleri avantaja döndürme ans m z olabilir. Benim ki isel kanaatim, Avrupa Birli i örne inde e er Türkiye üye olabilirse- bizim için avantajlar riskleri ile kar la t r lamayacak derecede fazla olan bir süreç var. Bu bütün üye ülkeler için de geçerlidir. Genellikle çok fazla üzerinde durulmayan, göz ard edilen bir nokta var. Gümrük Birli i nden ba layarak milletler aras iktisadî birle melerin, sadece güç dengeleri, bir arada bulunmak duygusu gibi fantastik bir fikirden kaynaklanmad n , ayn zamanda ülkelerin halklar n n refah ile do rudan do ruya ilgili oldu unu da nazar- itibara almak lâz m. Esasen Avrupa Toplulu u nun kurulu nedeni de bu idi. E er gümrükleri ve gümrüklere muadil etkiler yapan di er tedbirleri, k s tlamalar kald r rsan z, ticaretin önündeki engelleri kald rm olursunuz. 478
Ba ka bir problemimiz globalle menin nas l bir süreç oldu una ili kindi. lk günkü konu mada Profesör Mehmet Ayd n, globalle meyi ucu aç k bir süreç olarak tan mlam t . Hakikaten de globalle menin nereye gidece i konusunda u anda kesin bir bildirimde bulunma imkân na sahip de iliz. Belki bu bir anst r. Yani yönünü belirleme bak m ndan bize f rsatlar, anslar veren bir noktad r. Bununla ba lant l olarak globalle menin do al bir süreç mi, yoksa kurgulanm bir ey mi oldu u, ba ka bir ifadeyle küreselle me nin mi yoksa küreselle tirme nin mi söz konusu oldu una ili kin tart maya dair de birkaç söz söylenebilir. Globalle menin bence do al bir taraf var. Yani objektif birtak m etkenlerden, istesek de istemesek de bizim d m zda cereyan eden bir k sm teknolojik maddî yap lardan, ürünlerden kaynaklanan bir geli me süreci var. Bu anlamda bir do all var; ama, globalle me ayn zamanda kurgusal bir ey de. Meselâ, hukukta küreselle meden söz ederken, kimi milletler aras düzeyde normlar, standartlar koyman n ve kimi, milletler aras örgüt modellerinin varl ndan söz ettik. Milletler aras alanda çe itli faaliyetleri belli normlara ba lamak için yap lan çabalar var. Birle mi Milletler, Avrupa Birli i ve bunlar n yan kurulu lar öre inde oldu u gibi bölgesel ve hatta yeni yeni milletler aras çapta kurulu lar n te ekkülünde oldu u gibi. Tabiî i in bir de bilinçli olarak kurdu umuz taraf var. Bu da belki bir ans olarak de erlendirilebilir. Yani küreselle me e er sadece kendili inden geli en bir süreç de il de ayn zamanda bi477
GENEL DE ERLEND RME ve KAPANI KONU MALARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
Bu takdirde de ticaret hacminiz artar. Bu da, ihtiyaçlara kar l k gelecek olan mal ve hizmetlerin artmas na, çe itlenmesine ve rek bet sonucu ucuzlamas na yol açacak bir süreçtir, normalde. Bu da refah kazanc demektir. Bilinçli olarak ticareti k st n z, gümrükleri koydu unuz ölçüde refah kayb yarat yorsunuz demektir. Biz bu ulusal s n rlara ve gümrüklere çok artlanm oldu umuz için, bunlar n bizim onurumuzla ilgili oldu unu dü ünüyoruz. Asl nda öyle de il. Aynen millî para da öyledir. ktisatç lar aras nda çok kabul görmese bile öyle bir fikir var: Biz millî paray ulusal onurun bir göstergesi imi gibi alg l yoruz. Halbuki para, bir mübadele arac d r. Para olmadan da iktisadî etkinlik devam edebilirdi. Asl nda her devletin bir paras olmas gerekli de ildir. Önemli olan, bizim iktisadî mübadelelerimizin rasyonel bir biçimde yürümesine imkân veren bir ortam n, mekanizman n olmas d r. Yani, millî paralar konusunda da öyle çok kayg l olmaya gerek yoktur kanaatindeyim. Kald ki, Türkiye örne inde oldu u gibi, paran z sembolik olarak durdu u halde onun etkinli i son derece azalm olabilir. Bir di er husus, demokratikle me mes´elesidir. Bütün bu küreselle me sürecine müdahale edilmesini gerektiren farkl kayg lar var. Yani küreselle menin, demokratik endi elerle de müdahale edilmesi gereken bir süreç oldu unu söylemek zorunday z. A a dan yukar ya do ru bir süreç söz konusu. Bu sivil toplum merkezli bir süreç demektir. Onun için global düzlemde, sivil toplumun ve global kamuoyunun oluumunu ve bunun çe itlenmesini te vik etmek gerekiyor. Demokratikle menin daha kurumsal olarak gerektirdi i hususlar da var. Meselâ, e er mümkün olur, ayet bunu yapabilirsek, Birle mi Milletler