ANKARA ÜNIVERSITESI İ LÂHIYAT FAKULTES İ YAYINLARINDAN
LII
GAZZALT
VE
Ş OPHEC İ L İ K
(Doçentlik tezi)
Dr. İbrahim...
24 downloads
832 Views
15MB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
ANKARA ÜNIVERSITESI İ LÂHIYAT FAKULTES İ YAYINLARINDAN
LII
GAZZALT
VE
Ş OPHEC İ L İ K
(Doçentlik tezi)
Dr. İbrahim Agâh ÇUBUKÇU İ slâm Felsefesi Kürsüsü Doçenti
ANKARA UNiVERS İ TESI BASIMEV İ 1964 -TEL. 105404
ANKARA UNİVERSİTESİ İ L/IIIIYAT FAKÜLTESI YAYINLARINDAN
LII
GAZZALT
VE
Ş OPHEC İ LIK
(Doçentlik tezi)
Dr. İbrahim Agâh ÇUBUKÇU Islâm Felsefesi Kürsüsü Doçenti
•
ANKARA YJNIvERs İ TESI
BASI'MEVI 1964 - TEL. 105404
IÇINDEKILER
Sayfa ÖNSÖZ
6-7
GIRI Ş
7-16
BIRINCI BÖLÜM YUNAN SUPHECILI Ğ I
16-31
A. Şüpheciliğin başlangıcı
16-19
B. Pyrrhonculuk
19—z2
C. Akademi şüpheciliği
22—z4
D. Dialektik şüphecilik
24-29
E. Tecrübi şüphecilik
29-31
İKINCI BÖLÜM GAZZALI'DEN ÖNCE MÜSLÜMANLAR ARASIN31-60 DA Ş ÜPHEC İ L İ K A. Tekafu'ul-edilleye inananlar
34- 3 5
B. Zanadıka
3 5 - 54 36-48
Zındık şahsiyetler z. Zındık fırkalar C. Mu'tezile
48- 54 5 4-6 O
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GAZZALI A. Gazzalrnin hayatı ve çe şitli görüşleri
6o-1 i o 66o4:7810
I, Gazzalrnin hayat ı
6o--6 2
2. Gazzali ve kelâm ilmi
62-64
3. Gazali ve felsefe
Sayfa 4. Gazzali ve ak ıl 5. Gazzall'nin fıkıh ve hadisle ilgisi
70-7 2
6. Gazzali ve Batıniyye 7. Gazzalrnin tevil ve tefsirle ilgisi
74- 75 75-8o
8. Gazzali ve tasavvuf
8o-81
B. Gazzalrnin şüpheciliği ve iman metodu
81-92.
C. Gazzali'nin, kendinden önceki şüphecilerle kar şılaştırılması
92-99
. Yunan şüphecileri ve Gazzali i. İslâm şüphecileri ve Gazzali
D. Gazzali'nin bazı Batılı filozoflarla kar şılaştırılması
7 2-74
9 2-95 95 -99 99— ı o8
SONUÇ
ı o8— ıı o
BİBLİYOGRAFYA
ıı o— ı 17
Indeksler
119
ÖNSÖZ
fun ne-revim, Ma be-sad hırmen-i pindar Çun reh-i Adem-i bidar be :yek dane <edend? "Uyanı k H. Adem bir dane ile yoldan f ıkarıldığına göre, yiklerce zan harmanına malik olan bkler nasıl yolumıka sapıtunyalıM " ? Hâfk- ı ŞiraV Son yıllarda İslam dü şüncesi üzerinde çalış an bir çok bilginler, dikkatlerini Gazzalrye yönelttiler. Bunun ba şlıca sebebi, Gazzalrnin çok tarafl ı bir düşünür olması ve İslami ilimlere yeni bir ruh vermesidir GazzaWnin en önemli yönlerinden biri de şüpheciliğidir. Bu sebeple biz de "Gazzali ve şüphecilik" konusunu doçentlik tezi olarak seçtik. Böylece Yunan ve İslam şüphecilerini inceleyerek bunlar aras ında Gazzalrnin şüphesini değerlendirmeyi dü şündük. Onun şüphesinin ve iman metodunun orijinal taraflar ını göstermeyi amaç edindik. Bazı Batılı filozoflara öncülük yap ıp yapmadığını delillere dayanarak ortaya koymayı düşündük. Bunları yapabilmek için de bir çok Do ğulu ve Batili bilginlerin kitaplarını okuduğ umuz gibi, bizzat GazzaWnin yazma ve basılmış eserlerine de dayand ık. Bu kısa önsözü bitirmeden önce tezim için ilgisini esirgemiyen ve bir çok eserlerden istifademi sa ğlıyan sayın