Noam Chomsky _ Korsanlar ve İmparatorlar Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır. UYARI: www.kitapsevenler.com Kitap sevenlerin yeni buluşma noktasından herkese merhabalar... Cehaletin yenildiği, sevginin, iyiliğin ve bilginin paylaşıldığı yer olarak gördüğümüz sitemizdeki tüm e-kitaplar, 5846 Sayılı Kanun'un ilgili maddesine istinaden, engellilerin faydalanabilmeleri amacıyla ekran okuyucu, ses sentezleyici program, konuşan "Braille Not Speak", kabartma ekran vebenzeri yardımcı araçlara, uyumluolacak şekilde, "TXT","DOC" ve "HTML" gibi formatlarda, tarayıcı ve OCR (optik karakter tanıma) yazılımı kullanılarak, sadece görmeengelliler için, hazırlanmaktadır. Tümüyle ücretsiz olan sitemizdeki e-kitaplar, "Engelli-engelsiz elele"düşüncesiyle, hiçbir ticari amaç gözetilmeksizin, tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak, engelli-engelsiz Yardımsever arkadaşlarımızın yoğun emeği sayesinde, görme engelli kitap sevenlerin istifadesine sunulmaktadır. Bu e-kitaplar hiçbirşekilde ticari amaçla veya kanuna aykırı olarak kullanılamaz, kullandırılamaz. Aksi kullanımdan doğabilecek tümyasalsorumluluklar kullanana aittir. Sitemizin amacı asla eser sahiplerine zarar vermek değildir. www.kitapsevenler.com web sitesinin amacı görme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüğünü yüceltmek ve kitap okuma alışkanlığını pekiştirmektir. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaşıldıkça pekişeceğine inanıyoruz. Tüm kitap dostlarına, görme engellilerin kitap okuyabilmeleri için gösterdikleri çabalardan ve yaptıkları katkılardan ötürü teşekkür ediyoruz. Bilgi paylaşmakla çoğalır. İLGİLİ KANUN: 5846 Sayılı Kanun'un "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaçgüdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." bu e-kitap Görme engelliler için düzenlenmiştir. Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iştir. Ne mutlu ki, bir görme engellinin, düzgün taranmış ve hazırlanmış bir e-kitabı okuyabilmesinden duyduğu sevinci paylaşabilmek tüm zahmete değer. Sizler de bu mutluluğu paylaşabilmek için bir kitabınızı tarayıp,
[email protected] Adresine göndermeyi ve bu isimsiz kahramanlara katılmayı düşünebilirsiniz.
Bu Kitaplar size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek lütfen bu açıklamaları silmeyiniz. Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan ediniz... Teşekkürler. Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara. TÜRKİYE Beyazay Derneği Tarayan: Yaşar Mutlu www.kitapsevenler.com www.yasarmutlu.com e-posta:
[email protected] Noam Chomsky _ Korsanlar ve İmparatorlar korsanlar ve imparatorlar IOAM CHOMSKY Korsanlar ve İmparatorlar Yeni Zamanlar Yeni Zamanlar Yayınları, Nu: 18 / Korsanlar ve imparatorlar Noam Chomsky /Çeviren Fatma Unsal / Baskıya hazırlık Hülya Aşkın I Baskı-Cilt Bayrak Matbaası 1. baskı: Akademi Yayınları, 1991. 2. baskı: Yeni Zamanlar Yayınları, İstanbul, Ocak 2004. Yeni Zamanlar Yayınları Alemdar Mh. Himaye-i Etfal Sk. Aydoğmuş Han Nu: 7/G Cağaloğlu - İSTANBUL Konuşma Kutusu (KK): 0 212 511 37 86 Yazma* Kutusu (YK): 0 212 511 37 86 Noam Chomsky KORSANLAR VE İMPARATORLAR Çeviren Fatma Unsal Tarayan: Yaşar Mutlu İçindekiler Önsöz................................... 7 Birinci Bölüm: Ortadoğu Konusunda Düşüncenin Denetimi . . 21 İkinci Bölüm: Ortadoğu Terörizmi ve Amerikan İdeolojik Sistemi.......................... 55 Üçüncü Bölüm: ABD Tuzağında Libya.....................143 Dördüncü Bölüm: Ortadoğu'da ABD'nin Rolü.................191 5 Önsöz Aziz Augustine Büyük İskender'in esir aldığı bir korsanın hikayesini anlatır. İskender korsana "Hangi cesaretle denizlerde saldırganlık yapabildin?" diye sorar. Korsan "Sen hangi cesaretle tüm dünyaya saldırabildin?" diye cevaplar. Ve konuşmasını şöyle sürdürür: "Ben sadece çok küçük bir gemiye sahip olduğum için korsan diye adlandırılıyorum sense aynı şeyi çok büyük bir donanmayla yaptığın için imparator olarak adlandırılıyorsun." Aziz Augistine korsanın cevabını "çok zekice ve mükemmel" bulduğunu söyler. Günümüzde aynı durum bir dereceye kadar Birleşik Devletlerle uluslararası terörizmin Libya ve FKÖ gibi daha önemsiz aktörleri arasındaki ilişkilerde de geçerlidir. Daha da genelleşti-recek olursak Aziz Augustine'in bu hikayesi çağdaş ba7 KORSANLAR VE İMPARATORLAR tılı kullanımdaki uluslararası terörizm kavramını aydınlatmakta, fevkalade bir ikiyüzlülükle Batı'nın şiddet kullanımını ört-bas etmek için terör olaylarına yönelik çifte standartlı tavrının temellerine işaret etmektedir.
"Terörizm" terimi 18. asrın sonlarında özellikle hükümetlerin halkın kendisine itaat etmesini sağlamak için şiddete başvurmasıyla ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Fakat bu ifade bütün düşünce ve onu ifade etme sistemini elinde bulunduran devleti yönetenlerin işine gelmiyordu. Bu yüzden orjinal anlamı terkedildi ve terörizm terimi birey veya gruplar tarafından yapılan "küçük çaplı terörizm" anlamını kazandı.1 Terim önce kendi uyruklarına karşı şiddete başvuran imparatorları ifade ederken, şimdi güçlüleri rahatsız eden hırsızlarla sınırlandırıldı. Kendimizi tüm telkinlerden kurtararak "terörizm" terimini ister, imparatorların büyük çaplı, ister hırsızların küçük çaplı eylemlerinde olsun, umumiyetle siyasî amaçlı olarak korkutmak veya bir şey yapmaya zorlamak için şiddet kullanma veya kullanma tehdidinde bulunma anlamında kullanalım. Korsanın yukarda söylenen özlü sözü yeni gelişen "uluslararası terörizm"in sadece bir yönünü açıklar. İkinci bir özellik daha eklemek gerekiyor; terör hareke1 "Origins and Fundemantal Causes of International Terrorizm-Ulusla-rarası Terörizmin Menşei ve Temel sebepleri", BM Sekretaryası M. Cherif Bassiouni'nin editörlüğünü yaptığı "International Terörizm and Political Crimes -Uluslararası Terörizm ve Siyist Suçlar" (Charles Thomas, 1975)'da tekrar basıldı. 8 ONSOZ tinin terör sayılması için bizim tarafımızdan değil "onların tarafından" yapılmış olması gerekiyor. Mesela, Reagan döneminde, 1981 yılı başlarında yapılan "uluslararası terörizm" kampanyalarını düşünün. Uluslararası terörizmin "Batılı demokratik toplumların istikrarını bozma amaçlı", "Sovyet menşe'li" bir araç olduğunu gerçek delillerle sunan başlıca doküman Claire Ster-ling'in2 yazdığı bir kitaptır. Bu tezinin delili ise başlıca terörist eylemlerin Batılı demokratik devletlere yönelik olması, "Sovyetler Birliğine ya da onun müttefiklerine yönelik olmaması"ydı. Bu görüş diğer terör olgusuyla uğraşanları özellikle de Sterling'in terörizmin "hemen hemen sadece demokratik veya nisbeten demokratik ülkelerde" cereyan etmesiyle ilgili olarak "yeterli delil" sunduğunu söyleyen Walter Laquer'i etkiledi.3 Sterling'in tezi, tanım gereği doğrudur. Fakat sadece terörizm terimi imparatorlar ve onların sadık taraftarlarının kullandığı anlamda kullanılırsa doğrudur. Sadece "onların tarafından" yapılan eylemler terörizm sayılıyor-sa ne olursa olsun Sterling zorunlu olarak haklı olacaktır. Fakat gerçek başkadır. Uluslararası terörizmin kurbanları4 en çok Kübalı, Orta Amerikalı veya Lübnan va2 The Terror Netıvork-Terör Ağı (1981) 3 Tartışmalar için benim Toward a New Cold War - Yeni Bir Soğuk Savaşa Doğru (1982) s. 47 ve Chomsky, Jonathan Steele ve John Gittings'in Superpowers in Collision-Krizdeki Süpergüçler (1982, gözden geçirilmiş ikinci baskı, 1984)'deki benim bölümüme bakın. Ayrıntılı bilgi ve belge için Edward S. Herman'ın The real Tenor Network -Gerçek Terör Ağı (1985)'na bakın. 4 ABD'nin Güney Vietnam ve Hindiçini'ye veya Sovyetlerin Afganistan'a saklılarında olduğu gibi açık müdahaleleri veya ABD-destekli İs9 KORSANLAR VE İMPARATORLAR tandaşıydı fakat hiçbirisi tanım gereği terörizmin kurbanı sayılmadı. İsrail Filistin sığınma kamplarını bombaladığı ve pek çok sivili öldürdüğü -sık sık ve görünürde bile olsa hiçbir sebep olmadan- ve Lübnan köylerini oraları yakıp yıkacak, terör eylemlerinde bulunacak kuvvet gönderdiğinde veya gemileri kaçırdığında, birçok tutsağı korkunç şartlardaki tutuklama kamplarında tuttuğunda bu terörizm değildir. Bu eylemlere yönelik cılız protesto sesleri de "anti-Semitizm" ve "çifte standartlı olmak"la itham ediliyordu. Çünkü İsrail'i Amerikalı taraftarları gibi "insan hayatına değer veren bir ülke"5 olarak gören ve bu ülkenin gazetecileri gibi, "yüce ülkülere sahip"6, yüksek bir saygınlık düzeyine ulaşmayı hedefleyen "hukuka saygılı bir devlet" (Walter Goodman)7 olarak yücelten koroya katılmayı başaramamışlardı. Ne de CIA'in eğittiği, Birleşik Devletler tabanlı pa-ramiliter güçlerin Küba otellerini bombalaması, balıkçı botlarını batırması, Küba limanındaki Rus
gemilerine saldırması, tarım ürünlerini zehirlemesi ve Kastro'yu öldürmeye teşebbüs etme gibi hemen hemen bir hafta en şiddetli biçimde terör uygulaması8 terörizmdi. İmparator ve onun taraftarlarınca yapılan bu ve benzeri rail ve Endonezyalılar'in sırasıyle Lübnan ve Timor saldırılarını da hariç tutuyorum. 5 The Washington Post, 30 Haziran, 1985. 6 Time, 11 Ekim, 1982. 7 The New York Times, 7 Şubat 1984. 8 3 Nu'lı nota bak. 10 ONSOZ sayısız eylem konferanslara konu olmuyor, çeşitli basın ve yayın organlarında haklarında uzun uzun yazılar çıkmıyor. İmparator ve taraftarlarının standartları birbirine bağlı olan iki nedenle eşsizdir. Birincisi, belirtildiği gibi onların terör eylemleri terör tanımından hariç tutulur. İkincisi kendilerine yönelik terörist eylemler olağanüstü bir ciddiyetle ele alınır ve daha sonra göreceğimiz gibi şiddete başvuruyu gerekli kılan, çok daha şiddetli ve ciddi terörist eylemlere girişmek için "gelecekteki saldırılara karşı kendini savunmak, saldırıları önlemek için hareket etmek" olarak algılanırken diğerlerinin böyle bir mukabele ve "önleyici" eylemlere kalkışma hakkı yoktur. Şayet bu tür eylemlere kalkışırlarsa Birleşik Devletler'de sonu gelmeyen histerik eleştirilere maruz kalırlardı. Gerçekte ise bu terörist saldırılar öylesine önemsizdir ki bahsini etmek bile gereksizdir. Mesela, Libya Deniz Kuvvetlerinin İsrail'in Hayfa Limanındaki üç gemisine saldırdığını, Doğu Alman yapımı bombalarla birini batırdığını, diğerlerini de tahrip ettiğini varsayalım. Reaksiyonun ne olacağını söylememe gerek bile yok. Gerçek dünyaya dönelim, 5 Haziran 1986'da bir İngiliz gazetesi, Güney Afrika'nın, Namibya'nın güneyinde Angola limanındaki üç Rus gemisine saldırdığını ve bunlardan birini İsrail yapımı Akrep [Gabriel] mermileriyle batırdığını yazar.9 9 The Eonomist, 4 Haziran; Victoria Brittain, The Guardian (Londra), 6 Haziran; Antony Robinson, The Financial Times, 7 Haziran 1986, Yu11 Sovyetler Birliği, benzer şartlarda Birleşik Devlet-ler'in göstereceği tepkiyi göstermiş olsaydı -belki de Birleşik Devletler ve İsrail'in misillemesi olarak Yuhan-nesburg'un yerle bir edilmesi- ABD komünist şeytana karşı nükleer bir harekâtı meşru bir misilleme olarak görebilirdi. Fakat Sovyetler Birliği hiçbir misillemede bulunmamış, olay öylesine önemsiz görülmüştür ki ABD basın ve yayın organlarında neredeyse hiç yer almamıştır.10 Küba'nın terörist saldırılardan korunmak için kendisinin kontrolünde "yeni bir düzen" kurma niyetiyle 1976 sonlarında Venezüella'yı işgal ettiğini, hava korumasında görevli bulunan 200 Amerikalıyı öldürdüğünü, Karakas'daki Amerikan elçiliğini bombaladığını ve ateşkes anlaşmasını ihlal ederek, Karakas'ı elde tuttuğu sürece elçiliği işgal ettiğini varsayalım.11 Birleşik Dev-letler'in tepkisi ne olurdu? Venezüella yakınlarında tek bir Kübalı askerin görünmesinin Havana'ya karşı nükhannesburg'dan. Bu rapor ayrıca BBC Dünya Servisi tarafından da verildi. Batırılan gemi bir Küba gemisi de olabilirdi. Ayrıca bakınız Israeli Foreign Affairs, Temmuz 1986. 10 Bununla ilgili olarak ne The New York Times, The Wall St. Journal, The Christian Science Monitor gibi haftalık dergiler ne de diğer basında bir haber yeralmıştır. Sadece Haziran tarihli Washington Post'un 17. sayfasında Güney Afrika'ya yapılan saldırıyla ilgili olarak Moskova'dan gelen 120 kelimelik bir kınama bildirisi yayınlandı. 11 Arkaplanını vermek gerekirse, Ekim 1976'da bir Küba uçağının uçuş halindeyken bir bombayla düşürüldüğünü ve Küba'nın olimpik altın madalyalı takımının da dahil olduğu 73 kişinin ölmesini (Filistin terörizminin en yükseğe çıktığı "Münih Katliamını" hatırlatıyor) söyleyebiliriz. Bu terörist eylem, çok yakın arkadaşlarıyla beraber Küba'ya 12
ONSOZ leer bir saldırıyı başlatabilecek olması bu soruyu hayali olmaktan kurtarmakta. Yine gerçek dünyaya dönelim. 1982'de İsrail Gali-le'yi terörist saldırılardan koruma bahanesiyle (tamamen uydurma bir bahane) orada kendi kontrolü altında "Yeni Bir Düzen" kurmak niyetiyle Suriye hava sahasını korumakta olan 200 Sovyet görevliyi öldürmüş, Bey-ruttaki Sovyet büyükelçiliğini bombalamış ve ateşkes anlaşmasını ihlal ederek Batı Beyrut'u elinde bulundurduğu iki gün süresince Sovyet elçiliğini işgal altında tutmuştu.12 Bu olaylar Birleşik Devletler basınında gelişigüzel bir şekilde yer almış, olayın hangi şartlarda cereyan ettiği ve olaym arkaplanı (İleride göreceğimiz gibi) görmezlikten gelinmiştir. Bereket versin ki Sovyetler cevap vermedi yoksa bu meseleleri tartışmak için burada olamazdık. imparator ve onun ekibinin kurban olduğu durumlarda Sovyetler Birliği ve diğer resmi düşmanların şidkarşı terörist bir savaş için C1A tarafından eğitilen Orlanda Bosch'a bağlanıyordu. Daha sonra C1A tarafından ödüllendirilen ve bugün de ClA'yle yakın ilişkilerini hala sürdüren bu uluslararası terörizm liderinin büyük ihtimalle Şili ve Venezüella gizli polisiyle de yakın ilişkileri vardı (Herman, The real Tenor Netıvork-Gerçek Terör Ağı, age, s. 63). 12 israil'in Lübnan'ı işgaliyle ilgili olarak 2. Bölüme ve notlara bakınız. Lübnan'daki Suriye güçlerine karşı yöneltilen saldırılar (ki Suriye ABD ve İsrail'in onayıyla oraya girmiş ve bu yazdan sonra altı yıl kalması planlanmıştı) sırasında Suriye hava sahasını koruyan 200 Rus hakkındaki bilgiler Avitation Week Space Technology, 12 Aralık 1983'de verildi. Bu olaylarla ilgili olarak Noam Chomsky'nin The Fateful Triangle: Israel, the United States, and the Palestinians- Hayati Üçgen: İsrail, ABD ve Filistinliler (1984) kitabına bakınız. 13 KORSANLAR VE İMPARATORLAR detli sözlü ve askeri tepkiye sebebiyet verecek prova-kasyonlara neden olmasını çok tabii karşılarız. Bu ve bazısı aşağıda bahsedilecek sayısız örneklerde görülen şaşırtıcı ikiyüzlülük uluslararası terörizmle sınırlı değildir. Farklı bir olayı, mesela Müttefik Kuvvetlerin Asya ve Avrupa'nın bir bölümünü paylaştıkları ve belli zamanlarda geri çekildikleri II. Dünya Savaşı anlaşmalarını ele alalım. Birleşik Devletlerin savaş dönemi anlaşmalarına göre Batı kontrolüne bırakılan yerlerde (İtalya, Yunanistan, Güney Kore vs.) yaptıklarını örnek alan Sovyetlerin Doğu Avrupa'da yaptıklarına ve Müttefik Ordular başkanının Dışişleri Bakanıyla anlaşarak "askeri nedenlerle" geri çekilmeyi "uygun görmeme" si sebebiyle Portekiz, İzlanda, Grönland vb. yerlerde savaş döneminde yapılan anlaşmaları ihlal ederek kalmalarına karşılık Sovyetlerin Kuzey İran'dan geç çekilmesine tepki gösterildi. Batı Alman casuslarının daha önce Nazi'ler yararına Doğu Avrupa'da da benzeri casusluk faaliyetleri yürütmüş olan Reinhard Gehlen'in kontrolü altında Sovyetler'e karşı yürütülen casusluk faaliyetlerine yönelik hiçbir eleştiri görülmemiş ve hala da görülmemektedir. Yine ClA'in NSC-68'de (1950 Nisan'mda) resmileşen "arkadan vurma stratejisi"nin bir parçası olarak 1950'lerin başlarına kadar Hitler'in savaşından cesaret alan Ukrayna ve Doğu Avrupa ordularına erzak, silah ve ajanların gönderilmesine de karşı çıkılmadı.13 13 Gerçek dünyayla ilgili olarak Gabriel Kolko'nun klasik, bu konuda sonradan yapılan önemli araştırmalara rağmen eşsiz olan Politics of 14 ONSOZ 1952'de Rocky'de Hitler mücadelesinden destek alarak orduya destek verilmesi çok farklı bir tepki uyandırabilirdi. Bu tür misaller çoktur. Belki de en meşhuru, komünistlerin anlaşmalara uygun davranamayacağını gösteren en kesin kanıt gibi takdim edilen şey; Vitnam Savaşı ve onun sonuçlarıyla ilgili olarak yapılan 1973 Paris Barış anlaşması'dır. Gerçek şu ki; ABD derhal, imzaya zorlandığı kağıt parçalarının hiçbir hükmünü kabul etmediğini duyurdu ve bu istikamette davrandı. Fakat aynı dönemlerde basın çok büyük bir aşağılığın göstergesi olarak ve tüm ahlak kaidelerini çiğneyerek ABD'nin tavsiye ettiği barış anlaşmasını (ki bu çok farklıydı) gerçek anlaşma
metniymiş gibi kabul etti. Böylece ABD'nin anlaşmayı çiğnemesi anlaşmaya uyuyormuş gibi görünürken bu anlaşmaya karşı Sovyet tepkileri onların tabiî ihanetleri olarak değerlendiriliyordu. Bu örnekle Orta Amerika'yla ilgili olarak yapılan anlaşmaları reddeden Viar-Savaş Politikaları (1968) adlı kitabına, Towards a New Cold War-Yeni Bir Soğuk Savaşa Doğru, age; ve benim Turning the Tide: The U.S. and Latin AmerikaAkıntının Değişmesi: ABD ve Latin Amerika (1987) ve bahsedilen kaynaklara; ve Melvyn Leffler'in International Security (1986 Ya-zı)'de çıkan makalesi "Adherence to Agreements: Yalta and The Experiences of the Early Cold VVarAnlaşmalara Bağlılık: Yalta ve Soğuk Savaş'ın İlk Dönemlerindeki Tecrübeler"ine bakın. Leffler şu sonuca varıyordu: "Gerçekte Sovyetler'in anlaşmalara uyması [Yalta, Potsdam ve diğer savaş dönemi anlaşmaları] Amerikalılar'ın bu anlaşmalara uymasından çok da farklı değildir". Ayrıcı şunu da belirtmek gerekir ki, 1940'ların sonunda ABD'nin Nazi ve Japon taraftarlarının yararına olarak faşizm karşıtı direnişleri yok ettiği dünya ölçüsündeki yaygın programının bir parçası olarak Yunanistan ve Güney Kore'de kitle kıyımlarını organize etmiştir; bakınız Turning the Tide-Akıntının Değişmesi 4. Bölüm. 15 KORSANLAR VE İMPARATORLAR ABD'nin haklı olarak görülmesi iyi bir propagandanın da gücünü göstermektedir.14 Söylendiği gibi, uluslararası terörizm (kelimenin özel Batılı anlamıyla) 1981'de Reagan Hükümeti kurulur kurulmaz, hükümetin ilgi odağı haline gelmiştir.15 Bunun sebeplerini doktrinel sistemde açıklanamaz olsa -ki hala bu durum devam ediyorbile farketmek güç değildir. Reagan Hükümeti birbirine bağlı ve oldukça başarılı olan üç politikaya hasredildi: 1) Yoksullardan zenginlere kaynak transferi 2) Geleneksel olarak Pentagon yoluyla ekonomiye etki eden devlet sektöründe muazzam bir artış. Bu yüksek teknoloji süprüntülerinin üretimini devlet-garantili pazar sağlamakla yüksek teknoloji üretimini finanse etmek ve "hür teşebbüs" denilen özel kâra tahsisat ayrılması işlemine iştirak etmektir. 3) 14 The New Cold War-Yeni Soğuk Savaş'm 3. Bölümüne ve Moris Morley ve James Petras'm yakında çıkacak olan The Reagan Administration and Nicaragua - Reagan Hükümeti ve Nikaragua (Pamphlet Series, Institute for Media Analysis, New York) adlı kitabına yazdığım girişe bakınız. 15 Propaganda ameliyesine oldukça ilgi duyan İsrail'in organize ettiği dizi konferanslarında ve ABD'de propagandanın temelleri çoktan kurulmuştu. İsrail'in terörizmle ilgili olarak organize ettiği ikinci konferansta, Wolf Blitzer Arap terörizminin temel problem olarak ele alınması ve birçok saygın kişinin İsrail terörizmini (özellikle onun 1982 Lübnan işgalini) coşkunlukla karşılaması meseleyle ilgili olan "herkesin farke-debileceği gibi" İsrail'in ABD'deki Hasbara kampanyasının en önemli etkisi" olduğunu ifade eder (Wolf Blitzer, The Jarusalem Post, 29 Haziran 1984); "hasbara" kelimesi (alenen "açıklama") İsrail propagandasının standart terimidir. Ki bu da her konuda İsrail'in haklı olduğunu ve yapılması gerekenin sadece "açıklama" olduğunu, propaganda gibi adi bir şey yapmadığı varsayımını ifade etmektedir. Konferasta belirtilen görüşler hakkında fazla bilgi için 3. Bölüm'ün 20. Notu'na bakınız. 16 ONSOZ ABD'nin müdahalesi ve uluslararası terörizmin (kelimenin gerçek anlamıyla uluslararası terörizm) artışı. Bu tür politikalar halka açıkça anlatılamazdı ve bunlar sadece halkın canavardar çök korktuğu ve kendisini savunmak gerektiğini hissettiği şartlarda uygulanabilirdi. Bu ortamı yaratmak için kullanılan standart alet dünyayı fethetmek isteyen, başkanın "monolitik ve zalim sahtekarlık" diye adlandırdığı -başkan Kennedy benzer bir politikayı uygularken ortaya atmıştır16- veya Reagan'ın "Şeytan Imparatorluğu"nun tehdididir. Fakat Şeytan İmparatorluğu'yla karşı karşıya gelmek tehlikeli olabilir. Bu yüzden Şeytan İmparatorluğu'nun müttefiklerinden sayılan savunmasız düşmanlarla karşılaşmak çok daha güvenilir bir yoldur. Bu yol Reagan'ın üçüncü hedefine paralel olan ABD'nin bütün müttefiklerinde "düzen ve istikrarı" da sağlıyordu. Bu tür bir politika için seçilenler, kendilerini ABD'nin terö-
16 Kennedy'nin politikası Reagan'ın politikasının ikinci ye üçüncü maddeleriyle sınırlıydı; birinci politika halkın iradesine aykırı davranışları Kongredeki Demokratların desteğiyle icra edebilmek, müdahele yılla-rındakine oranla azalan bir gücün ifadesidir. Artık Kennedy'nin danışmanı Walter Heller'in "Yurtta büyük topluluklar dışarda büyük planlar" sözünü uygulamaya imkan yoktu. Bu yüzden birinci politikadan vazgeçilmesi gerekiyordu. Halkın tutumları için Tunning the Tide - Akıntının Değişmesi'nin 5. Bölümüne ve Thomas Ferguson ve Joel Ro-gers'in Atlantic Monthly, (Mayıs, 1986) tarihli yazısına bakın. Carter hükümetinin son dönemleri -ki Reagan bunu genişletmiştir- ile Reagan programı arasındaki ilişkiler için Towards a New Cold War-Yeni Bir Soğuk Savaşa Doğru'nun 7. Bölümüne ve Turning the Tide-Akıntının Değişmesi''nin 4. ve 5. Bölümlerine bakın. Bundan başka Joshua Cohen ve Ael Roger'in Inequity and InterventionAdaletsizlik ve Müdahele (1986)'sine bakınız. 17 KORSANLAR VE İMPARATORLAR rist saldırılarına karşı savunmaya cesaret eden Nikaragua ve El-Salvadorlu köylüler gibi daha kolay hedeflerdi -çok etkin bir propagandayla kamuoyunda korku uyandırılabiliyordu. Bu şartlarda "uluslararası terörizm" 1980'lerde "dış politikanın özü" olarak insan haklarının yerine geçti. Zaten İnsan hakları da 1960'lı "Vietnam sendromu" yıllarında fikrî ve manevî iklimdeki önemli gelişmeyi tersine çevirmek ve nüfusun büyük bölümünün örgütlenerek politik eylemlere kalkışıp karar-alma mekanizmasını etkileme tehdidi anlamındaki "demokrasi krizi"nin üstesinden gelmek için başlattığı kampanyalarının bir sonucu olarak bu yüksek konuma çıkarılmış-ti." Ben uluslararası terörizmi Akdeniz bölgesini merkez alarak değerlendireceğim. "Orta Doğu/Akdeniz terörizmi" 1985'te Ajans Pres'in yayıncı ve editörlerinin seçtikleri en önemli hikayeydi. Bu seçimin Aralık'da Roma ve Vietnam havaalanına yapılan terörist saldırılardan önce yapılması bu kampanyanın amacına ilişkin 17 Bu meselelerle ilgili olarak Towards a New Cold War-Yeni Bir Soğuk Savaşa Doğru'nun özellikle 1. ve 2. Bölümlere bakınız. Kamu vicdanında-ki değişikliği yansıtan özellikle Kongrenin inisyatifinde olan insan hakları programı hiç de önemsiz değildi. Bu program propaganda amacıyla ikiyüzlülükle kullanıldığı ve müttefik devletlerde bu hakların uygulanmasından kaçınıldığı, bu standartların tam zıddı uygulandığı halde önemsiz değildi. Bu konuyla ilgili olarak Chomsky ve Edward S. Herman'm The Political Economy of Human Rights-İnsan Hakları Politikası (1979)'nın özellikle I. Cildine; The Washington Connection and Third World Fascism-Üçüncü Dünyada Faşizm ve Wasington bağlantısı'na bakınız. 18 ÖNSÖZ tüm şüpheleri giderecektir.18 1986'nm başlarında Orta Doğu/Akdeniz terörizmi ile ilgili tartışma çok şiddetli bir noktaya yükselmiş ve ABD'nin Nisan'da Libya'yı bombalamasıyla neticelenmişti. Bu konudaki resmi tez uluslararası terörizm liderlerinin cezalandırılmasına yönelik cesur bir eylemin amacına ulaşmış olduğudur. Şimdi Kaddafi ve diğer suçlular sindirilmiş, insan hakları savunucuları tarafından dize getirilmiştir. Bu karanlık güçlere karşı kazanılan zaferlere rağmen İslam dünyasından neş'et eden terörizm ve medeni değerleri savunan demokrasilere karşı gösterilen tepkiler birçok kitap, konferans, makale ve televizyon programlarında görüldüğü gibi hala en önemli tartışma konusunu oluşturmaktadır. Geniş kesimin veya aydınların görebildiği kadarıyla bu tartışma açıklanan kurallara uygun olarak cereyan ediyordu. Yani bütün ilgi imparator ve onun taraftarlarına değil, hırsızların terörizmine, bizim değil onların üzerindedir. Ben bu sapmalara uymayacağım. Birinci Bölüm bu ve bununla bağlantılı olan konular için kullanılacak olan doktrinel sistemin kavramsal çerçevesine ayrılacak, ikinci Bölüm gerçek dünyadaki Orta-Doğu terörizmi ile ilgili örnekler vererek ABD'nin serbestçe hareket etmesini sağlayan savunma biçimi inceleyecektir. Üçüncü Bölüm'de tekrar doktrinel sistemde Libya'nın oynadığı role döneceğim. Dördüncü bölüm OrtaDoğu'da ABD'nin oynadığı rol üzerinde duracak. 18 World Press Review, Şubat 1986.
19 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Birinci Bölümün bazı kısımları Utne Reader (Şubat-Mart, 1986), Index on Cencorsihip (Londra, Temmuz 1986) ve II Manifesto (Roma, 30 Ocak 1986) da çıkmıştır. İkinci Bölümün bazı kısımlarıysa Race Class (Londra, 1986 Yazı)'da yer aldı. Başka bir versiyonu Michael Sprinker'in editörlüğünü yaptığı NegationsıSpurious Scholarship and the Palestinian Question (Londra: 1987 sonları)de yer alacak. Üçüncü Bölüm aynı adla 1986 ya-zı'nda Covert Action Information Bulletin'de yeralan makalenin genişletilmiş şeklidir. Bu makalenin önceki versiyonları The New Statesman (Londra) END Papers (No-tingam), El Pais (Madrid) ve İtalya, Meksika, Uruguay ve diğer yerlerde çıkmıştır. 1986 Nisan'mda olan Uluslararası terörizm konulu Frankfurt Konferansında verdiğim "Uluslararası Terörizm: Çerçeği ve Görünümü" konuşmayı içine alan ikinci ve üçüncü bölümlerin bazı parçaları Heinz Dietrich'in editörlüğünü yaptığı yayınlarda yer aldı. ArapAmerikan Üniversite mezunlarına, 15 Kasım 1986'da yaptığım konuşmanın esası olan Dördüncü Bölüm Journal of Palestine Studis C.16, No.3, 1987 sonbaharı, s. 2542'de yayınlandı. 20 ________Birinci Bölüm Orta-Doğu Konusunda Düşüncenin Denetimi Mukayese ederek baktığımızda ifade hürriyetine getirilen kısıtlamaların azlığı bakımından ABD eşsiz değilse bile ender ülkelerden biridir. Düşünce özgürlüğünü kısıtlamada kullanılan metodların etkinliği ve derinliği bakımından da bu ülke oldukça değişiktir. Bu iki olgu birbirine bağlıdır. Liberal demokratik teorisyenler, halkın sesine kulak verildiği bir toplumda seçkinlerin bu sesin doğruyu söylemesini sağlamak zorunda olduğunu tesbit etmişlerdir. Devlete hakim olan seçkin grupların çıkarlarına gelen saldırıları savunmada devlet ne kadar etkisiz olursa, Walter Lippman'ın altmış yıl önce ifade ettiği gibi "konsensüsün sağlanması" veya Amerikan Halkla İlişkiler Endüstrisinin kurucusu Edward Bernays'ın tercih ettiği ifadeyle "konsensüs mimarlığı" için teknikler icad etme zorunluluğu o kadar artar.1 1 Burada tartışılan konular için benim Toward a New Cold War-Yeni Bir Soğuk Samsa Doğru (Pantheon, 1982)'nm özellikle 1. ve 2. bölümlerine bakınız. 21 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Haarold Laswell 1933'de yazdığı The Encyclopedia of the Social Sciences''da "insanın kendi çıkarlarını en iyi şekilde değerlendireceği demokratik dogmatizme ka-pılmamamız gerekir" der. Onların uzak-görüşlü liderlerinin aldığı kararları tasdik etmelerini sağlayacak yollar bulmalıyız. Bu dersi hakim seçkinler, halkla ilişkiler endüstrisinin saygın bir yer kazanmasından çok önce öğrenmişti, itaatin şiddetle sağlandığı yerlerde idareciler "davranışçı" kavrama dayanabilirler: halkın itaat etmesi yeterlidir; halkın ne düşündüğü çok da önemli değildir. Devletin şiddet uygulama gücünden mahrum olduğu yerlerde insanların ne düşüneceklerini de kontrol etmek önemlidir. Bu tavır siyasî yelpezadeki bütün en-tellektüeller arasında yaygındır ve şartların zorlamasıyla bu siyasî yelpaze değişirken bu tavır aynı kalır. Aynı düşüncenin başka bir versiyonu oldukça saygın bir ahlakçı ve siyaset yorumcusu Reinhold Niebuhr'un 1932-'de yazdığı kitabında -solcu Hristiyan bir bakış açısıyla-"ortalama insanın aptallığı", veya imanın daha zayıf akıllı kişilerde yerleşmesi için "gerekli imgenin" sağlanması sorumluluğunun "sakin gözlemciler" de olduğu söylenerek ifade edilmiştir2. Bu görüş hem Leninist doktrin hem de Amerikan sosyal bilimler ve liberaller nezdinde de kabul görmüştür. 1986 Nisan'mda Libya'nın bombalanma olayını düşünün. Bunun ABD'nin halkla ilişkiler endüstrisinin başarısı olduğunu hiç bir şaşkınlık göstermeden karşılayabiliriz. Halkla ilişkiler endüstrisinin "Peoria'da iyi 2 Richard Fox, Reinhold Niebuhr (1984) s. 138'de bahsediyor. 22 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ işlemesi" ve onun "olumlu siyasî etkisi" "bütçe ve Nikaragua 'kontralarına' yardım gibi konularda Kongreyle karşılaşacak olan Başkan Reagan'ın durumunu
kuvvetlendirmek" zorundadır. Kamuoyu oluşturma uzmanlarının öncüsü olan Dr. Everet Ladd'e göre "Bu tür halkı eğitme kampanyaları idare sanatının özüdür. Yine Ladd genel politikayı şekillendirmede halkın katılımını azaltmanın yollarıyla ilgili olarak halkla ilişkiler ve akademik çevrelerde paylaşılan Orvvelizmden esinlenerek, başkanın "demokratik uzlaşmanın gerçekleştirilmesiyle ilgilenmesi gerektiğini" de ekler.3 "Demokratik uzlaşmayı gerçekleştirme" meselesi özellikle devlet politikası hiç savunulmaz olduğunda oldukça açık biçimde ortaya çıkar ve olayın ciddiyeti oranında ciddi bir hal alır. Orta-Doğu olaylarının, özellikle de, mahallî çatışmanın süper güçleri de içine alması halinde -daha önce de çok yakınma getirdiği ve gelecekte de getirebileceği gibi- nükleer bir savaşı başlatabilecek bir "barut fıçısı" olarak değerlendirilen Arap-İs-rail çatışmasının ciddiyeti hususunda hiç şüphe yoktur. Dahası çarpışmaların devamı için destek veren ABD politikası açıkça ifade edildiği takdirde kesinlikle kabul edilemeyecek olan fakat zımnen kabul edilen ırkçı temel üzerine kuruludur. Ayrıca seçimlerde gündem konusu olduğunda Filistin devletini destekleyen halkın tutumuyla bu tutuma açıkça engel olan devlet politikası arasında oldukça derin bir uçurum vardır. Bu uçurum nüfusun siyasi yönden aktif unsurları tarafından 3 John Dillin, The Christian Science Monitor, 22 Nisan 1986. 23 KORSANLAR VE İMPARATORLAR belli bir disiplini devam ettirdiği sürece önemli değildir. İşte bu amacı gerçekleştirebilmek için, I. Dünya Savaşında "konsensüs sağlanması" işindeki ilk tecrübelerini edindikleri ve Amerikalı tarihçilerin yeteneklerini Wilson İdaresi emrine verdikleri dönemdeki gibi "tarih yapımı" olarak adlandırdıkları işlemin yapılması gerekir. Bu amacın gerçekleştirilebilmesinin çeşitli yolları vardır. Bu yollardan biri, önemli terimlerin bilinen anlamlarından farklı, teknik bir anlama sahip olduğu Yenidil icad etmektir. Mesela, "barış süreci" terimini ele alalım. Bu terim teknik anlamıyla ABD'de, genellikle kitle iletişim ve bilimsel literatürde ABD Hükümeti tarafından sürdürülen barış tekliflerine delalet eder. Bu tarife göre ABD'nin barışı gerçekleştirdiği doğrudur. Ürdün'ün barış sürecine katılacağını uman sağ görüşlü kişilerin bu düşünceleri ABD'nin dikte ettirdiği bir görüştür. Bu kişiye göre bütün problem, FKO'nün bu sürece katılmayı kabul edip etmeyeceği veya bu yüce merasime katılmasının garanti altına alınmasıdır. "Barış süreci" teriminin özeti Bernard Gwertz-man'ın The New York Times'daki baş yazısında çok açık biçimde görülüyor: "Filistinliler Barış istemeye hazır mı?".4 "Barış" teriminin alelade anlamıyla cevabı kuşkusuz "evef'dir. Herkes barış kelimesine verdikleri kendi anlamlarıyla barışı ister; mesela Hitler 1939'da barış istiyordu fakat kendisinin verdiği anlamıyla barış. Fakat düşüncenin denetime uğradığı bir sistemde "Fi4 The New York Times, 2 Haziran 1985. 24 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ listinliler Barışa Hazır mı?" sorusu çok farklı bir anlama; Filistinliler barış için ABD'nin şartlarını kabul etmeye hazırlar mı? anlamına gelmektedir. ABD'nin öne sürdüğü bu şartlar milletin kendi kaderini belirleme hakkını inkar etmektedir ama bu şartları kabul etmede gösterilecek Yenidil'de belirlendiği gibi Filistinlilerin barışı istememeleri olarak gösterilecektir. Dikkat edilmesi gereken bir nokta da Gwertzman için ABD'nin veya İsrail'in "Barışa Hazır" olup olmadıklarını sormanın icab etmemesidir. ABD tarif gereği ve "sorumlu gazetecilik" (diğer bir Orwelizm) olarak adlandırılan sınırlar dahilinde uslu taraftarları da barışa hazır olmak zorundadır. Gwertzman FKO'nün "İsra-ille herhangi bir barış anlaşması görüşmelerine" çağrıları daima reddettiğini ileri sürer. Bu iddia yanlıştır fakat ya bu olayları gizleyen ya da Orwel'in yararlı "hafıza deliği"ne atan diğer sorumlu gazetecilerle "Newspaper of Record"un yarattığı "elzem illüzyon" dünyasında bu doğrudur. Şüphesiz ki, FKÖ teklifleri de dahil Arap barış teklifleri vardır fakat bunlar "barış süreci" nin bir parçası değildir. Bu yüzden, Times'in Kudüs muhabiri Thomas Friedman, "Orta Doğu'da 20 yıllık Barış Arayışı" başlıklı yazısında başlıca Arap tekliflerinden hiç bahsetmemiş (FKÖ dahil); İsrail tarafından ciddi hiçbir barış teklifi getirilmemiş olduğu için mesele tartışılamamıştır.5
Resmi "barış süreci" terimi hangi anlamı içermektedir ki Arap teklifleri onun içine girmemektedir? Bu 5 Ibid., 17 Mart 1985. 25 KORSANLAR VE İMPARATORLAR soruyu cevaplamadan önce bir başka Yenidil terimi olan "reddedicilik" terimini aydınlatmalıyız. Orwelyen kullanımında bu terim İsrail Yahudilerinin kendi kaderlerini tayin etme hakkını reddeden ve İsrail'in "yaşama hakkı"nı kabul etmeyen Araplara delalet eder. Bu yeni ve akıllıca bulunmuş olan kavram, yurtlarındaki hırsız gibi gördükleri gücü tanımayı reddeden grupların "aşırıhğı"nı göstererek Filistinlileri "barış süreci" nden engellemek için konmuştur. Arap aleminde "reddedici" isminin verildiği gruplar vardır: Libya, FKÖ'nün azınlıktaki Red Cephesi ve diğerleri. Fakat dikkatten kaçmaması gereken nokta; resmi Yenidil'de terimin ırkla sınırlı olarak kullanılmasıdır. Irkçı peşin hükümlerden kendimizi sıyırarak olayları değerlendirdiğimizde, eski Filistin'de kendi kaderini belirleme hakkı olduğunu iddia eden iki grubun; İsrail devletinin kurulmasından önce çoğunlukta olan yerli halkla, zaman zaman onları zora başvurarak yerlerinden eden yeni Yahudi göçmenlerinin olduğu görülür. Elbette Yahudi göçmenlerine nazaran yerli halkın bu hakka sahip olacağını görürüz. Öyleyse "reddedicilik" terimin rakip milletlerin yekdiğerinin kenai kaderini belirleme hakkının reddedilmesi ile ilgili olarak kullanılması gerekir. Fakat terim ABD'nin dokrinel sisteminde olmayan bir anlamda kullanılamaz. Aksi takdirde ABD'nin ve İsrail'in "reddediciler" grubunun öncüsü olduğu derhal görülecektir. Bu açıklamalardan sonra "barış süreci" teriminin ne olduğu sorusuna geçebiliriz. 26 ORTA-DOGU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ Resmi "barış süreci" (ABD ve İsrail'deki başlıca politik gruplar dahil) açıkça reddedicidir. Onların redde-diciliği öylesine aşırıdır ki tıpkı İsrail işgali altındaki yerlerde mahallî seçimler ve diğer demokratik hakların ihlal edildiği gibi Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etmeleriyle ilgili nihaî anlaşmalarda bulunmak için kendi temsilcilerini seçmesine bile izin verilmiyordu. Gündemde "reddedici" olmayan bir barış teklifi (terimin ırkçı olmayan anlamıyla) var mıdır? ABD'nin doktrinel sisteminde cevap tarif gereği "hayır"dır. Fakat gerçekte durum farklıdır. Bu teklifin genel bir uluslararası konsensüsü yansıtan temel şartları bilinmektedir; bu şartlar Batı Yakası ve Gazze şeridinden oluşan bir Filistin Devletini ve "bölgenin İsrail de dahil tüm devletlerinin egemenlik ve güvenlik haklarını sürdürme" prensibini içermektedir. Yukarıdaki paragrafta tırnak içine alman ifadeler Leonid Brejnev'in 1981 Şubat'mda Sovyet Komünist Parti Kongresine yaptığı konuşmada Sovyetler'in standart tavrını ifade etmektedir. Brejnev'in konuşması bazı önemli bölümleri çıkartılarak The New York Times'da yer aldı; aynı şekilde Pravda'da Reagan'm açıklamalarından kısıtlama yapıldığında haklı bir infial uyanmıştı. 1981 Nisan'ında Brejnev'in bu sözleri FKÖ tarafından tamamen kabul edildi, fakat bu konuda The Times'da hiçbir haber yer almadı ve resmi doktrin Sovyetler Birliği'nin sadece dert yaratma ve barışı engellemekle ilgili olduğunu ve böylece Arap reddediciliği ve aşırılığını desteklediğini ifade etti. Basın da bu konuda kendine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiştir. 27 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Bu konuyla ilgili olarak başka örnekler de verilebilir. 1977 Ekim'inde Carter ve Brejnev ortak bildirilerinde İsrail ve komşuları arasında "savaşın bitmesi ve normal düzenin sağlanması"nı istiyorlardı. Bu bildiriyi FKÖ kabul ettiğini bildirdi; fakat İsrail ve onun Amerikan lobi'sinin şiddetli tepkisi yüzünden Carter tarafından bu bildiri geri alındı. 1976 Ocağında, Ürdün, Suriye ve Mısır uluslararası konsensüse uygun olan bir teklifi, iki devletli bir düzen teklifini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konsey'ine sundular. Bu düzeni de FKÖ kabul etti ama İsrail Devlet Başkanı Hayim Herzog'a (o zaman İsrail'in Birleşmiş Milletler
elçisiydi) göre bu plan da FKÖ tarafından hazırlanmıştı ve böylece Birleşmiş Milletlerce plan reddedildi.6 Buna benzer birçok teklif 'bilimsellik ve gazetecilik' yüzünden tarihe kaydedilememiştir. 1976'daki Arap'ların teklifinden, Seth Tillman gibi ender rastlanan titizlikte bir yazarın The United States and The Middle East -ABD ve Orta Doğu (1982) kitabında bile bahsedilmez. Bu tekliften Steven Spiegel'in değerli yorumlarıyla övgüye layık bir çalışma olan The Other Arab Israeli Conflict- Diğer Arap-İsrail Çatışması (Chicago, 1985, s. 306.)'da bahsedilir. Spiegel ABD'.nin "Filistin lehine olacak bu anlaşmayı veto etmekle", "Filistin isteklerini duymak istediğini fakat İsrail'i tehdit edecek istekleri kabul edemeyeceğini" gösterdiğini söyler. 6 Bakınız benim Toward a New Cold War-Yeni Bir Soğuk Savaşa Doğru, s. 267, 300, 461; Noam Chomsky The Fateful Triangle: Israel, the United States and the Palestinians -Hayati Üçgen:t$rail, ABD ve Filistinliler (1984) s. 67,189. 28 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ "Barış süreci" teriminde jolduğu gibi Filistinliler'i tehdit eden isteklerin tamamen meşru hatta övgüye layık olarak kabul edilmesi prensibinin ABD'de oldukça haklı bulunmasından başka hiçbir şey ABD-İsrail red-dediciliğini daha açık gösteremezdi. Halkın gözünde, Sedat'ın 1977'de Kudüs'te ziyareti hariç, Arap devletleri ve FKÖ'nün İsrail'le barış şartlarını görüşmek için bi-raraya gelmeleri kesinlikle reddeden tavrından asla dönmediği görüşü hakimdir. İyi işleyen bir "tarih mimarlığı" sisteminde hiçbir şaşkınlık veya kızgınlık verici olaya bile gerek yoktur. İsrail'in, FKÖ'nün 1976 tarihli barış ve "müzakere karşılaşması" teklifine verdiği cevap Lübnan'ı bombalamak (B.M. Güvenlik Konseyinin bu teklife olumlu bakmasından başka mazereti olmadan) elliden fazla kişiyi öldürmek ve İsrail'in hiçbir zaman siyasî meseleleri müzakere için Filistinliler'le görüşmeyeceğini bildirmek olmuştur. Bu tepki, barışçı bilinen, anılarında, birisinin Begin hükümeti diğerinin de "Batı yakası ve Gaz-ze şeridi'nde bağımsız bir devlet kurmayı" teklif eden Filistinli (özellikle FKÖ) aşırılar olmak üzere "aşırılığın" iki türünden söz eden İzak Rabin'in başkanlığındaki İşçi hükümetinin tepkisidir. Amerikalı yorumcular tarafından da kabul edildiği gibi sadece İşçi partisinin reddedici tavrı "aşırılık" sayılmaz.7 7 İzak Rabin, The Rabin Memoirs (1979) s.332. Rabin ılımlığını muhafaza ederek "Batı yakası ve Gazze Şeridi'ndeki mültecilerin" Doğu Ürdün'e nakledilmeleri gerektiğine inanır; örnek için benim Toward a New Cold War, s. 234'deki alıntıya bakınız. Probleme çözüm olarak yerli halkın "transfer" edilmesiyle ilgili olarak eski Siyonist düşüncesi 29 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Başka bir Yenidil kayram çiftine, biri ABD'nin tavrını tasvip edenler, diğerinin ise bunu tasvip etmeyenler olarak tanımlandığı "aşırı" ve "ılımlı" kavramlarına dikkat edelim. Amerikan tavrı ve söylemi ABD'ye oldukça yakın olan İşçi Partisi koalisyonu tarif gereği ılımlıdır. Rabin kitabındaki bu ayırımıyla kabul edilen "ılımlı" ve "aşırı" anlamlarını teyit etmiş oluyor. Thomas Friedman uluslararası konsensüse uygun olarak, ırkçı olmayan bir düzeni savunan kişileri "aşırı", terörist operasyonların liderliğinde yer alan reddedici kampın Batılı liderlerini de "ılımlı" gruba koyar. Friedman "aşırılar medyayı daima daha iyi kullanmışlardır" der. Bu tesbitinde oldukça haklıdır: Kendi makaleleri ve incelemelerinden -ki bu makaleleri onu "İsrail'in Times muhabiri" olarak anılıp anılmamasını gerektirecek niteliktedir- görebildiğimiz kadarıyla İsrail ve ABD bu konuda eşsiz bir maharet göstermişlerdir.8 İncelemesinin kavramsal çerçevesi ve tarih, aşırıların "basını kullanmadaki" -terimi şimdi Orwelven olmayan manada kullanıyoruz- başarılarıyla ilgili pek çok misal sunmaktadır. ve onun yeni varyasyonları (mesela, ırkçı Rabbi Kahane veya onları-İsrail'in Arap vatandaşlarını buraları terketmelerine yardımcı olunacak milletin marjinal grupları olarak gören Amerikan demokratik sosyalist Michael Walzer) hakkında benim Fateful Triangle'e bakınız. "Milletin marjinalleri" terimi standart demokratik prensiple Siyonizm ve onun İsrail'deki tahakkuku arasındaki ayırımı
kaldırmaktadır. ABD'de neredeyse hiç bahsedilemeyen konuyla ilgili değerlendirmeler ve için Towards a New Cold War ve Fateful Triangle'e bakınız. 8 Friedman 1982 savaşı süresince İsrail ve Lübnan'dan çok ciddi yazılar göndermiştir; mesela, 5 Nisan 1986 tarihli Gazze Şeridi yazısına bakınız. 30 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ Meseleleri ve olayları anlaşılmaz kılmak için çizilen bir kavramsal çerçeveyi kabul ederek The Times ABD hükümetinin istekleriyle uyum içinde olarak "Ilımlılar" grubuna girmeyi başaran Rabin tipi İsrail modellerini tasdik etmeektedir. Aynı şekilde, Friedman'in "Two Decades of Seeking Peace in the Mideast-Orta Doğu'da Yirmi Yıllık Barış Arayaşı"nı incelerken tarihi kayıtlarda bulunmayan, İsrail ve ABD tarafından reddedilen teklifleri gözardı etmesi son derece normaldir. Aynı şekilde The Times editörleri İsrail liderlerini "başarılı pragmatik politikaları" nedeniyle överken barışın gerçekleşmesini engellediği için FKÖ'yü suçluyorlardı.9 'İdeolojik sistemin, basının, İsrail ve ABD'yi eleştirmesi ve Arap aşırılara karşı toleraslı davranmasına yardımcı olduğu' ifadesinin kişileri gülümsetmeden söyle-nebilmesi bile ideoloji aşılama sisteminin başarısının bir işaretidir. "Aşırılar" kavramına dönelim. 1984 Nisan-Ma-yıs'mda Yaser Arafat karşılıklı tanımayı öngören bir anlaşmayı istediğini belirtti. ABD'deki millî basın Arafat'ın bu sözlerini yayınlamayı reddetti. Hatta The Times bir taraftan "aşırı" Arafat'ı barışçı düzeni bloke etmekle suçlarken Arafat'ın bu teklifini yayınlamayı reddetti.10 9 Friedman, The New York Times Magazine, 7 Ekim 1984; The New York Times, 17 Mart 1985; The New York Times 21 Mart 1985'deki başmakale; ve diğer yorumları ve yazıları. 10 Detaylar için 2. Bölüme, 58. nota ve metne bakınız. "Barış süreci" ve "reddedici"nin Orwelyen olmayan anlamları ve aşılama sisteminin 31 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Bu ve diğer birçok örnekler "reddedici" olmayan ve birçokları tarafından desteklenen tekliflerin bulunduğunu göstermektedir. Gerçekten de bu teklifler bazı değişikliklerle Doğu Avrupa, Sovyetler Birliği, bağlantısızlar, birçok Arap devleti, FKÖ'nün hakim kanadı, Amerikan kamuoyu tarafından destekleniyordu. Fakat bu teklifler, ABD bunlara karşı olduğu için barış sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmiyordu. Bu yüzden bahsedilen bu barış teklifleri Times'm "Two Decades of Seeking Peace - Yirmi Yıllık Barış Arayışı" isimli yazısından, gazete hatta bilimsel metinlerden çıkartılmıştır. Bunlardan başka barış süreci olarak değerlendirilmeyen başka olaylar da yer almıştır. Times'm bu incelemesi Enver Sedat'ın Şubat 1971'de uluslararası tanınan sınırlar çerçevesinde tam bir barış anlaşması teklifini ve İsrail'in bu teklifi ABD'nin desteğiyle reddetmesinden hiç bahsetmez. Sedat'ın bu teklifinin Filistinliler'e hiçbir hak vermemesi açısından reddedici olduğuna dikkat edelim. Henry Kissinger, hatıralarında bu politikayı şöyle açıklar: "Bazı Arap devletlerinin Sovyetler'den ayrılmak istemelerine ya da Sovyetler'in Arap politikasından desteğini çekmeye hazır olana kadar 'çıkmaza sokma' politikamızı değiştirmek için hiçbir sebebimiz yoktur". Sovyetler Birliği de resmi ABD politikasını desteklemede aşırıydı-teknik anlamda. olayları tarihten silme başarılarıyla ilgili daha geniş değerlendirme için Fateful Triangle ve yakın zamana ait olaylar için 58. nottaki referansa bakınız. 32 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ Kissinger Suudi Arabistan gibi Arap devletlerinin "Sovyetler'den ayrılmayı" reddetmelerine dikkat çekmekte şüphesiz haklıdır. Fakat bunun Suudi Arabistan'ın Sovyetler Birliği'yle hiçbir diplomatik ilişkisinin olmadığı için mantıken mümkün olamayacağını göre-miyordu -bu durumdan habersiz olduğu için. 1973 savaşının temel sebebinin Kissenger'in mutlak cahilliği ve askeri çarpışma konusundaki inatçı olduğu gerçeğini açıklamaması ve Kissinger'in bahsettiğimiz şaşırtıcı beyanlarının gözden kaçırılması basın ve bilimdeki sert disiplini göstermektedir.11
Sedat'ın teklifi tarihi kayıtlardan çıkartılmıştır. Resmi görüşe göre Sedat Yahudileri öldürme amacında olan tipik bir Arap canisiydi, fakat 1973'de İsrail'i yıkma planlarının başarısızlığa mahkum olduğunu görmüş ve Kissinger ve Carter'm şefkatli vasiliği altında barış isteyen bir adam olmuştu. Aynı cümleden olarak The Times Sedat'ın öldürülmesinden sonra yayınladığı iki sayfalık yazıda, Sedat'ın 1977'de Kudüs'ü ziyaret edene kadar "İsrail'i bağımsız bir devlet olarak tanımak" istemediğini söyleyerek gerçekleri açıkça inkar etmiştir.12 Yine Next Week, yazarı George Will'in konu hakkındaki yanlışları düzelten, doğruları ortaya koyan yazısını yayınlamayı reddetmiştir. "Terörizm" ve "misilleme" terimleri de ABD Yeni-dil'inde özel bir anlama sahiptir. "Terörizm" özellikle 11 Daha geniş bilgi için Towards a New Cold War'de yer alan Kissenger'in hatıralarının ele alınışına bakınız. 12 Eric Pace, The New York Times, 7 Ekim 1981. 33 / KORSANLAR VE İMPARATORLAR Araplarla ilgili olarak çeşitli korsanların eylemlerine delalet ediyor, imparator ve onun taraftarları tarafından yapılan terörist eylemlerse "misilleme" veya "terörizmi ortadan kaldırmaya yönelik meşru, koruyucu, hareketler" olarak adlandırılmaktadır. "Rehin" terimi de -"terörizm", "ılımlı", "demokratik" gibi politik söylemin diğer terimleri yanında- hakim doktrinel sistemde teknik ve Orwelyen bir anlama sahiptir. Kelimenin lügat anlamıyla Washingon ve Miami gibi uluslararası terörizm merkezlerinden gelen terörist saldırılar nedeniyle Nikaragua halkı rehindir. Uluslararası terörizmin bu kampanyayla güttüğü amaç, Nikaragua hükümetinin politikasında değişiklik yaratmak yani memleketin kaynaklarını çoğunluk olan yoksul halkın yararına olarak kullanan programa son verme ve ABD ve onun mahallî yandaşlarının çıkarına olacak şekilde "demokratik" ve "ılımlı" yönetimlere dönmesini sağlamaktır. Nikaraguya karşı yapıldığı reddedilmeyen ama ABD'deki düşünce kontrolü sisteminde pek de tartışılmayan bu terörist savaşın nedeni buydu.13 Bu savaşın 13 Daha geniş bilgi için benim Turning the Tide: Tlie USA and Latin AmericaAkıntı'mn Değişmesi: ABD ve latin Amerika (gözden geçirilmiş baskı 1987) isimli kitabıma ve Psycholıistory Review (Lawrence Friedman editörlüğünde, yakında çıkacak)'ın "New Right in America" baskısında çıkan makaleme; Thomas W. Walker'in editörlüğünü yaptığı Reagan vs. the Sandinistas; ve Morris Morley ve James Petras'ın, The Reagan Administration and Nicaragua-Reagan Yönetimi ve Nikaragua (Pamphlet Series, Institute for Medya Analysis, New York, yakında çıkacak) isimli kitabına yazdığım girişe bakınız. Belirgin olayları örtme ihtiyacı nedeniyle gerçek dışı kayıtların düzenlenmesi zorba devletlerin standartları için bile etkileyicidir. 34 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ terörist bir savaş olması sadece niyetleri ve yaygınlığı nedeniyle değil, bu savaşta kullanılan araçların uygar çevrelerce korku yaratacak şekilde kullanımı nedeniyledir de: Leon Klinghoffer ve Natasha Simpson teröristler tarafından öldürülmüşlerdi; fakat bunlar belgelere göre ABD'de eğitilen ve onun tarafından desteklenen -ABD'de görmezden gelinen- teröristlerin zalim işkencelerine, tecavüzlerine ve diğer alışılmış uygulamalarına uğrayan ilk kişiler değillerdi. ABD politikası, bir taraftan imparatorun taraftarlarını rahatlatıcı "demokrasi" ve "insan hakları" sözlerini va'z ederken diğer taraftan hükümetin teslim olması veya alaşağı edilmesine kadar terörist eylemlere devam edilmesini sağlamaktı. Fakat, Orwelyen kullanımda "terörizm" ve "rehin" kelimeleri belli bir terörist eyleme münhasır kılınmıştır. İmparatorların geniş kapsamlı terörizmi hariçte tutularak korsanların kısmi terörizmleriyle sınırlandırılmıştı. Böylelikle İsrail korsanlığı, savunmasız köylere yönelttiği terörist saldırılar ve aldığı rehineler bu doktrinel sistem içinde terörizm kavramı içine girmiyordu. Terörizmle ilgili yalanlar o kadar fazladır ki burada hepsini sayamayız; ancak örnekler verebiliriz. Bu örnekler Batılı propaganda ve Batılı kültürün etikisi konusunda oldukça aydınlatıcı olacaktır.