in demokratik olmayan yap s n demokratik yönde dönü türmek gerekiyor. Güvenlik Konseyi nde neden belli devletlerin veto etme yetkisi var? Tabiî ki bunun ahlâkî bir temeli yok. Dolay s yla bunlara müdahale etmek gerekiyor. Kimilerinin dedi i gibi, belki bir insaniyet parlamentosu, bir milletler aras parlamentoya, milletler aras adalet divan gibi milletler aras insan haklar mahkemesine de ihtiyaç var ve bütün bunlar n yeniden olu acaklar n var sayd m z için müdahil olma, katk da bulunma ans m z, u andaki statükoya göre en az ndan teorik olarak daha fazlad r. Bu sürecin demokratikle tirilmesi yolunda fikirleri öne ç karman n ve bu yolda çaba göstermenin de önemli ölçüde etkili olaca n düünüyorum ve ahlâkî bak mdan böyle yapmam z n da herhalde tavsiyeye ayan oldu u söylenebilir. 479
Prof. Dr. Ilyas BA-YUNUS
E ûzü billahi mine - eytani r-racim, Bismillahi r-rahmani r-rahim. Ve selâmun alâ rasûlihi l-kerim. K ymetli karde lerim ve sayg de er bac lar m. Esselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuh. Önce hepinize beni davet etmenizden dolay kalpten çok çok teekkür ediyorum. Bu benim için büyük bir eref. Bu benim ülkenize ikinci defa geli im. Her geldi imde son derece mutlu oluyorum. Globalle me benim kat lmaktan ziyade ço unlukla ele tirdi im bir konu. Globalle me ile ilgili referanslar internet üzerinden ara t r rken gördüm ki sadece bu sene be yüz kitap yaz lm . Halbuki yakla k on sene önce bu konuda sadece on be eser vard . 1980 ler boyunca bu konuda sadece üç kitap bas lm t r. 1970 lerde ise sadece iki üç kitap vard . Daniell Bell in 1973 de yazd kitab da dahil olmak üzere: Emergence of Post-industrial Society: World as a Global Village (Endüstri Sonras Toplumun Yükseli i: Global bir Köy Olarak Dünya). Daniell Bell A.B.D. deki en me hur sosyolog de il fakat onun dü ünceyi harekete geçiren baz fikirleri var. Onun ilk kitab olan End of Ideology ( deolojinin Sonu) ben doktoram bitirmek üzereyken bas ld . Bu kitap sosyologlar aras nda asl nda Global Village (Global Köy) kitab ndan daha fazla etkiye sahip oldu. Ancak zaman geçtikçe bu kitaba da sadece sosyologlar taraf ndan de il, bütün sosyal bilimciler taraf ndan referans yap ld n görmekteyiz. Globalizasyon, bize denildi ine göre, insan nüfusunun homojenle mesidir. Bunun neticesi olarak, Pakistan da Coca Cola, Timbaktu da MacDonald görmekteyiz. Levi s kot pantolonlar neredeyse bütün yeryüzünde görmekteyiz. Bunun manas : insanlar giyimleri, zevkleri, yeyip içtikleri o kadar benzer hale geliyor. Ancak e er durum buysa, bu ilk defa gerçekle miyor. Bundan birkaç yüzy l öncesine kadar Do u da Endonezya dan Bat da Kuzey Afrika ya kadar k yafetin, zevkin ve ilmin homojenle mesi yoluyla globalle me gerçekle iyordu. Tahmin etti iniz gibi slâm medeniyetini 480
GENEL DE ERLEND RME ve KAPANI KONU MALARI
kastediyorum. Ezan Endonezya da okunuyordu, Orta Asya da insanlar ibadet ediyordu, Afrika da insanlar oruç tutuyordu, sadece Orta Dou da de il. New Delhi de bir insan (O zaman New Delhi de il, sadece Delhi idi) ister Müslüman olsun, ister olmas n selâmun aleyküm diyerek sizi selâmlard . Asl nda bu globalle me, Coca Cola içme, hamburger yeme, kot pantolon giyme ve Crest marka di macunu kullanma yoluyla gerçekleen globalle meden daha derin bir anlam ta yordu. Ancak bu eyler çok önemli göstergeler: Coca Cola, hamburger ve jeans asl nda çok derin bir tesirin varl n ortaya koyan göstergeler. Bu tesirin kayna dünyan n belli bir bölgesidir ve dünyan n di er bölgelerine yay lmaktad r. Belki ço unuz ba ml l k teorisinden haberdard r. Bu temelde Marksist çat ma teorisidir ve dünyay merkez ve çevre ülkeleri olmak üzere ikiye ay r r. Merkez ülkeleri endüstriyel olarak geli mi ülkelerdir. Çevre ülkelerin ise ham madde ve çok ucuz i gücünden ba ka dünyaya sunaca bir ey yoktur. Onlar sadece pazard r. Bana öyle geliyor ki globalizasyon merkez ülkelerden çevre ülkelere yay lan bir tesirdir. Bu etki siyasî, ekonomik, ailevî, giyim kuam, zevk ve yiyecek içeceklerle alakal olabilir. Beni endi elendiren husus udur: Biz Müslümanlar bu tesirleri kabul ediyoruz ama sadece çok yüzeysel bir tarzda...
