ATATÜRK T Ü R K
KÜLTÜR, D İ L
DÎL
VE
K U R U M U
900.
TARİH
YÜKSEK
KURUMU
Y A Y I N L A R I N D A N
340
Yıldö...
657 downloads
3165 Views
5MB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
ATATÜRK T Ü R K
KÜLTÜR, D İ L
DÎL
VE
K U R U M U
900.
TARİH
YÜKSEK
KURUMU
Y A Y I N L A R I N D A N
340
Yıldönümü Dolayısıyle
KUTADGU
BİLİG
İNCELEMESİ A.
DİLÂÇAR
2.
T Ü R K
T A R İ H
Baskı
K U R U M U
19
B A S I M
8
8
E V İ
-
A N K A R A
İ Ç İ N D E K İ L E R
İÇİNDEKİLER
5
ÖNSÖZ
7
AÇIKLAMA
9
I. " K U T A D G U B İ L İ C İ N A L T K A T M A N I ve B A L A S A G U N L U Y U S U F 1 . "Kutadgu Bilig" ve Karahanlılar: Hun T ü r k l e r i n d e n Karahanlılara 2 . Karahan'm anlamı
13 15
3 . Karahanlı devletinin coğrafyası
,
16
4 . Karahanlı devletinin k ü l t ü r merkezleri
18
5 . Balasagunlu Yusuf
21
6 . Balasagunlu
Yusuf'un felsefe,
yönetim,
siyaset
alanındaki
7 . Balasagunlu Yusuf ve eski T ü r k dünyası
II. " K U T A D G U B İ L İ C İ N
kaynakları
24 28
FİLOLOJİSİ
1 . El yazmaları
38
2 . "Kutadgu Bilig" yazmalarıyle ilgili kişiler
40
3 . Yazmaların okunması
41
4 . Uygur alfabesi ve bu alfabe ile "Kutadgu Bilig"
47
5 . Karahanlı Türkçesi kılavuzu
50
IH. " K U T A D G U BİLİG"
88-06
Y
151—340
1 . Konusu, vezni, iç b ö l ü m l e r i , ekleri
71
2 . Ana konuya giriş
72
Genel g i r i ş : I. - III. baplar
72
Bahar ş i i r i : IV. bap
72
Evren: V . bap
81
Bilgi: V I . bap
82
D i l : VII. bap
82
Bilgisizlik: VIII. bap
83
İyilik: I X . bap
85
A. DÎLÂÇAR
6 Bilgi ile Aklın erdemi: X . bap
8
Yapıtın adı, genel konusu, 4 sahnelik diyalogdaki allegorik kişiler: X I . bap
91
7
3 . Ana konu: I . b ö l ü m : X I I . - X X I I I . baplar
92
I I . b ö l ü m : X X I V . - X X X V I I I . baplar
107
III. b ö l ü m : X X X I X . - LXVII. baplar
115
I V . b ö l ü m : LXVIII. - L X X X V . baplar 4 . Yapıtın sonundaki 3 ek (6521. - 6645. beyitler)
1
2
c
1
3
£
Ö N S Ö Z
"Türk IV. " K U T A D G U B İ L İ C İ N
Dili"ndeki
Önsöz
DEĞERLENDİRİLMESİ
T ü r k yazınının ilk üç çağını üç ayrı dine bağlı olarak buluruz: Kök-Türklerde 1 . Genel konular
1
4
2 . Ahlâk ve din
1
3 . İslâmlık, tasavvuf
1
4 . Bilgi ve erdemler
5
(552-745) Şamanlık; Uygurlarda (747-840) Buddhacılık; Karahanlılarda (932-1212)
5
2
da İslâmlık. Bunlardan ikincisi Buddha dininden başka Manlclliğe, Hıristiyanlığa da
5
3
1^4
5 . "Kutadgu Bilig"in mesajı
1
5
6
bağlı bulunduğu ve özel yazıya da sahip olduğu halde, pek yaratıcı olamamış, daha çok çeviricilikle geçinmiş ve "Oğuz Kağan" destanının parçacıklarından başka büyük bir kitap ya da yazar adı bırakmamıştır. Bu yüzden T ü r k yazınının İlk üç büyük yazı anıtını Kök-Türklere Karahanlılarda buluyoruz: Orhon Yazıtları, Kitabü
V. D Ü N Y A EDEBİYATI ÇERÇEVESİ İÇERİSİNDE " K U T A D G U BİLİG"
Divanı
Lûgati't-Türk;
öbürlerin yazarları Karahanlılardan A.
Bir "pendname" ve "hikmet
B.
Bir "atasözü" ve " ö z d e y i ş " t ü r ü olarak
C.
Bir "siyasetname" olarak
Ç . "Devlet
olarak"
^
"devlet
Balasagun'lu Yusuf'la Kaşgar'lı Mahmut. Tarih
leri sırasıyle 732, 1069, 1072.
^
,
•
^
bilgisi" olarak
D . Bir "utopia",
Kutadgu Bilig ve
birincisinin yazarı Kök-Türklerden prens YolığTiğln,
1
r o m a n ı " ve "prenslerin a y n a s ı " olarak
i
1'
Bu bir mutluluktur: Başlıklar belli, yazar adları beli, tarihler belli. Üçünün de jübile yılları T ü r k Dil Kurultayı yıllarına rastlaması da başka bir mutluluk: Orhon Yazıtları'mn
1200. yıldönümü I. Kurultay yılı, 1932'de; Kutadgu Bilig'tn 900. yılı,
XII. Kurultay yılı, 1969'da;
Kitabü
Divanı
Lûgati't-Türk'ün
900. yılı XIII. Kurultay
yılı, 1972'de, ki aynı zamanda T D K ' n ı n kuruluşunun 40. yılı olacaktır. Bir üçüncü
VI. S O N U Ç
mutluluğa da işaret etmem gerekiyor. T ü r k yazınının bu ilk anıtlarının üçü de Ata "Kutadgu
Bilig"de
faydacılık,
olumculuk
"humanitas" BİBLİYOGRAFYA Metin dışı: 1 . Karahanlı devletinin kronolojisi 2.
Karahanlılar devletinin haritası
yararcılık;
"dmnitas"ın
yanıbaşında
r 1
türk'ün işaretiyle T ü r k Dil Kurumunun çalışma programına alınmış ve yayımları birer birer
gerçekleştirilmiştir. Bu arada bu dev yazı anıtlarını
işleyip
bugünkü
dilimize çeviren ve şimdi aramızdan ayrılmış bulunan üç emektar arkadaşımızı da burada rahmetle anmak gerekir: Aynı sıra İle Hüseyin N a m ı k O r k u n (1901-1956), Reşit Rahmeti Arat (1900-1964), ve A h m e t Besim Atalay (1882-1965). 1 ağustos 1932'de, y u r t dışında iken, İstanbul gazetelerinde " O r h o n Yazıtları nın 1200. Yıldönümü" başlığı ile bir yazı dizisi yayımlamakla Atatürk'ün beğenisini kazandım. Şu anda bu yazımı kitaplığımda, yayımları gerçekleştirilmiş olan bu üç T ü r k y a z ı anıtının ve Atatürk'ün gölgesinde yazıyorum. Ö m r ü m vefa ederse, 1972'de üçüncüsü de böyle olacaktır, inşallah. 3 n i s a n 1969 g ü n ü , k u t l a m a t o p l a n t ı s ı n d a k i k o n u ş m a m ı n
önsözü:
Şu anda, en geniş anlamıyle T ü r k yazınının ilk Müslüman verimi ve T ü r k dil ve lehçelerinin dünya çapındaki ilk başyapıtı olan Kutadgu Bilig'in yazılışının 900. yıldönümünü kutlamak ve bu yapıtı, önünde hiçbir Türkçe örnek bulunmadan, bir
8
A. D Î L Â Ç A R
çırpıda meydana getiren Balasagun'lu Yusuf Has Hacib'in yüce adını rahmetle ana rak onun önünde sevgi ve övgü ile yükünmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz. G e r e k Kutadgu Bı/ig'in gerek Balasagun'lu Yusuf'un yalnız duygusal olarak değil, bilimsel gerçeklere göre de ulu ve yüce olduklarının tanıt ve kanıtlarını, bilgim ve gücüm yettiği kadar önünüze sermeğe çalışacağım. Bu şerefli ve törensel görevi bana emanet ettiklerinden dolayı kurumumuzun Y ü r ü t m e Kuruluna ve Genel Yazmanı AÇIKLAMA
mız sayın Ömer Asım Aksoy'a teşekkürlerimi bir gönül borcu olarak burada bildir mek isterim.
B u k i t a b ı , başlıca, öğrencilerle geniş halk k a t m a n l a r ı için y a z d ı m . Bilig'i
açık bir dille, olduğu gibi t a n ı t m a k t a n b a ş k a
Kutadgu
bir ç a b a m yoktur. T u t u m ve
a n l a t ı m ı m ı b u amaca uygun k ı l a r a k güç anlaşılır bilimsel çözümlemelere dalmaktan kaçındım. " T ü r k D i l i " dergimizin 1969 y ı l ı nisan s a y ı s ı n d a çıkan "Kutadgu Bilig'in 900. Y ı l d ö n ü m ü (1069-1969) ve Balasagunlu Y u s u f " başlıklı y a z ı m ı , 3 nisan 1969 g ü n ü T ü r k D i l K u r u m u salonunda d ü z e n l e n e n kutlama t o p l a n t ı s ı n d a k i k o n u ş m a m ı ve a y m y ı l ı n 21 a r a l ı k g ü n ü Ankara'da " M â n e v i C i h a z l a n m â Cemiyeti" nde a y n ı a m a ç l a v e r d i ğ i m k o n f e r a n s ı birbiriyle k a t ı ş t ı r a r a k , b u n l a r ı ayni tutuma göre g e n i ş l e t t i m ve Kutadgu
Bilig
metninden ç o k s a y ı d a ilginç beyitler
(atasözleri, "Bahar
Şiiri",
t ü r l ü konularda özdeyişler, lirik p a r ç a l a r v.b.) seçtim, çevirilerini de ekledim. H e r ç e v i r i n i n a y r ı n t ı l ı sözlüğünü de vermeyi f a y d a l ı bir y ö n t e m bildim. B a ş l ı c a a m a c ı m , T ü r k y a z ı n ı n ı n b u i l k b a ş y a p ı t ı n ı ve onun b ü y ü k y a z a r ı olan Balsagunlu Y u s u f ' u , 900. y ı l d ö n ü m l e r i d o l a y ı s ı y l e o k u r l a r ı m ı z a t a n ı t m a k , sevdirmek ve y a p ı t l a y a z a r ı n ı n b ü y ü k l ü k l e r i n i g ö s t e r m e k t i r . Kutadgu
BiZig'in bizdeki i l k
ç e v r i y a z ı s ı n ı ve çevirisini
rahmetli
Prof. R .
R a h m e t i A r a t 1947 ve 1959 y ı l l a r m d a verdi. B u ç e v r i y a z ı , y a p ı t ı n elde bulunan ü ç el y a z m a s ı n ı , d e n e ş t i r m e k yoluyle s a p t a n m ı ş t ı r .
Gereksiz karışıklık
yaratmamak
için, b u ç e v r i y a z ı y ı b ü y ü k bir değişiklik yapmadan, aşağı y u k a r ı olduğu gibi burada k u l l a n m a y ı uygun buldum.* O k u n u ş f a r k l a r ı n ı , metin çevirilerinin sonuna ekledid i ğ i m s ö z l ü k l e r d e gösterdim, e ~ i , o ~ u , ö/~u,
d a l g a l a n m a l a r ı gibi: Örneğin,
* Çevriyazıda pratik amaçla yaptığım ufak değişiklikler, daha doğrusu yalınlaştırmalar, şunlar dır: 1. Y a z ı ile gösterilmemiş
sesleri
işaretleyen a, e, ı, i , o, ö, u, ü gibi altları noktalı harfleri
lanmamam; e'(== kapalı e) karfine yer vermemem; y a b a n c ı sözcüklerde â, i , ö, ü gibi uzun a y ı r t etmemem. ' • .
'
'
(s. 22) alınan
beyt 350 - 353) Çevriyazı: Sözüm Sunup
söyledim men bitidim bitig, iki ajunnı tutgu elig. Kitab atı urdum Kutadgu Bilig, Kutadsu ohglıka tutsu elig. Kişi iki ajunnı tutsa kutun, Kutadmış bolur bu sözüm çın bütün. Bu Kün-Togdı ilig tidim söz başı, Yörügin, ay ayın ay edgü kişil Çeviri:
VILHELM THOMSEN (1842-1927)
SERGEY E . MAİOV (1880.1957)
'*
S ö z ü m ü s ö y l e d i m ben, k i t a b ı y a z d ı m , U z a n ı p i k i d ü n y a y ı tutan bir eldir. K i t a b ı n a d ı n ı koydum K u t a d g u Bilig, K u t l u olsun okuyana, elini tutsun. K i ş i i k i d ü n y a y ı kutla tutarsa, K u t l a n m ı ş olur, b u s ö z ü m d o ğ r u , b ü t ü n d ü r . Önce K ü n - T o g d ı beyden söze b a ş l a d ı m , Y o r a r a k a ç ı k l a y ı m , ey i y i k i ş i !
w
bir p a r ç a
(bap X I ,
42
A.
DÎLÂÇAR
K U T A D G U BİLİG
 . V â m b e r y ' n i n , U y g u r harfleri d ö k t ü r ü p 1870'te Viyana'da V i y a n a n ü s h a s ı Kutadgu Bilig'm başlığı: K U D A T K U B Î L l K
yayımladığı
W.
Radloff'un Uygur harfleri d ö k t ü r ü p 1890'da Petersburg'da y a y ı m l a d
V i y a n a n ü s h a s ı Kutadgu Bilig'in
.
.
p
H
-
İNCELEMESİ
başlığı: K U D A T K U
BİLÎK
po*.
m
o—' J - ^ - -
• ir^r,^
A . V â m b e r y ' n i n y a y ı m l a d ı ğ ı Kutadgu başı. Önceki sayfada verilen metnin a y n ı .
Bilig'den
bir
p a r ç a : s. 88, bap X I I
•>—'/-\)
A ^ -
2
f
'
s
W . Radloff'un y a y ı m l a d ı ğ ı Kutadgn
0^~
J
O^A)
1
(2) |N'"ISYA\
BiKg'den bir p a r ç a : s. 88, bap X I ba
Bir ö n c e k i sayfadaki metnin a y n ı .
Sözün sözıetim men bititim bitik sürüb iki agun ni tutsun ilik Kitab ati urdum Kudatku Bilik kudat jku okik lifc tutfcı ilik Kisi iki agun ni bilsa kutun kudat mis bolur bu sözüm din butun Bu Kün-tokti ilik tedim söz basi jorukm aja jin ej etkü kisi a
A. V â m b e r y ' n i n ç e v r i y a z ı s ı (s. 89). Çevirisi için ö n c e k i sayfaya b a k ı n ı z .
Cö3yK
cöclâAİM
CyHyn
iri anyHHbi
KİTan
iri
noJiyp
niİ3â ny
nUİK,
âlİK!
KyAaTky-nilİK,
oşykjibiFja
auyHHbi
KyAaTMbim
»İAİAİM-
TyTcyH
aAfei y p A y M
Ky^aTcy, Kİjkİ
MâH,
T j r c y
âlİKÎ
kyjıyH cö3yM *imh
nyAyH.
I l y KyH-TokTbi-âliK Tâ^iM c ö c naJKM JöpirİH
ajajbm,
â âray
W . Radloff'un ç e v r i y a z ı s ı : I I / I , s. 38-39.
idari!
44
A.
Radloff ç e v r i y a z ı s ı n ı n L a t i n harflerine Sözük
söslâdim
Sunup
acunnı Kitap
man, pididim tutsun
Kiji
oyualıya
igi acunnı
Çudatmış
pilza
Yörigin
ayayın,
pidik,
Qudatqu-pilik, tutsu alikl qudun
polur pu sözüm çın
Pu Kün-toqtı-alik
çevrilmişi:
alikl
adı urdum
Çudatsu
45
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
DlLÂÇAR
püdün.
tadim sös pajı a atkü
kiji.
Sözüg sözlâdim mân, bitidir», bitig, Sunub iki acanny tutsun âlig ! Kitab aty urdum Qutadyu-bilig, Qutadyu oqyylyqa tutsu âlig . Kisi iki acunny bilsâ qutun, Çutadmys boiur bu sözüm cyn bütün. Bu K'dn-toydy âlig tâdim söz basy, Jörügin djajyn, d ddgü kisi! V . Thomsen'm 1901'de ("Keleti Szemle" I I ) , V â m b e r y ' n i n (1870) ve R a d l o f f un (1900) ç e v r i y a z d a r r n d a k i y a n l ı ş l a r ı d ü z e l t m e s i
Kutadgu TADGU
Bilig'in Arap harfleriyle y a z ı l ı Fergana n ü s h a s ı n d a n
BİLİG
ç ı k a r ı l a n KU
adı
Fergana n ü s h a s ı n d a n bir p a r ç a ; metin, önceki sayfalarda verilen metnin a y n ı d ı r ; y a l n ı z , son m ı s r a d a yörigin
sözcüğü yerine tüzükin
kullanılmıştır. Kitab
atı urdum Kutadgu
Kutadsu
Kişi
okıglıka
Sözüm
sözledim
Sunub
iki ajunnı
iki ajunnı
Kutadmış Bu
Bilig,
tutsu elig.
tutsa
men bitidim
bitig,
tutgu elig. kutun,
bolur bu sözüm çın bütün. Kün-Togde
Tüzükin,
ayayın
ilig tidim söz başı, ey edgü kişi.
( = düzeyim, düzenleyim)
A. D Î L Â Ç A R
46
1. Kutadgu Faslı
=
Bilig'in
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
V i y a n a n ü s h a s ı n d a "Bahar Ş i i r i " nin b a ş ı (Yaruk
Yaz
Çevriyazı:
Parlak B a h a r Mevsimi, bap I V , beyt 63-66)
Togardın ese keldi öndün Ağun itgüke açtı uştmah
1
i l
47
yili, yoh.
Yağız yir yıpar toldı kafur kitip, Bezenmek tiler dünya körkin itip.
u
trinçig Yaruk
?
kışıg sürdi yazkı esin, yaz yana kurdı devlet yasın. Yaşık Balık
yandı bolgay yana kudrıkındın Kozı
ornına, burnına.
Çeviri:
1 î M 1
- t
t 4 i 1 i
D o ğ u d a n eserek geldi bahar yeli, A c u n u bezeyerek açtı cennetin yolunu. Y a ğ ı z yer miskle doldu, k â f u r gitti. D ü n y a görke b ü r ü n e r e k bezenmek isteyor. Sefil kışı s ü r d ü g ö t ü r d ü bahar esintisi, A y d ı n bahar yine kurdu saadet y a y ı n ı .
1 j
Güneş d ö n d ü yine yerine,
1 t
B a l ı k burcunun k u y r u ğ u n d a n K u z u ' n u n burnuna. 4. Uygur alfabesi ve bu alfabe ile "Kutadgu B i l i g "
i t 4
K U T A D G U B Î L İ G adının, klasik Uygur harfleriyle s a ğ d a n sola yazılışı (ya zan: A . D i l â ç a r ) K-u-t-a-d-g-u
B-i-l-i-g'in hecelenmesi:
giMB Kut-ad-gu
2. A y n ı metnin Sergey E . Malov'un ("Pamyatniki Drevnetyurkskoy Pis'mennosti", Moskova-Leningrad 1951, s. 237) klasik U y g u r harfleriyle d ü z e n l e d i ğ i şekli
kut -ad-gu bil-ig
Bil-ig — = = = =
ugdatuK
sözünün ç ö z ü m l e n m e s i :
k u t , saadet " k ı l m a k " k a v r a m ı n ı k a t a n fiil eki "kdan, k d ı c ı " k a v r a m ı n ı veren sıfat eki "bilmek" k a v r a m ı fiilden isim yapan ek
b ü t ü n ü n a n l a m ı : "kutlu kılıcı bilgi"
A. D İ L Â Ç A R
U Y G U R
G e n e l Sonda
A L F A B E S İ "Kutadgu
Alfabe
Ortada
1-
Başta
M,
K U T A D G U BİLÎG İNCELEMESİ
A
Başta
+~
U Y G U R
Büig"de
Sonda
/
&
* >
J
4
1
•>
ö,
ü
-&
• o
n
i
t
Başta
Sonda
m
bizde ş i m d i oturmak) ş e k l i n d e d i r , "toplamak, toplatmak" an l a m ı n a olan kubratmak jkobratmak ise y a l n ı z Kök—Türkçede k u l l a n d m ı ş olan bir söz c ü k t ü r (eski T u n a Bulgar T ü r k l e r i n i n ilk k a ğ a n l a r ı n d a n birinin a d ı Kobrat ö l m . 642 sıraları). " E ş , zevce" a n l a m ı n a yutuzjyotuz, "sola, kuzeye" a n l a m ı n a yırgaru,
" b o ş u n a " anlamma
"zengin, g ö n e n ç l i " a n l a m ı n a yılsıg,
bunu
çift
"elif" le i ş a r e t l e m i ş t i r : o o t ( o l l
aar
= s ı r t l a n ) , aay
(¿11
=
at, beygir, aç- =
a ç m a k , aş- =
aşmak.
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e , genel olarak ve b ü y ü k ölçüde, k a p a l ı e (e) ile i a r a s ı n d a o y n a k l ı k v a r d ı r : Örneğin, "yemek" a n l a m ı n a yemek ~ yimek, "il, v i l â y e t " a n l a m ı n a Ü ~
il, " i ş i t m e k " anlamma işitmek
~
işitmek,
" d ü z e l t m e k " a n l a m ı n a etmek ~
itmek. K a p a l ı e ile açık e de, uzun ve k ı s a vokallerde o l d u ğ u gibi, y a p ı s a l "karşınlık'" (opposition) durumunda olup anlam f a r k ı yaparlar: Örneğin, k a p a l ı e ile yil/yil yel, r ü z g â r , fakat açık e ile yel = ("Divan"da: er ir boldu = çede teme ~
teve ~
cin, cin ç a r p m a s ı ; k a p a l ı 6 ile er- /ir- =
adam u t a n d ı ) , fakat açık e ile er =
tevey/tewey ~ tewi ~
az ö l ç ü d e b ö y l e bir o y n a k l ı k o ~ i , a ~ vardır.