İsraillilerin Filistin'de yaptıkları terörizmin "misilleme" 'bazen "önleyici taarruz"' çok nadiren de olsa herhangi bir ülkenin bu tür sıkıntılı şartlarda düşebileceği nadir zorbalıklarda bulunması olarak değerlendirilebilmesi için bir Yenidil ve tarih uydurulmuştur. 35 / KORSANLAR VE İMPARATORLAR Bu gerçekler ya hiç nakledilememekte ya da dokt-rinel gereklere uygun olarak nakledilebilmekte ya da -çok nadir olarak- dürüstçe belirtilmekte fakat hafızalardan silinmek üzere!.. İsrail, oldukça sadık ve ABD'nin Kongre tarafından engellenen Guatemala'ya soykırımına benzer saldısmı destekleyen ve Orta-Doğu'da "stratejik öneme sahip" oldukça faydalı bir devletti. Bu yüzden gerçeklerin aksine İsrail'in en yüksek ahlakî değerlere kendini adadığı ve Filistinliler'in aşırı terör ve zalimliğine karşı İsrail'in "silahtan arınmış" olduğu kabul edilecektir. Haklarda ve terörist eylemlerde iki toplum arasında bir paralellik olabileceği düşüncesi hemen basitçe Yahudi Düşmanlığı ile damgalanıyor ve hakim düşüncede yer etmiyordu. Olayların doğru tasviri ve korsan ve imparatorların terörizmlerinin hedefleri ve yaygınlığı konusunda rasyonel bir değerlendirme ön kabul olarak oldukça geniş ve kabul edilmiş doğrulardan oldukça uzak olacaktır. 1970'lerde, Kissinger'in Orta-Doğu politikasını üzerine almasını takiben, askerî karşılaşmaları ve köşeye sıkıştırma çabalarını yerine getirmesi dolayısıyla İsrail'in, ABD'nin Orta-Doğu'daki "stratejik aleti" olarak yaptığı hizmetler ABD'nin İsrail'i kutsamasını açıklamaya yardım eder.14 Şayet ABD uluslararası konsensü14 1973 sonrası barış görüşmelerini Camp David'e götüren ve 1982 Ey-lül'ündeki "Reagan Planı" ve birkaç ay sonraki Lübnan için düzenlenen "Shultz Planı"nın baltalayan ani ABD eylemleri ve "stratejik alet" kavramının çıkışı gibi meşeler için bakınız Fateful Triangle. Çok açık olan bazı gerçekler basın ve bilimsel kurumlarca ifade edilen resmi 36 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ se uygun olarak barışçı bir düzene izin verseydi, İsrail bölgeyle tedricen bütünleşecek ve ABD ileri teknoloji sahibi, askeri açıdan kabiliyetli bir devletin -aslında iktisadî ve askerî açıdan son derece ABD'ye bağımlı ve bu yüzden ihtiyaç duyulan hizmetleri yapmaya elverişli bir parya devletihizmetinden mahrum kalacaktı. İşçi Partisi yayını Davar'm yazarlarından Danny Rubinsteinn'm 1983'de ABD'ye yaptığı bir ziyarette keşfettiği gibi, "İsrail Lobi"sinin bazı unsurları da askeri karşılaşmalara destek olmaktadır.15 Belli başlı Yahudi organizasyonlarının (B'nai Birth, The anti-Defamation League (İftira karşıtı Birlik) The World Jewish Congress- Dünya Yahudi Kongresi, Hadassah, her derecedeki haham, vs.) temsilcilerinin toplantısında Rubinstein, israil'in yakın dönemde içinde bulunduğu şartlarla ilgi konuşmasında İsrail'in işgal edilmiş toprakları elinde bulundurması sebebiyle "siyasî, sosyal ve manevî çökün tü"ye sebep olduğu için bir askeri tehlikeyle yüzyü-ze olmadığını söylediğinde hissedilir bir düşmanlık duygusu uyandırmıştı. Görevlilerden biri "Bunlar beni ilgilendirmiyor", "Bu tür düşüncelerle hiçbir şey yapamam" demiştir. Serdedilen görüşlerden Rubinstein şu sonuçları çıkarmıştır. Yahudi kuruluşlarındaki kişilerin çoğuna göre en önemli şey İsrail'in karşı karşıya kaldığı tehlikelerin üzerinde defalarca durulmasıdır. Amerika'daversiyondan çok farklı olmakta ve bazen yıllar sonra bu gerçeklerin bir kısmı itiraf edilmektedir, örnek olarak 2. Bölüm, 67. not ve metne bakınız. 15 Rubinstein, Davar, 5 Ağustos/1985. 37 KORSANLAR VE İMPARATORLAR ki Yahudi kuruluşları İsrail'e yalnızca zalim Arap saldırılarının bir kurbanı olarak ihtiyaç duymaktadırlar. Ancak böyle bir İsrail için destek, para, bağış toplanabilir. Demografik tehlikeyle mücadele etmek için nasıl para toplanabilir? "Baskı tehlikesi" diye adlandırılabilecek şeyle mücadele etmek için kim bir dolar bile verir? İsrail adına Amerika'daki Birleşik Yahudi Cemaati'nin
topladığı meblağın yarısının İsrail'e gitmeyip Amerika'daki çeşitli Yahudi teşkilatlarında kaldığını herkes biliyor. Bundan daha büyük bir snizm olabilir mi? Rubinstein bu kurumlar hakkındaki gözlemlerine şöyle devam eder: İsrail'deki düşmanca pozisyonla ilgili olarak ortak bir dile sahip olmakla meselelerin üstesinden gelir. Diğer taraftan Araplar'la iletişim kurmak, Filistinliler'le birbirlerini karşılıklı olarak tanımak, yardım toplama açısından olumsuz bir etken olacaktır. Barışçı şartları gerçekleştirme çabaları sadece İsrail'e transfer edilen paraları azaltmakla kalmayacak. Yahudi toplumunun faaliyetlerini desteklemek için elde edilmesi gereken paranın da azalmasına sebep olacaktır. İsrail lobisinin düşünce denetleyicilerinin düzenli faaliyetlerini, en küçük barışçı çözümleri ve makul politik düzen fikirlerini açığa çıkarmaya ve sapma olarak nitelenen bu fikirleri kızgın yazılarla ve uydurma delillerle yok etmeye çabalamalarını gözlemleyenler Ru-binstein'in karşılaştığı durumu anlayacaklardır. Rubinstein'in bu yorumu başka bir Orwelyen terime "İsrail'in destekçileri" terimine dikkatimizi çekmek38 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ tedir. "İsrail'in destekçileri" terimi geleneksel olarak İsrail'in "siyasî, içtimaî ve ahlakî" yıkımıyla (uzun vadede fiziki yıkımıyla birlikte) kendisini üzmeyen kişilere karşılık gelmektedir. Böylece bunlar İsrailli barışçıların sık sık uyardıkları gibi bağnaz ve kör edici bir şovenizmle İsrail'in "sarsılmaz kemikleşmiş yapısı"nı desteklemektedirler.16 Bu bağlamda, "Siyonizm" teriminin, bu terimin doktrinel saflığını koruma rolünü üstlenenler tarafından -şüphesiz zımmi olarak- tarif şekli de kayda değerdir. Mesela benim görüşlerim bu görüşlerden haberdar olanlarca çok açık biçimde ve defalarca "militan anti-Si-yonizm" olmakla suçlanmıştır. Bu şekilde suçlanan görüşüm, milletlerarası tanınan sınırlar içinde İsrail'in milletlerarası sistemde herhangi bir devletin sahip olduğu hakların ne daha azına ne de daha çoğuna sahip olmasını ve gerek hukuken gerek pratik olarak belli bir vatandaş kategorisine (Yahudi, Beyaz, Hristiyan, vs.) diğerlerine verilmeyen hakları veren ayrımcı kurumsal yapıların sökülmesi gerektiğini ifade eder. Burada neyin "Siyonizm" kapsamı içine girmesi gerektiği tartışmasına 16 Emekli General Mattityahu Peled, "American Jewry: More Israeli Than Israelis'-Amerikan Yahudiliği: İsrail'den Fazla İsrailci", New Outlook, MayısHaziran 1975. Ayrıca Amerikan Yahudi toplumundaki "şatovari Yahudi devletinin puta tapıcı mezhep ibadetlerini" kınayan ve onların reddediciliklerinin "İsrail devletini Mars'a benzeyen bir savaş tanrısına çevirdikleri" hususunda uyaran albay (Em.) Meir Pail İsrail devletinin "Irkçı Güney Afrika devletiyle zorba, terörist Kuzey İrlanda karışımı" bir devlet olduğunu "21. asrın siyasi tarihe orjinal katkısının nerede olursa olsun şimdi ve gelecekde her Yahudi vatandaşının utanç duyacağı bir Yahudi devleti" olacağını söyler. ("Zionism in Danger of Cancer", New Outlook, Ekim-Kasım 1983, Ocak 1984). 39 KORSANLAR VE İMPARATORLAR girmeyeceğim; ama bu görüşlerin "militan anti-Siyo-nizm" olarak belirlenmesinden sonra Siyonizmin neyi gerektirdiğine bir bakalım: Siyonizm İsrail'in diğer devletlerin sahip olmadığı haklara sahip olması gerektiğini, işgal edilmiş topraklarda Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etmelerini engelleyen İsrail'in kontrolününün devam etmesi gerektiğini, Yahudi olmayan vatandaşlara karşı ayırımcı politikaya dayanan devletin devam etmesi gerektiğini öngören bir doktrindir. "İsrail'in destekçileri" nin Birleşmiş Milletler'in Siyonizm ve ırkçılık konusundaki meşhur kararlarının geçerliliği konusundaki ısrarlı eleştirilerini gözlemlemek ilginç olacaktır. Bu meselelerin soyut ve teorik olmadığını da belirtmek gerekir. Ayırımcılık politikası İsrail'de çok şiddetle uygulanır. Mesela, toprakların yüzde doksandan fazlası kanunla "Yahudi dinine, ırkına veya kökenine mensup kişilerin" çıkarlarına hizmet eden organizasyonların kontrolüne terkedilmekte, böylelikle Yahudi olmayan vatandaşlar bunlardan faydalanmaktan tamamen me-nedilmektedir.
Ayırımcılık politikası öylesine derindir ki bu mesele, İsrail devletinin "İsrail vatandaşlarının" değil; "Yahudi milletinin devleti" olduğunu reddeden kanun tekliflerinin görüşülmesini yasaklayan Meclis'e getirilememektedir bile. Böylece bu yasama düzeni devletin ayırımcı karakterine meydan okuyan her par-lementer karşı koymayı gayrimeşru yapmakta ve devletin vatandaşların devleti olduğu demokratik prensibini kabul eden siyasi partileri yasaklamaktadır.17 17 Ayrıntılı bilgi için Toward a New Cold War isimli kitabımın 247. sayfasına bakınız. Yeni yasama için bakınız Aryeh Rubinstein, The Jerusalem 40 ORTA-DOGU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ Asıl ilginç olan şey, İsrail basınının ve eğitilmiş kişilerin bu yasama düzeninin anti-ırkçı olarak değerlendirilmesinde hiçbir gariplik görmemeleridir (bu projeye sadece dört hayır oyu verilmiştir). The Jerusalem Post'un başlığı şöyledir: "Knesset (İsrail parlementosu - çev) ırkçı ve anti-Siyonist kanun tasarılarını yasaklar"- hiçbir ironi olmaksızın "Siyonist" terimi yeni yasama düzeninde yorumlanmıştır. The Jarusalem Post'un ABD'li okuyucuları da tıpkı Siyonizmin anti-demokratik versiyo-nuyla devletin demokratik karakterini uzlaştırdıkları gibi bu bağlantıda dikkat çekecek bir şey bulamamışlardır. Daha az dikkat çekici olmayan noktalardan birisi de "anti-Semitizm" kavramının ustalıkla kullanılmasıdır. Kavramın bu şekilde kullanımı, mesela İsrail'in üçüncü dünyada -mesela Guatemala'da- ABD'nin hizmetinde bulunmasına muhalefet edenler hakkında "aptalların anti-emperyalizmi" (bir çeşit anti-semitizmi)ni ifade ederken, diğer yandan problemlerinin ancak "yeni düzen" ile üstesinden gelinebileceğini anlamak istemeyen Filistinlilere işaret etmektedir. Yüzlerce kişinin İsrail ordusu tarafından 1948'deki temizlik harekatında Post, 14 Aralık, 1985. Bazı yakın tarihli İsrailli yorumcuların İsrail yasalarını Güney Afrika ayırımcılığıyla karşılaştırmaları için bakınız Ori Shonet'in "No One Shall Grow Tomatoes-Kimse Domates Yetiştirme-meli", Ha'aretz Supplement, 27 Eylül 1985 (News From Within [Ku-düsl'de tercüme edildi, 23 Haziran 1986). Bu yazıda İsrail'in Arap vatandaşlarıyla, işgal edilmiş topraklardaki Araplara uygulanan arazi ve diğer haklar konusunda ayrım yaratan tedbirleri tartışılıyor. Yazının başlığı Batı Yakasındaki Arapların taze meyve ve sebze yetiştirebilme-leri için yetki almalarını gerektiren, İsrail'in hakkı olmadığı toprakları ellerine geçirmelerini sağlayan düzenlemeye atıf yapmaktadır. 41 / KORSANLAR VE İMPARATORLAR öldürüldüğü Doumeh köyünün geri kalan halkı veya Soveto sakinleri, Gazze şeridindekiler gibi muhalefet ettiklerinde bu, onların "anti-Semitizm" tarafından desteklendiğini gösterir.18 "Özgür ortamda beyin yıkama" sisteminin ABD'de oldukça etkili biçimde gelişmiş temel aleti, siyasî meselelerin tartışılmasınmı desteklemek ama bu tartışmaların parti çizgisinin temel prensiplerine iştirak edecek bir kabuller çerçevesinde yapılmasını desteklemektir. Tartışma güçlendikçe tartışmaya katılanların toplumlarındaki özgürlük ve katılanların cesaretlerinin hayranlığına kapılırlarken ön kabuller daha da sağlam biçimde yerleşir. Aynı şekilde, Vietnam Savaşı'nda ideolojik kurumlar "şahinler"le "güvercinler"in tartışmasına izin verdi. Gerçekten de sadece tartışmaya izin verdi değil hatta Amerikan'ın önemli sektörleri savaşın çok pahalıya mal olduğu ve Amerikan çıkarlarının yer aldığı için savaşın karşısında olduğu 1968 yılma kadar bu tartışma desteklendi de. Şahinler ABD'nin "Güney Vietnam'ı Komünist saldırı karşısında müdafaa"smda başarılı olabileceğini büyük bir sebatla savunuyorlardı. Güvercinlerse bu asil gayretin başarılı olma ihtimalini sorguluyorlar veya bu amacı gerçekleştirmek için aşırı şiddet kullanı18 Paul Bermas'm "The Anti-Imperialism of Fools-Aptalların Anti-Em-peryalizmi", The Village Voice, 22 Nisan 1986, isimli makalesi, Bernard Lewis'in The New York Review'de yer alan, bu doktrini tefsir ederken "ilham almış bir deneme" yorumundan bahseder. Anti-Semitizm kavramını inceleyen diğer değerlendirmeler için bakınız benim Fateful Triangle, 14. 42
ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ mma üzülüyorlardı. Veya bizim "aşırı doğruluğumuz ve çıkar gütmeyen iyiliğimizi" icra ederken "hata" veya "yanlış anlaşılmalarımız"ın bizi yanlış tanıttığına (ABD Asya araştırmalan'nm başı ve Harvard tarihçisi olan ünlü bir akademik güvercinin sözleriyle) veya "iyilik yaparken aptalca hatalar yapıldığı" (Antony Lewis, muhtemelen yönlendirici medya güvercini) için üzülüyorlardı. Veya bazen de doktrinel sistemin en uçta bulunanları Kuzey Vietnam ve Viet Kong'un gerçekten saldırıp saldırmadığını sorarlar ve belki de meselenin büyütülmüş olduğunu ifade ederler. Bu savaşla ilgili olarak en önemli verinin ABD'nin Güney Vietnam'ı "savunmadığı" olduğu açıktır. Özellikle 1962'den sonra Başkan Kennedy, hava kuvvetlerini milyonlarca kişinin temerküz kamplarına sürüklenmesine "yardım etmek" (!) için geniş çaplı bombardımana girişmek üzere yollayarak Güney Vietnam'a saldırıyordu, savunmuyordu. Bu ülkenin halkı, ABD herhangi bir siyasi düzen kurulma ihtimalini baltaladıktan ve belki de yüzbin Vietnamlı'yı öldüren cani bir kukla hükümeti kurduktan sonra Vietnam halkının dektekle-diği (ABD hükümetinin özel görüşmede itiraf ettiği gibi) Güney Vietnamlı gerillalardan "korunabilirlerdi". Savaş süresince ABD'nin saldırıları Güney Vietnam'a karşı olmuş ve 1960'ların sonlarına kadar, savaş Hindi-çini'nin diğer bölümlerine yayılırken Güney Vietnam direnişini kırmaya yetmiştir. Sovyetler Birliği Afganistan'a saldırdığında bunu tecavüz olarak değerlendirdik; fakat ABD Güney Vietnam'a saldırdığında bu "savunma" olmaktadır. Adlai 43 \ KORSANLAR VE İMPARATORLAR Stevensen'ın, hükümeti müdahaleyi yüzey Ve yoğunluk bakımından genişletmeyi gizlice planlarken bu saldırıyı 1964'de Birleşmiş Milletler'de bunun bir "dahili taarruza karşı savunma" olduğunu iddia ettiği gibi Amerika'nın müdahalesi "savunma" dır. ABD'nin Güney Vietnam'a saldırıda bulunduğu propaganda sistemi tarafından inkar edilmemiştir, bu düşünce ifade edilmediği gibi düşünülmemişti bile. ABD'nin Güney Vietnam'a saldırıda bulunduğu şeklinde bir ima dahi ne genel basında ne de barışçı hareketlerin basınında yeralabilir-di.19 ABD sisteminin düşünce denetimindeki gücünü, Kuzey Vietnam'ın saldırısıyla ilgili olarak ABD'nin uluslararası hukuk gereğince "silahlı saldırıya karşı kollektif meşru müdafaa"da bulunup bulunamayacağı tartışmasından daha çarpıcı gösterecek bir örnek daha yoktur. Muhalif konumu savunan kalın kitaplar yazılmış, tartışma barışçı hareketler tarafından kamuoyuna açılmıştır. Vietnamlılar'ın Vietnam'a saldırıda suçlu olup olmamalarıyla ilgili bu şiddetli tartışmaların olması, fakat ABD'nin Güney Vietnam'a yaptığının saldırı olup olmadığı konusunda hiçbir tartışma olmaması sistemin düşünceye müdahalesiyle birlikte kontrolün de bir yansımasıdır.. Neler olup bittiği konusunda tamamen bilinçli olarak bu tartışmaya katılan kişi, devletin şiddet uygula19 Bu konudaki çeşitli tartışmalar için bakınız Towards a New Cold War a.g.e., ve For Reasons of State-Devlet Olmanın Nedenleri (1973). 44 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ masına karşı olan kişilerin propaganda sisteminin ürkütücü etkinliği nedeniyle tuzağa düşürüldüğünü görecektir. Vietnam'da ABD'nin savaşa girmesini eleştirmek için Hindicini'nin karmaşık meselelerinde uzman olmak gerekirken Sovyetler'in Afganistan'a saldırmasına muhalefet etmek için bu ülke meselelerinde uzman olmak gerekmiyor. Devlet ve ona sadakatle hizmet eden seçkinlerin öne sürdüğü ifade biçimleriyle tartışmaya girmek zorundadır ki bu da doktrinel sistemine katkıda bulunmak demektir. Alternatif, gerçeği çoklarının anlamadığı yabancı bir dilde söylemekle eşit anlama gelse bile söylemektir. Bu söylenenlerin çoğu Orta-Amerika değerlendirmeleri için de geçerlidir. ElSalvador'daki ABD terörist savaşı saygın insanlar arasında bir tartışma konusu olmuyor. ABD'nin Nikaragua'yı "kontrol" altında tutma çabaları tartışma konusu içindedir ama bu konu da çok dar sınırlarda tartışılabilir. "Kanserli bölgeyi çıkarmak" ve Saadinistler'in "sınır tanımayan devrim"lerini (Hükümetin sadık papağanları olan çeşitli gazeteci ve yorumcunun uydurduğu,
hayal mahsulü bir propaganda) ihraç etmelerini önlemek için kuvvet kullanmanın doğru olup olmadığını tartışabiliriz. Fakat kesip alınması gereken, "iyi örneği tehdit eden" ve bölgeye "bulaşacak" "kanser" olgusunu tartışamazsınız. Nitekim, 1986 yılının ilk üç ayında Honduras ve Kostarika üslerinden Nikaragua'ya saldıran ABD müttefik güçlerine (onun en coşkun destekçilerinin tanımladığı gibi) yardımın artması tartışmalarında, ABD millî 45 \ KORSANLAR VE İMPARATORLAR basını (The New York Times, Tha Washington Post) sek-senbeşten fazla yazarın bu meseleyle ilgilenmesini sağladı ve Nikaragua'ya yönelik ABD politikasını yürüten kişileri davet etti. Bunların seksenbeşi de eleştirilerinin şiddeti değişmesine rağmen (keskin şekilde eleştirenler çoğunluğu oluşturuyordu) sandinistleri eleştiriyorlardı. İşte buna, ABD'de "halk tartışması" deniyor. Hiç sorgulanmayan şey Sandinist hükümetin başarılı olduğu, ABD saldırısının bu gayretleri boşa çıkarmasından önce, bu ülkede ilk yıllarda önemli sosyal reformların yapılmış olmasıydı. Seksenbeş sütundan sadece ikisinde bu tür sosyal reformlara değinilmişti. ABD saldırısının kesinlikle düşünülemez, ondan bahsedilemez olmasının temel sebebi budur. Sandinistleri savunmakla suçlanan kişiler şiddetle tahkir edilmekte (cevap verme ihtimali bırakmamak için isim belirtilmeden yapılıyor bu) Fakat bu suçluların hiçbirisine görüşlerini ifade etme izni verilmemektedir. Amerikan millî basınının hayırsever gelişme kurumu Oxfam'm sonuçlarını açıklamaya izin vereceğini düşünmek çok güç. Nikaragua'nın, Oxfam'in üzerinde çalıştığı yetmişaltı gelişmekte olan ülke arasında, siyasi liderlerin "halkın hayat şartlarını iyileştirmek ve onların gelişme sürecine aktif olarak katılmalarını teşvik et-mek"te tek "istisna" olduğu söylenir. Oxfam'in üzerinde çalıştığı dört Orta-Amerika ülkesinden "sadece Nikaragua'da, toprak mülkiyetinin eşitsiz dağıldığı ifade edilmiş, fakir çiftçi ailelerine sağlık, eğitim ve zirai hizmetler yaygınlaştırılmış". Hem de bütün bu politikaları kesintiye uğratacak Kontra savaşına ve yine Oxfam'in 46 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ gelişmeye yönelik projelerden savaş projelerine dönmesine sebep olmasına rağmen. "Kanser"in kesilip alınması doğrultusundaki ABD politikasının tarihî misyona uygun düşüp düşmediği tartışmasının ABD millî basınında yeralması da inanılmaz bir olaydır. Aynı şekilde saygın bilim adamlarının bu tür kabul edilemez gerçekleri farketmemiş gibi görünmeleri gerekiyordu. Tartışma Şeytan İmparatorlu-ğu'nun ileri karakollarıyla mücadele etmede kullanılabilecek bir yöntemse de millî forumda belli sınırları aş-mamalıdır.20 "Özgür ortamda beyin yıkama", her namuslu insanın rahatlıkla görebileceği gibi, totaliter mantalitenin, devletin şiddet kaynaklarının tam bir sadakatini sağlamaya uygun olmadığı durumda başvurduğu bir yöntemdir. Bu yöntemin başarısını Hindicini örneğinde açıkça görebiliriz.21 Diktatörlük veya askeri tedbirlerle yürüyen "de-mokrasi"de parti politikası ya "Gerçek Bakanı"nın açıklamaları ya da diğer yollarla ortaya konan açık, net bir yapıdadır. Otoriteye bütün olarak uyulmak zorundadır, itaatsizliğin maliyeti hapishane veya çok kötü şartlardaki sürgünden (Sovyetler Birliği ve onun Doğu Avrupalı müttefiklerinde olduğu gibi) işkenceye, tecavü20 Bu meşelerle ilgili değerlendirmeler için 13. notun referanslarına bakınız. Oldukça nüanslı görüşlere sahip olan savaşa iştirak edenlerin görüşlerinin millî basma yansımaması kayda değer. 21 Meselenin kendi şahsî özelliklerine göre değerlendirilmsi gereken şahsiyet planında değil de millî seviyede izin verilen ifade alanı olduğuna dikkat edelim. 47 KORSANLAR VE İMPARATORLAR ze, sakat bırakmaya, kitle kıyımına (El-Salvador gibi ABD'ye bağlı olan devletlerde tipik olarak görüldüğü gibi) kadar değişir. Özgür toplumda bu tür yöntemler uygun değildir. Düşünce kontrolünü sağlamak için çok daha ince
yöntemler kullanılır. Parti politikası açık biçimde belli değildir, oldukça yoruma açıktır. Bunları kabul etmeyenler hapse atılmaz veya işkenceye uğratılmaz ya da bir tarafı kırıldıktan sonra bir tarafa bırakılmaz; fakat ne yazık ki halk onların yanlış fikirlerinden korunur. Günümüzde ekzotik söylemin ender olarak duyulduğu anlarda bile bu söylemin dilini anlamak zorlukla mümkün olmaktadır. Ortaçağ'da, düşünce namusunun çok daha yüksek olduğu dönemlerde fikirleri ciddi olarak ele almak, anlamak ve onlara karşı rasyonel argümanlarla tartışmak gerekiyordu.. Bugün tartışılan fikre sadece dokunmak yetiyor. Fikri nitelemek için bir yığm kavramlar bütünü uyduruluyor -"ahlaki eşitlik", "Marksist" veya "radikal" gibi- ve fikir daha fazla irdelenmiyor, gözardı ediliyor. Bu tehlikeli doktrinler halkın hemen hemen bütün ifadelerini belirleyen teyakkuz halindeki azınlık tarafından tartışıldığı zaman (veya daha doğrusu ciddi entellektüel çaba çoğunlukla uygun görülmediği için) mücadele edilmesi gereken "yeni Ortodoksluk" oluyor.22 Tartışma düşünen değil de İman Doktrinlerini 22 Mesela, bakınız, Timothy Garton Ash, "New Ortodoxies: I- Yeni Ortodoksluklar : I", The Spectator (Londra), 19 Temmuz 1986. ABD'deki "moral eşitlik"le ilgili komik tartışma (Ki sadece tek taraf halka kendini ifade edebiliyordu) ayrı bir inceleme konusu olacak çaptadır. 48 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ kabul eden kişiler arasında, marjinal meselelerde yapıldığı için fikrin en büyük parçası gözardı ediliyor. Konumuz olan Orta Doğu'ya dönecek olursak bu mesele için de aynı şeyin geçerli olduğunu görürüz. Filistinlilerin "barış süreci"ne dahil edilip edilmemesi gerektiğini tartışabiliriz ama ABD ve İsrail'in reddedici kampa öncülük ettiğini, sık sık şiddet kullanarak "barış süreci"ne mani olduğunu anlamamıza izin'verilmez. Terörizmle ilgili olarak, izin verilen tartışma sınırları George Mason. Üniversitesi'nde tarih profesörü olan ve "basitleştirmeler"den kaçınmamızı öneren Shaul Bak-hashi tarafından çizilir. Shaul Bakhashi "basitleştirme-ler"den kaçınmamız gerektiğini söylerken bu basitleştirmenin "kontrolü çok zor ama gerçek bir problem" yaratan "Orta Doğu ve İslam radikalizminin sosyal ve ideolojik kökenlerini inceleyecek" herhangi bir çalışmayı engelleyeceğinden bahseder. Ona göre bizim, teröristleri bu kötü yola iten nedenleri anlamamız gerekmektedir.23 Terörizmle ilgili olarak yapılan tartışmadaki yaklaşımlar ikiye ayrılmaktadır; bir uçta, terörü basit olarak Şeytan İmparator ve onun ajanlarının kötü amaçlı eylemleri olarak görenler vardır. Diğer uçta ise bu tür "basitleştirmeler"den kaçınan, İslamî, Arap terörünün içkin kökenlerini bulmaya çalışan zeki, dengeli düşünürler vardır. Orta Doğu'da terörün başka kaynakları olabileceği fikri -İmparator ve taraftarları bu eylemlerde rol almış olsa da- apriori olarak reddedilir, inkar edilmez ama düşünülemez bile. İşte bu, doktrinel siste23 The New York Review of Books, 14 Ağustos 1986. 49 KORSANLAR VE İMPARATORLAR min halkı iyi olmayan düşüncelere karşı korumada totaliter devletlerin etkinliğini aşan gerçek bir zaferdir. Şu da gözönünde bulundurulmalıdır ki, "ılımlı", liberal güvercinlerin katılımları, düşünülebilir düşüncenin sınırlarını ortaya koymakla aşılama sisteminin işlevini yerine getirmesini sağlıyor. Bir yerlerde gazete okuyarak zaman kaybetmediğini belirten Henry David Thoreau kendi Journal'mda şöyle yazmıştır: Basının ehliyetini kontrol etmek için Kanuna gerek yoktur. Kendisi yeterince kanundur, hatta gereğinden fazla kanundur. Toplum zımnen bir araya gelir ve neyin söylenmesi gerektiğine karar verir, belli bir platformda fikir birliğine varır ve ondan ayrılanı afaroz eder, binlerce kişi içinde hiç kimse farklı birşey söylemeye cesaret edemez. John Dolan'ın gözlemine göre Thoreau'nun ifadesi tam doğru değildir. O'na göre: "Halk izin verilenin dışındaki fikirlerin açıklanma cesaretinden mahrum değil,
daha çok bu tür düşünceleri üretme kapasitesinden mahrumdur"24 İşte bu özellik "demokratik konsensüs mimarları"nm itici gücüdür. The New York Times'da, Woodrow Wilson International Center'dan Walter Reich Achille Lauro'nun kaçırılması konusunda, bu tür "terörist cinayetlerin işlenmesi"yle ilgili olarak, bunların hem planlayıcıları, hem 24 "Non-Orvvellian Propaganda Systems", Thoreau Quarterly, Kış/İlkbahar, 1984. Burada basılı olan bir grup gazeteciyle yaptığım konuşmaya ve devamındaki değerlendirmeye bakınız. 50 OKTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ de icra edicileri için belli müsamahasız adalet standartlarının uygulanmasını istediğini belirtmektedir: Teröristlere, kendilerini mazlum, mağdur edilmiş özgürlük savaşçıları olduklarına inandıkları için daha az ceza vermekle teröristlerin yalnızca kendi adalet, hak anlayışlarının geçerli olduğu argümanını kabul etmiş dolayısıyla adalet kavramını yaralamış oluruz. Filistinliler -ya da terörizmi dertlerini gidermek için kullanan tüm gruplar- amaçlarına ulaşmak için terörizmden kaçınmak ve kaçınılmaz biçimde uzlaşma içeren diğer anlaşma yolları bulmak zorundadırlar. Ve Batı Demokrasileri hiçbir mazeretin -bazen arka planında mahrumiyeti barındırsa da- masum insanlara karşı uygulanan terörizmin sorumluluğunu azaltabileceğini kabul etmemelidir. Bu sert cezaî tedbirler ancak kendilerine, yani imparator ve taraftarlarına uygulandığında ciddiye alınabilir; eğer böyle olmazsa dünya Barış Kongresi ve Afgan direnişi ile ilgili olan Komünist cephenin ürettiği çok daha az zekice olmayan ifadeler kategorisine girer. Tel-Aviv Üniversitesi'nde Stratejik Araştırmalar Ja-fe Center'ın vekil başkanı olan Mark Heller şöyle der: "Devlet destekli terörizm düşük yoğunluklu bir savaştır, dolayısıyla onun kurbanları, ABD de dahil bu belayı defetmek için her türlü vasıtayı savunmanın emrine verirler": İmparator ve onun taraftarlarının Salvadorlu, Nikaragualı, Filistinli, Lübnanlı ve diğer sayısız kurbanları savunmanın birer parçasıdırlar.25 25 Reich, The New York Times, 24 Temmuz. Heller, The New York Times, 10 Haziran 1986. 51 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Fakat bu sonuçlan ne Reich ne Heller ne de onların okuyucuları çıkarabilir, ne de The New York Times'da bunlar ifade edilebilir. Hatta Reich ve Keller'in söylediklerinin mantıkî sonuçları çıkarılacak ve basında açıkça yazılacak olsa bu ABD ve müttefiklerinin siyasî liderlerine yönelik terörist saldırıları teşvik etmekten yargılanabilir. ABD'deki en şüpheci sesler: "Albay Kaddafi'nin terörizme verdiği açık desteğin en bariz kötülük" ve "başlarını biliyorsunuz diye katilleri cezasız bırakmanın hiç bir anlamı yok (aynen böyle)" olduğu fikrinde birleşirler. "Misillemenin suçsuz insanları öldüreceği ve bu misillemenin terörist devleti korkutmayacağı" görüşüne de katılmazlar.26 Bu prensipler dünyadaki pek çok kişiye Başkan Regan' ı öldürmek ve hatta "bu misilleme hareketi suçsuz sivilleri öldürecek olsa bile" Washington'u bombalama yetkisi veriyor. Fakat çok azınlıktaki eğitilmiş Amerikalılardan başkalarının bu basit gerçeği kavrama ihtimalleri yoktur. Ve o azınlık da bu doktrinel sistem içinde görüşlerini zorlukla ifade edebilecektir. Bu, bu şekilde sürüp gittiği takdirde demokratik politikaya -elbetteki Orwelyen anlamının dışındakatıldığımız konusunda kendi kendimizi aldatmış olacağız. Basında korsan ve hırsızların dilek ve anlayışlarının ifade edilmesinin uygun olup olmayacağı konusunda acı bir tartışma var: NBC Achille Lauro uçak kaçırma26 Anthony Lewis, The New York Times, 21 Nisan 1986. 52 ORTA-DOĞU KONUSUNDA DÜŞÜNCENİN DENETİMİ smı planlamadan suçlanan kişiyle röportaj yaptığında yani onları karalamadan özgürce kendilerini ifade etmelerini sağladıklarında şiddetle kınanmıştı- özgür toplumda çok iyi işleyen tek tip düşünmeden utanmazca bir sapma olduğu için.