Prof. Dr. Nazif GÜRDO AN(Organizatör)
Üç gündür globalle meyi tart yoruz. Globalle menin hem yan nda hem de kar s nda olan görü leri hep birlikte dinledik. Baz arkada lar m z, globalle meyi, Bat kültürünün, Avrupa n n ba latt bir süreç olarak de erlendirdiler ve bu süreç içerisinde Türk ve slâm Dünyas âdeta i gale u rayacakm gibi de erlendirdiler. Bir gurup da ki, ben de onlar n içindeyim- küreselle menin bir f rsat oldu unu, gerekli tedbirler al n rsa aleyhimize gibi görünen sürecin lehimize döndürülebilece ini söylediler. Toplumlar, kurumlar, kurulu lar, insanlar bir meydan okuma ile kar la mad klar zaman kendilerini ve toplumlar n de i tiremezler. Globalle me asl nda Türk ve slâm Dünyas na bir meydan okuma gibi yorumlanabilir. Gerçekten Kul s k madan H z r yeti mez . Bir problemle kar kar ya gelmeden çözümler aranmaz. Bunun en çarp c ör481
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
neklerinden biri, Çanakkale Sava lar ndaki Seyyid Onba d r, o savan yönünü de i tiren bir asker. Hepimizin bildi i gibi 250 kiloluk mermiyi tek ba na kald rarak topa yerle tirip ngiliz Amiral gemisi ni bat ran ve ngilizleri Çanakkale de durduran ki i. Bu mermiyi nas l att n gören komutan , ertesi günü ça rarak ona Ben seni yukar dan mermiyi topa nas l tek ba na kald r p koydu unu, nas l ate ledi ini gördüm. u mermiyi bir daha kald r, Allah a k na diyor. Seyit Onba , merminin sa ndan, solundan tutuyor, önüne, arkas na geçiyor. Ama, mermiyi yerinden bile oynatam yor. Sonra komutan na diyor ki Benim bu mermiyi kald rmam için ngiliz donanmas n n gelmesi lâz m. Gerçekten zor i leri ba armak için kar n zda güçlü bir dü man n olmas lâz m. Rakipleri olmayan bir kültürün dostlar da olmaz; böylesine canl bir dinamizmi de olmaz. .... Benim çocuklar m benden daha bilgili ve daha ça da araçlarla donat lmam larsa toplum yoksulla r ve bu yoksulla man n önüne hiç kimse geçemez. Ben, bu durumdan daha ileride olmak zorunday m; ama, benim çocuklar m benden de ileride olmak zorundad r ki, böylece maddî ve manevî olarak geli meyi sa layabilelim. Ben, maddî ve manevî geli menin birbirinden ayr lmamas gerekti ine inan yorum. Bu iki unsur birbirinden ayr lmamal d r diye dü ünüyorum. Dünya ve ahiret birbirinden ayr lamaz. Hiç kimse bunu ay racak güce sahip de ildir. Ahiret dünyay , meyvan n çekirde ini içinde ta d gibi ta r. Dünyas n kurtaramayanlar ahiretini de kurtaramazlar. Hiç kimse dünyay ya an r k lmadan ahirette cennete ula aca n dü ünmesin. Kapal Çar n n Fesciler Kap s var. Oradan girerken kap n n üzerine bakt n zda el-kâsibü habibullah... hadis-i erefinin yaz l oldu unu görürsünüz. Buradaki kesb herhalde üretti i bir mal; topluma bir katk da bulunan. Bu üretim bir ürün olur, bir hizmet, bir bilgi olur. O insanlar Allah n sevgilileridir. Dilenen insanlar ise Allah n dü manlar d r. Bu çok hayatî bir ilke. Bizim kültürümüzde alan el yerine veren olmak gerekir. Dünyan n hiçbir yerinde alan elin itibar yoktur. Üretemeyen ülkelerin dünya politikalar nda yeri olmaz. Bizim u andaki millî gelirimizi en az ndan Avrupa standartlar na ç kartmak zorunday z. Toplumumuzun faal nüfusunun % 99 unu harekete geçirmeliyiz. Bir eyi en güzel ekilde yapmam z gerekir; bunu yaparken de güzel yapanlar örnek almam z, biri482
GENEL DE ERLEND RME ve KAPANI KONU MALARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