hocam Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken'e teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca rahat çal ış ma imkanını veren ve tezimi haz ırlamam için beni daima teşvik eden sayın Dekanımız ve hocam Prof. Dr. Ne şet Çağatay'a te şekkürlerimi burada ifade etmek isterim. Son olarak baz ı almanca eserlerden istifade edebilmem için yard ımlarını esirgemiyen say ın Hıfzırrahman Ra şid Öymen'e ve Hafız'ın yukarda anılan beytini veren ve her zaman mü şkillerimi çözen sayın hocam Prof. Necati Lügal'a sonsuz te ş ekkürler ederim. Ve nihayet bu eserin bas ılmasında gayretlerini esirgemiyen ve derin bir hassa3iyet gösteren Üniversite Bas ımevi Müdür yardımcısı sayın Osman Atillâ'ya te şekkür etmeyi bir borç bilirim. Ankara 2 / Şubat /1963
Dr. İbrahim Agâh ÇUBUKÇU
G
İ R
İ
Ş
Gazzali'nin yaşadığı hicri beşinci yüzyıla kadar İslam düşüncesinde önemli gelişmeler oldu. Bu gelişmelerin neticesi olarak İslâmiyete malolmu ş felsefe, kelâm ve tasavvuf anlay ışı doğdu. İslam düşünürleri astronomi, riyaziye ve t ıp gibi müsbet ilimler üzerinde de çok emekler sarfettiler. Fakat bu ilerleme ve gelişmeler birdenbire ve kolayca olmam ıştır. Bu gelişmelerin nedenini iyice tahlil etmek için, Hz. Muharnmed'ten itibaren İslam kültürünün durumunu göz önünde tutmak gerekir: Hz. Muhammed çok tanr ıcıhğın (Polytheisme) yayg ın olduğu bir toplumda tek Allah fikrini yayma ğa çalıştı . Gerçi Araplar küçük kabile ilahlar ı yanında üstün bir Tant ının da mevcut olduğunu daha önce ö ğrenmişlerdi. Fakat daha çok ta ştan yapılmış putlardan yard ım umuyorlardı. Tek Allah hakkında nakaşaya girmedikleri gibi, ona kar şı layık olduğu derecede sayg ı da duymuyorlardı ( ı ). Küçük tanrılarına karşı da saygılar! derin değildi (z). Hatta Arapların günlük işlerinde ba şarıya ula şmadıkları zamanlarda kabile tanr ılarına kızdıkları vakidir. İşte böyle bir toplumda Peygamberin ba şarısı büyük oldu. Kültürsüz ve putperest Araplara tek Allahtan ba şka tanrı bulunmadığını ve Ahiret hayat ının varlığını kabul ettirdi. K ısa zamanda Islamiyeti Arabistanda yayd ı. Bu sıralarda Araplar, şiir ve belagata çok önem verdikleri için Kuran' ın belagatım takdir ettiler. Hz. Muhammed'i peygamber olarak kabullendiler. Böylece onun etrafında bir müslüman arap birli ği meydana geldi. Peygamber zaman ında Araplar felsefl dü şüncelerle ilgilenmiyorlard ı. Zaten ne Y'unan dü şüncesi, ne de Hint kültürü tesir edici' bir surette onlar aras ına sızmamıştı. Kuran ayetleri hakk ında gelişigüzel münaka şalara da Peygamber müsaade etmezdi. Araplar ayetlerin anlamlar ını olduğu gibi kabul ederlerdi. Fakat peygamberin vefat ından sonra müslümanlar aras ındaki fikri ve siyasi birlik dağılmağa başladı . Yıllar geçtikçe hilafet münaka şaları ve kavgaları, etkisi büyük olan anlaşmazlıklar doğurdu. Özellikle Halife Osman (Ölm. H. 35 /M.655)'m öldürülmesi, müslümanlar aras ında anarşi yarattı. Cemel yakaı Bak. Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken, ir/dm Düp'incesi /, s. 36, İst. 1954. Bak. De Lacy O'leary, islâm Dkriincesi ve Tarihteki Yeri, çevirenler: H. Yurdayd ın ve