Basın Ronald Reagan, George Shultz, Menahem Begin, Şimon Perez ve diğerlerinin "yoğunluğu düşük savaş", "misilleme" ve "terör önleyici hareket" politikalarını savunarak, yanlışlarını göstermeden konuşmalarına izin vermeli mi? Basın teröristlerin kendilerini özgürce ifade etmelerine izin verdiğinde terörizmin bir ajanı gibi mi davranmış olur? Bu soru sorulmaz, sorulsa bile sadece korku ve tiksintiyle sorulabilir. Bundan sonraki bölüm aşılama sisteminin başarısını gösteren bu tepkiyi göstermeye çalışacak. Yazın sansürü ABD'de hemen hemen yok gibi fakat düşünce denetimi çok yaygın bir sanayidir. Gerçekten de düşünce denetimi, seçkin düşüncesi halkın pasifliği ve tasdiki prensiplerine dayanan bir sistem için elzemdir. 53 ikinci Bölüm Ortadoğu Terörizmi Ve Amerikan İdeolojik Sistemi 17 Ekim 1985'de Başkan Reagan, kendisine İsrail'in Orta Doğu'da "cesur adımlar" atmaya ve "barış elini" Ürdün'e uzatmaya hazır olduğunu söyleyen İsrail Başbakanı Şimon Perez'le Washington'da görüştü. David Shipler bu görüşmeyi The Times'da ABD'nin İsrail'le ilişkilerini "fevkalade yakın ve güçlü" olarak niteleyen yetkilinin sözlerini iktibas ederek şöyle yorumladı: "Bay Perez'in bu ziyareti pek alışık olunmayan Amerikan-İsrail mutabakat anına denk geldi." Gerçekten de Perez, Amerikan basını tarafından oldukça sıcak karşılanmış ve "savaşın maliyeti yerine barışın maliyetine katlanacağı" sözü nedeniyle övülmüştü. Başkan da Bay Perez'le "Birçok İsrailli, Amerikalı ve Arabın ölümüne sebep olan ve bir çoğuna da acı getiren terörizm afeti"ni tartıştıklarını ve Terörizmin Orta 55 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Doğu'da barışı tesis etme çalışmalarımızı durdurmaması gerektiğine karar verdik"lerini söylemişti.1 Dünya terörünü yöneten, iki kumandanın, yerli halkın, Filistinliler'in kendi kaderlerini belirleme haklarının olmadığı yolundaki anlaşmasını haklı bulabilmek için Jonathan Swift'in yeteneğine sahip olmak gerekiyor. Barış adamı Şimon Perez, Ürdün Vadisine yerleşen İsraillileri ziyaret ederken buranın "İsrail devletinin ayrılmaz bir parçası" olduğunu söylüyordu. Bu ifade onun "geçmişin değiştirilemeyeceği ve İncil'in de bizim topraklarımızın kaderini belirleyen kafi bir belge olduğu" ve bir Filistin devletinin "İsrail'in varlığını tehdit"2 edeceği sabit fikriyle uyum arzediyor. ABD'nin ılımlığı nedeniyle övdüğü Perez'in Yahudi Devleti kavramı, Filistin halkının varlığını tehdit değil yok etmektedir. Fakat bu durum ciddiye alınmaz, bu mükemmel olmayan dünyanın küçük bir kusurudur. Perez ve diğer İsrailli liderler Filistinlilerin "halkımızın binlerce yıl kutsal bildiği topraklarda asla payı" olamayacağını söyleyen başkan Hayim Herzog'un 1972'deki konumundan bir santim bile geri çekilmemiştir. Buna rağmen "güvercinler" demografik problemden kaçınmak için nüfusun yoğunluğu Arap olan Batı Yakası'nın Yahudi Devleti'nden hariç tutulmasını tercih etmekteler. 1 The New York Times, 17,18 Ekim 1983. 2 Ha'aretz, 22 Mart 1985; Noam Chomsky, The Fateful Triangle: Israel, the United States, and the Palestinians-Hayati Üçgenİsrail, ABD ve Filistinliler, (1984) s. 54, 75, 202. 56 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ 1976'den 73'e kadar kıdemli askerî görevli olan sabık İsrail istihbarat başkanı temel prensibin: "(İşgal edilmiş topraklarda) meskun bulunan kişilerin bölgenin siyasî geleceğine.katılımını engellemek ve halkın İsrail'le görüşmeler yapabilecek bir güç olarak görmemeleri gerektiği"ni söyler. Yani herkes tarafından da anlaşılabileceği gibi, "eğer siyasî teşkilatlanmalara izin verilirse, bu teşkilatların liderleri siyasî meselelerin potansiyel iştirakçileri olabileceği için mutlak olarak siyasî teşkilat kurma yasağı" getirilmektedir. Aynı şekilde "işgal edilmiş topraklarda, bölge dışındaki Filistin Arap liderlerine temel olabilecek, müzakere yolu açabilecek her insiyatifi bastırmak" olarak değerlendirilecek politikalar güdülür. Gazit, hala
da güdülen bu hedeflerin başarıldığı için İsril politikasını "başarılı vak'a" olarak niteler. ABD'nin desteğine sahip olan İsrail'in konumu, 1976 Ocağında FKÖ ve Arap devletlerinin Birleşmiş Milletler'e barışçı, iki devletli düzen teklifini sundukları, İzak Rabin'in (şimdi Savunma Bakanı) başbakan olduğu dönemde olduğu gibidir. Ki o zaman İsrail, kendisini tamsa ve terörizmden vazgeçse bile FKÖ'yle yapılacak her müzakereyi reddedeceğini ve FKÖ olsun olmasın "Filistinlilerle müzakereye girmeyeceğini belirtmişti".3 3 Yossi Beilin, Mechiro shel Ichud (Tel Aviv, 1985), s. 147; Al-Hamish-mar'da. (7 Kasım 1985)'de iktibas edilen Gazit'in yazısı Hamakel Vehage-zer (Tel Aviv, 1985); Noam Chomsky, Towards a New Cold War-Soguk Savaşa Doğru (Pantheon, 1982) s. 267-68. 57 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Ne Perez ne de Reagan FKÖ'nün -ki ikisi de çok iyi biliyordu ki FKÖ Filistinliler nezdinde ezici bir desteğe, 1947'deki Siyonist Organizasyon kadar meşruiyete sahipti- bu açık teklifini değerlendirmeye almak istemiyorlardı. Yıllardır milletlerarası konsensüse uygun olarak iki devletli düzenin karşılıklı tanınmasını öneren anlaşma teklifleri her seferinde ABD ve İsrail tarafından engelliyordu.4 Bu önemli politik gerçekler "terörizmin kötü sonuçları" konusuyla ilgili herhangi bir değerlendirme için gerekli iskeleti oluşturmaktadır. Çünkü ırkçı Amerikan söyleminde terörist eylemler Araplara yüklenmekte, Yahudiler bu suçlardan masun tutulmaktadırlar. Tıpkı "barış"m Yahudilere millî kaderlerini belirleme hakkını veren fakat bu hakkı Filistinlilere vermeyen bir düzen anlamına gelmesi gibi. Perez, İsrailli gazeteci Amnon Kapeliouk'un olay yerinden bildirdiğine göre, 20 Tunuslu ve 55 Filistinlinin ölümüne yol açan Tunus'a saldırmak üzere bombalar gönderdikten sonra Washington'a barış ve terörizmle ilgili olarak konuşmak için suç ortaklarıyla görüşmeye gelmişti. Tunus'a yapılan saldırının hedefi oldukça savunmasızdı, "birçok evin bulunduğu, tatil kulübele-riyle FKÖ Bürolarının yanyana ve bu bürolarla diğer binaların çok yakından bile baksanız farkedilemeyecek derecede birbirine karışmış olduğu bir tatil yöresiydi.". Burada kullanılan silahlar Beyrut'ta kullanılanlardan 4 Ragan'a atıf yaptığımızda, elbette sadece yetkiyi elinde tutan sembolik kişiden değil politika yapıcıları ve propagandacılardan bahsediyorum. 58 ORTADOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ çok daha komplike ve hedeflerini toza çeviren türdendi. Bombalanan binadaki kişiler tanınmayacak şekilde parçalanmıştı. Bana bîr dizi ölü resmi gösterdiler; "Onları alabilirsiniz" dediler. Fakat onları ofisde bıraktım. Hiçbir gazete bu tür terör fotoğraflarını basamazdı. Bana karakol yakınında sandviç satan bir çocuğun paramparça olduğunu, çocuğun babasının onu topuğundaki bir yara izinden tanıyabildiğini söylediler. Kılavuzum "molozların altından görünüşte sağlıklı ve yara almamış kişilerin çıkarıldığını fakat bunların yarım saat sonra iki büklüm olup öldüklerini" söyledi. Besbelli ki patlamanın şiddetinden tüm iç organları parçalanmıştı.5 Arkasında yirmi bin ölü ve yakıp yıkılmış arazi bırakan ABD destekli Beyrut işgalinden sonra, Reagan'm emriyle Tunus Filistinlileri kabul etmişti. "İsrail ve bölgenin diğer ordularını iyi tanıyan önde gelen Pentagon generalleri" İsrail askeri muhabiri Za'ev Schiff'e şöyle demiştir: "Sivrisineğe karşı çekiç kullanıyorsunuz. Gereksiz yere birçok kişiyi öldürdünüz. Lübnanlı sivillere yaptıklarınız bizi şaşkına çevirdi." Aynı görüş sivillere ve mahkumlara yapılan muamele ve saldırının zalimliği karşısında dehşete düşen İsrailli askerler tarafından da paylaşılmaktaydı6-fakat İsrail'e ve Begin-Şaron takı5 Yediot Ahronot, 15 Kasım, 1985. 6 Ze'ev Schiff, Ha'aretz, 8 Şubat 1985; "Arapların mübalağaları", Arap kültüründe "yalan söylemenin hiçbir sorumluluğu olmadığını" (Martin Paretz; THe New Republici, 29 Ağustos 1983) ifadeleri yer alırken basının Yahudi karşıtı ve FKÖ taraftan olduğu yönündeki yayınlara rağmen İsrail terörünü savunanların reddettikleri ve ABD'de bilinme-
•59 KORSANLAR VE İMPARATORLAR mına verilen destek bu vahşetle paralellik göstererek artmış ve Ağustos'taki Beyrut bombardımanından sonra en yüksek noktasına ulaşmıştır.7 Barışçı ve Sosyalist Enternasyonalin saygın kişisi Şimon Perez, Lübnan direnişinin getirdiği maliyetlerle harp sonrası Sabra-Şatilla katliamlarının maliyeti İsrail tarafından ağıza alınıncaya kadar sessizliğini muhafaza etti. Bu direniş İsrail'in Lübnan için düşündüğü, güneyin büyük bölümünün İsrail kontrolünde olacağı ve geri kalan bölümünün de İsrail'in Falanjist müttefikleri ve seçilen Müslüman seçkinler tarafından yönetileceği şeklindeki "Yeni Düzeni" tehdit ediyordu. Kapeliouk'un da belirttiği gibi Tunus saldırısının hedefinin Arafat olduğuna hiç şüphe yok. FKÖ ofisinde, yıkıntılar arasından, altında Arafat'ın şu sözlerinin bulunduğu bir resmi çıkmıştır: "Benimle müzakere edecekleri yerde beni öldürmek istiyorlar." Kapeliouk'a "FKÖ'nün müzakere istediği fakat İsrail'in herhangi bir müzakereye oturmayı reddettiği" söylendi. Bu kadar basit bir ifade ABD basını tarafından etkin bir şekilde gizleniyor; daha da kötüsü ırkçı peşin hükümlerle meseleye ilgisiz görülüp görmezden geliniyor. ABD'nin, Tunus saldırısında suç ortağı olduğu konusunda hiçbir şüphe yoktur. Hatta ABD katillerin yolları üzerinde bulunan kendi müttefiklerini bile uyarmayen olaylar için bu olaylara iştirak edenlerden alman ifadeler için bakınız Fateful Triangle-Hayati Üçgen. 7 Aşağıdaki 48. nota bakınız. 60 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ di. Altıncı Filo ve bölgede yaygın ABD gözetleme sisteminin Akdeniz'de ikmal yapan İsrail uçaklarını tesbit edemiyeceğine inanmak, Amerikan askerî yeterliliğini Kongrenin araştırması gerekliliğine ve ABD ve onun müttefiklerinin düşmanların saldırılarına maruz kalacağına inanmayı gerektirir. Los Angeles Times telgraf servisini delil olarak göstererek "ABD'nin Altıncı Filonun baskından haberdar olduğu fakat Tunuslu görevlilere bildirmeme kararını aldığını ifade eden hükümet kaynaklarından alıntı yapan" yazılar neşreder. Fakat çok önemli olan bu ifadeler ne iki önemli Doğu tarafı gazetesi (The New York Times, The Washington Post) ne diğer ABD gazeteleri ne de onların deniz aşırı yardımcıları olan AP ve UPI de ye-ralmıştı. Economist'in Orta Doğu muhabiri Godfrey Jan-sen "ABD'nin pasif olarak işbirliğinde bulunduğunun kesin olduğunu" ilave etmiştir.8 Tunus bombardımanının kurbanlarından biri, 1960'da Kudüs'te doğan ve 16 yaşından beri 12 kez hapsedilmiş olan, The London Sunday Times'ın İsrail'deki işkence araştırmasına (19 Haziran 1977) bilgi veren Mahmut el-Mağribi'ydi. İşgal neticesinde gittikçe kötüleşen şartlarda yıllarca marjinal yaşadıktan sonra "Ürdün'e kaçmayı başaran" Mağribi, işkence konusunda, İsrail askerî sansürü sonucu Doğu Kudüs'deki Arap basınında reddedilen bilgiler verdi.9 Şüphesiz bu gerçek8 Godfrey Jansen'm 3 Ekim tarihli The Los Angeles Times'ı delil gösterdiği 11 Ekim 1985 tarihli Middle East International. 9 Ocak 1986'da Against the Current-Akım'a Karşı'da görülmüştür. 61 KORSANLAR VE İMPARATORLAR lerin ABD'de hiçbir anlamı yoktu, keşke bu tavır The Sunday Times'ın bu çalışmasının basma yansımaması dolayısıyla olsaydı. Fakat bu çalışma liberal New Repub-lic'de Araplara yapılan işkenceyi açıkça savunur biçimde yer almış ve hiçbir halk tepkisine sebep olmamış-tır.10 ABD, İsrail'in Tunus'u bombalamasını "terörist saldırılara" karşı "meşru bir misilleme" olarak görüp hoş-görmektedir. Basma yansıdığına göre, Dışişleri Bakanı Shultz bu yargıyı teyid edecek biçimde İsrail Dışişleri Bakanı İzak Şamir'e telefonda "başkan ve diğerlerinin İsrail'in yaptıklarına sempatiyle baktıklarını" bildirmişti.11 ABD aksi yöndeki halk tepkisinden sonra açık desteğini çekti; fakat "Birleşmiş Milletler Anlaşmaları, Uluslararası Hukuk ve Davranış Normlarının çiğnenmesi" olarak değerlendirilecek "bu tür silahlı saldırı ey-lemleri"ni Güvenlik
Konseyi'nin kınamasını -her zamanki gibi yalnız kalarak- engelledi. Bu durumun "FKÖ yanlısı" veya "İsrail aleyhtarı" hareket olarak görülüp kınanması ABD'deki kültürel ve entellektüel iklimi göstermesi bakımından manidardır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin de belirttiği gibi İsrail'in Tunus'u bombalaması çok ciddi bir saldırı olmadığı için milletlerarası terörizme girmediğini söylemek de mümkün. Veya İsrail'i başkaları tarafından tanımlanan "milletlerarası terörizm" kavramı içine sokmanın haksız olduğu da söylenebilir. 10 Fateful Triangle-Hayati Üçgen, s. 127, 176. 11 Bernard Gwertzman, The New York, Times, 2, 7 Ekim 1985. 62 ORTADOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ Bu son iddiayı cevaplamak için Büyükelçi Benjamin Netanyahu'nun terörizmle ilgili olarak milletlerarası bir konferansta formüle ettiği kendi doktrinini kullanabiliriz. Onun da açıkladığı gibi terörizmi niteleyen en önemli faktör: "Siviller arasında kasden ve sistematik cinayetlerle, yaralamalarla korku salmak"dır. Çok açık bir şekilde görülüyor ki, Tunus'un bombalanması ve İsrail'in yıllardır yaptığı diğer saldırılar bu kavram içine girmektedir.12 Her ne kadar Netanyahu'nun katıldığı toplantının konusu olarak İsrailliler'e yapılan en şiddetli saldırılar (Me'let ve Münih Katliamı, Lübnan'ın işgal edilmesine mazeret gösterilen 1978 sahil saldırısı) hatta uçak kaçırma veya rehine alsalar da İsraillilerin yaptıkları terörizm kavramı içine girmektedir. Tunus'daki FKÖ karakollarına yapılan saldırılar Kıbrıs, Larnaka'da yakalanan ve suçları nedeniyle muhakeme edilip öldürülen üç İsrailliye karşı misilleme olarak yapıldığı ileri sürülüyor. "Batılı FKÖ uzmanları" Arafat'ın bu planlı eylemden haberli olmasından şüphelenmekte ve "İsrailliler Bay Arafat'ın da dahil olunduğu kavganın içine düşmüştür"13 yorumunu yapmaktadırlar. İsrail terörizminin Amerikan müdafileri etkilenmezler. Bizlere "İsrail'in Tunus saldırısının terörist eylemlerden sorumlu kişileri hedeflediğini söylerler. Bu ifadeyi, Arafat çağın Filistin hareketinin kurucusu ol12 Beverly, Beyette'nin terörizm konulu Uluslararası Konferansa sunduğu rapor, The Los Angeles Times, 9 Nisan 1986. 13 Edward Schaumer, The New York, Times, 22 Ekim 1985. 63 KORSANLAR VE İMPARATORLAR duğu ve hala da bu konumda bulunduğu için "bütün vahşetin sorumluluğu Arafat'ındır" diye açıklamaktadırlar. İsrail lobi grubu AIPAC'da yaptığı bir konuşmada Başsavcı Edwin Meese ABD'nin hiç ilgisi olmasa bile Arafat'ı genel olarak "milletlerarası terörizm eylemlerinden mesul tuttuğunu" söylemiştir.14 Yani "FKÖ'ye karşı" olan her hareket -tarihi kayıtların da gösterdiği gibimeşru olmaktadır. Tunus saldırısı İsrail'in devlet olduğu ilk günden beri yaptığı eylemlerle uygunluk gösterir. Yani misilleme hareketinin o olayı işleyenlere değil de savunmasız kişilere yöneltilmesi alışılmış bir durumdur. FKÖ'ye yöneltilen geleneksel suçlama "tıpkı İsrail gibi düşmanlarına doğrudan saldırmak yerine, mesela Filistinlilerin İtalya, Avusturya ve başka yerlerdeki daha savunmasız hedeflerine saldırmaları"15 -onların korkak ve acımasız karakterinin başka bir işaretiy-di. Fakat çok daha önce başlayan ve çok daha geniş ölçekli benzeri İsrail eylemleri, İsrail kahramanlığı, "silahların masumiyeti", askerî etkinlik övgüleri arasında dikkatimizden kaçmaktadır. Misilleme kavramı bahsedeceğimiz başka meseleleri de ortaya çıkarmaktadır. 1985 yılı bittiğinde basın, 25 Eylül Larnaka cinayeti, Achille Lauro kaçırma olayını ve 7 Ekim'de bir Amerikan turistin öldürülme olayını içine alan "Milletlera14 The New Republic, 21 Ekim 1985, 20 Ocak 1986; AP, 4 Nisan 1986. 15 Robert Mc Fadden, "Terror in 1985: Brutal Akkacs, Tough Response-1985'te Terör: Zalim saldırı, Sert Misilleme", The New York, Times, 30 Aralık 1985. 64 ORTA-DOGU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ rası terörizmin kanlı yılı" isimli bir yazı yayınladı. Yıl sonunda uzun uzadıya anlatılan terörizme bakış yazısında The Times Tunus'un bombalanma olayını kısaca vermiş fakat bunu da terörizm olarak değil "Filistin olayları üzerinde çok küçük
bir etkide bulunan ve diğer milletlerin feryat etmelerine sebep olan bir ümitsizlik eylemi" olarak tarif ettikten sonra bir misilleme eylemi olarak ele alınmıştır. Harward Hukuk profesörü Alan Dershowitz, ABD'nin "diğer ülke vatandaşlarına şiddet uygulamış İsrail teröristlerini -mesela Ariel Şaron, İzak Şamir ve Menahem Begin- memleketlerine iade edeceğini söyleyerek İtalya'yı, "uçak kaçırma olayını planladığı ileri sürülen" kişiyi serbest bıraktığı için uluslararası terörizme katkıda bulunmakla itham etmişti. Bu beyan utanmazca, Şimon Perez'in Tunus'un bombalanmasından hemen sonra Washington'da ağırlandığı ve barışa katkılarından dolayı övüldüğü sıralarda vuku bulmuştur. Ve hakim kültürel iklimde sıradan bir vaka olarak değerlendirilmiştir.16 Reagan'm terörizmle ilgili beyanları büyük bir ciddiyetle tartışılmakta. Kendi müttefik güçlerini Nikaragua'yı yakıp yıkmaya, halkı öldürmeye veya El Salvador halkını katletmek üzere gönderirken milletlerarası teröre karşı ateş püsküren riyakarlığa rağmen eleştiriler dikkate alınıyordu. Reagan bu sahneye sonradan çık16 UPI, The Los Angeles Times, 28 Aralık 1985; Mc Fadden, Dershowitz, The New York, Times, 17 Ekim 1985; Alexander Cockburn, The Nation, 2 Kasım 1985, utanç veren iki yüzlülüğe dikkat çeken biricik yazı. 65 i KORSANLAR VE İMPARATORLAR mıştı, onun "çağımız Orta Amerika terörünün kurucu babaları" arasında bulunduğu iddia edilemez. Barış ve terörle ilgili Reagan-Perez görüşmelerinden kısa bir süre sonra Amerikan Halk Sağlık Kurumu ve Dünya Sağlık Kurumu'nun da tasdikiyle Nikaragua'da yapılan bir araştırmadan 120 kişilik doktor, hemşire ve diğer sağlık personeli döndü. Bu grup klinik ve hastanelerin yakılıp yıkıldığını, sağlık uzmanlarının öldürüldüğünü, ilaç kıtlığına sebep olacak şekilde köylerdeki tabii bitkilerin yağma edildiğini ve çocuk felci aşısının kesildiğini belirtti. Milletlerarası şiddet kampanyasının küçük bir bölümü milletlerarası terörizmin merkezleri olan Washington ve Miami'de düzenlendi.17 Nikaragua' daki Times muhabirleri kendileriyle 17 Rosan Gelbspan, The Boston Globe, 16 Aralık 1985. Contra'nm yaptığı barbarlıklar için Amerikan Gözlem'in düzenli raporları ve diğer pekçok dikkatli ve titiz çalışmalara bakabilirsiniz. Bu araştırmalar üzerinde, Donald T. Fox, Esq., and Prof. Mihael ]. Glennon'ın, International Human Rights Law Group and Washington Office on Latin America, raporu, Nisan 1985. ABD'nin tavrını "kasıtlı cahillik" olarak tarif eden yüksek devlet görevlilerinin ifadelerine yer verirler. Bu yaygın ve ürkütücü ifadeler basın tarafımdan görmezden geliniyor hatta Batı zulmünün aşırı savunucuları tarafından açıkça inkar ediliyor (hiçbir delil olmadan). Mesela, Oxfam ve diğerleri tarafından yüklenen suçların sadece yanlış değil aptalca da olduğunu iddia eden Robert Conquest, "Laying Propaganda on Thick-Pro-pagandaya Şükürler Olsun", The Daily Telegraph, (Londra, 19 Nisan 1986). Yine Gary Moore'un benzer ifadelerini, National Interest, (1986 Ya-zı)'de bulabilir veya "kontraların sivillere zarar vermemek için çok çalıştıklarını, Sandinist muhaliflerinin yaptıkları zulümlerle karşılaştırıldığında bu şekilde adlandırılacak hiçbirşey yapmadıklarını" söyleyen Jeane Kirkpatrick'in yazısına, The Boston Globe, (16 Mart 1986) bakınız. Fakat Sovyet terörizmini müdafaa eden benzer yazıların ise basında yeralması-na kesinlikle izin verilmez. Ayrıca 44 numaralı nota bakın. Geleneksel tavır Batılı müttefiklerin yaptıkları zalimlikleri inkar etmek değil, gör66 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ Afganistan'daki Pravda gazetesindeki meslektaşları arasında contra vahşetini irdeleme veya onların faaliyetlerini ortaya çıkarma uğraşıları konusunda paralellik kurmuşlar fakat bu rapor da diğerleri gibi Gazete Kayıtlarında görmezden gelinmiştir. Tunus'a yapılan baskın her zaman için kolaylıkla görülemeyecek bir riyakarlık ölçüsündedir. Düşünün ki Nikaragua'nın Washington'a Reagan, Shultz ve diğer milletlerarası teröristleri öldürmeyi amaçlayan ama yüzbinlerce kişiyi "kaza"yla
öldüren bir bombalama eylemini yaptığını varsayalım. Eğer Larnaka ve Tunus misillemesinde olduğu gibi bire yirmibeş makul görülecek bir nispetse bu eylem Amerikan standartlarına göre haklı bir misilleme olacaktı. Tam bir karşılaştırma yapabilmek için, eylemi yapanların hedefleneceğini ve terörü kimin başlattığı konusunda hiç şüphenin olmadığını ve nisbeten nüfus fazlalığı nedeniyle makul bir ölçüde ölü sayısının artması gerektiğini eklemek gerekiyor. Başkan Reagan'ın "teröristler ve onları destekleyenler hesaba çekilecektir ve çekilmelidir de" sözü bu tür bir misillemenin ahlakî temelini sağlamış oluyor.18 Gördüğümüz gibi bu sözler onun basındaki sert eleştirileriyle tam bir uyum göstermektedir. mezden gelmektir. Oldukça hayret verici yalanlar dahil, bazı örnekler için bakınız Noam Chomsky ve Edward S. Herman'm The Political Economy of Human Rights, Off 2; After Catalysm: Postwar Indochina and the Reconstruction of Imperial Ideology (1979); benim "Decade of Genocide in Review", Inside Asia (Londra), Şubat-Mart 1985 ve "Visions of Righteousness" Cultural Critique, 1986 baharı; Chistopher Hitchens'ın "The Chorus and Cassandra", Grand Street, 1985 güzü. 18 The New York, Times, 29 Haziran 1985. 67 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Perez kendisini Lübnan'da barış adamı olarak tanıtmıştır.19 Fakat bakan olduktan sonra İsrail'in işgal ettiği Güney Lübnan topraklarında sivillere karşı düzenlediği "terörle mücadele" programları yoğunluk kazanmış, 1985 başında Demir Yumruk operasyonlarıyla gaddarlığın en üst noktasına ulaşmıştır. Demir yumruk operasyonları için Curtis Wilkie diğer gazetecilerin dediklerini tasdik ederek "Latin Amerika ölüm müfrezelerinin özelliklerine" sahip olduğunu söylemiştir. Mesela, Zrariye köyünde IDF, "silahlardan temizlenme" işlemi yaparken cephede uygulanacak bir operasyon icra edilmiştir. Zrariye ve onun yanındaki üç köyü saatler süren yoğun bir bombardımana tabi tuttuktan sonra tüm erkekleri bir arabaya doldurmuş, bazılarının İsrail tankları altında ezilen arabalarda ölenlerle birlikte otuzbeşle kırk arasında köylüyü öldürmüş, diğer köylüleri dövmüş ve kendilerine uzaklaşmaları ihtarı yapan Kızıl Haç çalışanları üzerine tank ateşi açmıştı. Fakat savunmasız köylülere bunu yaparken silahlı gerillalar karşısında 'silah savaşı' diye tabir edilen savaştan hiç zayiat vermeden kaçıyorlardı. 19 Ve daha önceki İşçi hükümeti döneminde solcu-Amerikan kamuoyunda alkışlanan artan milletlerarası hukukun ihlali, tutukevlerinde işkence yapılması, evlerin mühürlenmesi gibi olaylar İsrail'de Menahem Begin iktidara geldikten sonra azaldı. Dany Rusinstein, Davar, 4 Şubat 1986; Eti Ronel, Al Hamishmar, 11 Haziran 1986. Uygulanan işkenceyle ilgili olarak, bakınız, Ha'aretz, 24 Şubat 1986; ve Ghadda Abu Jaber, 1985 -Policy of Torture Reneved, Alternative Information Center, Kudüs, Şubat 1986; Koteret Rashit, 7 Mayıs 1986. Ayrıca bakınız Milletlerarası Af Örgütü "Town Arrest Orders in Israel and the Occupied Territories", 2 Ekim 1985. 68 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ Bir gün önce, 12 İsrail askeri sınır yakınındaki bir intihar saldırısında öldürülmüştü. Fakat İsrail Zrari-ye'ye saldırısının bir misilleme olduğunu inkar etti. İsrail'in inkarı ABD'deki müdafileri tarafından hakikat gibi gösteriliyor ve olay "köyün teröristlerin üssü olduğu...34 Şii gerilladan az olmamak üzere bunların 'silah savaşı'nda öldürüldükleri ve 100'den fazlasının da sorgulanmak üzere alındığı -bir küçük köyden" (Eric Bre-indel) şeklinde, Şii terör ağının ne derece yaygın olduğuna işaret edilerek açıklanıyordu. Orada bulunan muhabirlerin gözledikleri gibi, partinin resmi kabulünden habersiz olarak İsrailli askerler "İsrail Savunma Gücünün İntikamı" sloganını kasaba duvarlarına Arapça olarak yazıyorlardı.20 Bundan başka İsrailli silahlı adamlar hastahane ve okullara ateş açıp, "şüpheliler"i "sorgulama" veya İsrail toplama kamplarına götürmüşlerdir -bunlara hastahane ve ameliyathanede yatan hastalar da dahildi. Bu vahşet, bölgeyi sık sık ziyaret eden Batılı bir diplomat tarafından "keyfî cinayet ve kasdî barbarlık" seviyesine ulaşma olarak nitelendiriliyor.21
IDF'nin Lübnan'daki irtibat unsurunun başkanı olan General Shlomo Uya "terörizme karşı tek silahın yine terörizm olduğunu ve İsrail'in teröristlerin anladı20 Curties Wilki, The Boston Globe, 10 Mart; Julie Flint, The Guardian (Londra) 13 Mart; Jim Muir, Middle East International, 22 Mart; Brein-del, The New York, Times, 28 Mart; Nora Boustany, The Washington Post, 12 Mart 1985. Duvar yazısının bir fotokopisi için bakınız Joseph Schec-hia, The Iron Fist (ADC, Washington, 1985). 21 The Guardian (Londra), 2, 6, Mart 1985. 69 KORSANLAR VE İMPARATORLAR ğı dilden konuşma hakkının olduğunu" söyledi. Bu kavram yeni bir şey değil. İşgal edilen Avrupa'daki Gestapo uygulamaları da "terörizmle mücadele etme adına aklanıyordu". Klaus Barbies'in öldürdüğü bir kurbanın üzerinde "Teröre Karşı Terör" notu iliştirilmiş olarak bulundu -bu isim tesadüfen İsrailli bir terörist grupça benimsenmiş ve Der Spiegel'in başyızısı 1986 Nisan'mda ABD'nin Libya'yı bombalama terörünü ayrıntısıyla anlatmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin "İsrail'i Günay Lübnan'da sivil halka yönelik eylemleri" sebebiyle kınamak için karar çıkarması ABD'nin "çifte standart uygulaması" ve Jeane Kirkpatrick'in izahındaki gibi "Dengesiz çözümlerin Lübnan Krizini çözümleyeceğini inanmıyoruz"22 şeklindeki bahanesiyle veto edilmiştir. İsrail'in terör eylemleri direnişçilerin onları çekilmek zorunda bırakmasına kadar devam etti. İsrail ve onların ücretli askerleri olan Güney Lübnan Ordusu (SLA)'nun 31 Aralık 1985'te Güney Lübnan'daki Şii-Müslüman bir köyü (Kunin) bombalaması ve 2000 kişilik tüm köyü terketmeye zorlamasıyla "milletlerarası terörizmin kanlı yılını" noktalamışlardı. Evleri yakıp yıkmışlar, otuziki genç insanı çevirmişler, yaşlı erkek, kadın ve çocukları İsrail'in "güvenlik böl22 Ilya, The Jarusalem Post, 27 Şubat 1985; Magnus Linklater, Isabel Hilton ve Nal Ascherson, The Forth Reich (Hodder and Stoughton, Londra, 1984 s. 111); Der Spiegel, 21 Nisan 1986 (3. Bölüme bakınız); The Neıu York, Times, 13 Mart 1985. 70 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ gesi" dışında bulunan ve Birleşmiş Devletler Gücünün görevli olduğu bölgeye sürmüşlerdir.23 Bu haber Lübnan polisinin şahitlerden aldığı ifadeye dayanan Beyrut'un muhafazakar gazetesi En-Na-hafm gazetecisi ve Şii Emel Hareketi'nin de bilgilendiği Beyrut kaynaklı bir haberdir. Fakat Joel Greenberg bu haberi hiçbir kaynağa dayanmadan çok farklı bir şekilde verilmiştir: "SLA'nm iki askerinin köyde öldürülmesinden sonra Şii Kunin köyündekiler SLA'nm öç almasından korkarak kaçmışlardır".24 Çok tipik olan bu karşılaştırma ibret vericidir. İsrail propagandası basının İsrail kaynaklı muhabirlere dayanmasından faydalanmaktadır. Bu iki avantaj sağlamaktadır: birincisi, "haberler" Amerikan kamuoyuna resmi İsrail görüşünden geçtikten sonra sunulmaktadır; ikincisi çok nadir olmakla beraber ABD muhabirleri gü-leryüzlü ev sahiplerine güvenmek yerine bağımsız bir araştırma yapmak isterlerse, İsrail propaganda sistemi ve onun sadık elemanları İsrailin, uyguladığı azınlık politikaları yüzünden sıkı bir incelemeden geçirilirken Arap suçluların görmemezlikden gelindiğinden acı acı şikayet edebilirler. Haberleri her zamanki gibi evirip çevirememek bazen çok büyük meseleler çıkarır. Mesela, 1982 Lübnan savaşı boyunca İsrail, Lübnan kökenli gazetecilerin şahitliklerini kontrol edememişti. Fakat bunların haberle23 İhsan Hicazı, The New York, Times; 1 Ocak 1986; Hicazi İsrail'in söylediklerinden farklı şeyler söylemiştir. 24 The Christian Science Monitor, 30 Ocak 1986. 71 KORSANLAR VE İMPARATORLAR ri üzerine zavallı İsrail'e yönelik "geniş ölçekli psikolojik savaş" dan şikayet edilmiş, bu tarz haberler kökleşmiş anti-Semitist fikirlerin başka bir ifadesi olarak görülmüştü. Böylelikle İsrail bir saldırgan değil de bir kurban olmuştu. Bunun yanlış hatta komik olduğu, basının olayları İsrail'in bakış açısından
görmek için eğilip bükdüğü kolaylıkla gösterilebilir -fakat gazetecilerin İsrail'in terör bombardımanlarını devam ettirme çabaları kadar kolay değil. Gerçekten İsrail kaynaklı yazılar ABD basınında yer alanlarındakinden çok daha sert olmakta, ABD basınında yer alan yazılar gazetecilerin gerçekten izlediklerinden çok sulandırılmış bir versiyonu olmaktadır.25 Fakat çok açık saçmalıklara rağmen bu saçmalıklar ciddiye alınmakta, basının İsrail-Amerikan bakışına olan bağımlılığı ve kabul edilemez faktörlerin baskısı çok haklı bir şekilde eleştirilirken her zamanki gibi bu eleştiriler tamamen gözardı edilmektedir. "1982 Savaşının Lübnan Basınında Yer Almış Tahlilleri" adlı çalışma, İsrail düşmanı olduğu gerekçesiyle çeşitli şekillerde suçlanmış, tam aksin doğru, kapsamlı tahliller yer almasına atıf yapılarak bu suçlamalara kar25 Bu meseleyle ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız benim Fateful Triangle, Veya karşılaştırma için News Week'de çıkan, büro şefi Tony Clifton'ın Londra'da basılan kitabı God Cried-Tanrı Ağladı (Clifton and Catherina Leroy, Quartet, 1983)'ya bakın. Veya İsrail ordusunun kurucularından biri olan Albay Dov Yarmiya'nın İsrail'deki sansürü delerek basılan My War Diary-Savaş Günlüğüm'den bazı alıntılar için The Fateful Triangle veya daha sonraki İngilizce tercümesine (1983) bakın. Fakat kitap çok önemli olmasına rağmen basın tarafından dikkate alınmadı. Daha böyle pek çok örnek vardır. 72 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ şı çok az bir savunma görülmüştür.26 Oldukça ideolojik olan ABD entellektüel ikliminin dar sınırlarında yalnızca birinci grup eleştiriler duyulabilmektedir. Bu Hindicini ve yakın geçmişteki Orta Amerika savaşlarında da oldukça açık biçimde görülen ve düşünce denetimine yardımcı olan tipik bir olgudur. İsrailli kumandanın memnuniyetle "terörizm" olarak nitelediği (General Ilya'nın yukarda belirttiğimiz sözüne bakınız) Demir Yumruk operasyonlarının iki amacı vardır. Birincisi, John Kifner'in (Lübnanlı) de gözlemlediği gibi "gerillaları desteklemenin cezasını yükselterek halkı gerillaların karşısına almak; yani İsrail'in şiddet kullanarak kabul ettirmek istediği düzeni kabul etmediği sürece halkı terörist saldırıya karşı rehin olarak kullanmak"; İkincisi ise Lübnan'daki iç çatışmaları artırarak, birçoğu 1982'den sonra işgalci güç tarafından kışkırtılan toplumlararası mücadele sonrasında genel bir misilleme harekatını gerçekleştirmekti. Lübnan kökenli gazeteci Jim Muir'in gözlemlediği gibi "Şuf" bölgesinde "İsrail'in Hristiyan-Dürzi çatışmasını desteklediğini gösteren bir çok delil vardır". Güneyde ise Birleşmiş Milletler kıdemli yardım görevlisinin söylediği gibi "Problem çıkması için gereken 26 Landrum Boiling, editörlüğünü yaptığı Reporters Under F-ire-Ateş Altında Yapılan Görüşmeler (1985) kitap, B'nai Brith, İftira Karşıtı Örgüt ve seviyesizliği artıran diğer suçlamaların (bu belgelerin analizi için benim Fateful Triangle, bakınız) bir eleştirisini sunar. 73 KORSANLAR VE İMPARATORLAR herşeyi hile bölümleri yapmakta; fakat bunlar bir işe yaramamaktadır". "Onların muamelelerinin çok kötü olduğu" düşüncesi genel olarak milletlerarası yardım komitesi tarafından paylaşılmaktadır. "Mahallî gözlemcilerin ifadelerine göre, İsrailli askerler Filistinlileri Hristiyanlara karşı kışkırtmak için Hristiyan bölgelerdeki Filistin kamplarına sık sık ateş açıyorlardı". Hristiyan köylerinde oturanların ifadelerine göre İsrailli devriyeler Hristiyan ve Müslümanları birbirlerini vursunlar ve diğer "çirkin bayağılıkları" yapsınlar diye ateş hattına sürüyorlardı. Bu teknikler nihayet işe yaradı. İsrail'in Hristiyan müttefikleri Sidon yakınındaki Müslümanlara saldırarak, daha sonra onbinlerce Hristiyanın göçüne sebep olan Demir Yumruk operasyonlarıyla onbinlerce Şiinin sürülmesine ve bir çoğunun da güneyde İsrail egemenliği altında kalmasına yol açan kanlı bir şiddet döngüsünü başlattı.27 ABD'de, İsrail'in geri çekilmeyi planladığı fakat Şiilerin, genel olarak Arapların şiddet kullanmaya düşkün olmalarından ötürü geri çekilmeyi
erteledikleri bahanesi söylenmektedir. Fakat Jim Muir'in doğru bir şekilde gözlemlediği gibi "Bütün bu tartışmaların ötesin27 Kifner, The New York, Times, 10 Mart; Muir, Middle East International, 22 Şubat 1985; Mary Curtius, The Christian Science Monitor, 22 Mart; Jim Yamin, The Christian Science Monitor, 25 Nisan; Yamin, röportaj, MERİP Reports, Haziran 1985; David Hirst, The Guardian (Londra) 2 Nisan; Robert Fisk, The Times (Londra), 26, 27 Nisan; The Philadelphia Inquirer, 28 Nisan, 1985. Chouf bölgesindeki düşmanlığı artırmak için yaptıklarıyla ilgili olarak bakınız benim Fateful Triangle, s. 418. 74 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ de tarihi bir gerçek var ki o da (sebep olduğu olaylar ve saldırıları nedeniyle) İsrail'in geri çekilmeyeceğidir". Geri çekilmeyi direnişin yoğunluğu belirleyecektir.28 İsrailli yüksek rütbeli kumandanlar Demir Yumruk operasyonu kurbanlarının "terörist köylüler" olduğunu bildirmişti. Bu ifade, SLA militanlarınca 13 kişinin öldürülmesi olayını anlatmak için söylenmiştir. İsrail'in stratejik araştırmalar kurumu Shiloah Instite'un görevlisi Yossi Olmert "bu terörist operasyonların yerel halkın desteğiyle çalıştıkları"nı gözlemlemiştir. Bir İsrailli komutan "teröristin burada yaşadığı için birçok gözü olduğundan" şikayet etmiştir. Aynı şekilde The Jarıısa-lem Post'un askeri muhabirleri "terörist paralı askerleri": "hepsinin IDF'ye -ki "yerli halkın ödemek zorunda olduğu maliyete" rağmen "düzeni ve güvenliği" sağlama işlerini yaparken onun hayranlığını uyandırıyordu-karşı eylemlerde bulunurken öldürülme riskine atılan fanatikler" diye tanımlamıştır. Leon Wieseltier her ikisi de Arapların kötü tabiatının göstergesi olan, işgal ordusuna yönelik "Şii teröriz-miyle Filistin terörizmi" arasmtaki farkları açıklar: "Filistinliler öldürmeyi isteyen katillerdir, Şiilerse sadece siyasî veya diplomatik tatminle yetinmeyeceği Mesihci dünya anlayışından "esinlenerek" ölmeyi isteyen katiller" dir -hiçbir şey kendi ülkelerindeki işgalci orduyu oradan atacak kadar kolay değildir. "Gizli orduları" olan Emel ise, 1975'de, kurulduğu tarihten bu yana kendisini "İsrail'in yıkımına adamıştı"- bu hikayeyi 28 Middle East International, 22 Mart 1985. 75 KORSANLAR VE İMPARATORLAR uyduranın uydurduğu hikayenin çok ötesinde saçmalıklar ifade etmektedir.29 Aynı türdeki terörizm kavramı ABD görevlileri ve yorumcuları tarafından da yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Basın hiçbir yorum yapmadan Dış İşleri Bakanı Shutz'un, halkın gayet tabii olarak, İsrail zulmüyle kurulan "Yeni Düzeni" empoze etmek için gönderilen yabancı bir ordu olarak gördükleri askerî kuvvete karşı, 1983 Ekim'inde Lübnan'daki ABD deniz kuvvetlerine yönelik intihar saldırısından sonra "milletlerarası terörizmi kişinin hırsı" olarak gördüğü ifadesini yayınlamıştır. Barry Rubin, İran ve Suriye'nin "Şii aşırı grupların Güney Lübnan'daki İsrail-destekli orduya yönelik saldırılar gibi terörist faaliyetleri" desteklerden, Lübnan'daki Suriye destekli terörizmin en önemli işlevinin İsrail ordusunu ve ABD deniz gücünü geri çekilmek "zorunda bırakmak olduğunu söyler. Devlet terörünü savunanlar için, işgal ordusuna veya onun mahallî adamlarına karşı direnmek terörizm olmakta ve çok sert bir cezaya çarptırılmayı gerekli kılmaktadır. Times'm İsrail muhabiri Thomas Friedman, sık sık İsrail kuvvetlerine yönelik saldırıları "psikolojik zayıflık veya dinî gayretkeşlik" ürünü olarak nitelediği "intihar saldırıları" veya "terörist bombalama" olarak tarif etmektedir. Friedman şunları da ilave etmektedir: İsrail'in "güvenlik bölgesi"nde oturan kişiler işgalcilerin 29 UPI, The Boston Globe, 22 Eylül 1984; Olmert, röportaj, Al-Hamishar, 27 Ocak 1984; Hirsh Goodman, The Jarusalem Post, 10 Şubat 1984; VViesel-tier, The New Republic, 8 Nisan 1985. 76 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ kurallarını ihlal ederlerse "o anda onlara ateş açılıyor sonra sorguya çekiliyorlardı. Kendilerine ateş edilen kişilerden bazıları suçsuz kişiler
olmaktaydı". Fakat bu devlet terörizmi olarak görülmez. Friedman, İsrail'in "bölge dışından gelenlerin gelmelerini sınırlamada büyük zorluklarla karşılaştıklarını ifade eder": "Hiçbir muhabire intihar saldırılarını takip etmeye ve onlar hakkında bilgi neşretmeye izin verilmez." Fakat bu onun haberlerinde işgalcilere "terörist" olarak nitelendirilen kişilerin eylemlerinin arkaplanını, motivasyonlarını büyük bir güvenle duyurmasına engel olmamış-tır.30 Reagan ve Perez kendilerini hayranlıkla dinleyenlerin önünde birbirlerini "terörizm belası"na karşı durmakla kutlarken basın Güney Lübnan'da cereyan eden bir başka terörist olayı nakletmekteydi: O günün haber başlıklarında "Teröristler 6 Kişiyi Öldürdü, Güney Lübnan'da ABD-Hristiyan Radyo İstasyonunu Tahrip Ettiler" haberi vardı.31 Fakat niye Lübnanlı teröristler Amerikan -Hristiyan misyonerlerinin sahip olduğu 30 Konuyla ilgili pek çok yazı içinde, Don Oberdorfer, "The Mind of George Shultz-George Shultz'un Fikri", The Washington Rost, Yİ Şubat 1986; Rubin, The New Republic, 2 Haziran 1986; Thomas Friedman, The New York, Times, 16 Şubat 1986. Wieseltier gibi Rubin de Suriye destekli "terörizm"in "Batılıların teklif ettiği her çözümün Suriye'ye yönelik bir tehdit olmasına karşı gösterdikleri bir zorbalık çığlığı olmadığını aksine "diplomasiyi bloke eden bir davranış olduğunu iddia eder. Rubin de çok iyi bilmektedir ki, Suriye milletlerarası konsensüse uygun çözümleri desteklemektedir ama bu tür çözümler ABD'nin kabul edebileceği çözümler olmadığı için bunlar "diplomatik seçenek" sayılmamaktadır; bakınız I. Bölüm. 31 The Los Angeles, Times, 18 Ekim 1985. 77 KORSANLAR VE İMPARATORLAR "Umudun Sesi" radyosunu tahrip ettiler? Bu soru zorlukla sorulabilmkteydi. Terörizm ve misilleme kavramlarını aydınlatmak için bu soruyla ilgilenelim. Birinci sebep, bu istasyonun, İsrail'in Güney Lübnan'daki "güvenlik bölgesi"ndeki halkı korkutmak için İsrail tarafından kurulan kukla bir kuvvet olan "Güney Lübnan Ordusu"32 adına yayın yapmasıydı. Hiam'a yakın olan bu istasyonun yerini de dikkate almamız gerekiyor. Hiam'ın tarihi ABD'de bilinmemektedir. Za'ev Schiff Perez'in Demir Yumruk operasyonunun ortalarında bu bölgenin tarihinden bahsetmiştir. Za'ev Schiff, 1982'de İsrail Lübnan'ı işgal ettiğinde Hiam köyünün olduğunu, "boş olduğunu" halbuki şimdi on bin kişinin oturduğunu, yine bir başka köy olan Nabatiya'nın sadece bin nüfusu varken şimdi elli bin nüfusu olduğunu şöylr. Schiff "Eğer onlar toplumlarındaki aşırılara ve İsraillilere saldıran Filistinlilere izin verirlerse bir kez daha yurtlarından sürüleceklerini" söyler.33 Lübnan köylerine saldıran ve bir türlü yok olmayan terörizmle mücadele için sivilleri rastgele öldüren IDF'yi taklid ederlerse kaderleri bu olacaktır.34 Bu uyarının yapıldığı Lübnanlılara veya en azından daha iyi bilgilendirilmiş İsraillilere Schiff, 1982'de Nebatiye şehrinin neden beşbin nüfusa indiğini, Hi32 The New York, Times, 18 Ekim 1985. 33 Ze'ev Schiff, "The Terror of Rabin and Berri -Barin ve Berri'nin Terörü-", Ha'aretz, 8 Mart 1985; bundan başka IDF'in kuzey bölgesi komutanı General Ori Or, IDF radyosu; FBIS, 15 Nisan 1985. 34 Gershom Schocken, Ha'aretz'in editörü, Foreign Affairs, 1984 güzü. 78 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ am'ın niye boş olduğunu söylemek zorunda değildir. Halbuki 1970'lerdeki İsrail'in terör bombardımanlarıyla yüzlercesi katledilmiş, birçoğu da sürülmüştü. Hiam'da kalan bir avuç kişi de 1978 Lübnan saldırısında İsrailli Haddad'ın organize ettiği, barış adamının izah ettiği gibi "bölgede izafî bir barışı sağlamak ve FKÖ teröristlerinin karşı eylem yapmasını önlemede başarılı olan" seçkin Golan Tugayı'nın gözleri önünde katledilmiştir.35 Hiam ayrıca, bölgede daha önce bulunan milletlerarası yardım görevlilerinin dediklerine göre tutukluların çok korkunç şartlarda tutulduğu, elektrik şokuna maruz bırakıldıkları, Güney Lübnan'da İsrail ve onun yerel • müttefiklerince kullanılan "gizli bir hapishane" bölge-siydi. Kızıl Haç, "Merkezi İsrailliler yönetiyorlardı, giriş taleplerimiz IDF tarafından reddedildi" demektedir.36
35 Şimon Peres, The New York, Times, 8 Temmuz 1983. Hiam'daki katliam için bakınız benim Towards a New Cold War, s. 396, 97, The Fateful Triangle, a.g.e., s. 191; Yoram Hamizrahi, Davar, 7 Haziran 1984; basın Demokratik Cephe yayınlarını, Nisayon Leretsach-Am Biivanon: 1982 (Tel Aviv, 1983) kaynak göstermiştir. Nebatiye ile ilgili olarak bakınız benim The Fateful Triangle, s. 70,187. 36 Jim Muir, The Sunday Times (Londra) 14 Nisan 1985; The Christian Science Monitor, 30 Ocak 1986; Sonia Dayan, Paul Kessler ve Graud de la Pradlle, Le Monde Diplomatique, Nisan 1986. Menahem Horowitz, Ha'aretz, 30 Haziran 1986, Kızıl Haçın içeri sokulmasını, yapılan işkenceyi, ve İsrail'in o zaman IDF'ye yönetilen eleştirileri gidermek için şimdi SLA askerlerinin Hiam işkencelerini yönetmesine izin verdiği toplama kamplarından alınan "Ensar'dan alınan ders"i göstermek için aşağıya bakınız. Yapılan işkencelerle ilgili olarak, daha önce hapishane kalanlardan oldukça geniş bilgi alındı, fakat bu bilgiler Paris'te olan Filistinli ve Lübnanlı Mahkumlar, sürülenler, Kaybolanlar Hakkında Araştırmalar Uluslararası Merkezi'nin yayını, Information Bulle79 KORSANLAR VE İMPARATORLAR 17 Ekim 1985'te "fanatiklerin" Hiam'daki ideolojik kullanıma elverişli daha büyük terör eylemleri yanında tarihi kayıtlara geçen türden terörist saldırılar hakkında söylenecek daha çok şeyler vardır. Nebatiye'nin de bu anlamda anlatacak bir hikayesi var. Altmış bin kişiden elli bininin kaçışı, Jarusalem Post'un, FKÖ'nün terör ve zalimliğinin delillerini ortaya çıkarmak için Güney Lübnan'da bulunan fakat bu konuda az delil bulmalarına rağmen İsrail terörü konusunda oldukça zengin deliller bulan iki muhabiri tarafından: "İsrail bombardımanlarının korkusu nedeniyledir" diye açıklanmıştır.37 Bu tür bombardımanlardan biri, "4 Kasım 1977'de Nabatiya'nm Lübnan Marunileri [İsrail destekli] ve Lübnan'daki altı İsrail merkezi dahil her iki sınırdaki İsrail bataryalarından açılan ateşle ağır tin, 21 1985'de yayınlandı fakat Batı'da görmezden gelindi. Bunu delil göstererek Paul Kessler (College de France'nin, Sovyet Yahudileri Fransız Fizikçileri Komitesinin kurucularından) araştırma operasyonları süresince birçok kişinin şüpheli sayılarak toplandığını işgalci güçlerle birlikte hareket etmeyi reddeden, özellikle de İsrail önderliğindeki "Güney Lübnan Ordusu"na katılmayı reddeden kişilerin tutuklandığını söyler. Hiçbiri muhakeme edilmeden bir yıldan fazla tutuklananlar oldu. Hiam yapılanların tipik bir örneğiydi fakat tek değildir. O Mahkumlara İsrailli görevlilerin emrettiği biçimde davranan SLA gardiyanlarının yaptıkları sistematik işkenceleri yazar (Israel and Pals-tine (Paris) Temmuz, 1986). 37 Benny Morris ve David Bernstein, The Jarusalem Post, 23 Temmuz 1982; FKÖ kontrolündeki İsrailli gazetecilerin yaşamıyla İsrail'in Lübnan'daki müttefiklerinin kontrolündeki gazetecilerin yaşamı arasında bir karşılaştırma yapmak için -ki bu ABD'de genel kabul gören doktrinden oldukça büyük farklılık gösterir- bakınız benim The Fateful Triangle, s. 186. Özellikle Manini asıllı gazeteci Attallah Mansur'un Lübnan'daki röportajı dikkat çeker. 80 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ şekilde bombalandığında" olmuştu. Saldırılar ertesi gün de devam etmiş üç kadının ölümüne ve birçok kişinin yaralanmasına sebebiyet vermişti. 6 Kasım'da Fetih gerillalarının ateşlediği iki roket Nabatiya'da iki İsrailliyi öldürmüş ve bir top saldırısını başlatmıştı. İkinci roket saldırısı bir İsrailliyi öldürmüş, bunu "hemen tamamı Lübnanlı olan 70 kişinin öldürüldüğü İsrail hava akınları izlemişti".38 İsrail'in başlattığı bu misilleme harekatı birkaç gün sonra Mısır Devlet Başkanı Sedat'ın Kudüs'ü ziyaret etme teklifine neden olmuştu. Onun ifadesine göre bu misilleme büyük bir savaşın başlamasına sebebiyet verebilecek boyuttaydı.39 Bu olaylar tarihi kayıtlara çok farklı bir şekilde girmektedir. Hem sadece basında değil bilimsel düzeyde de böyledir. Edward Haley hiçbir delile dayanmadan, "bir barış konferansını engelleme çabası içinde olan FKÖ, 6 ve 8 Kasım'da Katyuşa roketlerini İsrail'deki Nehariye köyüne fırlatmış, 3 kişiyi öldürmüştü. Tyre ve etrafındaki iki küçük kasabayı 9 Kasım'da bombalaması kaçınılmaz biçimde İsrail saldırısını başlatmıştı" demektedir.40 Bütün tashih
edilmiş tarihlerde olduğu gibi kural olarak Filistinliler terörizmi icra ediyorlar, İsrailliler belki de zorunlu olarak misillemede bulunuyorlar. Gerçekte ise durum oldukça farklıdır ve bu anlamda 38 The Economist, 19 Kasım 1977. 39 John Cooley, Edward Haley ve Lewis Snider'in editörlüğünü yaptığı, Lebanon Crisis-Lübnan Krizi- (1979). Bakınız benim Towards a New Cold War, s. 321; The Fateful Triangle, s. 70-84) 40 Edward Haley, Qaddafi and the United States Since 1969-1969'dan beri Kaddafi ve ABD (1984) s. 74. 81 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Orta Doğu terörizmi araştırmalarının hiçbir kıymeti yoktur. Nebatiye zulmü Batı basınında bazı çok az istisnalar hariç tutulursa çok az dile getirildi. İsrail'in 2 Aralık 1975'de cereyan eden saldırılarının birinde İsrail hava kuvvetleri toplu imha silahları kullanarak kasabaları bombaladığında pek çok Lübnanlı ve Filistinli sivil öldürülmüştü.41 O tarihte oldukça alışılmadık olan bu hava akını sivil çevrelerde hiçbir ilgi uyandırmadı (Belki de "misilleme" olduğu için; yani Birleşmiş Milletler'in Suriye, Ürdün, Mısır ve Filistin'in 1. Bölüm'de bahsedilen barış teklifi için bir toplantı yapmayı kabul etmesine misilleme olduğu için). Aynı durum hemen hemen hiç değişmeden bugün de devam ediyor. 1986 başlarında, bütün dünyanın gözleri Arap dünyasındaki çılgın teröristlerden duyulan korkuya çekilmişken, basın IDF'nin iddiasına göre İsrail tankçısıyla topçularının askeri operasyonlarına direnen "silahlı teröristler" in açtığı ateş altında kaldıkları ve iki İsrailli askerlerin, bu ülkenin Lübnan'daki "güvenlik bölgesi"nde kaçırıldığı için Güney Lübnan'daki Sreifa köyündeki otuz evi yaktığı haberini veriyordu. Birleşmiş Milletler barış gücünün, İsrail askerlerinin bu operasyonda "çıldırdıkları", tüm köyleri kapatıp B.M. askerlerinin sorgulamaya -ki kadın ve erkeklerin İsrailli ve onların yerel işbirlikçileri IDF askerlerince iş41 James Markham, The New York Times, 4 Aralık 1975. 82 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ kenceye tabi tutulması anlamına geliyordu- tabi tutulan köylülere su, süt, meyve göndermelerini men'ettiği şeklindeki raporu Amerikan basınından gizleniyordu. Daha sonra IDF birçok köylüyü evlerini yıkıp yağmaladıktan sonra dağıttı (hamile kadınlar da dahil) bazılarını yine Milletlerarası Hukuku ihlal ederek İsrail'e getirdi. Aynı tarihlerde Şimon Perez İsrail'in "kaçırılan askerlerini" araması, "bizim insan hayatı ve onuruna verdiğimiz değeri ifade etmektedir" demekteydi.42 Bir ay sonra 24 Mart'ta, Lübnan radyosu ister IDF ister SLA askerleri olsun İsrailli güçlerin Nebatiye'yi bombaladığı, üç sivili öldürüp yirmi ikisini de yaraladığını bildiriyordu. Sözde İsrail'in Güney Lübnan'daki askerlerine yönelik bir saldırıya misilleme olarak atılan bomba "kalabalığın toplandığı kasabanın merkezindeki alış-veriş yerine denk gelmişti." Şii Emel Örgütü'nün bir lideri şu yemini etmiştir: "İsrail düzeni direniş dalgasının üzerine çıkamayacaktır". 27 Mart'ta bir Katyuşa roketi Kuzey İsrail'de bir okul bahçesini vurmuş, beş kişiyi yaralamıştı. Bu hareket İsrail'in Sayda yakınındaki bir Filistin mülteci kampına saldırmasına yol açmıştı. İsrail'in bu sert misillemesinde on kişi ölmüş, yirmi iki kişi yaralanmıştı. İsrail 42 AP, The New York Times, 21 Şubat; Julie Flint, The Guardian (Londra), 24 Şubat; İhsan Hicazi, The New York Times, 28 Şubat; AP, 20 Şubat 1986. ABD'deki ayrıntılı tek makale, benim de kendisinden yararlandığım Nora Boustany'in makalesi, The Washington Post, 1 Mart. Fakat makalede yeralan IDF'nin rolü -kaçan köylülerin İsrail helikopterle-rince vurulması, ...gibi konuları içereneditörler tarafından çıkartılmıştı. Makalenin IDF'den bahsedilmemesi için tekrar yazıldığına dair haklı bir kuşku vardır. 83 ' KORSANLAR VE İMPARATORLAR Kuzey komutanının İsrail ordu radyosunda bildirdiği gibi IDA, roketin Şiiler tarafından mı yoksa Filistinli gerillalar tarafından mı atıldığını
belirleyememesine rağmen bu misilleme yapılmıştır. 7 Nisan'da İsrail uçakları aynı kampları ve komşu köyleri teröristlerin İsrail vatandaşlarını öldürmek niyetiyle buradan yola çıktıklarını iddia ederek bombalamış ve iki kişinin ölümüne, yirmi kişinin yaralanmasına yol açmıştır.43. Bu olaylardan sadece roket saldırısı TV araştırmasına konu olmuş ve "terörizm belası"na lanet okunmuştu. Nikaragua ordusu, Senato'nun contra yardımını onaylamasının öncesinde bir güç gösterisinde bulunmak için ABD'li yöneticilere gönderilen silahlı teröristleri bölgesinden atmak için takip etme gibi meşru bir hakkı kullanırken Nikaragua'nın Honduras'ı "işgali" konusunda kitle tepkisi desteklenirken İsrail'in yaptığı bu hareket sessizlikle karşılanmıştır. Terörist bir devlette tartışma konusu olan tek konu müttefik kuvvetlerin kendileri tarafından tayin edilen hedeflerini başarıp başaramayacağı olduğu hatırlanmalıdır.44 Şüphesiz İsrail toplama kamplarını ve kasabaları bombalarken ne suçluları takip etme kanunî hakkını 43 İhsan Hicazi, The New York Times, 25 Mart; Dan Fisher, The Los Angeles Times, 28 Mart; AP, 7 Nisan; Hicazi, The New York Times, 8 Nisan 1986. 44 Mesela, bakınız Robert S. Leiken, "Who Says the Contras Connat Suc-ceedContralarm Başarılı Olamayacağını Kim Söylüyor", The Washington Post, 27 Temmuz 1986, hiçbir delili olmadan körü körüne bir davayı savunan kişilerin genel usulüyle, bu teröristlerin yaptıkları yaygın terör olaylarını görmezden gelir, Maoist stille köylü ordularından bahseder; benim Walker'daki makalelerime, a.g.e., ve 3. Bölüm 3. nota bakın. 84 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ kullanıyordu; ne de Lübnan'da yaptığı düpedüz terörist faaliyetler bu hakkın kapsamı içine giriyordu. Fakat uydu bir devlet olarak İsrail, imparatordan terörizm, saldırı ve işkence etme hakkını devralmıştı. Nikaragua ise, düşman bir devlet olduğu için, topraklarını ABD'nin milletlerarası terörizminden koruma hakkından (ABD'nin burada yaptığı zulmün Nurnberg ve Tokyo mahkemelerinde idamla cezalandırılacak nitelikte savaş suçları işlediği halde) mahrum oluyordu. Tabii ki Kongre, çok dar bir açıdan bakarak, bölgesel barış ve istikrar çabalarına karşı tehdit oluşturan eylemi dolayısıyla "Nikaragualı Marksist-Leninisf'leri suçlarken İsrail'in terör eylemleri ya görmezden geliniyor ya da meşru müdafaa olarak görülüp temize çıkarılıyordu. İsrail'in 1982 Haziran'mda Lübnan'ı işgal etmesi de temize çıkarıldı. Şimon Perez, "Galile'nin Katyuşa roket saldırılarından ve Lübnan'dan yapılan diğer bombalama eylemlerinden kurtulması" için "Galile Barışı" operasyonunun düzenlendiğini söyler. Times'm yazıları da bize işgalin "FKÖ gerillalarının İsrail'in kuzeydeki yerleşim bölgelerine olan saldırılarından" sonra başladığını ve İsrailli liderlerin "İsrail'in kuzey sınırına yönelik roket ve bombalama saldırılarına bir son vermek istediklerini söylediklerini (hiç yorum katmadan) ve bu amacın "İsrail ordusu Lübnan'da üç yıl kalarak gerçekleştirildiğini" bildirir. Henry Kamn şöyle ilave eder: Neredeyse üç yıldır Qiryat Shemona halkı sığınaklarda uyumuyor, anneler çocukları okula veya oyuna gittikleri zaman merak etmiyorlar. Yıllardır 85 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Lübnan yakınındaki bu kasabayı rastgele zamanlarda bombalayan Sovyet yapımı Katyuşa roketleri İsrail'in 1982 Haziran'ında Lübnan'ı işgal etmesiyle birlikte artık atılmıyordu. Thomas Friedman da şu görüşleri ileri sürmektedir: Eğer roket atışları İsrail'in Lübnan'a girmesinden sonra da devam etseydi İsrail halkı perişan olurdu; .. şimdi Kuzey İsrail'de roket atışları yok... eğer İsrail'in bu kuzey bölgesine olan saldırılar devam etseydi azınlık (ki ordunun Lübnan'da kalmasını gerektirmektedir) tekrar çoğunluk olacaktı. Friedman, İsraillilerin çektikleri zahmetlerle ilgili sayısız yazılarından birinde, "Galile Barış Operasyonu" -yan İsrail'in Lübnan'ı işgalinin- sivil halkı Filistinlilerin silahlı eylemlerden "korumak için yapılmış" olduğunu söylemiştir. Siyasi şahsiyetler de aynı fikri belirtirler. Zbigniew Brezinski "Suriye'nin askeri varlığının artması ve FKÖ'nün Lübnan'ı İsrail'e karşı bir üs