kimlerden faydalanmam z lâz md r. Bir eyi güzel yapam yorsan, güzel yapanlar örnek alman gerekir. Bilgi, hiç kimsenin tekelinde de il, herkesin kaybedilmi mal d r. Bilginin, teknolojinin, ilmin vatan , milleti olmad gibi, kalitenin de pasaportu olmaz, kimse kaliteye pasaport sormaz; ama, kalitenin bir kimli i vard r. Kalitesizlik bizim vazgeçilmez özelli imiz de ildir; kalitemizi artt rmak zorunday z. Kalitesiz insanlarla kaliteli toplum olmaz. Toplum kalitesi olmay nca da kaliteli üretim, kaliteli siyaset, kaliteli bir demokrasi olmad gibi dünya kültürüne verece imiz bir ey de olmaz. Kalitesiz insan gücü ile kaliteli üretimin olmad gibi. Biz toplum olarak dünyadaki rek bete ayak uydurmak zorunday z. Avrupa n n bugün ya ad teknolojik üstünlü ün temeli 200 y l öncesine dayanmaktad r. Dolay s yla bu üstünlü ü, tarih boyunca devam eden bir üstünlük gibi görmememiz gerekir. A.B.D. nin geçmi i 250 y l geriden ba lamaktad r. Halbuki Mehmet Genç Bey in ifadesiyle Osmanl n n sadece çökü süreci 300 senedir. Osmanl Devleti nin kurulu u, ya ay gibi çökü ü de muhte emdir. Yani A.B.D. nin geçmi i, bizim çökü tarihi kadar de ildir. O yüzden elimizde örnek alaca m z ve geçmi ten gelen modellerimiz vard r. O yüzden Avrupala aca z diye ne elenmeyelim. ktisadî bir kaide var; Üretim gücü yüksek olan bir yerden üretimin dü ük oldu u bir yere hiç kimse gitmez . Göçlerin tarihine bakt m zda, insanlar daima ekonominin, hayat n, bilginin oldu u cazibe merkezlerine hicret etmi lerdir. Yani Avrupal gelip Türkiye yi i gal etmeyi dü ünmez. Ama biz Avrupa ya gidiyoruz. Bir yerlere varmak için önce kendimizden emin olmam z lâz m. lyas Bey in dedi i gibi, Biz Müslüman z, Allah sözünden dönmez. Yeter ki üzerimize dü en görevi yapal m. Hepinizi sevgi ve sayg ile selâml yorum.
Prof. Dr. M. Akif AYDIN
Nazif Bey in de erlendirmesi yani unu yapar z, böyle ederiz, böyle yapmak lâz m demek küreselle meyi anlatm yor. Küreselle me bir olgudur ve bu olgu beraberinde baz problemler ta maktad r. Biz burada bu problemleri tart yor ve çözüm yollar ar yoruz. 483
Dünyan n küçüldü ü, s n rlar n ortadan kalkt , bili im teknolojisinin geli ti i, bunlara ayak uydurmak gerekti i noktas nda zaten kimsenin farkl bir dü üncesi yok. Üç günlük toplant boyunca da böyle bir ey söylenmedi. Burada, interneti kullanmayaca z, hâlâ daktilo ile yaz yazaca z diyen var m ? Nazif Gürdo an Bey, küreselle menin kendili inden olu an bir olgu oldu unu ve hâlâ böyle devam etti ini, arkas nda herhangi bir aktörün bulunmad n söylüyor. Nazif Bey ile bu noktada ayr l yoruz. Zaten as l problemli nokta da buras d r. Küreselle me bir olgudur; fakat, bunun arkas nda Bat ve özellikle A.B.D. vard r ve bizim fark etmedi imiz biçimlerde bunu yönlendirmektedir. Bir defa küreselle menin ekonomik, sosyal ve kültürel bak mdan problemleri vard r. Bu problemleri bilmez isek bunlara kar tedbir de alamay z. Biz, küreselle meyi reddedelim demiyoruz; küreselle menin getirece i problemlere kar dikkatli ve haz rl kl olal m diyoruz. Ekonomik bak m ndan geli mekte olan ülkeler e er gerekli ekilde korunmaz, gerekli imkânlarla desteklenmez ise, Bat l sanayi devleri, ticaret devleri kar s nda direnmeleri pek mümkün olmayacakt r. Elbette bu konuda geri kalm ülkelerin, geli mekte olan ülkelerin birtak m problemleri, önemli kusurlar var. Ama unu biliyoruz ki geri kalm ülkeler üzerinde oynanan oyunlar n da bunda rolü var. Son ekonomik kriz öncesi bize ç tal döviz diye bir ey dayatt lar, biz onu uygulad k o tutmad ondan sonra serbest kur dediler. imdi bütün Türkiye nin ileri gelen sanayicileri ve holding sahipleri diyorlar ki, biz Türkiye olarak üçte bire, dörtte bire kadar, be te bire kadar küçüldük. Ben iktisatç de ilim ama, IMF yi böyle Noel Baba gibi daima hediyeler getiren bir kurum olarak görmemek lâz m. Dolay s yla ekonomik bak mdan Bat n n yönlendirmesinin çok önemli problemler dourdu unun fark nda olmak lâz m. Bugün biraz kalk nmak isteyen, biraz büyümek isteyen, biraz çemberi y rtmak isteyen ülkelerin ekonomik problemleri var. Bizim var, Malezya n n var, Endonezya n n var, Arjantin in var. Çemberi k rmak isteyen herkesin var. Bu tesadüf mü? Bu ülkelerin kendi birikimleri yeterli de il bu do ru. Ama yeterli oldu u noktalarda da ayaklar na çelme tak l yor. artlar n e it olmad n görmezsek ve artlar eitmi gibi davran rsak çok yara al r z. 484