2
Y. Kutluay; s. 30 Ankara 1959• ,
7
sında (vukuu H.36 /M.656) Peygamberin damad ı Ali b. Ebi Talib (ölm.H.4ı /M. 661) ile e şi Aişenin taraftarlar ı harbetti. Hi le S ıffin'de (vukuu H.37 /M.657) Ali-Muaviye mücadelesi hazin neticeler do ğurdu. Hariciye fırkası bu savaş sonucunda türedi. Şia'nın aşırı bir kolu olan Sebeiyye fırkas ı daha önce meydana çıkmış ve Osman'ın katlinde rol oynam ıştı. Bu iç çekişmelerin devamı yanında araplar bir çok ülkeleri zaptettiler. H.14-21 /M.635-641 yılları arasında Suriye, Irak, Mısır ve Iran birer Islam ülkesi haline geldi. Islam dü şüncesine bu fetihlerin önemli etkileri oldu. Bu sayede müslümanlar, Yunani bilgilerin tesirinde kalan M ısır'la, Bizanslıların kültür, sahas ı sayılan Suriye ile ve Hint kültüründen haberdar olan Iran kültürü ile temas sağladılar. Zaten daha önce Yunan ilimleri Suryaniler vas ıtasiyle Suriye'ye yayılmıştı Antakya Okulu (kurulu şu M.S. 27o) Yunan ilimlerinin merkezi haline gelmişti. Burada özellikle Eflatun felsefesi ve hitabet sanat ı öğretiliyordu. M.S. 32o de kurulan Nuseybin Okulu ile Yunan ilimleri yeniden kuzey Suriye'de canland ı. Nihayet IranlıLar Ruha (Urfa) (kurulu şu M.S. 363) okulunu kurarak Helenizmin Asya içlerine sokulmas ını sağladı. Bu okulda Suryani dili yanında Yunanca da mecburi olarak ö ğretilen dil oldu. Aristo felsefesi ve Yeni Eflatuncu dü şüncüler ökutulmağa başlandı (3). Enuşervan (M.S. 531 578)'m Cundisapur (Çundi şapur) okulunu kurması da Hint ve Yunan kültürünün Iran'da yay ılmasını hızlandırdı . Hintceden, Yunancadan ve Süryaniceden Pehlevi diline bir çok tercümeler yap ıldı. -
Arap fethinden çok önce mevcut olan Harran okulu da önemli bir kültür merkezi halinde idi. Burada Yeni Eflatuncu ve Pythagoras'c ı felsefe okutuluyordu. Hasılı Arapların Suriye, Irak ve Iran topraklar ını işgalinden önce bu ülkelerde Yunan, Ian, Süryani ve Hint kültürü biliniyordu (4). Araplar henüz Emeviler devrinde bu kültürlerle ilgilenme ğe başladı. Yezid I. in o ğlu Halid (ölm. H.85 /M.7o4) Yunani bilgilerle u ğraştı. Ona astronomi, tıp ve kimyaya ait bazı eserler isnat edilir (5). Araplar aras ında ilim hareketi yıllar geçtikçe canlandı. Basra ve Kûfe birer ilim merkezi haline geldi. Abbasrler devrinde filmin a ğırlık merkezi Bağdad oldu. H.132 /M.749 da Emevi hanedanı sükût edip yerine Abbasiler geçince ilim hareketlerine karşı ilgi çok arttı. Mansur'un, halifeliği zamanında (H.137 /M.754) Bizans Imparatorlirma müracaat ederek el yazmalar ı istediği söylenir (6). Daha bu hükümdar zamandan' çe şitli dillerden arapçaya tercümeler ba şladı. Hele H. 3 Bak. Haru'l-Fahuri ve Halil al-Cerr, Tarih al-Felsefet al-Arabblye, c.II, s.8, Beyrut 1958. 4 Bak Hilmi Ziya Clken, İslâm Medeniyetinde Tercüme/er ve Tesirler, s. 64, 102, İstanbul 1 948 .