Örnekler:
arınçu
~ erinçü
tencere, aş pişirilecek kap; ahmga ~
e, a ~
( = günah); ılımga
ı ve ı ~ u vokalleri a r a s ı n d a da aşaç ~
eşiç r*~> aşıç
(=
( = bir san); arkın ~ arktın
yıta,
a r a s ı n d a d a bir oynakhk g ö r ü l m e k t e d i r : Ö r n e k l e r , ış ~ tıhkmak
utanmak
er, adam. B u leh
tewi gibi çeşitlikler de dikkati çeker. D a h a
lecek y ı l ) ; 6 u / ı t ~ bulut ( = bulut); yorık ~ yoruk
k ü n d e n isimek/isinmek/ısınmak
yorgan
mek) k ö k ü n d e n hem biçek ( = b ı ç a k ) , biçeklemek
çömlek, ( = ge
( = g i d i ş , h u y ) . A y r ı c a ı ~~ t iş ( = i ş ) ; tıl ~ lil ( = dil),
( = k o n u ş m a k ) , lilemek ( = dilemek), tilek ( = dilek); ıs ~
l a m ı n a yerçi, "yine" a n l a m ı n a yiçe /yeçe, " y a r g ı y ı yerine getiren g ö r e v l i " a n l a m ı n a gibi sözcükler de a r t ı k kullandmaz olanlar a r a s ı n d a d ı r . K i m i s ö z c ü k l e r de
= aç, tok
F r . pertinence, İ n g . relevance) d u r u m u n d a d ı r , y a n i anlam f a r k ı yaparlar; k r ş . lek, y a n i k ı s a a ile at =
idi,
"kdavuz" an
= ad), aac (j-SI
ay), aaş ( J,\\ = aş), aak ( ¿11
ak), gibi. U z u n vokal ile k ı s a vokal, y a p ı s a l ( s t n ı c t u r a l ) " k a r ş ı n l ı k " (opposition,
vefa, cefa gibi. F a k a t b u i k i dilden gelen a l ı n t ı l a r ı n s a y ı s ı , K a r a h a n h l a r ç a ğ ı n d a n sonra, hele Ç a ğ a t a y T ü r k ç e s i ç a ğ ı n d a , T ü r k ç e y i bozguna u ğ r a t ı r c a s m a kabaran y a
ve
olmayan),
( = ı s ı n m a k ) ve isig/ısıg
ıs ( = ısı) k ö
( = s ı c a k ) ; biç- ( =
( = b ı ç a k l a m a k ) , hem
biç
bıçmak
t ü r l ü değişikliklere u ğ r a m ı ş l a r d ı r : Örneğin, v o k a l konusunda ve yine y- s ı r a s ı n d a n ,
( = b i ç m e k , kesmek), bıçgu ( = b ı ç k ı ) , bıçguç ( = makas); b ö y l e olmakla birlikte,
K ö k - T ü r k ç e yügerü,
bu ı ~
yımşak,
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yukaru /yokaru ( = y u k a r ı ) , K ö k - T ü r k ç e
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yumşak
lı T ü r k ç e s i yegirmi jyigirmi
( = y u m u ş a k ) , K ö k - T ü r k ç e yegirmi, K a r a h a n
( = y i r m i ) . B u n a k a r ş ı l ı k , K ö k - T ü r k ç e n i n sözcük h a z i
i o y n a k l ı ğ ı ince-kalın vokal a y ı r t m a u y d u ğ u için, u y u m k u r a l ı n a dokunma
m a k t a d ı r . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i sözcük b a ş ı o'nun T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e yt' y a çev rilmesi de g ö r ü l m ü ş t ü r , opratmak>yıpratmak,
gibi.
nesinden b i r ç o k öğe, şekil ve anlam d e ğ i ş t i r m e d e n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de k u l l a n ı l m a ğ a devam e t m i ş t i r : ö r n e ğ i n , "yas, matem" anlamma yog, " k o ş m a k " anla m ı n a yilgürmek,
"yine" a n l a m ı n a yeme, " s o ğ u k t a n h a y v a n l a r ı n k ı r d m a s ı " a n l a m ı
n a yut, "misk" a n l a m ı n a yıpar,
"inci" a n l a m ı n a yinçü,
"ince" a n l a m ı n a
"dişi deve" a n l a m ı n a inen /inan ve tkir (erkek deve: buğra,
iğdiş
yinçge,
e d i l m i ş deve:
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e , sözcük k ö k l e r i n d e k i "vokal durumu" ( F r . etat vocalique, Macar, hangrend) ile ek k a t ı l ı r k e n meydana gelen "vokal u y u m u " ( F r . h a r ı ı ı o nie vocalique, Macar, hangrande illeszkedes) o l a y l a r ı n d a y a l n ı z ince-kalın (ya da ö n - a r k a , F r . palato-velaire; y a n i i, e, e, ö, ü ile o, ı, o, u dizileri a r a s ı n d a k i fark) far
atan), "fakir" a n l a m ı n a çıgay, " ş e y , m a l " a n l a m ı n a nerj, " h a y v a n " a n l a m ı n a
yılkı,
k ı g ö z e t i l e r e k i ş l e r ; bizdeki y u v a r l a k - d ü z (labial-dlabial), y a n i dudaksd ö, ii, u, u
"bitirmek, sona erdirmek" a n l a m ı n a yetürmek,
yunt,
ile d ü z i, ğ, e, a, ı f a r k ı kesin bir kural değildir. B ü t ü n g ü n e y T ü r k l e h ç e l e r i n d e ol
Tanrı, gök; Karahanlı Türkçesi
d u ğ u gibi, o ve ö vokaUeri aslî olarak y a l n ı z ilk hecede yer alabilir, örneğin bizde kol,
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i yund, Tenri
=
K ö k - T ü r k ç e Tenri
"at" a n l a m ı n a K ö k - T ü r k ç e =
T a n r ı , kalık, kök — g ö k ( Ş a m a r d ı k ve M ü s l ü m a n l ı k f a r k ı ) .
koldan, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de kol, koldın,
* Karahanlı
Türkçesinin
vokal ("-ünlü") düzeni ( A l m . Vokalbestand) o l d u k ç a zen
gindir. Ortak T ü r k ç e d e k i 9'lu v o k a l dizisini, o l d u ğ u gibi K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de buluruz: Ö n d e n a r k a y a d o ğ r u i, $ ( k a p a l ı e), e (açık e), ö, ü, a, ı, o, u. B u n l a r ı n y a n ı ltanında uzun vokaller de v a r d ı r . K a ş g a r i ı Mahmut, Divan iada,
fakat Altay T ü r k ç e s i n d e kol,
h,l-
don; a y n ı ş e k i l d e , örneğin bizde özüne, sözüne, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e (onun) özüne/
Arap
harflerini
özine, sözüne/sözirje
(ö y a l n ı z birinci hecede, eklerde u y u m ö ile değil, ü, i, e ile). Ön-
arka f a r k ı g ö z e t m e ilkesi bizdeki durumdan daha kesin o l m u ş t u r , örneğin inanmak (bizde i - a ile inanmak),
alımla
(bizde e - a ile elma), kardaş
gibi. V o k a l durumu ve uyumu ö r n e k l e r i : tüp - tüpi
(bizde a - « de
kardeş)
( = dip, dibi), tüpi ( = tipi),
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
54
tüpü
( = tepe), karşu
( = k a r ş ı ) , sözi ( = sözü), yüzi
( = y ü z ü ) , köki
belgü ( = belge), üçün ( = için), ahun ( = a l t ı n ) , yaşıl
( = yeşil), yonmak
r ü m e k ) , yulduz ( = y ı l d ı z ) , boguz/boğaz ( = b o ğ a z ) , okımak lerinde ukuşlug
( = anlayışlı, akıllı), edgülük
( = kuru), süpründi
( = s ü p r ü n t ü ) , ölümçi
( = kökü),
Kök-Türkçe
( = yü
adak yadag adyır advy
( = okumak); y a p ı ek
( = iyilik), ofcıg/i ( = okuyan), /curı ( = ö l ü m c ü , ö l ü m c ü l ) , ögdı ( = ö v d ü ,
k ü u e ) , io/ıı ( = donu), fceZir, kelgey (— gelir, gelecek), ftoZur, bolgay ( = olur, olacak), kötürdi (— g ö t ü r d ü , k a l d ı r d ı ) , kördi ( = g ö r d ü ) , iiirdi ( = d ü r d ü ) , turdı ( = durdu), miş), tutmasunı lür
( = t u t m a s ı n ı ) , unun
( = b ü y ü t ü r ) , yelkütür
alturmak
( = unuttu), yitürdiim
( = avundurur), uçturmak,
(— a l d ı r m a k ) , biltürmek
açuk
( = seçil
( = yitirdim), bedü(=
a ç t ı r m a k , açık),
( = bildirmek). B i z d e o l d u ğ u gibi, K a r a h a n l ı
T ü r k ç e s i n d e de ç e k i m d e y a da y a p ı genişlemesinde vokali yitirip derilme ( F r . cont¬ raction)
o l a y ı v a r d ı r : Örneğin, y a p ı d a kılk yuga
Konson ("ünsüz")
=
katmer,
yufka.
düzeni ş ö y l e d i r : p a t l a y ı c d a r d a n b,p; d, t; g, k, k (q); sızıcılar
dan çift dudak fc'si (¡3, w, <Jj>), peltek (dişler arası) d (S,
i ) , h (y), y (ğ); ıslıklı ve
h ı ş ı r t ı l ı l a r d a n s, z; ş; s ü r t ü n ü k l e r d e n ç; genzellerden m, n, n ('i!) a k ı c d a r d a n r, l, k a
aöıy adırmak bod bedük edgü kodmak kudruk udımak
Kök
Türkçe
Karahanlı
öbke
Türkçesi
öpke
sebinmek yabız yablak yalabaç tabışyan yalbarmak
seminmek yaıvuz yauılak yalavoaç tauıışyan yahoarmak kulabuz jkulavuz / kulaguz
K a r a h a n l ı konson d ü z e n i n d e n ö r n e k l e r : öıv ( t_3 I I = aksak ( =
aksak), ayız
av), oSafc (
kullandık. j | = ayak),
( j „ p ( = ağız), T ü r k ç e s ö z c ü k olarak ajmuk ( ' j j ^ j I
ak ş a p ) , S o ğ d a k asıllı alıntı olarak ajun ( j j "j \ = acun, d ü n y a ) , A r a p ç a asıllı
sözcük olarak fark Türkçesi:
tayarju).
( Jj^J Türkçe
= fark), vafa ( L i j = vefa), hacib s ö z c ü k l e r d e n ohsamak
(^__>-fJ .=mabeynci, ?
( = o k ş a m a k ) , ohsunmak
(=
pişman olmak), yer yer w ( ¡ . 3 ) yerine / ( ı_j) de g e ç m e k t e d i r , y a p a g u yerine yafgu ( = bir san a d ı ) ; yaıvuz
yerine yafuz; yawaş
yerine yafaş;
uıvut ( = ut), yerine ufut
gibi.
de
vardır.
Türkiye Türkçesi öfke
0 geçişi de g ö r ü l m e k t e d i r . Ö r n e ğ i n :
sat* aw
B?'Kg'in metninde w yerine v; -( yerine g, S yerine de d
büyük eyü ^> iyi koymak kuyruk uyumak
Y i n e a y n ı şekilde b u ü ç T ü r k lehçesi a r a s ı n d a , sözcük sonu ve o r t a s ı n d a 6 5 w > v, ve 6 > w >
sab ab eb sub
diy e biz Kutadgu
ayırmak boy
Örneğin:
f, v ve c yoktur; ancak y a b a n c ı dillerden a l ı n t ı olan s ö z c ü k l e r d e k u l l a n ı l m ı ş t ı r ; j
h ve k t u t m a k t a d ı r . A y n ı şekilde v sesi. 6 ve ¡3 ( ı _ 3 ) U e k a r ş ı l a n m ı ş t ı r ( k o l a y l ı k olsun
yayan
bıdık > bıyık, gibi.
Kök-Türkçe
h sesi b u l u n m a d ı ğ ı gibi K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e de aslî olarak yoktur; bunun yerini
ayak yaya, aygır ayı
A y n ı şekilde b u üç T ü r k lehçesi a r a s ı n d a bir b > p > / geçişi
im, artdamak i'si(i); y a r ı vokallerden y. B u n a göre K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e aslî olarak
sesi de almtdarda, ara sıra T ü r k asıllı s ö z c ü k l e r d e de g e ç m e k t e d i r . K ö k - T ü r k ç e d e
Türkiye Türkçesi
B u o l a y ı n K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i ile T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a pek ç o k örnekleri v a r d ı r : kadış > kayış;
( = k ı l ı k , kılış, gidiş, b u y ) ; kö(=
adak yadag adyır
adırmak bod bedük edgü kodmak kudruk udımak
alkış); isim ve fiil ç e k i m i n d e ölümüg ( = ö l ü m ü ) , körkü ( = g ö r k ü ) , korkine ( = gör-
boldı ( = olacak), öldi (— öldü), loldı ( = doldu), ötti ( = ö t t ü ) , ödürmiş
Karahanlı Türkçesi
55
K a r a h a n l ı Türkçesi
ew suw
B a ş k a bir k ı s a l m a ö r n e ğ i : K a r a h a n l ı Türkçesiyorınçga,
Türkiye Türkçesi sav av ev su sevinmek yavuz yavlak ( = k ö t ü ) yalavaç tavşan yalvarmak kılavuz (Oğuz l e h ç e s i :
yorınça),
T ü r k i y e T ü r k ç e s i yonca. Belli k o ş u l l a r l a , K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e k i sözcük b a ş ı 6'ler bizde v (hece sonu r'den önce) v e p ; fe'lar g (ince vokallerden ö n c e ) ; kimi i'Ier de d ol m u ş t u r (koşulsuz). Genel eğilim b ö y l e ise de, ince vokallerden önce sözcük b a ş ı /c'ler,
K a r a h a n l ı T i i r k ç c r i n d e i H . K o k - T ü r k c e d eki d sesinden, daha sonraki y se sine bir geçiş d e ğ e r i n d e d i r . Ö r n e ğ i n :
ve her durumda t'ler de v a r d ı r . K i m i yerlerde de 6'Ier d ü ş m ü ş , bu d ü ş m e y e k a r ş d ı k , k i m i yerlerde de b a ş a v k a t d m ı ş t ı r . Ö r n e k l e r :
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. DİLÂÇAR
56
Kök-Türkçe
Karahanlı Türkçesi
T ü r k i y e Türkçesi
57
K a r a h a n b T ü r k ç e s i y l e T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a , sözcük başı t : d geçişini bir kurala b a ğ l a m a k g ü ç t ü r : ince - k a b n vokal f a r k ı buna bir kural s a y ı l a m a z . İ n c e
burmak
barmak
varmak
ve kahn vokallerden önce gelen b i r ç o k sözcük başı t'Ier d'ye ç e v r ü m e y i p i - olarak kal
bermek
bermek
vermek
mıştır. Ö r n e ğ i n :
bar
bar
var
bolmak
bolmak
olmak
urmak
vurmak
urmak İ n c e vokallerden önce k > g: keçmek
keçmek
tan
tan
taş
taş
Tenri
Tenri
ter
ter
geçmek
ülkü
taş .
Tanrı ter
tilkü
tilki
tırnak
tırnak tok
kelmek
kelmek
gelmek
tırnak
kezmek
kezmek
gezmek
tok
tok
kirmek
kirmek
girmek
toz
toz
toz
kiyik
keyik
geyik
törü
törü
törü
kök
kök
gök
tutmak
tutmak
tutmak
köl
köl
göl
tüketmek
tüketmek
tüketmek
köz
köz
göz
küç
küç
kümüş
kiimüş
güÇ gümüş
kün
kün
gün
kesmek
kesmek
kesmek
kiçig
kiçig
küçük
kişi
kişi
kişi
köpük
köpük
köpük
küp
küp
küp
tegmek
( = ben) ile mey ( = y ü z d e k i ben), ton ( = giysi, don) ile ton (— don, buz tutma), kan ( = damardaki kan) ile kay ( = baba), on (on, 10) ile oy ( = kolay), en ( = en, gibi. Bizde
ş i m d i d ü z ra ile s ö y l e n e n ve yazdan b i r ç o k sözcükler eskiden geniz //'si ile s ö y l e n i r ve y a z d ı r d ı , sana
( = sana), inek
(— t ı r n a k ) , yanılmak ( = anlamak), yalrjuz
(= inek), sinek
( = y a n d m a k ) , beniz ( = y a l n ı z ) , tay
( = sinek), ön ( = ö n ) ,
( = tan) gibi.
K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n b T ü r k ç e s i n d e k i sözlük içi ve sonu b i r ç o k g (fe)'Ier
tawar tag tegmek
davar dağ
kergek
kergek
gerek
emgek
emgek
emek
değmek
eşgek /eşyek
eşek
yumurtga
yumurta kısa
temür
temür
demir
tirig
tirig
diri
kısga
kısga
dil
kulkak
kulkak
kulak
kaygık
kayık
kazganç
kazanç
tıl
tıl İtil
tolmdk
tolmak
dolmak
tokuz
tokuz
dokuz
tökmek
tökmek
dökmek
sıçgan
sıçan
(fare)
dört
yalgan
yalan
(Kara
tört
tırnak
( = beniz), teniz ( = deniz), anlamak
Türkiye Türkçesinde düşmüştür. Örneğin:
S ö z c ü k b a ş ı n d a t > d geçişi:
tag
K a r a h a n b T ü r k ç e s i n d e , e ile e'de o l d u ğ u gibi, n ile rj a r a s ı n d a da ş ı n l ı k " (opposition) v a r d ı r , y a n i bu i k i ses a y ı r t ı anlam f a r k ı yapar. Ö r n e ğ i n : men
genişlik) ile en ( = yanak, y ü z ) , bin ( = bin-mek) ile bin ( = bin, 1000)
İ n c e vokallerden önce k : k
tabar
jtıranak
tan
tört
Uırmak
turmak
durmak
tuymak
tuymak
duymak
tünmek
tünmek
dürtmek
lüşmek
tüşmek
düşmek
kazganç
hanlı T . yalan=yalın, saııgçı
yavgan
yavan
satıgıç
satıcı
çıplak
58
A. D l L Â Ç A R
tirig
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
orgak
orak
şahitlik,
tirig
diri
i y i ("edgülü"); körklülük
tanuklug
=
tanıklı,
şahitli;
edgiilük
59
— iyilik ("edgülük"),
= g ö r k l ü l ü k , güzellik, körklüg
edgülüg
=
— g ö r k l ü , güzel. K a r a h a n -
ulug
ulug
ulu
ölüg
lı T ü r k ç e s i n d e sözcük i ç i kimi -7c-/-g-'ler, bizde « ' y e ç e v r i l m i ş t i r , takagu > tavuk;
ölüg
ölü
elig
kagrulmak
elig
el
tarlag
tarla
katıg
katıg
katı
çerig
çerig
çeri
kışlag
kışlag
kışla,
——
kapug
kapu >
kıdıg
kıyı
ekşig
ekşi
süyüg
süngü
tarlag
süyüg sürjük
süyük
(=
mak), çagılamak kışlak
konusunda: kız (— k ı z ) ~ T ü r k ç e s i söz - sözlemek
Türkiye Türkçesi
men
ben ( y ü z d e k i )
mengü/bengü
bengi (ebedî)
meyiz /men giz
beniz
meyzemek
benzemek
mir; /biy
miy
bin ( =
minmek /binmek
minmek /münmek
binmek
monçuk
monçuk
boncuk
müyüz
boynuz
körkedmek
sözcük i ç i n d e , yer yer de sonunda, -k- ~ gitmek
s ö y l e m e k . K i m i yerlerde s ö z ü k içi -şt- bileşiği -ç-'ye
> giymek; =
uçmak'a
çevrildiği
odunmak /udunmak >
bahar, yay
K ö k - T ü r k ç e ile K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e yazmak
uyan
yazmak ( E s k i ve Orta T ü r k ç e d e : bitimek =
=
y a z ; bizde yaz
=
yaz;
y a y m a k ; bizde yazmak
=
=
yazı
yazmak). Sözcük başlarında: "ağaç"
a n l a m ı n a K ö k - T ü r k ç e ıgaç, K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e yıgaç, T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e ağaç. Y i n e sözcük b a ş l a r ı n d a : K ö k - T ü r k ç e yürüy,
1000)
ürüy/örüy
Türkiye Türkçesi
ırak /yırak; "hayvan i n i " a n l a m ı n a K a r a h a n h T ü r k ç e s i yin jyın/in,
Türkiye Türkçesi
T ü r k ç e s i yinçge fyinçke, lımak, yılgın, -re- çeşit
Karahanh Türkçesinde
( = ak, açık renk); K ö k - T ü r k ç e ırak, K a r a h a n h T ü r k ç e s i yırak, in; K a r a h a n h T ü r k ç e s i yıpar
-d- d a l g a l a n m a s ı v a r d ı r .
( = y d d ı z ) , olturmak ~
otaıtr-
( = g ü z e l l e ş t i r m e k ) gibi. A y n ı ş e k i l d e , -g- d a l g a l a n m a s ı n a da r a s t l a n m a k t a d ı r .
( = sarmak), içkü ~ içgü ( = i ç k i ) , yelkitmek
( = d a l g a l a n d ı r m a k ) , ekirmek ~
( = Z ü h a l ge
ılgın
yıglamak
(ağacı), ağlamak,
~
ıpar
= i y i k o k u , misk; K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n h
T ü r k i y e T ü r k ç e s i ince; K a r a h a n h T ü r k ç e s i yinçü,
yıp,
/ıglamak, yilig, T ü r k i y e T ü r k ç e s i a y n ı sıra ile inci, ip, ilik. K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e k i opratmakhn
bizde
yı-
ıhmak,
yıpratmak
olduğuna yukarda işaret edilmişti. K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e sözcük i ç i ses ve hece d ü ş m e l e r i v a r d ı r . Örneğin berk
( = a r t ı k ) , yultuz ~ yulduz
~ yörgemek
( = y ı l n ı z ) ; z>—> r
Sekentir
K ö k - T ü r k ç e - K a r a h a n h T ü r k ç e s i - T ü r k i y e T ü r k ç e s i n d e y ' n i n özel bir du
> gömlek.