GENEL DE ERLEND RME ve KAPANI KONU MALARI
Bir de slâm Dünyas n öyle görmemek lâz m. slâm Dünyas kendi içerisinde büyümeye devam ediyor. Bat l globalle menin, küreselle menin aktörleri bunlara hiç müdahale etmiyor. Kendi ba lar na gidiyorlar ve i i beceremiyorlar. Böyle de il. Bugün slâm Dünyas n n içinde bulundu u ekil, küreselle menin aktörlerinin ortaya koydu u bir ekildir. Yani bu aktörler ba ka türlü bir olu uma imkân da tan m yorlar. Bu dünyan n beceriksizli ini elbette kabul ediyorum. Bu konuda biz kusursuz de iliz. Ama d ardan hiçbir müdahale yokmu gibi bir olay da söz konusu de il. Türkiye de Ecevit in yelkenini rüzgârla kim doldurdu? Onu kim ba m za getirdi? Apo yu Kenya dan biz mi ald k? Bu rüzgârla dolduru un bize ç kard fatura az m ? Müdahaleleri görmek lâz m. Sadece Türkiye yi de il, slâm Dünyas n , Bat için problemli olan co rafyalar kendi içlerinde ba ms z ve hürmü gibi dü ünmemek lâz m. Kereselle me kültürel bak m ndan da bir problemdir. Çünkü küreselle me, belli belirsiz Bat n n kültür modelini, sosyal hayat n dayatmaktad r. Biz bundan korunam yoruz. Bat n n kültürel de erlerini bize dayat yor. Bak n z Güney Kore nin 1950 lere kadar H ristiyan oran çok dü üktü, bugün Kore deki H ristiyan oran yüzde k rklar geçmi tir. Yani teslim olursan z elbette küreselle eceksiniz ama, elli y l sonra dünyada be milyar insan ngilizce konu acak, biz de be milyar n içinde olacak, Türkçe de il ngilizce konu aca z. Böyle bir neticeye haz r isek, raz isek problem yok. Dünyada birçok insan eklen, ismen kiliseye ba lanacak ve Bat tipi bir kilise hayat ya ayacak. Böyle bir neticeye haz r m y z? Dünyada az nl k olarak ya ama al kanl n kazanm bir millet var: Yahudiler. Bizim ise az nl k olarak ya ama al kanl m z yok. imdi Almanya da böyle bir al kanl k kazan yoruz. Bak n Yahudiler Amerika da biz erime tehlikesi geçiriyoruz, kendi kültürümüzü koruyam yoruz diye feryat ediyorlar. Bunun birçok sebepleri var. Dolay s yla küreselle me sanki kendili inden yürüyormu biz de bizim istasyona gelince hemen atlayaca z. Bütün nimetlerinden yararlanacaz diye bir ey söz konusu de il. Afganistan olay gözümüzü açmal d r. Amerika diyor ki, atom silâhlar imha edilsin. Peki sendeki atom silâhlar ne oluyor? Yani Pakistan yap nca problem ama, kendisi yap nca problem de il. Kimyevî silâhlar Irak kullan rsa problem ben kullans n demiyorum ama kendisi kimyevî silâhlar n tahdidine imza atmad zaman problem de il. Bat da daha çok Amerika merkezli aktörlerin görünmez iplerle oyna485
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
d bir küreselle meye t bi olursan z, teslim olursan z, kültürünüz, sosyal yap n z, inanc n z, ekonomik gelece inizi de teslim etmeye raz olmak durumundas n z. Netice itibariyle problemsiz bir olgu gibi dü ünmemek lâz m ama, reaksiyoner olman n da bir faydas yok. Problemleri görmek lâz m ki ona göre tedbir al ns n. Üç gündür bizi sab rla dinlediniz. De erli konu mac lar güzel tebli ler sundular, müzakereciler katk da bulundular. Ben de haddim olmayarak baz eyler söyledim. Böylece bu de erlendirme toplant m z öyle zannediyorum ki bize bir zenginlik b rakarak, olay bir daha gözden geçirmemizi sa layarak sona erdi. imdi kapan konu mas n yapmak üzere slâmî limler Ara t rma Vakf Ba kan , muhterem hocam z Ali Özek Bey i kürsüye davet ediyorum. Buyurunuz Hocam!