5 Bak. Prof. Dr. W. Barthold, iskı'm Medeniyeti Tarihi, s. 44-45, Istanbul 194o. 6 Bak. Aynı eser, s. 24.
198 /M.813 de hilâfete Memun geçince Yunanca'dan, Pehleviceden ve özellikle SüryanIceden arapçaya yap ılan tercümeler ço ğaldı. Memun H.217 /M. 832 de Beyt ül-Hikme'yi kurarak tercüme faaliyetini geli ştirdi (7). Bu faaliyete Mütevekkil, H.232 /M.846 da halife olunca da devam edildi (8). İşte bütün bu çalışmalar Araplar ın felsefi dü şüncelere yönelmelerini kolaylaştırdı. Yunan filozoflar ının izinden yürüyen veya onlar ın eserlerini kendilerinden de baz ı şeyler katarak gayet güzel bir surette şerheden de ğerli filozoflar yetişti. Müslüman filozofların başlıca özelliklerinden biri de felsefe ile dini uzla ştırmağa çalışmalarıdır. İslam aleminin yetiştirdiği değerli filozoflar arasında Kindi (ölm.hicrl 252, milâdi 866 yılından sonra) 'yi, Farabi (Ölm.H. 339 /M.9 5 o)'yi, İbn Miskeveyh (01m.H.42 ı /M. ı o3o)'i, İbn Sina (Ölm.4z8 /M. o36)'yı ve Şihabeddin Yahya Suhraverdi (01m.H.587 /M.' ı 9i)'yi sayabiliriz Endülüs filozoflarmın da ismini sayarak bu şöhretlerin sayılarını çoğaltmak mümkündür. Fakat biz İslâm filozoflarının hepsinin ismini sayip dökmeği zaid .addederek yaln ız iki önemli felsefi ceryan ın doğduğunu zikretmekle yetineceğiz : Bunlardan birisi Me şşai felsefedir ki bu Aristo ve Eflatun felsefesini, Yeni Eflatuncu aç ıklamalarla birleştirmek demektir (9). Farabi ve İbn Sina bu okulun en tanınmış iki simasıdır. Diğer felsefi ceryan ı da İşrakiye okulu temsil eder. Bu felsefe de Eflatun felsefesi ile Manicheen dü şünceleri birle ştirerek birincisine yeni bir mahiyet vermek demektir (io). Bu okulun da ba şlıca temsilcisi Suhreverdi'dir. İslam âleminde bu okulların dışında kalan mustakil filozoflar ve şüpheciler de yetişmiştir. Özellikle konumuz bak ımından şüpheci filozoflar üzerine e ğilmek yerinde olur: İslam âleminde şüpheciler genel olarak "Teltafü'ul-edille"ci olarak tan ınmışlardır. Bu şüpheciler akıl ve duyularla bilinen şeylerin hem lehinde, hem alehinde e şit delillerin bulunduğunu ve bu yüzden hiç bir şeyin kesin olarak bilinemiyece ğini ileri sürmü şlerdir. Yunan felsefesi şüphecilik bak ımından da bazı İslam düşünürlerine tesir etmiştir. 7 Bak. Aynı eser, s. 5 2- 53. 8 Bak Hilmi Ziya Diken, İslâm Medeniyetinde Tercüme ve Tesirler, s. ı oz ı o3. 9 Bak. Hilmi Ziya elken, İslâm Felsefesi Tarihi, s. 6. ı o Bak. Aynı eser, s.6; Şihabeddin Suhreverdi'nin, Mecmua fi'l Hikmet al Mhiyye'sine Corbin tarafind şn yazılmış önsöz, s. XXV v.d.d. İst. 1945. Von Kremer, al Hadara alİslâmivie, s. ı s ı , Dar al-Fikr al-Arabi baskısı . —
-
-
9
Mutezile'den Cahiz ve Ebu Huzey1 al-Allaf' ın, Yunan şüphecilerinin etkisinde kaldığı gerçektir (i i). Batıniler'de de Yunan şüphecilerinin tesiri görülür. Özellikle Pyrrhon (Öltn.M.0.2.75 yılına dö ğru)'un ve Timon M.Ö. 2z5 yılına doğruyun gerek kendilerinden sonra gelen Yunan şüphecilerine ve gerekse Islam âlemindeki bu cinsten faaliyetlere etkisi olmu ştur. Batmilerin kültürsüz halk ı şüpheye düşürmek için kullandığı davet metotlariyle Ainesidemos'un sistemleştirdiği "tropes"lar kar şılaştırıldığı zaman aradaki benzerlik aç ıkça görülmektedir. Bunlardan başka "zanadıka" adı altında toplayabilece ğimiz natüralist ve materyalist baz ı filozoflarla, inkârc ı 'bir takım fırkaların da İslâm âleminde şüpheci faaliyetlerde bulundu ğunu kaydetmek isteriz.. Kesin bilgiye ula şmak için felsefi mânada şüpheye dü şen ve neticede imana ula şan yegâne İslam filozofu ise Gazzali'dir. Fakat İ slâmiyetteki felsefi hareketler yaln ız Meşşarlerin, i şrakilerin ve şüpheciletin mali de ğildir. islam dü şüncesinin geli şmesine yardım eden kelâmcılar da yetişti. Bunlar mantık, psikoloji ve metafizikle me şgul olarak bir din felsefesi'nin doğmasını sağladılar ( ı 2). Hz. Muhammed zamanında kelâm denen bir ilim mevcut de ğildi. Zamanla yabancı fikirler ve felsefi dü şünceler İslâmiyete sızdıkça, müslümanlar kendi dinlerini savunmak ihtiyat ım duydular. Bunun için hem akli, hem de nakli delillere dayanma ğa mecbur oldular. Hasımlarının delillerini çürütmek için mantık ilmine önem verdiler. Bunlar ın sonucu olarak kelâmc ılar cevher ve araz'la me şgul oldular. Dinle felsefeyi uzlaştırmak yolunu aradılar. Allah' ın sıfatları, insanın yapma gücü ve irade hürriyeti üzerinde fikirler yürütme ğe başladılar. Kader meselesi hakk ında ilk sözü Ma'bed al-Cuheni (01m.14.8o /M.699) söyledi. Gaylan ad-Dime ş ki onu takibetti. Ca'd b. Dirhem (Olm.H.124 /M.741) Kur'an' ın yaratılmış olduğunu ileri sürdü. Fakat kelâmcıların asıl felsefi dü şünceleri Mu'tezile ile ba şladı. Bunlar Yunan felsefesinden de istifade ederek ( ı 3) akılcı bir yol tuttular. İnsanın tam bir irade hürriyetine sahip oldu ğunu kabul ettirme ğe çalıştılar İnsanın hareket ve fiiline ait birçok hususların şeriata hacet kalnıaksızın akıl yoluyla bilinebileceğini açıkladılar. Her inzan ın kendi fiilini yaratt ığını ve yine her insan ın yaptığı fiile göre Ahirette ceza veya mükafat görece ğini dini ve mantıki delillerle isbatlama ğa çalıştılar. Mutezilenin bu gibi dü şünceleri serbest düşüncenin gelişmesine yardım etti. Mutezile'nin bu görü şlerinin tamamen aksini savunan bir tak ım kimseler ir Bak Hilmi Ziya Ülken, İslâm Medenjyesinde Terciimeler, s. 'ol. iz Bak. Ülken, İslam Felsefesi Tarihi, s. 7. 13 Mutezililerin ilk şahsi olan Vasıl b. Ata (01m.H. ı 3 ı /M.748) Yunan felsefesinden haberdard ı.