K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e , yer yer, sözcük i ç i n d e -t- ~
Ö r n e ğ i n : yörkemek
=
K ö k - T ü r k ç e ve K a r a h a n h T ü r k ç e s i yaz
K a r a h a n h T ü r k ç e s i ile T ü r k i y e T ü r k ç e s i a r a s ı n d a sözcük i ç i -m- ^
~
.—> yalyus
( = cariye), Sekentiz ~
d ü k : adak /adak > ayak; kedmek jkeömek
lenmesi de v a r d ı r : yeme ~ yine, gibi. Tersine olarak -y- > -m- deği ş i m i de görül
mak (— oturmak), körketmek
bilmes (— bilmez), yalyuz
mak, gibi. B u n d a n b a ş k a , anlam f a r k ı ile y : s'nin k a r ş ı l a ş m a s ı da v a r d ı r . Ö r n e ğ i n :
bana
arduk
( = çör
( = diz ç ö k m e k , ç ö k ü n m e k ) ;
rumu v a r d ı r . Y u k a r ı d a , sözcük i ç i k i m i -d- ve - sövmek
Ö r n e ğ i n : Ç ~ f (s) konusunda: yapçurmak/yawçurmak
ce gelen ş i m d i bizdeki 6 sesinin karşılığını m ş e k l i n d e buluruz. Ö r n e ğ i n : Kök-Türkçe
>
B u T ü r k lehçesinde ç ~ ş (s); z ~
eğirmek
( = e ğ i r m e k ) , sekirtmek ~
~yelseğirt
>
bek ( = pek, s a ğ l a m ) , birle >
bile ( = bile, ile); k r ş . hamak
(=
bağlamak),
bundan -g eki ile isim olarak bag (— b a ğ ) , bag'dan -la eki ile fiil bağlamak
(=
bağ
l a m a k ) ; yine k r ş . " y a v a ş " a n l a m ı n a Uygur T ü r k ç e s i akuru,
Karahanh Türkçesi
akru/akrun.
{=
>
Ortada hece d ü ş m e s i ö r n e ğ i : kagadaş
> kadaş
arkadaş),
sayış
saş ( = ö d e m e , s a y ı ş ) . K a r a h a n h T ü r k ç e s i - T ü r k i y e T ü r k ç e s i k a r ş ı l a ş t ı r m a s ı
y a p ı l ı r s a , b i r ç o k sözcük i ç i hece d ü ş m e s i ö r n e k l e r i ortaya ç ı k a r . Ö r n e ğ i n :
yapurgak
mek ( = seğir, k o ş m a k , k o ş t u r m a k ) . S ö z c ü k s o n l a r ı n d a bu -k ve -g çeşitlenmesi bir
( = bizde: yaprak),
yogurkan
a y ı r t niteliği k a z a n m a k t a d ı r : -k sesi isimlik, -g sesi de s ı f a t l ı k g ö r e v i n d e , -lık ile-Zıg
( = bizde: tavşan).
B u n a k a r ş ı l ı k K a r a h a n h T ü r k ç e s i n d e hece a r t m a s ı örneği olarak:
gibi (krş. bizde -hk ile -lı). Ö r n e k l e r : adaklık (sıfat); belgülük
= belge, belirlilik, belüglüg
=
a y a k l ı k (isim), adaklıg
— belli, belirli; tanukluk
=
=
ayaklı
tanıklık,
(bizde-.yorgan),
kurugsak ( = bizde: kursak),
tavışgan
Ortak T ü r k ç e (Uygur v.b.) alma /olma /alma. bizde elma, fakat K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n de almıla/alımla.
Özellikle s a y ı a d l a r ı n d a ikizleme (gemination)
olayları:
ikki
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. D l L Â Ç A R
60
( = i k i ) , yetti ( = yedi, 7), sekkiz ( = sekiz), k r ş . elig/ellig ( = elli, 50). Ses g ö ç ü m ü (métath'èse) ö r n e k l e r i n d e n : yağmur çamgur =
=
şalgam; karhgaç
> yamgur;
> kırlangıç
öğrenmek
s a r ı m s a k , s a r m ı s a k . k r ş . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i çaklanmak,
çesi çalkanmak,
> örgenmek;
= k ı r l a n g ı ç k u ş u ; sarmusak >
çagmur
>
öpkesi barmak
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e ses benzeşmesi, ister uyarlama (accomodation), ister -şd- genel olarak -sı-'ye ç e v r i l m e z , fiil ç e k i m i n d e bilişdi
öpüşdü
=
a d a m ı n öfkesi geçti.
a ş a (yemeğe) gitmek; men evge barıgh
evde tıkıştı
-den h a l i : Tilde
çıkar
=
halk evde t ı k d d ı (sıkıştı).
edgü söz = dilden çıkar i y i söz, yaş közdin
a
-le h a l i : Yılkı =
otlap anın
onun, anın
=
etlenür
— h a y v a n otlar, onunla etlenir (not. anın
onun i ç i n , onunla); tokşıp
tın ( = d ı ş t a n ) ; •pd-'nin durumu da b ö y l e d i r , y a n i genel olarak -pd- > -pt- uyarla
onun i ç i n geciktik; aşhg tarıg anın
m a s ı yoktur: kap - kapdı
ter;
değil, kattı;
( = k a p t ı ) , öpdi ( = ö p t ü ) , fakat isim ç e k i m i n d e örneğin katdı
kitmek'ten, kitdi değil, kitti ( = gitti); -çd- > -çt u y a r l a m a s ı k a r ı ş ı k t ı r :
feeçmefe'ten keçdi değil, keçti (— geçti), saçmak'tan ( = s a ç t ı ) ; açma/c'tan açtımız ( = açtık) ve açdı
saçlım
( = s a ç t ı m ) , fakat
( = a ç t ı ) ; kaçmak'tan
saçdı
( = k a ç t ı ) gibi; -kd- > -kt- u y a r l a m a s ı da a y n ı k a r ı ş ı k d u r u m d a d ı r : Örneğin
çaktı,
çekti, fakat bakmak'tan
-r h a l i : Tenrigerü sövlenür
( = kdıktan).
=
bilgisi
I . îsim
oğul - oğlu
ört - örten = hal
=
başı
barça
oğullar,
tegin - tegit = prensler;
er - eren — erler,
tapgın
öter =
T a n r ı y a k a r ş ı t a p k ı s m ı ö d e r ; kış
— kış bahara d o ğ r u f ı s d d a y o r ;
bolsa yeg =
=
biligsiz îsîm
alevler.
=
aşıg
başra
kakar
içeri girmek; yokaru
=
yaygaru
=
yemeği
yukarı;
taşırım
bolgınça
ö k ü z a y a ğ ı o l a c a ğ ı n a b u z a ğ ı b a ş ı olmak
v a r ı c a ( v a r ı kadar), solça
=
=
buzayeğdir;
solca (sol taraftan),
Sıfat
- i h a l i (accusativus) : -ni/-ni;
-n; -g;
-ıj-i
-in hali (genitivus): -nın j-nirj /-nun /-nün
=
-de hali (locativus): -da/-de; -ta/-te -den hali (ablativus): -da/-de; -den/-din/-dun/-dün;
ra/-re/-ru/-rü;
adakı
=
ö k ü z a y a ğ ı , buzagu
törü
— d o ğ r u yasa, edgü kişi
Ü s t ü n l ü k i ç i n -rak/-rek
başı
büyük,
i y i , güzel - yakşırak
edgü = i y i - edgürek
=
başı,
iyi,
yakşı/yahşi
— daha i y i , daha g ü z e l , az - azrak
— daha az.
=
en k ö t ü , «g aZim =
en
altta. -ar/-er;-r
Sayı
adları:
Bir, iki (ikki), üç, tört, beş, altı, yeti (yetti), sekiz (sekkiz), tokuz, on,
yigirmi/yigirme,
ottuz... yüz, mir/ (bin), tümen — on bin ( k r ş . Kök—Türk
ç e : 62 i ç i n , iki yetmiş y a d a altmış
artukı
-siz hali (privativus) : -sız /-siz j-suz /-süz
iki).
ilk, ör)di, ikinç/ikinçi
-in h a l i : evnin; -e h a l i :
S ı r a s a y ı s ı (ordinal): birinç,
üçüreçü, törtünç
=
evge; -de h a l i : evde; -den h a l i : evde /evdin /evden; -le h a l i : evin/evle; -r h a l i :
ftirer, ikkişer
evgerü;
ikisi, üçegü/üçegün
-ce h a l i : evçe; -siz hali: evsiz.
iki, K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i : /ikilenç,
birinci, ikinci v.b. Ü l e ş t i r m e s a y ı l a r ı
(distributif):
v.b. Topluluk s a y d a r ı (collectif): biregü her biri, ikigü — her ü ç ü . A y r ı c a : ikiz — îkiz;üçgil/üçgül
altmış üçünç / =
=
her üçlü,
üçgen.
Cümle örnekleri: - i h a l i : Ol bu evni evsindi
buzağı
— b ü y ü k - bedük-
daha
-ce hali (aequativus) : -ça/-çe Ö r n e k (paradigma): y a k t ı h a l : ev; - i h a l i : evni/evin;
=
= i y i adam.
e k i : bedük
E n ü s t ü n l ü k derecesi: en e d a t ı : en yavlak
-tın/-tin
-le hali (instrumentalis) : -re; -la/-le -gerü; -karu/-kerü;
Köni
ölçüştürme:
rek = daha
-e hali (dativus): -ka/-ke; -ga/-ge; -a/-e
-r hali (directivus): -garu/-geri/
öküz
— d a ğ başı.
tamlaması:
Sıfatlarda
oğlan
oğlak iliksiz, oğlan bilgisiz.
tamlaması: taglar başı
ekleri:
=
tünle
-siz h a l i : Yiğit yazuksuz bolmas = genç g ü n a h s ı z olmaz; oğlak yiliksiz,
çekimi (Déclinaison): Çoğul eki: -lar/-ler; eski çoğul ekleri: -t ve -ert, ör
neğin
— çarpıştık,
dışardan.
gu
(Inflexion):
keçtimiz
-ce h a l i : Tilekçe turu = dileğine göre (dilediği gibi); öküz adakı
* Çekim
anın
= yemeklik b u ğ d a y onunla bi
— t a n l a y ı n bulut k ı z a r ı r s a ; tümle yerine
b a ş ı n a k a k a r ; içkerü kirmek
hem baktı, hem bakdı ( = b a k t ı ) , içmefc'ten hem içti
hem içdi ( = i ç t i ) , isim ç e k i m i n d e keyikten (— geyikten), kılıktan
tün/e bulu örtense
öner
bile sözü de k u l l a n d ı r .
hem kaçtı hem
kaçdı
savruldı
— y §> gözden savruldu.
( = u l a ş t ı ) , fakat bunun y a n ı n d a , isim ç e k i m i n d e , ö r n e ğ i n taş
kaptan ( = kap'tan). B u n a k a r ş ı l ı k -id- > -tt- ö z ü m l e m e s i v a r d ı r : katmak'tan
men = ben
dişti.
Örneğin:
( = bilişti, t a n ı ş t ı ) ,
uçdı =
eve gitmek ü z e r e y i m ; menin közüme nen ilerdi = benim g ö z ü m e bir ş e y -de h a l i : Kişi
keçi, orta.
ö p ü ş t ü ) , ulaşdı
-e h a l i : Aşka
samursak
eçkü, otra, T ü r k i y e T ü r k -
ö z ü m l e m e (assimilation) derecesinde olsun, bizdekinden daha sınırlıdır. (=
-in h a l i : Emin
61
=
o, b u evi kendi evi s a y d ı ; ol anın evin
o, onun evini y o k l a d ı ; 6 « er ol açıg todurgan
r a n d ı r ; bulun bolup başı tığdı
=
=
arkadı
bu adam o açı doyu
tutsak olup b a ş eğdi.
Zamirler: Kişi
zamirleri: men =
men, sen, ol; biz, siz (sizler), olar /anlar. Z a m i r çekim ö r n e ğ i :
ben,
meni/menig
=
beni,
menin
=
benim,
mana/manar
62
A. D Î L A Ç A R
=
bana, meniıj
— benim, minde/meninde
minin /menden = meninsiz Kişi
=
benden, menin
=
=
bende, minde/meni
din /
benim a r a c ı k ğ ı m l a , benle, mensiz/
bensiz.
ek zamirleri:
İşaret
T e k i l -m/-im, -/-i, -si/-i; çoğul -miz/-imiz, -rjiz/-iniz,
zamirleri:
bu, bular
yarar?
=
Ozedönüşlü Belirsiz
kim?,
-lan/
zamirler:
öz, kendü/kendi
kim: kimürjde
zamirler
( = h a n g i s i ? ) , ayu her marja sen, kayusu
Fiil
3. -miş'li
kelmiş
( = kendi).
ermiş
ö r n e ğ i n : Kudugda
=
buki-
= bu kitap, i y i , güzeldir; bolmak ( = olmak), =
E k : -ga/-gay, -ge/-gey: kelge men, kelge sen, kelge/kelgey;
sen k i m olursun? (sen k i m s i n ) ; 6ar ( = vaT), k u y u d a su var. Olumsuz: ermes ( = olmaz),
kipi: ek: -gil/-gıl
kelmesün =
v.b.: Keli
gelmeyim, kelmen =
=
geleceği; kelgülük
erdiniz,
geleceksiz (gelecek d e ğ i l ) ; ol kelirmü
=
ş ü p h e ve soru e d a t ı ; kele =
kelgü
=
gelme
zamanı;
mişliği) var; kelmiş kün = memiz gerek; kelür
anda erdi, biz anda erdimiz, siziler) anda erdiniz, olar anda erdiler = ben ora
=
da i d i m , sen orada i d i n v . b . L e h ç e l e r d e : Olumsuz: Dag ol, tegül, ö r n e ğ i n :
bizge keligrek =
Argu l e h ç e s i n d e ol andag dag ol =
=
b u at k ö t ü d e ğ i l . B a ş k a ö r n e k l e r : Sen biligli (sen) = sen bilgilisin;
neçe eğri erse yol edgü = ne k a d a r eğri olsa y o l iyidir; bu turguyer ermes =
bu
durulacak yer d e ğ i l d i r . fiil
( î n g . finite verb of complete predication): Mastar eki: -mak/
Ö r n e k (paradigma): 1. Geniş
zaman: E k t a b a n ı -r; menkelir
men, sen kelir sen, ol ben gelirim, sen ge
lirsin v . b . O l u m s u z : men kelmes men v.b. = ben gelmem. Soru: sen sen?
=
kelirmü
sen gelir m i s i n ? v . b . Oğuz l e h ç e s i : men kelen y a d a men kelirin
=
gelirim v.b. 2 . -dVli geçmiş zaman:
sen, ol keldi ol; biz keldimiz biz, siz(ler) keldiniz siz(ler), olar keldiler olar —
= gel
=
=
gelmek kelgüsüz
gelip;
geleli; keliben =
gelince;
kelgeç — gelir
gelmez;
— yine g e l d i ğ i n d e ; kelmişindin — n a s ı l geldiğini; kelmişi
erken — gelirken; kelmiş
bar — geldiği (gel-
er — gelmiş a d a m ; keldeçi er
o adam bize çok gelendir; ol kişi ol
o adam bize gelmeyi k u r m u ş t u r ; ol kişi bizge kelgülük =
çok gelen; kelegen =
g e l m i ş ; kelig =
=
kelmese — eğer
=
gelmezse; kelgür
bana gelmeyi; kelü bermek =
=
— gelerek;
getirtmek;
kelirtmek;
lürmek/kelirmek
keçip
=
getirmek;
kele turmak
=
kelirtmek
=
keleyuk =
— getirmek ( < * geltirmek); kelimsinmek
gelgin (gelgit'teki medd); kelin =
=
gele durmak;
gele yazmak, gelmek istemek fakat gelememek; kelişmek istemek;
barışlıg
ev
— belki g e l m i ş
geli vermek; kelgili bolmk =
=
gelme;
kelmedüki
bana g e l m e d i ğ i n i ; marja
m a k ; kelürtmek
keligsemek -— gelmek
geliş,
gelişli; kelişlig
gelmek i ç i n ; ol keldi erinç
gelmemeli; marja kelmedük
erdi
ben size gelmek
— g e l d i ğ i m ; keldüki
geldiği gelmediği, gelip g e l m e d i ğ i ; kelişlig aparj
berü — gel
gelindiği g ü n ; kelmek kerek biz = gelmeliyiz, gel
— gelişli gidişli ev; kelgelimet = tir;
=
— gelmeden;
— o gelir m i ? (dersin); erki
gele; kelgeli =
kelip/kelipen
o kelmek keldi = o, bir geliş geldi; keldügüm
türmek jkeldürmek E k t a b a n ı -d- (-di- v . b . ) : men keldim men, sen keldin
gel-
geleyim, kelme-
o adam bize gelmekte h a k l ı i d i ; men sizge keligli men =
kelmegü
kelir ol; biz kelir biz, siz(ler) kelir siz(ler), olar kelir olar =
gel, kelsün =
gelesi; kelmeksizin
erki?
gelici adam; ol kişi ol bizge kelegen =
ü z e r e y i m ; kelgüçi =
-mekl bar-mak, kel-mek — v a r m a k , gelmek.
gel!, kelgil =
gelmeyince; kelmedin jkelmedip
=
erdiler ( = i d i m , i d i n , i d i v . b . ) , ö r n e ğ i n : Ben anda erdim, sen anda erdin, ol
o, ö y l e değil; Oğuz lehçesinde bu at tas
=
— gelecekli; kelesi =
sizin; kelmegince =
d i ğ i n d e n beri; nelük kelmişin
ö r n e ğ i n : Sende yarmak
erdin, erdi, erdimiz,
=
gelmeyiniz.
aşıçta çig yok = tencerede y a ğ yok. Soru: mu?/mü?,
Tam yüklemlik
v.b.
7. Kelmek fiilinin b a ş k a t ü r e v ve o r t a ç l a r ı n d a n : Kelmeli = gelmeli; keligi
kelgen — gelen; yana kelmişde
bar mu? = sende p a r a v a r m ı ? G e ç m i ş l i k : Erdim,
gelmesem; kelseıje
— gelmesin, kelelim — gelelim, keleyin
ö r n e ğ i n : Kamug kişi tüz ermes = her insan bir olmaz; yok ( = y o k ) ; ö r n e ğ i n :
tegül =
geleceğim, geleceksin, gelecek
gelmesemdi; kelse bolmaz — gelmek olmaz, gelinmez.
yin
(copula): Olumlu: 0 (sıfır), ö r n e ğ i n :
a k l ı n s ü s ü dildir, i n s a n ı n süsü y ü z d ü r ; turur ( = ...dır),
suv bar =
turur
gelmişti,
sene; kelse bolur — gelse olur, g e l e b ü i r ; keldi erse — geldi ise; kelmesem erdi
= h u kitap f a y d a l ı ( d ı r ) ; ol (— ...dır), örneğin: Ukuş körki til ol,
ö r n e ğ i n : Sen kim bolur sen?
=
kelseler = gelsem, gelsen v.b. kelmesem v.b. =
ö b ü r ü , öteki.
sin,
turur
erdi
ukus bolsa aslı bolur = kimde a n l a y ı ş olur
ne gibi ( ş e y l e r ) k i diledim, oldu hepsi ( = ne diledimse hepsi oldu;
ö r n e ğ i n : Bu kitab yakşı
gelmiş olmak, kelmiş
(sen),
kelmiş
=
=
kişi körki yüz ol =
bolmak =
(ben), sen kelmiş
(siz), olar kelmiş (olar);
- dilek kipi: ek t a b a n ı : -s-: kelsem, kelsen, kelse; kelsebiz, kelseniz,
6. Buyruk
tab asıglıg
(biz), siz kelmiş
— gelmişmiş.
4. Gelecek zaman: 5. Koşul
( F a r s ç a d a n a l ı n t ı ) : kim ( = k i ) : Bu söz kim sen aydın = bu
(Conjugaison): Koşaç
= geldin m i ? Oğuz l e h ç e s i : Ben kel-
geldim, geldin v.b.
geçmiş zaman: E k t a b a n ı : -m"ş: ben kelmiş
söz k i sen s ö y l e d i n ( = s ö y l e d i ğ i n s ö z ) ; ne teg kim tiledi-me boldı kamug
çekimi
=
kelge biz, kelge siz, kelgeler /kelgeyler =
d i l e d i ğ i m ş e y l e r i n hepsi oldu). II.
sen keldük
g e l m i ş t i r v.b., kelmiş
( = b u n l a r ) , ol, olar ( = onlar).
ne?, koyusu?
sa soylu olur. ikindi /ekindi Bağıntı
medim, gelmediıı v.b. Soru: keldir/mü?
ol kelmiş (ol); biz kelmiş
s ö y l e y i ver bana hangisi y a r a r ?
zamirler:
geldim, geldin v.b. Olumsuz: Men kelmedim men, sen kelmedirj sen = gel dük,
-leri (hepsi v o k a l u y u m u ili).
Soru zamirleri:
63
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
=
geldi;
kelmekin
gelecek olf-
g e ç i r m e k ; kekelgirmek
=
g e l i ş m e k ; kel-
kelsemek = gelmek istemek; =
gelir
görünmek;
gelin ( g ü v e y i n i n eşi).
kelgin
64
A. DİLÂÇAR
Zarflar,
Edatlar,
=
Bağlaçlar,
Ünlemler:
K U T A D G Ü BİLÎG İNCELEMESİ
az =
az; öküş,
şimdi, i ş t e ; munu = i ş t e , g ö r ! ; tutçı
emdi =
şimdi; terk/terkin
astın
alt,
=
aşağı;
=
ol mendin burun bardı aşak
=
aşağı;
önce;
üze =
öndün =
=
önce;
yukarıya; =
karşı/karşu aşnu
=
=
ekiyle
üstün;
beri; ança
da; öni/önin
b a ş k a ; hiç ( F a r s ç a d a n ) =
neme = nasd?, neçün/nelük nasd?, eğer; kança
kayu =
=
niçin?;
=
=
= nereye?; kanda/kayda
bangi?, b i r k a ç ; ma, ok, kop, takı
=
=
ya
va ( A r a p ç a d a n ) = ve;
=
ey!; ya =
y a ! ; hay =
= sonra;
ikirçkün
=
ö y l e , o kadar; anda
=
rak,
y a d a ; hem ( F a r s ç a d a n ) =
•lan/-len:
takı
=
genel
nere? = ve;
1. -aç/-eç: aş - aşaç
=
=
s e ç k i n y i ğ i t , uragut
- başak — ok temreni, ok b a ş a ğ ı ; yol-yolak lan =
var - 6arça =
p ı c ı ; kuş - Jiusçı = k u ş ç u ; k u r b a ğ a - bakaçuk gırçık
=
ginde;
yol - yolçu
— küçük
sığırcık k u ş u ; 11.