Prof. Dr. Ali ÖZEK slâmî limler Ara t rma Vakf Ba kan
De erli misafirler! slâmî limler Ara t rma Vakf , bildi iniz gibi bir ara t rma kurumudur. Bu vakf n gayesi, ilmî ara t rma yapmak ve yapt rmak, ara t r c âlimler yeti tirmektir. Bu vak f bundan 32 sene önce kuruldu unu birkaç cümle ile sizlere izah etmek istiyorum. 1960 l y llarda ben, stanbul Yüksek slâm Enstitüsü nde hocal k yap yordum. O y llarda da birtak m ilmî faaliyetlere kitap tercümesi gibi çal malar mla giri mi bulunuyordum. Bu tercüme çal malar s ras nda kar la t m baz konular beni etkiledi. slâm f kh , slâm n kendine göre kaideleri var. Fakat bu kaidelerin ço u Müslümanlar taraf ndan bilinmiyor. Özellikle slâm n hukuk sistemi bilinmiyor. Arkada larla bir araya geldik ve bir ara t rma müessesesi kural m, slâm n hukuk sistemi ile ilgili ara t rma yapal m ve Müslümanlar bu konuda ayd nlatal m, bilgilendirelim diye dü ündük. Buna o gün birçok be-nâm kimseler yani cemiyette itibar olan pek çok kimse kar ç kt lar ve bizi öyle itham ettiler: Siz dinde reform yapmak istiyorsunuz. . Çünkü, vakf n ad , slâmî limler Ara t rma Vakf . Sen neyi ara 486
GENEL DE ERLEND RME ve KAPANI KONU MALARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
t racaks n? slâm ara t racaks n, sonra da reform yapacaks n. Böyle bir itirazla kar la t k. Ben mes´eleyi bildi im için ald rmad m ve bizi destekleyenlerle birlikte bu vakf kurduk. Bunu unun için anlat yorum. Bütün dünyadaki Müslümanlar n, hepimizin unu iyi bilmemiz gerekiyor ki, dünyada hâkimiyetin iki tane unsuru vard r, bunun üçüncüsü yoktur: Birincisi, ilim ve teknolojidir; ikincisi de ticarettir yani parad r. E er bir topluluk, bu unsurlardan birine veya ikisine sahip olmaz ise bu toplum idare eden, hüküm veren, yönlendiren de il de idare edilen toplum olur. Üç gündür müzakere edilen küreselle me hadisesinde de bunu görüyoruz. De erli karde lerim! Cenâb- Allah n tabiatta de i mez kanunlar var. Kur ân da Kâinatta Allah n Kanunu, nizam eklinde geçer. Bu kanunlar de i mez. Allah' n yeryüzündeki, kâinattaki kanuna uymak demek, Allah' n verdi i emirlere uyarak çal makt r. nsanla ilgili bir misal verece im. Allah Teâlâ, hayvanlara içgüdü verdi ve dikkat ederseniz her hayvan anas ndan do duktan sonra ve özellikle yumurtadan ç kan canl lar hiçbir eye muhtaç olmadan r zk n kendisi temin eder. Allah ona o kudreti vermi . Memeli hayvanlar ise bir müddet emzirildikten sonra kendi ba na hayat n sürdürebilir. Neticede hiçbir hayvan ba kas n n yard m ile ya amaz. nsana gelince, insanda ak l oldu u için hayvanlardan daha ileri bir yarat kt r. O halde insan n çal mas lâz m. Yani bu el, bu göz ve ayaklar, bu ak l vs. insana neden verildi? Denilebilir ki, kad n-erkek her insan çal arak r zk n kazanacak ve r zk ndan artan da kazanamayanlara hay r için da tacakt r. te hayatta bu kanun geçerlidir. Bu kanuna uymayan topluluklar davay kaybeder. Burada iktisatç lar, mütehass slar konu tu. Ben ise mes´eleye genel olarak yakla yorum. Almanya n n dünya ticaretinden pay Türkiye nin 30 kat deniyor.Yeryüzünde u anda 1,5 milyar Müslüman var. Yap lan istatistiklere göre, Müslümanlar n dünya ticaretinden pay % 3 tür. Bunlar n içerisinde petrol zenginleri de var. Bütün slâm Ülkeleri ni ele ald n z zaman kar m za ç kan manzara böyledir. Bu ne demektir? slâm ülkeleri çal an, üreten ülkeler de ildir. slâm Ülkeleri nde 1,5 milyar kad n-erkek, genç-ya l insan n ortalama dörtte biri çal r ve tamam tüketici durumdad r. Yani çal an nüfusun say s çok azd r. Bunun sebebi, dinî inançlardan, çevre artla487
r ndan, i sizlikten gelebilir; ama, netice itibariyle hep slâm Ülkeleri nde çal an ve üreten nüfus daha azd r. Üretim yok gibidir. Onun için slâm ülkeleri yerde sürünüyor. Bunun bir ba ka alternatifi yani, biraz da iddet taraftar olan bugünkü Selefîlerin dü üncesi, E er biz amel olarak slâm uygularsak, namaz m z k lar, orucumuzu tutar, bu ekilde yürürsek Allah bize yard m eder, ilerleriz ve dü man da yeneriz eklindedir. Bu tarz dü ünceler yanl t r. badet Allah için yap l r ve bunun kar l da ahirette al nacakt r. badetlerin dünyada kar l n almak arzusu, Allah için ibadet yap yorum deyip, kar l nda ücret istemektir. O halde bizim ne yapmam z gerekiyor?: l. Dü ünce tarz m z de i tirmek zorunday z. Bizim vakf m z n bir gayesi de bu. Meselâ, bu üç gündür yapt m z toplant da bu tart malar n yap lmas neticesinde umuyorum ve tahmin ediyorum ki, dinleyicilerin dü üncelerinde en az ndan konu ile ilgili olarak birtak m dei meler olmu tur. 