10
de vardı ki bunlar Cebriyye'ci olarak tan ınırlar. Cebriyye'nin kurucusu Cehm b. Safvan (01m.H.I28 /M.745)'dir. Bu şahıs insanın hiç bir iradesinin mevcut olmadığını, her şeyi Allah'ın takdir ettiğini, kulun Allah tarafından yaz ılmış fiili yapmağa mecbur olduğunu iddia etti. Bu tevekkülcü dü şünce, Mutezile'nin felsefi ad ımlarırh baltalama yolunu tuttu. Fakat Eş 'ari (01m.H.3 3o /M.942) okulu, bu iki görü şü birleştirerek yeni bir sistem kurdu. Buna göre insan ın fiilleri bir yandan Allah'ın kal iradesine, diğer yandan kendi cüzi iradesine tabidir. Ba ş ka bir deyimle fiilleri külli iradesiyle Allah takdir eder ve insan cüzl iradesiyle bu fiilleri iktisabeder 14). Bu okulun ba şlıca müdaffileri aras ında Maturicli, al-Bak ıllani (01m.H.4o3 /M. ı o ı z), İmam al-Harameyn (01m.H.478 /M. İ o8 5) ve Gazzali (Ölm.H.5 o 5 /M. ı İ İ ) vardır. Gazzali kelâm hakk ında çe şitli eserler yazmakla beraber, 'genel olarak bu ilmin geni ş halk kütlelerine faydal ı olmadığı kanısındadır. Kelâmla ancak bilgin olanlar ın veya şüphe içinde kalan zeki kimselerin u ğraşmasını doğru bulur. Nitekim Eş 'ari de halkın felsefl konularda münaka şaya girişmemesi tezini savunurdu (15). Görülüyor ki Eş 'arilik, felsefeye ve serbest dü şünceye Mutezile'den daha uzaktır. Fakat islâm dü şüncesi, gelişmesini tasavvuf içinde, yapma ğa devam etti. Tasavvuf da Hz. Muhammed zaman ında mevcut de ğildi. Onun devrinde bir islâm zühdü vard ı. Sahabe'den Ebu Zerr (01m.H.32 /M.65 2) ve Huzeyfe b.al-Yeman (01m.H.36 /M.65 6) zühde meyleden ba şlıca kimseler aras ında idi ( ı 6). Elio /M.728 de ölen Hasan Basri samimi' bir surette zühdü geli ştir-' meğe çalıştı ( ı 7). Fakat tasavvuf mesle ği ancak hicri z. as ırda kurulmağa ba şladı. Kendisinden sufi diye bahsedilen ilk şahıs, Ebu Ha şim al-Kufi (01m.H.1 5 o /M. 767)'dir ( ı 8). Tasavvuf daha sonra ba şta islâm zühdü olmak üzere Yunan, Hint ve Iran dü şüncesinin tesiriyle süratle geli şti. İlk mutasavvıflar mistik tecrübe ve hal insanlar ı oldukları halde, daha sonrakiler felsefeden de faydalanarak tasavvufu bir dü şünce sistemi haline geitrdiler ( ı 9). Tasavvuf, Ku şeyri (01m.H.46 5 /M. ı 077), Gazzali ve Suhreverdi (01m.H.5 8 7 /M. ı ı 9 İ )'nin yazıları sayesinde Ehl-i Sünnet'e maloldu (zo). Bu önemli şahsiyetler içinde bizi burada en çok ilgilendiren Gazzali'dir. Gazzali, Şeriata muhalefet etmeksizin tasavvufu dini bir ya şanış mesleği haline getirdi. Allahın kalbine akıttığı bir nur sayesinde şüphe krizinden kurtulduktan 14 Bak. al-Gazzali, Kitab al-Erbak, s. iz-15, Mısır 1328. 15 Bak. De Lacy O'leary, an ılan eser, s. 114. ı 6 Bak. Massignon, Encycloptlie de l' Islam, Tasavvuf maddesi, c. IV, s. 716. 17 Bak. Nicholson, Fi't-Tasavvuf Arapçaya çeviren: Ebu'l-Ala al-Afifi, s. 46, Kahire 1956; Carra de Vaux, s. 177-178, Paris 19oz. 18 Bak. Carra De Vaux, an ılan eser, s. 179; Nicholson , an ılan eser, s. 3; Massignon, Essai Sur Les Origines Du Lexique, s. 1 54. 19 Bak. Ülkem, islâm Felselesi Tarihi, s. 5. 20 Bak. İbrahim A. Çubukçu, İslâmda Tasavvuf, ilâhiyat Fakültesi Dergisi 196° say ıs ı, s. ı o6, Ankara 1961.