6a/ıi: - balıkçın
=
-daş/-deş:
karın
olan; 15. -dı/-di: gerçek - sağdıç düruk
=
kurbağa;
y e t t i ğ i kadar; tilekçe
balıkçd
• karındaş;
10.
-çık/-çik:
oğul - ogulçuk
k u ş ; 12.
kökçin/kökşin -çuk:
kaya
=
a r k a d a ş ; karjdaş
= i y i dost, s a ğ d ı ç ; 17. -duruk/-dörük:
ka =
— hoş
uzun s ü r e ;
= babaları
— b i r i n c i ; 16. -dıç/-diç:
— at göğüslüğü; 18. -düz; kün - kündüz
baka
— g ö k ren
- kayaçuk
bir
sag — s a ğ ,
boyunduruk,
kümül-
— g ü n d ü z ; 19. -e: ög —
a k d - öge — a k ı l l ı ; 20. -en: eski ç o ğ u l e k i , er - eren =
adamlar; ört —
alev, y a n a n ş e y - örten = alevler; 21. -gak/-gek/-kak/-kek:
er • erkek =
h a y v a n ı n e r k e ğ i ; 22. -garu f-gerü /-kam/-kerü:
Tenrigerü/Tenrikeri
=
— di =
her
— Tan-
r ı ' y a y ö n e l e r e k ; 23. -gen: yeti - yetigen — Y e d i K a r d e ş l e r ( B ü y ü k A y ı ) t a k ı m -
arslan, kaplan; 35. =
ayaklı;
=
sözceğiz;
-h/-li:
biliglig =
i k i n d i ; 42.
=
b a ğ ı r - bağırsak
=
merhametli;
eki, yazuksuz
=
=
32.
biligli
=
-lag:
bilgili; 37. =
-lık/-lik: fakat
tekinlere
-ntij-ndi:
ölçüştürme
daha az; 43.
eki,
-sak/suk:
— davar,
bağır
zenginlik
— ş a ş d a c a k , acayip; 44. -sıg:
oğlan-
k u l a benzeyen; 45. -sız/-siz j-suz/-süz:
günahsız;
ög =
ana - ögsüz =
ve
kızlamuk
odun; 41.
sıfatlarda
34.
bilgili;
bir çiçek ve h a s t a l ı k ;
tavar - tavarsak
şaşılacak ş e y - tarjsuk
çocuk huylu; kulsıg
=
=
ot - otlak;
= iyilik; aç - açlık,
-rak/-rek:
— daha i y i ; az - azrak
g ö k si içreki
k ü ç ü l t m e eki ola
kış • kışlak,
ş e y , m a l ; ot - otun =
yok-
öksüz;
ög =
akılsız; 46. -ş: bag — b a ğ - 6agış = parmak ve b a ş k a or
ler; 49. -uk: ağır
ata
— ana r a h m i ; sı-
er - erdem; bir - birtem =
adaş
ö = ö n - ör/di jöndü
kapug - kapugçı
yolcu;
-çın/-çin/-şın-/şin:
kokulu bir d a ğ otu; 13. -dam/-dem: 14.
=
b ü t ü n ; . 9 . -çı/-çi:
=
-lak;
-kın/-kün: =
kökşin
=
göğümsü;
48. - i : eski çoğul eki, oğul - oght = o ğ l a n l a r ; tegin - tegit — t e g i n ' l e ı , prens
= keçi yolu; 5. -an/-en: oğul - oğ
- «Maç; oreo - anaç; 8. -ça/-çe: yetişmişince leğe g ö r e ; 6ar =
b a b a c ı ğ ı m ; 30. -ki:
g a n l a r ı n ek yerleri, k a m ı ş ı n b o ğ u m l a r ı ; 47. -şın/-şin:
— k a d ı n ; 4. -ak: baş
o ğ l a n ; 6. -ar/-er: bir - birer — birer; 7. -ç: o k ş a m a l ı k olarak
=
kışlık, kış i ç i n h a z ı r l a n m ı ş ; 38. -m: tarım
— ikinci,
akd - ögsüz =
her
burslan
k ı z a m ı k ; 40. -n: ne - nen =
sunlama iki - iftegü =
g ü v e r c i n ; kökegün
=
* * ekler:
=
sözkiye / sözgine 33.
=
baş - baş-
bir bey sanı; 28.
karamuk
seven; tan =
tencere, aş k a b ı ; 2. -agu/-egü:
i k i s i ; 3. -agut: alp - alpagut
=
edgü - edgürek
(dSnominal)
=
hatunlara hitap; 39: -mukj-mük:
sıg = isim ve sıfat yapan
gözceğiz;
sıfat eki, adakhg
hey!
yapısı:
I . İsimden
çör ç ö p ; 27. -kanj-ken:
olarak isim eki, edgü — i y i - edgülük
ikinti/ikindi
dahij de; ay/
=
değeri ile de karak
— b a ş ı n d a a k ı bulunan;
evde bulunan; 31. -kıya/-kiye:
başıboş b ı r a k d m ı ş ;
arslan,
kış - kışlık
= Sözcük
=
36. -lig/-lig:
kah
bem,
közkiye/közgine
baş - başlag
bura
=
=
o k ş a m a l ı k olarak, atakı
i ç e r d e bulunan; evdeki =
ne k a d a r ? , k a ç ? ;
nerede?; kanı
baş - başıl jbaşgıl
- ikircim, t e r e d d ü t ; kökürçkün
nek; 29. -kı/-ki:
öndün
yokaru
— k ö r ; 25. -ıl/-gıl:
26. -k: k ü ç ü l t m e eki olarak çöp - çöpik
sıra;
pekitme e d a t l a r ı ; apan
azu =
kerek — gerek;
arkası
oğlan - oglaga/oglangu = bolluk i ç i n d e b ü y ü y e n ;
(erkek deve) gibi; " k a r ş m l ı k "
gan — b ü y ü k bir balığın a d ı ; tarkan jtarhan
aşağı;
ne zaman?, eğer;
eğer; birle/bile = ile, ve; = ya;
alt,
buğra
göz - karagu
hem
b ö y l e , b ö y l z c e ; munda = kaçan
bugragu =
önce;
ondın,
doğru;
b i ç ; neçe =
y ı l d ı z ı ; 24. -gu/-gü/-ku/-kü:
geri, geriye;
aşağıya,
— ...e
uş
edatlar:
burun =
kiy/ked
tabaru
ö y l e , ö y l e c e ; mundag =
=
=
karşı;
önce;
geri; berü =
kodı
çok;
y i n e ; imdi/
o benden önce v a r d ı ; bakar soldın,
orada; andag =
aya
=
ileri, ileriye; /cedıre =
üzeri, ü s t , ü s t ü n d e ;
basa — sonra;
y u k a r ı ; kerü/kirü
=
köp =
kedin = bakar sola, sağa, bem ileriye, geriye; asra =
örü = y u k a r ı , =
alt;
s a ğ a ; öndin =
yavlak,
daima; kayra
tez, ç a b u k ; -in/-m/-un/-ün
o/im =
soZdın = sola, ondın öndin,
=
=
65
II.
=
Fiilden
isim ve sıfat yapan
1. -aç/-eç: kömmek =
ağır - agruk
=
ağırlık, y ü k ; 50. -zük: bilek -
bilezük
bilezik.
=
(déverbal)
ekler:
g ö m m e k - kömeç =
g ö m e ç ; 2. -aganj-egen:
baragan
sık sık v a r a n ; kelegen — sık sık gelen; 3. -çı/-çi: akmak - akıncı
ıncı;
ummak - umduçı
bürüncük; umdu düğüm
=
— dilenci; 4.
5. -dı/-di/-du/-dü:
ögmek
dilek, istek; 6. -duk/-dük:
bu =
gelişim ş i m d i ; bilmiş
-çekj-çük:
bürünmek
— ö v m e k - ögdi = barduk yerde
yek
=
bilmedük
y e n ; 8. -g/-k: batıg =
batak, derin yer; yaruk
z ı r l a n m a k - anuk — h a z ı r ; yazmak kı,
suç, günah;
-kaç/
-keç: kısmak
ycıpuş
=
se; tutmak
bedümek - kısgaç
=
— büyümek
—
a l k ı ş ; ummak -
=
yeg — t a n ı n m ı ş
s a ç m a sapan s ö y l e
— yerik; anumak
=
ş a ş m a k , yandmak - yazuk - bedük
= k ı s k a ç ; -gakf-gek:
y a p ı ş m a k - yapuşgak
ak
vardan yerde; uş kel-
kişiden
ş e y t a n t a n ı n m a d ı k adamdan y e ğ d i r ; 7. -erjri: sözenri
=
- bütünçük
— b ü y ü k ; 9. kap-
kavgak
gaç/-geçj
m
— kapak;
— dikenli bir ot, her işe k a r ı ş a n
- tutgak — d ü ş m a n ı n g ö z c ü l e r i n i y a k a l a y a n
asker;
ha
— şaş-
kim
10. -gan/
A.
66
-gen/-kan/-ken:
kabargan
basmak - basgan = örnek =
kabartı;
çekiç;
11.
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
todgurgan
-ga/-ge:
=
ber
zaman
bilmek - bilge =
doyuran;
bilge,
d ü ş ü n ü p anlamak - öge = ç o k a k ı l l ı ve y a ş l ı kimse; 12.
-kın/-kin: =
=
DİLÂÇAR
kaçgın
=
kaçan;
tutkun
derli toplu olan; 13. -glıj-gli:
barıglı
olan; 14. -gu/-git: tabsis, içgü
=
süpürgü
isim,
=
süpürge;
soyut
akı öggüsi, saran sökgiisi ile sıfat eki, kutadgu = a n l a m ı y l e , yamagu bolgu =
=
=
=
tutsak;
termek =
dermek - terkin =
yiyecek; alet, bıçgu =
=
gülüş; =
y a m a n m a s ı gerekli; karın
çecek, geçmesi beklenen; kirgü
=
kutlu k ı l m a k ) ; "gerekli"
v a r ı c ı , v a r m a k t a olan; kelgüçi
— gelmekte olan; 16. -gukj-gük:
=
bilmece sormak ve s ö y l e m e k - tapuzguk
=
bilmece; 17.
cak; 18. -ıj-i:
k a z ı l ı p ç ı k a r ı l a n ş e y ; akmak - akı = cö
kazmak - kazı
-üm: akmak - akım;
— d o ğ r u l m a k - köni
21.
=
— y a s s ı ; tükel
kavrulmuş
- eğin
- kılk
=
d o ğ r u ; 19.
=
körmek
=
=
=
g ö r m e k - kork =
= t a m a m ı y l e , b ü s b ü t ü n : 23. -maçj-meç:
b u ğ d a y ; 24. -mak/-mek:
ökmek
=
=
dam, y ü z e y ;
düğme; 27. -maguj-megü: yan; 28. -mışj-miş: gizli; 30. -ndij-nti: akıntı; süründiçi = rur
birmegü
eşitmiş
adam; 29. -nç/-nçu/-nçü:
=
söz = kılmak
süpürmek =
26. -me:
y ı ğ m a k - ökmek
tügmek
- süpründi
köz =
görür
=
bermek = vermek - bert = -taçıj-teçil-daçıl-deçi:
=
— bulunama
kişig
=
sınanmış =
=
s ü p r ü n t ü ; akmak - akındı
=
ç o k ; 35.
— soyunmak -
akar suv = tokuş;
-t:
ölüt
efendisinin k ö l e d e n
öldeçi; öldeçi sıçgan
-man/-men:
kizlençü
d o ğ m a k - togar =
=
toplan
i ş , k ı l m a ; sevinç;
e ğ r i ; 34. -ş: biliş;
— y ı ğ m a k , biriktirmek - öküş
=
=
s ü r ü n t ü a d a m ; 31. -n: yalınmak g ö z ; togmak =
yeşil;
d ü ğ m e k - tügme
verilemeyen; bulmagu
çıplak, k ı n d a n ç ı k m ı ş ; 32. -r/-ar/-er/-ur/-ür:
eğmek = e ğ m e k - eğri =
=
i ş i t i l m i ş s ö z ; sınamış - kılınç
=
kavurmaç
mış olan ş e y , k a d ı n k u l a k l a r ı n a t a k ı l a n a l t ı n , g ü m ü ş halka; 25. örtmek - örtmen
görk, gö
k ı l ı k , g i d i ş , h u y ; 22. -I: kızıl, yaşıl
doğu;
uruş
=
yalın
akar su; ko 33.
-rıj-ri:
vuruş;
ökmek
= birbirini
öldürme;
her y d aldığı vergi;
muş taşakı
=
36.
ölecek sıçan
kedinin h a y a s ı n ı k a ş ı r ; aymak
=
kap- kapug = k a p ı ; 38. -yuk:
bulgamak = b u l a n m a k - bulgayak — b u l a n ı k ;
usmak =
s ö y l e m e k - aydaçı
kaşır
sanmak - usal = u y a n ı k olmayan, usal
usayuk
er =
mahir;
uçmak
gafii
adam;
- uçuz =
39.
- ; : umak
değersiz,
ucuz;
=
— s ö y l e y e c e k ; 37. -ug: kişi = gafU, iş bilmeyen,
gücü
boğmak
y e t m e k - uz — usta, — boguz =
boğaz.
su - suvgarmak
kanamak; öl = ı s l a k - ölimek
=
yastık;
=
kök - kökleşmek =
=
=
lemek, istemek; ündemek IV.
Fiilden
= fiil
küç - küçemek =
kutlu kılmak;
bulgamak
sulamak;
gelmek; =
7.
-1-/-İ-:
=
=
karışmak;
kan -
= ı s l a n m a k ; 8. -ık-j-uk-:
kanımak
yastamak =
=
sıkı bağla
azı dişi ile ı s ı r m a k ;
zengin olmak, sıkı b a ğ l a m a k ; 11. -laş-/
ilişip sokulmak; 12.
semrimek
tün — gece -
bulanmak,
9. -la-/-le-: kök - köklemek
=
susamak; bahksamak
baş-başsıramak
göl haline
k ı ş l a m a k ; azıg - azıglamak
k a v u n istemek; 15. -sı-/-ci:
ölüm;
düğmek
=
samak
durula
gelin ( = g ü v e y i n i n e ş i ) ;
-gar: suv =
=
=
5. -ga-/-ge-:
6.
-leş-:
-ım/-im\-um/
s ı r t , e ğ i n ; tügmek
gelmek - kelin
doymak - tok;
rünüş, güzellik; kılmak yasıl
eğmek
d ü ğ ü n ; kelmek =
-k: todmak =
=
=
bilmek - bilim; istemek - istem — arzu; ölmek -
20. -m/-'in: akmak • akın; - düğün
=
giyecek; turguluk
göl - kölermek
remek; 13. -rı-j-ri-:
-gulukj-gülük:
kedgülük
mert, akı veren; könmek
=
barguçı
yemek; y a ş - yaşamak;
— a. göz y a ş a r m a k , b. y a ş l a n m a k ; 4. -ar-/
10. -lan- f-len-: kök - köklenmek
tapuzmak
todgurguluk — doyurma h a k k ı ;
köl =
gece olmak;
mak; kış - kışlamak
ge
yemek
- yaşaıjurmak
yaslanmak - yastuk
todgu = k a r ı n doyuracak;
girmesi beklenen; 15. -guçij'-güçi:
=
güç kullanmak, zorlamak^ 2. -ad/-ed-: kut - kutadmak
=
=
ekler:
=
tünermek
turgu = duraklama;
olması gereken; kelgü = gelecek, gelmesi beklenen; keçgü =
aş - aşamak
(dénominal)
-a-j-e-:
-er- j-ur-[-ür:
bıçkı;
c ö m e r t ö v g ü s ü , c i m r i s ö v g ü s ü ; " k ı l a n " değeri
k u t l u k ı l a n (kutadmak
fiil yapan
1.
3. -ar/ur: yaş
gelecek
=
külgü
I I I . İsim ve sıfattan
-gın/-gin/
— v a r a c a k olan; keligli
i ç k i ; yegü
bilgin;
67
-ra-j-re-:
kökremek
semirmek; 14. -sa/-se-:
=
= kük-
suv =
su - suv-
canı b a l ı k istemek; kagunsamak
suv - suvsımak
=
sulanmak;
16.
=
canı
-sır-/-sire-:
b a ş ı n ı yitirmek; 17. -ta-/-te-: iz - izdemek/istemek = iz sor; =
ünlemek; yapan
son - soıjdamak
18.
-taş-/-teş-:
(déverbal)
=
arkasından
kök - kökteşmek
kovalamak;
= ilişip
ün -
sokulmak.
ekler: B u ekler, fiil k ö k ü n e k a t ı l m a k l a
kılmış
(aspect, A l m . Aktionsart), ç a t ı (voix), hatta kip (mode) f a r k ı meydana geti rirler. K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e bunlar çok çeşitlidir. Örneğin, bir tek keçmek ( = geçmek) fiili, t ü r l ü eklerin k a t ı l m a s ı y l e 10 kılınış, Çatı ve kip m a s t a r ı d o ğ u r u r : keç-il-mek
=
geçilmek
(edilgen, passif); keç-iş-mek
(karşılıklı ve işteşlik, r é c i p r o q u e , contributif); keç-it-mek mesini s a ğ l a m a k (edimli, effectif);
keç-rüm-sin-ek
=
r ü n ü r d e l i k , apparitionnel, simulatif); keç-rüş-mek r ı ş m a , c o m p é t i t i f ) ; keç-set-mek
=
ma, L a t . sperabilis); keç-tür-mek tif);
keç-ün-mek
=
=
=
=
geçişmek
g e ç t i r m e k , geç
geçer g ö r ü n m e k (göbirbirini g e ç m e k (ya
g e ç m e k umudunda bulunmak (umutlan /keç-ürt-mek
=
g e ç i r t m e k (ettirgen, facti
g e ç i n m e k (öze d ö n ü ş l ü , r é f l é c h i ) ; keç-ür-se-mek
ç i r m e k istemek (kurma, isteme, d é s i d é r a t i f ) ;
keç-i-ber-mek
=
=
ge
geçivermek
( k o l a y l ı k , tezlik, facilitatif, h â t i f ) . Bunlar çekim (conjugaison) değil, mastar (infinitif) k a l ı p l a r ı d ı r . K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e edilgen (passif) fiilin aldığı ekler ş u n l a r d ı r : -l-, -n-, -l-n-, -l-l-, -l-ş-, -k-, -duk-, -u-. Ö r n e k l e r : körmek atılmak;
kılmak
- kılınmak;
kinmek = ekilmek; sulanmak; açmak
tökmek
- açlınmak
- açlışmak
=
dukmak
bulunmak;
=
okımak - töklünmek
=
=
boşamak
- boşumak
g ö r ü l m e k ; atmak ••
okumak; ekmek - e-
savlamak
- işlelmek
/bassıkmak
=
— boşalmak,
- suvlanmak
= işlenmek;
=
açmak
b a s ı l m a k ; bulmak - bulboşanmak;
çav - çav-
sanlanmak.
Öze d ö n ü ş l ü l ü k (réfléchi) ekleri ş u n l a r d ı r : -körünmek
= =
dökülmek;
— a ç ı l m a k ; işlemek
a ç d m a k ; basmak - basıkmak
lanmak /çavikmak
- körülmek
- okılmak/okınmak
= g ö r ü n m e k ; örtmek
- örtünmek;
-n-,
-k-, -t:
Örnekler:
körmek
bilmek - bilinmek = kendini bilmek,
K U T A D G U BÎLÎG İNCELEMESİ 68
A. DİLÂÇAR
itiraf etmek; ekmek - ekinmek =
kendisi için ekmek; suvlamak
sulanmak, su haline gelmek; boğmak kunmak
=
=
- bogunmak =
savulmak;
kurtulmak;
örmek/örlenmek
armak - arsıkmak
bilmek - bilge - bilgetmek =
=
=
b o ğ u l m a k ; korkmak - kor-
korkmak ve korkusunu gizlemek; ekmek - ekilmek; kutgarmak
tulmak /kutulmak = mak
görmek. B a ş k a bir y e ğ i n l e m e eki de -ı-/-i-/-u-/-ü- suvlanmak
=
belirmek;
aldanmak;
- kur
savmak - savıl
bir - birikmek = birikmek;
=
- kaçışmak;
öpmek
sözlemek
=
sayılabilir. Örnekler:
saymak, ü s t ü n y e ğ i n l e n m i ş i sakmak
işte u y a n ı k ve zeyrek olan). D a h a b a ş k a y e ğ i n l e m e l e r : şaşmak ş ı r m a k ; savmak - savurmak. kölige
=
aşmak
a ş m a k , k o ş m a k ; sanmak — saymak - şaşurmak
İsim k ö k ü n d e n y e ğ i n l e m e ö r n e ğ i : kölık
=
(sak
(= =
= şa gölge -
koyu gölge. *
K a r ş d ı k h h k ve işteşlik ( r é c i p r o q u e , contributif) ekleri ş u n l a r d ı r : -ş- ve -laş-/ kaçmak
sanmak) - sanamak
akdlanmak.
-leş-. Ö r n e k l e r : kesmek - kesişmek; nışmak;
( = a ş m a k , tepeyi ö b ü r y a n a geçmek) - aşumak
69
- öpüşmek;
tanumak
- sözleşmek;
- tanuşmak
=
beklemek - bekleşmek;
da
örtmek
örtüşmek.