olarak kullanmasının geçen yıl İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesini hızlandırdığını" söyler. Ronald Reagan alçaklığının tipik bir göstergesi olarak: "Filistinliler'in ve FKÖ'nün İsrail'in sınırlarına tecavüz ettikleri için, İsrail"in Beyrut'a girdiğini - İsrail'in çılgm bombardımanları nedeniyle değil de 10.000 Filistinlinin yakıp yıktığı(!)- Beyrut'a girdiğini hatırlamamızı" istemektedir.45 45 Peres, The New York Times, 8 Temmuz 1983; Breindel, a.g.e.: The New York Times, 16 Eylül 1983, 3 Haziran 1985; Kamm The New York Times, 26 Nisan 1985; Friedman, fhe'New York Times, 9 Ocak, 18 Şubat, 20 Şubat 1985; Brezinski, The New York Times, 9 Ekim 1983; Reagan, basın ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ Birçoğu rastgele atılan Katyuşa roketlerinin bombardımanına uğramış Galile halkının çektiği eziyetleri yürek burkucu şekilde anlatan bu ve diğer sayısız yorumlar, Sovyet silahlarıyla silahlanmış Filistinli fanatiklerden, Rus destekli milletlerarası terör ağı merkezi yaratılmasına yol açtığından, bunun da İsrail'i işgal etmeye, Filistin mülteci kamplarını ve diğer hedefleri bombalamaya, kendi halkını zalim terörist saldırılardan korumak durumunda olan her devletin yapacağını yapmaya zorladığından bahsediyordu. Gerçek ise çok farklıydı. David Shipler "İsrail'in 1978'de Güney Lübnan'ı ilk işgaliyle, 1982 Haziran'da-ki işgali arasında geçen dört yılda Lübnan'dan gelen bombalama saldırıları ve teröristlerin sınırı geçerek yaptıkları saldırılar nedeniyle toplam 29 kişi öldürülmüştü; fakat 1982 işgali sırasında sınır oldukça sessizdi" der.46 Bu ifade hiç olmazsa gerçeğin yarısını ifade etmiştir. FKÖ İsrail işgalinden bir yıl önce sınır eylemleri yapmaktan vazgeçmişti; fakat İsrail terörü devam ettiği, birçok sivil öldüğü için sınır sessiz olmaktan uzaktı; sınır sadece ırkçı ABD söylemi içinde "sessiz"di. Dahatoplantısı, The New York Times, 29 Mart 1984, 28 Ekim 1983. Ayrıca Amerikan Yahudi Cemaatleri Birliğı'nin başkanı Rabbi Alexander Schindler'in ifadelerine bakınız; FKÖ "Teslim Olmaktansa Beyrut'un Geriye Kalanlarını da Yıkmayı Tehdit Etmektedir"; Deniz kuvvetlerine verilen "en kötü görev" Filistinlilerin ayrılıp ayrılmadıklarını kontrol etme göreviydi (UPI, The Boston Globe, 28 Ekim 1984). Dinin devletin şiddet kullanması için kullanılmasını gösteren ifadeler The Times'da yeralan makaleden çıkarılmıştır. 46 The New York Times, 7 Haziran 1983. 87 KORSANLAR VE İMPARATORLAR sı, 1978'den beri kuzey İsrail'de yirmidokuz kişi ölürken, ne Shipler ne de onun taraftarları binlerce kişinin İsrail bombardımanları nedeniyle öldürüldüğünü hatırlıyorlardı. Zaten bunlar da ABD basınında zorlukla yer almıştı. 1978'den sonraki bombalama olayları, İsrail'in kuzey komşusuna saldırması ve işgal edilmiş toprakları ve oradaki baskısını artırmasında başlıca engel olan Mısır'ın artık çatışmadan çekilmesi ve ABD askeri desteğinin hızla artmasını sağlayan Camp David "barış süreci" nedeniyledir. William Quandt "İsrail'in FKÖ'ye karşı 1981-1982'de Lübnan'ı işgalinin Mısır-İsrail barış anlaşmalarına başlamasına tesadüf eder göründüğüne" dikkat çeker. Camp David anlaşmalarının çok bariz olan önemi ABD basınında ifade edilemez olsa da, yetenekli Amerikalı gazeteciler tarafından anlışıldığma dikkat çekmek gerekir. İsrail'de yapılan bir röportajda David Shipler şunları söylemiştir: Bana göre barış anlaşması Lübnan'da savaş durumu tesis etmiştir. Artık karşı koymayan bir Mısır'la, İsrail Lübnan'da savaş başlatmak için kendini özgür hissetmiştir. Bu barış anlaşmasından önce İsrail asla böyle bir iş kalkışamazdı. Lübnan'da bir savaşın bir barış anlaşması olmadan vuku bulmayacağı ne ironidir.47 1984 Haziran'ında biten İsrail muhabirliği süresince beş yıl boyunca The Times''da bu tür bir yazı yazma47 Quandt, American-Arab Ajairs, 1985 Güzü; Hillel Schenker'in David Shipler'le yaptığı röportajı, New Outlook (Tel Aviv), Mayıs 1984. 88 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ yan Shipler şöyle devam eder: "Sanırım böyle bir barış anlaşması olmaksızın [savaşa girseydi] İsrailliler arasında bu savaşa çok büyük bir muhalefet
olacaktı." O "Savaşa yönelik büyük muhalefet" kavramının "Güzel İsrail'in imajını restore etmek için savaş sonrası propaganda uydurmacası olduğunu biliyordu. Savaş sonrası Sabra -Şatilla katliamlarına kadar (Savaşın Amerikalı destekçileri destek vermekten vazgeçerken Hindicini savaşında olduğu gibi "önceki muhalefet" tarihi uydurmuşlardı) ve işgal maliyeti artana kadar muhalefet oldukça zayıf olmuştu.48 Tekrar gerçek dünyaya dönelim ve önce "Galile Barışı" harekatının arkaplanmı gözden geçirelim. FKÖ'nün iddiasına göre, planlanan işgale mazeret olarak kullanılabilsin diye 1981 yılında ABD ateşkes anlaşması düzenlediği halde İsrail, 1982 Nisan'mın sonuna doğru bazı provakosyonlara sebep olacak eylemler yapmış, yirmibeş kişinin ölümüne sebep olacak bombalama eyleminde bulunmuş, gemileri batırmıştır. İsrail bombardımanından sonra Mayıs'da olan çok küçük bir misilleme hareketine karşı birçok sivilin zarar görmesine yol açan ağır İsrail bombardımanları ve kara saldırıları olmuştur. Bu İsrail saldırıları Lübnan'da bir büroya 48 Muhalefetteki İşçi Partisi savaşı desteklemiştir. Çünkü araştırmalar göstermiştir ki, Likud'u destekleyenlerin yüzde doksansekizi, İşçi Partisini destekleyenlerin yüzde doksanbiri bu savaşı desteklemektedir. Ağustos ortalarında Beyrut'un bombalanması bittiğinde Begin ve Şa-ron'a verilen destek en yüksek noktalarına, Begin için yüzde seksene, Sharon için yüzde yetmişsekize çıkmıştı; Sabra-Şatilla katliamlarından sonra ise, Begin için yüzde yetmişikiye, Şaron için yüzde altmışdörde. düşmüştü. Bakınız benim The Fateful Triangle, s. 251-262, 394, 378. 89 KORSANLAR VE İMPARATORLAR bile sahip olmayan FKÖ'nün azılı düşmanlarından olan Ebu Nidal tarafından İsrail'in Londra büyükelçisine yapılan suikast teşebbüsüne bir misilleme hareketiydi. Yine aynı "misilleme" hikayeleri. Çok önce planlanmış olan işgal için işte bu suikaste teşebbüs bahane olarak kullanılmıştır. The New Republic Birleşmiş Milletler arabulucusu Brian Urquhart'in başarısının "kayda değer olmadığını, mesela onun 1981'de FKÖ'yle ateşkes müzakerelerinde unutulabilir bir rol oynadığını" söyler.49 Bu belirli bir taraftaki gazetenin bazı olayları "unutmayı" tercih etmek zorunda kalması hiç de şaşırtıcı değildir. Fakat bu tür hafıza kayıplarının bu derece yaygın olması dikkate değer bir özelliktir. Bunlara ilave olarak, 1981 Temmuz olaylarına bakmak da aynı doğrultuda sonuçlar verecektir. Gazete, 28 Mayıs'ta Za'ew Schiff ve Ehud Ya'ari Başbakan Mena-hem Begin ve Genel Kurmay Başkanı Rafael İtan'in "ülkenin Lübnan'da bir savaşa yaklaşması sonucunu yaratacak adımı attığını"; Güney Lübnan'daki "FKÖ merkezlerini" (Yenidilin, İsrail'in vurmak için seçtiği hedefleri anlatan bir terimi) bombalayarak ateşkesi bozduklarını yazar. Schiff ve Ya'ari devamla: "Filistinliler sert bir tepkinin İsrail'i kara operasyonuna kışkırtacağı korkusuyla ihtiyatla mukabele ederken", İsrail saldırılarının 3 Haziran'a kadar karadan ve denizden olmak üzere devam ettiğini söylerler. Yeni bir ateşkes imza49 Philip Weiss, The New Republic, 10 Şubat 1986. 90 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ lanmış, fakat İsrail'in yeni bombardımanlarıyla 10 Tem-muz'da tekrar bozulmuştur. Bu kez Kuzey Galile'de bir paniğe yol açan roket saldırılarıyla Filistin misillemesi olmuş, bunu Beyrut ve diğer sivil hedeflerin yoğun bir şekilde bombalandığı İsrail saldırısı izlemiştir. 24 Tem-muz'da bir ateşkes ilan edilene kadar 450 Arap -hemen hemen hepsi Lübnanlı- ve altı İsrailli öldürüldü.50 İşte, FKÖ teröristleri tarafından rastgele atılan Kat-yuşa roketlerine maruz kalan ve sonunda İsrail'i 1982 Haziran'mda Lübnan'ı işgal ederek misilleme yapmaya zorlayan Kuzey Galile'nin uğradığı zulüm hikayesi hatırlanır. Aynı durum resmi propagandaya hizmet etmeyen ciddi gazeteler için de geçerlidir. Edward Walsh "1981'deki sürekli roket saldırılarının Kiryat Şmona'yı tekrar kuşatma altına aldığını", "çılgına dönen aileleri" ve "yakındaki Filistin mevzilerinden gelen roket ve top
50 Ze'ev Schiff ve Ehud Ya'ari, Israel's Lebanon War-lsrail'in Lübnan Savaşı (1984) s. 35; John Kifner, The New York Times, 25 Temmuz 1981. Schiff ve Ya'ari "hedefleri tayin etme güçlüğü olduğu için otuzu terörist olan yüz kişinin öldürüldüğünü" iddia ederler. Schiff-Ya'ari'nin İbranice olan kitabın bir tercümesiydi; Ya'ari'nin bildirdiğine göre orjinal kitabın yüzde yirmisi İsrail sansürü tarafından çıkarılmıştı (Kol Ha ir, 2 Şubat 1984), saygın bilimadamı Amerikalı Augustos Norton'un "yazara bağlı olmayan saygın gazeteci"yi delil göstererek belirttiği gibi kitabın yüzde ellisi çıkarılmıştı (Middle East Journal, 1985 Yazı). ABD taraftarı olan ordunun saldırısı altındaki Nikaragua'daki sansür ABD'de büyük infial uyandırmıştı. Fakat İsrail'deki bu yaygın sansür hiç şüphesiz İsraillileri de kapsamasına rağmen asıl Araplara yöneliktir. Benim The Fateful Triangle, s. 139; Turning the Tide: The U.S. and Latin America-Akımın Değişmesi: ABD ve Latin Amerika (1987) s. 73 ve Walker', a.g.e., da yeralan makaleme örnek için bakabilirsiniz. 91 KORSANLAR VE İMPARATORLAR saldırılarım" neler olup bittiğini söylemeden anlatmaktadır. Amerikalı Orta Doğu üzerinde yazan çok daha şüpheci ve derin kavrayışlı gazetecilerden biri olan Curtis Wilkie "1981'de FKÖ güçlerinin açtıkları yok edici ateş altında olduğu; Sovyet yapımı Katyuşa roket akınının o yöreden kaçamamış kişilerin sığmaklarda sekiz tüketici gün ve gece geçirecek kadar yoğun olduğunu" söylemiştir. Yine bu "yok edici ateşin" sebepleri veya öldürücü İsrail bombardımanlarında yüzlerce kişinin öldüğü ve sivil bölgedeki veya Beyrut'taki haleti ruhiyeden hiç söz edilmiyordu. Ne de bütün bunları içeren bir yazı başka bir yayında görülüyordu.51 Bu örnek, Arap yani daha az insan olan ilkel kurbanların acılarının gözönüne alınmadığı ırkçı faşist telakkideki ve ABD ideolojik sisteminde benimsenen "terörizm" ve "misilleme" konusunda bizi aydınlatır. "İsrail'in kuzey sınırına yönelik roket ve top saldırılarıyla ilgili ve "Galile Barışı" operasyonuna teşekkür edildiği resmi ifade (bakınız Times New York Times) iki açıdan yanlıştır. Birincisi, sınır işgalden bir yıl önce -İsrail saldırıları ve terörü hariç tutularsa- sessizdi, 1981 Temmuz'undaki roket saldırıları da FKÖ'nün misillemesinden en az yüz kez daha büyük zarara sebep olan İsrail terörüne karşı yapılmıştı. İkincisi, önceki dönemin aksine, roket saldırıları işgal bittikten sonra, 1983 başlarında başlamış ve o zamandan beri devam edegelmiştir. Bir grup İsrailli mu51 Walsh, The Washington Post Weekly, 4 Mart 1985; Wilkie, The Boston Globe, 18 Şubat 1985. 92 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ halif gazetecinin belirttiğine göre, 1985 Eylül'ünde iki haftalık bir dönemde Galile'ye ondört Katyuşa roketi ateşlenmiştir. Bundan başka savaşı izleyen yıllarda Batı Yakasındaki "terörist saldırılar" yüzde elli, 1983 sonuna kadar ise yüzde yetmiş artmış, 1985'e kadar ciddi bir tehdit olmuştu- Filistinliler'in siyasî sistemini ve sivil toplumunu yıkma çabalarının ve zulmün hiç de şaşırtıcı olmayan sonucudur bu eylemler.32 1982 işgalinin gerçek sebebi, tashih edilmiş tarihin söylediğinin tersine, Kuzey Galile'ye yönelik tehdit değildi, Filistin konusunda önde geln uzmanlardan (İşçi Partisi'nin Filistinliler için önerdiği "Ürdün çözü-mü"nü destekleyen, İsrail jargonunda "ılımlı" olan) Hebrew Üniversitesi profesörlerinden Yahuşa Porath'm hemen işgal sonrasında makul bir şekilde izah ettiği gibi durum tam tersineydi. Paroth'a göre, işgal kararı "ateşkesin uygulanması nedeniyle ortaya çıkmıştır". Bu ateşkes İsrail hükümeti için "gerçek bir felakef'ti çünkü hükümetin asayiş kurmama politikasını tehdit ediyordu. Paroth devamla: "Hükümetin umudu FKÖ'yü lojistik ve mahallî destekten mahrum bırakarak yıkmak ve onu daha önceki terörizmine döndürmektir; böylelikle FKÖ uçak kaçıracak, bombalama eylemlerinde bulunacak ve birçok İsrailli'yi öldürecek" sonuçta "kazanmış olduğu meşruiyeti kaybedecek", işgal edilmiş bölgeler üzerinde uygula52 The Fateful Triangle, a.g.e., s. 400'da İsrail basınından bazı örnekler var; News From Within (Tel Aviv), 1 Ekim 1985; Yediot Ahronot, 4 Kasım 1983. 93
KORSANLAR VE İMPARATORLAR nan ve belli başlı siyasî gruplarca olumlu karşılanan sıkı kontrol politikasını tehdit edecek Filistin temsilcileriyle görüşme "tehlikesini bertaraf" edecekti.53 İsrail liderlerinin beklentisi, İsrail'in çıkarlarına hizmet ettiği için, ABD'deki kamuoyunu şekillendiren kişilerin gerçek tarihi bozup, İsrail saldırılarından kaynaklanan terörist eylemleri şayet Arap ırkının yetersizliğine bağlanamıyorsa Arap kültürü ve karakterinin zayıflığına yüklenebilen gelişigüzel şiddet eylemleri olarak tasvir edebilmeleridir. Sonuç olarak, terörizm konusundaki ABD'li yorumcular bu tabii beklentileri büyük bir titizlikle Kudüs ve Washington'da devlet terörü için bir propaganda malzemesi yaparlar. Temel noktalar İsrail'de oldukça iyi kavranıyor. Başbakan İzak Şamir, İsrail'in "askerî olduğu kadar siyasi açıdan da korkunç bir tehlike" olduğu için düşmanla savaşa girdiğini İsrail televizyonunda açıklamıştı. İsrailli eleştirmen B. Michael "bir askeri tehlike bahanesinin kabul edilmeyeceği"ni veya önce vurmakla "siyasî tehlikeyi bertaraf ettiğimizin kabul edilemeye-ceği"ni yazmaktadır. Fıkra yazarı Aron Bachar şu yorumu yapar: "İsrail liderlerinin halet-i ruhiyesini anlamak basittir. Arafat sürekli olarak İsrail'le çeşitli uzlaşmalara girmekle suçlanıyor" ve "israil yönetiminin gözünde -Likudda olduğu gibi İşçi partisinde de- bu en önemli problemdi". 53 Ha'aretz, 25 Haziran 1982; İsrailli yorumcuların benzer analizleri detaylı alıntılar için benim The Fateful Triangle, s. 200 bakınız. 94 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ Benny Morris de şunları ifade etmektedir: "Birçok defa FKÖ'lüler İsrail eylemlerine (Özellikle FKÖ'yü kuzeyde bir savaşa sürükleyecek eylemlere) misillemede bulunmaktan vazgeçmişler ve bir yıl boyunca kuzey sınırında ateş açmamışlardı". Kıdemli IDF memurlarınca bu durum "savaşın kaçınılmazlığının, FKÖ'nün İsrail'in işgal edilmiş toprakları elinde bulundurmasına yönelik tehdidine dayandığı", çünkü "milliyetçi duyguların olgunlaşması FKÖ'ye dayandığı için işgal dilmiş topraklar dahili ve haricindeki tüm Filistinlilerin umudunun FKÖ'ye bağlandığı" şeklinde yorumlanıyordu. Her akıllı yorumcu gibi o da FKÖ'nün askeri tehdidi veya "ele geçiriln silah"la dalga geçiyor ve şu tahminde bulunuyordu: "Birçoğu İsrail'in 1970'leıdeki ilk Güney Lübnan saldırıları nedeniyle göç etmiş olan Batı Beyrut-taki Şiiler, IDF'nin 1982'deki HaziranAğustos kuşatmasını uzun süre hatırlayacaklar" ve "İsrail hedeflerine yönelik Şii terörizm" şeklinde uzun süreli bir reaksiyon göstereceklerdir.54 Sağ kanatta Likud Knesset üyesi Ehud Olmert: "FKÖ'nün İsrail'e yönelik tehdidi onun aşırılığında yat-mamaktadır, aksine Arafat'ın nihaî amacını yani İsrail'in yıkılmasını (Bunun da doğruluğu tartışılabilir. David Ben Gurion'un elinde güç olduğunda çevre ülkeleri, Nil'den Irak'a kadar uzanan "kutsal sınır" diye bilinen yerli halkın "Siyonist sınırları genişletme" nihaî amacından vazgeçmeme politikasını hatırlayın) gerçek54 B. Michael, Ha'aretz, 13 Kasım 1983; Bachar, Yediot Ahronot, 11 Kasım 1983; Morris, The Jarusalem Post, 5 Haziran 1984. 95 KORSANLAR VE İMPARATORLAR leştirecek şey asıl onun ılımlılığında yatacaktır" der. Batı Yakası sabık idarecisi, Profesör Menahem Milson "FKÖ'nün İsrail'e yönelttiği tehlikenin askerî olduğunu düşünmek hatadır, tehlike daha çok siyasî ve ideolojiktir" demektedir. Savunma Bakanı Ariel Şaron hemen işgal öncesinde şöyle bir açıklama yapmıştır: "Batı Yakasında sükunetin sağlanması için Lübnan'da FKÖ'nün imha dilmesi gerekir". Onun aşırı sağcı arkadaşı, Genel Kurmay Başkanı Rafael Eitan, savaşın "FKO'nün siyasî statüsünü" ve İsrail onun "bu tür amaçlarını bloke" etmeye çalışırken "FKO'nün devlet kurma amacı için yaptığı mücadeleyi" zayıflattığı için bir başarı olduğunu söyler. İsrail askerî tarihçisi Uri Milstein (İşçi Partisinin öne sürdüğü Ürdün çözümünü destekleyenlerden biri) bu olayları yorumlarken Şaron-Eitan'ın işgalden
güttükleri amaçları şöyle açıklar: "Lübnan ve Orta Do-ğu'da Yeni Düzen1" kurmak"; "birçok Arap devletinde 55 İsrail'i "Yahudi devleti hakkında söylenecek kötü sözlere inanmaya hazır (dolayısıyla onun düşmanlarıyla, ilgili herşeyi iyi gösteren) kişilerden korumaya" istekli olan The New Republic, Şaron'un düzeni hakkında (Hitlergil anlamda) "Yeni Düzen" olarak gördüğü için The Washington Post'u "büyük iftiralara iştirak etmekle" suçlamıştır. İfade Hit-ler'indir ve Şaron da bu ifadeyi diğer İsrailli yorumcuların kullandığı gibi kullanmıştır. Onların The Washington Post'u bu şekilde suçlamalardan bir ay önce, sağ kanat gazetelerinden Yediot Ahronot'da bir başlıkta şunlar yeralıyordu. Amerikan Büyükelçisi Morris Draper'in Los Angeles'daki Yahudi Federasyonunun kapalı bir görüşmesinde Şaron'dan yaptığı bir alıntıyı delil gösterek "Şaron 'yeni bir düzen' fikrini duyurmada ileri gitti" demektedir (23 Şubat 1984). Bu kullanım standart bir kullanımdı. The New Republic'in İsraillilerin parti çizgisinden yaptıkları sapmaları anlatmakdan dikkatle kaçındığı diğer örnekler için benim Fateful Triangle, (s. 215, 258). 96 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ Sedatizm sürecini ilerletmek" ve "Yahuda ile Sama-ra'nm [Batı Yakası] İsrail devletine katılmasını sağlamak ve belki de "Filistinli problemini çözmek". Siyasî yelpazenin öteki ucunda, ABD'nin liberal ve barışçı tavrına hayran olan Knesset üyesi Ammon Rubinstein şöyle söylemektedir: ateşkese "az-çok" uyul-saydı (bunun anlamı FKÖ uysaydı, İsrail değil) bile, Lübnan işgali, Güney Lübnan'daki silahlar nihaî olarak İsrail'e karşı kullanılmak niyetind olunduğu için, bil fiil değil ama bilkuvve bir tehdit olduğu için Lübnan işgali "haklıydı". FKÖ'nün İsrail'e yönelik bilkuvve bir askerî tehdit oluşturduğu jddialarını ciddiye alsak bile diğer ifadelerin şaşırtıcılığına dikkat çekmek isterim.56 Rubinstein'in ABD'nin Reagan döneminde 1986 Nisan'ında Libya'yı bombalamasını "gelecekteki saldırılara karşı kendini koruma" olarak görüp haklılaştırıl-dığı ilginç doktrinin öncüsü olması dikkate değer. İsrail zulmünün Amerikan savunucuları aynı gereği çok nadir olarak teslim etmektedirler. İşgal'in hemen öncesinde New Republic editörü Martin Paretz, Şaron ve Eitan'ı taklid eder biçimde: Lübnan'da FKÖ'ye yönelik İsrail hareketinin "Batı Yakasındaki Filistinlilerin bağımsız bir devlet olma mücadelelerinde yıllardır çektik56 Olmert, Ma'ariv, 22 Kasım 1983; Milson, Koteret Rashit, 9 Kasım 1983; Ze'ev Schiff'in Ha'aretz, 23 Mayıs 1982; Milshein, Hadoshot, 26 Eylül 1984; Rubinstein, Ha'olam Haze, 8 Haziran 1983; Devletin kurulmasından önce ve sonra Ben Gurion'un istekleri konusuyla ilgili olarak benim Fateful Triangle, s. 51, 160'a bakınız. Shabtai Tevet, Ben-Gurion and the Palestinian Arabs-Ben Curion ve Filistinli Araplar (Oksford,1985), ve Beny Morris'in yazıları, The Jarusalem Post, 11 Ekim 1985. 97 KORSANLAR VE İMPARATORLAR leri aksilikleri aydınlatarak Filistinlileri Kürtler veya Afganlar gibi ezilen uluslar olarak gösterdiği için "sürekli bir askerî yenilgi" anlamına geldiğini belirtir. Filistinli Arap probleminin çözümünü bu "milletin marjinallerinin" transferinde gören (ırkçı Rabbi Kahane'nin bu tavrı için 1. Bölüm, 7 nolu nota bakın) Sosyal Demokrat Michael Walzer savaşdan sonra New Republic'de şu açıklamayı yapmıştır: Şüphesiz ben FKO'nün politik yenilgisini memnunlukla karşılıyorum ve inanıyorum ki bu sınırlı askeri operasyonun sonucu olan FKÖ'nün yenilgisi haklı savaş teorisi açısından incelendiğinde savunulabilir.57 İsrail'in aşırı sağcı kesimiyle Amerikalı liberal solcuların bu meselelerdeki yakınlıklarını görmek hayrete şayandır. Kısacası, savaşın amacı siyasiydi, işgal edilmiş bölgeler bir hedefi oluştururken diğer hedefi de Lübnan'daki "Yeni düzen" oluşturuyordu. Sınırı teröristlerden koruma bahanesi ise itaatkar ABD basınının istekle kandığı bir propaganda malzemesiydi. Filistin terörünün canlanması çok daha iyi olacaktı. Arafat'a doğrudan bir suç isnad edilmese de, "çağın Filistin şiddetinin kurucu babası" (The New Republic) olarak damgalanabilir ve siyasî düzen konusundaki gayretleri böylelikle bertaraf edilebilirdi.
Siyasî bir düzen kurmama, umud edildiği gibi FKO'nün siyasî temellerini yıkmakla neticelenmedi. Bu yüz57 The Fateful Triangle, s. 199 Ha'aretz'de 4 Haziran 1982'de yeralan bir röportajdan bahseder; The Fateful Triangle, s. 117, 263. 98 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ den ABD basını bu tehdide karşı müteyakkız kalmaya ve ABD ve İsrail'in barışı istediği fakat Arap reddediciliği tarafından engellndiğini iddia etmeye devam etti. 1984 Mayıs'ında Arafat, İsraille birbirlerini karşılıklı olarak tanımak için Asya ve Avrupa'da görüşmeler yapma çağrısı yaptı. Bu teklif İsrail tarafından hemen reddedildi. ABD tarafından da görmezden gelindi. Arafat'ın teklifleriyle ilgili olarak UPI'nin uydurduğu bir hikaye The San Fransisco Examinr'in baş sayfasında yer aldı. Mahalli gazetelerde ise bu haber ehemmiyetsiz biçimde yer aldı. Millî basın ise olayı tamamen saklamıştı. Tek istisna olaydan birkaç hafta sonra Washington Post'ta yeralan kısa bir nottu. The New York Times'da Arafat diplomatik görüşmelere karşı isteksiz olduğu için sürekli yerilirken (diğer basınla birlikte) bu konuda tek bir satır yazmayı bile reddetti, yasakladı. Genel olarak gazete önemli oldukça olayların gazeteye yansımasını daha çok belirliyordu. Bu da ABD hükümetinin meselelere olan yaklaşımı nedeniyle oldukça tabii bir durumdu.58 58 Le Nouvel Obseroateur, 4 Mayıs; The Observer (londra), 29 Nisan; The Jarusalem Post, 16 Mayıs; The San Francisco Examiner, 5 Mayıs; The Washington Post, 8 Temmuz 1984. Ayrıntılı bilgi için benim "Manufacture «af Consent-İznin Verilmsi", Our Genration, Cilt 17, No 1., Eylü! 1985 ve yine benim "United States and the Middle East-ABD ve Orta Doğu" END Papers (İngiltere) V9S5 Yazı. İsrail'in, ABD'nin de desteğiyle siyasî bir düzen kurmak istememesini gösteren olaylar için bakınız benim Faieful Triangle, ve Beilin İsrail'de çok yakın zamanda ortaya çıkarılan belgeler bunun çok eskiye dayandığını göstermektedir. New York Times'da bu ve diğer alanlarda uygun bir tarihin yaratılmasının başarılmasını görmek için 1. bölüme ve benim "AH the News That Fits-Her-şey Uygundur" UTNE Reader, Şubat-Mart 1986. 99 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Olayların farkında olan İsrailliler'in şüphesiz Arafat'ın teklifinden haberi vardı. Yıllardır şahin olarak bilinen sabık askeri istihbarat Generali (em.) Yehoşafat Harkabi şunları söyler: FKÖ, siyasî bir düzeni, alternatifinin oldukça feci ve tam bir yıkıma yol açabileceğini bildiği için istemektedir. Hüseyin ve Batı yakasındaki diğer Araplar gibi Arafat da bir düzenin olmadığı takdirde İsrail'in Filistinlileri barındıran bütün komşu kasabaları yakıp yıkacağından korkmaktadır. (Yani) Arafat İsrail'e göre oldukça ılımlı bir tavrı benimsemektedir.59 Bu ifadeler şu noktaların altını çizmektedir: 1) Eğer terörizmi anlama konusunda ciddi bir çaba içindeysek terörizmin içinde bulunduğu konteks son derece önemlidir. 2) Terör bizim benzeri veya daha kötülerini yaptıklarımız değil de diğerlerinin işlediği bir suçtur, örneğimizde İsrail veya Amerikalılar suçlu değil, Filistinliler suçludur. 3) "Terörizm" veya "misilleme" bir tanım değil propaganda malzemesidir. Belli siyasî amaçları gerçekleştirmek üzere halkda infial uyandırmak için dikkatlice seçilen terörizm eylemleri vardır. Filistinli, Lübnanlı şii, Libya, Suriye, hatta bu amaçla Arap sayılan İranlı'ların eylemleri arasından seçilir bu eylemler. Bu neticeler için ayrıntılı araştırmalar gerekir. Yine misilleme meselesine dönelim. Şiilerin Kiryat Şemona'ya 1985 Aralığı'nda yaptıkları ilk roket saldırısı, işgalden üç yıl sonra, 1985'in ilk aylarında iktidara 59 Ha'aretz, 29 Eylül, 1985 (Amnon Kapeliouk he Mond Diplomatique'run ' Kasım 1985 salısında bu olaya atıf yapar); Koteret Rashit, 9 Ekim 1985. 100 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ.VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ gelen Şimon Perez dönemindeki demir yumruk operasyonlarıyla had noktaya ulaşan zulümden sonra yapılmıştı. Fakat basın zaten günlük hayatı görmezden geldiği için işgalcilerin zalimliğini anlatmakta başarısız olundu. Aynı şey, işgal
edilmiş topraklarda zalim, haysiyet kırıcı eylemlerde bulunan, baskı kuran ve iş gücünü sömüren (çocuklar dahil), siyasî ve kültürel hayatın üzerinde sıkı kontrol kuran ve iktisadî gelişmeyi engelleyen İsrail gaddarlığının binde bir anlatılması konusunda da geçerlidir. Bu konuyu çok daha iyi açıklayan bir tasviri, roket saldırılarından bir ay önce, "Güney Lübnan'daki bir Şii köyünde hayatın ve ölümün hikayesi"ni anlatan Julie Flint yapmıştır. Resmi tarih anlayışına göre (37 nolu nota bakın) Güney Lübnan FKÖ terörizmine maruz kaldığı dönemde, Nebatiye yakınlarındaki Kfar Roummane "8.000 nüfusu olan zengin bir tarım kasabasıydı." The New York Times'm FKÖ yönetiminden "kurtulması" olarak adlandırdığı olaydan sonra Kfar Roummane, İsrailli ve onların Lübnanlı müttefikleri olan Güney Lübnan ordusu tarafından kurulan iki cepheden devamlı bombalanması -ki bunların bazıları şafak vaktinden akşama kadar, bazıları da birkaç saat sürüyordu- çeşitli yaralamalara ve altı bin kişinin, köyün üçte ikisinin, "ölen köylerini" hiç düşünmeden terketmelerine sebebiyet vermişti. Bu köyde hiçbir direniş hareketine de rastlanmıyordu. Zaten bu geniş, çıplak yamaçtaki apolitik köylülerin arasında bunun olma ihtimali oldukça azdı.60 60 Julie Flint, The Manchester Guardian Weekly, 19 Ocak 1986. 101 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Qiryat Shemona'nm bombalanması, Perez-Rabin'in Demir Yumruk operasyonunun zulmünü hiç hesaba katmasak bile, "terörizm" mi olmaktadır yoksa "misilleme" mi? Teröristlerin hayatına bakmak da oldukça açıklayıcı olacaktır. The Washington Post'un terörizmle ilgili olarak beş bölümden oluşan bir yazı dizisinde yeralan bir röportajın yapıldığı biri oldukça tipikdir. "Londra'dan Kuveyt'e kadar bütün hapishanelerde bulunan tipik bir terörist olarak seçilmiş" olan bu kişi İsrail hapishanesinde 18 yıl tutuklu kalmıştır. "Onun hayatında şahsî trajediyle (babasının 1946'da Kudüs'ün bombalanması sırasında ölümü) bir inanç sistemini keşfedişi birleşip soğukkanlı siyasî cinayetler dünyasına itmiştir". "Babasını öldüren bomba ve Menahem Be-gin'in önderliğindeki Irgun Siyonist yeraltı örgütünün 90'dan fazla kişiyi şimdi King David Hotel olan İngiliz askeri karakola götürmesi"61, "batı Yakasındaki Filistin kampının şartlarının 'gerçekliği' ile tanıştırıldığını söylediği" anlatılır. Sadece kampların değil, işgal edilmiş toprakların 'gerçeği' de, ulusal basının işgalin "işbirliği modeli" ve "Arap-İsrail birlikteliğinin bir denemesi" olduğu yolundaki sözlerine rağmen zalim ve acıydı.62 "Misilleme" kavramına şu şekilde bakmaya devam edelim. 61 The Post, "terörist kumandan" Menahem Begin'in yaptığı eylemleri "terörist eylemler" olarak tasvir etmemektedir. 62 Christian Williams, Bob Woodward ve Richard Harwood, "Who Are They?", The Washington Post, 10 Şubat 1984; The New York Times, 19 102 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ 5 Ekim 1985'te Sina sahilinde 7 İsrailli turisti öldüren Mısırlı asker Süleyman Hater'i ele alalım. Mısır basını, annesinin "bu Yahudilerin ölmesinden memnunluk duyduğunu" söylediğini ve Bahir el-Bekir isimli köyün doktorunun bu olayı Mısır ve İsrail arasındaki "hayali barış"a karşı uyarı ateşi olarak tarif ettiğini yazar. Bu izah edilemez suça bu şaşırtıcı tepkiler niye? Birkaç gün önceki Tunus'un bombalanması olabilir ama başka sebeplerin olması daha kuvvetli bir ihtimal. 1970'de İsrail savaş uçakları Bahir el-Bekir'i bombalamış, 47 okul çocuğu bu bombalamada ölmüştü. "Aşındırma harbi" süresince geniş ölçekli İsrail bombardımanları Mısır'ın çok içlerine kadar oluyor, Süveyş Kanalı bölgesinden 1,5 milyon kişinin buradan göç etmesini gerektiriyordu. Hatta Mısır'ın dahilî savunmaMayıs 1976'da çıkan başmakale. ABD'de genellikle gizlenen gerçekleri öğrenmek için bakınız benim Towards a New Cold War, ve Fateful Triangle, Bu konuyla ilgili olarak "İnsan Hakları" kuruluşlarının tavırları dikkate değer. İstenmeyen hiçbir kayıtlara geçmemesi için İnsan Hakları Derneği İsrail'in tarihte biricik devlet olduğunu göstermeye çalışır. Halbuki yönetici İşçi Partisi bu yargıyı
hükümsüz bırakacak; fakat İsrail mahkemesi tarafından aklanacak, terörist eylemlerde bulunuyordu; benim Peace in the Middle East? - Orta Doğu'da Bans mı? (Pantheon, 1974) s, 196-197, Fateful Triangle s. 142,178 ve referanslara bakın. Başka herhangi bir ülke mevzu bahis olsaydı bu olaylar tam bir gaddarlık olarak değerlendirilirdi; fakat Milletlerarası İnsan Hakları Derneği'nin bu iki yüzlü davranışı onun şöhretini etkilemedi. Yine benzer şekilde, bu konuyla ilgili yayın organı, Human Rights Internet''de hiçbir yorum yapılmadan bahsedilen terörist eylemleri savunmak için İftira Karşıtı Derneği'nin yaptığı açıklamaların burada yayınlanmasına izin verilmiştir. Bu izin de hiçbir devlete verilemezdi. Mesela, Sovyetler Birliği'ne yönelik suçlamalara cevap hakkı, şüphesiz haklı olarak (!) verilmemişti. 103 KORSANLAR VE İMPARATORLAR sında görevli MIGTerin İsrail jet fantomları tarafından vurulmasıyla genel bir savaş tehlikesi bile ortaya çıkıyordu.63 Times'm İsrail muhabiri Hater'le yaptığı röportajda onun "milliyetçi ve İsrail karşıtı güdülerle hareket ettiğini söylerken" bazı şeyleri atlıyordu64 tersine çevrilmiş gerçekler ise kesinlikle gözden kaçırılmıyordu. David Hirst "milletlerarası terörizmin (kelimenin batılı anlamıyla) başlıca önemli merkezinin Lübnan olduğunu" söyler. Lübnan ya kendi teröristlerini beslemekte ya da Filistinliler'den olan "çok az tanınan ama bombardıman, cinayet, katliamla, korku, nefret ve güvensizlik saçan teröristlere uygun bir yurt olmakta veya toplumlarına ABD destekli İsrail saldırılarıyla son darbe vurulan Lübnanlılar'dır bu teröristler. Bu gruplar arasında, Bugünün gençliğinde şu kanaat yer etmiştir... ülkesinin İsrail'le olan işbirliği politikasını daha önce hiç bu kadar yükselmediği seviyeye getiren Başkan Reagan döneminde ABD tüm düzeni öylesine müsamahasız biçimde ortadan kaldırmıştır ki, her-şey bu düzenin şimdi yıkılmasını haklılaştırır. Terörist güdü muhtemelen Filistinliler arasında en güçlü güdüdür fakat aynı şekilde Lübnanlı, Arap veya -en hayret verici gösterilerinde- Şiiler arasında da bulunabilir. 63 New Outlook (Tel Aviv), Ekim 1985; Davar, 18 Temmuz 1985; Askeri tarihçi Uri Milstein'ın değerlendirmelerinin aksine, Mısır mevzilerine açılan tank ateşleriyle yüzlerce askerin ölümüne sebep olan "aşındırma harbi"ne yol açan çatışmanın İsrail tarafından başlatıldığını yazar. Monitin, Ağustos 1984. 64 Thomas Friedman, The New York Times, 31 Ocak 1986. 104 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ Önemli nokta Yehoşafat Harkabi tarafından ifade edilmiştir; "Filistinlilere şerefli bir çözüm önerebilmek için onların kendi kaderlerini tayin etme haklarına saygı duyulmalıdır; terörizm probleminin çözümü budur. Bataklık kurutulursa sivrisinek de biter".6d ABD-İsrail bütüncül terörizmi ve zalimliği Hirst'in tarif ettiği vaziyete -belki de beklenildiği gibi bilinçli olarak- katkıda bulunmuştur. Bu iki terörist devlet de sonuçtan çok memnundurlar. Bu memnuniyet onların şiddet hareketlerini devam ettirmelerini de açıklamaktadır. Dahası, kendilerinin iştirak ettikleri tek tek terörizm olayları, toplumu kışkırtarak daha genel amaçlar için de kullanılmaktadır. Bütün bunlar için tek gerekli olan şey, propaganda sistemidir. Bu propaganda sistemi bir emir üzerine "topluca aynı şeyi söylemey", ABD motivasyonunu, kaynaklarını, takib ettiği usulü, giriştiği işlerin anlaşılmasını engellemeye dayanmaktadır. Bu sebeple siyaset yapıcıları çok az şeye dikkat etmek zorundadırlar. Terörist eylemler onları yapanlarca "misilleme" (Veya ABD ve İsrail terörizminin "önleyici" olarak değerlendirilmesi gibi) olarak niteleniyor. Yani Tunus'un bombalanması, Tunus bombardımanı kurbanlarıyla Larnaka olayı arasında hiçbir bağ olmamasına rağmen Larnaka olayına bir "misilleme"ydi. Larnaka olayı bundan başka, Kıbrıs'tan Lübnan'a giden geminin İsrailliler tarafından kaçırılması olayına da "misilleme" için 65 Hirst, The Manchester Guardian Weekly, 20 Nisan 1986; Harkabi Amnon Kapeliouk'un Le Monde Diplomatique'de (Şubat 1986) iktibas ettiği yazı. 105 KORSANLAR VE İMPARATORLAR
mazeret görevi görüyor ve bu olayı meşrulaştırıyor-du.66 Her zamanki gibi ABD birinci iddiayı haklı olarak görür. Terörist saldırıyı haklılaştırma iddialarını bir tarafa bırakıp gerçeklere bakacak olursak, hiç şüphesiz İsrail'in yıllardır denizde insan ve gemi kaçırma olayları yaptığını görürüz. Bu suçları ABD ya görmezdn gelmekte ya da çok az değinmektedir. Fakat bu suçları işleyen Araplar olursa aynı suçlar çok büyük bir kızgınlığa yol açmaktadır. İsrail Yüksek Mahkemesi'nin bu prosedürü tasdik etmesi dahi yeterince değerlendirilmemiştir. İsrail'in karasuları dışında yakalandığını söyleyerek temyiz için Yüksek Mahkemeye başvuran bir Arap'm davasında Mahkeme şuna karar vermiştir: "mahkumiyet kararının meşruluğunu şüphelinin İsrail sınırlarına ne ile getirildiği etkilemez." ve İsrail mahkemesi İsrail dışında bile olsa suçlu olarak değerlendirdiği kişiler için ceza verebilir. Bu davada mahkeme "güvenlik nedenleri" yüzünden temyize başvuran kişinin hapishanede kalmasının gerekli olduğu kararını vermiştir.67 1976 yılındaki tarihi kayıtlara dönecek olursak, Knesset üyesi General (em.) Mattityahu Peled'e göre 66 FKÖ, üç İsraillinin bu operasyonlar süresince katledildiği iddiasının, İsrailli gazeteci David Shaham'm da belirttiği gibi, doğru olmadığını iddia eder. (John Bulloch, "FKÖ'nün Kurbanları Mossad Ajanlarıydı", The Daily Telegraph (Londra), 3 Ekim 1985; Shaham, El-Fecr, 29 Kasım 1985. 67 Ha'artz, 12 Haziran 1986. Yazıda yargılama yapıldığına dair bir ibare yoktur. 106 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ • FKÖ ve İsrail arasında görüşülen barışçı adımları engellemek için İsrail donanması Lübnanlı müslümanlara ait gemileri ele geçirmiş ve onları müslümanları öldüren Hristiyan müttefiklerine vermişti. Başbakan Rabin bu olayı doğrulamış, fakat bu olayın barışçı görüşmelerden önce olduğunu söylemiş, Savunma Bakanı Simon Perez ise bu gerçeği reddetmiştir. 1983 Kasım'ın-daki mahkum mübadelesinde The Times'm ilk sayfasındaki onsekiz sayfalık bir yazıda meşhur Ensar mahkum kampında tutulan 37 Arap mahkumdan bahsedilmektedir: "İsrail donanması tarafından Kıbrıs'tan Trablus-şam'a giderken Beyrut'un kuzeyinde yollarından alıkonulmuştu". Bu durum hiçbir yorumu gerektirmemektedir.68 1984 Haziran'mda, İsrail, Lübnan-Kıbrıs arasında sefer yapan, Lübnan sahilinden 5 mil açıkta, ağzına kadar barut dolu bir feribotu kaçırmış, Hayfa'ya yanaşmaya zorlamış ve burada 8'i Lübnanlı biri Suriyeli olan 9 kişiyi gözaltına almıştır. Bunların beşi sorgulamadan sonra serbest bırakılmış, bir kadın ve İngiltere'den tatil için Beyrut'a gelen bir öğrenci dahil dört kişi alıkon-muştur. Bunlardan ikisi iki hafta sonra serbest bırakılmıştır, ancak diğerlerinin akıbeti hala meçhul. Bu mesele öylesine önemsiz addedilmiştir ki kaçırılan yolcuların akıbetlerini öğrenmek için gazetelerin arka sayfalarındaki ufak haberleri araştırmak icap etmiştir. 68 The Fateful Triangl, s. 77; David Shipler, The New York Times, 25 Kasım 1983; The New York Times, 26 Ocak 1984, son paragraf. 107 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Observer gazetesi, yolcuları Müslüman Batı Beyrut yerine Maruni Cuniye limanını kullanmaya zorlamakla, Lübnanlılara, Müslümanların güçsüz oldukları işaretini vererek, İsrail'le birlikte olmaları gerektiği mesajını vermek için "siyasî bir sebep" icad eder olay için. Lübnan, Godfrey Jansen'in İsrail'in "milletlerarası terörizminin uzun listesindeki bir madde" olarak nitelediği bu olayı "korsanlık hareketi" olarak değerlendirip kınamıştır. Jansen şöyle devam etmiştir: "Bu deniz terörizmi eylemlerini devam ettirmek için İsrailliler" Jansen'in saçma bulduğu "FKÖ'nün deniz operasyonlarının üssü olduğu söylenen Trablusşam'ın küçük adalarını bombaladılar." Lübnan polisi onbeş kişinin öldüğünü, yirmisinin de kaybolduğunu ve Sünni izci çocuk kampındaki balıkçı ve çocukların "en kötü yara alan" hedef olduğunu ifade etmektedir.69 The Ti?nes 1982 savaşı öncesinde İsrail'in "gemi durdurma" (Yeni Dilden tercüme edersek, kaçırma) olayını "İsrail donanmasının güneyde Sayda ve Tir limanlarına giden veya oradan ayrılan gemileri, gerillaları aramak için düzenli olarak
durdurulduğu" şeklinde, her zamanki gibi İsrail iddialarını birinci derecede haklı bularak vermiştir. Fakat sivil İsrail gemilerini Suriye'nin benzer biçimde durdurması çok farklı olarak 69 The New York Times, 30 Haziran, 1 Temmuz; The Boston Globe, Temmuz, 1, 4, 12; The Middle East Reporter (Beyrut) 30 Haziran; The Obsor-ver (Londra), 1 Temmuz; Jansen, Middle East International, 13 Temmuz 1984. 108 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ yorumlanacaktı. Aynı şekilde sivil bir Libya yatının 4 Şubat 1986'da İsrail tarafından kaçırılması soğukkanlı bir şekilde karşılanmış -yanlış istihbarata dayanan bir hata olarak eleştirilmiştir.70 25 Nisan 1985'de Lübnan-Kıbrıs arasında çalışan sivil gemilerden kaçırılan ve İsrail'de gizli hapishanelere gönderilen Filistinlilerin bu kaçırılma olayından ancak bu Filistinlilerden birinin Yüksek Mahkemeye başvurusu dolayısıyla İsrail televizyonunda yapılan bir röportajla (İsrail'de) haberdar olunabilmiştir. Belki de başka bilinmeyen bu tür bir çok olay vardır.71 Çoğu sadece tesadüfi olarak bilinen bu olayların hiçbiri, Arap "rehinelerin" Suriyelilerle (gerçekte, stratejik Golan tepelerinin İsrail işgali altında oturan Dürzi köylüleri olan) mübadele edilmesinden daha fazla alaka uyandırmıyordu.72 Gemileri ve istediği kişileri kaçırmak, gerçek ne olursa olsun "terörist hedefler" diye adlandırdığı yerleri -ABD'nin seçkin kamuoyunun tasdikiyle- bombalaması İsrail'in imtiyazı olarak görülmektedir. Beyrut'un kuzeyindeki Trablusşam'ın küçük adalarının birinde Lübnanlı balıkçı ve izci çocukların öldüğü İsrail saldırısı üzerinde biraz duralım. Bu hadise oldukça 70 Thomas Friedman, The New York Times, 5 Şubat; ABD "İsrail'in eylemleri hakkında bir değerlendirme yapmaktan kaçınmaktadır", (The New York Times, 5 Şubat); bundan başka bakınız Norman Kempster, The Los Angeles Times, 5 Şubat 1986. 71 News From Within (Kudüs), 1 Kasım 1985. 72 The Los Angeles Times, The Boston Globe, 29 Haziran 1984. Golan'daki şiddetli baskılar için bakınız benim The Fateful Triangle, s. 132. 109 KORSANLAR VE İMPARATORLAR önemsiz karşılanmıştır. Ama bu saldırıdan çok daha ciddi sayısız İsrail saldırıları için bile genel kural ilgisizliktir. Oysa Filistin saldırıları için durum çok farklıdır. En çok korkuyla anılanı, 1974'te Me'let'te mahkumları serbest bırakmak için teröristlerin isteklerini müzakere etmeyi düşünen General Mordehay Gur'un karşı çıkmasına rağmen Moşe Dayan'm bu mübadeleyi reddetmesi ve bir kurtarma operasyonu düzenlemesi nedeniyle pa-ramiliter öğrenci grubunun yirmiiki üyesini çapraz ateşte öldürme olayıdır.73 "İnsan hayatına kıymet veren ülke" ve belki de tarihte eşi olmayan "yüksek ahlakî amaçlara sahip" ülkenin Lübnanlı izci çocukları öldürme olayının niçin daha az zulüm olarak görüldüğü sorulabilir.74 Me'let saldırısından iki gün önce İsrail jetleri El-Kfeir'i bombalamışlar ve dört sivilin ölmesine yol açmışlardı. Edward Said'e göre Me'let saldırısını "İsrail'in Napalm bombalarıyla sürekli olarak Güney Lübnan'daki Filistin mülteci kamplarını bombaladığı ve iki yüzden fazla kişinin ölümüne yol açtığı saldırı izlemiştir". Me'let saldırısının yapıldığı dönemde İsrail, Güney Lübnan'da yaygın olarak bomba, kitle imha silahları, Napalm kullanarak deniz saldırıları, top ateşi, komando saldırılarıyla binlerce kişiyi öldürmüş (Batı bundan hiç rahatsız olmadı, bu yüzden de konuyla ilgili ABLTde hiçbir doğru rakam yok) ve binlercesini de Ku73 Yakın geçmişteki olaylar için bakınız, Uri Milshtein, Monitin, Ağustos 1984. 74 Önsöze bakınız. 110 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ zey Beyrut'un etrafındaki kenar mahallelere sürmüş-tü.75 Bu olaylara ilgi çok azdı ve nadiren kayıtlara geçiyordu. Bunların hiçbiri terörizm tarihine geçemedi, tashih edilmiş tarihe baktığımızda bu olaylar hiç
olmamış bile. Fakat 1970'lerin ilk yıllarındaki FKÖ terörist atakları çok şiddetli biçimde kınanıyor ve bunlar Filistinlilerin kendi kaderlerini belirleme görüşmeleri yapmak için asla iyi bir eş olamayacaklarının bir delili olarak sunuluyordu. Aynı dönemlerde basın, İsrail'i eleştirmekle, hatta FKÖ taraftarı olmakla suçlanıyordu. Bu olayların yorumu için ABD'de "ılımlı" olarak onurlandırılan İsrail liderlerinin söylediklerine bakabiliriz. Mesela, Washington Büyükelçisi sonra da Camp-David öncesi, Lübnan'da İsrail zulmünün en yoğun olduğu dönemde başbakanlık yapmış olan İzak Rabin şunları söyler: "Güney Lübnan'daki sivil halkın durumunu gözardı edemezdik... Bölge halkına yardım etmek ve düşman teröristlerin onları silip süpürmesini engellemek bizim insanlık görevimizdi"76 Rabin'in hatıralarını okuyanlar bu sözlerde hiçbir yanlışlık bulmuyorlar böylece ideolojik amaçlı tarih ve Batı'da çok derin bir Arap Düşmanlığı tesis edilmiş bulunuyor. Ayrıca korsanlık ve kaçırma hakkının sadece İsrail'de bulunmadığına da dikkat çekilmesi gerekiyor. 75 The fateful Triangle, s. 188. 76 The Rabin Memoirs-Rabin Hattraları (1979) s. 280-281. 111 KORSANLAR VE İMPARATORLAR 1985 Ekim'inde vuku bulan Achille Lauro uçak kaçırma eylemini kınayan Tass'm bir yazısında, bir Sovyet uçağını kaçırıp bir hostesi öldüren ve diğer mürettabatı yaralayan kişilere ABD'de sığınma hakkı verildiği, yargılanmaları için Sovyetler'e gönderilmediği için ABD'yi ikiyüzlülükle suçlayan ifadeler vardır.77 Bu olay iyi bilinmemektedir ama öyle görünüyor ki ikiyüzlülük suçlaması hak edilmiş bir suçlamadır. Bu olaylar tek değildir. Dışişleri Bakanlığı danışmanı Abraham Sofaer şunları söylemektedir: 1950'ler boyunca, Amerika uçak kaçırmaya şiddetle muhafelet ettiği halde ABD ve onun Batılı müttefikleri Çekoslovakya, Sovyetler Birliği, Polonya, Yugoslavya ve diğer komünist rejimlerin uçak, tren, gemi kaçıranları istemelerine red cevabı vermişlerdir. Safaer ABD'nin "uçak kaçırma olaylarının salgın hale geldiği" ve "masum yolcuların güvenliğine, hoşgörüyle bakılamayacak kadar büyük ve ciddi bir tehdit olduğu" 1960'larm sonları ve 1970'lerin başlarında "bu politikasını gözden geçirdiğini" iddia eder.78 Bu da zulme karşı kahramanca direnmekten çok, kaçırma olaylarının ABD ve onun müttefiklerine karşı yöneltilmesi yani terö77 The New York Times, 12 Ekim 1985. O sıralarda The Times, İran'ı 1984 Aralığında Kuveyt uçağını kaçırıp iki Amerikalıyı öldürenleri cezalandırmadığı, sınırdışı etmediği için kınamakta ve Kaddafi'nin "kaçakçıları sığındırdığı" sürece, Batı'nm Libya'yı boykot etmesini istiyordu. Baş Makale, The New York Times, 14 Mayıs 1986. Fakat Sovyet uçaklarını kaçıranlara veya ABD'nin İsrail gibi uydu ülkelerinin korsanlığı veya uçak kaçırma olaylarını himaye edenler hakkında benzer şeyler söylenmiyordu. 78 Abraham Sofaer, Foreign Affairs, 1986 Yazı. 112 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ rizm kavramı içine girmesi dolayısıyla gerçekleştirilen tavır değişikliğinin Yenidilde ifadesidir. Yine ABD destekli kaçırma olaylarına basında yer verilmemiştir. Ayrıca, Orta Doğu'daki ilk uçak kaçırma olayının herkes tarafından bilinen bir olay olmadığı söylenebilir. 1954 Aralığı'nda İsrail tarafından, Suriye Havayolları sivil uçağının durdurulması ve Lydda havaalanına inmye zorlamasıyla yapılmıştır. [Genel Kurmaybaşkanı Moşe Dayan'm niyeti "Şam'daki mahkumlarımızı serbest bırakmak için rehine elde etmek"ti]. Başbakan Moşe Şa-rett'in günlüğüne yazdığına göre Genelkurmay Başkanının bahsettiği mahkumlar Suriye'de casusluk yaparken yakalanan İsrailli askerlerdi. İsrail'de tutuklu bulunan Filistinli mahkumları kurtarmak için Me'let'te rehin alman çocukların ölümüne yol açan bir kurtarma operasyonunu yirmi yıl sonra emreden de Moşe Dayan'dı. Şarett özel olarak günlüğüne şöyle yazmıştı: "Uçakları kaçırmak için hiçbir haklı sebebimiz yoktu. ABD Dış İşleri Bakanının yaptığımızın milletlerarası
pratikte bir eşinin daha olmadığı sözünün doğruluğundan şüphelenmek için de hiçbir sebebimiz yoktu". Fakat bu olay tarihî kayıtlarda yer almamış, ve İsrail Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Benjamin Natanyahu (şimdi milletlerarası terörizm konusunda saygın bir yorumcudur) ulusal televizyona çıkıp hiçbir tenakuza düşme korkusu olmadan FKÖ'yü uçak kaçırmayı ve diplomatları öldürmeyi "icad etmekle" suçlayabilmiştir.79 79 Moshe Şarett'in şahsi günlüğüne (AAUG, 1980) dayanarak hazırlanmış bir çalışma olan Livia Rokach'ın Israel's Sacred Terorism-İsrail'in 113 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Diplomatların öldürülmesiyle ilgili olarak hatırlayabildiğimiz tek olay, başkanlığını Natanyahu'nun amirinin, katletme emrini veren üç generalden birinin Dış İşleri Bakanı İzak Şamir'in olduğu terörist örgüt tarafından Birleşmiş Milletler arabulucusu Folke Bernadot-te'nin 1948'de katledilmesidir. (Bu emri veren generallerin şimdi ölü olan ikincisi İsrail basınında uzun yıllar bulunmuş olan saygın bir yorumcuydu). David Ben Gu-rion'un yakın arkadaşı, onun katillerden biri olduğunu iddia etmiş, fakat Ben Gurion bunu sır olarak saklamıştı. İsrail hükümeti bu eylemlerden sorumlu olanların hapishaneden kaçışını ve ülkeden çıkarılışını da sağladı. Siyonist tarihçi Jon Kimce kendi görüş açısından şunları yazar: "Millî seviyede bir infial ve bu suçu işleyenleri yakalama kararı yoktu" ve "infial duygusu yoğun değildi", "çoğunluğun tutumu Yahudilerin bir başka düşmanının da ortadan kalktığıdır". Bu kasten öldürme olayı, İsrail'e yönelik çeşitli tepkilere sebep olmuş ve diplomatların işlerini güçleştirdiği için kınanmıştır, yoksa öldürme olayına başvurmanın kendisi kötü olduğu için değil".80 Bizim seçici hafızamızda sadece Arap eylemleri "terörizm belası" olarak kalmaktadır. Kutsal Terörizmi, s. 20; "Sixty Minutes-Altmış Dakika", CBS, saat 17.00, 19 Ocak 1986. 80 Süne Persson, Mediation and Assasination-Arabuluculuk ve Cinayet (Londra, 1979); Michael Bar-Zohar, Ben-Gurion: A Bibliography (Dela-cotte, 1978) s. 180-81; Stephen Green, Taking Sides-Taraf Tutma (Morrow, 1984), s. 38; Kimsche, Seven Fallen Pillars-Yıkılan Yedi Sütun (1953) s. 272-73. 114 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ Tunus'un bombalanmasına misilleme olarak Achille Lauro' nun kaçırılmasından sonra, gemi kaçırma olayı Batı'nın başlıca konusu oldu. Reuter haber ajansının yaptığı bir araştırma şu sonucu gösteriyordu: "1961'den beri sadece bir elin parmakları sayısınca gemi kaçırma eylemi olmuştur. Sadece müslümanlarm yaptıkları sayılmış, İsrail'in yaptıkları listede yer almamıştır.81 ABD'nin taraftarları tarafından yapıldığı için terörizm kapsamına girmeyen sadece kaçırma olayları değildir. Jeane Kirkpatrick Yeşilbarış anti-nükleer protesto gemisi Rainbrow Warrior Fransızlar tarafından bombalanıp bir kişi öldürüldüğünde bunun terörizm olmadığını söyler:'"Fransızların sivillere saldırıp onları öldürmeye niyetlerinin olmadığını söyleyebilirim". "Mitterand'm en iyi saati" başlıklı makalesinde The Asian Wall Street şöyle yazar: "Yeşilbarış kampanyaları çok tehlikeli ve azgındır.. Bu yüzden Fransız hükümeti Rainbrow Warrior'a karşı güç kullanmak için hazırlandı... hükümet onu [güç] kullanma önceliğine sahiptir". The New York Times'da bu meseleyle ilgili bir kitabın tenkidini yapan David Housego Fransızları yaptıkları "bu ahmakça muamele" den, "kötü hata" dan dolayı eleştirir; geminin "bombalanmasına hiç gerek yoktu", "Fransızlar çok daha az kötü şöhretle bu amacı gerçekleştirebilirdi" der. Bu "ahmakça hatalar"dan bahsederek Housego şu sonucu çıkarır: "Bay Hernu'yu (Savunma Bakanı) kabahatli saymamak ve Fransız görevlileri Yeni Zelandalıları tutuklamalarından dolayı kabahatli 81 The Globe Mail (Toronto). 9 Ekim 1985. 115 KORSANLAR VE İMPARATORLAR saymamak mümkün değildir". Housego temel bağlantıları gözardı ederek bu meseleyi Watergate ile karşılaştırır: Bu sonunda da "hatalar" nedeniyle büyük bir yaygara koparılmış, Kongre ve basın Nikson yönetiminin
82 The New York Times, 27 Eylül 1985, sadece bir resim altyazısı; The Asian Wall St. journal (22 Ağustos)'da çıkan Alexander Cockburn'un The Nation''da çıkan yazısı, 2 Eylül 1985. Hosego, The New York Times Book Review, 20 Temmuz 1986. Diğer bir terörist devlet olan Fransa'da, bu ülkenin Yeni Zelanda'ya uyguladığı zulmün protestosu hiç görülmedi. Yeni Zelenda'ya yapılan müdahaleden sonra Paristen yapılan açıklamada şu ifadeler yer alıyordu: Bu eylem özeleştiri gerektirmez aksine bir vatanseverliktir. Fransa'nın görüşüne göre Yeni Zelenda ve onun başbakanı David Langi iki ajanı tutukladığı için suç işlemişti. Fakat Fransa'da Yeşil Barış üyesinin ölümü veya Yeni Zelenda'nın egemenliğini ihlal olayları bu türden tepki çekebilecek olay olarak algılanmıyordu. Sosyalist hükümetin "suç niteliğindeki eylemler" yapıldığında "kanuni tavır alınacağı" konusunda söz vermesine rağmen, bazı hükümet üyelerine karşı alınan tek "kanuni tavır" bu kişileri basma açıklamak olmuş, haklarında hiçbir "kamu soruşturması" açılmamıştır (The New York Times, 30 Temmuz 1986). Geminin batmasından sonra Paris'te, entellektüel Rene Dumont'un da katıldığı 150 kişilik bir gösteri düzenlenmiştir. Basınla çok iyi bağlantı kurulduğu halde olay, ne sosyalist basın ne de Liberation dahil diğer basında ve TV'de yeralmış.-tır. Le Monde'da ise gösterinin yapıldığı ana kadar dört satırlık bir gösterinin yapılacağı ilanı yayımlanamamıştı. Sosyalist Parti Kongresi bu suçtan resmi olarak sorumlu olan bakan Hermu'yu "bir kahraman gibi" karşılarken, Fransız Yeşilci ve barışçı grupları Yeşil Barış örgütünün yeşilbarış meselesiyle uyanan kitle şovenizmine karşı mücadele etmekte tereddüt ediyorlardı (Diana Johnstone and Elizabeth Schilling, In These Times, 23 Ekim, 1985). Yeşilbarışa karşı Fransız terörizmi ilk kez, Yeşilbarışın 1972'de Fransa'nın pasifik kolonilerinde yaptığı nükleer denemelerini protesto ettiğinde, bir Fransız mayın tarama gemisinin Yeşilbarışın yatma çarpıp neredeyse batırmasına yol açmasıyla ve komandaların gemiye çıkıp Yeşilbarışın başkanı David McTaggart'ı vahşice dövdüğü, neredeyse kör etmeleri ve diğer erkek mürettabatı da dövmeleriyle başlar (James Ridgeway, The ilhge Voice, 8 Ekim 1985, bu yazıda ayrıca Yeşilbarışın uğradığı Sovyet saldırılarından da bahsedilmektedir.) 116 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ gerçek suçlarını önemsiz görürken bu adi bir suç olarak görülmüş ve basının gayreti sonucu çıkan bu suç dolayısıyla basının kendini kutladığını söyler.83 imparator kendini terörizm ve diğer suçlamalardan muaf tutar. Onun müttefikleri de çoğu zaman bu imtiyazı paylaşırlar. Onlar en kötü anlarda bile sadece "hata yapmakla" suçlanırlar. George Shultz bu konudaki iki yüzlülüğü nedeniyle bir ödüle layık görülebilir. Bir taraftan terörizmi "aktif" olarak desteklerken diğer taraftan da "bir kişinin teröristliği diğer kişinin özgürlük savaşçısı olması demektir" iddiasını "gizli tehlike" olarak tarif eder. Özgürlük savaşçıları veya devrimciler muharip olmayan kişileri taşıyan otobüslere saldıramaz. Bunları terörist katiller yapar. Özgürlük savaşçıları suçsuz işadamlarını öldürmez, suçsuz erkek, kadın ve çocukları kaçırmaz. Terörist katiller yapar. Afganistan'da direnen mücahitler köyleri yakıp, çaresiz halkı öldürmez. Nikaragua'daki contralar okul otobüslerini bombalamaz, sivillerin kitle halinde öldürülmelerine yol açmaz. Gerçekte ise Shultz'un, Nikaragua'da kumanda ettiği teröristler sivillere karşı öldürücü saldırılarda bulunmakta, işkence yapmakda, tecavüzde bulunmakda uzmanlaşmıştır. Onların menfur terör eylemleri müdafileri tarafından inkar edilse, görmezlikden gelinip, S3 Benim makaleme "Watergate: A Skeptical View-Watergate: Eleştirel Bir Bakış, The New-York Review, 20 ylül 1983; başyazı, More, Aralık 1975; ve Blackstock 'un editörlüğünü yaptığı COINTELPRO'nun giriş (Vintage, 1976). 117 KORSANLAR VE İMPARATORLAR unutulsa bile oldukça iyi belgelenmiştir. (17. nota bakın). Ayrıca şayet saldıran güçler Amerika veya İsrail olsaydı (ki o zaman onlar kendi güvenliği için bu eylemlerde bulunan libraller olurlardı) Afganistan'da direnen mücahitlerin eylemleri Batı'da kızgın kınamalara yol açacak olan terörist saldırılar olarak görülürlerdi.