11
sonra, tasavvufu kendisine meslek edindi. Amac ına ulaşmak yani ilahi gerçeklere ermek için şan ve şereften vazgeçti, uzlete- çekildi ve şurada burada dolaştı. Nefsiyle yaptığı uzun mücahededen sonra eserlerinde anlatt ığına göre bazı ilahi sırlara mazhar oldu. Bu kıymetli düşünürün görü şlerini iyice de ğerlendirebilmek için ya şadığı yüzyılın siyasi ve kültürel durumunu da k ısaca incelememiz gerekir : hicri be şinci yüzyılda Abbasi hâlifelerin nüfuzu azalm ış, buna kar şılık Selçuklu Sultanların nüfuzu artmıştı. Bununla beraber Selçuklu Devletinin kurucusu say ılan Tuğrul Bey, devrin halifesi Kaim Biemrillah ile iyi geçinmek ve hattâ kendi saltanatım Halifenin manevi nüfuzuyle kuvvetlendirmek istedi. Onun H.449 /M. ı o57 de Bağdad'a gelerek Halifenin elini öptü ğü ve H.45 ı o59 da Besasirrye karşı Halife'yi korudu ğu malûmdur (z ı ). Tuğrul Beyin ölümünden sonra Alp Arslan (01m.H.465 /M. ı o72) Selçukluların idaresini ele geçirdi. Şirvan'ı, Gürcistan ve Ermenistan zaptetti. H.464 /M. ı o7 ı tarihinde Bizans Imparatoru Romenos Diogenis'i yenerek, Türklere Marmara sahillerine kadar yayılma imkanını sağladı. Bundan ba şka Nizam al-Mulk (Ülm.H.485 / o92)ü vezarete getirerek devlet i şlerinin düzenli yöneltilmesini temin etti(zz) Alp Arslan'ın yerine oğlu Melikşah (Olm.H.485 IM. ı o92) geçti (23). Melikşah' Islam Ülkesinin büyük bir k ısmına hükmediyordu. Seyhundan Marmara ve Akdenize, Kafkasya'dan Yemen'e ve Basra'ya kadar olan ülkeye hakimdi. Onun zamanında 'Nizam al-Mulk vezirli ğe devam ederek ilmi ve bilginleri korudu. Daha sonra Barkyaruk (01m.H.498 /M. ı ı o4), Muhammed b.Melikşah (01m.H.5i i /KM. ı ı 17) ve Muizz ad-Din Sencer sultanl ık yaparak islamiyete hizmet ettiler (24). Islârniyetin Gazzali zaman ında siyasi ba'kımdan başlıca iki dü şmanı vardı : ı — Batıniler. z— Haçlı seferleri. Batınilik hicri 2. yüzyılda kurulup te şkilatlanmış, daha sonra da Mısır'daki Fatimiler tarafından benimsenmişti (25). Hicri be şinci yüzyılda Hasan Sabbah 21 Bak. Köprülüzade Mehmed Fuad, Türkiye Tarihi, s. 156-161, İstanbul 1923; Ebu'lFelah Abd al-Hayy al-Hanbeli, Sezarat az-Zeheb Fi Ahbar Men Zeheb, c. II, s. 244, 287-288, Mısır 1350. zz Bak. İbn Kasir al-Kureşi, al-Bidaye Va'n-Nihaye fi' t-Tarih, c. XII, s. 149, Mısır 1351 / 1932; İbn al-Esir, al-Kamil fi't-Tarih, c. VIII, s. 161, Matbaat al- İstikamet, al-Kahire. 23 Bak. - İbn Kesir al-Kure şi, anılan eser, c. XII, s. ı o5; İbrahim Kafeso ğlu, Sultan Melik şah Devrinde Büyük Selçuklu imparatorlu ğu, s. 18-25, İstanbul 1953. 24 Bak. İbn Kesir, an ılan eser, c. XII, s. 154, 157; K. FUad, an ılan eser, s. 164-167; Mehmed Altay Köymen, Büyük Selçuklu imparatorlu ğu Tarihi, e. II, s. 159-156, Ankara 1954. 25 Batınilerin kurulu şu ve geli şmesi hakkında bakır= al-Bağdadi, al-Fark Beyn alFirak, s. 169 vd., Mekteb Neşr as-Sekafe al-İslâmiyye. bask ısı 1948; al-Isferayini, at-Tabsir fi' d-D in, s. 83 vd., Mısır 1940; İbn Nedim, al-Fihrist, s. 278 vd.d., Matbaat al- İstikame bask ısı, al-Kahire; al-Hammadi al-Yemani, Keşf Esrar al-Batıniyye Ve Ahbar al-Karamtta, s. 16 vdd., Matbaat al-Envar baskısı 1939; Abdal-Cebbar,Kitab Tesbit Nubuvve, var. 17o a Vdd, 279 vdd,, Süleymaniye K. Şehit Ali Kit'aplanndan, No: 1575; İbn al-Cevzi, al-Muntazam fi Tarih Muluk Va'l-Umem, c.v ,s. ı 1R-1 19, Haydarabat 1357; Nizam al-Mtılk, Siyasetname, s. 215 vdd; Tahran 1 334•