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i , g ö r ü l d ü ğ ü gibi, o l d u k ç a zengin bir T ü r k dilidir, d ü z e n i geniş, k ı v r a k , k u r a l l a r ı da d i l tarihimizi ses, b i ç i m , dizim ve anlam gelişmesi b a k ı m ı n d a n b ü y ü k ölçüde a y d ı n l a t a n . Ö r n e ğ i n , istemek fiili K a r a h a n l ı T i i r k ç e s i n d e bu l u n d u ğ u gibi, Uygur T ü r k ç e s i n d e de v a r d ı r . U y g u r c a , "istemek, aramak" demek olan
İ s t e k (désidératif ) eki olan -sa- /-se-, K a r a h a n l ı Tiirkçesinde çok ve pek çok i ş lektir. Ö r n e k l e r : savsamak
=
susamak; açmak
k a r d a k i kagunsamak, balıksamak çiniştürüksemek
=
- açsamak
ö r n e k l e r i n e çiniştürük
=
a ç m a k istemek; y u -
— fındığa benzer bir y e m i ş
G ö r ü n ü r d e l i k (apparitionnel, simulatif) genellikle -sin-, -sir-, -issin- ve lümsinmek
/külsirmek
=
=
-imsir-
gelir g ö r ü n m e k ; külmek
g ü l ü m s e r g ö r ü n m e k ; kaçrunsınmak
=
y a n m a irtemek /irdemek'i de katarak, b u n l a r ı "istemek, aramak, a r k a s ı n a d ü ş m e k " a n l a m ı n a a l m ı ş t ı r . B u r a d a is- k ö k ü n ü b ı r a k ı p iz- ve ir'-i ele a l ı r s a k , bunlar is-'in k ö k a n l a m ı n a geniş ölçüde ışık t u t a c a k l a r d ı r : iz =
canı ç i n i ş t ü r ü k istemek ö r n e ğ i n i de k a t a b ü i r i z .
ekleri ile y a p d ı r . Ö r n e k l e r : kelmek - kelimsinmek
bu fiilin a n l a m d a ş ı olarak izdemek'i de k u l l a n m ı ş , K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i de istemeksin
- kü-
kaçırır görünmek.
izini b ı r a k m a m a k , peşinden k o ş m a k " ; ir-/er- =
"izlemek, a r k a s ı n d a n
gitmek,
"izlemek, a r k a s ı n d a n
gitmek"
( K ö k - T ü r k harfleriyle y a z ı h T o n y u k u k ve M o y u n - ç u r u y a z ı t l a r ı ) . H e r i k i k ö k t e n de istemek'in "bir ş e y i izlemek, onun p e ş i n d e n k o ş m a k " k a v r a m ı n a bağlı bir sözcük o l d u ğ u meydana
çıkmaktadır.
S ı k l a ş t ı r m a ( f r é q u e n t a t i f ) ve yineleme ( i t é r a t i f ) ekleri genellikle -ı- ve -is-'tir. Örneğin, kazmak - kazımak;
tammak
- tamışmak
— sık sık damlamak.
Yaklaş
ma (approximatif) kılmışı genel olarak -gar- /-gir- eki ile a n l a t ı l ı r . Örneğin, tamlamak - tamgurmak
— damlay ay azmak;
kelmek - kelgirmek
=
geleyazmak,
gibi.
Ettirgen - oldurgan (factitif, causatif) k d ı n ı ş ekleri ş u n l a r d ı r : -ar-/-er-/-ir-/ -ur- /-ür-, -rar-,
-dar- /-der- /-dur- /-tur-,
-t-j-ıt-/-it-.
Ö r n e k l e r : çıkmak
kopmak - koparmak yakmak =
=
turmak tökmek
=
kanmak
=
- yakarmak törjmek
buldurmak;
mak; turmak - turgurmak mek
oynatmak; —
armak =
- kitermek =
basmak - basurmak
yaklaştırmak;
- töndermek
= döktürmek;
-gar- /-ger- j-gur- /-gür-,
- çıkarmak;.kitmek
- kondurmak jkanturmak
kaçırtmak;
- töktürmek
bulduzmak
= yerinden
yaklaşmak
toplamak;
-duz- /-düz- /-tuz-,
=
=
yummak
kandırmak;
döndürmek;
yumdurmak
— yor
b a ğ . " B u sözcüğün k ö k ü n ü ve k ö k a n l a m ı n ı bulmak için yine K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i
jköndgürtmek
=
sağaltmak;
kutgarmak /kutrarmak
=
gizlemek;
bitimek - bititmek =
yazdırmak;
b a k t ı r m a k ; kaçmak
— değirmek;
doğrultmak;
=
kurtarmak; - kaçıtmak
kanamak
abımak
okımak =
icöre-
- abıd-
- okumak kaçtırmak.
Y e ğ i n m e l i (intensif) k d ı n ı ş ı g ö s t e r e n izler de elde b u l u n m a k t a d ı r , -t- ve -d(- H i j H zaman, d ö n ü ş ü n d e hep birlikte boşug üjit yenirdi.
Tarnamryle zenci y ü z ü y l e ö r t ü n d ü g ö k . U ç a n l a r dindi, y ü r ü y ü ş t e o l a n l a r ı n devimi durdu.
126
A. D l L Â Ç A R SÖZLÜK
bamak = bağlamak
t
bütrii = b ü t ü n tog _ toz kujek — perçem yazmak = yavmak . , ' ' bodug = boya
y
ü
Ögdülmiş bunu uygun b u l m a d ı , bey t a r a f ı n d a n ü ç ü n c ü kez O d g u r m ı ş ' a gidebilece
z
=
d
ü
z
, urnnmak = örtünmek tınmak = dinmek kodmak = durdurmak, bırakmak ı / . yonglı/yonglıg = yürüyen, devinen ^ o
n
k
=
d
e
m
ğini bildirdi. B u kez mektup y a z m a ğ a da gereklik yoktu, ç ü n k ü , eski bir sözdür, "elçi g ü v e n i l i r kimse olursa, ona mekiup vermek gerekmez." K a l d ı k i Ögdülmiş k a r d e ş i n i h a k l ı ç ı k a r a r a k ona ş u n u s ö y l e y e c e k t i : "Senin temelli olarak şehirde otur m a n ı istemiyoruz. Y a l n ı z b i r k a ç g ü n için bizi g ö r m e ğ e gel, bey seni bir g ö r m e k isti yor." Ögdülmiş, beyle anlaştı, k a l k t ı evine gitti ve,
Y a t t ı , az sonra k a l k t ı , Mars gezegeni (Bakır sokma) tepeden y a n a y a t m ı ş t ı Y i n e b a k t ı , Ü l k e r yıldızının başı alçalnnş, Akrep (Cadan) y ü k s e l m i ş t i . Y i n e b a k t ı sonunda: ' Kalık Abir f/) j !
S
l
t
a
k
Kızıl
yüz öni oıjdı, boldı
Ajun
boldı altım öıji teg arıg. Yaşık
°pn
teg, tünerdi
yirdin, Yaşık
yadıldı
sarig,
türtti yüzke
sarig
zafaran,
Özin kıldı mina öıji teg cihan.
kın ışı tuttı kafur bodug, bürkirer
127
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
Kalık
kalık,
Ajun
butik.
bütrü
tuttı sevügler
boldı zengi habeş
kaşı, kırlısı.
(Güneşin) kızd y ü z ü soldu, oldu sarı,
örledi, yirde koptı togı,
D ü n y a oldu a r ı altın rengi gibi.
Yaka keldi aşnu tokuz al tugı.
Güneş s ü r d ü y ü z ü n e sarı safran,
G ö k k a b u ğ u n u n y ü z ü tuttu k â f u r rengini,
Kendine mine rengi (çaldı) cihan.
Güzel koku s e r p ü i r gibi, a l a c a l a n d ı gök,
B ü t ü n g ö k ü âşık k a ş l a r ı doldurdu,
G ü n e ş ışınları y ü k s e l d i yerden, y a y ı l d ı dalları.
D ü n y a oldu zenci h a b e ş teni (gibi).
G ü n e ş y ü k s e l d i , yerden koptu toz, SÖZLÜK
Y a k l a ş m a ğ a b a ş l a d ı dokuz al t u ğ u . SÖZLÜK kalık = gök ° k ı r t ı , = y ü z , kabuk
b
bodug = boya, renk
y
a
|
abir (Arap. Balasagunlu Y u s u f ne belirli bir görgücü ne de belirli bir şüphecidir. O n a göre, insan y a l n ı z algı yoluyle değil, akd ve anlayışla ve hele bilgin leri dinlemekle, işittiğini usa vurmakla öğrenir. B u nedenle Balasagunlu Yusufta şüphecilik a r a m a n ı n yeri yoktur. Aristo'ya ve K a n t ' a göre, bilgi, "ulam" (kategori)
ele alındığında, bu listeye kuş adlarından birçok katmalar ya
denilen genel k a v r a m k a l ı p l a r ı n a d ö k ü l d ü k t e n sonra edinilir (Aristo'ya göre 10, K a n t ' -
pılabilir: imi kuş ( = devekuşu), korday ( = kaşıkçıkuşu), yun kuş ( = tavus), huburga /kaburga ( = bay
a göre 5 ulam). K a n t ' a göre biricik s a l t ı k (mutlak, absolute) k a v r a m , d o ğ u ş t a var
* Kitabü kuş),
Divan-ı
us ( = akbaba),
Lügati'-t-Türk
süglin
olan T a n r ı k a v r a m ı d ı r . Balasagunlu Yusuf, K a n t ' m y a da Aristo'nun "ulam" l a r ı n a
( = sülün), çuhk ( = çulluk), luruga \torıga (== çayırkuşu), übgük ( = ibibik), sığırçuk
( = sığırcık),
karlıgaç
erkek
b a ş v u r m a m ı ş s a da, genel ve saltık k a v r a m olarak, T a n r ı k a v r a m ı n ı , doğal ve imana
( = kırlangıç),
laçm ( = doğan),
karkuy jkırkuy
kökürçken Ikökürçkün
( = atmaca),
turumtay ( = şakin),
( = güvercin), lofcıgu jtakagu ( = tavuk),
( = horoz), t ü r ü saptanamayanlardan on, yanan
takıgu
( = bir karga türü), tartar ( = kumruya benzer bir
bağlı bir k a v r a m diye kabul e t m i ş t i r . Bilgi konusunda Balasagunlu Y u s u f saltıkçı
kuş) v.b. K a r a h a n l ı Türkçesinde hayvan adlan pek çeşitli ve boldur. Örneğin, "deve" için şu karşılıklar
(absolutist) ve y a n d m a z c ı (infallibilist) değildir. O n a göre insanın bilgisi sınırlı ola
var: tive/teve = deve, 6ugro = deve aygırı, atan = iğdiş edilmiş deve, titir = dişi deve, botuk =
bilir, fakat bilgi, bize göre, b ü g i d i r . İ n s a n , insan ölçüşünce b ü i n e n bilgi ile yetinme
ana sütünden kesilmiş deve yavrusu, torum = genç deve. Bitki adları da çeşitlidir, sünük
çınar,
lidir. Bilgi bir g ü ç , bir erdemdir. Bilgisiz insanm hayvandan f a r k ı yoktur; bu gibi
= kızıl söğüt; kebez =
insanlar yer y ü z ü n d e hayvan gibi yer ( F r . v é g é t e r ) , içer, eğlenir, ölür, giderler. Bdgi
söküt = söğüt, ketırik = gürgen, tograk = kavak, kadın pamuk, yogafe = ceviz, kasık
= fındık, şekirtük
= kayın, tavüguç
= fıstık; sarig erük — kayısı, tülüg erük =
kara erük = erik; vurma = turp, sarig — h a v u ç , çamgur arpa, yügür/ügür
= dan, murç
yitim = ketentohumu, yorınçga
şeftali,
= şalgam, bütürge = patlıcan; buğday,
= karabiber, adrtfc . = a y r ı k otu, azgan = kuşburnu, artuç
=
ardıç,
= yonca; kagun = kavun, arbuz = karpuz, yigde = iğde, kabak,
alma 'ulunla — olma, armut, üzüm, nıya rımısak, v.b.
=
= ayva, soğun [soğan ~ s o ğ a n ,
samursck jsarmusak
=^ sa-
ve y a n l ı ş konusunda bkz. E r n s t Mach: Erkenntnis
und Irrtum
(1905, 5. bas.
1926;
F r . dan ç e v i r i : S a b r i E s a t Ander [ S i y a v u ş g i l ] : "Bilgi ve H a t a " , 1935). B ü i m i n sınır l a r ı için bkz. R . K u r t h : Von den Grenzendes
Wissenschafts,
M ü n c h e n 1953.
Bilmek,
inanmak ve ş ü p h e l e n m e k konusu için bk. K.'Vv. Lowitii: JVissen, glauben und
Skep-
A. DİLÂÇAR
148
sis,
Göttingen
1963.
KUTADGU BlLİG İNCELEMESİ
Çağdaş bilgi k u r a m l a r ı için bkz. T . E . H d t : Contemporary
Theories of Knowledge, New Y o r k
1961.
149
tutmak. B u üç n o k t a n ı n en önemlisi köni iörü'dür. T ö r ü y a da yasa, her devlette bu lunur; ne var k i kimi yasalar " d o ğ r u " (köni)
olmayabilir. Balasagunlu Yusuf, törü
Bi/ig'de
sözcüğünü hemen her yerde köni sıfatı ile birlikte k u l l a n m ı ş ve ilig'i, köni olmayan
Musa'dan, İ s a ' d a n , B ü y ü k İ s k e n d e r ' d e n , Lokman'dan ve T ü r k b ü y ü ğ ü Alp E r -
yasa ç ı k a r m a k t a n sakmdırmıştır. Osmanlıcada adalet ile hakkaniyet a y r ı a y r ı şeyler
Tarih, Türk
eskilikleri, atasözleri ve edebiyat
alanında,
Kutadgu
Turja'dan söz edildiğini yukarda g ö r d ü k . Y a p ı t t a sık sık T ü r k atasözlerinin serpişti-
dir. Adalet, devletin çıkardığı yasaya göre d o ğ r u y u y a n l ı ş t a n , s u ç t a n a y ı r a n yazılı
rildiği de dikkatimizi çekti. H a t t a bu sözleri, y a z a r ı n a d l a n d ı r d ı ğ ı n a göre sınıflan
bir y a r g ı ve esastır. Hakkaniyet ise i y i y i k ö t ü d e n , d o ğ r u y u eğriden a y ı r m a k ü z e r e
d ı r m ı ş t ı k ; birinci sınıfta: Avıçga
sözi (yaşlı insan sözü, asıl a t a s ö z ü ) , ögrüg sözi (akıllı
T a n r ı n ı n bizlere, k u l l a r ı n ı n bilinç ve v i c d a n ı n a k o y d u ğ u duygudur. Balasagunlu Y u
insan sözü), ukuşlıg sözi (anlayışlı insan sözü); ikinci sınıfta: Biliglig sözi (büğe sözü);
suf köni demekle "adalet" i değil "hakkaniyet" i anlatmak istemiştir. Y a z a r , törü
üçüncü sınıfta: Şair
( = yasa) sözcüğüne köni
sözi. B u n d a n b a ş k a , Balasagunlu Yusuf, bölge paremiyolojisi
( = doğru) sıfatını eklemekle, b u g ü n "hukuk devleti"
( = a t a s ö z ü bilimi) de y a p m ı ş ve Ö t ü k e n begi, U ç Ordu begi, U ç Ordu h a n ı , Y a ğ m a
(Alm. Rechtsstaat) dediğimiz devlet t ü r ü n ü n niteliğini anlatmak istemiştir; y a n i ,
begi, T ü r k h a n ı , Ulugkeııd begi, B ö k e yavgusu, H a atlıgı, i l a begi, İ l k e n d begi, T ü r k
devlet y ö n e t i m i n i n , temel insanlık h a k l a r ı n ı n , y u r t t a ş ı n yasal k o r u n m a s ı n ı n , anayasa
buyruku gibi b ü y ü k l e r i n tarihe geçmiş olan ü n l ü sözlerini de y a p ı t ı n a almıştır. Y a
ve yasal düzenle s a p t a n m a s ı ve b ü t ü n b u n l a r ı n inanca altına alınması, k i iörü'nün
p ı t t a k i atasözlerini sayısı
devlet y a s a l a r ı n ı n ü s t ü n d e bulunan ahlâk d u y g u l a r ı n a ve insan h a k l a r ı n a dayanan
yüzlercedir.
"temel yasa" (Alm. G ı u n d r e c h t ) demektir. Balasagunlu Yusuf, İ r a n ve Arap e d e b i y a t ı n ı , hele F i r d e v s î ' n i n
.Saftraame'sini
de i y i biliyordu. Aruzu, vezinleri iyice öğrenmişti. Ö n ü n d e h i ç bir T ü r k ç e ö r n e k bu
İlig ve y u r t t a ş l a r a r a s ı n d a bulunan saymaca a n l a ş m a n ı n ikinci b ö l ü m ü ilig'in
l u n m a d ı ğ ı halde, kendisi m ü t e k a r i p vezninde, T ü r k e d e b i y a t ı n ı n ilk y a p ı t ı m ortaya
isteklerini ve halktan beklediklerini ele a l m a k t a d ı r . Y i n e üçlü olarak: 1. B u y r u k l a r ı
k o y m u ş t u r . A y n ı zamanda H i n t , S o ğ d a k ve İ b r a n i e d e b i y a t ı n ı n y a b a n c ı s ı d a kal
yerine getirmek ("köni t ö r ü " ye göre), 2. vergileri vaktinde ö d e m e k , 3. ilig'in dostla
m a m ı ş ve b i r k a ç yerde özellikle sun İbriyi
(— İ b r a n î sureleri), y a n i Mezmuru an-
mıştır. Y a b a n c ı dillerden her halde F a r s ç a y ı , A r a p ç a y ı , S o ğ d a k ç a y ı ve Ç i n c e y i de
rını dost, d ü ş m a n l a r ı n ı da d ü ş m a n bilmek. B u n a karşı, devlet g ö r e v l i l e r i n i n
(tapugçı)
de ilig ü z e r i n d e h a k l a r ı v a r d ı r . B u konu bu b a ş l ı k l a a y r ı bir "bap" olarak
Kutadgu
biliyordu. Y a z ı s a n a t ı a l a n ı n d a , d ü z ş i i r d e n b a ş k a , dramatik-allegorik sahne s a n a t ı
BiKg'de işlenmiştir. Görevlilerin ilig ü z e r i n d e k i
kendisini etkilemişti. B u sanattan esinlenerek, Kutadgu BiKg'ini canlı bir diyalog,
tum, usa y a t k ı n buyruk, yedirme içirme, i y i balam, emek değerlendirme ve ödülle-
yer yer de gerçek bir sahne yazısı olarak kaleme aldı. B u kadarla kalmayarak, y a p ı
medir.
t ı n ı n k a h r a m a n l a r ı n ı allegorik kişiler k d ı ğ ı y l e sahneye çdcardı.
h a k k ı , "hakkaniyet", insancd tu
İki t a r a f l ı bu esaslara göre, halk, ilig'in y ö n e t i m i , b u y r u ğ u , "raiyyet" i a l t ı n d a
* * *
bulunur, dinci erkini k u ş a n m ı ş olan dig'i "dinin izzeti" (din izzi), "şeriatın dini", "devletin n a s r - ı muini" olarak t a n ı r . O, dengesi tam olan üç a y a k l ı bir oturacakta
Kutadgu
BsZıg'in devlet, y u r t t a ş l ı k , yasa, saray ö r g ü t ü ,
görevliler,
yönetim,
yer almış y a r g ı ç t ı r ; y a n ı n d a kılıç, acı ot ve şeker v a r d ı r . K ı l ı c ı y l e y a r g ı l a r , s u ç l u l a r a
t ö r e , ordu ve toplum k a t m a n l a r ı konusunda v e r d i ğ i bilgiler, ilerde y a b a n c ı alanda
acı ot içirir, haksızlığa uğramış olanların h a k k ı n ı arar ve şekerle o n l a r ı n g ö n l ü n ü alır.
k a r ş ı l a ş t ı r d m a k üzere, burada özetleyelim. Y u r d u n , devletin ve h ü k ü m e t i n b a ş ı n d a
Bey (ilig), bey olarak ve beylikle doğar. O, hem k d ı ç , hem kalem a d a m ı d ı r , askerdir,
ilig sanını t a ş ı y a n bir b a ş b u ğ v a r d ı r . O, y u k a r d a Y e n i
bilgindir. Kutadgu Bilig'e göre, " Y u r d u alan onu kdıçla
Eflatunculuk-Farabî-Balasa-
almıştır, yurdu
tutan da
gunlu Y u s u f k a r ş d a ş t ı r m a s ı b ö l ü m ü n d e açıklandığı gibi, "feyz" (emanation) yoluyle,
onu kalemle t u t m u ş t u r " . Devlet ö r g ü t ü n d e ve y ö n e t i m d e ilig'in t ü r l ü y a r d ı m c d a r ı
T a n r ı - Y a l a v a ç a ş a m a l a r ı n ı n hemen a l t ı n d a " y a l a v a ç h ı r k a s ı n ı g i y m i ş " olan ve en
v a r d ı r ; y u k a r d a g ö r ü l d ü ğ ü gibi, alt a ş a m a l a r d a n b a ş l a y a r a k : h i l b a ş ı , on - ç a d ı r (on
y ü k s e k orunda bulunan y ö n e t i c i d i r . B a t ı ' d a , bu ç a ğ d a ve d a h a sonraları, k r a l , H z .
otağ), sübaşı, ilbaşı, hacib (Türk. tayanu), agıcı, d ı m g a , öge, k ö k a y u k , m a n ç b e g , çag-
 d e m ' i n ardası ve " t a n r ı s a l hak" (İng. divine right) ile tahta o t u r m u ş s a y d ı r d ı . K a -
rıbeg, tiginbeg, çavlıbeg, yavgu, y u ğ r u ş , ilbeg, er ögi, vezir. Vezirin giysisi ve k d ı -
rahanhlarda devlet b a ş k a n ı da buna benzer bir durumda idi. A v r u p a l ı d ü ş ü n ü r l e r i n
ğı i k i yerde a n l a t d m ı ş t ı r ; A y - T o l d ı ' n m kılığı: Vezir giysisi, m ü h ü r , t u ğ , davul, k u ş a k ,
kimisi ( T h . Hobbes, J . J . Rousseau vb.), bir tarafta devlet ile y ö n e t e n , ö b ü r tarafta
z ı r h ; Ögdülmiş'in kılığı: vezir giysisi, m ü h ü r , at, k o ş u m , hilat ( = değerli k u m a ş y a
da y ö n e t i l e n halk toplumu a r a s ı n d a , yazısız o l d u ğ u halde geçerli s a y ı l a n saymaca
da k ü r k d e n y a p d m ı ş kaftan). İlig, şu üç işe seçkin kimseler a r a m a l ı d ı r : 1. Adalet ba
bir "toplumsal a n l a ş m a " ( F r . contrat social) b u l u n d u ğ u n u s a n m ı ş l a r d ı r . Karahanh¬
k a n ı (kadı), 2. ilig'in ardası olacak kimse (halifet), 3. b a ş b a k a n (vezir). B u s ı n ı f l a m a y a
larm Uig'i de, y u r t t a ş l a r a b ö y l e bir a n l a ş m a ile b a ğ l ı bulunuyordu. Balasagunlu Y u
göre, devlet ö r g ü t ü n d e kamutay y a da parlamento ve senato (comitia, forum vb.)
suf bu a n l a ş m a y ı her i k i tarafa d ü ş e n üçer noktaya b a ğ l a m ı ş t ı r : O, ilkin h a l k ı a l ı y o r
yoktur; a y r ı c a y a r g ı ç (tribunus, aedilis v.b.) sınıfından d a söz e d i l m e m i ş , k u r u m ad
ve onun iliş'den ü ç ş e y beklediğini a ç ı k l ı y o r : 1. G ü m ü ş ü n a y a r ı n ı (kümiş lyan)
dü
ları da v e r i l m e m i ş t i r . B u n a karşılık kara budan ( Y u n . dsmos'un karşılığı o!=a gerek)
altında
a n d m ı ş t ı r . Y a p ı t m bir yerinde kara budun (kara 'am budun), toplumun alt k a t m a n ı
ş ü r m e m e k ; 2. doğru yasa {koni törü) ç ı k a r m a k ; 3. kervan
yollarını güven
151
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
A. D İ L A Ç A R
150
olarak t a n ı t ı l m ı ş , b a ş k a bir yerde de şu ü ç dilimden oluştuğu s ö y l e n m i ş t i r : 1. Boy'lar
edilmektedir. B u yoldan T ü r k i s t a n ' a gelen e ş y a d a n : torku/turku
( = zenginler), 2. orta kişPleı
ed =
( = orta halli kişiler), 2. çıgay'lar ( = fakirler). Devlete
ipekli dokuma, agı = epekli ve sırmalı k u m a ş , çit =
f a y d a l ı olan üç t ü r insan v a r d ı r : 1. Alp ( = cesur) kişi, 2. bügü bilge ( = akıllı, bilge)
kez =
kişi, 3. tetig uz ( = a n l a y ı ş l ı ve becerikli) kişi. Y a p ı t t a yer, yer bulgak'tan da ( = k a
ipekli ö r t ü , perde, burçın — ipekli k u m a ş v.b. U l a ş ı m ı s a ğ l a y a n y ü k h a y v a n l a r ı :
rışıldık, fesat, ayaklanma) söz edilmiştir.