Bu konuşmasından sadece birkaç ay önce Shultz-'un Angola'daki UNITA arkadaşları 266 kişinin ölmesine yol açtıkları, yirmibirini Portekiz, İspanyol ve Latin Amerikalı misyonerlerin oluşturduğu yirmialtı rehineyi dokuz ay alıkoyduktan sonra serbest bıraktıkları için övünüyorlardı. Bundan başka onlar Luanda'da dinamitle yüklü bir cipin şehirde patlamasıyla yetmişden fazla kişinin yaralanmasına, otuz kişinin ölmesine yol açan olayı "şehir terörünün yeni bir kampanyası" olarak adlandırmışlardır. Yine onlar Avrupalı öğretmenleri, doktorları ve diğer görevlileri rehin almışlardır -basının bildirdiğine, Jonas Savimbi'nin dediğine göre, 16'sı İngiliz teknisyen olmak üzere 140 yabancı rehin olarak alınmıştı. Fakat bu olaylar Başbakan Thatcher bazı teklifler, "bir çeşit tanıma" teklifleri, önerene kadar devam ettiği, mesela yedi yabancı sivilin ölmesine ve birçoğunun yaralanmasına yol açan 1986 Nisan'ında bir otelin havaya uçurulması rağmen açığa çıkarılmadı. Sawimbi'nin "ülkesinde Amerikan petrol kuruluşlarına saldırmaya yemin ettikten sonra coşkunca alkışlandığı", Muhafazakar Siyasi Eylem Konferans'mda Je-ane Kirkpatrick onun "çağımızın birkaç otantik kahramanından biri olduğunu" söylemiştir. Fakat bu Amerikalıları öldürme planı, ABD'nin "çılgın köpek" Kadda118 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ fi'yi bombalama eylemini meşrulaştırmak için kullanılan "gelcekteki saldırılara karşı meşru müdafaa" doktrinini kullanmasına sebep olmadı. Aynı şekilde Güney Afrika'lı paralı askerlerin Kuzey Angola'da Amerikan kuruluşlarını tahrip etmesinden ya da Amerikalıların öldürmesi işinde yakalanmalarından dolayı da Yohan-nasburg'u bombalamamıştı. Terörist devlet çok ince politika uygulamalıdır.84 Gerçekte ise Sawimbi, Shultz, Kirkpatrick ve diğer terörist komutanlarla onların savunucularını özellikle "Güney Afrika'nın kukla grupları tarafından desteklenen ve komşu devletleri istikrarsızlaştırmak için kullanılan UNITA nedeniyle özgür savaşçı olarak nitelendirmişti.85 Shultz'un Nikaragua'daki contra ordularının başlıca görevi, tüm sivil halkı sadist terör tehdidi altında tutarak, hükümetin yoksul çoğunluğun ihtiyaçlarını giderecek politika yapmasını engellemek ve Amerikan himayesindeki devletler gibi davranıp "uzlaşmacı" ve 84 Shultz, The Boston Globe, 25 Haziran 1984; The New York Times, 25 Haziran 1984; 30 Aralık 1983; AP, Th Boston Globe, 23 Nisan 1984; The New York Times, 1 Nisan 1984; The International Tribune, 5 Mayıs 1986; Colin Nickerson, The Boston Globe, 3 Şubat 1986; ABD'de görmezden gelinen yakalanan Güney Afrikalı komandolar hakkında ayrıntılı bilgi için Af-ricasia. Temmuz 1985. Havayolları ile ilgili olarak bakınız, The Boston Globe, The New York Times, The Washington Post, 11 Kasım 1983; The Boston Globe, 21 Şubat 1984. KAL-007'nin Sovyetler Birliği tarafından düşürülmesi olayı nedeniyle 1983 Eylül'ünde sadece Times indeksinde yedi sayfayı tutan yazıların yayınlanması bu konudaki kitle histerisini ortaya koymaktadır. 85 Barry Munslow ve Phil O'Keefe, Third World Quarterly, Ocak 198İ 119 KORSANLAR VE İMPARATORLAR "demokratik" siyasetleri tercih ederek Amerika ve onun mahallî müttefiklerinin yüksek çıkarlarını korumaktır. Fakat bu teröristlerin ve onların savunucularının bu kadar başarılı olduğu ve bu bozulmuş kültürel iklimde Shultz ve diğerlerinin benzer ifadeleri hemen hemen hiç şüpheyle karşılanmıyordu. Rehine almak kuşkusuz terörizm kapsamı içine girer. Hiç şüphe yok ki, İsrail Lübnan'dan çekilme aşamasında çoğu Lübnanlı Şii olan 1200 hükümlüyü İsrail'e getirmekle milletlerarası hukuku ihlal ederek milletlerarası terörizm suçu işlemiştir. Bu rehinelerin "Güney Lübnan'da güvenliğin gerektirdiği şimdiden belli olmayan bir tarihte" serbest bırakılacakları açıklanmıştı- rehineleri ellerinde tutmalarının süresinin belirsiz olmasını, Güney Lübnan ve çevresindeki "güvenlik bölgesi"nde bulunan İsrailli güçler ve onların paralı askerlerince yerel halkın korunması çerçevesinde "güzel davranış"ın gösterisi olacak şekilde temize çıkarıyorlar.
Mary McGrory'nin oldukça nadir görülen, genel kanaatdan farklı gözlemlediği gibi, bu mahkumlar, "İsrail hapishanelerindeki rehinelerdir". "Bunlar suçlu değildiler, İsrail Lübnan'ı terkederken karşı saldırı için bir güvence olsun diye getirilmişlerdi." -gerçekte İsrail'in Güney Lübnan'ı terketmeye hiç niyeti yoktu, bu bölgeyi kendi "güvenlik bölgesi" içinde görmektedir, hatta Lübnan'ın bir bölümünden çekilmesi Lübnan direnişinin bir başarısıdır, İsrail'in kendi kararı sonucu değil. 1.20 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ Yüzkırk mahkum 1983 Kasım'ında Kızıl Haçla yapılan mahkumların mübadelesi anlaşmasını ihlal ederek gizlice İsrail'e sokulmuştur. Ensar tutuklama kampının kapanmasından sonra, "toplama kamplarını" ziyaret eden veya orada görevli olan ve rehinelere yapılan kötü muamele yüzünden onların hastalanmalarını ve yapılan kötü muameleyi anlatmışlar; bu mahkumların 1984 Haziran'ma kadar Kızal Haç tarafından ziyaretine bile izin verilmemişti. İsrail Savunma Bakanı sözcüsü Nachman Shai 1985 Haziran'ma kadar tutuklu bulunan 766 kişiden 400'ünün "terörist eylemler -ki bu İsrail işgaline karşı direnme anlamına geliyordunedeniyle tutuklandığını söylüyordu. Diğerleri ise "Lübnan'daki İsrail ordusunun varlığını baltalamaya yönelik az şiddetli politik eylemler"den tutuklanmışlardı."86 İsrail 10 Haziran'da 340 rehineyi bırakmaya söz verdi fakat "hiçbir zaman tam izah edilemeyen güvenlik sebepleri yüzünden bu sözünü iptal etti".87 Dört gün sonra Lübnanlı Şiiler, İsrail'in elindeki rehinelerin yakınları ve arkadaşları olarak, İsrail'in elindeki rehinele86 Dan Fisher, Th Los Angeles Times, 21 Haziran; Mc Grory, The Boston Globe, 21 Haziran; David Adams, The New Statesman, 19 Nisan; The New York Times, 21 Haziran 1985. Ensar'la ilgili olarak bakınız, The Fateful Triangle, s. 231; bir röportaj, Hotam, 11 Nisan 1986. 18 Nisan 1984'te Güney Lübnan'dan nakledilen Filistin ve Lübnanlıların hapsedilmeleri, aileleri ve Kızıl Haç'la iletişim kurdurulmaksızın burada tutulmaları, yurtlarından götürülüp hapsedilmeleri, İsrail'in milletlerarası hukuku ihlal etmeleriyle ilgili delilleri, hukukçuların yalanlamalarına rağmen Milletlerarası Af Örgütünün "Filistin ve Lübnanlılar'ın Atlit'de (İsrail'de) askeri hapishanelerde tutulduklarını" ifade ettikleri Milletlerarası Af Örgütü kayıtlarına bakın. 87 The Los Angles Times, 1 Temmuz 1985. 121 KORSANLAR VE İMPARATORLAR ri serbest bıraktırmak için TWA 847 uçuş numaralı uçağı kaçırdılar.88 Bu olay, ABD'nin son derece iki yüzlü ve iyi işleyen histerisini uyandırdı. Çok açık bir ırkçı söylemle ve uçak kaçıranlara kendilerini anlatma fırsatı verdikleri ve bu şekilde propaganda sisteminin otoriter düzenini bozduğu için basma sayısız saldırılarda bulunulmuştu. İsrailli kaçakçıların mesajını "haber" diye memnunlukla veren basma karşı bir histeri uyanmıyordu. Basın teröristlere vaziyetlerini açıklama imkanı tanıdığı için "terörizmi desteklemekle" suçlanır. Fakat mesajlarını hiçbir karşı görüşe yer vermeksizin sunabilen, varsayım ve kavramlarını "haber metni" içinde verebilen Ronald Reagen, George Shultz, Elliot Abrams ve diğer önde gelen teröristler nedeniyle hiçbir şey söylenmez basma. Basın, kaçakçıların, İsrail'in elindeki rehineleri serbest bırakmasını garantilemek istedikleri iddiasına yer vermedi -kuşkusuz bunlar "bizim tarafta" tutuldukları için ABD'lilerce rehine sayılmıyordu. Şiiler'in öne sürdüğü mazeretin saçmalığı kolaylıkla gösteriliyordu. Flora Lewis bunu şöyle açıklar: "mahkumların 'dönüş' zamanıyla ilgilenmek, şehitliğe tutkun ve başkalarının hayatına son verirken çok küçük bir isteksizlik gösteren Şiilerin militan ruhlarına çok aykırıydı". The Times editörü şu acıklı sözleri söylemiştir: "İsrail'in küskün Şiileri geçen hafta [yani TWA'nin kaçırı88 David Ignatius, The Wall St. Journal, 18 Haziran 1985. 122 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ
lışmdan birkaç gün önce) yatıştırmak için bir planı vardı. Fakat bazı Finli Birleşmiş Milletler askerlerinin Lübnan'da kaçırılması bu planı geciktirmiştir"; Times hemen doksan kelimelik bir yazıda, bu alakasız olaya suçu atıvermiştir; halbuki "İsrailli memurlar, Lübnanlı milisler tarafından Lübnan'da bulunan Birleşmiş Milletler'de görevli Finli askerlerin dövülüp kaçırılışını hiç-birşey yapmadan seyretmişlerdir. "Güney Lübnan ordusuna mensup askerler tarafından demir çubuk ve su borularıyla dövülürlerken onlara yardım etmemişlerdir". Times TWA uçağını kaçıranlar konusunda Yunanlı otoritelere (gevşeklikleri nedeniyle) ve hatta ABD'ye -geçen yıl iki ABD'liyi öldürdüğü halde uçak kaçıranlara sığınma hakkı verdiği için İran'ı cezalandırmadığı için- kızmış ve "Burada birçok suçlu vardır" diye gürle-miştir (Bakınız not 77). Fakat İsraillilerin rehineleri ellerinde tutmaları bu suçların kapsamına girmiyordu.89 Princeton'da Orta Doğu tarihçisi Bernard Lewis, ki bilimsel şöhreti kesin karşı delilleri bile çürük bir delil saydırabilmektedir, çok açık olarak şunları söyler: Uçağı kaçıranlar veya onları o eylemi yapmak üzere gönderenlerin, İsraillilerin Şii ve diğer Lübnanlı esirleri bırakmayı planladıklarını çok iyi bilmiş olmaları gerekiyordu. Ve bu tür bir meydan okuma, rehinelerin serbest kalışımı hızlandırmaktan çok geciktirir. Lewis'e göre "Onlar Amerikalılara saldırarak Amerika'ya meydan okumaya devam edebilirler" çünkü çok 89 The New York Times, 21 Haziran, 18 Haziran, 1 Temmuz 1985. 123 KORSANLAR VE İMPARATORLAR iyi bilmektedirler ki basın "onlara sınırsız şekilde kendi görüşlerini ifade etme imkanı verecek hatta bir şekilde onları savunacaktır". Bu ifadenin saygın bir basın organında çıktığını ve bir bilim adamına ait olduğunu hatırlayalım. Bu, entellektüel hayata da sıçrayan komik çılgınlık hakkında bir fikir verir. The New Republican editörleri, İsrail'in elindeki rehinelerin serbest bırakılması yönündeki Şii mazeretini "çok saçma" bularak reddetmişlerdir: "Uçak ve insan kaçırma kişisel ve toplu öldürmeler, Şii ve Lübnan'ın diğer hiziplerinin siyasî hedeflerini gerçekleştirme yollarıdır". Şunu da "herkes bilmektedir ki" İsrail'in.elindeki rehinelerin serbest bırakılması planlanmıştı -İsrail buna hazır olduğu zaman. Başkan Reagan, teröristlerin "asıl hedefi"nin "Amerika'yı dünyadan silmek" olduğunu söyleyerek bu histeriyi tırmandırdı. Norman Podhoretz, kuvvet kullanmanın Amerikalı rehinelerin ölümüne sebebiyet verebileceğini belirterek, Reagan'ı da "millî şerefi korumak için kendisinin ve diğerlerinin hayatlarını riske attığı için" kınamıştır. New York Belediye Başkanı Edward Koch Lübnan ve İran'ın bombalanmasını istemiş, diğerleri de değişik kahraman tavırları takınmışlardır.90 Dikkatli bir okuyucu rehine krizi ile ilgili olarak verilen haberlerde gizli olan, yediyüzünün çocuk olduğu iki bin Lübnanlı Şiinin, İsrail'in Güney Lübnan or90 Bernard Lewis, The New York Review, 15 Ağustos; The New Republic, 8 Temmuz, Reagan'in Amerikan Baro Birliği'ndeki konuşması, 8 Temmuz (The Boston Globe, 9 Temmuz); Podhoretz, The Los Angeles Times, 26 Haziran; The New York Times, 2 Temmuz 1985. 124 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ duşunun bombardımanı sonucu evlerini terkettikleri, yine bu ordunun bir Birleşmiş milletler sözcüsünün "İsrail askerleri ve Hristiyan milisleri bugün Güney Lübnan köylerine girip ondokuz Şiiyi aldıkları"nı söylediği için91 Birleşmiş Milletler barış gücü askerlerine ateş ettiği gerçeğini ortaya çıkarabilir. Uçak kaçırma olayından sonra İsrail kendi zamanlamasına göre rehinleri serbest bırakmaya başladı. TWA'nin kaçırılması İsrail'in çok daha yaygın kaçırma olayları üzerine dikkatleri çektiği için İsrail'in rehineleri serbest bırakması hızlanmıştır. Uçyüzünün serbest bırakıldığı 3 Temmuz'da AP, rehinelerin işkence gördüklerini ve aç bırakıldıklarını delillerle göstermiştir. The Times'm Thomas Friedman'ı sadece şu beyanlardan haberdar olabilmiş: "İsraillilerden iyi muamele gördük". Ve nihayet Reagan Şimon Perez'e "Beyrut rehine krizinin ülkeleri
arasındaki ilişkileri kuvvetlendirdiğini" söyleyen bir mektup yazar; resmi tarihte bulunmayan diğer rehine krizinden hiç bahis yoktur.92 Batılı Yenidil'in standatlarına göre bile İsrail'in eylemi "rehine alma" olarak değerlendirilecekken, İsrail bütün dünyayı taciz eden imparatorun müttefiki olduğu için bu suçtan muaf tutuldu. "Terörizm" ve "rehine" gibi terimlerin Orwelyen manadaki sınırları üzerinde durmak gerekir: "terörizm" ve "rehine" gibi kavramlar 91 Thomas Fridman, The New York Times, 23 Haziran; The New York Times, 19 Haziran 1985. 92 AP, Th Boston Globe, 4 Temmuz; Friedman, The New York Times, 4 Temmuz; The Boston Globe, 4 Temmuz, 1985. 125 KORSANLAR VE İMPARATORLAR bu söylemde yabancı güce itaat etmesini sağlamak için tüm nüfusun rehin olarak tutulduğu Güney Lübnan ve Nikaragua örnekleri hariç tutularak anlaşılır. Bu tür bir kullanım zorunludur, tüm milletlerin milletlerarası terörizmin gerçek tabiatını anlamasını engellemek için bu gereklidir. Orta Doğu özelindeki terörizm meselesi, milletlerarası terörizmi düzenleyenler bilindiği takdirde anlaşılabilir. 1970'ler süresince Güney Lübnan'a yönelik saldırıların sebebi hususunda önde gelen barışçılardan olarak değerlendirilen İsrailli diplomat Abba Eban'm izahı şöyledir: "Düşmanlığın durması için halkın baskı yapması projesi vardı". Bu ifadenin tercümesi şudur: Filistinlilerin, hiçbir barış görüşmesinde yer almayacaklarını söyleyen, Eban'ın temsil ettiği işçi hükümeti tarafından tesbit edilen statüyü Filistinlileri kabul etmeye zorlamak için Güney Lübnan halkını rehine olarak kullanmak.93 Genel Kurmay Başkanı Mordehay Gur 1978'de, Ürdün'ün Irbid şehrini bombalamaları ve bu bombardımanlar yüzünden Ürdün Vadisinden onbînlerce, Süveyş Kanalı'ndan birbuçuk milyon sivilin çıkarılması gibi olayları izah ederken "30 yıldır biz şehirde ve köyde yaşayan insanlarla mücadele ediyoruz" demiştir. Bu ve diğer örnekler, Sedat'ın 1971 'de milletlerarası tanın93 John Cooley, Green March, Black Septentber-Yeşil Mart, Siyah Eylül (1973), s. 197; benzeri ifadeler için bakınız Fateful Triagle,ve Beilin. 126 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ mış sınırlar çerçevesinde bütüncül bir barış teklifini de reddederek, İsrail'in zorla empoze etmek istediği politik düzene karşı direnişi engellemek, o düzeni devam ettirmek için sivil halkı rehine olarak tuttuğu programın bir parçasıdır. İsrail'in terörist eylemlerle ilgisi olmayan savunmasız halka uyguladığı "misilleme" eylemi (bunlar çoğu kere daha önceki İsrail terörizmine misillemeydi) 1950'lerdeki Ben Gurion'un "misilleme yoğun olmadıkça yetersiz kalır, eğer aileyi biliyorsak kadın ve çocuklar dahil hepsine saldırmalıyız"94 şeklindeki sözlerinden çıkarılabilecek anlayışı yansıtmaktadır. Gur'un İsrail'in savaşları ile ilgili düşüncesi diğer komutanlarca da paylaşılmaktadır. 1985 başındaki Demir Yumruk operasyonları süresince, Savunma Bakanı İzak Rabin, gerekirse İsrail'in Mısır'la yapılan "aşındırma harbi" süresince Ürdün Vadisine yaptıkları gibi her tarafı ateşe vereceklerini bildirmiştir. Devamla Şii teröristler Batı Avrupa'yı korku içinde bıraktıkları için (1982'den, İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesinden önce öyle davranmıyorlardı) "Lübnan'ın şimdi eskisinden çok daha ciddi bir terör kaynağı olduğu"nu söyleyerek İsrail'in "müdahale edebileceğimiz" dediği güneyde bir bölgede kalmaya devam etmesi gerektiğini iddia etmiştir. Ayn el-Hilve Filistin kampını havadan ve top ateşiyle karadan bombardıman ederek, emri altındaki as94 Th Fateful Triangle, s. 181-182. 127 KORSANLAR VE İMPARATORLAR kerlerin "hayatını kurtarmak" için yerle bir edilmesini emreden emekli paraşütçü komutan, Dubik Tamari, bu eylemi şöyle haklılaştırıyordu: "İsrail devleti 1947'den beri sivilleri öldürüyor, hedef diğerleri arasında olduğu için bilerek siviller öldürülüyordu".95
Tamari, Ariel Şaron'un 101. Birliğinin, çok uydurma bir bahaneyle 70 Arap'ı evlerinde öldürdüğü, 1953-'teki Libya saldırısını örnek gösterir. Ben Gurion, İsrail radyosundaki açıklamasında köylülerin, Arap teröristlerin kızdırdığı İsrailli siviller tarafından öldürüldüğünü söylemişti, -ki bunların çoğu Arap ülkelerindeki toplama kamplarından gelen ve Nazi temerküz kamplarından sağ kalan kişilerdi- Bu, İsrailli askerî güçlerin katliama dahil olduğunu inkar eden hayali bir iddiaydı; ki İsrailli sivilleri bu soğukkanlı katliama bir misilleme tehlikesi altına sokan bir yalandı. Çok daha az bilinen bir olay da Kibya katliamından bir ay önce, Moşe Dayan'ın 101. Birliği, Mısır sınırındaki Tarmin ve Azzazma kabilesinin dört bin bedevisini buradan sürmek için göndermesiydi. (Ateşkesin 95 Rabin'in Knesset'teki konuşması, Hadoshot, 27 Mart 1985; Tamari, rö-porta; Monitin, Ekim 1985. Askerlerle ilgili olarak İsrail basınından alıp The Fateful Triangle'de tercüme ettiğim bilgiler ABD'de çıkan Has-bara'da verilenlerden oldukça farklıdır (Önsöze, 12. nota bakın). Veya paraşütçü Ari Shavit'in 1978'de Lübnan'ın işgal edilişiyle ilgili olarak yaptığı ve Koteret Rashit'te yayınlanan (13 Mayıs 1986) resmi görüşe muhalif olan yorumuna bakın. Burada o, askerlerin bir araştırma gezisine çıktıklarını fakat köylere ateş açtıklarından sonra ancak "ortada savaş olmadığına karar" verdiklerini belirtir. Şüphesiz bunun benzeri olaylar diğer ordular içinde de vardır fakat bunlar "silahların masumluğu" efsanesine dayanmamaktadır. 128 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ hemen ertesinde, 1950'li yıllarda çok görülen sürme olaylarından biri daha). 1954 Mart'ında doğu Negev'de Azzazma kabilesinden bazı kişilerin bir otobüse pusu kurması sonucu 11 İsraillinin ölmesi, bu olayla hiçbir alakası olmayan Ürdün köyü Nahalin'den 9 köylünün öldürüldüğü bir "misilleme"ye sebep olmuştur. 1953 Ağustos'unda Şaron'un 101. Birliği Batı Gazze Şeridindeki Bureig sığınma kampında üçte ikisi kadın ve çocuktan oluşan yirmi kişiyi gizlice İsrail topraklarına girmeye "misilleme" olarak öldürdü.96 "Misilleme" (Yahudilerin yaptığı) ve "terör" (Filistinlilerin yaptığı) dairesi adım adım geriye giderek izlenirse şu sonuç ortaya çıkar; bu terminoloji bir tarif değil propagandadır. Daha ideolojik düzeyde hizmete amade bir form olarak, tarihin nasıl tekrar oluşturulabildiğine bakalım. Thomas Friedman, "İsrail'in karşı-terörizm" stratejisini gözden geçirirken şunları söyler: 1948'den 1956'ya kadar olan ilk devre, "en azından bu misillemelerden birisi -büyük ihtimalle Kibya'ya atıf yapmaktadır- sivil zayiata sebep olduğu için oldukça tartışmalı" olduğu halde, en iyi şekilde "karşı terörizm, misilleme veya negatif geri besleme" olarak tarif edilir. Bilimsel kayıtlar da bu yargıdan farklı değildir.97 96 Rokach, a.g.e., Uri Milshtein, At-Hamishmar, 21 Eylül 1983; Kennett Love, Suez (McGraw-Hill, 1969) s. 10, 61-62. 97 The New York Times, 4 Aralık 1984. Bilimsel kayıtlarla ilgili olarak örnekler, mesela, Nadav Safran'ı, Israel: The Embattled All, (Harvard, 1978) değerlendiren bir yazı için bakınız, benim Towards a New Cold War, s. 331. 129 KORSANLAR VE İMPARATORLAR İsrail ordusunun 1985 başlarında Güney Lübnan'da yaptığı Demir Yumruk operasyonları da, daha önce belirttiğimiz, Eban'm çizdiği mantık doğrultusunda değerlendirildi. İsrail'in Güney Lübnan ve işgal edilmiş topraklarda dikte ettiği düzeni kabul ettirmek için sivil halk terör tehdidi altında rehine olarak tutulmuştur. Uyarılar etkisiz kalmakta; bu operasyonları destekleyen ve makul bir düzenin kurulmasını engelleyen süpergü-cün de bu uyarıları dikkate almaması nedeniyle toplum hala rehine alınmaya devam etmektedir. Tüm bir halkın rehine olarak tutulması gibi bütüncü terörizm olaylar), tasdik edilmiş güçlerce yapıldığında yani Yeni Batı Dilinde tenkitten muaf tutulurken, daha önce de gösterildiği gibi küçük ölçekli terörizm olayları da muaf olmaktadır. Diğer karakteristik olaylardan bahsedersek, 1983 Kasım-Aralığında İsrail "İsrailli mahkumların" akıbeti şüphede olduğu müddetçe, [Kuzey Lübnan'daki Trablus Şam şehrinde bulunan Su-riye-destekli güçlerin saldırı tehdidi altındayken] Arafat'ın kuvvetlerinin şehri terketmelerine izin
veremeyeceklerini açıkça belirtti. Dürzi sözcüsü "Doğu Beyrut'ta Filistin üsleri olarak tarif edilen" yerlerin bombalanması sırasında bir hastanenin isabet aldığını, diğer taraftan Trablus Şam'da daha önce isabet almış bir gemiye tekrar ateş açılması sonucu battığı ve geminin isabet alır almaz alevlere garkolduğunu söyler.98 İsrail'in Lübnan'a saldırısı sırasında yakalanan İsrailli mahkumların 98 The Los Angeles Times, 24 Kasım; The Boston Globe, 19 Aralık; The Boston Globe, 20 Aralık 1983. 130 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ serbest bırakılmasını garantilemek için tüm halk sanki düşman yabancı güç gibi rehine olarak tutulmuştur. Her zamanki gibi bu zulümle ilgili olarak ABD'de hiçbir yorum yer almaz. Lübnan ve Akdeniz'de İsrail tam bir serbestlik ve hiçbir müeyyideye tabi olmadan saldırıda bulunmaktadır. 1985 Temmuzu ortalarında, İsrail savaş uçakları Trablusşam yakınlarındaki Filistin kamplarını bombalamışlar, çoğu sivil ve oniki yaşındaki altı çocuk dahil yirmi kişiyi öldürmüşlerdir. 25.000'den fazla Filistinlinin barındığı Trablusşam sığmnma kampı, öğleden sonra 2.55'deki saldırıda saatlerce duman ve toz bulutuna karışması, birkaç gün önce İsrail'in Güney Lübnan'daki "güvenlik bölgesi"nde Suriyeliler'le anlaşan bir grubun iki arabalı saldırısına "misilleme" olarak kabul ediliyor. İki hafta sonra İsrail hücumbotları Sayda limanından 1 mil açıkta bulunan Honduras bandralı, Yunanlı kaptanına göre çimento teslim eden bir yük gemisine saldırdı. Otuz top güllesiyle onu ateşe boğmuş, sahilden yaptığı top ateşleriyle de sivilleri yaralamıştır. Günlük basın ertesi gün Saydalı parlamenterler, ABD destekli İsrail "korsanlığına" bir son vermek için Birleşmiş Milletlere giderken, İsrail hücumbotlarının bir balıkçı gemisini batırıp diğer üç gemiyi de hasara uğrattığı haberini vererek İsrail'in canını sıkmadı. Basın 1984 Ocağında, Bekaa vadisinde Baalbek yakınındaki "terörist oluşumlara" karşı İsrail'in "cerrahi operasyon" dediği, çoğu sivil yüz kişiyi öldürmesi ve 131 KORSANLAR VE İMPARATORLAR bir okulu bombalaması sonucu 150'si çocuk olan 400 kişinin yaralanması olayını vermemiştir. Bu "terörist oluşumlara", Filistin sığınma kampı ve üç Lübnan köyündeki cami, otel, restoran, depo ve diğer binalar da dahildi. Beyrut ajansları, sığır pazarı ve endüstriyel parkın da tahrip edilen evlerden gelen taş ve tuğla parçaları nedeniyle hasara uğradığını bildirir. Bombalanan köylerde bulunan bir Reuter muhabiri, bombalamanın ikinci raundunun ilkinden hemen on dakika sonra başladığını, köylülerin ölülerini ve yaralılarını yakılıp yıkılan evlerden çekmeye başlamalarına rastlaması nedeniyle "ölü ve yaralının sayısının arttığını" söylemiştir. Şahitler, kadın ve erkeklerin çocuklarını aramak için çılgın gibi okullara koştuklarını söylerken muhabir has-tahanede birçok çocuğun bulunduğunu söylemektedir. Lübnan ve Şii lideri, "suçsuz insanlara, hastahane-lere, yapılan saldırıları Lübnan halkını terörize etmek amaçlı" görerek İsrail barbarlığını kınamaktadır. Fakat olay ABD'de hiçbir yorum yapılmadan geçiştirilmiş, İsrail'in "insan hayatına saygı duyan" bir ülke konumunda bulunmasını (.The Washington Post) hiçbir şekilde etkilememişti. Dolayısıyla biz de şu sonucu çıkarabiliriz: "İsrail'in cerrahi operasyonlarında öldürülenler ırkçı Batı anlayışı içinde insandan daha düşüktürler"99 FKÖ veya Suriye, "terörist oluşumlara" karşı Tel Aviv yakınlarında bir cerrahi operasyon düzenleseydi 99 The Globe Mail (Toronto), 11 Temmuz; The Boston Globe, 24 Temmuz; The New York Times, 24 Temmuz; The Boston Herald, 25 Temmuz 1985; The New York Times, 56 Ocak; The Boston Globe, 5, 6 Ocak 1984. 132 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ ve 100 sivilin ölmesine, 150'si çocuk 400 kişinin yaralanmasına sebebiyet verseydi "Arap taraftarı" basın da dahil Batı'da bunun nasıl bir tepkiyle karşılanacağını hayal edin. .
ABD'deki standart anlayışa göre, belki zaman zaman aşırı gitse de İsrail'in uyguladığı şiddet, Arap zul-' müne karşı bir "misilleme"dir. ABD gibi İsrail de çok daha geniş haklar iddia etmekte; daha önce söylendiği gibi Knesset üyesi barışçı Amnon Rubinstein'in Lübnan savaşını haklılaştırmasında olduğu gibi potansiyel terörist saldırıları önleme hakkı olduğunu iddia etmektedir. Lübnan'da devriye gezen, savaşla toprağını genişleten İsrail askerleri "önleyici savaş" olarak adlandırdıkları savaşı yaparlar. İsrail'in Lübnan'a saldırıları, mesela, 2 Aralık 1975'de Filistin sığınma kampları ve yakınındaki köylerin 30 İsrail jetiyle bombalanıp, 37 kişinin ölmesi "önleyici, cezalandırıcı değil" olarak tanımlamaktadır. Bu olay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin İsrail'in şiddeti reddettiği ve bu yüzden tüm tarihi kayıtlardan çıkarılan Arap barış teklifini müzakere etme kararına bir "misilleme"ydi.100 İsrail airborn ve amfibus uçakları 1973 Şubat'mda Kuzey Lübnan'da Trablusşam'a saldırıp, Lübnanlı yetkililere göre çoğu sivil 30 kişiyi öldürdüğü sınıfları, klinikleri ve diğer binaları hasara uğrattığında İsrail bu 100 James Markham'ın yazısı Lübnan ve Filistin kaynaklarından alınan zayiat tahmini yapmaktadır, The New York Times, 3 Aralık 1975; The New York Times, 23 Mart 1985; The New York Times, 3, 4 Aralık 1975. 133 KORSANLAR VE İMPARATORLAR akını "Denizaşırı ülkelerdeki İsraillilere yönelik olarak planlanmış terörist saldırıların önüne geçme niyetiyle yaptıklarını" belirterek haklılaştırıyordu.101 Bu ifadenin alışılmış olması ve bu eylemin haklılaş-tırılmasmm ABD'de meşru olarak görülmesi, İsrail'in yararlı bir uydu ülke ve onun kurbanlarının insan altı bir statüde olduğunu göstermektedir. Bahsedilen son olay, İsrail'in bir kum fırtınasında kaybolan ve Kahire'ye iki dakikalık uçuş mesafesindeki bir Libya uçağını düşürerek 110 kişinin ölümüne sebep olduğu gün vuku bulmuştu. ABD resmi olarak, bu olayda ölenlerin yakınlarına üzüntülerini dile getirirken basın sözcüsü, "Yönetimin olay hakkındaki hissiyatını paylaşmayı reddetmiştir". İsrail ise Fransız pilotu suçlamış, The Times pilotun kendisine inmesi emredildi-ği yeri bildiği fakat bunun yerine "oldukça şüpheli" bir yol izlediği -Sovyetler Birliği'nin KAL 007'yi düşürdüğünde öne sürdüğü gerekçe- yolundaki İsrail iddiasına katılmıştır. İsrail'in resmi cevabı, Başbakan Golda Meir'dan geldi: "İsrail hükümeti insan hayatının kaybı nedeniyle derin üzüntüsünü bildirir ve Libyalı pilotun [aynen] milletlerarası teamül uyarınca kendisine yapılan uyarılara cevap vermemesi nedeniyle üzgündür". Şimon Perez "İsrail milletlerarası kurallara uygun davranmıştır" ilavesini yapar. İsrail son derece haksız olarak, pilotun jet uçağı kullanmaya ehliyeti olmadığını iddia eder. 101 Time, 5 Mart 1973; The New York Times, 22 Şubat 1973,15 kişinin öldüğünü söylemektedir. 134 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ KAL 007102 saldırısından sonra, bu uçağın düşürülmesi olayına verilen İsrail tepkisi hakkında ayrıntılı bir tahlil yapan Amiram Cohen "Basının yanmış uçağın ölü ve yaralıların resmini yayınlaması yasaklandı" ve "gazetecilerin Berşeba'daki hastahaneye gidip, sağ kalanlarla görüşme yapmasına izin vermeme", yani "yanlış bilgi" verme "gayreti içine girildi" demektedir. Milletlerarası tepki, İsrail basını tarafından, Avrupa'da "anti-Semitizm" ruhunun gelişmesinin bir başka gösterisi -ki bu İsrail zulmünden bahsetmeye veya onu eleştirmeye cesaret eden kişiye ABD'de verilen refleks bir cevaptır- olarak reddedilmektedir. İsrail basını, "İsrail'in sorumlu olmadığında", "[Fransız] pilotun suçlanması gerektiğinde" ısrar etmektedir. Cohen'in gözlemine göre basın, İsrail eylemlerini desteklemeye "seferber edilmiş bir basın"di. Çeşitli yalanlardan sonra İsrail bir "karar hatası" olduğunu kabul etti ve herhangi bir "suç"u ve İsrail'in sorum102 Libya jeti hakkında destekleyici hiçbir delil yoktur. Bu yapılan zalimlik için hiçbirşey meşruiyet sağlayamasa da Sovyet iddiaları doğru olabilir; ABD hükümetinin yalanlarını ifşa ettiği için ilginç bir çalışma olan R. W. Johnson'm
Shoot-Down (Viking, 1986)'a bakınız. Joel Brinkley, bu eserin Reagan Hükümetindeki birçok kişiye çok kesin bir dille alaya aldığı için hatalı olduğunu ve Amerikan basınının türevi olduğunu iddia eder (The New York Times Book Review, 20 Temmuz 1986). Douglas Feaver, Johnson'un kitabındaki 2. sayfada Uluslararası Havacılık Kurumu raporundan sadece küçük bir alıntı yapmasına değinerek, onun tezlerinin "çok kolaylıkla test edilerek" çürük olduğu anlaşılan iddialarla dolu olduğunu iddia eder (Book World, Washington Post Weekly, 7 Temmuz 1986). "Çok kolay test edilerek", Feaver'in bahsettiği 2. sayfada ilgisiz olduğu için tümü alınmayan alıntı 234. sayfada konuyla bağlantılı olduğu için tüm olarak alınmıştır. 135 KORSANLAR VE İMPARATORLAR luluğunu reddettiği halde "insanlığa hürmeten" tazminatları vermeye razı oldu.103 Olay ABD'de, suçu işleyen çok az eleştirilerek çabucak geçiştirildi. Dört gün sonra Başbakan Golda Meir Amerika'ya gitti. Basının oldukça az olmasına rağmen şaşırtıcı sorularından rahatsız oldu ve yeni askeri uçak hediyeleri alarak geri döndü. Daha önce de bahsedildiği gibi, UNITA arkadaşlarımızın ikisi de sivil uçak düşürülmesi olduğu için karşılaştırılabilir olaylar diye iddia etmelerine rağmen Sovyetler'in 1983 Eylül'ünde KAL 007 uçağını düşürdüğünde ona gösterilen tepki çok farklıydı.104 "milletlerarası terörizm" kriterlerini farketmek güç değildi. İsrail terörizmi İsrail devletinin kurulmasına kadar gider. Gerçekten çok önce, 1948 Temmuz'unda 250 sivilin katledilmesi ve 70.000 kişinin Lydde ve Ramle'den çıkarılması; 1948 Ekim'inde milletlerarası propaganda sisteminin Arapların liderlerinin çağrısına uyarak kaçtığını iddia etmesine rağmen -hala da öyledirbir başka 103 The New York Times, 22, 23, Şubat; başyazı, 25, 26 Şubat 1973. Amiram Cohen, Hotam, 10 Şubat 1984. Bu olay, İsrail zulmünün savunucuları tarafından İsrail'in "derhal sorumluluğu aldığı" ve "tazminatı ödediği" yolundaki yanlış sözlerini anlatmaktadır. Michael Curtis, mektup. The New York Times, 2 Ekim; Martin Paretz, The New Republic, 24 Ekim 1983. 104 85. nota bakın. Benzer iki olaya verilen reaksiyonları karşılaştırmak için bakınız, Robert Scheer, The Manchester Guardian Weekly, 25 Eylül 1983; yine benzer olayların değerlendirilmesi için, ABD'nin düşünce denetimli ortamında hiçbir etki uyandırmayan kitabım "1984: Orwell's and Ours", Thoreau Quarterly, Kış/Bahar 1984 ve "Notes on Or-wel's Problem", Knowledge of Language (1986). 136 ORTA-DOGU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ arazi temizleme operasyonunda Kudüs yakınındaki savunmasız Dueyma köyündeki yüzlerce kişinin katledilmesi; 1956'da Gazze Şeridi'nin alınmasından sonra IDF tarafından yüzlerce kişinin öldürülmesi; Kibya, Kafr Hasem ve diğer katledilen köyler; 1948 sonrası askerden arındırılan bölgelerden binlerce bedevinin çıkartılması ve binlercesinin daha 1970'lerin başlarında köyleri yıkıp Yahudi yerleşimine açıldığı için Kuzey Sina'ya yerleşenlerin buradan çıkarılmaları; ve dahası... Bu kurbanlar tanım gereği "FKÖ partizanları" yani teröristlerdir. Ha'aretz editörü saygın Gershom Schoc-ken, 1953'te (FKÖ'nün kurulmasından çok önce)" elBureig ve Kibya'da Ariel Şaron'un sivilleri katlettiği olaylardan sonra şunları yazabilmiştir." Ariel Şaron 1950'li yılların başlarından itibaren FKÖ partizanlarına karşı acımasız savaşçı ismi yapmıştır". Lübnan veya herhangi bir başka yerdeki kurbanlar da teröristtirler, aksi takdirde "silahsızlanmaya" adanmış, "Arap taraftarı" ABD basını tarafından "Yüksek ahlaki değerli" olarak sunulan bir devlet tarafından öldürülmezler. Terörist kumandanlar hürmet görmektedirler. Çağdaş ABD'li terörist 1981'de başkanlık mevkiindeyken İsrail başbakanı ve dış işleri bakanı meşhur terörist kumandanlardı. Yahudi teşkilatı içindeki en yüksek konumu, 1948-'de bir başka arazi temizleme operasyonu süresince bir Lübnan kasabasında koruma altında bir camide olan elliden fazla sivili öldüren, fakat çabucak affedilen, bütün suç izleri kayıtlardan silinen ve eylemlerine hiçbir
137 KORSANLAR VE İMPARATORLAR şekilde "leke" vurulmaması için kendisine hukuk lisansı verilen bir kişi işgal ediyordu.105 Hatta Amerikalılara karşı yapılan terörizm bile hoşgörülebilirdi. İsrail'in Mısır'da, 1954'te, ABD Mısır ilişkilerini kötüleştirmek ve gizli barış müzakerelerini engellemek için ABD kurumlarına karşı giriştikleri terörist saldırılar o zaman görmezden gelinmişti ve şimdi zorlukla hatırlanıyor. ABD casus gemisini 1967'de milletlerarası sularda seyrederken İsrail bombaları ve torpido botuyla batırma teşebbüsü, hatta hiçkimsenin kaçmaması için cankurtaran botlarını da bombaladığı ve 34 mürettebatın ölümüne 171 kişinin yaralanmasına sebep olduğ saldırı -ki ABD'nin barış zamanında gördüğü en büyük deniz felaketidir- bir "hata" olarak görüldü, görmezden gelindi ve şimdi tamamen unutuldu.106 Yine 105 Lydde-Ramle sürgünü için bakınız Benny Morris, Middle East Journal, Kış, 1986; diğer olaylar için benim Fateful Triangle, Turning the Tide, ve bahsedilen diğer kaynaklara bakınız. Schocken, Foreign Affairs, Güz 1984. Moşe Dayan'm organize ettiği 1948'de Filistinli siyasi lideri katletme teşebbüsü için bakınız, Uri Milshtin, Al-Hamishmar, 21 Eylül 1983. Hadashot, 11 Ocak 1985. Benny Morris'in analizinde görüldüğü gibi, yakın zamanda açığa çıkartılan 30 Haziran 1948 tarihli istihbarat raporu, 391.000 Arap sığınmacıdan (150.000'i Birleşmiş Milletler'in tayin ettiği taksim alanının dışından) en azından yüzde yetmişi doğrudan sürme olayları dahil çeşitli Yahudi Askeri operasyonları (Özellikle Haganah, IDF) sonucu kaçmıştır. Bu rapor, Arap liderlerinin kaçışı engellemek için yoğun gayretler sarfetmelerine rağmen bu kaçışın olduğunu bildirir. Tehcirin Temmuz'dan Ekim'e kadar olan ikinci bölümünün şartlan oldukça farklıydı; 48 Haziran'ından sonra birçok planlı tehcir politikaları görülür. (Middle ast Studies (Londra) Ocak 1986; Haim Bar'am, Kol Ha'ir, 9 Mayıs 1986). 106 The Liberty, olayın İsrail hava kuvvetlerinin gözetimi altında olduğunu biliyordu ama ABD'nin müttefikinin saldırgan olabileceğinden şüphelenmemişti. Gemi Nablus'daki Altıncı Filodan hava yardımı is138 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ benzer şekilde, Batı Yakası ve Güney Lübnan'da İsrail askerleri tarafından Amerikalılara yapılan işkenceler basında neredeyse yer almazken, İsrail'in olayları inkarı dikkate alınıyor; ve Amerikan elçisinin tahkikatları görmezden geliniyordu.107 Bu kurbanların Arap asıllı Amerikalılar olması basının genel standartları açısından yapılanları haklılaştırıyordu. Yahudilerin oldukça fazla olan terörist eylemlerine ilişkin olarak tutulan kayıtlarda ilgi çekici nokta, İsrail'in -Amerika'da algılandığı şekliyle- tarihte görülmemiş ölçüde yüksek ahlaki standartlara sahip devlet olma imajına zarar verilmetemiş ve "gerekli görüldüğü takdirde imha etmek de dahil olmak üzere kuvvet kullanmaya yetkili" nükleer jetler gönderilmişti, ama bu jetler kimlere saldıracaklarını bilmiyorlardı. Talihimiz var ki, bu jetler Pentagon'dan gelen bir emirle geri çağrılmış ve nükleer bir savaştan zorlukla dönülebilmişti. Bir başka devletin milletlerarası sularda bir Amerikan gemisine saldırması ve hiçbir ceza görmemesi düşünülemezken bu olayın yıllarca bir sır olarak kalması, İsrail ve ABD arasında "özel bir ilişki" bulunduğunun bir delilidir. Olayın İsrail kaynaklı çok çeşitli varyasyonları oldukça ilginçtir. Bunların birkaçı için (belli başlı ABD basını içinde yeralan tek makale, Ze'ev Schiff ve Hirsh Goodman'in The Atlantic Monthly'de çıkan ikiyüzlü özeti dahil) bakınız, James Ennes, "The USS Liberty: Back in the News-ABD Özgürlüğü: Haberlerin Perde Arkası", American-Arab Affairs, 1985-86 Kışı. Belki de en ilginç olanı, zamanın Genel Kurmay Başkanı olan İzak Rabin'in "açıkça terör" olan bu davranışı icra ederken "tüm programın en can alıcı gelişimi" diye tarif etmesidir. Ateşkesten sonra Suriye'yi işgal etme planını ABD'den gizlemekten başka şekilde anlamlandırılamayacak bir hatayı işlemesi, 7 Temmuz'da Rabin'in ilerleme-sidir. Rabin, Memoirs, a.g.e., s. 108. 107 Güney Lübnan meselesiyle ilgili olarak, bakınız Mark Bruzonsky, Middle East International, 16 Mayıs 1986; Ayrıca The Boston Globe, 15 Nisan; David Shipler, The New York Times, 16 Nisan 1986. New Meksikalı işadamı Mike Mansour'un 22 gün hapis tutulması, kendisinin itirafa
zorlanması, işkence görmesiyle ilgili olarak bakınız, The Houstan Chronicle (AP), 18 Mayıs (UPI) 21 Mayıs 1984. 139 KORSANLAR VE İMPARATORLAR mesiydi. Her yeni terörist eylem, eğer kaydedilmişse ilgi merkezinden saptırılır, unutturulur ve sadece mükemmelden bir sapma olarak kaydedilir; eğer bir an için İsrail doğruluk yolundan ayrılırsa bu düşmanın iğrenç tabiatının zorlaması nedeniyledir. Bütün bunlar olurken bir yandan da, basın, Arapların işledikleri suçları görmezden geldiği ve İsrail'i kötü bir ülke olarak tanıttığı söylenerek, bu ülke tarafından "çifte standartlı" olmakla suçlanıyordu. Bu tür saçmalıklarla saygınlığını yitirmemiş bilim adamları gayet ciddi biçimde "Batı'da pek çok kişinin hatta Batılı hükümetlerin (tabii olarak isim verilmeden) FKÖ'yü, İsrail'i yıkmak için desteklediklerini" ifade etmektedirler.108 ABD'deki siyasi yelpazede ve eğitilmiş kişiler nez-dinde yalnızca çok marjinal istisnalar hariç, geniş kabul görmüş doktrin, Filistin ve onların Arap müttefiklerinin işlediği terörü Kremlin'in teşvik ettiği, Arapların Yahudileri sürekli olarak öldürdükleri, herhangi bir siyasi düzeni reddetmelerinin sonsuz Arap-İsrail çatışmasının temel sebebi olduğu ve İsrail'in acınacak bir kurban olduğudur. ABD için Orta Amerika'dan Lübnan'a ve daha ötelere yayılan "terörizm belası"yla mücadelede İsrail yeterince güçlü değildir. Oysa, önce Yahudi millî hareketinin, daha sonra da İsrail devletinin işlediği ve Batılı aydın çevrelerin hoşgörüyle karşıladığı terörist eylemlerde hiçbir kesinti yoktur. Bu çevreler108 Robert Tucker, Commentary, Ekim 1982. 140 ORTA-DOĞU TERÖRİZMİ VE AMERİKAN İDEOLOJİK SİSTEMİ den, "yerli ırklar problemini çözdüğü"109 için Hitler tarafından övgüye mazhar olan ve bugün Orta-Ameri-ka'da Hitlervari davranan liderleri destekleyen ABD için bu övgüden bahsetmek yeterlidir. "Medeni ülkelerde yapılan "terörizm"le ilgili çağdaş yorumlar riyakarlık kokmakta ve bu yorumlar sadece makul insanlar tarafından hafife alınmaktadır. 109 Dario Fernandez-Morera, History of European Ideas, Cilt 6, Sayı 4. 1985. 141 Üçüncü Bölüm ABD Tuzağında Libya Amerikan doktrinel sistemi içinde hiç kimse, Arap dünyasının "çılgın köpeği" olan Muammer Kaddafi kadar "terörizmin belalı kamçısı" olarak nitelenmemişti. Onun liderliği altındaki Libya da bu doktrinel sistem içinde terörist bir devletin misali olmuştur. Kaddafi'nin liderliğindeki Libya'yı terörist bir devlet olarak nitelemek kesinlikle doğrudur. Milletlerarası Af Örgütü, bu devlet tarafından 4'ü yabancı ülkede olmak üzere 11 kişinin öldürüldüğünü söyler, başlıca terör olayları Libya'ya yüklenir.1 Bu histerik eleştiriler başka amaçlara hizmet etmek için yapılır. ABD İstihbarat görevlisi Nisan 1986'da, "birkaç hafta öncesinde", Amnesty İnlerational Report-Milletlerarası Af Örgütü Raporu- 1985 (Londra; 1985); Political Killings by Governments-Hükümetlerin Siyasi Cinayetleri (Amnesty International Report, Londra, 1983). 143 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Kaddafi, "halkını Libyalı ayırımcıları öldürmek için kullanıyordu" demektedir.2 Bu istihbarat görevlisi devamla: "birkaç hafta önce" Kaddafi'nin "Amerika'yı kararlı bir şekilde hedef seçtiğini" söylemektedir. Bu iddiayı doğrulayacak güvenilir hiçbir delil bulunmamasına (daha sonra göreceğimiz gibi) rağmen, ABD'deki beyin yıkama sisteminin tabii bir sonucu olan Kaddafi'nin bu kararı aldığı iddiası, bir Amerikan hava ve deniz filosunun Libya gemisini batırıp birkaç kişinin ölmesine sebep olduktan (Sidre Körfezi olayı) sonra ortaya atılmıştır. Bekleneceği gibi bu hareket ABD yönetiminin ihtisaslaştığı sinik doktrinin etkisi altındaki çoğunluk tarafından meşru görülmüş, daha önce anlattığımız bazı saygın bilim adamları tarafından da hükümet desteklenmişti (diğer bilimadamlarınm tepkilerini sonra anlatacağız).