2. Bilgi. Bilmediklerimizi mütehass slar ndan ö renmek mecburiyetindeyiz. Bu edindi imiz bilgiler neticesinde bizim dü ünme ve anlay tarz m zda de i meler meydana geliyor. Bizim hedefimiz de budur. Vakf n bu toplant lar yapmaktan maksad budur. Bizim gayemiz, dü ünen insan n zihnini açmak ve ona, kendini bir eyler yapmaya zorlayacak bir dü ünceyi verebilmektir. Bu toplant lar n hedefi budur. O halde birinci i imiz, bu gerçe e e ilmek olmal d r; ki inin oturup düünmesi, çal mas ve üretmesi lâz m. Bizim bir inanc m z var. Kâinatta ne varsa, ne meydana gelmi ise irade-i ilâhiye ye mukãrindir. Yani Allah n iradesi olmadan bu i ler meydana gelemez. Bu bizim bir inanç tarz m zd r; fakat, biz Allah n iradesinin nas l tecelli edece ini bilmedi imiz için, bizim görevimiz, kendi irademiz, akl m z, ilmimiz ve dü üncemize göre olaylar organize etmektir. Ama, biz ne kadar çal rsak çal al m gene de Allah neyi irade etti ise o olacakt r. Dünyada olmu birçok olaylar var. Mes´ele Osmanl Devleti vard ; ya ad , ömrü bitti, ba kas geldi. imdi de ortada küreselle me gibi bir mes´ele var. Esas nda küreselle me dedi imiz ey, benim kanaatime göre, zamana ba l olarak geli en de i imlerdir. Yani insanl n haya488
GENEL DE ERLEND RME ve KAPANI KONU MALARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
t nda, dünya hayat ndaki de i imlerdir. Biz istesek de istemesek de bunlar olacakt r. 40-50 sene önce TV yoktu. Internet yoktu. Biz bunlar n ne olduunu bilmiyorduk; ama, ilim ile u ra anlar bunu biliyordu. Bir ilim adam kendine göre bir hesap yap yor ve 2225 y l nda ya ayacak insanlar n hayat n tasvir ediyor. te bu bir ara t rmad r. Bizim de eksik oldu umuz nokta ara t rma eksikli idir. te dü ünen insanlar yapt i i, fayda ve zarar n ara t r yor. O halde dü ünmeden, ta nmadan, ara t rmadan yap lan i lerin neticesi bo tur. Küreselle me denilen ey olacakt r. Bundan korkmaya da gerek yoktur. E er biz çal rsak, gayret edersek, ara t r rsak, bu küreselle me dedi imiz ey bize zarar vermez ve bilhassa fayda bile verir. Çünkü, bizim inanc m za göre, ilmin, ticaretin, sanat n dini, vatan ve milliyeti yoktur. O halde biz bunlar çok iyi dü ünmeliyiz: Küreselle meyi ortaya koyanlar kimdir? limde, teknolojide, ticarette ileri olan ülkelerdir. Ama, bunu kabul edenler kimdir? lim, teknoloji ve ticarette geri olan ülkelerdir. leri ülkeler üretiyor, geri kalm ülkeler ise tüketiyor. Geri kalm ülkelerin bu geli melere kar ç kmalar n n hiçbir faydas da yoktur. Kimse TV, buzdolab , bilgisayar almamazl k edemez. As l mes´ele udur: Dünya de i ir. Buna engel olamay z. E er biz bir Müslüman olarak çal rsak, gayret edersek, sa m zda-solumuzda olanlar fark edersek ve ona göre davran rsak biz öne ç kar z. Hâkim devletler zaman geçer mahkum olur. Tarihte bunun çok örnekleri var. Tarih tekerrür eder derler; ibret al nsayd hiç tekerrür eder miydi? diyor Mehmet Akif.
t rma Vakf n n gayesi, ilmî ara t rmalar yapmak ve ara t r c âlimler yeti tirmektir. Dolay s yla, bizim toplant lar m zda tebli sunan, müzakereci olan, tart malara kat lan ilim adamlar na, bu ilmî toplant lara i tirak ederek bu ilmî ziyafetten faydalanan dinleyicilere slâmî limler Ara t rma Vakf ad na huzurlar n zda te ekkür ediyorum. Bizim sermayemiz bu ilim adamlar d r. lim adamlar na sayg , hürmet bizim birinci vazifemizdir. Bunun yan nda ilim adamlar n burada konu tursak, fakat dinleyiciler olmasa böyle bir toplant n n da anlam olmaz. Talebe var hoca yok; hoca var talebe yok gibi. Onun için dinleyicilere de hassaten ükranlar m arz ediyorum. Çünkü, siz dinleyiciler olmasan z, biz bu toplant lar tam yapamay z. Bundan sonra yapaca m z toplant lara da sizleri bekliyoruz. Son sözüm u: Bu toplant lar n d nda, elinize imkân, f rsat geçti i zamanda mutlaka ilmî bir faaliyeti destekleyiniz. Bu ilmî faaliyeti desteklerken de ilim adam n , ilmi yüklenen, ta yan insan aray n. lmi ta yan insana yard mc olun ki ilme yard mc olmu olabilesiniz. lme hizmet edelim. lme hizmet de ilim adam na hizmetle olur. Toplum olarak çok çal mak, üretici olmak, âlimler yeti tirmek zorunday z. Dünyada meydana gelen geli me ve de i melerden, meydana gelen olaylardan korkmamal y z. Bilakis, yeni geli me ve de i melere haz rl kl olmal y z; bu geli me ve de i melerden etkilenen deil, etkileyen durumunda olmaya gayret etmeliyiz. Birisi Peygamberimize geliyor, K yamet koparken ne yapay m? diye soruyor. Peygamberimiz ona, A aç dik buyuruyor. u halde son nefesimize kadar bu gayret içinde olmal y z. Hepinizi hürmetle selâml yorum.