Kutadgu
BiZtg'te resmi
çizüen
devlet,
ipekli Çin k u m a ş ı , zümküm
=
Çin ipeklisi, yurun
yinçü
question agraire) söz konusu değildir. Y u r d u n y ö n e t i m d ü z e n i n i şu üç. sınıf sağlar:
yıd
1. Bilge alimler, 2. muhtesWlex ( = b a ş t a ordu olmak ü z e r e , düzen g ü c ü n ü s a ğ l a y a n l a r ) ,
lek, kaftan, kürk, küjek — p e r ç e m , eğin =
görevlüeri).
1. Vezir, 2. sübaşı ( = ordu k o m u t a n ı ) , 3. ulug hacib ( = mabeyinci), 4. kapugbaşçı ( = saray b a ş k â h y a s ı ve teşrifatçısı), 5. y a l a v a ç ( = elçi), 6. bitigçi d ı m g a ( = sır k â t i b i ) , 7. agıcı ( = sayman), 8. aş-başçı ( = aşçıbaşı), 9. idişçi başı ( = içkici başı). Bunlardan k a p u g b a ş ç ı ( L a t . majordomus'un, ianitor ve ostiarius'un karşdığı), sa r a y ı n g ü v e n i y l e g ö r e v l e n d i r i l m i ş t i r ; a y n ı zamanda ordu k o m u t a n ı s ü b a ş ı n m da yardımcısıdır. K a p u g b a ş ı her sabah b ü t ü n görevlileri gözden geçirir, b u n l a r ı n dileklerini ilig'e bildirir; görevlilerin ödüllenme ve üstelenmelerini de ilig'e ö n e r i r ; görevlilerin dileklerini ilig'e bildirir. A y a k ç ı ' h k t a n
( = uşaklık), t a m g a ç ı ' l ı k t a n
( = damgacı)
y u k a r ı y a d o ğ r u g ö r e v d e ü s t e l e n m e geleneği v a r d ı r . Tapugçı'lar i k i sınıftır: 1. G ö r e v l i ler, 2. kullar. B i g b u n l a r ı giydirme, yedirip içirme ve b a r ı n d ı r m a z o r u n d a d ı r . A y r ı c a , ilig'in bunlara k a r ş ı insaflı d a v r a n m a s ı , i y i çalışanları ö d ü l l e m e ve üst g ö r e v l e r e alma sı beklenir, i n s a n l ı ğ a a y k ı r ı d a v r a n ı r s a , k a r ş ı s ı n d a T a n r ı ' y ı görecektir. T a p u g ç ı ' l a r d a n da ilig'e bağlılık, d o ğ r u l u k , çalışkanlık, görgü ve törü tolu ( = düzen bilgisi) beklenir. Yalavaç,
y a n i elçi,
= inci, erdini =
= i r i inci, sata =
hoş koku, kafur
=
k â f u r u , tiitsük
— k a d ı n göğüslüğü, bezek =
K a r a h a n l ı devleti saray ö r g ü t ü n d e ilig'den sonra şu a ş a m a l a r b u l u n m a k t a d ı r :
d o ğ r u d a n d o ğ r u y a ilig'e bağlı olup, kendisinden geniş bilgi,
görgü, a n l a y ı ş , akd u z l u ğ u ve toplum eğlenceleri bilgisi (cirit, çevgen, av, s a t r a n ç
ipekli k u m a ş , tülvir
=
at, a y g ı r , k ı s r a k , deve, k a t ı r . K a r a h a n l ı b a y a n l a r ı n bezenmesine yarayan e ş y a d a n :
kut ve gönenç arama ve b u n l a r ı s a ğ l a m a üzerine k u r u l m u ş t u r . Toprak sorunu ( F r .
3. tapugçı'lar ( = y ö n e t i m
=
— ipekli k u m a ş ,
nakışlı Çin ipeklisi,
mercan, yıpar
ve kin = ikisi de misk,
= t ü t s ü , kedük
=
giysi, kör/lek =
peçe, bilezük, tolgag — k ü p e ,
nakış v.b. Tecimde: ülgü
=
terazi, asıg - yas
z a n ç - y i t i m , faiz v.b. E l s a n a t l a r ı uzları olarak: temürçi
=
demirci, etükçi
kabıcı,
boyacı,
okçı yaçı
kumaçı =
= derici,
sırçı
=
cilâcı,
bedizci
o k ç u y a y c ı , a y r ı c a aşçı, kuşçı, tafarçı
ü r ü n l e r i n d e n : kımız, süt, yün, yag, yoğurt,
= =
töşekçi
=
göm
bagırdak = ka-
=
ayak
döşekçi,
y ü k taşıyıcı v.b. H a y v a n c d ı k
kurut = peynir, yadım
= y a y g ı , kidiz =
keçe, t a r ı m d a urug — tohum v.b. Y e m e k ve i ç k i d e : a ş , et, gül balı, gül şurubu, çerez (Arap. nukul), y e m i ş , simiş
=
semirmelik yiyecek, arpa suyu (Arap. fuka),
sofra suyu (Fars. m î z â b ) , bal suyu (Fars. c ü l e y b i n ) , gül suyu (Fars. c ü l â b ) , sindirim içkisi, kuvvet içkisi, m ü s h i l içkisi, ş a r a p , baharat, otlar v.b. A ş ve şölen t ü r l e r i : küdenke aş — d ü ğ ü n şöleni, sünnet aşı, at aşı — ad, san alma aşı, togum aşı = ğ u m şöleni, koldaş aşı — a r k a d a ş l a r y e m e ğ i , yog aşı =
do
cenaze aşı, boşug aşı = i -
zir l i aşı; yemekten sonra konuklara d a ğ ı t d a n tiş teri = diş kirası, biçeş =
aş arma
ğanı v.b. Ve bu şölenler, aşlar, çağrılar sırasında gösterilmesi gereken sofra görgüsü ve göreneği: E t i s ı y ı r m a , b ı ç a k kullanma, yeme b i ç i m i , k o n u ş m a v.b. A y r ı bir konu olarak, d ü ş yorumu; d ü ş t ü r l e r i : Gece d ü ş ü , g ü n d ü z d ü ş ü , d ü ş ve mevsimler, düş ve d ü ş ü görenin y a ş ı , karışık düşler, yorumsuz düşler, iyiye yorma, düşe ve y a ş a göre verilecek ilâçlar ve y a p ı l a c a k s a ğ a l t m a ç a b a l a r ı : Müshil, k a n alma, beyin y ı k a m a v.b.
v.b.) beklenir. G ö r e v i vezirinki kadar ö n e m l i olan bir y ü k s e k g ö r e v l i de ordu komu
A y r ı bir konu olarak spor: T a v l a , s a t r a n ç , güreş, cirit, çevgen, okçuluk, k u ş ç u l u k ,
t a n ı d ı r , y a n i sübaşı. Balasagunlu Yusuf, s ü b a ş ı y ı a n l a t ı r k e n "sü s ü l e m e k " ( = stra
av v.b. Eğitirn-öğretim konusunda: B a b a ö ğ ü t ü , çocuğu evde okutma ve o k u t m a ğ a
teji ve taktik) a l a n ı n d a k i geniş bilgisini de ortaya sermektedir; ordu ö r g ü t ü : piyade
erken b a ş l a m a ; k â ğ ı t , divit, mektup v.b.
(Lat. pedites), s ü v a r i ( L a t . équités), okçu ( L a t . sagittarii), t ü r l ü silâhlar, mızrak, bal ta, orduya at y e t i ş t i r e n i g d i ş ç i ' l e r v.b.; s a v a ş : ilerleme, gerileme, alan, d ü ş m a n ı aldat ma, "til" alma, tutsaklar, ordu a h l â k ı , askerleri k a y ı r m a ; a y r ı c a av. Balasagunlu Y u s u f , toplum k a t m a n l a r ı n ı ve t ü r l ü yolak ve u ğ r a ş l a r ı s a y m a y ı da u n u t m a m ı ş t ı r : B a ş t a , yukarda anlatdan kara budun, sonra A l i o ğ u l l a r ı ( A l e v î ' l e r ) ,
* * Önemli bir konu olarak, k a d ı n . D o ğ u d a , özellikle eski Y a k ı n d o ğ u d a olduğu gibi, K a r a h a n l ı T ü r k l e r i n d e de, d o ğ a n çocuğun erkek olması y e ğ s a y d ı r d ı . Ne var k i bunu s ö y l e m e k l e birlikte Balasagunlu Y u s u f bir yerde kızların gönlünü o k ş a y a r a k şu beyte yer v e r m i ş t i r :
bilginler, hekimler (ebçi, otaçı), efsuncular (muazzim'Ier), d ü ş y o r u c u l a r ı , müneccim
Bu mundag kişiler
ler, şairler, t a r ı m c d a r , satıcılar, el s a n a t l a r ı u s t a l a r ı (uzlar) ve fakirler (çıgay'lar), her
Bu kız kızlıkı
sınıfın erdemleri ve olumsuz t a r a f l a r ı ile birlikte.
*
*
*
kaldı
bolur idi kız, kız atı kız.
B ö y l e kişiler çok nadir olur, B u d e ğ e r l i nadirlikten, nadirin a d ı kız k a l d ı .
Bi/ig'den K a r a h a n l ı devletinin tecimi ü z e r i n e de bir fikir edinmek
K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e kız sözcüğü i k i anlama gelmekte i d i : biri "kız", ikincisi "de
o l a n a ğ ı v a r d ı r . Y a p ı t t a Cinden, H i n t t e n , Bizanstan (fîurra) gelen tecim eşyası sayıl
ğerli, p a h a l ı , nadir ş e y " : kızlık da "değerlilik, nadirlik" a n l a m ı n a idi. B u n a k a r ş d ı k ,
m a k t a d ı r , Ç i n - T ü r k i s t a n kervan (arkış)
Balasagunlu Yusuf, k a d ı n ı n aslı et o l d u ğ u n u da bildirmekten ç e k i n m e m i ş ve erkek-
Kutadgu
y o l l a r ı n d a n , özellikle ipek yolundan söz
A. DİLÂÇAR
152
KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ
153
leri s a k ı n d ı r m ı ş t ı r : Tişi aslı et ol, "dişinin aslı ettir" diye. K a r a h a n l ı T ü r k ç e s i n d e "ca
"Kutadgu Bdig'de Ögdülmiş" başlıklı yazısı, Türk
riye" k a v r a m ı için 7-8 sözcük k u l l a n ı l m a k t a idi. K a d ı n konusunda Balasagunlu
s. 95-111). S a y ı n Saadet Ç a ğ a t a y ' ı n her i k i sanısı da doğru olabilir. D a h a önceki say
Kültürü
dergisi, s a y ı 98, 1970,
Yusuf'un tutumunu, d a v r a n ı ş ı n ı gereği gibi değerlendirebilmek için, K a r a h a n l ı Türk
falarda belirtildiği gibi, Odgurmış
lerinin kendi islâmlıklarının ilk y ü z y ı l ı n ı y a ş a m a k t a o l d u ğ u n u unutmamak gerekir.
nunda anlamak, dalgıdan uyanmak" a n l a m m a d ı r ; ögdülmiş,
Yusuf, okurlarını " k a d ı n a saygı göster" [ağır tut tişig) diye öğütlemiş, olur olmaz
"ödül" a n l a m ı n a gelir. Sanskrit dilinde buddha sözcüğü " a y d ı n , a y d ı n l a n m ı ş " demek
erkekleri, anlamadan, denemeden eve s o k m a m a l a r ı n ı , evdeki hizmetçilere (elig as-
tir. Ne var k i , Kutadgu
rakı)
her kez onu ibadette bulmakta, ilig de m e k t u p l a r ı n d a onu "cuma n a m a z ı n ı halkla
de dikkat etmelerini i s t e m i ş t i r . O, b ü t ü n kızları, evlilikten önce hep silig kız
( = temiz k ı z , bakire) olarak g ö r m e y i arzulamıştır. Evlenme konusunda, erkeklere, sakınık
tişi ( = iffetli k a d ı n ) a r a m a l a r ı n ı ve bu nitelikte olan uruglug tişi ( = soylu
k a d ı n ) , bay tişi ( = zengin k a d ı n ) ve körklig tişi ( = güzel k a d ı n ) gibi k a d ı n t ü r l e r i n den ü s t ü n t u t m a l a r ı n ı öğütlemiş, babalara da "kızınızı erken evlendirin" demiştir. *
(pendname)
Bilig'in olmasıdır.
Bilig'de Ögdülmiş, d a ğ d a
" ö v ü l m ü ş " , ögdül de
Odgurmış'ı
görmeğe
gittiğinde,
birlikte" şehirdeki camide k ı l m a ğ a ç a ğ ı r m a k t a d ı r . İlig, Odgurmış'ı ihtida etmeğe değil, onun bir M ü s l ü m a n olarak b u dini yaymak, "kâfirlerle", y a n i B u d d h a ' c ı l a r l a s a v a ş m a k için şehre inmesini istiyor. tan), "din hırsızı" (din ogrısı),
Kutadgu
JSi/sg'deki t a n ı m a göre, yek (şey
" k â f i r " de "din d ü ş m a n ı " dır. İlig'in b u çağrısı çok
yerinde i d i , ç ü n k ü 1212'de K a r a h a n l ı devletini y ı k a n l a r "kâfir", y a n i B u d d h a ' c ı
2. A h l â k ve din Kııtadgu
sözcüğü " u y a n m ı ş " , odgurmak d a "düşünce so
başlıca
niteliklerinin
D i n konusunda
biri de onun
Balasagunlu
Yusuf
bir "öğüt Sünnî
kitabı"
Moğol boyu K a r a - H ı t a y ' l a r oldu.
bir Müslü
man olup, bu dinin b ü t ü n T ü r k l e r d e ve Orta A s y a yurtlarmda y a y ı l m a s ı n ı dilemek
3. İ s l â m ve tasavvuf
tedir. 960 yılından önce Orta A s y a d a k i T ü r k l e r , Manicilik ve H r i s t i y a n l ı k sürelerini geçirdikten sonra B u d d h a ' c ı l ı k t a d u r u l m u ş l a r d ı . Y u r t l a r m d a , Buddha'mn yurdu Hint'in,
Zarathustra'nııı yurdu İ r a n ' ı n , K u n g - f u - d z ı ' n m
y u r d u Çin'in, Ş a m a n c ı
İlig'in ağzıyle Balasagunlu Yusuf'un halkçı, f a y d a c ı
(utilitaire)
ve
yararcı
(pragmatiste) olarak T ü r k t o p l u l u ğ u n a y a p t ı ğ ı genel çağrı şu sözle özetlenebilir:
K ö k - T ü r k l e r i n ve eski T ü r k mitolojisinin (Otüken o r m a n ı v.b.) etkileri v a r d ı . K a r a
Asıglıg
h a n l ı devletinin b a t ı b ö l ü m ü , alt-katman olarak, B u d d h a ' c ı S o ğ d a k ' l a r ı n ve Orta
dan u z a k l a ş a r a k 3 (kimi yazarlara göre 9-20) metre y ü k s e k l i k t e bir s ü t u n ü z e r i n d e
İ r a n dillerinden biri olan S o ğ d a k ç a n m ü z e r i n d e oturuyordu. Öncülleri olan Uygur
40 y d , " m ü n z e v i bir zahit" olarak y a ş a y a n ve böylelikle ahirette cennete gideceğini
T ü r k l e r i , B u d d h a ' c ı olmuş, y a z ı l a r ı n ı
uman S ü t u n c u Simeon ( Y u n . S y m e ö n Stylites, 390-459). B u a d a m ı n insanlığa ne
Buddha'cı
t i r m i ş t i . Balasagunlu Y u s u f da Kutadgu
Soğdaklarm
Bilig'ini
alfabesinden
geliş
Uygur harfleriyle y a z m ı ş ve bu
bol, y a n i " f a y d a l ı ol!" Hristiyanlarm ünlü bir azizi v a r d ı : Suriye'de, d ü n y a
f a y d a s ı d o k u n m u ş t u r ? F a y d a s ı z bir- bencil örneği. Kutadgu
Bi/ig'de de Odgurmış
y a p ı t t a Buddha'cı alt-katmandan kalma Sanskrit ve S o ğ d a k asıllı birçok terimler
bu umutla d a ğ d a " m ü n z e v i bir zahit" olarak y a ş ı y o r d u . İlig ona, ahiretin b u yolda
k u l l a n m ı ş t ı r : "cennet" a n l a m ı n a uştmah,
k a z a n d a m a y a c a ğ m ı , b u iş için halka, M ü s l ü m a n l ı ğ a f a y d a l ı olmanın kesin bir koşul
ajun, "melek" a n l a m ı n a firişte/ferişte.
" ş e y t a n " a n l a m ı n a yek, " d ü n y a " a n l a m ı n a
"misafirhane, imarethane" a n l a m ı n a
muyan
gibi. İ s l â m m Allah terimi Kutadgu Bitig'de, "bismillah" f o r m ü l ü n ü n dışında, h i ç geç miyor; bunun yerine Tanrı,
Ugan, İdi, Bayat terimleri, çok seyrek olarak da A r a p ç a
Rab kullanılmıştır; "Peygamber"e T ü r k ç e olarak Yalavaç,
" D ö r t Sahabe" ye de yine
o l d u ğ u n u söylemiştir. Kutadgu
Be/ig'in " k ı y a m e t ve ahret bilgisi" ( F r . eschatolo¬
gie) felsefesi budur: " F a y d a l ı ol!" B u görüş ve b u ö z e n d i r m e , bir taraftan Gazzalî (ölm. 1111), öbür taraftan T ü r k l e r d e de Ahmet Y e s e v î (ölm. 1166) t a r a f ı n d a n yeni f o r m ü l l e n m e k t e olan tasavvufa,
d a l g ı y a , münzeviliğe ve zahitliğe k a r ş ı , k u r t u l u ş
T ü r k ç e olarak Tört Eş d e n m i ş t i r . A y - T o l d ı ilig'in b a ş k e n t i n e g i t t i ğ i n d e bir m u y a n l ı k ' -
yolunu etkinlikte ve f a y d a c ı l ı k t a gösteren ilk tepkidir. Balasagunlu Y u s u f b u alan
ta (Buddha'cı imareti) k a l m ı ş t ı r . Kut (saadet) terimi de mana denden saadet verici
da "kaderci" de değildir; ödlek dediği "alın yazısı"nı erdemle y e n m e ğ i de d ü ş ü n m e k
"gizli güç" k a v r a m ı n a bağlı, B u d d h a ' c ı Uygur T ü r k l e r i n d e n k a l m a bir m i r a s t ı r ; eski T ü r k h a k a n l a r ı n a verilen îduk-kut
( = K u t sahibi) sanı da b u k a v r a m a bağlı bulun
m a k t a d ı r (bu konuda daha geniş bilgi için bkz. A . İ n a n : " Y u s u f Has Hacib ve E s e r i K u t a d g u Bilig Üzerine
Notlar", Türk
Kültürü
dergisi, s a y ı 98, 1970, s. 112-126).