1980'in başlarında Milletlerarası Af Örgütü, Libya'nın terörist faaliyetlerinden bahsederken aynı dönemde Jimmy Carter, gönüllü olarak silahların katillere ulaşmasında paravan olan Jose Napoleon Duarte'yle birlikte El-Salvador'da terörist bir saldırı başlatıyordu. ABD'nin El-Salvador'daki uydu rejimi, öldürülen Başpiskopos Romero'dan sonra başa geçen Riveray Da-mas'ın yönetiminde 50.000 vatandaşını öldürüyor, terör dolu sekiz ay geçirmesine rağmen, Libya, kendi vatandaşlarından 14 kişiyi, yabancı ülkelerden de beş-altı kişiyi öldürürken ABD tarafından "savunmasız sivil hal2 William Brecher, The Boston Globe, 15 Nisan 1986. 144 ABD TUZAĞINDA LİBYA ki" soykırıma tabi tutmakla ve topyekün imha savaşı yapmakla suçlanıyordu.3 Carter-Duarte ittifakının başladığı dönemde, Duarte "halkın gerillalarla birlikte olduğunu" bilmesine rağmen, bir düzen sağlanması için çağırdığı güvenlik güçlerini, birkaç hafta sonra gerillaların- "yıkıcı hareketlerine karşı halkın yanında önemli hizmetler verdiğini" söyleyerek övmüştür. Duarte, katliamları gerçekleştirenlere yaptığı bu övgüyü, Jeane Kirkpatrick ve Alexander Haig'in meşrulaştırma çaba3 ABD Hükümeti, 1980 Eylül'ünde Nikaragua'nın halka -ki halk Carter -Duarte'nin terörist savaşıyla oldukça hareketli hale gelmişti- karşı savaşan gerillalara silah göndermeye başladığını iddia etti. Gerçeği ifade ediyor gibi görünse de oldukça hileli bir ifade. CIA yorumcusu David MacMichael'in Milletlerarası Adalet Divanı Önündeki şahitliği (World Court; U.N. A/40/907, S/17639,19 Kasım 1985)'ne göre 1981'deki silah akışı neredeyse sıfırdı (benim Turning the Tide: The U.S. and Latin Ame-rica-Akmtinm Değişmesi: ABD ve Latin Amerika (1987). Hiç şüphe yok ki, ABD tarafından başlanan terörist bir savaşa karşı kendilerini korumak için halka silah temin etmenin bir suç olduğu ABD'de hiç sorgulanmaksızın kabul edildi. Milletlerarası Adalet Divanı 27 Haziran 1986'da şu kararı vermiştir: "silah yardımı" iddiaları kesinlikle doğrulanmamıştır. Kaldı ki "silah yardımı" olsa bile bu ABD'nin silahlı saldırısını haklı göstermez. Bu yüzden Mahkeme ABD eylemlerinin Milletlerarası Hukuk'un kuvvet kullanma yasağı prensibini ihlal ettiğine karar vermiştir. ABD'nin bu karara yönelik tavrı, Divan'ın kararını görmezden gelmekti. Fakat diğer taraftan Amerika'nın Nikaragua'da olduğu gibi "özgürlükleri korumak için hür" olması gerektiği için ABD'nin Milletlerarası Adalet Divanı'nm kararına teslim olmamasını söyleyen Dünya Düzeni avukatlarının kararını saygıyla karşılıyordu (Thomas Frank, The New York Times, 17 Temmuz 1986). Contra lobicisi Robert Le-iken, "Adalet Divanı'nın Sovyetler Birliği ile bağları bulunduğu" için Divan'ı suçlamıştır. Bu bağlar, aynı Divan'ın 1980'de İran meselesi hakkında ABD lehine karar verdikten hemen sonra ortaya çıkmıştır. (Jonathan Karp, The Washington Post, 28 Haziran 1986). Bunların hepsi milletlerarası terörizmin belli başlı merkezinden beklenecek tepkilerdir. 145 KORSANLAR VE İMPARATORLAR larma rağmen ABD'de tepkiyle karşılanan 4 Amerikalı rahibenin öldürülmesinden sonra, silah akışını temin etmek ve meşruiyet sağlamak için düzenlenen Cunta yemin töreninde yapmıştır. Aynı dönemlerde basın bizi "1980'de cereyan eden ve 10.000'den fazla siyasi suç kurbanlarının, hükümet güçleri veya onlara ara sıra yardım eden yabancı güçlerin kurbanları olduğunu iddia eden hiçbir gerçek argümanın" bulunmadığına ikna ederken (The Washington Post), daha sonra sessizce itiraf edildiği gibi, Carter hükümeti görevlilerinin, o zaman basının söylediği gibi cinayetler kontrol edilemeyen sağ-kanat güçleri tarafından değil de "güvenlik güçleri" tarafından işlenmişti.4 Duarte'nin asli rolü, El-Salvador'daki Carter-Re-agen terörist operasyonunun en baştan beri yaptığı çok iyi belgelenmiş cinayetleri inkar etmek veya bu cinayetlerin kurbanlarının komünist olduklarını iddia ederek haklılaştırmak ve katliamların devam etmesini sağlamaktı. O bu rolü ABD'deki siyasî yelpazede kredisini artırmak için oynuyordu. Sivil halka yönelik bu tür cinayetler, 1970'lerde kilise-tabanlı kendi kendine yeterli grupların, köylü ve işçi
birlikleri ve diğer sivil örgütlenmelerin ortaya çıkmasıyla beliren demokrasi tehdidini yıkmayı hedefliyordu. Spectator (Londra)'un muhafazakar Orta Amerikalı muhabir'in belirttiği gibi; ölüm müfrezesi "ne yapması 4 Başmakale, The Washington Post (The Manchester Guardian Weekly, 22 Şubat 1981); Alan Riding, The New York Times, 17 Eylül 1981. Burada belirtilmeyen kaynaklar için bakınız Turning the Tide. 146 ABD TUZAĞINDA LİBYA öngörülmüşse onu yapmıştır. Kırsal alandaki halka karşı ABD'nin uyguladığı terör nedeniyle, yukarda bahsedilen "çeşitli mesleki ve sivil örgütlenmeleri sona erdirmişler, kalanların da ya ülkeyi terketmelerine veya gerillalara iştirak etmelerine sebep olmuşlardır." O zaman, Reagan'ı insan haklarına hiç aldırmayan, "kaç kişiyi öldürdüğünü dikkate almaksızın" katili desteklemesi için teşvik eden The New Republic editörünün, "demokrasi yolunda gerçek bir model" olan El-Salvador'daki başarıları (!) nedeniyle ABD'nin yaptıklarına memnuniyetle bakması son derece tabidir. Milletlerarası Af Örgütü, -çok nadiren de olsa- basın ve Amerikan Gözleme Teşkilatı tarafından belgelenen terör eylemleri ABD'de tam bir kayıtsızlıkla karşılanan olaylardır.5 El-Salvador'daki katliam sadece dramatik ölçüde bir devlet terörü değildir. Aynı zamanda Yerkürenin Yöneticisi'nin doğrudan katılımı, yardımı ile gerçekleşen milletlerarası terörizmdir de. Aynı şekilde, bu dönemde yetmiş bin Guatemalmm bir bölümünün katledilmesi de milletlerarası terörizmdir. Burada da genelde iddia edilenin aksine, ABD silahları düzenli olarak bu katillere akmaktaydı. Katliamın daha etkin yapılabil5 Ambrose Evans-Pritchard, The Spectator, 10 Mayıs, 1986; Başarılan infaz görevinden sonra, cesedlerin Ilopango Gölü'ne yavaşça bırakıldığını ve bu yolla nadiren de olsa yüzmeye gelenlere baskının devam ettiğinin hatırlatıldığını söyler, başmakaleler, The New Republic, 2 Nisan 1984, 7 Nisan 1986. Daha yakın tarihli katliamlar, siyasi idam ve kayıpların yüzde doksanının Duarte'nin silahlı güçlerinin ellerinde kaybolduğu, hatta bunların bir günde dördü geçtiği, bunun da önde gelen terörist bir devlet için gerçek bir gelişme olduğunu belirten yazı için, bakınız, Americans Watch, Settling Into Routine (Mayıs 1986). 147 KORSANLAR VE İMPARATORLAR mesi için ABD'nin müttefiklerinin yardıma çağrılması gerekiyordu: Bunlar, NeoNazi Arjantinli generaller ve uzmanlarını büyük bir memnunlukla bunların emrine veren Tayvan ve İsrail'di. Ayrıca, ABD hükümeti, Belçika ve diğer işbirlikçileriyle, ClA ve Pentagon'un direktifi altında bir silah akış yolu kurmuşlardı. Tam o dönemde, zulüm artık tepe noktaya ulaştığında, Reagan ve arkadaşları bu zulmü gözardı ederek katilleri "demokrasiye tam teslimiyetlerinden ötürü" övüyorlardı.6 El-Salvador'daki ABD milletlerarası terörizmi, ABD'deki kabul edilen politik yelpazede muhteşem bir başarı olarak görülüyordu. Çünkü Yenidildeki anlamıyla "demokrasi"ye dayanıyordu; Yani, anlamlı bir demokrasinin temeli olabilecek halk öğrütlenmelerinin çözümleri sebebiyle gittikçe seçkin kararlarının halkın tasdikine sunulması azalıyordu. 1982 ve 1984'de ABD'de organize edilen seçimleri, Edward Herman ve Frank Broadhead halkları yatıştırmak için yapılan "seçim gösterileri" olarak adlandırıyorlardı. İngliz Parlemontosu İnsan Hakları Gözlemcilerine göre bu seçimler "terör, umutsuzluk ve yalan" ortamı içinde yapılıyordu. Fakat ABD basını belki Prav-da'nm da aynı şartlar altında yaptığını yaparak, Ameri6 Chris Kruger ve Kyell Enge, Security and Development Conditions in the Guatemalan Highlands-Guatemala Dağlarında Güvenlik ve Gelişme Şartları (Washington Office on Latin America, 1985); Alan Nairn, "The Guatemala Connection", The Progressive, Mayıs, Eylül 1986. Amerika ve diğer yerlerdeki İsrail bağlantısı için bakınız, Benjamin Beit-Hallahmi'nin From Manila to Managua: Israel's World War-Manila'dan Managua'ya: İsrail'in Dünya Savaşı. 148
ABD TUZAĞINDA LİBYA ka'nın demokrasiye olan bağlılığını gösteren bu gösteriyi övüyordu.7 Guatemala'daki seçimler de benzer sebepler nedeniyle bir başarı olarak görülüyordu. ABD'nin felce uğrattığı seçimlerden sonra halkın neredeyse yarısının oy verdiği seçimlerde Amerikalı yorumcular ABD'nin demokrasi aşkının tekerrür eden gösterisinden çok hoşlanmışlardı. Onlar ölüm müfrezesinin artan öldürme olayları üzerinde, askerler ve oligarşik yapıda hiçbir etkinliği olmadığı için yeni seçilmiş bir başkanın hiçbir şey yapamamasından ve sadece "acı ve iflası getirmesi"8 'nden, El-Salvador'daki gibi devlet terörünün artması ve baskı7 Herman ve Brodhead, Demonstration Elections-Gösteri Seçimleri (1984). Bu kavram "isyankar halkı yatıştırmak için yabancı bir güç tarafından organize edilen" veya yabancı müdahaleler altında yapılan seçimlerden bahsedilirken kullanılıyor. Bu seçimlerin Sovyet otoritesi altında yapılan seçimlerden daha az gülünç olmadığını dolaylı bir şekilde gösteriyorlar. Onların "gösteri seçimleri" terimi, Robert Leiken (The New York Times, 5 Aralık, 1985) tarafından, terörist orduyu destekleme kampanyasının bir bölümünde ödünç alınmış ve yanlış kullanılmıştır. İngiliz Parlementosu gözlemcilerinin ve diğer basın mensuplarının yarım yıllık bir gecikmeden sonra (26 Haziran 1986) yayınladıkları Broadhead ve Herman'ın mektuplarına bakınız. "İlgilerini Sovyet emperyalizminden çekip Batı emperyalizminde yoğunlaştırdıklarını" ifade ederek zımnen de olsa bu kavramın doğruluğunu kabul etmiş oluyorlar. Leiken'in diğer yazıları, ABD'nin ideolojik sistemiyle ilgili olanların okumak isteyeceği pek çok entrikayı gözler önüne serer. ÖzeSıkle Alexander Cockburn'un eleştirisine (77ıe Nation 29 Aralık, 1985, İÜ Mayıs 1986) ve Leiken'in buna verdiği cevaba (The New York Review of Books, 26 Haziran) bakınız; Ayrıca Morris MorSey ve James Petras'ın The Reagan Administration and Nicaragua Hükümeti ve Nikaragua (Pamphlet Series, Institute for Media Analysis, New York) çıkacak olan kitabına yazdığı önsöze bakınız. 8 Küresel Olaylar Kongresi, Washington Report on the Hemisphere, 16 Nisan, 1986, Cerezo döneminin Ocak'ta başlamasından Haziran'a kadar 149 KORSANLAR VE İMPARATORLAR nın yapılabilmesi için ABD'nin eline daha fazla imkan veren seçimlerin ABD için bir araç olmasından hiç rahatsız olmadılar. Gerçekten de ABD'nin müttefiki terörist devletlerde seçimler yerli halk için tam bir felaket olduğu halde yukarda anlatılanlar nedeniyle -ABD'nin kullanabileceği bu vasıta- övülmektedir. Bu iki örnek şüphesiz, ABD'nin 1980'lerde milletlerarası terörizme iştirakinin sadece bir bölümünü göstermektedir, terörist faaliyetler aslında çok gerilere gitmektedir. Milletlerarası Af Örgütü'nün devlet terörü konulu raporlarını inceleyen iki yorumcusu şu mülahazalarda bulunmaktadır: "İmparatorun dünyayı etkisi altına aldığı yerlerden olan Orta Amerika devletleri, Arjantin ve Endonezya'nın aksine Libya terörist eylemlerinin en çarpıcı özelliği bunların sayısının sınırlı olmasıdır."9 olan sürede cinayetlerin yediyüze ulaştığı bir önceki yıla göre yüzde onluk bir artıştı bu; bunların kaçının siyasi olduğu veya gerçek sayı kesin bir şekilde bilinmiyor (Edward Cody, The Washington Post, 6 Temmuz, 1986) Alan Nairn ve Jean Marie-Simon, "Guatemala ordusunun gazeteciler, öğrenciler, liderler, solcu halk ve politikacılarla ilgili bilgisayar dosyalarını kullanarak ortaya koyduğu "etkili siyasî terörizm sis-temi"nin -ki bu sistemi onlara İsrail vermiştir ve bu İsrail bağlantısından hiç bahsedilmemiştir her zamanki gibi- ayda altmıştan fazla kurbanı olduğunu tahmin etmişlerdir {The New Republic, 30 Haziran 1986). Başkan "Cerezo ordunun tek bir cinayetini bile lanetlememiş" olduğunu ve onun "İçişleri Bakanının siyasi cinayetlerin artık problem olmayacağını" söylediğini belirterek "Guatemala'nın ölüm bürokrasisinin 1960'ların ortalarından itibaren her zamankinden daha sağlam gözüktüğü" sonucunu çıkarmışlardır. 9 John Haiman ve Anna Meigs, "Khaddafy: Man and Myth-Kaddafi: Efsane ve İnsan", Africa Events, Şubat 1986. 150 ABD TUZAĞINDA LİBYA
Kısaca, Libya gerçekten terörist bir devlettir. Fakat milletlerarası terörizm dünyasında ancak çok küçük bir role sahiptir. Katliamları ve terörün savuncularmın saygın Batılı yayınlarında üstün sayılmayacağı, bunların ancak hor görülerek basına yansıyabileceğine inanacak kadar masum kişiler kalmıştır. Bu kimseler Orta Amerika'da terörün en yoğun olduğu yıllarda görülen sayısız örneklerle ilgili yazıları okuyarak10 veya "neoconservative" (yeni-muhafazakar) yayın The National Interes'de çıkan ve The Washington Post'u Libya konusunda çok yumuşak bulduğu için eleştiren yazılarına bakarak bu illüzyondan kurtulabilirler. The National Interest'm bu konuyla ilgili yazısı şöyledir: Hiç şüphe yok ki, El-Salvador'un Duarte hükümeti veya Türkiye'nin yakın zamandaki hükümeti Kaddafi'nin idam ettiklerine yakın sayıda kişi idam etmiş olsaydı, The Post bizi bunlardan teferruatlı bir şekilde haberdar edecek ve önemli bir muhalefetin var olduğunu söyleyecekti. (!) Daha önce de belirttiğim gibi, sadece "terörizm" ideolojik olarak kullanılmak için tanımlanıyor, belli bir şeyi ispat etmek için gereken delillerin standartları da imparatorun amaçlarına hizmet edecek şekilde belirlenmiştir. Libya'yı terörist bir devlet olarak göstermek için en küçük bir delil bile yeterli görülüyordu. Libya'da 10 Ayrıntılı bilgi içini bakınız, benim Turning the Tide; ayrıca II. Bölümü 17, 44 ve yukarda bahsedilen referanslar. 11 Michael Leeden, The National Interest, 1986 güzü; 4. nota ve metne bakınız. 151 KORSANLAR VE İMPARATORLAR 100 kişinin ölümüne sebep olan ABD terörist saldırısını savunan New York Times'm başyazısının başlığı şöyledir: "Yeni bir Nataşa Simpson'ı kurtarmak". Burada değinilen kişi 27 Aralık 1985'te Roma ve Viyana havaalanında terörist saldırısının hedefi olan onbir yaşındaki Amerikalı kızdı. Bu saldırıya hedef olanlar, The Times editörlerinin ciddi bir şekilde ifade ettiğine göre, "devlet destekli terörü engellemek" amacıyla Libya şehirlerini bombalamamız için bize izin veriyordu. Bu eylemlere Libya'nın müdahele ettiğini gösteren hiçbir dlil olmaması son derece küçük bir kusurdu. İtalyan ve Avusturya hükümetleri teröristlerin Lübnan'ın Suriye kontrolündeki bölgesinde eğitildiklerini söylüyor, aynı şekilde İsrail Savunma Bakanı İzak Rabin de teröristlerin Şam yoluyla geldiğini söylüyordu. Dört ay sonra, Viyana saldırısına Libya'nın müdahalesi olduğu iddiasına karşı Avusturya İçişleri Bakanı şöyle cevap veriyor: "Libya'nın müdahale ettiğine dair en küçük bir delil yoktur". Ve devamla: "Washington, Avusturyalı yetkililere Libya'nın suç ortaklığında bulunduğuna dair deliller sunacağına söz vermesine rağmen hiçbir delil sunamadı". Ayrıca bakanın bu cevabî mesajında Lübnan meselesinin içyüzünün doğru fakat anlatılamaz (ABD'de) gerçeği; Lübnan meselesinin Filistin probleminin çözülememesinden kaynaklandığını, umutsuz insanların şiddete yöneldiğini, bu yönelmenin de ABD ve İsrail terörünün istediği şey olduğunu söylemiştir (2. Bölüm'de tartıştığımız gibi).12 12 Başyazı, The New York Times, 20 Nisan 1985; The Washington Post, 11 152 ABD TUZAĞINDA LİBYA Birkaç ay sonra, İtalyan İçişleri Bakanı, ABD'yle "terörizme savaş" açmak için işbirliği anlaşması imzalarken, "İtalya tarafından Ocak'tan beri söylenen", Roma ve Viyana saldırılarının Suriye kaynaklı olmasından şüphelendiklerini ifade etmiştir. The Times bakanın bu sözlerini yazmış fakat onlara göre tam bir sebepsiz terör olan bu olaya karşı Nisan'da düzenlenen ve alkış toplayan misilleme harekatı hakkında hiçbir şey söylememiştir.13 Şayet birisi terörist bir hareket giriştiyse, derhal, Libya'ya gittiği veya geçmişte Libya'da eğitildiği öne sürülür, bu da Kaddafi'nin "yeryüzünden kalkması gereken kuduz köpek" olarak adlandırılması için yeterlidir. Aynı standartlar Kübalı sürgünlerin kullanılmasındaki CIA için de geçerlidir. 1985'te, yılın en cani eylemi olan Hindistan Havayollarına ait bir jumbo jet uçağının İrlanda yakınlarında bombalanması ve 329 kişinin ölümüne sebep olan olayın şüphelilerden birinin ABD, Alabama'da, komünizm karşıtı bir okulda eğitilmiş biri olmasıydı. Başsavcı Me-ese, 9 ay sonra Hindistan'ı ziyaret
ettiğinde, aşırı Sinlerin ABD tarafından eğitildiği yolundaki Hindistan suçlaması üzerine "teröristlerin ABD'de eğitim ve kaynak almalarını engellemek için" önlemler alındığını belirtti. Ocak 1986; Rabin, The Boston Globe, 25 Ocak 1986; El Pais (Madrid) 25 Nisan 1986. 13 E. J. Dionne, "Syria Terror Link Cited by Italian-İtalyaların İddia Ettiği Suriye Terör Bağlantısı", 25 Haziran 1986; Times'in başyazarları kendilerinin alkışladıkları ABD Hükümetinin icraatlarının daha sonra çökeceğinden haberdardılar. 153 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Bilindiği kadarıyla, basın araştırma yapmadığı halde Meese'in bu ifadesi yanlıştı.14 1985'te Orta Doğu'da en fazla can alan terörist eylem, 80 kişinin ölümüne, 200 kişinin yaralanmasına neden olan Mart ayında Beyrut'ta bir arabanın bombalanması olayıdır. Bu eylem, "Amerika'nın Beyrut'taki kurumlarına karşı terörist eylemlerde bulunduğuna" inanılan Şii liderleri öldürmek amacıyla, CIA'in eğittiği ve desteklediği Lübnan istihbarat birimi tarafından icra edilmiştir.15 "Terörizm" terimi, genellikle yabancı ordular tarafından "yerel halkın işgalci güçlerin empoze ettikleri, nefret ettikleri siyasi düzene -bu yörede İsrail'in 'Yeni Düzeni'- karşı yaptıkları eylemleri ifade etmek için kullanılır." Propaganda sistemi nedeniyle farkedilemeyen terörist faaliyetleri hariç tutsak bile, Libya örneğindeki standartlar kullanıldığında, ABD 1985'te dünyanın önde gelen terörist gücü olmaktadır. 14 The New York Times, 27 Haziran 1985; The Christian Science Monitor, 25 Mart 1986. Nikaragua'ya saldıran ABD'nin müttefik ordusuyla birlikte savaşan Kübalı paralı askerler Florida'daki paramiliter mevzide eğitildiklerini iddia etmişlerdir; Stephen Kinzer, The New York Times, 26 Haziran 1986. Fakat diğer taraftan ABD Hükümeti, New Orleans'daki Surinam (ABD savcısı Güney ve Orta Amerika'ya müdahale ettikleri için aranan paralı askerlerin yatağı olarak tarif ediyor) diktatörlüğünü devirmeye çalışan suikastçileri ABD'nin Tarafsızlık Anlaşması'nı ihlal ettiği için tutuklamıştır. (The Christian Science Monitor, 30 Temmuz 1986). Yine aynı şekilde Hukukun Üstünlüğüne olan bağlılığını (!) göstererek Haiti'de desteklediği Duvalier rejimini devirme çabaları da engellenmiştir. 15 Bob Woodward ve Charles R. Babcock, The Washington Post, 12 Mayıs. 154 ABD TUZAĞINDA LİBYA Bu kitabın yazıldığı 1986'da -İsrail'in Lübnan'da devam eden terörist olaylarından başka- Akdeniz bölgesindeki en önemli terörist eylemler, ABD'nin Libya'yı bombalaması ve yine Lübnan Devlet Başkanı Emin Cemayel'in Falanjist partisinin radyosuna göre, Nisan'da 150'den fazla kişinin öldürüldüğü Suriye'nin bombalanması olayıdır. Suriye bu bombalama olaylarından açıkladığı hiçbir delil olmadan İsrail ajanlarını sorumlu tutmuştur ama bu iddia, ABD'nin benzeri şartlarda yaptığı iddialardan daha az güvenilir değildir sadece onlar (ABD) "terörizm belası" dan sorumlu tutulmuyorlar.16 Tabii, ABD, Lübnanlı, Guatemala'daki Rioss Montt gibi Kübalı, katliamcıları eğittiği suçlamasını reddetmiştir. "Bazı Hükümet görevlileri ve Kongre üyelerinin Lübnan'ın bombalanması olayında CIA'in dahli olduğunu söylemelerine" rağmen CIA bu olaya müdahalesinin olduğunu reddetmiştir. Aynı sonuç Washington Post'un bir araştırmasında da çıkarılmıştır.17 Bombalama olayının CIA'in yetkisi haricinde olduğunu, CIA'in teröristleri eğittikten sonra onlarla ilişki16 İhsan Hicazi, The New York Times, 20 Nisan 1986. The Times'in dikkatli okuyucuları, Henry Kamm'ın Atina'dan gönderdiği yazıda (29 Mayıs 1986) saklı olan, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın bir Suriye otobüsünün bombalanması nedeniyle 144 Suriyeli'nin öldürülmesiyle ilgili olarak "başlıca terörist eylemler"den bahsettiği bir konuşmasında terörizmi lanetlediğini çıkartabilirler. 17 Philip Shenon, The New York Times, 14 Mayıs 1985; Lou Cannon, Bob Woodward, The Washington Post, 28 Nisan 1986.
155 KORSANLAR VE İMPARATORLAR lerini koparttıkları iddiasını kabul etsek bile, resmi düşmanlara uygulanan standartlar uygulansaydı hükümetin mazereti rahatlıkla gözardı edilecekti. "Arafat Filistin şiddetinin başlatıcısı ve hala da devam ettiricisi" olduğu için "zulmün manevi sorumluluğunun bütünüyle Yaser Arafat'a ait olduğunu", bu yüzden ABD'nin, Arafat katılsın katılmasın milletlerarası terörizm olaylarından "onu" mes'ul tuttuğunu hatırlayın.18 Bu yüzden (aynı standartlar uygulansa) bahsedilen olaylarda ABD'nin doğrudan iştiraki olsun olmasın "manevî sorumluluk" tamamen Washington'a ait olacaktır. Önsözde de belirtildiği gibi, Reagan'm "milletlerarası terörizm"e karşı yürüttüğü kampanya, onun temel hedeflerini -devlet sektörünün ekonomide daha geniş yer tutması, yoksullardan zenginlere kaynak transferi ve daha "aktif" (yani saldırgan ve terörist) bir dış politika yürütmek— gerçekleştirmek için tabii olarak seçtiği bir propaganda sistemiydi. Bu tür politikalar, halkın kendisine zarar verecek düşmandan korkarak hükümete itaat etmesine sebep oluyordu. Düşman çok tehlikeli olduğu için "Şeytan Imparator"la savaş yapmaktan çekinilmesi gerekiyordu. "Şeytan İmparator"un.müttefik devletlerinin milletlerarası terörizmi bu amaca hizmet etmektedir. Halkla ilişkiler uzmanları bunlarla ilgili olarak daha sonra ciddiyetle ele alacakları uydurma haberler üreteceklerdir. Bahsedilen bu ihtiyaca Libya son derece iyi uymaktay18 The New Republic, 20 Ocak 1986; Edwin Meese, AP, 4 Nisan 1986; Bakınız 2. Bölüm. 156 ABD TUZAĞINDA LİBYA di. ABD'deki aşırı Arap karşıtı ırkçılığın ve eğitilmiş kişilerde çok nadir istisnalar hariç yaygın olan ABD-İsrail reddediciliğine bağlılığın olduğu bir ortamda Kadda-fi'den nefret etmek çok kolaydı. Baskıcı bir toplum yaratmıştı ve gerçekten de özellikle kendi halkına yönelik kısmi terör uyguluyordu. ABD'li ve İsrailli istihbarat uzmanlarına göre, Kad-dafi'nin belli başlı terörist faaliyetlerinden olan Libyalı muhaliflerin idam edilmesi, Libya istihbaratı çözülerek engellenebilirdi. Bir İsrail uzmanı şöyle bir soruyla meseleyi daha net hale getirmiştir: 'Bazı Libyalılar için niye kaynaklarımızı kullanalım?'19 Libya öyle zayıf ve savunmasızdı ki örfî idare kolaylıkla uygulanabilirdi; gerektiğinde hiçbir ceza görmeksizin yerli halk öldürülebilirdi. Carter ve Reagan yönetiminin saldırı ve düşmanlığının en üst noktası olan, yoksul çoğunluğun ihtiyaçlarının karşılanmasını tehdit eden Grenada'daki muhteşem zafer de belirttiğimiz amaca hizmet ediyordu. Bu nokta yabancı ülkelerde anlaşılmaktadır. Bir İngiliz yayınında 1986 Mart'ındaki Sidre Körfezi olayları hakkında yazan Amerikalı gazeteci Donald Neff şunları söyler: Bu olay kavga çıkarma olaylarında görülen kabadayılık gösterilerine nazaran çok az Rambovari stildedir. Bu Reagan'ın tipik hareketidir. O beş yıllık yönetimi süresince'bir kral gibi davranmıştır. Şimdi de bunu yapmıştır. 19 Frank Greve, The Philadelphia Inquirer, 18 Mayıs, 1986. 157 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Amerikan kültürüyle ilgili ilginç bir nokta da bazen yabancı ülkelerde olduğu gibi, korkaklığın var olması, ucuz zorbalık gösterisinin çok önemli bir etkiye sahip olmasıdır. Mesela, ABD'nin bombaladığı yerlerin "terörist mevziler" olmadığı yolunda şüpheler duyulurken Paul Johnson "havadaki bu korkaklık korkusunu" kınamaktadır. Johnson savunmasız sivilleri öldüren bombaları atarak cesaretlerini gösteren "Kovboy gücüne" hayrandır.20 Reagan Hükümetinin halkla ilişkiler uzmanları Libya düşmanından faydalanmasını çok iyi bildiler ve bu tehlikeli düşmanla karşılaşmak için hiç zaman kaybetmediler. Libya, derhal, Sovyet kaynaklı "terör" ağının başlıca ajanı olarak takdim edilmiş ve 1982 Tem-muz'unda Libya'daki paramiliter bir terör olayında Kaddafiyi öldürmeyi hedefleyen bir CIA planı basma sızmıştı.21
Ek olarak söylemek istediğim bir şey de bu planın ABD standartlarına göre Kaddafi'ye "gelecekteki sladı20 Nef, Middle East International (Londra), 4 Nisan 1986; Johnson, The Sunday Telegraph (Londra), 1 Haziran 1986. Johnson'ın yorumları devlet terörünü destekleyen "avukatların" tipik görüşünü yansıtmaktadır. Terörizmle ilgili olarak Washington'da İsrail tarafından düzenlenen bir konferansta (Önsöz'ün 15. notuna bakın) İsrail'in 1982'de Lübnan'ı işgal ederek "terörist kanserle" mücadele etmek üzere "kafi önlemler" aldığı için İsrail övülmüştür. "Gerçek olan şey, devlet haklarıyla ilgili ahlakî kaideler koyarak İsrail ilk defa olarak kanserin kalbini inmiş, onun büyümesini durdurmuş ve geri çekilmesini sağlamıştır" (Wolf Blitzer, The Jarusalem Post, 29 Haziran 1984) 2. Bölümde aniatıldığı gibi, İsrail'in niyetlerinin tam tersi aslında. 21 Edward Haley, Qaddafi, and the United States Since 1969-1969'dan Sonra Kaddafi ve ABD (1984) s. 271. 158 ABD TUZAĞINDA LİBYA rılara karşı kendini savunmak" için terörist saldırılar yapma yetkisi vermesidir, Beyaz Saray Sözcüsü Larry Speakes'm sözleri Trablus ve Bingazi'nin bombalanma olaylarının resmen haklı görüldüğünü gösterir. Aynı şekilde Vernon Halters ve Herbert Okun'un sözleriyle Birleşmiş Milletler'de de haklı görülmüşlerdir. Hükümetin, Birleşmiş Milletler Anlaşmasına uygun olarak bunun haklı olduğu iddiası vardı. Hitler bile bu iddiada bulunmamıştı, diğer şiddet uygulayan devletler de bunu iddia edecek olsa milletlerarası hukuk ve düzenin geriye kalan kısmı da kalmazdı. Hiçbir mantık bu iki şeyi (Birleşmiş Milletler Anlaşması ile bir kişinin öldürülmesi planı) uzlaştıramadığı halde Hükümet bunun "Peoria'da iyi işleyebileceği" -Cambridge, New York ve Washington-ni iddia etmiştir. Reagan, Antony Lewis tarafından, "tekrarlanan şiddet eylemlerine karşı meşru müdafaa için kuvvet kullanmak" gibi meşru bir nedenle şiddet kullandığı için alkışlanmıştır. ABD'nin saldırıyı savunurken onu "bir misilleme hareketinden ziyade, bir saldırıyı önlemek, kendini savunmak" şeklinde açıklaması Dış İşleri yetkilileri tarafından yapılmıştır. Birleşmiş Milletler Anlaşması kendini müdafaa için hariç kuvvet kullanılmasını yasaklar -gerçekten kendini ani ve yıkıcı bir saldırının hedefi olarak gören bir devlet Güvenlik Konseyi'ne resmi bir başvurudan sonra BM hareket edene kadar kendini koruyabilir. Bu "meşru iddia" yurtta hayranlıkla karşılanırken Kanada'nın sabık BM büyükelçisi, BM'nin Kanada Delegasyonunun bir üyesi ve şimdi Toronto Üniversitesinin fahri rektörü olan George Ignetieff gibilerinin çok 159 KORSANLAR VE İMPARATORLAR nadir bulunduğu yabancı ülkelerde de hoşgörüldü. Ig-natieff, BM Anlaşmasına göre kendini koruma hakkının gereksiz yere kullanılmasını uygun bulmadı.22 Edward Haley'in Libya ile ABD ilişkilerini anlatan, Kaddafi karşıtı kitapta anlatıldığına göre, Ağustos 1981'de yayınlanan Kaddafi karşıtı mesaj Libya'yı, Libya jetlerini düşürmek içn ABD tarafından Sidre körfezinde özenle hazırlanmış bir tuzağa düşürmeye zorluyordu. Haley'in makul bir amaç olarak değerlendirdiği bu hareketin amacı şuydu: Libya tehdidi'ni kullanarak Sovyetler Birliğine karşı Bakan Haig'in peşinde olduğu "milletlerarası konsensüs" için gerekli adımları atmak, Çevik Kuvvet [Özellikle Orta Doğuya yönelik müdahale gücü] oluşturulması için gerekli ortamı oluşturmaktı. Aynı şekilde Kasım ayında Hükümet Libyalı serserilerin Reagan'ı öldürmek için Washington caddelerinde dolaştıkları yalanını uydurmuştur. Reagan'a, kendisine yönelik bu suikast hakkında delil sorulduğunda cevabı: "Bizim delilimiz var ve Kaddafi de bunu bilmektedir"23 olmuştur. Bu hikayeyi uydurmakla elde edilmesi düşünülen sonuç alındıktan sonra hikaye unutuldu. Basın da res22 Larry Speakes, Millî Televizyon 19.30, 14 Nisan; The New York Times, 16 Nisan; AP 14 Nisan; The New York Times, 15 Nisan; Lewis, The New York Times, 17 Nisan; Bernard Weinraub, The New York Times, 15 Nisan 1986; Jeff Sallot, The Globe Mail (Toronto) 24 Nisan 1986. Daha önce de bahsedildiği gibi
Milletlerarası Adalet Divanı, ABD'nin gerillalara silah akışının "silahlı saldırı"yı gerektirdiği iddiasını reddeder. 3. nota bakınız. 23 Haley, Qaddafi and the U.S. Since 1969, s. 8, 264. 160 ABD TUZAĞINDA LİBYA mi ABD listesindeki "suikastçilerin", ki bunların Lübnanlı Emel Örgütü (Libya'ya oldukça karşı olan)'nün lideri Nebih Berri ve Şii toplumun yaşlı dini liderleri olduğunu İngiliz basınına sızdırmamakta (Fakat İngiltere'ye sızmıştır) oldukça disiplinli davranmıştır.24 Libya'nın Sudan'ı altıyüz mil işgal edeceği gibi, Şubat 1983'te Sudan hükümetini devirmeye çalışması gibi uydurma hikayeler Hükümetin askeri açıdan yetersiz olmakla suçlandığı döneme denk düşüyordu. Sudan Hükümetini düşürme tuzağı öyle iyi gizlenmişti ki Amerikan istihbaratı meseleyi incelemek için Hartum'a giderken Sudan ve Mısır istihbaratının hiçbir şeyden haberi yoktu. Bu uydurma tuzağa ABD'nin tepkisi, çok korkak olduğu için eleştirilen Shulz'u, televizyonda Kadda-fi'den bahsederken kahraman bir edayla "onun ait olduğu yere geri gideceği"ni söyletmek oluyordu. Yine, bu hikayeyle ulaşılması istenen amaca ulaşıldıktan sonra hikaye unutuldu. Bunun benzeri daha birçok örnek vardır. Basın genellikle, kendisine verilen rolü bazen mütereddit olmakla beraber büyük bir ustalıkla oynamaktadır.25 1986 Mart Nisan aylarında cerayen eden olaylar bu amaca mükemmel bir şekilde hizmet ediyordu. Mart'taki Sidre körfezi olayı da şövenist histeriyi uyandırmak için, tıpkı Senato'nun hayati önemdeki contra 24 The New Statesman, 16 Ağustos 1985. 25 The Financial Times, s. 210; Bu komediyi ciddiyetle ele almakla oldukça övgüye layık bir iş yapanlarla ilgili olarak Haley'in a.g.e.'e bakınız. 161 KORSANLAR VE İMPARATORLAR yardımı oylaması öncesindeki Kongredeki barışçıları ve barışçı basını Nikaragua'nın Honduras'ı işgal ettiğini söyleyerek kızdırmayı başaran Halkla İlişkiler operasyonu gibi (2. Bölüme bakın). Bu yalan ayrıca Hükümetin, -Washington'daki kanunsuz ekibin zayıf Kongre sınırlamalarından kurtularakHonduras'ın resmi açıklamalarda bu parayı istediğini reddettiği halde, Honduras'a verilen hiç şüphesiz contra kamplarında "kaybolan" 20 milyonluk yardım yapmasını sağlamıştı.26 Sidre Körfezi provakasyonu da ABD kuvvetlerinin birçok Libya botunu batırıp 50'den fazla Libyalının ölmesine yol açtığı ve ABD'ye karşı terör eylemlerine girişmesi için Kaddafi'yi kışkırttığı için bir başarıydı. 26 Yetkililerin iddialarına göre, "Nikaragua'daki askeri operasyonlara doğrudan veya dolaylı olarak yardım etmek için, Kongre, 1984 Ekim'inden 1985 Eylül'üne kadar CIA'in para göndermesini yasaklamasına rağmen CIA Nikaragua asilerine gizlice birkaç milyon dolar sızdırmıştı. ABD yetkililerinin "başlıca program" olarak tarif ettikleri programdan amaç, Avrupadaki müttefiklerimizde conrra'ların gerçek bir güç olduğu izlenimi vermekti. Kongre üyesi Sam Gejdeenson "CIA'in sahneden çekilmeyeceğinden şüpheleniyorduk ama onun Contra savaşına doğrudan müdahalesi CIA'in eylemlerini en çok kanıksamış olan kişileri bile şaşırtabilirdi" demiştir. AP'nin eline geçen UNO (Contra) dokümanları, bazı fonlar, Honduras ve Kosta Rika görevlilerine bu ülkelerde faaliyet gösteren "asileri kontrol edebilmek için ödenirken" diğer taraftan "UNO'nun eline geçen paraların çoğu, ABD tarafından kurulan 'şemsiye grubundaki müttefiklerin askeri operasyonlarına gittiğini" göstermektedir. Paranın çoğu Bahamalardaki bir Londra- bankasından aktarılmaktaydı. AP, 14 Nisan; The Boston Globe, 14 Nisan 1986. Bu ifşaatlar hiçbir yorum yapılmadan yapılmıştır. Bunu müteakiben, The Miami Herald, Kongre tarafından "acil yardım" nedeniyle ayırdığı 27 milyon doların 2 milyonunun Honduras görevlilerine "Honduras topraklarındaki illegal karşı eylemleri engellemek için" ödendiğini yazar (başyazı, The Boston Globe, 13 Mayıs 1986). 162 ABD TUZAĞINDA LİBYA ABD kuvvetleri birçok Libyalıyı öldürmede başarılı olurken, bombalamalardan sağ kalanları kurtaramı-yordu. İspanyol petrol tankeri tarafından bu bombalamadan
sağ kalabilmiş 16 kişinin kurtarılabilmesi bize kurtarma operasyonunun imkansız olmadığını göstermişti.27 ABD'nin askeri operasyonunun resmi olarak söylenen amacı, Sidre körfezinde doğrudan bir geçit kurmaktı. Fakat bu tam bir saçmalıktı. Çünkü bu amacın gerçekleştirilmesi için bir filo gönderilmesine gerek yoktu, bir deklerasyon yeterli olabilirdi. Bazı nedenlerle daha ileri adımlar atılması gerekseydi kanunî yollar bunun için uygundu. Eğer komşunuzla mülkiyet hakkı konusunda anlaşamıyorsanız izlenecek iki yol vardır: Birisi, anlaşmazlığı mahkemeye götürmek, diğeri de bir silah bulup komşuyu öldürmektir. Birinci seçenek Sidre Körfezi olayında kesinlikle uygun olan seçenektir. Hiçbir maliyeti olmadığından geçit kurma hakkı elde etmek için kanunî vasıtaları kullanmak mümkündü. Fakat kanunsuz ve zorba terörist devlet tabii olarak farklı yöntemlere öncelik verecekti. ABD'nin meseleyi niye Milletlerarası Adalet Divanı'na götürmediği sorulduğunda, Savunma Bakanlığında Okyanus Hukuku ve Politikası Bölümü'nün başkanı Brian Hoyle şöyle cevaplandırmıştı: "Eğer bu yola gitseydik [Milletlerarası Adalet Divanına başvursaydık] bu yıllar alırdı. Bu şekilde hayatiyetimizi devam ettirebileceğimizi sanmıyo27 AP, 27 Mart 1986, El Pais (Madrid)'de bahsedilir. 28 R.C. Longworth, The Chicago Tribune, 30 Mart 1986. 163 KORSANLAR VE İMPARATORLAR rum".28 ABD, deniz gücünün Sidre Körfezi operasyonu yapmasına mazeret olarak ABD'nin bir millet olarak kalabilme ihtiyacını gösteriyor. ABD'nin tavrı mesele daha dar anlamda ele alındığında da şüphe vericidir. Basın devamlı olarak "Deniz Hukuku"ndan bahseder ama Reagan Hükümeti Deniz Anlaşmaları Hukuku'nu reddediyor diye ABD bu hukuka uygun davranmaz. Ayrıca Libya ABD gemilerini değil uçağını vurmuştur. "Hava Hukuku" da çok net düzenlenmemiştir, devletler "hava" konusuyla ilgili olarak değişik iddialarda bulunabilirler. Mesela, ABD, hava savunma sahası olarak -bu alana zorla girildiğinde "savunma hakkı"nı kullanabileceği alan- 200 millik bir alanı öngörür. Hiç şüphesiz ABD uçakları Libya'nın bu 200 millik hava sahası içine giriyordu -Pentagon'un iddiasına göre de 40 mil. Bu, ABD standartlarına göre Libya'nın müdahele etme hakkına sahip olması demekti. Tufts Üniversitesi'nde Fletcher Okulunun muhafazakar hukuk profesörü Alfred Rubin bu konuyla ilgili olarak şu yorumu yapmıştır: "Uçak göndermekle Deniz Hukuku'nun bize verdiği yetkileri aşmış, gereksiz yere provakasyonda bulunmuştuk.29 Fakat gangaster bir devlette bunlar dikkate alınmaz ve en azından yurt içinde yapılanlar bir başarı olarak görülür. Sidre Körfezi provakasyonunun boyutları, Pentagon Sözcüsü Robert Sims'in şu sözleriyle açığa kavuşur: "ABD politikası, ABD'nin deniz kuvveti orada bulunduğu sürece Sidre körfezinde milletlerarası sularda 29 Ricchard Higgins, The Boston Globe, 25 Mart 1986. 164 ABD TUZAĞINDA LİBYA seyreden her Libya gemisini bombalamaktı -geminin ABD gemilerinden uzaklığı önemli değildi". Sıms, Libya'nın ABD'nin savaş uçaklarını vurmasıyla gösterdiği "düşmanca niyetler" beslediği bir ortamda her Libya askeri aracının "kuvvetlerimize yönelik bir tehdit" olduğunu söyler.30 Kısacası, ABD, Libya sahilleri yakınındaki donanmasına yaklaşan Libya araçlarına "kendini savunmak için" ateş etme hakkına sahipken, Libya ABD'nin koyduğu standartlara göre (200 mil) kendi hava sahasında "kendini koruma" hakkına sahip değildi. Bu hikayenin devamı var. ingiliz muhabir David Blundy, Trablus'da Rusların kurduğu radar sistemini tamir eden bir İngiliz mühendisle bir röportaj yaptı. Muhabir, mühendisin ekrandaki olayları incelerken şunları gördüğünü söyler: (Pentagon'un iddialarından farklı olarak) Amerikan savaş uçaklarının sadece Libya karasuları içindeki 12 mili aşmadığı, Libya sınırları içinde girdiğini de görmüştü. Mühendis şöyle demiştir: Uçakların Libya hava sahasının yaklaşık 8 mil içinde uçtuğunu gördüm. Libya'nın onları vurmaktan başka seçeneği olmadığını düşünüyorum. Kanaatime göre Libyalılar uçakları vurmakta isteksizdiler. Mühendis şunları da eklemiştir:
Amerikan savaş uçakları, alelade sivil hava yolunu kullanmamıştır, radara yakalanmamak için bir Libya uçağının peşinden giderek Libya'ya yaklaşmıştır.31 30 Fred Kaplan, The Boston Globe, 26 Mart 1986. 31 The London Sunday Times, 6 Nisan 1986. 165 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Bildiğim kadarıyla, basının tahrif etme ve haber atlama hareketlerine karşı şahsî bi» panzehir oluşturan Alexander Cockburn'un yazdığı mükemmel bir yazı hariç bu haber ABD basınında hiç görülmedi. Blundy'nin makalesi ABD'de görmezden gelindi. The Times'da Joseph Lelyveld makaleden bahsetmiş fakat önemli noktaları atlamıştır.32 Sidre Körfezi olayının muhtemel sonuçlarından biri -hiç şüphesiz öngörülen sonuçtu bu- Libya ABD'nin terörist eymelerine mukabelede bulunurken Libya'nın terörist eylemlerini açığa çıkarmaktı. Böylelikle ABD'yi bir terör devleti olmaya kışkırtmış ve ABD'nin diğer askeri operasyonları için zemin oluşturmuştur. 5 Nisan'da Batı Berlin'de La Belle diskoteğinin bombalanması ve bir zenci Amerikan askeriyle bir Türkün öldüğü olaydan hemen Libya suçlanmıştı33. Ve bu suçlama, çoğunlukla sivillerin öldüğü (Batı basınına göre yüz, resmi Libya kayıtlarına göre altmış kişi) Trabs-lus ve Bingazi'nin 14 Nisan'da bombalanması için bir mazeret olarak kullanılmıştı. Bu bombalama olayı, tam Beyaz Saray'ın contra yardımını onaylayacağı günden bir gün önceye denk getirilmişti. Dinleyiciler anlayamayabilir diye Re-agan'm konuşma yazarı açık bir şekilde belirtti. Reagan, 15 Nisan'daki Amerikan İşadamları Konferansı'nda şunları söyledi: 32 Cockburn, The Wall Street Journal, 17 Nisan; Ayrıca The Nation, 26 Nisan 1986. Lelyveld, The New York Times, 18 Nisan 1986. 33 Yaralanan diğer zenci asker birkaç ay sonra öldü. 166 ABD TUZAĞINDA LİBYA Beyaz Saray'a, bu haftaki oturumda teröristlerin Nikaragua'ya 400 milyon $, öldürücü silahlar ve uzmanlar gönderdiğini hatırlattım. [Kaddafi] Nikaragualılalara, Amerika'ya karşı savaş açtıkları için yardım etmekten gurur duyduğunu söylemişti.34 ABD'nin terörist ordusunun saldırdığı kişilere yardım etmekle, "kuduz köpek"in savaşını ABD'ye taşıdığı ifadesi hiç yoruma gerek olmayan bir noktadır. Libya'nın bombalanması şövenist duyguları kabarttıysa da ilk defa olarak Halkla İlişkiler, Kongre'yi harekete geçirmede başarılı olamadı. Bu şövenist duygular belki de yaygın Arap karşıtı ırkıçılığm varlığına ve Kaddafi'nin gerçek ve uydurma suçlarına karşı önceki histerik tepkilerin yaratılmasına yönelik makul bir tavrın olmamasına bağlanabilir. 14 Nisan'daki bombalama, televizyonun en çok izlenen saatine göre ayarlanan, tarihteki ilk saldırıydı. Daha sonraki kayıtların gösterdiğine göre, bombalama akınları tam saat 19.0035 başlamak üzere planlanmıştı. Bu saat üç televizyon kanalının ana haberler saatine denk geliyordu. Saldırı akınları biter bitmez propaganda sisteminin etkisini arttırmak için hemen olayı izleyen saatlerde Beyaz Saray Sözcüsü Larry Speaks bir basın toplantısı yapıyordu. 34 The New York Times, 16 Nisan 1986. 35 The New York Times, 18 Nisan 1986; Times'in bildirdiğine göre saat 19.00'da F-111'ler "Bingazi ve Trablus yakınlarındaki askeri hedefleri bombalamış, saat 19.07'de Trablus askeri havaalanını, son hedefini bombalamıştı". Gerçekte, editörün de bildiği gibi, F-111'ler Trablus'un sivil yerleşim alanlarını bombalamıştı. 167 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Gazeteciler bazı güç sorular sorabileceği için, aslında bu kadar şeffaf bir Halkla İlişkiler sistemi nedeniyle Hükümetin riske atıldığı ileri sürülebilir. Fakat Beyaz Saray bu tür sorularla karşılaşmayacağından emindi, basma olan bu güveni tamamen haklı sebeplere dayanıyordu. Tabii sorular soruluyor. Mesela, en ünlülerinden bahsedecek olursak, Speakes ABD'nin 4 Nisan'daki olayı bildiğini, Doğu Berlin'deki Libya "Halk Bürosu"nun
Trablus'a ertesi gün Berlin'e bir saldırı olacağını bildirdiğini, yani La Belle diskoteğinin planlandığı gibi bombalanacağını Trablus'a duyurduğunu söylemiştir. Bu sözlere göre, ABD, 4-5 Nisan'da, bombalama olayından, Beyaz Saray'ın iddia ettiği gibi kesinlikle Libya'nın sorumlu olduğunu biliyordu. O zaman niye 5 Nisan'daki bu saldırının olduğu anda, Batı Alman ve ABD basınının, en çok Libya'dan "şüphelendiklerini" söyledikleri sorulabilir. Gerçekten, Hükümetin bu sözlerini dinlerken her gazetecinin elinde, Trablus'un bombalanmasından yarım saat önce 18.28'de Berlin'den çekilen (AP) ve "Müttefik askeri kumandanı diskotek bombalanmasıyla ilgili olarak yaptığı çalışmalardan hiçbir sonuç alamamıştır"; ve "ABD ve Batı Alman görevlileri La Belle diskoteğinin bombalanmasından Libya'nın sorumlu olduğundan -büyük bir ihtimalle Komünistidareli Doğu Almanya'daki sefareti aracılığıyla kuşkulanmaktadır" ifadelerinin yazılı olduğu telgraflar vardı.36 36 AP, 14 Nisan 1986. 168 ABD TUZAĞINDA LİBYA Bu yüzden gazeteciler, saldırıdan birkaç dakika önce ABD ve Batı Almanya Libya'nın müdahalesinden kuşkulandıklarını söylerken, şimdi Beyaz Saray'ın onların 4-5 Nisan'da bu olay hakkında nasıl kesin bilgi sahibi olduklarını sorabilirlerdi. Fakat ne o zaman, ne de daha sonra bu tür zor duruma sokucu sorular soruldu. Reagan 14 Nisan akşamı şunları söylüyordu: "Delilimiz doğru, asla çürütülemezdir", tıpkı Libyalıların kendisine suikast yapacaklarını söylerken dediği gibi -"Delilimiz var ve bunu Libya bilmektedir". Ayrıca Helmut Kohl ve Bettino Craxi'nin Libya saldırısına destek verdiğini ileri sürmüş (Alman ve İtalyan yetkililerince kızgınlıkla inkar edilmiştir)37 ve Hükümet amacına ulaşmak için her türlü kandırmacayı uygulayacağı, "her suçu işlemeye, her yalanı söylemeye" hazır tutumunu devam ettirmiştir. Nadiren çıkabilecek çok etkisiz bir yazı bu yalanların yerleşmesini engelleyemeyecektir. Fakat ABD sınırları haricinde disiplin işlemiyordu. Alman Der Spiegel dergisi Washington 14 Nisan'da diskoteğin bombalanmasından kesin olarak Libya'nın sorumlu olduğunu on gün önce (4-5 Nisan) bildiğini söyledikten bir hafta sonra (21 Nisan), Batı Berlin istihbaratının Libya'dan şüphelendikleri gibi, diğer ihtimallerden mesela disko siyah ABD askerlerinin veya Üçüncü Dünyadan gelen göçmenlerin sık sık gittiği bir yer olduğu için Neo-Nazi gruplarından veya "rakip uyuştu37 James M. Markham, The New York Times, 25 Nisan 1986. 169 KORSANLAR VE İMPARATORLAR rucu satıcıları"ndan da bahsetmektedir. Der Spiegel devamla şöyle der: "Düşman Grenada kadar küçük ve Kaddafi kadar zalim olduğunda YVashington'un savaşının politik amaçlı olduğunu" söyler. Editör Rudolf Augstein, ABD milletlerarası şiddet kullanımını artırmak hatta bir dünya savaşına sebep olabilecek düzeye getirmek için karar verdiğinde, hiçbir Avrupalı liderin ABD'nin Avrupa'nın çıkarlarını gözeteceğini düşünmemesi gerektiğini ilave eder.38 ABD'nin Ordu yayını Stars ve Stripes'm muhabirleriyle 28 Nisan'da bir görüşme yapan Berlin Staatsc-hutz'un başkanı ve diskonun bombalanmasını araştıran yüz kişilik bir grubun başı olan Manfred Ganschow, "Libya'nın bombalama olayıyla ilgisi hakkında, olaydan iki gün sonra beni çağırdığınızda bu konuda söylediklerinizden başka bir şey duymadım" demişti. Manfred Ganschow da bu olayın "oldukça politik" olduğunu ve politikacıların bu konuda söylediklerinin şüpheyi karşıladığını ima etti.39 Amerikan basını, Almanya'da inceleme yapan ekisin ve Alman basınının ifade ettiği şüpheleri hiç dikkate almadı. Fakat dikkatli bir okuyucuyu, Suriye ve diğer bağlantıların araştırılmasından bu konuda kesin bir bilgi olmadığını çıkartabilirdi. Amerikan Hükümetinin 38 Der Spiegel, 21 Nisan 1986; "Terör Against Terror-Teröre Karşı Terör", Gestapo sloganının seçilmesi tesadüf değil. Ayrıca aynı sayıdaki Norman Birnbaum'un makalesine de bakınız.