Kad n ve erkek için tek hedef, çal p didinmek ve iki günü birbirine e it geçirmemektir. Bu dü ünce, bu anlay oldu u zaman bütün engeller ortadan kalkar. Çünkü bir hedefe do ru gidiliyor. Yani Allah n yeryüzündeki kanununa uyuyoruz.
Allah, cümlenizden ve cümlemizden raz olsun.
u hususu da belirttikten sonra sözlerime son verece im: lim, insan n d nda bir varl kt r. lmin hariçte vücudu yoktur. lim, ilim adam ile kaimdir. lim, bir arazd r, s fatt r ve mevsuf ile k imdir. E er ilme hizmet etmek istiyorsan z ilim adam na hizmet edeceksiniz. lim adam yeti tirmek önemlidir. Bu, u demektir: lim adam ilimle u ra acak; ilimle u ra mayanlar ise ona ilim yapma imkânlar n haz rlayacakt r. Dolay s yla, slâmî limler Ara 489
490
GENEL DE ERLEND RME ve KAPANI KONU MALARI
KÜRESELLE ME, SLÂM DÜNYASI ve TÜRK YE
10. Küreselle menin Hukukî Boyutlar /The Ju d icial Aspects of Globalisation, Prof. Dr. Aslan GÜNDÜZ; 11. Küreselle menin Türk Hukuk Sistemine Etkileri/The Im pacts of Globalisation to the Tu rkish Ju d icial System /Prof. Dr. M ustafa ERDO A N; 12. Tarih ve Küreselle me: Endülüs Modeli/H istory and Globalisation: The Andulus Experience, Dr. Ingmar KARLSSON;
ÖZET Ku rulu u nd an bu yana d e i ik konulard a millî ve m illetler aras tart mal ilmî toplant lar d ü zenleyen, su nulan tebli ve m üzakereleri kitap halind e yay nlayarak toplu m u muzu n istifad esine su nan vakf m z n tertiplemi bu lu nd u u Küreselle me, slâm D ünyas ve Türkiye/Global sat on, The Mu sl m World And Tu rkey konu lu 8. m illetler aras tart mal ilm î toplant , stanbul Eresin Topkap H otel d e, 09-11 Kas m /N ovem ber 2001 d e gerçekle tirilm i tir.
13. Tarih ve Küreselle me: Osmanl Millet Sistemi/ H istory and Globalisation: The Otom an Millet System Experience, Prof. Dr. Bilal ERYILMAZ.
Bu m illetler aras tart m al ilm î toplant d a program nd a yer alan tebli ba l klar ile tebli ciler öyled ir: 1. Genel Hatlar yla Küreselle me/Globalisation-An Ou tline, Prof. Dr. Mehmet S. AYDIN; 2. Küreselle menin Ekonomik ve Kültürel Boyutlar /Economic and Cultural Aspects of Globalisation, Prof. Dr. K. Aziz CHAUDHRY; 3. Küreselle menin Ekonomik Boyutlar ve Türkiye/Economical Aspects of Globalisation and Turkey, Prof. Dr. N azif GÜRDO A N ; 4. slâm, Müslümanlar ve Küreselle menin Etkileri/Islam, Muslims and Challenges of Globalisation, Prof. Dr. Ömer ÇAHA; 5. Küreselle menin Siyasî Etkileri ve Türkiye/The Political Impacts of Globalisation and Turkey, Prof. Dr. A li Y a ar SA RIBA Y ; 6. Yeni D emografiler: Amerikan Politikas n n Ortaya Ç kan Boyutlar /N ew Dem ographics: Em erging Dim ensions of the Am erican Policy, Prof. Dr. Ilyas BA-YUNUS; 7. Küreselle me ve D in/Globalisation and Religion, D r. Adnan ASLAN; 8. D inî E itim ve Küresel Etkiler/Religious Ed u cation and Global Challenges, Prof. Dr. Yuhannes LAEHNEMAN; 9. Küreselle me ve Türkiye de D in E itimi/Globalisation and Religious Education in Turkey, Prof. Dr. Halis AYHAN;
491
492