12
(01m.H.518 /M. ı 124) adı nda çok zeki olan bir batıni Mısır'a giderek (H.471 de) Halife al-Mustans ır (01m.H.487 /M. ı o94)'la görü ştü. Batınrliği yaymak üzere ondan emir alarak Horasan taraflar ına döndü (z6). H.483 yılında Alamut kalesine yerle şerek Abbasi halifelere deh şet verme ğe ba şladı . Hasan Sabbah "akıl ve düşünce çoklu ğa götürür. Gerçek ise birliktedir. Birli ği sağlamanın tek yolu da bir imam- ı ma'suma bağlanmaktır." diyordu. Onun yapt ığı bu türlü propagandalar tarihte ad-Da'vet al-Cedide adiyle me şhurdur. Bunlar Abbasilerin saltanat ına ve 'Selçukluların hakimiyetine son verip Islam ülkelerini ele geçirmek istiyorlard ı. Bunun içinde özel bir te ş kilat kurmu şlar ve cahil halkı mezheplerine davet etme ğe ba şlamışlardı. Diledikleri din ve devlet büyüklerini gizli fedailer vas ıtasiyle öldürüyorlardı. Gazali Batınilerin tezlerini çürütmek için bir çok eserler yazarak onlarla mücadele etti. Bu devrin diğer önemli olayı Haçlı seferleridir. H ırıstiyanların ertipledikleri bu seferler Gazzalrnin ölümünden önce ba şlamıştı . Bu seferi tertipliyenler, Batı niler'den ve Nuseyriler'den yard ım görerek H.49 ı /M. ı o97 de Antakya'yı ve H.492 41\1.1098 de Kudus'ü zaptettiler (27). Haçlı ordularını takriben bir yüz yı l sonra Salâhattin yenilgiye u ğratacaktır (28). Beşinci yüzyıldaki kültürel ve dini duruma gelince: Bu devirde Ba ğdad'da Nizamiye medresesi faaliyet halinde idi. Bu medreseyi Vezir Nizam al-Mulk kurmuştu. Bundan başka Nişabur'da ve daha ba şka yerlerde de Nizamiye medreseleri vücude getirilmi şti (29). Bu medreseler, Fat ımiler karşısında Ehl-i Sünnet'in görü şlerini korumak görevini yapıyorlardı. Fırkaların ve özellikle Batınilerin ço ğaldığı bir devirde bu müesseseler, kültürel ve siyasal bak ımdan çok faydalı oluyordu. Bununla beraber çe şitli mezhepler aras ında çekişme ve kavga dinmiyordu. Ba şta Siilerle Ehl-i Sünnet salikleri mücadele halinde idi. Eş 'arilerle Hanbelilerin, Safiilerle Kerramilerfin de aras ı hiç iyi değildi. 26 al-Mustans ır' ın H. 487 yılında ölümünden sonra daller iki gruba ayr ıldılar: ı— Mustansır'ın oğlu Mustalryi imam tanıyanlar. 2— Mustansır'ın diğer oğlu Nizar' ı imam kabul edenler. Hasan Sabbah bu ikincilerin görü şlerini kabul etti ği için onun yaydığı batıniliğe Nizariye ad ı da verildi. Hasan Sabbah ve faaliyetleriyle Nizariye için bak: a ş- Şehrestani, al-Milel Va'n-Nihal, c. II, s. 32 vd, Mısır ı 3zo; Tarih b. Haldun, c. IV, s. 11,66,93 vdd, Bulak bask ısı ı 284; Browne, Tarih al-Edeb fi İran, c. II, s. 245, 247, 388-389, al-Kahire 1954; Ahmet Ate ş, Gazzalr nin Batınilerin Belini Kıran Delilleri, Ilâb. Fak. Dergisi, c. III, Sayı : I—II, s. 24-26, Ankara 1954; al-Kalka şendi, Subh al-A' şa, e . XIII, s. 237 yd, 244 vd, 1919 baskısı ; al-Cuveyni, Tarih-i Cihangusa, c. III, s. 187 vd.d., Leiden 1937; Tarih Ebi' l-Feda, c.II, s. 167, Kostantiniyye 1286. 