G e r ç e k t e n , Kutadgu Bilig'de yeni ihtida e t m i ş bir ulusun r u h belirtilerini sezmek güç değildir. B u alanda Prof. Saadet Ç a ğ a t a y bir a d ı m daha ileri giderek, Biliğ'in "Kutadgu
zahit k a h r a m a n ı Odgurmış'ın B u d d h a ' c ı
o l d u ğ u n u ileri s ü r m ü ş t ü r (bkz.
Bi/ig'de Odgurmış'ın K i ş d i ğ i " adlı yazısı,
hh•-- Belleten, 1967, s. 39-49), buna k a r ş ı l ı k
Kutadgu
Türk Dili
Araştırmaları
Örrdülmiş'in de "hamd
Yıl-
edilmiş- Mo¬
hammed" anlamma alarak, İ s l â m m peygamberini temsil ettiğini söylemiştir (bkz.
tedir: Asıglıg
bol, edgülük kili ( = f a y d a l ı ol, iyilik yap). T a n r ı ' y a , ailemize (ana-baba,
eş, çocuk), b a ş k a l a r ı n a karşı olan saygı ve ö d e v l e r i m i z i yapmakla kalmayarak, ken dimize k a r ş ı olan ö d e v i m i z d e de kusurda bulunmamak. Kendimize k a r ş ı olan b a ş lıca ö d e v i m i z bilgi edinmektir: Okumakla, "ulumu aklî ve nakli" u l e m a l a r ı n ı , bil ginleri, bilgeleri dinlemekle. T a n r ı bizi h a y v a n olarak değil, insan olarak y a r a t m ı ş t ı r . Ö d e v i m i z bilgi edinmek, kendimizi y ü k s e l t m e k , ve ö l ü r k e n , ruhumuzu T a n r ı ' y a , v ü cudumuzu da ana t o p r a ğ a teslim ederken, ruhumuz erdemle dolu olarak, v ü c u d u m u z da "aşağdık toz"a ( L a t . pulvis inferior) değil, "üstün toz"a (Lat. pulvis superior) çevrilmeğe hak k a z a n m ı ş olarak d ü n y a d a n
ayrdmaktır.
A. DİLÂÇAR
154
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
(dolan),
4. Bilgi ve erdemler Balasagvmlu Y u s u f bize "bilgi edininiz, adam olunuz, kendinizi y ü k s e l t i n " (bilig bil, kişi bol, bediitgil özün) ö ğ ü t ü n ü v e r m i ş t i r . B u r a d a " y ü k s e l t m e k " k a v r a m ı uygarlık (civilization, y a n i konut, yol, ışık, su, giysi, besin, süs, gönenç) a l a n ı n d a k i nesnel k a l k ı n m a için değil, k ü l t ü r (culture) a l a n ı n d a tinsel (irub, us ve bilgi) k a l k ı n ma, y ü k s e l m e a n l a m ı n a kullanılmıştır. İ n s a n nasd bilgi edinir, adam olur ve kendini y ü k s e l t i r ? A m e r i k a l ı d ü ş ü n ü r , şair, denemeci ve filozof R a l p h Waldo Emerson (1803¬ 1888), "Denemeler"inde ("Essays", I , 1841, I I , 1844), bize bunun yolunu
göstermiş
tir. İ l k iş olarak "kendine g ü v e n " (İng. self-reliance), y a n i "kişinin kendi yetenekle rini, y a r g ı ve 'iç sermaye'sini, ruh ve us g ü c ü n ü bilmesi, bunlara i n a n m a s ı , g ü v e n mesi ve bu yolda k a z a n d ı ğ ı r u h bağımsızlığı". İ k i n c i iş olarak "üst ruh"a (İng. over¬ soul) k a t ı l m a , y a n i "evrende b ü t ü n r u h l a r ı n b i r l e ş m e s i n d e n meydana gelen ve kişi sel bilinçten aşkın bulunan canlı ruh, dirimsel t ö z ü , besin edinmek". B u duruma gel dikten sonra bilgi edinmek, sonsuz olarak bilgi biriktirmek, b u n l a r ı y o ğ u r m a k ve bir "kültür hamuru" yapmak, sonunda da, nasd bir tohum t o p r a ğ a d ü ş ü p kendini "ger çekleştirip" bitki oluyorsa, insan da canlı, ruldu ve d ü ş ü n ü r bir y a r a t ı k olarak "ken dini gerçekleştirme"lidir (İng. self-realisation),
y a n i gelişmesini, sağlanabilen son
a ş a m a y a v a r d ı r m a h , insandaki gizil gücün t ü m gelişimini s a ğ l a y a b i l m e k y e t k i n l i ğ i n e erişmelidir. Emerson'm " t ü m a d a m " ı (İng. entire man) ve "gerçek a d a m " ı (İng. genuine man) budur: K e n d i özüne inanan, gerçeği s ö y l e y e n , gerçeği d ü ş ü n e n ve gerçeği yapan bilgin adam. Bilgi erdemden d o ğ a r , erdem de bilgi d o ğ u r u r . son'm dediği gibi: "erdemin yerini tutan b a ş k a bir ş e y yasalar r u h Resartus
yasalarıdır.
yapıtı,
1835)
İngdiz da
düşünürü
buna
benzer
yoktur" ve en y ü k s e k
Thomas Cariyle bir
öğüt
Emer
(1795-1881,
vermiştir:
Ülküsel
Sartor olma
yan işlere "sonsuz h a y ı r ! " (İng. everlasting no), "ruhu besleyen, y ü k s e l t e n işlere de "sonsuz evet!" (İng. everlasting yea). B u n l a r ı n hepsi 1069'da Balasagunlu Y u s u f ' u n K a r a h a n l ı T ü r k l e r e aşıladığı fikir ve ö ğ ü t l e r i n paralelindedir: Bilgi bil, adam ol, kendini y ü k s e l t . Balasagunlu Yusuf, B a t ı filozoflarının b u g ü n "oluşma ç a b a s ı " ( L a t . nisus formativus, A i m . Bildungstrieb) dedikleri r u h ve us gücüne i n a n m ı ş t ı . İşte Y u s u f ' u n bizden istediği erdemler: köni ( = bilgdi), ukuşlug
( = anlayışlı),
bağırsak
akı ( = c ö m e r t ) , talu ( = seçkin), tüzün
(utançsızlık), kovdaşlık
(oburluk), yaıjsaklık
(gevezelik);
içkü
(içki), îiraa. Kutadgu
Biiig'den b ü t ü n bu k o n u l a r ı içine
alan bir demet ö z d e y i ş : 1. Bilgiyi
b ü y ü k , anlayışı da ulu bil; seçkin kulu bu i k i ş e y y ü k s e l t i r . 2. A n l a y ı ş ve bilgiyi an latan dildir. 3. Bilgisizin sözü kendi başını yer. 4. S ö z , deve boynu gibi y u l a r h d ı r , nereye çekersen oraya gider. 5. Y a ş a m ı sermaye yap, bunun faizi iyiliktir. 6. K ö t ü sö v ü l ü r , i y i ö v ü l ü r . 7. Eğer bir bilgine eşikte bir yer düşerse, o eşik baş k ö ş e d e n ü s t ü n olur. 8. İ k i t ü r l ü y ü c e insan v a r d ı r : B i r i bey, ö b ü r ü bilgin; üçüncüsü h a y v a n d ı r . 9. Misk ve bilgi birbirine benzer, insan b u n l a r ı y a n ı n d a gizli tutamaz. 10. Ş u d ö r t şeyin azını az g ö r m e : A t e ş , d ü ş m a n , hastalık, bilgi. 11. A k ı l k a r a n l ı k gecede bir meşa le gibidir. 12. İ n s a n akıl ile y ü k s e l i r , bilgi ile b ü y ü r . 13. Hırsız ve dolandırıcının eli bilgiye erişemez ve onu alamaz. 14. S e v i n ç istersen, o k a y g ı ile birlikte gelir; huzur istersen o zahmet ile birlikte bulunur. 15. İ n s a n kendisini sevdirirse, onun kusuru en b ü y ü k erdem s a y d ı r . 16. İ n s a n o ğ l u bir kervana benzer, konak yerinde sürekli kala maz. 17. A k l ı n süsü dil, dilin süsü söz, insanın süsü y ü z , y ü z ü n süsü de gözdür. 18. Nimet t a m olursa, insan yiyecek bulamaz. 19. Bilginin sözü bilgisiz için göz olur. 20. Soylu insan ölse de soyu k a l ı r . 21. Beylik çok i y i bir ş e y d i r , ne var k i daha i y i olanı y a s a d ı r ve onu d o ğ r u uygulamak gerekir. 22. H a l k ı n y ü k ü n ü hafifleten kimse insan ların
iyisidir. 23.
tath
olmalı,
Halkın
kendisi de
içinden alçak
yükselip
zenginliğe eren insanın dili ve sözü
gönül göstermeli. 24. Saadetin a y a ğ ı k a y g a n d ı r .
25. Saadeti kendine b a ğ l a m a k için 10 k o ş u l v a r d ı r : a. a l ç a k gönüllü ve tath dilli olmak, b. aşırılıktan s a k ı n m a k , c. k ö t ü işlere y a n a ş m a m a k , ç. t o p l a n m ı ş olan malı yerine harcamak, d. y a ş a m ı n ı , işini ve d a v r a n ı ş l a r ı n ı d ü z e n l e m e k , e. b ü y ü ğ e saygı göstermek, k ü ç ü ğ e şefkatli olmak, f, kibirle b a ş k a l a r ı n ı incitmemek, g. kendini içki ye vermemek, h. eli ve dili ile oyuna k a r ı ş m a m a k , ı. d a v r a n ı ş l a r ı n d a d o ğ r u olmak. 26. İnsan k ı t değil, k ı t olan insanlıktır. 27. H o ş l a n ı l m a y a n insanlar ş u n l a r d ı r : Y a l a n cdar, aç gözlüler, aceleciler, her işte öfkelenenler, i ç k i y e d ü ş k ü n olanlar, hırsızlar. 28. İ y i insan hep iyilik eder, y a p t ı ğ ı n ı insanın b a ş ı n a kakmaz, kendi çıkarını düşün mez ve bir k a r ş ı l ı k beklemez. 29. Doğru insan, g ö n l ü n ü çıkarıp avucuna koyarak b a ş k a l a r ı ö n ü n d e mahcup olmadan dolaşabilen i n s a n d ı r . 30. İ y i , y o k u ş t ı r m a n m a k gi
(— d o ğ r u ) , edgü ( = iyi), biliglig
(= merhametli),
uvutsızlık
155
serimlig ( = sabırlı),
bidir, g ü ç t ü r ; k ö t ü ş e y iniş gibidir, kolayca elde edilir. 31. E l d e n gelirse, k ö t ü l ü ğ ü n inadma iyilik yap. 32. Cimri kendi malmı kendisinden esirger, nasd olur da başkası
( = soylu) olma; yedirme, i ç i r m e , giydirme,
n ı n h a k k ı n ı verir? 33. K a r a başın d ü ş m a n ı k ı r m ı z ı dildir. 34. Bilgin kişinin sözü top
para d a ğ ı t m a , i y i ad b ı r a k m a , h a l k ı g ü v e n ç , g ö n e n ç , sevinç içinde y a ş a t m a , fakirle
rak için su gibidir, su verilince nimet çıkar. 35. V ü c u d u n besini ağızdan, ruhun besini
rin haccı olan cuma namazma k a t ı l m a , " d ü n y a n ı n a y ı p l a r ı " n d a n
sakmma (3 zevk:
ise kulaktan gelir. 36. Çok dinle fakat az k o n u ş , sözü akıl ile söyle ve b ü g i ile süsle.
1. y e m e k - i ç m e k , 2. erkeği avutan k a d ı n , 3. sağlıkla y a ş a m a ; buna karşılık 3 d ü ş
37. Soluk alıp vermenin sayısı bellidir. 38. G ö z için ö r t ü olabilir, fakat gönül için
man: 1. d ü n y a , 2. g ö v d e , 3. ş e y t a n ) ; dilin erdem'ini (fazilet), mün'ünü
(kusur, nakise),
ö r t ü yoktur. 39. Dinlemek s ö y l e m e k t e n daha iyidir, insan dinlemekle b ü g i n olur.
asıg'mı (fayda) ve y o s ' ı n ı (zarar) bilme; d ö n e k saadete ve d ü n y a nimetlerine g ü v e n
40. Ş a h i t nerede ise h ü c c e t de o r a d a d ı r . 41. Bilgisizin ibadete d a l m a s ı n d a n bügilinin
meme, gönül zevkini göz zevkinden ü s t ü n s a y m a ; b ü y ü k l e r e ve kadma saygı, çocuk
u y u m a s ı n ı n s e v a b ı daha ç o k t u r . 42. Ö l d ü k t e n sonra çocuğu kalan bir baba için "ya
lara sevgi, h i z m e t ç i l e r e de insaf g ö s t e r m e . V e şu k ö t ü l ü k l e r d e n de k a ç ı n m a :
ş a m ı y o r " denemez. 43. Sana k i m söverse sen onu ö v m e l i s i n . 44. Eğer zalim sana zul
/.-üç k u l l a n m a (zulmetmek), yitiğim (yalan), ogrıhh saranhk
(cimrilik), küvezlik
(kibir), kirtüçlük
haram,
(hırsızlık), nen sukı (mal t a m a h ı ) ,
mederse sen onu b a ğ ı ş l a , elin y o l u b u d u r . .15. Adalete dayanan yasa, b u g ö ğ ü n dire
(kıskançlık) arkuk kılınç (inat), tevlik
ğidir. 46. G ö n ü l k i m i severse, göz daima onu görür. 47. D ü n y a n ı n tepesi nimet ise,
156
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
157
dibi de mihnettir. 48. Ş e y t a n din hırsızıdır. 49. Ö m r ü n t a m a m ı ü ç g ü n s ü r e r : Y a r ı n ,
900 y d önce Balasagunlu Yusufun bize v e r d i ğ i mesajdaki öğütleri şöyle sıralayabili
dün, bugün. 50. ister şeker, helva, ister arpa, d a r ı y e m i ş olsun, doyup yatan sabah
riz: T a n r ı ' y a bağlı bulunma; ö l ü m ü ve ahireti unutmama; akda ve bilgiye değer ver
yine aç kalkar. 51. T a n r ı kula i k i göz ve i k i kulak v e r m i ş , biri ile b u d ü n y a y a bakarsa,
me; çocukları okutma; dinlemek ve okumakla bilgi edinme; her işte d o ğ r u l u k arama;
biri ile de ahrete b a k m a l ı d ı r . 52. Y a l n ı z ibadete g ü v e n e r e k ibadette aşırı gitmemeli.
temiz düşünce sahibi olma; d ü n y a y a ve geçici zevklere d ü ş k ü n olmama; d ü e , boğaza,
53. F a y d a s ı z insan diriler a r a s ı n d a bir ölüdür. 54. Ü ç ş e y e y a k ı n olma: Y a n a r ateş,
nefse hakim olma; zor kullanmaktan, hırsızlıktan, yalandan, i ç k i d e n , h a k s ı z l ı k t a n ,
akar su, beylerin ş a n ve şerefi. 55. Ü ç ş e y d e n uzak dur: B e y l i k taslama, yalan, cimri
kaba sözden, dedikodudan, gevezelikten ve acelecilikten k a ç ı n m a ; sabırlı, c ö m e r t ,
lik. 56. T u z ekmek yedir ve güler y ü z göster, bu i k i d a v r a n ı ş insanı kendine ısındırır.
h a y ı r s e v e r olma; yapdan bir iyiliğe karşılık beklememe; disiplin, d o ğ r u yasa, düzen
İftiracı, gammaz, ve i k i y ü z l ü çıkarcı. 58. K ı z ı
ve adalet s a ğ l a m a ; iffet ve namusa sımsıkı bağlı olma; k ö t ü a r k a d a ş edinmeme ve
çabuk evlendir. 59. Evleneceksen kendinden aşağı derecede biri ile evlen, onda y ü z
bozgunculara katdmama; b ü y ü ğ e ve k a d ı n a saygı, çocuklara şefkat, h i z m e t ç d e r e de
57. Ş u i k i t ü r l ü kimseden uzak dur:
güzelliği değil, güzel huy ara. 60. Oğlunu ve kızını evde eğit, bu işi b a ş k a ellere bı
insaf
rakma. 61. Çocuklara b ü g i ve edep öğret. 62. K a d ı n ı n ash ettir. 63. H i z m e t ç d e r e ezi
hesaplı iş g ö r m e ; daima ağır başlı, tok gözlü, alçak gönüllü olma; ö n e m l i l e r d e n biri
yet etme, güçlerinin ü s t ü n d e olan iş verme, T a n r ı ' y ı k a r ş ı n d a bulursun. 64. E l i n dar
de, i y i ad b ı r a k m a ğ a ç a h ş m a .
da ise b a ş k a l a r ı n a sızlanma. 65. Hisseli işlere girişme ve b ö y l e işe mal y a t ı r m a . 66. Taşan ı r m a ğ a k o m ş u olma, hisara y a k ı n durma. 67. E v almak istersen k o m ş u s u n u sor, yer almak istersen suyunu sor. 68. B o ğ a z ı n a hakim ol, onun esiri olma. 69. İ n s a n gön lü incedir, o bir s ı r ç a y a benzer, kaba söz s ö y l e m e , kırdır. 70. B o ğ a z d a n hem can hem hastalık girer. 71. Sonunda, h a k a n ı n elinde de kalacak olan i k i bez parçasıdır. 72. İ n san, işinde ancak d a n ı ş m a k l a b a ş a r ı y a ulaşır. 73. Ş u ü ç insana değer ver: a. gözü pek kişi, b. bilgin kişi, c. becerikli kişi. 74. H a l k a y ü k y ü k l e m e , y ü k ü kendin taşı. 75. C ö m e r t , gümüş d a ğ ı t a n değildir; c ö m e r t , canını feda ederek insanın h a k k ı n ı ve ren kişidir. Her dinde olduğu gibi, burada da b i r t a k ı m öğütlerle k a r ş ı k a r ş ı y a y ı z . Çoğu din taşımıştır. Balasagunlu Y u s u f ' t a yasaklama varsa da, ö ğ ü t l e r i n çoğu, o k u y a n ı olum lu işlere özendirme, etkinliğe itme a m a c ı ile v e r i l m i ş t i r . K i m i dinlerde görülen misil leme, k ö t ü l ü ğ ü k ö t ü l ü k l e , zoru zorla k a r ş d a m a , "dişe k a r ş ı d i ş , göze karşı g ö z " ilkesi BiKg'de yoktur. T a m tersine, InciVde
de olduğu gibi, Balasagunlu Y u s u f
k ö t ü l ü ğ ü iyililde k a r ş d a m a insancd ilkesine bağlı k a l m ı ş t ı r . "Sana söveni ö v " , "sana zulmedeni bağışla", gibi.
* * * 5. Kutadgu Bilig'in m e s a j ı Kutadgu
gelenek ve göreneklere bağlı bulunma; her işte ılımlı davranma;
Y a p ı t m b a ş m d a önemle açıkladığı gibi, Yusuf, son eklerde de yine ele alıp üze rinde d u r d u ğ u bir konu v a r d ı r : Bilgi, insanı hayvandan a y ı r a n bilgi, k a r a n l ı k gecede meşale gibi bize ışık tutan bilgi, erdemin b a ş ı olan bilgi, Eflatun'un, F a r a b î ' n i n üze rinde d u r d u ğ u bilgi, erdemi d o ğ u r a n bilgi. İ s l a m a göre de bilgi toplamak ve öğren mek her M ü s l ü m a n için bir farzdır. 1615'te B o s t a n c ı z a d e Y a h y a Efendi'nin dediği gibi "bilim p a d i ş a h l ı k t a n ü s t ü n d ü r ; ilim ve k ü l t ü r yolunu seç, bu yolda ç a b a göster." Ve g ü n ü m ü z d e de y ü c e A t a t ü r k ' ü n " H a y a t t a en h a k i k î m ü r ş i t
Bilig,
böylece,
ansiklopedik,
a y r ı n t ı l ı bir y a p ı t olmakla
birlikte,
bir t ü m d ü r , b ü t ü n d ü r . B u b ü t ü n , bir ana temel üzerine o t u r t u l m u ş , çatısı d a b i r k a ç ana direkle k u r u l m u ş t u r . B u n d a n 900 y d önce bu b i n a n ı n temeli, i n s a n ı n her i k i d ü n yadaki saadetini s a ğ l a y a b i l m e s i i ç i n a t d m ı ş t ı r . A n a direkleri de, erişilecek mutlu luğa y ö n gösteren i ş a r e t l e r d i r . Kutadgu Bilig
g ö r k e m l i bir şehre benzer. P ı r ı l p ı -
rd parlayan s o k a k l a r ı n ı onun kutsal beyitlerinde g ö r ü r ü z . Bunlardan k i m i T a n r ı b u y r u ğ u , kimi uyarma, k i m i ö ğ ü t , k i m i s a k ı n d ı r m a , k i m i de y a s a k l a m a d ı r . B u n l a r ı n başhealarmı, y a p ı t ı n t ü m ü n d e n
seçerek, vukarda
öbek öbek t o p l a d ı m .
Bunlar,
y a p ı t ı n özetiyle birlikte göz ö n ü n d e bulundurulursa, d e ğ e r i bir k a t daha y ü k s e l i r .