39 Röportaj metni, Amerika'lı bir gazetecinin Almanya'da yayınlanan Stard and Stripes'da yeralmıştır. 170 ABD TUZAĞINDA LİBYA 4-5 Nisan olayıyla ilgili kesin bilgiye sahip olduğu iddiasının kesinliğine, "ileri sürüldüğüne göre", "ifade edildiğine göre" gibi ihtirazi kayıtlarla gölge düşürülmüştü. Bu tür ihtirazi kayıtlar basının bu iddiaların şüpheli ve uydurulmuş olduğunu gayet iyi bildiğini fakat bunu söyleyemeyecek kadar sadık ve korkak olduğunu gösteriyor -yani Libya'nın bombalanması olayına suç ortaklığı ettiğini ortaya çıkarıyor.40 Bu kuşku, ihtirazi kayıtlar, önceki kesin ifadelerden dönme, Hükümetin iddialarını çürüten delillerden dolaylı yoldan bahsediş hep basının tek bir bayrak altında toplanmanın gerekli olmadığını bildiğinin işaretleridir. The New York Review of Books'da Shoul Bakhashi, "Batı Berlin'deki bir diskoteğin bombalanması olayından sorumlu" olarak "Ürdünlü Hindavi kardeşleri" göstermiş ve onların "Suriye tarafından eğitildiği (bazı resmi ifadelerin iddia ettiği gibi Libya değil)" yolunda ikna edici kanıtlar olduğunu ileri sürmüştür.41 Bakhashi'nin kesin kanıtlara ulaşabilmesinin ötesinde mesele oldukça gariptir. İlginç olan şey, olaydan 40 Bakınız mesela, James M- Markham'ın "Bati Berlin polis müfettişinin Batı Berlin'deki Lilbya Büyükelçiliğinin saldırıyı planladığına inandığını" söylediğini ve Manfred Ganschow'n sözlerini delil gösterdiği, 31 Mayıs tarihli The New York Times'a bakın; veya Libya'nın iştiraki olduğunu ileri süren delillere atıfta bulunarak diskoteğin bombalanmasında Suriye ve Arafat karşıtı teröristlerden Ebu Nidal'in muhtemel bir müdahalesi olduğun söyleyen Robert Suro'nun 3 Temmuz tarihli The New York Times'daki yazısına bakabilirsiniz. Yahut da, hükümet yetkililerinin Libya'nın müdahalesini bildiklerini söylemelerini ve muhtemel Suriye müdahalesine atıf yapan Bernard Weinraub'un 9 Haziran tarihli The New York Times'daki yazısına bakınız. 41 Bakhashi, The New York Reiew of Books, 14 Ağustos 1986. 171 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Libya'nın sorumlu olduğu ve bu yüzden de Libyalı sivillerin bombardımana tabi tutulduğu bütün resmi ifadelerde ve büyük bir kesinlikle, hiçbir ihtirazi kayıt getirilmeden basında yeralmasıdır. Daha da önemlisi ne basın bu yayınlardan geri döndü ne de şu açık sonucu yayınlayabildi: Eğer Reagan Hükümeti onun "doğrudan", "kesin", "çürütülemez" delilleri konusunda yalan söylüyorsa o zaman ABD'nin yaptığı bombalama eylemi şüphesiz bir devlet terörü olurdu. Hükümet saldırıyı coşkunlukla desteklerken, sadık basın da rahatsız edici soru sormayarak, terörist faaliyetleri haklılaştır-mak için saçma bahaneler uyduruyordu (Mesela, Times editörünün "yeni Nataşa Simpson'lar yaratmamak" hikayesi"). En azından kısa bir dönem için ve sadece yurt içinde bile olsa Halkla İlişkilerin operasyonu kesinlikle bir başarıydı. "Nikaragua ccmtra'larına verilen yardım, askeri bütçe gibi konularda Kongreyle ilişkilerinde Re-agan'ı güçlendiren demokratik konsensüsün sağlanmasının başarılı bir örneğini vermiştir.42 Dünyanın pek çok devleti için ABD kendisinden korkulan bir devlet olmuştur. Kanada'nm önde gelen, Amerikan yanlısı ve ölçülü yayın organının sözleriyle; ABD'nin "garip kovboy lideri" Nikaragua'ya saldırmak için bir katil grubuyla işbirliği gibi "çılgın" eylemlerle uğraşmaktadır.43 42 The Christian Science Monitor, 22 Nisan 1986, 1. Bölüme, 3. nota bakınız. 43 Özellikle, Nikaragua'ya atıf yapan The Globe Mail (Toronto) başyazılar, 23, 15, 5 Mart 1986. 172 ABD TUZAĞINDA LİBYA Reagan Hükümeti, Nixon'm "çılgın adam" stateji-sini kullanarak bu korkuyla başarılı bir şekilde oynamaktadır. Gelişmiş Sanayi demokrasilerinin Mayıs 1986'da Tokyo Zirvesinde, Reagan Hükümeti bir bildiri dolaştırır. Bu bildiride Avrupa'nın, ABD'nin savaşında ABD'yle aynı tarafta olmasının akıllıca sayılacağının bir sebebi, "çılgın Amerikalıların meseleleri tekrar yalnızca kendi ellerine almamasını sağlamak"tır. Bu tehdit sadece Libya terörünün ismi
bahsedilirken açığa çıkmaktadır.44 Bu açık tehdit -basın, Libya'yı Avrupa medeniyetine karşı bir tehlike olarak gösterdiğinden Libya'nın bombalanması "başarı" olarak değerlendirildiği için-r görmezden geliniyordu. Libya'nın bombalanması olayına yurttan gelen tepkilerle yabancı ülkelerden gelen tepkiler oldukça farklıdır. Avrupa Topluluğu'nun 12 üyesi ABD'ye "bölgedeki tansiyonu arttırmaktan" vazgeçmesi çağrısında bulunmuştur. Birkaç saat sonra, Batı Alman Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher AT'nin tutumunu açıklamak üzere Washington'a giderken, ABD savaş uçakları Libya'yı bombalamıştı bile. Bakanın sözcüsü "[ABD'yi] askerî bir müdahaleden vazgeçirmek için herşeyi yapmak istiyorduk" demiştir. ABD'nin Libya'yı bombalaması "tüm Avrupa'da büyük protesto gösterileri, dünyanın «pek çok yerindeki başyazarlar tarafından kınanmayla" karşılaştı. İspanya'nın belli başlı gazetelerinden bağımsız El-Pais bu bombalama olayını şöyle kınadı: 44 Daha geniş değerlendirmeler için bakınız, AP, The International Herald Tribune, 6 Mayıs; terörizm aleyhindeki sözlerinin metni ve özet için bakınız, The New York Times, 6 Mayıs 1986. 173 KORSANLAR VE İMPARATORLAR ABD'nin bu askerî harekatı yalnızca milletlerarası hukukun bir ihlali ve Akdeniz barışına ciddi bir tehdit değil, Avrupalı müttefiklerini alaya da almaktır. Çünkü onlar Libya'ya iktisadî müeyyidelerin uygulanması için yapılan baskılara rağmen Pazartesi toplantısında müeyyidelerin uygulanmasına gerek olmadığına karar vermişlerdi. Hong Kong'daki muhafazakar South China Morning Post'da şu sözler yeralmıştır: "Başkan Reagan'm Orta Doğu'nun çılgın köpeği' ni tedavi etmesi asıl hastalıktan daha öldürücüdür". "Onun faaliyetleri Orta Doğu'da çok daha büyük bir yangını başlatabilir." Mexico City'de El Universal şunları yazmıştır: ABD'nin kendini "dünya hürriyetinin savunucusu görevine tayin etmeye hiç hakkı yoktur, Birleşmiş Milletler'in kanunî yollarına başvurabilirdi". Bunlar gibi pek çok tepkiden bahsedebiliriz. Dünya basınının tam tersine olarak ABD basını bu bombalama olayını övmüştür. The New York Times şunları yazmış: "En titiz vatandaş bile Amerika'nın Libya'ya olan saldırısını sadece övüp alkışlayabilir"; bu olayı adil bir ceza verme olarak tarif ederek "ABD son derece adil bir şekilde olayı kovuşturmuştur". Diskonun bombalanması olayından sorumlu olduğunu gösteren delil "şimdi çok açık bir şekilde halkın önünde durmaktadır"; "ABD'nin izleyeceği yolu göstermek ve ABD'nin Libya liderine yaptığı eylemleri düzenleyecek, delilleri araştıracak Avrupalı Hükümetlerden kurulu jürinin önüne gelecektir bu delil". Bu sözlerin gerçekle bir alakası yoktur, jüri bu delillerle ikna olmamış ve ABD'nin herhangi bir harekete 174 ABD TUZAĞINDA LİBYA geçmemesi için bir "karar" yayınlamışlardır. Bu delillerin ya hiç değeri olmadığına ya da varsa bile önemsiz olduğuna karar vermişlerdir. Hepsi olmasa bile birçok Hükümet yapılan eylemi kınamıştır. ingiltere ve Kanada, halkın tepkisi çok farklı olmasına rağmen eylemi desteklemişlerdi. Fransa da Re-aganvari bir halet-i ruhiyede olduğu için destek vermiştir. Hükümetin kontrolünd°ki Güney Afrika Yayın Birliği bu saldırının "Batı dünyasının liderinin terörizme karşı aldığı pozitif bir tavır olarak ehemmiyet gösterdiğini" söyler ve "adı milletlerarası terörizmle özdeş hale gelmiş olduğu için Kaddafi'ye yapılan saldırının" haklı olduğunu iddia etmiştir. İsrail'de ise Başbakan Simon Perez ABD'nin eyleminin "kendini savunma" içinde değerlendirileceği için haklı olduğunu söyler: Eğer Libya Hükümeti Amerikan askerlerinin geceyarısı, zalimce öldürülmesini emrediyorsa ABD'nin ne yapmasını bekleyebilirsiniz? Hallellu-jah -Eyvallah olabilir- şarkıları mı söylesin? Yoksa kendini mi savunsun? ABD'nin ikibuçuk yıl önce, askerlerinin Beyrut'ta öldürülmesine karşı "kendini savunmak" için harekete geçtiği iddiası daha önceki terörist olayları dikkate almamayı gerektiren yeni bir hileydi.45 ABD'de ise ülkedeki saygın "muhafazakar" terimini hak eden nadir politikacılardan Senatör Mark Hatfield
45 AP, 14 Nisan; dünya basınının tepkisinin araştırılması, AP, 15 Nisan 1980; Perez, The New York Times, 10 Nisan. 175 KORSANLAR VE İMPARATORLAR "neredeyse tamamen terkedilmiş Senato'da ve The Times'a yazdığı mektupta ABLTnin bu hareketini kınamıştır. Birkaç Hristiyan cemaati lideri de bu olayı yermiştir. Yahudi liderleri genellikle bu olayı övmüşlerdir. Bunlar arasında Amerikan Yahudi Birliği başkanı Rabbi Alexander Schindler, ABD Hükümetinin, Kaddafi'nin "akılsız terörizmine müstehak bir cevap" verdiğini söylemiştir. Harward'm Milletlerarası İlişkiler profesörü Joseph Nye "Berlin'de ateşlenen silah Reagan'ın cevap vermesini gerektiriyordu, Devlet destekli teröre karşı başka ne yapılabilirdi?" demektedir -tıpkı, ABD'nin destek olduğu, Orta Amerika, Güney Lübnan gibi ateşlenen silahın daha iyi görüldüğü yerlerde olduğu gibi. Eugene Rostow, "Sovyet yayılmacılığı sürecine karşı daha aktif bir savunmanın gereği olarak" bu bombardımanın "kaçınılmaz ve gecikmiş" bir hareket olduğunu belirterek destekler -işte milletlerarası ilişkilerde genel olarak kabul görmüş akılsız şovenlikle Maoist felsefesinin garip karışımının tipik bir ifadesi. Rostow, Kaddafi'nin milletlerarası hukuku devamlı surette ihlal ettiği için "Kaddafi rejiminin zorla devrilmesinin milletlerarası hukuka uygun" olacağını söyler. "Bu sebeple, Libya'nın eylemleriyle zarara uğrayan her devlet, yalnız veya diğer devletlerle birleşerek Libya'nın bu haksız eylemlerine bir son vermek için şiddet kullanabilir. Libya, barbar korsanlar konumundadır"46 Rostow, NATO'yu devletin "kendi sınırlarında işlenen 46 Libya'nın bombalanmasından sonra, zalim korsanlara karşı Amerika'nın cezalandırıcı hareketleriyle ilgili sayısız örnekler verildi. Hiç176 ABD TUZAĞINDA LİBYA suçlar dolayısıyla sorumlu olduklarını gösteren bir deklarasyon yayınlaması için zorladı".47 Buna göre NATO sadece korsanları değil, imparatorları da mahkum etmeli ve Hindiçini'den Orta Amerika'ya, Orta Do-ğu'ya kadar devletler ABD, İsrail ve diğer terörist devletlere saldırmak için gereken gücü toplamak için birleşmelidirler. Bombalama olayını ve sonrasını Libya'dan anlatan, Amerikan eğitimi almış bir aileyi ziyaret eden ABC muhabirleri Charles Glass olayı evinin yıkıntıları arasından çıkan, yedi yaşındaki bir kızın el-yazması mektubuyla sembolleştirdi: Değerli Bay Reagan Niçin benim tek kızkardeşim Rafa'yı, arkadaşım Racha'yı ve bebeğim Strawberry'yi öldürdün. Babam Filistinli olduğu için bizi öldürmek isteğin ve babamın yurduna dönmesi için yardım ettiği için Kaddafi'yi öldürmek istediğin doğru mu? Adım Kinda.48 kimse, "New York'un korsanların yağma ettikleri malları sattıkları hırsız pazarı olarak" tarif edildiği günlere bakmıyor (Nathan Miller, The Founding Finaglers, David McKay, 1976, s. 25-26). Amerika'nın cesaretle bastırdığı korsanlık Libya'nın icad ettiği bir şey değildir. 47 AP, 21 Nisan, The New York Times, 20 Nisan; dini tepkiler araştırması, AP, 17 Nisan; Ayırca 19 Nisan'da, Western Washington Rabbinic Board'in bombalamayı desteklemesine rağmen, Seatle'deki 14 dini cemaatin konferansında bombardıman olayının kınandığını belirten yazı, Nye, The Boston Globe, 16 Nisan; Rostow, The New York Times, 27 Nisan. 48 Charles Glass, The Spectator (Londra) 3 Mayıs 1986. Orjinal metnin kopyası Amerikan basınına, editöre mektup olarak teslim edilmiş fakat yayınlanmamıştır. Bu metin Alexander Cockburn tarafından, Başkan ve 177 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Diğerleri meseleyi farklı görmektedir. Michael Walzer Libya'nın bombalanmasını bir devlet terörü olarak gören Avrupa'lılarla aynı düşünceyi paylaşır. Bu "belli askerî hedeflerin amaçlandığı ve bu yüzden pilotların bazı risklere girip yaptıkları türden bir bombalama olayı değildi". Gece bombardımanı şehrin yoğun nüfuslu yerlerine gelseydi yüzlerce sivil ölebilirdi.49 Belki de bu olay, İsrail'in, Lübnan işgalinin "haklı savaşın güzel bir örneği" ve İsrail bombalamaları nedeniyle can veren sivillerin hayatlarının tehlikede olmasını,
"FKÖ'nün bu tehlikeden sorumlu olduğu" için savunulabilir gören anlayışın tabii bir sonucuydu.50 Basının sadece, bir devlet terörü olayında suç ortaklığı etmesi ve Hükümetin uydurduğu hayali bir hikayeyi desteklemesi, bombalama olayına yurtsever bir açıdan yaklaşması için yeterli değildi. Ayrıca, bombalamadan sonra, Kaddafi'ye atfedilen terörist eylemlerin artık meydana gelmemesi nedeniyle bu bombalama olayının bir başarı olduğunu göstermeleri gerek. Şüpbayan Reagan'ın "küçük çocuklardan gelen mektupları okumakdan hoşlandıkları" için bir dahaki olaylarda daha dikkatli olunmasını teklif ederek yayınlanmıştır (In Thee Times, 23 Temmuz 1986). 49 Dissent, 1986 Yazı. Olayları yerinde izleyen Ramsey Clark bombalama olayından en çok zengin banliyölerin zayiat aldığım belirterek buraların hedef alınmış olması gerektiğini bildirir. The Nation, 5 Temmuz 1986. Yeterli zekaya sahip olan herkesin bir bakışta anlayabileceği gibi, bu meselenin terörizmle hiçbir ilgisi yoktur (Clark da şüphesiz aksini söylememektedir). 50 The New Republic, 6 Eylül 1982; bu saygın kişilerin fikirlerinden diğer örnekler için, 1. ve 2. bölüme ve Noam Chomsky, The Fateful Triang-le.lsrael, the United States and the Palestinians-Hayati Üçgen: İsrail, ABD ve Filistinliler (Black Rose Books, 1984). 178 ABD TUZAĞINDA LİBYA hesiz bu tezi oluşturabilmeleri için, bombalama olayının öncesinde yaptıkları gibi olayları yanlış değerlendirmeleri, yanlış haber vermeleri gerekiyordu. Basın bu konuda da kendisinin buna layık olduğunu ispat etti. The Washington Post'un editörleri, artık "uslu bir politika" izlemek zorunda kalan Kaddafi'ye atfedilen yeni terörist eylemler görülmediği için Libya'nın bombalanması olayını över. Daha önemlisi, "bir kararlılık örneği, istihbaratın inkar edilemez kesinliği ve Libya'nın tecrit edilmesinin sonuçları"yla Batılı müttefiklerini şaşkına döndürmüştü. "Çılgın Amerikalılar"m herhangi bir yeri büyük bir rahatlıkla bombalaması tehdidi, aynı anda ABD gemilerinin Karadeniz'deki Sovyet sahillerine gönderilmesiyle de pekişmişti.51 Aradan bu kadar zaman geçtiği halde, editörlerin "istihbaratın inkar edilmez kesinliği" ne atıf yapılabilecek bir olay olarak görmeleri ilginçtir. David Ignatius, Libya'nın bombalanması eyleminin, "Avrupa, Libya ve Orta Doğu'da oldukça şaşırtıcı, olumlu değişikliklere sebep olduğunu, Libya Lideri Muammer Kaddafi'ye karşı çok etkili olduğunu" yazar. Bu olay Kaddafi'nin "zayıf, yalnız ve savunmasız" olduğunu, "Amerikan savaş uçaklarının Libya'nın hava sahası içinde kolayca hareket edebilecek kadar savunmasız olduğunu ispatladı" -gerçekten muhteşem ve süper gücün keşfidir bu olay. "Kaddafi'nin bütün dünyayı korkutmasına meydan veren psikoloji"yi göstermek için hiçbir olaydan bahsetmeyen Ignatius -güvenilir 51 The Washington Post Weekley, 4 Ağustos 1986. 179 KORSANLAR VE İMPARATORLAR hiçbir delili olmadığını bildiği için-, bunun yerine Libyalıların terörizme tekrar başlasalar bile bu eylemlerin şiddeti, Libya'nın ABD istihbaratının onun oniki şehirde terörist saldırılar düzenlemek için 'Halk Büroları' kurduğunu bildiği için daha önceki yıllardaki kadar şiddetli olmayacaktır. Oldukça yetenekli bir gazeteci olan Ignatius, ABD Hükümetinin istihbaratın "öğrendiğini" iddia ettiği bilginin işe yaramaz olduğunu biliyordu; iddia edildiği gibi operasyonu "başarı" olarak göstermesi, onun ihtiyatlı üslubunda bu "çirkin olayın" sonucunun sıfır olduğunu gösteriyordu.52 Benzer şekilde, Reagan Hükümet politikasının bu askeri misillemesini haklı çıkaran pozitif gelişmelerden biri olarak, George Maffett, Libya'nın terörist saldırısının "durduğunu" iddia eder -aslında zaten sıfıra yakınken yine sıfıra yakına indi. Maffett'in meslektaşı John Hughes büyük bir coşkuyla şunları yazar: "Libya'yı cezalandıran o bombalama olayından sonra Albay Muammer Kaddafi'nin Amerika'ya yönelik başka hiçbir terörist saldırısı olmadı" -aslında bilindiği kadarıyla daha önce de hiç olmamıştı.53 Devlet teröristlerine verilen mesaj (basının verdiği mesaj) çok açıktır: Siz tüm dünyayı korkutan bir terör olayını uydurduğunuzda veya bu zulmü cezalandırmak
için bir terörist eylem yaptığınızda, kahramanlığınızın sonucu olarak suçlunun mağlup edildiğini belir52 Ignatius, The Washington Post Weekly, 28 Temmuz 1986. 53 The Christian Science Monitor, 25 Haziran, 16 Temmuz 1986. 180 ABD TUZAĞINDA LİBYA tirşeniz sizin söylediklerinizi yazarız. Gerçek olaylara bakmayız. Kayıtlar, The Economist (Reagan'ın bu kahramanca tavrını alkışlarken) genel olarak Amerikan karşıtı terörizmin geçen yıldan farklı olmadığını söyler. Libya'ya yapılan bombardıman öncesi ve sonrasındaki üç ay içinde Batı Avrupa ve Orta Doğu'da yapılan Amerikan karşıtı eylemleri karşılaştırdığımızda, öncesinde de sonrasında da 15 olay olduğu görülür. Rand Corporati-on'ın terörizm konusundaki önde gelen uzmanları da bombardıman olayından sonraki terörist eylemlerin daha önceki seviyeyle aynı olduğunu söylerler.54 Bu bilgileri tamamlayıcı nitelikte bir rapor da 3 Temmuz'da FBI'ın, 1985 yılında Amerika'da cereyan eden terörist faaliyetleri anlatan 41 sayfalık bir rapordu. Bu raporda iki kişinin öldüğü, 7 olay yer alıyordu. 1984'te ise 13 terör olayı olmuştu. Bu sayı 1982 yılından beri sürekli azalma gösteriyordu.55 FBI raporunu sunan basının tavrı ilginçtir. Globe Mail (Toronto) 4 Temmuz'da, "Fanatik Yahudiler İki Kişinin Öldürülmesiyle Suçlanıyor" başlığı altında bir 54 The Economist (Londra) 26 Temmuz 1986; The Christian Science Monitor, 24 Temmuz 1986. 55 Bu sayıları ideolojik şartlanma nedeniyle ihtiyatla karşılamak gerekir. Bazen kürtaj kliniklerinin bombalanması "terörizm" kategorisine sokulmamıştır. Moral Majority'nin yazarlarından Cal Thomas'a göre, 1982'den 1984'e kadar "kürtaj yerleri" üçyüz kere bombalanmıştı, fakat bu "bombalama eylemi taktik olarak olduğu gibi politik olarak da iyi bir fikir değildi" halbuki çok açık biçimde görüldüğü gibi oldukça "ahlakı" (!)ydı. 181 KORSANLAR VE İMPARATORLAR haber yayınlamıştı. İlk paragrafta şu ifadeler yeralıyor-du: "FBI'in dün yayınladığı rapora göre fanatik yahudi-ler iki kişinin ölümüne sebep olan yedi terörist eylemin dördünü yapmıştı." Yazı devamla: "Fanatik yahudilere atfedilen iki kişinin ölmesine, yedi kişinin yaralanmasına sebep olan olaylar"la diğer olayların detaylarını anlatır. The New York Times tam tersine FBI raporu hakkında hiçbir şey yazmaz. Sadece 17 Temmuz'da, 11. sayfada bu rapora bir atıf vardır. Bu atıfta şöyle demektedir: "FBI'in terörizm konulu yıllık raporuna göre, 1985'te olan yedi olayın dördünden 'Yahudi terörist gruplarının' sorumlu olduğuna inanılmaktadır. Hiçbir suçlayıcı ifadeye rastlanmamaktadır." ikinci millî gazete, The Washington Post, FBI'm raporuyla ilgili olarak 5 Temmuz'da şu başlıkla bir yazı yayınladı: "FBI raporunun gösterdiği gibi geçen yıl terör olayları azaldı". Burada da "iki kişinin öldüğü, dokuz kişinin yaralandığı dört olaydan fanatik yahudilerin sorumlu olduğu" belirtilmişti; aynı ifade 17 Temmuz'da, FBI'in "fanatik yahudi gruplarından şüphelendiklerini" yazan Alex Odeh'in FBI raporuyla ilgili yazısında tekrarlanmıştır.56 Bu üç cümle FBI'in, 1985 yılında ülke içinde gerçekleşen terörist olayların kaynaklara hakkındaki raporundan çıkardıkları sonuçları aktarmaktadır. Fakat ben, 56 AP, The Globe Mail (Toronto), 4 Temmuz 1986. Stephen Engelberg, "Official Says F.B.I. Has Suspects in Blasts Laid to Extremist Jews", The New York Times, 17 Temmuz 1985; The Washington Post, Peyman Pej-man, 5,17 Temmuz. 182 ABD TUZAĞINDA LİBYA hiçbir yazarın ABD'yi, kendi ülkesine "terörizm belasını" getiren "çılgın köpeği" mağlup etmek ve bu "kanser"! temizlemek için Tel Aviv'i veya Kudüs'ü bombalamaya çağırdığını görmedim. Tabii olarak, İsrail eylemlerden "fanatik yahudilerin" sorumlu olduğunu yalanlamıştır. Tıpkı Knesset üyesi Rabbi Kahane'nin önceden üyesi olduğu Yahudi Savunma Birliği'nin FBI tarafından sorumlu tutuldukları terörist eylemleri yalanladıkları gibi. Tıpkı, ABD'nin teröristleri eğitmesi ve desteklemesi
sebebiyle terörist eylemlerden sorumlu olduğu yolundaki iddiaları yalanladığı gibi. Fakat daha önce de belirttiğim gibi, aynı şekilde terörizmi lanetleyen ve sorumlu olduğunu inkar eden Yaser Arafat ve Kaddafi sözkonusu olduğunda bu iddialar hiç dikkate alınmaz. "Filistin şiddetinin kurucu babası olduğu için bütün terörist eylemlerin manevî sorumluluğunun Yaser Arafat'ta olduğu" dokrinini ve ABD'nin Arafat karışsın karışmasın "Milletlerarası terörist eylemlerden" onu sorumlu tuttuğunu hatırlayınız.57 O zaman "fanatik yahudilerin" yaptıkları eylemlerden İsrail sorumludur. Basın, Arafat'ın Filistinli terörist eylemleri kınamasına da yer vermez. 3 Haziran 1982'de olan, yıllarca önce FKÖ'nün ölüme mahkum ettiği, Ebu Nidal'ın başında bulunduğu terörist bir grubun, İsrail Büyükelçisi 57 The New Republic, 20 Ocak 1986; Edward Meese, AP, 4 Nisan 1986; 2. Bölüme bakınız. Sivillere yönelik Siyonist saldırıların İsrail devletinin kurulmasından çok daha öncelere uzandığını hatırlayın; benim Fateful Triangle s. 164. 183 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Shlomo Ar gov'a suikast teşebbüsü -ki bu olay İsrail'in Lübnan'ı işgalini çabuklaştırdı; Amerikalılar ve basın nezdinde işgal meşru bir misilleme olduhakkında basında yeralan ifadelere bakalım. The Washington Post, "Bütün Filistinlileri temsil ettiğini iddia eden ama artık Filistinlilerin yaptığı her olayın sorumluluğunu alma konusunda seçici olan FKÖ'nün, Ar gov'a suikaste teşebbüs olayı" nm FKÖ için bir "engel" olduğunu belirtmiştir (7 Haziran 1982). FKÖ'yle savaş halinde olan Filistinli grupların bir terörist eylemi söz konusuysa bu FKÖ için bir engel olmaktaydı, öyleyse, iki kişinin ölmesi, dokuz kişinin yaralanmasına sebep olan terörist eylemleri yapan Siyonist aşırıların eylemleri de bunlar diaspora'da (nüfusunun altıda biri Yahudi olmayan bir ülkede kendini vatandaşlarının değil, Yahudi ırkının devleti olarak gören devlette olmayan, yani İsrail dışında) bile olsalar İsrail için bir engel olmalıydı. Bu yüzden. Hükümetin ve basının bahsettiğimiz mantığına göre ABD'nin "gelecekteki saldırılara karşı kendini korumak için" Tel Aviv'i bombalama hakkı vardı. FBI raporunun ABD basınında çıkan bu garip yorumlarının doktrinin mantiki sonuçları açısından bir engel olduğu düşünülebilir. Fakat bu tahmin basının kendi kendisiyle tenakuza düşme kapasitesini (!) dikkate almayan bir tahmindir. ABD'deki terörist eylemlerden, FKÖ'nün aşırı eylemleriyle birleşen Arap asıllı Amerikalılar tarafından veya Libya Hükümetinin bir üyesi tarafından kurulan terörist bir grubun yaptığından şüphelenilen eylemlere karşı basının tepkisi olduğu söylenebilir. 184 ABD TUZAĞINDA LİBYA ABD'nin Libya'yı bombalaması, "terörizm" kelimesinin çifte standartlı anlamıyla dahi terörizmdir. Gerçekten, Sidre Körfezi operasyonları veya Libya şehirlerinin bombalanmasının sebebi, Libya'yı kısmî terör olayları yapmaya kışkırtmak ve bu sayede muhtemel Avrupalı hedeflerin bu terör olaylarından korunmak için ABD-'den destek istemesine sebep olmaktır. Böylesi kısmî terör olaylarına sebep olacağı halde bu tür şiddet olayları kınanmaz. Aynı şekilde, 1982'de Lübnan'ın Amerikan destekli İsrail işgali olayı da terörist olayları kışkırtacağı halde kınanmamıştır (2. Bö-lüm'de tartışıldığı gibi). Libya'ya yapılan saldırı er veya geç terörist saldırılara sebep olacak, bu da ABD'nin yurtiçi ve yurtdışındaki planlarını uygulayabilmesi için kamuoyunu harekete geçirebilmesini sağlayacaktır. Herhangi bir Amerikan şehrine gitmekten yüz kat daha güvenli olsa bile Avrupa'yı ziyaret etme korkusu şeklinde belirecek bir korku ABD'nin yararına olacaktır. ABD'nin Libya'ya saldırısının Ekim 1983'te Beyrut'ta ABD kuvvetlerine yönelik olarak yapılan "terörist saldırılara" karşı kendini korumayla alakası yoktur. Şimon Perez'in bu ve diğer olayların doğru veya yanlış bir şekilde Libya'nın sorumluluğuna ait olduğu tezleri veya Reagan Hükümetinin "gelecek saldırılara karşı kendini koruması" tezlerinin halk arasında hoşnutluk uyandırmaktan başka bir işlevi yoktur. Libya terörizmi çok önemsizdi. Fakat Libya, ABD'nin Kuzey Afrika, Orta Doğu ve diğer yerlerdeki planlarının; Polisario'yu ve Sudan'daki ABD karşıtı görüşleri 185
KORSANLAR VE İMPARATORLAR destekleyerek, Fas'la birlikte bir birlik oluşturarak Çad'a müdahale ederek58 ABD'nin bölgede kurmaya çalıştığı "stratajik konsensüs"e bir engel olarak duruyordu. Bunlar hep cezalandırılması gereken suçlardı. Daha da önemlisi, Libya saldırısının yurtiçi ve yabancı kamuoyunu ABD'nin daha sonra yapacağı terörist eylemlere hazırlama amacı vardır. Gerçi ilk andaki tepki olumsuz olabilirdi ama bir kere benimsendiğinde beklenti düzeyi yükselecek ve gerektiğinde ABD daha ileri askeri harekatlara girişebilecektir. Bu tür askerî harekatların olabileceği belli başlı iki alan vardır. Birincisi, Orta Amerika'dır. Hükümet kaynaklarının59 nadiren açıkladıkları gibi, ABD müttefik ordusu [Sandinistleri] kıt kaynakları toplumsal programlardan çekip silahlara yatırmaları için zorlarken, George Shultz ve diğerlerinin Nazi stili retorikten etkilenerek60 söyledikleri "kanseri temizleme" operasyonu düzenleniyordu. Yani ABD'nin uydu devletlerinin acı çeken halklarına anlamlı gelen bir bağımsızlaşma hareketine yönelik tehdit sürecektir. 58 îlk Libya müdahalesi de Fransız Yabancı Lejyonerlerin metodlarını uygulamıştı (Haley, a.g.e., s. 98). Business Week'in övdüğü gibi, Fransız güçleri "Batı Afrika'yı Fransızlar, Amerikalılar ve diğer petrolcüler için güvenilir bir yer olarak tuttukları "(10 Ağustos 1981) için Fransa'nın Afrika'ya müdahalesi meşrudur. 59 Julia Preston, The Boston Globe, 9 Şubat, 1986. 60 Kansas Üniversitesi'nde konuşan Shultz, "Nikaragua'nın 'kanserli bir hücre' olduğunu ve onu kesip almamız gerektiğini" söylediğinde büyük bir alkış topladı. Ayrıca o başka bir mesajı, "eğer gücün gölgesi pazarlık masasına değmezse anlaşma lafı, teslimiyetin kibarcası olacaktır" mesajım vermiştir. 186 ABD TUZAĞINDA LİBYA Ülke içindeki ve milletlerarası baskılar ABD'nin, 1962'de Vietnam'a ve daha sonra da Hindiçini'ye saldırdığı gibi doğrudan saldırmasına engel olmaktadır. Ve bu yüzden, El-Salvador'da etkili olduğu halde Nikaragua'da pek etkili olmayan daha dolaylı terör olaylarıyla bu amacına ulaşabilmek zorundadır. Aksi takdirde milletlerarası bir savaşla karşılaşmasını gerektirebilirdi bu yayılma çabası. ABD, müttefiklerinin çoğunun Nikaragua'ya yardım etmelerini engelleyebilmiştir. Bu, Sandinistlerin ayakta kalabilmeleri için Sovyet blokuna dayanmalarını gerektirmiştir. Kongre'nin yardımla ilgili tartışmaları ikincil önemdeydi. Fakat kanunsuz Hükümet, kongre neye karar verirse versin terörist ordusunu destekleyecek yolları bulacaktı. CIA'in doğrudan müdahaleleri için Kongre'nin yetki vermesi ve diğer yollarla da askeri harekat gerçekleştirilecekti. Küba ve Sovyet gemilerine yönelik tehditlere Nikaragua cevap veremezdi; ama bunlara Sovyetler ve Küba gerekli cevabı verebilirlerdi. Fakat onlar gemilerini savunmaya kalkışsalar, bu davranış hemen Komünist tecavüzün bir delili sayılacak ve böylelikle Hükümetin milletlerarası bir kriz çıkarmasına izin verecekti. Bu yüzden Sovyetler bu davranıştan vazgeçecek ve Nikaragua da yardım alamayacaktı. Sovyetler kendilerini savunmaya kalkışmasalar da sonuç yine aynı olacaktı. Kuşkusuz ABD'nin bu davranışı kızgınlığa sebep olabilirdi ama kanserin temizlenme ihtiyacı yanında bu çok önemsiz bir olaydır. Bu nedenle Amerikan ve Avrupa 187 KORSANLAR VE İMPARATORLAR kamuoyu bu olaylara hazırlanmalıdır. İşte Libya'nın bombalanması olayı bu amaca da hizmet etmektedir. Dünya kamuoyunun, askeri harekatlar için hazırlanması gereken ikinci alan Orta Doğu'dur. ABD, en azından 1970'ten beri Arap-İsrail sorununun politik anlaşmalarla çözülmesini tıkamaktadır. ABD-İsrail redde-diciliği nedeniyle orduların savaşı acımasızlaşırken, İsrail Arap devletlerinin kendisine karşı birleşmelerine izin vermemektedir. Çünkü bu birlik ilerde onu yıkacak bir tehdit oluşturmaktadır. Camp-David anlaşmaları, İsrail'in işgal edilmiş toprakları genişletmesi ve kuzey komşusuna saldırmasını sağlayacak şekilde en büyük Arap devletini, Mısır'ı bu çatışmadan çekmeye muvaffak olmuştur. Fakat Suriye hala büyüyen bir tehdit olmaya devam etmektedir ve er veya geç İsrail onu safdışı etmek
mecburiyetindedir. Muhtemel bir rakibi safdışı etme niyetlerini gizleyerek, İsrail'de, Suriye'nin teyakkuz halinde olduğunu ve tehlike arzettiğini ileri süren konuşmalar olmaktadır. Her zamanki gibi ABD basını uysalca bu iddialara yer vermektedir. Aynı sıralarda, ABD Hükümeti Suriye'yi safdışı etme seçeneğini açığa çıkarmak istedi. ABD bombalama-larıyla desteklenen İsrail'in Suriye'ye saldırısı, "gelecek saldırıları karşılayarak kendini savunma" olarak değerlendirilerek, Suriye destekli teröre karşı "kendini koruma" olarak Batı kamuoyuna sunulacaktır. ABD'nin doğrudan müdahale etmesinin sebebi, bir dünya savaşı çıkabileceği tehdidinde bulunarak Sovyetler'in müttefiki olan Suriye'ye yardım etmesini engellemektir. 188 ABD TUZAĞINDA LİBYA Bu tür hareketler için Avrupa ve ABD kamuoyu hazırlanmalıdır. Libya'ya saldın ve bunu takibeden propaganda kampanyaları, ABD'nin gerekli gördüğü diğer eylemleri de daha rahat yapabilmsini hızlandırmıştır. Yine nükleer savaş tehlikesi hiç de az olmadığı halde; ABD Orta Doğu veya herhangi bir yerde amaçlarını gerçekleştirebilmek için bu tehlikeyle yüzyüze gelmeye kendini hazırladığını mütemadiyen göstermektedir. "Milletlerarası terörizm" hakkındaki propaganda kampanyalarının iki yüzlülüğü, ABD'de genelden farklı düşünen çok küçük bir azınlık tarafından bilinmektedir fakat bu kampanyalar genel olarak değerlendirildiğinde bir Halkla İlişkiler başarısıdır. Devletin propaganda sisteminin ihtiyacını karşılayan basının, halkın gözünde herşeyi aydınlatacak her yorumu, olayların rasyonel değerlendirmesini etkisizleştirecek, böylece gelecekteki başarılarının devam etmesini sağlayacaktır. Eğitilmiş sınıfların tüm bu milletlerarası terörizme olan hizmetleri çok muazzam acılara, zulme iştirak anlamına gelir ve daha uzun dönemde süper güçlerin savaşmasına, son safhada da nükler savaş tehlikesinin çıkmasına sebep olur. Fakat bu tür değerlendirmeler bu "düzen" ve "istikrara" hiçbir tehdidin olmayacağı, bu imtiyaza ve güce hiçbirşeyin meydan okuyamayacağı fikrini destekleme ihtiyacını karşılamadığı için önemsiz görülmektedir. Tarihin dürüst bir araştırmacıyla karşılaşma ihti-- mali oldukça azdır. 189 Dördüncü Bölüm Orta-Doğu'da ABD'nin Rolü Aşağıdaki tavsiye mektubu benim üçbin kelimelik kısa bir makalamin basıldığı, İngiltere'nin küçük bir yayını Index on Censorship'te benim için yazılmıştı. Sevgili Dan, Senin Index on Censorhip'teki Yazı İşleri Üyesi ve Müdürü olma kapasitenizlele ilgili tekrar yazacağım için beni affedin ama dayanamıyorum. Elimdeki son sayı (Temmuz/Ağustos 1986)'nın 2. sayfasında başlayan ve oldukça uzun olan, gerçekten şaşırtıcı bir makale vardı. Naom Chomsky tarafından yazılmış bu makale, ABD'ye, ABD Hükümetine ve ABD basınına saldırıyordu. Belki de bildiğiniz gibi, Naom Chomsky, FKÖ'nün fanatik bir savunucusu, Orta Doğu'yla ilgili yazılarında yeni bir entellektüel namussuzluk standartları ve şahsi kindarlık görülen bir kişidir. 191 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Onun şaşırtıcı görüşlerini kimse dikkate almamaktadır. Bu yüzden bana anlaşılmaz gelen şey, dünyanın en özgür basınından biri olan burada, bu saldırılara devam etmesi için ona üç sayfa verilmesidir. Ona bu kadar çok sayfa tahsis edilmesi, onun bu rezil gayretlerine saygınlık kazandırmaktadır. Editörün Chomsky'i bilmemesi, onun yazılarından haberdar olmaması mümkün mü? Onu çok iyi tanıdıkları halde bu yeri kendisine tahsis etmeleri mümkün mü? Eğer öyleyse neden? Umarım bu mektup siz ve aileniz tarafından iyi karşılanacaktır, eşimin en iyi dileklerini iletirim. ("Elliott" imzasıyla, Elliott Abrams'ın, Dışişleri Bakanlığına bağlı, Amerikalar Arası İlişkiler Kurumunun Yardımcı Sekreteri, 29 Temmuz 1986)
Bu mektubu iki sebeple buraya aldım. Birincisi, tabii olarak önem verdiğim için. Tıpkı, Sovyetler'de olduğu gibi, III. Dünya'daki Sovyet danışmanlarının kitaplarımı yasaklatmalarına veya Doğu Avrupa'ya vize için müracaat ettiğimde reddedilmem gibi olaylara önem verdiğim için. Mektubu yazan görevlinin bu tepkisi onun sağ kanatta olduğunu gösterir, fakat bunun da ötesinde mektup Reagan Hükümetinin ve İsrail lobisinin mentalitesini de göstermektedir. Abrams'ın mektubunun, İsrail ve ABD'de uygun olarak kabul edilmeyen sözleri yayınlamaya cesaret eden yayınlara Stalinist stilden aşina olduğumuz yöntemlerle koyulan engellerin sadece birisi olduğunu belirtmeliyim.1 1 İngiltere'ye sızarı bilgiler için bakınız, Alexander Cockburn, The Nation, 22 Kasım 1986; Makalenin içeriğine dikkat etmeyen, kendini eleştiriye 192 ORTA-DOĞU'DA ABLVNİN ROLÜ Yazının yer aldığı yayının eleştiri merkezli bir yayın olduğunu ve resmi söylemin dışındaki tahlillerin ve bilgilerin ifade edilmesi nedeniyle şimdi bu mektupla saldırıya uğraması ironisini bir yana bırakalım. Mektup Reagan Hükümetinin yönetici kadrolarında bulunan kişilerin sahip oldukları totaliterliği göstermektedir; bu anlayışta kabul görmeyen düşüncelere en ufak bir açıklama getirilmesine izin verilmez. Bu totaliter yanının Amerikan siyasi yelpazesinin dışında olduğunu söylemek istemiyorum. Fakat Reagan yönetimi, pratiği, sti-liyle bu yelpazenin en aşırı ucunu temsil eder. Saygın bir terim olan "muhafazakar" terimi çarpıtılarak, fanatik yalanlarla, kanunsuzlukla, şahsî özgürlüğe ve sivil haklara karşı şiddet kullanarak şovenizmin en aşırı ucunu temsil ediyorlar. Bu gelişmeler karakteri kötü etkileyen işaretlerdir. Bu tür gelişmeler, Amerikan gücünün büyüklüğü nedeniyle Amerikan siyasetinin ve toplumunun, Orta Doğu'nun ve tüm dünyanın geleceği açısından önemli olmaktadır. Reagan Hükümetinin bu özellikleri gözden kaçmamıştı ve tabii olarak ABD'deki ve diğer ülkelerdeki gerçek muhafazakarlar -ki bunlar Hükümette ve basında adamış bir yayında, ifade özgürlüğü konusunda eşsiz olmasa bile çok nadir olan bir toplumda "düşüncenin denetlenmesi"ne yer vermenin uygunsuz olduğu iddiasında bulunulmuştur. Bu yayın, daha önce bu tür histerik eleştiriler uyandırmadan bu tür makaleleri yayınladı. Devlet Bakanlığından gelen mektuplar, abonelerin iptal edileceği tehdidinde bulunur; tartışmalı haberlerin nasıl gündemden kaldırıldığını görmek için bakınız, "marked forces and weakneed publishersPiyasa şartları ve iradesiz yayıncılar" (Index on Censorship, 1985 Martı). Bu meseledeki fark makalenin yazarının İsrail'e yönelik tavrıdır. 193 KORSANLAR VE İMPARATORLAR fazla etkin değillerdi- arasında infial uyandırdı. Birkaç yıl önce, Londra'da bulunan Royal Institute of Interni-onal Affairs'in başkanı olan David Watt, bu kurumun yayını olan Foreign Affairs'de yazdığı bir makalede şu yorumları yapmıştır: Amerika'nın dünyayı algılayışıyla, dünyanın onu algılayışı arasında bir uçurum vardır. İsrail'in, Güney Afrika'nın ve Filipinler'in başkanı Carlos ve Orta ve Güney Amerika'nın sağ hükümetleri hariç dünyanın çoğu inanmaktadır ki, Reagan Hükümeti, Amerikan ekonomisini (buna bağlı olarak dünya ekonomisini de) bozarak, silahlanma yarışını hızlandırarak, Üçüncü Dünya hakkındaki görüşlerini değiştirerek, sert söylemiyle diplomatik dile aykırı biçimde bu konuda Sovyet tehdidinin çok üzerinde etkiye sebep olmuştur. Ayrıca şunu da eklemektedir: "En tecrübeli Amerikalıların bile nasıl bir bağlılıkla bu görüşü kabul ettiğini görebilmek benim için imkansızdı" -tabii ayrıca çok önemliydi de. Bu yargıyı teyid eden (Amerikan entelektüellerinin Reagan Hükümetine olan şaşırtıcı bağlılığı) bir yazı da Foreign Affairs'de yakın dönem milletlerarası arenayla ilgili yazı yazan editör William Bundy-'nin "Sovyetler Birliği'nden gelen tehdidi göz önüne alarak Reagan Hükümeti'nin geniş görüşünün diğer büyük ülkelerin dar görüşlü ve aşırı zorba mevkilerine göre bana daha gerçekçe görünmüştür" yorumunu yapmaktadır.2 2 America and the World 1983, Foreign Affairs, 1983 Kışı. 194 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ
Gerçekte Watt, "uçurum" meselesini büyütmektedir. Avrupalı seçkinler Reagan histerisinin etkisinden kendilerini kurtaramamışlardır, özellikle Paris'te istisnalar hariç, bir çok Parisli entellektüelin Reagan fanatizmini yeni moda olarak benimsedikleri görülmektedir. Bundy'nin yorumunun da gösterdiği gibi Watt, Reagan Hükümetinden ziyade ona destek veren seçkin fikri tarif ediyordu. O, ABD ekonomisine verdiği zarar, Amerika'nın rakiplerine verdiği avantaj ve III. Dünya ve yurttaki disiplinin azalması gibi sebeplerle Vietnam savaşına karşı çıkan seçkin tepkinin en şiddetlisi olanı tarif ediyordu. Bu tür faktörler sert ve devlet tepkisini gerektiriyordu, bu da ancak her durumda kullanılan Sovyet tehdidine başvurmayı gerektiriyordu. Fakat Watt'in değindiği (ABD'nin dünyaya bakışıyla dünyanın onu algılayışı arasında farkın olduğu görüşü) nokta çok doğruydu. ABD'nin bu tecridi, B.M.'in çeşitli oylamalarına bakarak görülebilir. 1986 Güzü'nde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Güney Atlantik bölgesinin barış bölgesi olmasını l'e karşı 124 oyla onaylamış, 94'e karşı 3'le de Nikaragua'ya karşı ateşkes ilan etmesini emreden Milletlerarası Adalet Divanı ile aynı yönde karar vermiştir; son olayda ABD'nin iki uydu devleti El-Salva-dor (Polonya Sovyetler'den ne kadar bağımsızsa o da o kadar bağımsızdı) ve İsrail (O da kendini ABD'nin paralı askerine dönüştürmüştü) kendisiyle birlikteydi. Orta Doğu'daki olaylarda ABD'nin tecrii dikkate değer. ABD'nin Güvenlik Konseyi'nde yaptığı vetolar, B.M.'in daha önceki tarihiyle karşılaştırıldığında, tüm tarihi sü195 KORSANLAR VE İMPARATORLAR resince 15 kere (hepsi de 1966'da) olduğu halde (1985'lerde) 27'yi bulmuştur.3 Birleşmiş Milletler'deki bu tepki oldukça ilginçtir. B.M.'in ilk günleri, ABD'nin sıkı kontrolü altında bulunduğu ve soğuk savaş amacıyla kullanıldığı yıllardı. Bu teşkilata yönelik tutumlar oldukça olumluydu, Sov-yetler'in sebep olduğu olaylar hakkında ciddi tartışmalar olur, Sovyetler neredeyse izole edilirdi ve Sovyetler bu örgüte karşı olumsuz tutum takınırdı; belki de bu kundaklama pratiği "olumsuzluğa" sebep oluyordu. ABD'nin egemenliği savaş sonrası dönemden sonra azalmaya başlarken, Birleşmiş Milletler üyelerinin izafî bağımsızlığının arttığı bu dönemde ABD'nin B.M.'e tutumu oldukça eleştirel olmaya başlamış, günümüzde ise oldukça düşmanca olmuştur. Artık Sovyet olumsuzluğu hakkında B.M.'de uzun raporlar okumuyoruz. Daha çok, New York Times'in Birleşmiş Milletler Muhabiri Richard Bernstein'in belirttiği gibi dünyanın çığırından çıktığı yolunda ifadelere rastlıyoruz.4 Avrupa'daki kamuoyu yoklamaları da benzer sonuçları gösterir. Yakın tarihli USIA oylamaları göstermiştir ki, Fransa dışında Avrupalı kamuoyu silahların sınırlandırılması meselesinde Reagan'dan çok Mikhail 3 The Boston Globe, 28 Ekim 1986; 4 Kasım 1986. Robert C. Johansen, "The Reagan Administarition and the U.N.: The Costs of Unilateralism-Reagan Hükümeti ve BM. Tek Taraflı Olmanın Maliyeti", World Policy ]o-urnal, 1986 Güzü. 4 Richard Bernstein, "The U.N. Versus the United States-B.M. ABfye Karşı", The New York Times Magazine, 22 Ocak 1986. 196 ORTA-DOGU'DA ABD'NİN ROLU Gorbacov'a güvenmektedir (İngiltere'de 1/4, Almanya'da 1/7).5 Şunu da eklemeliyim ki, pek çok delil ABD'de örtbas edilmektedir. Mesela, burada bahsettiğim hiçbir şey The New York Times'da yer almadı. Milletlerarası tecrite Reagan döneminde pek az önem verildi. Korkutma ve şiddetin etkinliğinden anladıklarını gösterdiler. Ataları ve her yerdeki benzerleri gibi, eğer bir halk varlığına yönelik ciddi bir tehdit altındaysa, zayıf ve savunmasız düşmanlar karşısında elde edecekleri ucuz zaferlerin yurtta şövenist duyguları uyandıracağını çok iyi biliyorlardı -Hitler'in Almanya'yı düşman kuvvetlerle kuşatması da buna dayanıyor, "Çekler'in Almanya'yı kalbinden vurmayı hedeflemiş bir kama", "Çek ve Polonyalıların saldırganlıkları" akla gelen en açık örneklerdir. Amerikalı eleştirmen H.L. Mencken'in "gündemdeki politikanın tek amacı, halkı hepsi de hayal olan sonsuz sayıdaki kötülükle tehdit ederek tayakkuz halinde tutmak" diye tarif ettiği politikayı Reagan Hükümet üyeleri çok iyi anlamışlardı.