27 Bak. al-Bidaye Va'n-Nihaye, c. XII, s. 155-156; Carra De Vaux, Gazzall, s.3 ı , Paris 19o2; Tarih al-Edeb Fi Iran, s. 39o. z8 Tafsilat için bak. Brockelmann, islâm Milletleri Ve Devletleri Tarihi, çev. Prof. Dr. Neşet Çağatay, s. 236-243, Ankara 1954. 29 Bak. Ord. Prof. Hilmi Ziya 'Diken, İslânıda Akademiler Ve Medreseler, Eğitim Hareketleri Dergisi, say ı : 78, s. ı 8, Ankara 1961; Suleyman Dunya, al-Hakika Fi Nazar al-Gazzall, s. 16, Mısır; Abd ad-Daim al-Ensari, Ehdaf al-Felsefet al-İslâmiyye, s. 72-73, al-Kahire 1948.
13
Nizam al-Mulk H.484 yılında Bağdad'daki Nizamiye medresesinin ba şına Gazzalryi getirdi. Gazzali, din ve insanl ık namına ihtilafların kalkmas ı için elinden geleni yapmağa çalıştı O devirdeki ilmi durgunlııktan ve taifelerin yanlış yollarından eserlerinde yer yer şikayet eder (30). Gerçekte de her taife kendi görü şlerinin en doğru ve en üstün görü ş olduğu kanısında idi. Gazzali Batmilere akli ve nakli delillerle susturucu cevap verdi ği gibi, diğer taifelerin durumunu da teker teker inceleme konusu yapt ı. Kelarrıdlan beğenmedi. Çünkü dini korumak amacıyle mücadeleye atıldıklan halde kendi aralarında . çekişmeğe başlamışlardı. Üstelik bu ilim halkın derdine deva olucu cinsten değildi. Gazzali kendi zamanında mutassavvıf görünenlerin hepsini tevit etmedi. Gerçi bu devirde tasavvuf yayg ın bir hale gelmiş (3 ı ) şeyhlerin ve miiridlerin ikametine yarıyan zaviye ve hangâhlar ço ğalmıştı. Fakat bunlar aras ına tasavvuf ehli görünen, fakat gerçekte şehvetinin esiri olan Ibahiler de kar ışmıştı (32). Diğer yandan ittihad, ittisal ve hulul iddias ında bulunanlar da vard ı (33). Gazzali bütün bunların yanlış olduğunu göstererek gerçek mutasavv ıfları mukal. lidlerden ay ırdı. Gazzalı, vaizleri de be ğenmiyordu. Çünkü onlar ilmi gerçeklerden ziyade, hikayelerden, şiirlerden ve nükteli sözlerden bahsediyorlard ı(*) Ilahi aşktan, vusuldan ve vecdden söz açarak şöhretlerini art ırmayı düşünüyorlardı. Fakihler ise felsefi gerçeklere gözlerini kapatarak filozoflarm bütün ilim.. lerini reddediyorlard ı. Büyük şeyhlerden hadis dirilediklerini ve sa ğlam senetlere sahip olduklarını iddia eden bu devirdeki rnuhaddisler, gerçekte hadis ilminin kurallar ına riayet etmiyorlard ı, Bunların çoğu da şöhret yolunu tutmu ş ve gerçe ği kaybetmiş taklitçilerdendi (**). Filozoflara gelince, Gazzali bunlardan Dehrilerin, Tabiatç ıların ve ilahiyatçıların din bakımından yanıldıkları noktaları gösterdi ilahiyatç ı filozoflarm 17 meselede sap ıklığa, 3 meselede ise küfre dü ştüklerini ileri sürdü. Böylece 3o Bak. Gazzali, al Munkiz Mân ad-Dal