Dünyanın geri kalanı için ABD'nin kültürel egemenliği o kadar fazladır ki, ABD'nin kendi amaçları için icad ettiği doktrinler kendileri için komik olsalar bile ciddiye alınıyor, benimseniyordu. ABD'nin tarafta5 Michael White, The Manchester Guardian Weekly, 9 Kasım 1986, Was-hington'dan bildiriyor. Bu ABD'li aşırı sağcıların fantezilerindeki gibi, dünyanın "Komünistlere geçtiğinin" veya "Finlandiyalaşmanın" bir delili değildir; Aynı veriler Avrupa halkının yarısının Sovyetleri eleştirdiğini de göstermektedir. 197 KORSANLAR VE İMPARATORLAR rı olan devletlere yönelik askeri tehdit onların güvenilir ve etkin şekilde sömürülmesini temin eder. Milletlerarası terörizm konusundaki bu propaganda kampanyası, bu tehlike şantajının yurtta ve dışarda nasıl ustaca kullanıldığının bir göstergesidir. Reagan Hükümetinin politika üreticileri, Kongredeki liberal üyelerin ve basının, onların çok yumuşak oldukları ve günün canavarlarıyla mücadele edecek kadar cesaretli olmadıkları suçlamasından kolayca korkacaklarını ve böylelikle "terörizme karşı haçlı seferi"na kolayca iştirak edeceklerini biliyorlardı. Yine onlar, elleri altındaki ezici kuvvet kaynaklarının dünya kamuoyunu küçümsemelerine izin vereceğini de biliyorlardı. Gerçekten, Libya'nın bombalanmasından sonra yapılan Japonya zirvesinde olduğu gibi, Reagancılarm, Batılı elitleri, ABD'yle aynı safta olmadıkları takdirde "çılgın Amerikalılar'm" ne yapabileceği konusunda hiçbir şey söyleyemeyecekleri tehdidini yaparak alaya almaları olayında görüldüğü gibi bu şiddet tehdidini iyi kullanıyorlardı. Kongre'ye yönelik alaycı tavır her dönem görülür. Askeri bütçe görüşmelerinde Kongre millî güvenliğin sağlanması için Hükümetten SALT H'ye uygun davranmasını ısrarla istemiştir. Fakat birkaç hafta sonra Hükümet SALT H'nin hükümlerini aştığını duyuruyordu. Hükümet sözcüleri bu davranışı şöyle açıklıyorlardı: "Kongre şehrin [Washington] dışındadır [etkisizdir], zirvenin İzlanda'da olması da geçmişte kalmıştır. [Gor-bacov'un] buraya gelmesi beklenmiyor, öyleyse niye bu 198 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ engele takılalım"6 Diğer bir deyişle polis başka tarafa bakıyor, burayı niye soymuyoruz anlayışı egemendir. Hükümetin de çok iyi bildiği gibi, Kongre şehirde [Washinton] olsaydı bile çıkarılırdı, tıpkı bir grup sokak serserisinin dokunaklı bir muhalefetin üstesinden gelmesinin hiç de zor olmadığı gibi. Reagan yetkililerinin Nikaragua meselesinin tartışılmasıyla ilgili gündemi belirleme çalışmasını "çok geniş psikolojik savaş operasyonu" olarak adlandırmaları, halka yönelik tavrı göstermek için manidardır -"Operasyon Gerçeği" diye adlandırılan, Göbels ve Stalin'in bile şaşıracağı türde bir yanlış bilgilendirme kampanyası.7 Her yeni örnek açıklandığında kongre şaşkınlığa uğrasa da yanlış bilgilendirme ilk günlerden beri Hükümetin özelliği olmuştur -mesela, 1986 yılındaki Libya'yla ilgili yanlış bilgilendirme kampanyası. Bu özel örnekte, bu kampanyanın başarılı olması için hafif bir hafıza kaybı gerekiyordu; 1981'in başlarına kadar erken bir tarihte Newsweek "yerli politik güçlerin Kaddafi'ye yönelik muhalefetini göstermek" için ABD'nin, Libya'da terörist eylemler yaptığını, Kaddafi ve hükümetini şaşırtmak için ABD hükümetinin bir yanlış bilgilendirme programı düzenlediğini bildiriyordu. Silahsızlanma yarışı ve daha pek çok olayla ilgili olarak yaygın yanlış bilgilendirme kampanyaları vardır.8 6 K. Jeffry Smith, The Washington Post, 9 Kasım 1986. 7 Plan gizli "Millî Güvenlik"in emriyle 4 Ocak 1983'te harekete geçirildi (No. 77„ Management of Public Diplomacy Relative to National Security). Alfanso Chardy, "Secrets Leaked to Harm Nicaragua, Sources Say", The Miami Herald, 13 Ekim 1986. 8 News Week, 3 Ağustos 1981. ABD'nin yanlış bilgilendirme programı ve 199 KORSANLAR VE İMPARATORLAR Kongrenin Nikaragua'ya saldıran müttefik terörist orduya verilecek askeri yardımı kısıtlamasını önlemek için uygulanan karmaşık programlarla ilgili olarak başka konuda verilen açıklamalardan bazı sonuçlar çıkartabiliriz -müttefik ordusu yerine, başka bir ifadeyle hükümet ve sadık basının yanlış bilgilendirme
kampanyalarından biri olarak "direniş" adı da veriliyordu. Ki bu direniş, Küresel Güç tarafından Nikaragua'ya Nikaragua dışındaki üslerden saldırıyordu (fakat "müttefik ordu" dahilî Beyaz Saray kayıtlarında kullanılıyor, gizli raporlarda onların terörist faaliyetleri gizlenmiyordu). Terörist eylemlerin arkasında yatan dikkatlice planlamadan birini göstermek için Reagan Hükümetinin Suudi Arabistan'a oldukça faydasız olan AWACS-'ları satmasını değerlendirelim. Bu hareket politik olarak pek tutulmayan bir hareketti, buna rağmen Hükümetin o politikayı takip etmek için niye o kadar kararlı davrandığı bilinmiyordu. Reagan'ın planlayıcıları, halkın baskıları nedeniyle, Kongre'nin Nikaragua'ya yönelik terörist savaşı sınırlandıracağını ve müttefik ordularını finanse etmek için zorluklarla karşılaşacaklarını tahmin etmişlerdi. Ve Lübnan'da ABD destekli İsrail Kaddafi'yi öldürme planının dikkatlice sızdırılması terörizm yaratılması ve böylelikle Libya tehdidinin yaratılması içindir. Bu konuda Kaddafi karşıtı olan bir çalışmaya bakınız, Edward Haley, Qaddafi and the United States Since 19691969''dan Beri Kaddafi ve ABD (1984. Diğer yanlış bilgilendirme programları ve basının işbirliği için benim Turning the Tides: The U.S. and Latin AmericaAkıntının Değişmesi: ABD ve Latin Amerika (Black Rose Books, gözden geçirilmiş 2. baskı, 1987); Edward S. Herman and Frank Brodhead The Bulgarian Connectı'onBulgar Bağlantısı (1986). 200 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ saldırısına karşı Sovyetler'in silah satması engellenirken contra'lara gönderilecek silahları finanse etmek için Suudi Arabistan'a silah satılıyordu.9 Bunlar, milletlerarası teröristlerin global düzeyde karmaşık entrikalarıydı. Bu entrikalar gizlenebildiği kadarıyla gizlenmekteler, fakat bu konularla ilgili çok küçük bir açıklama dahi, Reagan'm politika yapıcılarının beceriksiz ve ortalık karıştırıcı olduklarını açığa çıkarmaktadır. Politika yapımcılarının başarısızlığına olan elit tepkisi ise: kişisel yetersizlikler üzerine ilgiyi toplayarak halkın politikanın sistematik tabiatını anlama tehlikesini bertaraf etmektedir. Fakat bizi bu konularda aptalların eylemlerine tanık olduğumuz konusunda hiç kimse kandıramaz; onların Orta Doğu, Orta Amerika ve pek çok yerde uyguladıkları milletlerarası terörizmin başarısı etkileyicidir. Elit kamuoyu tarafından güçlükle vurgulanan bir başka canalıcı noktanın daha akılda tutulması gerekir: devleti halkın gözünden kolaylıkla saklanamayacak büyüklükte şiddet ve terör olaylarına gizlice başvurmak zorunda bırakan, 1960'lı yıllarda başlayan skandallar-dır. Halk tepkisiz oldu mu, Reagan da John Kennedy' nin 1961-62'de geniş ölçüde bombalamak için göndermesi gibi, Lydon Johnson'ın hava ve denizden açıkça Güney Vietnam'a olan saldırısını genişletebilmesi ve Dominik Cumhuriyeti'nde oluşmakta olan demokrasi tehdidini bertaraf etmek için 23.000 deniz piyadesi gön9 Alfanso, Chardy, Knight-Ridder Service, The Boston Globe, 28 Ekim 1986. 201 KORSANLAR VE İMPARATORLAR dermesi gibi istediklerini rahatlıkla yapabilirdi. Fakat bütün bu eylemler 1965'te yapılmış; çok küçük bir protestoyla karşılaşmıştı. Gizli eylemler ifşa olma ve doktrin retoriğinin bozulması tehlikesini taşırlar. Bu durum bir süre için bile olsa terörist eylemleri kısıtlar. Bu olaylar bize göstermektedir ki, çok apolitik olan, çok dar iş çevrelerinin, elit konsensüsün çıkardığı yayın ve partileri dışında partilerin olmadığı toplumlarda bile önemli halk hareketleri olabilir ve Vietnam yıllarında görüldüğü gibi dolaylı da olsa politikayı etkileyebilir. Bunlar Orta Doğu'yu incelerken aklımızda olması gereken önemli verilerdir. ABD'nin organize ettiği milletlerarası terör ağlarından biri, Nazilerden, fanatik Yahudi-karşıtlarından, ölüm müfrezelerinden ve dünyanın en acımasız katillerinden olan Dünya Komünist Karşıtı Birliği'dir ki dünya çapında cinayet ve işkence olayları için Reagan Hükümetince harekete geçirilmiştir. Bu Birlik Nikara-gua'daki Hasenfus meselesinde dikkatleri üzerine çekmiştir. Her zamanki gibi hükümetin propagandasını yapan The New York Times, General Singlaub'un 1980'ler-de komutayı ele almasından itibaren bu Birliğin kötü elemanlarının tasfiye edildiğini iddia etti. Bu iddia doğru değildir. Dünya
Komünist Karşıtı Birliği yıllık konferansını henüz tamamladı (ki bildiğim kadarıyla ABD basınına yansımadı bu). Önde gelen Naziler takdim edilmiş ve onlar (Hitler döneminin Nazi katilleri) konuşmak için sahneye çıktıklarında bol alkış almışlardı. 202 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ t 1984'te kovulduğu öne sürülen Latin Amerikalı ölüm müfrezesi liderleri de ABD'ye bağlı ve vergiden muaf "eğitim" organizasyonlarının düzenlediği 1984-1985 konferansında tekrar göründüler. Bu Birlik Nazileri, çeşitli ırkçı ve tüm dünyanın katillerini içinde barındırıyordu. ABD ve onun uydu devletleri özellikle, Güney Kore ve Tayvan tarafından destekleniyor ve fakat Suriye ve diğer Arap devletleri tarafından ifşa ediliyorken, ABD'deki İsrail lobisi tarafından bu araştırmalar örtbas ediliyordu. Bu Birlik hakkında yazdıkları kitabın önsözünde Scot Anderson ve John Anderson, yurt içindeki İsrail lobisinin önde gelen üyesi olan Bnai Brith'in İftira Karşıtı Birliğinin, Reagan'm milletlerarası terör ağında faydalı hizmetleri geçen Yahudi karşıtlarının ünlü eylem kolleksiyonu hakkında bilgi vermesi istendiğinde bunu reddettiğini söyler.10 Bütün bunlar ve daha bahsedilmeyen pek çok şey tarihte eşine az rastlanır türde bir milletlerarası terörizmin nasıl yapıldığını bize göstermektedir. Dünya Komünizm Karşıtı Birliği'nin eylem kayıtları bize Reagan'm cinayetlerinin pek rastlanmayan türde 10 Robert Reinhold, "Ex-General Hints at Big Role as U.S. Champion of Contras", The New York Times, 14 Ekim 1986. Dünya Komünist Karşıtı Birliği'nin yıllık konferansını, 31 Ekim 1986 tarihinde The New States-man'da anlatan Chris Horrie, RENAMO'nun (Mozambik'te terörist faaliyet gösteren, Güney Afrika destekli teröristler) çok önemli olduğunu ve Singlaub ve muhtemelen ABD tarafından desteklendiğini belirtir. Scott Anderson ve John Lee Anderson, inside the Leauge (1986); bu belgeleri yalnızca İftira Karşıtı Birlik ve ABD Hükümeti ipta etmiş ve araştırmalara iştirak etmeyi reddetmiştir. 203 ,, KORSANLAR VE İMPARATORLAR olmasına rağmen Amerikan tarihinde eşsiz olmadığını hatırlatmaktadır. Hemen II. Dünya Savaşı ertesinde ABD, faşistlerin ve onların işbirlikçilerinin lehine olarak dünyanın pek çok yerindeki faşizm karşıtı direnişleri bastırma görevine dönmüştür. Bunların yapılabilmesi için "Lyon Kasabı" adıyla bilinen, Fransa'daki korkunç katliamdan sorumlu bir Nazi olan Klaus Barbie Amerikan istihbaratı için Fransa casusu olarak göreve alınmıştır. Bundan çok daha çarpıcı bir örnek, Hitler'in Doğu Avrupa istihbarat operasyonlarından sorumlu olan Reinhard Gehlen'in aynı görevi, CIA'in Doğu Almanya istihbaratı için göreve alınmasıdır. Onun görevi, Hitler tarafından cesaretlendirilen yöre ordularıyla birlikte ABD'nin desteğiyle Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da Askeri operasyonlar düzenlemekti. Bu olayları Adalet bakanı adına inceleyen John Loftus'a göre, bütün bu operasyonlar Dışişleri Bakanlığındaki George Kennan'dan neş'et ediyordu. Daha sonra, bu faydalı kişiler artık Avrupa'da korunamadığı dönemde, Vatikan ve faşist papazların yardımıyla ABD tarafından buraya getirilmiştir. Bunlar Gestapo'nun icad ettiği işkence metodlarını öğreterek, Latin Amerika'da Neo-Nazi millî güvenlik devletleri kurmasına yardımcı olarak ve Orta Amerika'da ABD'nin eğittiği güvenlik güçleri içinde çalışan ölüm müfrezeleri kurarak ABD'nin çıkarlarına hizmet etmeyi sürdürmüşlerdir.11 11 Bu meselelerle ilgili olarak, bakınız, benim Turning the Tide, ve sözü geçen kaynaklar. 204 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ Resmi söylemde ihmal edilmesi veya gizlenmesi son derece tabii olan bu tür yakın tarih arkaplamnı ihmal edersek dünya olayları hakkında çok az şey anlayabiliriz. Aynı şey Orta Doğu için de geçerlidir. Şimdiki haberlerde yer alan fakat tarihi arkaplanı bahsedilmeyen İran'la ABD ilişkilerini ele alalım. Reagan Hükümeti, İsrail yoluyla İran'a silah göndermenin İran'daki "ılımlı" güçlerle bağlantı kurmak için yapıldığını iddia etmektedir. Bu iddia, İngilizcenin kurallarından
çıkar ve Orvvelyen Yenidil'deki "ılımlı" kelimesinin anlamına, yani ABD'ye tam itaat anlamına göre anlaşılırsa doğrudur; "ılımlı" kelimesinin zıddı olarak, ABD'nin isteklerini yapmayanlar anlamına gelen "radikal" kelimesi vardır. Dikkat edilmesi gereken nokta, bu grupları isimlendirirken terör veya şiddet kullanıp kullanmadıklarına hatta siyasi fikirlerine bile bakılmamasıdır. Yani, Endonezya'daki katliamcı Suharto saygın bir "ılımlı" olurken, El Salvador'da kilise tarafından örgütlenen köylüler "radikal"di ve ABD'nin paralı askerlerinin ifade ettikleri gibi, Pol-Pot stili bir terörle kökleri kazınmalıydı. ABD, İran'da 1954'de yaptığı bir CIA darbesiyle "ılımlılar"a güç vermiştir. Bu olay The New York Times (6 Ağustos 1986)'da "zengin kaynaklara sahip" azgelişmişlere "bir ibret dersi" olarak tanımlanıyordu. Bu ibret dersi kendi kaynaklarını kendisi denetlemeye çalışan -bunların gerçekte ABD'ye ait olduğunu bir türlü anlamayan-, yani "radikal" olan "fanatik milleyetçilikle çıldıranlara verilen bir ibret dersiydi." 205 KORSANLAR VE İMPARATORLAR İran, Şah'in 1979'da düşürülüşüne kadar "ılımlı" olarak kaldı. O tarihlerde, Milletlerarası Af Örgütü ve diğer insan hakları örgütlerinin tuttukları kayıtlara göre en çok insan hakları ihlalleri İran'da görüldüğü halde, bu durum Şah'm "ılımlı" olarak nitelenmesini ve ABD elitlerinin onu övmesini etkilemedi. Şah, en kanlı eylemlerine kadar Carter Hükümeti tarafından destekleniyordu. ABD [devrimden sonra) darbe ihtimalini düşündü fakat başarılı olamadı. O zamandan sonra Şah ve onun arkadaşlarıyla sıkı ilişkileri olan İsrail yoluyla silah akışını sağladı. Nikaragua'daki Somoza olayıyla aynı şekilde olduğuna dikkat edin. Aynı şekilde, Samoza son kızgınlık nöbetinde onbinlerce kişiyi öldürürken ve Carter Hükümeti onu sonuna kadar desteklerken, tabii ABD'nin zımni onayıyla İsrail ona silah sağlamıştır. Artık Somo-zo'nun kalamayacağı anlaşılınca, Millî Güvenlik yönetimini empoze etmeye çalışmıştır. Kısa bir süre sonra bu Güvenlik'den geriye kalanlar Honduras ve Kosta Ri-ka'da ABD'nin desteğiyle tekrar toparlanmış (NeoNazi generallerinin yönetimi altında kukla bir "ılımlı" ülke) ve Nikaragua'daki sosyal reformları engellemek için ABD'nin doğrudan kontrol ettiği bir müttefik ordu oluşturmuştur. Bu sırada ABD elitleri sihirli bir dönüşüme uğruyor ve ilk defa olarak Nikaragua ve İran'da insan hakları ve "demokrasi" (başka bir Orwelyen terim, varlığı ABD ile işbirliğine bağlı olan askeri ve iş çevrelerinin yönetimindeki bir devlet)'nin olup olmadığıyla ilgileni206 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ yorlardı. Öyle bir ani uyanıştı ki bu, halkın beyninin daha az yıkandığı toplumlarda alaya alınmaktaydı. İran meselesine dönecek olursak, israil'in ABD Büyükelçisi Moşe Arens'in Ekim 1982'de söylediğine göre, İsrail'in Şah'ın düşüşünden sonra İran'a silah göndermesi, "..en azından en üst düzeyde ..ABD Hükümeti ile işbirliği yapmak" içindi. Amaç, "Humeyni rejimini devirmek için İran ordusu ile iletişim kurulup kurulamayacağına bakmak" veya en azından bir gün İran'da kuvvet kazanacak bazı ordu mensuplarıyla ilişkiye gir-mek"di. Şah döneminde İran'da İsrail Büyükelçiliği ile irtibatlı olan silah satıcısı Yakov Nimrodi bu silah satışı planını 1982'de BBC'ye anlattı. İsrail'in sabık (İşçi Partili) İran Büyükelçisi Uri Lubrani aynı planın detaylarını şöyle anlattı: Oldukça az sayıda, acımasız ve zalim bir güç tarafından Tahran'ın alınabileceğine kuvvetle kaniim. Onbin kişi öldürmeye duygusal olarak hazır bir güce önderlik edebilecek bir grubu kastediyorum. Kısacası, bu kişiler de Yenidilde'ki anlamıyla "ılımlılar" olmaktadır. Aynı ifadeler İsrail Dışişleri Bakanı, Mossad'ın sabık başkan vekili David Kimche tarafından da tekrar ediliyor. Kimche ve Nimrodi Amerikan rehinlerle ilgili olarak ve "ılımlıları araştırmak için" İsrail üzerinden İran'a yapılan askeri yardım programının başlatıcıları olarak biliniyorlar. İsrail'in bu programla ilgili olarak -rehinelerden çok önce bilinen fikirleri gizlendi. O sırada, 1982 başında, bu planlar çeşitli şüphecilerce, Ric-
207 KORSANLAR VE İMPARATORLAR hard Hellms (CIA'in vekil yöneticisi ve sabık İran Büyükelçisi), Robert Komer (1960'larm sonlarındaki savaş suçları mahkemelerinde bulunan, sonra "ılımlılar'ı desteklemek üzere kurulan Çevik Kuvvet'in mimarlarından biri) ve diğerleri tarafından benimsendi.12 Tabii, bütün bunlar, söylemeye bile gerek yok, gizlendi. Aynı gerçekler çok daha yakın zamanda da yazılmasına ve ilgi görmemesine rağmen, skandallar patlamadan önce de yazılmıştır; mesela İsrail askeri sözcüsü Avi Pazner, 1982'de yapılan bir mülakatta İsrail'in İran'a ABD'nin onayıyla, jet uçaklarının yedek parçaları da dahil askeri malzemeler gönderdiğini teyid etmişti.13 ABD politikası için bir felaket demek olan İran'ın Irak savaşını kazanmasına karşı olan ABD, İran'ın bu savaşı kazanmasına yetecek kadar değil ama İran ordusunun uygun elemanlarıyla ilişkiyi sürdürecek kadar, İsrail yoluyla İran'a silah akışını temin etmişti. Bu yüzden [İran'ın savaşı kazanmaması için] ABD, Nisan 1986'da vekil İsrail generalini ve diğerlerini tutuklayarak büyük miktardaki silah satışını durdurdu.14 12 Bu konuda ayrıntılı bilgi için, bakınız, benim Fateful Triangle:Israel, the United States, and the Palestinians (Black Rose Books, 1984) s. 457. 13 Michael Widlanski, "The Israeli/U.S.-Iran Connection", Austin American Statesman (Tel Aviv) 2 Mayıs 1986. 14 Bakınız, William C. Rampel ve Dan Fisher, "Arms Sales Case~Ptrtting Focus on Israel's Policies", The Los Angeles Times, 5 Mayıs 1986. Bu yazıda "kıdemli Amerikalı araştırmacıların", "İsrail'in çok uzun süredir gizli silah satımında bir vasıta olarak algılanıldığı" ve Batı Almanya'nın yarım milyon dolar dolayında askeri teçhizatın İsrail yoluyla satıldığı konusunda çok az şüphe olduğu yolundaki tahmininin doğruluğu konusunda çok az şüphe vardır. Douglas Frantz, "Israel tied to Ira208 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ Daha önceki ifadelerden anlaşıldığı gibi, bunların hiçbiri 1986'nm sonlarına doğru keşfedilen şeyler değildi. New York Times'm editörü, Leslie Gelb'in 1982'de ilk sayfada yazdığına göre, İran'a giden silahların yarısı "İsrail tarafından sağlanmış" -tabii, ABD'nin bilgisi dahilinde- "gerisi de İsrail istihbaratıyla bağları olan serbest silah tüccarları" tarafından sağlanmıştı. Diğer taraftan CIA, Türkiye'nin doğusundaki üslerini kullanarak Humeyni rejimine karşı gizli eylemlerde bulunuyordu.15 Arens'in bu ifşaatları daha sonraki günlerde The Boston Globe'de açık bir şekilde yeraldı. Skandallardan önceki çok daha yakın tarihlerde de ek bilgiler açığa çıkarıldı. Mayıs 1986'da, Patrick Seale, şimdi İsrail'in "her zamanki sınırlı dolambaçlı silah rotalarını kullanmadan" silah satabildiğini ve "İsrailli ve Avrupalı silah satıcılarının İran'a savaş malzemesi satmak için yarıştıkları"nı söylüyordu; "mesela, 25.000 ton İsrail topu, cephanesi, uçak parçaları ve savaş teçhizatının" Zaire'ye gönderileceği yerde doğrudan İran'a gönderilmesi emredildi.16 Bu meselelerde pek çok sürprizler vardır. Yine ABD'nin Nikaragua ve İran politikası arasında süregelen benzerliğe dikkat çekelim. Burada da Renian arms plot", The Chicago Tribune, 24 Nisan 1986; Reuven Padhatzur, Ha'aretz, 28 Nisan 1986. Bu konuyla ilgili pek çok metaryel için Israeli Foreign Affairs'in editörünün yazılarına bakınız. 15 Leslie H. Gelb, "Iran Said to Get Large Scale Arms from Israel, Soviet and Europeans, The New York Times, 8 Mart 1982. 16 Patrick Seale, "Arms dealers cash in on Iran's debpair", The Observer (Londra), 4 Mayıs 1986. 209 KORSANLAR VE İMPARATORLAR ağan Hükümeti müttefik ordusuna askeri destek sağlamak için aktif olaTak uğraşmasında bazı sürpriz görüntüler yer alır. Yakın tarihle ilişki kurarsak bu meseleleri çok daha iyi anlayabiliriz. Silahların İran'a satılması klasik bir olaydır, esas önemli olan şey
gizlenmektedir. Mesela, 30 yıl önce 1958'de CIA'in Endonezya'da başarısız bir darbe ve işgal teşebbüsü nedeniyle ABD ile Endonezya arasında keskin bir düşmanlık hakimdi. Bu düşmanlık süresince ABD, Sukarno rejimine silah sağlamaya devam etti. Amerikan destekli general Suharto, tek kitle tabanlı organizasyon olan Endonezya Komünist Partisi'ni lağvederek ve çoğu topraksız köylü olan yüzbin kişiyi katlederek bir darbe yaptı. Böylece Endonezya, Bağlantısızlar Grubuna katılmış, dolayısıyla, Amerikan, Kanada, Avrupa ve Japon Şirketleri tarafından sömürülmesine ve soyulmasına maruz kalmıştı. Bu ülkelerin Endonezya'yı soymalarına çok zalim bir diktatörlük kuran genarallerin açgözlülüğü engel olabilirdi. Bu gelişmeler Batı'nın aydın kamuoyunda hoş karşılanmış, ABD'nin Güney Vietnam'a yönelik saldırısı aklanmıştır (Propaganda sisteminde "Güney Vietnam'ın savunulması" olarak adlandırılıyordu bu savaş). Bu tür hareketler generallerin kendi halklarını tasfiye etmeleri için cesaretlendirici "kalkan" işlevi görmüştür. Katliamdan sonra Senato'daki görüşmede Savunma Bakanı Mc Namara'ya iki ülke arasında şiddetli düşmanlık olduğu dönem süresince Endonezya'ya si210 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ lah göndermenin izahı istenmiştir. Kendisine bu silah için "pay verilip verilmediği" sorulmuş, o da yediyüz-bin payın verildiğini söylemiştir. Kongre, raporunda Sukarno'yu devirmek için askeri görevlilerle iletişimi sağlayanlara ve eğitimcilere "muazzam paylar" verildiğini belirtmiştir. Yine, benzer şekilde, Pentagon kaynaklarına göre, "ABD'nin yerel generallere etkisi, Brezilya'nın solcu başkanı Joao Goulart'ı 1964'te17 deviren bir askeri darbedeki etkisine" benzemektedir -ki bu darbe Kennedy liberallerince iyi karşılanmış, tam bir baskı ve zulümle millî güvenliği sağlamış, yabancı yatırımcıların işine gelen bir düzen kurulmuştur. Aynı olay birkaç yıl sonra Şili'de tekrarlanmıştır. Ailende rejimi süresince, ABD bir taraftan rejimi devirmek için elinden geleni yaparken diğer taraftan silah sağlıyor ve yine iyi karşılanan Pinochet darbesiyle bu politikanın sonucunu alıyordu. İran operasyonları da bu bağlamda anlaşılabilir ve realist olan bu alışılmış politikayla uygunluk arzeder. Richard Helms ve diğerlerinin 1982'de niçin açıkça desteklediklerini kolayca anlayabiliriz. Bu bağlamda, Şah dönemindeki ABD-İran ilişkilerini hatırlamamız gerekiyor. İran'a Nixon doktrini çerçevesinde Orta Doğu'yu kontrol etme görevi verilmişti. Nixon doktrini, ABD'nin isteklerini artık her yerde kabul ettiremeyecek kapasitede olduğunu kabul etmesi, 17 Miles Wolpin, Military Aid and Counterrevolution in the Third World (Lexington Books, 1972), s. 8, 128, Brezilya'yla ilgili Kongre konuşmalarından örnekler verir, The New York Times, 1 Kasım 1970. 211 KORSANLAR VE İMPARATORLAR dolayısıyla (Savunma Bakanı Melvin Laird'in de söylediği gibi) "yerel polislere" bu görevi vermesi ve Henry Kissenger'in sözleriyle ABD'nin devam ettirdiği "genel dünya düzeni" çerçevesinde "bölgesel sorumlulukları" yerine getirecek yerel müttefiklere güvenmesi gerekiyordu. İran, Suudi Arabistan ve İsrail arasında (kısmen zımni de olsa) ABD'nin himayesinde, ABD'nin belli başlı enerji kaynakları üzerindeki hakimiyetini "savunmak" ve onları başlıca düşmandan yani "radikal" fikirlerden etkilenecek ve kendi topraklarında ABD'nin kaynakları kontrol etmemesi gerektiğini iddia edebilecek yerli halklardan korumak için üçlü bir ittifak oluşturuldu. Bu çok yaygın olan düzenin sadece bir parçasıdır.18 Bu bağlamda, İsrail'le olan "özel ilişki" de geliştirildi. 1958'de Millî Güvenlik Konseyi, radikal Arap milliyetçiliğine olan muhalefetin "mantıki neticesi" olarak, "Yakın Doğu'da Batı Yanlısı kalan tek güçlü ülke İsrail olduğu için İsrail'i destekleyeceğini" söyler. David Ben Gurion'un biyografi yazarı Michael Bar-Zohar'a göre ABD savunma Bakanı John Foster Dulles'in teşvikiyle oluşturulan, Etiyopya, Türkiye ve İran arasındaki "çevre anlaşması" uzun süreliydi. 1960'lar boyunca ABD istihbaratı, İsrail'i Suudi Arabistan'a karşı "radikal milliyetçi baskılar" nedeniyle bir engel olarak değerlendir-
iş Ayrıntılı bilgi için, benim Towards a New Cold War (Pantheon, 1982); Laird, Right Turn (Hill & Wang, 1986)s.97,burada Thomas Ferguson ve Joel Rogers'dan deliller getirmiştir. 212 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ misti, İsrail'in ABD politikasında "stratejik bir avantaj" olarak kurumlaşması 1967'deki ABD destekli İsrail zaferi ve özellikle ABD'nin dahili nedenlerle, doğrudan müdahale edemediği 1970 Ürdün katliamında Suriye'nin Filistinliler'e desteğini engelleyen İsrail hareketinden sonra olmuştur. Şah'm düşüşünden sonra, bölgede ABD çıkarlarına uygun zemini sağlamada İsrail'in "stratejik avantaj" olma durumu artmıştı. Ve İsrail aynı dönemde ABD'ye, Doğu Afrika, Asya ve Latin Amerika'da ikincil hizmetlerini sunmuştur.19 1970'lerde Orta Doğu'daki ABD politikası üzerinde Amerikalı seçkinler arasında uçurum oluştu. Bu uçurum, Savunma Bakanı, William Rogers'ın Arap-İsrail uyuşmazlığı hakkında milletlerarası konsensüsün sağlanacağı bir ortamda siyasi bir istikrarı övmesiyle, Henry Kissinger'in bu "çıkmaz"ın sürdürülmesi gerektiğini ve 1971 Şubat'mda Sedat'ın ABD politikasıyla aynı düzlemdeki tam barışçı düzeni öneren teklifi reddeden İsrail'i desteklemesine dayanıyor. Kissinger'in görüşleri kabul gördü. Bu tarihten sonra, onun fiilen var olan siyasi düzene yönelttiği sıkı muhalefet ABD politikasını belirlemiş bu da ABD'nin bölgeyi güç kullanımı veya tehdidiyle kontrol etmesinde İsrail'i "stratejik bir avantaj" olarak görmeyi gerektirmiştir. Yine bu durum, İsrail'in bölgeye entegrasyonuna yol açacak bir politik düzeni engelleyen ABD davranışlarını da açıklar. Sedat'ın 1971 teklifinin ve bu yöndeki 19 Daha fazla için bakınız, benim Towards a New Cold War, ve Fateful Triag213 KORSANLAR VE İMPARATORLAR gayretlerinin ABD'nin desteğiyle İsrail'in reddetmesi her dürüst tarihçinin niteleyebileceği gibi "Kissinger savaşı" diye tarif edilen 1973 Ekim'indeki savaşa sebep olmuştur. Aynı şey, 1976 Ocağında, Suriye, Mısır ve Ürdün'ün sunduğu ve FKÖ tarafından desteklenen (İsrail'in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Haim Herzog'a göre FKÖ tarafından hazırlanan) milletlerarası konsensüs çerçevesinde, işgal edilmiş topraklarda bir Filistin devleti kurmayı içeren bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını ABD'nin veto etmesini de açıklamaktadır. O andan beri pek çok benzer olay vuku bulmuştur. 1973 Savaşı, Kissinger ve diğer ABD politika yapıcılarını Mısır'ın kolaylıkla bertaraf edilemeyeceğine ikna etmiştir. Bu yüzden alternatif bir plana geçilmiş, başlıca engelleyici güç olan Arap kuvvetleri savaştan çekilecek, İsrail artan ABD desteğiyle birlikte daha özgür hale gelecek ve böylelikle işgal edilmiş toprakları ülkeye dahil edip Kuzey komşusuna saldırabilecekti. Bu planlar 19781979 Camp-David görüşmeleriyle neticelenmiş -Kissinger'in mekik diplomasisinin ve Camp-David'in gerçek anlamı açıktı; genellikle "ironic" olarak nitelenmesine rağmen ABD'nin doktrinel sisteminde "barış süreci"nin özünü oluşturuyordu. ABD sürekli olarak savaşın devam etmesini ve İsrail'i "stratejik bir avantaj" olarak kullanmayı istemiştir. Bu anlamda İsrail, askeri ve silah üretiminden başka bağımsız bir ekonomisi olmayan parya bir devlettir. ABD'ye son derece bağımlı ve bu yüzden, ABD çıkarlarını "bölgedeki polisi" olarak gözetmiş ve her yerde, 214 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ mesela Guatemala'da iç şartların Carter ve Reagan Hükümetlerini tam olarak iştirakten men'ettiği -yine de katılmışlardır- yarı soykırımı desteklemişlerdir.20 ABD'nin Arap Dünyasıyla ilişkileri nasıldır? Her-şeyden önce ABD, Arap yarımadasındaki enerji kaynaklarını kontrol etmeyi sağlayacak şekilde hareket edecektir; bu, II. Dünya Savaşı süresince ABD'nin uyguladığı dış ilişkiler politikasının temel temel prensibidir. Bu yüzden o "ılımlı"lıklarıyla meşhur olan Suudi Arabistan'daki yönetici elitlerin sahip olduğu "ılımlı milliyetçilik"i destekler. Bu desteğe karşılık, Suudi Arabistan'dan ABD'nin milletlerarası terörizmine destek vermesi talep edilir. Daha önce de belirtildiği gibi, İran'a silah akışının ABD'nin gizli onayıyla olması veya Orta
Amerika'dan Güney Afrika'daki pek çok terörist olaya kadar hepsinde ABD'nin iştiraki olduğu açıklandığında bu bizi şaşırtmamalıdır. "Ilımlılar"a destek verirken, kendi hedeflerinin gerçekleşmesini engelleyen "radikal milliyetçiler" e muhalif olacaktır. Libya buna tipik bir örnektir. ABD, 1970'lerin başlarında "İran, Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi ılımlıları"21 güçlendirmek için petrol fiyatlarını yükseltme politikasında Kaddafi'nin gayretlerini desteklerken, Kaddafi'nin birden Polisario'yu destekleyerek (Birleşmiş Milletlerle aynı görüşü paylaşarak) ve Sudan'daki Amerikan karşıtı grupları destekleyerek 20 Belgeler için kitaplarıma bakınız ve Allan Naim,rfee Progressive, Mayıs, Eylül, 1986. 21 Maley,a.g.e., s.31. 215 KORSANLAR VE İMPARATORLAR ABD'nin Kuzey Afrika'da oluşturduğu konsensüsü devam ettirmeye engel olması nedeniyle ABD hedeflerinin önünde bir engel oldu. Artık Libya, önde gelen terörist bir devlet olarak resmen ilan edilmişti. Kaddafi'nin terörist olduğu yeterince açık; hükümetlerin siyasi nedenlerle öldürdüğü kişilerle ilgili raporunda Milletlerarası Af Örgütü'nün kayıtları, Libya terörizminin çoğu Libyalı olmak üzere 14'den az olmayan kurbanı devlet terörünün ciddi boyutunu göstermektedir. Hiç şüphesiz bunlara daha ilaveler olabilir, fakat propaganda sisteminin Milletlerarası Af örgütü'nün daha az tahmin ettiği gibi şüpheleri de yayacağını tahmin edebiliriz. ABD'nin doktrinel sistemindeki bütün bu ayrıcalıklara rağmen, Libya milletlerarası terörizm arenasında çok küçük bir role sahiptir. ABD'nin bir tek El-Sal-vador örneğini, orada aynı yıllarda onbinlerce kişiyi öldürdüğünü iddia eden devlet terörünü destekleyip hatta organize ettiğini düşünün. ABD tarafından kurulan, eğitilen, silahlandırılan ücretli orduya görev vererek, gerektiğinde Amerikan Hava Kuvvetleri'nin doğrudan katılımıyla tam bir milletlerarası terörizm. Ve bu sadece tek bir örnektir. Reagan Hükümetinin ilk günlerinde, Libya milletlerarası terörizm kampanyasının baş hedefi haline gelmişti. ABD açıkça ve isteyerek milletlerarası terörizme katıldığı için bu kampanyanın çok açık saçmalığına rağmen bu kampanya ABD'nin elit kamuoyunda -basın dahil- ciddiye alındı. Fakat ABD'nin teröre yönelik bu 216 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ politikası "misilleme", "yoğunluğu düşük savaş", "yıkma" ve "dahili saldırıya karşı" kendini müdafaa etme (Adlai Stevenson'm 1960'lar başındaki Güney Vietnam'da yaptığı milletlerarası terörizmle ilgili olarak ifade ettiği şekilde) gibi Orwelyen kelimelerle bu yapılanlar gizlendi. Libya'ya yönelik askeri bir hareket en küçük bir bahane üzerine başlıyor veya böyle bir bahane uyduruluyor. Bu yüzden Reagan Yönetiminde, genellikle dahili şartlar göz önüne alınarak özellikle Orta Doğu'da müdahale etme amacıyla kurulan güce (Çevik Kuvvet, şimdi Nikaragua meselesiyle ilgilenen Merkezi Komuta) destek vermek ve Nikaragua saldırılarına karşı contra ordularını desteklemek ve Reagan politikasını icra etmek için şovenizm ruhu beslenmektedir. Bu bağlamda Reagan Hükümeti'nin başlangıçtan beri ciddi problemlerle karşılaştığını akılda tutmalıyız. Onun temel politikaları tutulmuyordu. Halk askeri harcamalardan ziyade sosyal harcamalara destek veriyordu. Ülkeyi zenginler için bir refah devletine çevirmişti. Yine halk ekonomide devlet sektörünün artan ağırlığından rahatsız oldu. Ayrıca halk "Reagan doktrini" olarak isimlendirilen, milletlerarası terörizm, saldırı gibi "aktif" dış politikaya da genel olarak karşıydı. Bu politikaların uygulanmasını istemeyen halkın bu problemini çözmek için kesin bir yol vardır: O da Mencken'in ifadesiyle korkutmaktır. Bu yüzden, John F. Kennedy'nin de dediği gibi, bizim genel iyilik amaçlarımızı "monist [tekçi] ve acımasız fesatla" engelleyen, 217 KORSANLAR VE İMPARATORLAR bizi yıkmaya dayanan Şeytan İmparatorluğu'yla karşı karşıya gelmeliyiz, anlayışı egemen olur.
Fakat Şeytan İmparatorluğu ile bizzat karşı karşıya gelmek çok tehlikelidir. Çözüm, zayıf ve savunmasız oldukları için hiçbir mukabele görmeden saldırabilecekleri Şeytan İmparator'un müttefiklerini yaratmaktır. Özellikle, ABD'de azgın Arap karşıtı ırkçılığın hakim olması nedeniyle ve "milletlerarası terörizm" kampanyalarının "Operasyon şartlarına" göre Libya mükemmel bir role sahipti. Amerikalılar kendilerini "terörizmin menfur kırbacından" korumak için Libyalıları, hiçbir maliyeti olmadan kolaylıkla öldürmek -gerçekten de aydın liberal görüş de dahil bu tür hareketler yurtta açıkça övülmüştür- mümkün olmuştur. Bu tür örneklerden biri, milletlerarası terörizmin 1986'daki belli başlı en önemli olayı olan Trablus ve Bingazi'nin ABD tarafından bombalanmasıdır. Bu bombalamanın bahanesi olarak gösterilen Berlin'deki bir diskoteğin bombalanmasında Libya'nın müdahalesi olduğunu gösteren hiçbir güvenilir delil olmadığı çok açık olduğu halde basın tarafından bu durum gizlendi. Bu bombalama eylemi, televizyonun en önemli saatine ayarlı tarihteki ilk bombalama olayıydı. Bombalama bütün ABD kanallarının ana haberlere ayrıldığı 19.00'a denk getirilmişti. Oysa Libya'nın Berlin olayına müdahalesinin ya hiç olmadığı ya da olmuşsa bile çok az olduğu zımnen kabul ediliyor. Yani, yüz kişinin öldüğü belirtilen bu bombalama olayı hiçbir saygın yazarın açık biçimde değinmemesine rağmen tam bir sebepsiz milletlerarası terörizm olayıydı. 218 ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ Bu şiddet kullanımı başarılı oldu. Ülkede şövenist duyguları uyandırdı ve birkaç ay sonra Reagan programının diğer elemanlarıyla birlikte contra'lara yardım için gerekli zeminin hazırlanmasında yararı oldu. Fransa hariç bu bombalama olayına Avrupa olumsuz cevap verdi, fakat Avrupa'nın bu olumsuz tavrı gözmezden gelindi. Neticede ABD terörü, "çılgın Amerikalılar"m yapabilecekleri konusundaki beklentiyi yükseltti. Daha sonra ne yapmaya niyetliler? Bu ihtimal. Hükümet ve basının "demokratik unsurlar" diye adlandırdıkları unsurları desteklemek için Nikaragua'yı doğrudan işgal etmesidir. Diğer bir muhtemel senaryo ise, İsrail'in er veya geç, 1982'de Lübnan'ı işgal ettiğinde olduğu gibi bir bahane uydurup Suriye'ye saldırmasıdır. ABD savaşları desteklediği sürece, İsrail herhangi bir Arap devletinin veya birliğinin kendini yıkacak korkusuyla askeri bir güç olmasına izin vermez. Birçok israilli yorumcu, Suriye-İsrail savaşını kaçınılmaz olarak görmekte, sadece zamanı konusunda şüphe etmektedirler. Bazıları da (oldukça saygı duyulan askeri uzman Ze'ev Schiff gibi) bu savaşın bölgesel bir mahiyet alacağını ve böylelikle İsrail'in kontrolü altındaki Filistinli halkın tümünün yok olacağını tahmin etmektedirler.22 Fakat Suriye Sovyetler Birliği'nin müttefikidir. ABD'nin Sovyetler'den müttefikini desteklemekden vazgeçeceği güvencesini almaksızın, İsrail Suriye'ye saldıramaz. Böyle bir saldırı (tabii terörizme karşı sa22 Bakınız. Ze'ev Schiff, "The Spectre of Civil War in Israel",M'ddle,East Journal, 1985 Baharı. 219 KORSANLAR VE İMPARATORLAR vunmak için) ABD'nin Suriye'yi bombalamasıyla desteklenebilir de. ABD'nin olaya karışması, Sovyetler Bir-liği'ne ABD destekli İsrail askeri operasyonuna karşı tepki almamak,bu çatışmadan uzak tutmak gerektiğini anlatabilirdi.Bu tür adımlar bir dünya savaşına yol açabilir fakat ABD elitleri özellikle de Reaganvari elitler geçmişte de bu tür riskleri aldıkları gibi şimdi de bu riskle karşılaşmayı isteyebilirler. Bu yüzden gelecek iki yıl son derece tehlikeli olabilir. Reagan yönetimi, gelecek seçimlerin sonuçları ne olursa olsun Amerikan politikasına kalıcı bir damga vurmak istemektedirler. Norman Podhoretz'in Nazi entelektüellerini taklid ederken söylediği gibi, "askeri gücün kullanımına karşı yasakları" aşmak istemektedirler. Bu propaganda sistemi bir dizi şeytan yaratmıştır: Temizlenmesi gereken bir "kanser" olan sandinistler (Reagan'in konuşmalarının yazarı George Shultz ve diğerlerinin retoriği); "Orta Doğu'nun çılgın köpeği" Kaddafi; "modern terörizmin babası olan " Arafat; tüm Batılı dünayayı Sovyetler Birliği hizmetine
almak isteyen Castro. Eğer bunlar şiddetle yok edilebilirlerse Amerikan kültürü üzerinde bunun uzun dönemli etkileri olacaktır. Böylece anlaşmalar yapan, müzakerelere katılanlar olmayacak, milletlerarası hukuk, siyasi çözüm gibi neticesiz işlerle artık uğraşılmayacak. Böylece, politik sistem zorbalar tarafından yönetilecek bunlar da mücadele edemeyecek halklara karşı ölüm müfrezeleri gönderecek -bu da Yenidil'deki "muhafazakarlık" olarak adlandırılacak. ORTA-DOĞU'DA ABD'NİN ROLÜ Yakın tarihteki skandallar bu tür planları engelleyebilir veya umutsuz Reagancılar kendilerinin kaybedeceğini hissedebilirler. Muhtemelen aşırı tehlikeli zamanlara doğru yol alıyoruz. 221 YENİ ZAMANLAR YAYINLARI • Şiirler Muallim Naci • Doğu ve Batı Arasında Bilim Joseph Needham • Koçi Bey Risalesi • İbn Miskeveyh'in Ahlak Felsefesi Ali Zakheri • Antik Hermenötik Gerard Bruns • ilkçağ Yunan Felsefesi Tarihi Kari Vorlander • Hubut Ali Şeriati • İyonya Pozitif Bilimi Celâl Saraç • Necaîb-i Kur'âniye Bereketzâde İsmail Hakkı • Matlâu'l-İtikâd Fî Marifâti'l-Mabdâ'i va'1-maâd Fuzûli 223 • Islâmı Anlamak Ali Şeriati • Arap Edebiyatında Deyimler ve Atasözleri Sanihatü'1-Arab Muallim Naci • İttihad ve Terakki İçinde Dönenler Galip Vardar • Medeniyet ve Modernizm Ali Şeriati • Anne Babalar ve Öğretmenler İçin Psikanaliz Anna Freud • Alman Ruh Tarihine Dair Tetkikler Wilhelm Dilthey • Filozofik Sistemler Andre Cresson Risaleler • Siret-i Muhammediye'nin En Büyük Günleri Musa Carullah • Siyasete Dair İslamî Eserler Bursalt Mehmet Tahir 224 korsanlar ve imparatorlar NOAM CHOMSKY YZY YENİ ZAMANLAR Milletlerarası Kitap D1z1s1 Numarası 975-8762-07-9 9 789758"762071 internetten sipariş için I Noam Chomsky _ Korsanlar ve İmparatorlar Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır. UYARI: www.kitapsevenler.com Kitap sevenlerin yeni buluşma noktasından herkese merhabalar... Cehaletin yenildiği, sevginin, iyiliğin ve bilginin paylaşıldığı yer olarak gördüğümüz sitemizdeki tüm e-kitaplar, 5846 Sayılı Kanun'un ilgili maddesine istinaden, engellilerin faydalanabilmeleri amacıyla ekran okuyucu, ses sentezleyici program, konuşan "Braille Not Speak", kabartma ekran vebenzeri yardımcı araçlara, uyumluolacak şekilde, "TXT","DOC" ve "HTML" gibi formatlarda, tarayıcı ve OCR (optik
karakter tanıma) yazılımı kullanılarak, sadece görmeengelliler için, hazırlanmaktadır. Tümüyle ücretsiz olan sitemizdeki e-kitaplar, "Engelli-engelsiz elele"düşüncesiyle, hiçbir ticari amaç gözetilmeksizin, tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak, engelli-engelsiz Yardımsever arkadaşlarımızın yoğun emeği sayesinde, görme engelli kitap sevenlerin istifadesine sunulmaktadır. Bu e-kitaplar hiçbirşekilde ticari amaçla veya kanuna aykırı olarak kullanılamaz, kullandırılamaz. Aksi kullanımdan doğabilecek tümyasalsorumluluklar kullanana aittir. Sitemizin amacı asla eser sahiplerine zarar vermek değildir. www.kitapsevenler.com web sitesinin amacı görme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüğünü yüceltmek ve kitap okuma alışkanlığını pekiştirmektir. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaşıldıkça pekişeceğine inanıyoruz. Tüm kitap dostlarına, görme engellilerin kitap okuyabilmeleri için gösterdikleri çabalardan ve yaptıkları katkılardan ötürü teşekkür ediyoruz. Bilgi paylaşmakla çoğalır. İLGİLİ KANUN: 5846 Sayılı Kanun'un "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaçgüdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." bu e-kitap Görme engelliler için düzenlenmiştir. Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iştir. Ne mutlu ki, bir görme engellinin, düzgün taranmış ve hazırlanmış bir e-kitabı okuyabilmesinden duyduğu sevinci paylaşabilmek tüm zahmete değer. Sizler de bu mutluluğu paylaşabilmek için bir kitabınızı tarayıp,
[email protected] Adresine göndermeyi ve bu isimsiz kahramanlara katılmayı düşünebilirsiniz. Bu Kitaplar size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek lütfen bu açıklamaları silmeyiniz. Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan ediniz... Teşekkürler. Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara. TÜRKİYE Beyazay Derneği Tarayan: Yaşar Mutlu www.kitapsevenler.com www.yasarmutlu.com e-posta:
[email protected] Noam Chomsky _ Korsanlar ve İmparatorlar