ü i m d i r " özdeyişi,
a y n ı düşünüşü, inanışı ve ö ğ ü t ü d o ğ r u l a y ı p desteklemektedir. Balasagunlu Yusuf, Kutadgu Bi/ig'ini i ş t e bu temel üzerinde o t u r t m u ş t u r .
lerde öğütler buyruk biçiminde v e r i l m i ş , b u y r u k l a r ı n çoğu d a yasaklama niteliğini
Kutadgu
gösterme;
159
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
kdmak, işitip de söz dinlemeyenlerikargdamak için k o n u ş u y o r : Bildiğinle b ü y ü k l e n me ve ona g ü v e n m e . Bdgdiden f a y d a l a n d ı ğ ı n gibi, bilgisizlerden de f a y d a l a n m a y ı bil, ç ü n k ü bdgi ve s a n a t ı n smırı yoktur ve h i ç bir bilgin y a da sanatçı yetkin, ü s t ü n ve eksiksiz s a y ı l a m a z . İ y i bir söz, değerli yeşil t a ş gibi gizlenmiştir; insan onu k ö l e bir k a d ı n y a da fakirlerin fakiri olan bir kimsenin y a n ı n d a da bulabilir. - G e r ç e k her şey den ü s t ü n d ü r , onun erdemi de sonsuz, ölümsüz olup y a r a t ı l ı ş ı n d a n beri s a r s d m a m ı ş -
V. Dünya Edebiyat Çevresi İçerisinde "Kutadgu Bilig"
t ı r ; onu çiğnemek isteyen er geç cezasını bulur. O, d o ğ r u bir yol gibi ö n ü m ü z d e uzan m a k t a d ı r ; ondan sapmamak.- K o n u k olarak bir y e m e ğ e g i t t i ğ i n d e , ö n ü n e k o n u l a n ı ye, b a ş k a l a r ı n önündekine bakma. E v sahibi seni s e l â m l a d ı k t a n sonra k o n u ş ; o gü
Kutadgu
Bilig
eskiden y a l n ı z T ü r k i s t a n ' d a değil, b ü t ü n doğu y u r t l a r ı n d a ta
lerse sen de g ü l . - Sana emanet edilen bir ş e y e , bir g ö r e v e , bir aracdığa ve genel olarak
nınmış ve sevilmişti. Sonradan yapdan eklerin a n l a t t ı ğ ı n a göre, t ü r l ü yurtlarda t ü r
g ü v e n e ihanet etme. Gerçeğe sıkı y a p ı ş , k ı z m a , ağzını bozma. B u işte b ü y ü k k ü ç ü k
lü adlarla t a n ı n ı y o r d u : Çin T ü r k l e r i n d e " E d e b ü ' l m ü l u k " , Maçin'de " E n i s ü ' l m e m a l i k "
f a r k ı y o k t u r . - B u d ü n y a d a y ü k s e l m i ş olanları k ı s k a n m a , onları beğenip alkışla, y ü
y a da " E n i s ü ' l m e m l e k e " y a da " A y i n ü ' l m e m l e k e " , doğu ilinde " Z i y n e t ü ' l ü m e r a " ,
r e ğ i n d e n k ö t ü bir ş e y geçirme.- Oğluna T a n r ı korkusunu öğret ve onu doğruluk yo
İ r a n ' d a " Ş a h n a m e i T ü r k î " y a da "Pendnamei m ü l u k " , Turan'da da öz adiyle " K u
lunda y e t i ş t i r . Gidişi i y i olursa beğeni göster, suç işlerse onu c e z a l a n d ı r . - K a d ı n l a r
tadgu Bilig".
dan sakın. İster eşi ol, ister k a r d e ş i , ister k o m ş u s u , ister a r k a d a ş ı y a da tanıdığı,
Kutadgu
Bilig'in her t ü r l ü y a y ı m ı ( t ı p k ı b a s ı m ,
ç e v r i y a z ı , çeviri, makale h a
linde kısa incelemeler, değerlendirmeler v.b.) y a p d m ı ş t ı r . F a k a t en esaslı olanı, y a n i d ü n y a e d e b i y a t ı çerçevesi içerisinde incelenmesi, y a z a r ı n ı bekliyor. Genel olarak Kutadgu
Bilig''de
başlıca i k i kolda toplanabilen şu y a z ı s a n a t ı ve fikir yazısı t ü r
leri k a r ş d a ş t ı r m a h olarak izlenip incelenebilir. B i r "pendname" (öğüt k i t a b ı ) ve " d ü s turname" (kural k i t a b ı ) olarak, birinci kolda, a h l â k a değgin öğretici k o n u ş m a l a r (Alm. L e h r g e s p r â c h e ) ,
özdeyişler,
hikmet öğretisi (Alm. Weisheitslehre) ve bilgi
( Y u n . episteme, A l m . Kenntnis) ö v g ü s ü ; bir "siyasetname" ( y ö n e t i m bilgisi, F r . mi¬ roir de princes, A l m . Fürstenspiegel) olarak d a devlet k u r a m ı (Alm. Staatstheorie), yasa felsefesi (Alm. Rechtsphilosophie), siyaset a h l â k ı (Alm. Politische E t h i k ) ve ülküsel devlet (utopia) k u r a m ı . B u k ü ç ü k y a p ı t t a b u n l a r ı n hepsini gereği gibi yapa m a y a c a ğ ı m ı z apaçık o r t a d a d ı r ; daha çok, tablolar ve serpiştirme örneklerle yetinme miz gerekmektedir. E s k i D o ğ u d a her ş e y b a ş l a n g ı ç t a olduğu için, b u t ü r l e r birbirin den kesin olarak a y ı r t e d i l m e m i ş , din k a v r a m ı d a bunlara karışmıştır. A ş a ğ ı d a çiz diğimiz tabloda, b u y ü z d e n , t ü r l ü kollar birbirine girişmiştir.
ölçünü bil. Dış görünüş insanı çeker, değerli sandığın ş e y sırça çıkar. K ü ç ü k bir al beni sende bir d ü ş , boş kuruntu y a r a t ı r , sonra kendini ölüm k a p ı s ı n d a
bulursun.
- A ç gözlülük i y i l e ş m e y e n bir h a s t a l ı k t ı r . O, b a b a y ı , a n a y ı , eşi, kardeşi üzer, s ı k ı n t ı y a d ü ş ü r ü r . O, b ü t ü n k ö t ü l ü k l e r i içine toplamış olan bir b o h ç a d ı r . D o ğ r u l u ğ u k ı l a v u z alan biri doğru y a ş a r , ölür, g ö m ü l ü r . F a k a t cimriliğinden d o l a y ı , aç gözlünün mezarı bile olmaz.- H a l i n i vaktini d ü z e l t t i k t e n sonra evlen ve bir y u v a kur. Eşini sev, onun yeri evdir, onu yedir, içir, giydir, h a s t a l ı ğ ı n d a ilâç ver. Onu süsle ve sevindir. O, sa hibi için i y i bir t a r l a d ı r . C ö m e r t ol, fakat onu evde b a ş a t k ı l m a . - A r k a d a ş seçeceğin kimseyi önce k o n u ş m a k l a dene, niteliğini yokla, sonra y a k l a ş ve ona y ü r e ğ i n i aç.K o n u ş m a bir s a n a t t ı r , bunu b i l ve öğren. Güzel sözlere k a p ı l m a , i ş i t t i ğ i n i tart, doğ r u y u eğriden a y ı r m a s ı n ı bil. Dinlemeyi de öğren. A k l ı k l a r d a n , bilginlerden faydalan. İ ş i t m e k , dinlemek, k o n u ş m a k t a n iyidir. Bilgi gözden ve kulaktan girer, a k d b u n l a r ı sindirir. B a b a n ı ve yaşlıları dinle, k ö t ü l e r d e n örnek a l m a . - S a ğ l a m ol ve firavuna hiz met et. E ğ e r b u sözlerimi dinlersen, doğru yolu b u l m u ş olacaksın. G e r ç e k t e n şaşma, d o ğ r u l u k t a n sapma." B u ö ğ ü t l e r M . Ö. 2870 y ı l l a r ı n d a , y a n i
Kutadgu
Bilig'den
4000 y d önce v e r i l m i ş öğütlerdir. İ k i y a p ı t da a y n ı paraleldedirler. İkisi a r a s ı n d a daha
* * *
y a k ı n ve ince k a r ş ı l a ş t ı r m a l a r yapdabilir. B u y a p ı l ı r k e n , "Kutadgu B i l i g " i n Müslü man T ü r k l e r i n ilk ö ğ ü t k i t a b ı olduğu u n u t u l m a m a l ı d ı r . E s k i Mısır'dan eski Mesopotamya'ya geçtiğimizde, b u alanda, Sumerlderin "ade
A . B i r "Pendname" ve " H i k m e t " olarak:
y a s a s ı " m (M. Ö. 3500), Akkadldarm da 1945-1947 k a z ı l a r ı n d a n 1948'de ortaya çı
ve hikmet öğretisinin eskiliği M . Ö. 3000 y ı l l a r ı n a kadar çıkar. E s k i
kardan E ş n u n n a (Teli Harmal) şehrinin 59 maddelik y a s a s m ı , az sonra da k r a l H a m -
Mısırhlar b u t ü r e sboyet derlerdi. B u yolda, hiyeratik harflerle y a z d ı y a p ı t l a r ı n sayısı
murapi'nin (M. Ö. 1728-1686) 282 maddelik ü n l ü y a s a s m ı buluruz. E l d e bulunan
Ahlâk
başbakanı Ptah
S ü m e r y a s a s ı , eski bir t ü m ü n kalıntısı olup, "ana ittisu" denen b u dizinin 7. l e v h a s ı
-hotep'in M. Ö. 2870 s ı r a l a r ı n d a Mısır o k u l l a r ı n d a kullandmak üzere y a z d ı ğ ı y a p ı t t ı r .
kişisel yasa p a r ç a l a r ı n d a n o l m a d ı r ve o l d u k ç a sert y a r g ı l a r l a doludur. E ş n u n n a y a
oldukça ç o k t u r . B u n l a r ı n en eskisi ve en ü n l ü s ü , firavun îssi'nin
Bilig'de vefden öğütlerle d e n e ş t i r i l m e k üzere, ö r n e k olarak, b u
sası, daha ç o k çarşı pazar, adam yaralama, ö l d ü r m e gibi k o n u l a r ı ele almıştır. A h l â k
y a p ı t t a n bir özet ç ı k a r ı y o r u m : "Tanrdarm sevgilisi prens ve b a ş b a k a n Ptah-hotep,
konusunda, örneğin, S ü m e r y a s a s ı şövle der: " K a d ı n kocasına ihanet ederse ı r m a ğ a
bilgisizlere bilgi vermek, doğruluğu ö ğ r e t m e k , kendisini dinleyenleri k u t l u ve mutlu
a t d ı p ö l d ü r ü l ü r ; erkek ihanet ederse ceza olarak para öder". H a m m u r a p i y a s a s ı
Burada, Kutadgu
A. DİLÂÇAR
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
(141. madde) şöyle y a r g ı l a r : "Eğer evli bir kadm zinada y a k a l a n ı r s a , k a d ı n , suç or
rilmez; insan çıplak gelmiş, çıplak gidecektir. Y u r d u y ö n e t e n i n ödevi d o ğ r u l u ğ u ko
tağına b a ğ l a n a r a k ı r m a ğ a atılır." H a m m u r a p i y a s a s ı n d a n 300 y ı l sonra, M. O. 1350
rumak, k ö t ü l ü ğ ü cezalandırıp k o v m a k t ı r . H ü k ü m d a r , aldığı vergiyi halk için kullan
160
161
meydana
malıdır. Y ö n e t i m d e b a ş kdavuz yasa ve d o ğ r u l u k o l m a l ı d ı r " (Manu ve "Upanisad"-
getirilen 200 maddelik H i t i t y a s a s ı n a göre (197. madde), "eğer biri d a ğ d a r a s t l a d ı ğ ı
lar). B u d d h a c ı l ı k t a n : "Dokuz g ü n a h v a r d ı r : 1. haksız olarak adam ö l d ü r m e k , 2. hır
s ı r a l a r ı n d a E s k i Anadolu'da Suppiluliuma y a da oğlu Murşili z a m a n ı n d a
bir k a d ı n ı zorlarsa cezası ö l ü m d ü r ; eğer bu zorlama şehirde olursa kadm ölümle ce
sızlık, 3. zina, 4. yalan, 5. açgözlülük, 6. bile bile y a n l ı ş t a r a f ı tutmak, 7. kinden do
zalandırılır; k a d ı n ı n kocası zina işleyen bu çifti öldürürse ceza g ö r m e z . "
l a y ı y a n l ı ş yola sapmak, 8. i y i d ü ş ü n m e d e n y a n l ı ş yola sapmak, 9. korkudan y a n l ı ş yola sapmak. Hiç zor kullanma, k ö t ü a r k a d a ş edinme; herkesle iyi geçin; k a d m pe
Eskiçağ Y a k ı n d o ğ u y a s a l a r ı n d a n U z a k d o ğ u ' y a
geçtiğimizde, yine
Kutadgu
Bi/ig'deki özdeyişlerle karşılaştırılabilen a h l â k görüşleri ve uzsözler buluruz.
Çinli
şinden k o ş m a ; isteklerini ölçülü tut; zenginliğe ö z e n m e ; bu d ü n y a y a b a ğ l ı olma; merhametli ol; bilgi edin. Y a ş a m ı n ı n kdavuzu ş u n l a r olsun: D o ğ r u görüş, d o ğ r u istek,
lerin üç b ü y ü k din önderi v a r d ı : L a o - d z ı (Lao-tse, M. Ö\ 604-531), K u n g F u - d z ı
d o ğ r u söz, d o ğ r u d a v r a n ı ş , doğru y a ş a y ı ş , d o ğ r u çaba, d o ğ r u düşünüş, d o ğ r u öz he
(Conficius, M. Ö. 551-479) ve Meng-dzı (Mencius, M. Ö. 372-289). B u n l a r ı n en ü n l ü s ü
s a p l a ş m a s ı ve y a r g d a m a s ı " ("Lakhana suttanta", "Khaggavisana sutra", "Benares
olan K u n g - F u - d z ı ' d a n b i r k a ç ö z d e y i ş : "Düşünce k a t ı l m a m ı ş a r a ş t ı r m a ve inceleme
v a ' z ı " ) . Hinduculuktan: " B ü t ü n insanlar ö z g ü r d ü r ; kaderlerine bu ö z g ü r l ü k yolun
f a y d a s ı z , a r a ş t ı r m a ve inceleme k a t ı l m a m ı ş d ü ş ü n c e de tehlikelidir. Eğer biri eski bil
dan giderler. E r d e m ö d ü l k a z a n ı r , k ö t ü l ü k ceza görür. A y n ı güneş, ışık ve sıcaklık
gisini yenilerse b a ş k a l a r ı n ı n ö ğ r e t m e n i olabilir. E r d e m hiç bir zaman ve hiç bir yerde
herkesin b a ş ı n a d o ğ a r i n s a n l a r ı n bunlardan faydalanma yolu t ü r l ü t ü r l ü d ü r . D o ğ a
tek b a ş ı n a kalmaz, daima k o m ş u k a z a n ı r . E r d e m d ö r t ş e y d e n o l m a d ı r : 1 . D ı ş a r d a
nın aldı y a r a t ı k a k l ı n d a n ü s t ü n d ü r . R u h hem bilgidir hem de bilen. İ n s a n kendi öl
insanlarla olan ilişkin, evde birini k o n u k l ı y o r m u ş s u n gibi s a y g d ı olsun; 2. bu kişilerle
çüsünde bilginin dış sınırına, öbür ucuna v a r m a ğ a çalışmalıdır. Bilgi güç ve g ü v e n d i r ;
k o n u ş m a ve d a v r a n ı ş ı n , bir sunakta T a n r ı ' y a adak s u n u y o r m u ş s u n gibi temiz ve p ü
o, v a r l ı ğ ı n başı, ortası ve sonudur" ("Vedanta sutra", "Purana" ve "Tantra"). B r a h -
rüzsüz olsun; 3. başkasının sana nasıl d a v r a n m a s ı n ı istiyorsan sen de ona ö y l e dav
mâcdarm
ran; 4. evinde ve yurtta h i ç b i r y a n l ı ş ş e y e y a n d a ş olma. B i r i bana devlet y ö n e t m e k
v ü c u t yok olur, ruh ise y a ş a m a ğ a devam eder. B e n bilge kişileri çok sever, onlar d a
sanatının ne olduğunu sorarsa, şöyle c e v a p l a n d ı r ı r ı m : H a l k ı doyurmak, asker bulun
beni severler. B e n yol, destek, b a ş b u ğ , t a n ı k , b a r ı n a k , s ı ğ m a k ve a r k a d a ş ı m . B a n a
en kutsal yazdarmdan biri olan
" B h a g a v a d - g î t â " d a n : " Ö l ü m d e n sonra
durmak ve halktan yasalara itaat ve d o ğ r u l u k beklemek; yasalara itaattan ve doğ
gerçek b a ğ l d ı k l a y ü k ü n e n l e r bendedirler, ben de onların i ç i n d e y i m . K e n d i d o ğ r u gi
ruluktan hiç v a z g e ç i l e m e z . " Meng-dzı'dan bir i k i ö z d e y i ş : "Başarılı bir devlet b a ş k a n ı
dişleri ile, her ş e y i n k a y n a ğ ı olana, uçsuz b u c a k s ı z bu evreni meydana getirene s a y g ı
halkın a r k a d a ş ı ve b a b a s ı d ı r ; o n l a r ı n sevincine k a t ı l ı r , acılarını p a y l a ş ı r . Y a n l ı ş ı n ı ,
ve iman gösterenler, Ü s t ü n Olgunluğa e r i ş e c e k l e r d i r . " Hintlilerin niti-sâstra
suçunu bilmek ve bunu açıkça s ö y l e m e k b ü y ü k bir erdemdir; en y ü k s e k a ş a m a d a
ve a h l â k öğreten, bunun y a n ı n d a da artha-sâstra
denden
denden ve si} aset öğreten y a z ı t ü r
bulunan yöneticilerin ve devlet b a ş k a n l a r ı n ı n da y a p m a s ı gerekir. H a l k ı n g ö n l ü n d e
leri v a r d ı r . Tek m ı s r a l a r y a da beyitler şeklinde ortaya konan bu y a p ı t l a r d a n en es
artık yeri bulunmayan b a ş k a n l a r d ü ş ü r ü l ü r . Ö n e m d e halk birinci yeri, tanrdar ikinci
kisinin C h â n a k y a adlı bir y a z a r ı n kaleminden çıkmış olduğu sanılır. B u n l a r ı n y a n ı -
yeri, krallar da son yeri tutarlar. A k d l ı bir k r a l yurdunun genişliğini değd hal
b a ş m d a a h l â k öğreten h i k â y e l e r
kın gönencini, bilgiyi ve d o ğ r u l u ğ u sever." L a o - d z ı ' n m ö z d e y i ş l e r i n d e n : " Ş u üç ş e y i
özeti " N â r â y a n a " n m
ü s t ü n t a n ı : Merhamet, p a r a y ı yerinde kullanma, alçak g ö n ü l l ü l ü k ;
bunlardan önce
lir. B u n d a "Yolcu ile K u ş " , "Brahman ile Ü ç Hırsız", " Y d a n ile K u r b a ğ a " gibi öğre
d o ğ r u l u k gelir. Y a l a n d a n ve aldatmadan k a ç ı n . K e n d i n i y ü k s e k görme ve hizmet et
tici h a y v a n m a s a l l a r ı n a r a s t l a n ı r . Hintliler B r a h m â c d ı k t a n B u d d h a c d ı ğ a geçince,
derlemesi olan " P a n c h a t a n t r a " n ı n ( = B e ş kitap)
ortaya k o y d u ğ u 4 ciltlik " H i t o p a l e s a " ( = F a y d a l ı bilgi) ge
meği sev. Bilgiden daha ü s t ü n değerli bir ş e y yoktur; bunu bilmek bir erdemdir.
ahlâkı y ü k s e l t m e a m a c ı y l e , Buddha'mn, d o ğ u m u n d a n önce girdiği t ü r l ü şekilleri an
Bdgi i n s a n ı ç a l ı ş m a y a sürmeli; bilip o t u r m a n ı n f a y d a s ı yoktur (krş. T ü r k a t a s ö z ü :
latan ve jdtaka (cataka okunur; P a l i dilinde == " d o ğ u m " ) ve avâdana
" y a t a n ı n y ü r ü y e n e borcu v a r d ı r . " ) Çok k o n u ş m a k ruh dengesinin bozuk o l d u ğ u n u
" b ü y ü k icraat") denilen h i k â y e l e r ortaya kondu. B u d d h a c ı Uygur T ü r k l e r i b u ede
gösterir. Yeterin sınırını g e ç m e ; yetinmek duygusu başlı b a ş ı n a bir zenginliktir."
biyattan geniş ölçüde çeviriler y a p t ı l a r ; bunlardan biri, biri akıllı ö b ü r ü akdsız olan
A y n ı a m a ç l a Çin'den Hindistan'a i n d i ğ i m i z d e V e d a c d ı k , B r a h m â c d ı k , B u d d h a cıhk ve Hinduculuk i n a n ç l a r ı n d a geçen a h l â k l a ilgili sözler buluruz.
(Sanskrit.
=
K a l y â n a m k a r a ve P â p a m k a r a adlı i k i k a r d e ş i n h i k â y e s i d i r (lehçemize ç e v i r i s i : T . D . K . , 1940). Bizdeki öğretici h i k â y e "Kelile ve Dinme", gerisin geri Farsça, S ü r y a n -
Vedacdıktan
ca, A r a p ç a ve Pehlevice yoluyle Sanskrit d ü i n d e k i " K a r a t a k a D a m a n a k a " h i k â y e
ö r n e k l e r : " T a n r ı sevdiği insana güç ve bilgi verir. T a n r ı ' n m gölgesi, insanın t u t t u ğ u
sine d a y a n ı r . Hintliler öğretici şiirler de ortaya k o y m u ş t u r . B u alanda Bhartrihari
yola göre hem ö l ü m s ü z l ü k hem ö l ü m d ü r . C ö m e r t a d a m ı n zenginliği hiç t ü k e n m e z ,
ö n d e gelir, i ş t e bir ö r n e k : "Bdgi: B i r a z bir ş e y ö ğ r e n d i ğ i m d e , sevincimden g ö r m e z
cimri ise hiç teselli bulmaz. Zenginlik b u g ü n birine, y a r ı n ö b ü r ü n e gelir, bu ç a r k ı n
olmuş a k l ı m kendini "alim-i k ü l " i l â n etti; fakat bilgim biraz daha ilerleyince, bey
d ö n ü ş ü n ü kimse bilemez. E l l e r birbirine benzer, ama g ö r d ü k l e r i ve b a ş a r d ı k l a r ı iş
nimdeki ateş t a v s a d ı ve bügisiz bir ahmak o l d u ğ u m u a n l a d ı m . " Ortaçağ g ü n e y H i n -
farklıdır."
distanmda, Madras'ta, Tiruvalluvar (M. S. 600 sıraları) a d ı n d a ü n l ü bir ş a i r i n Tamij
B r a h m â c ı l ı k t a n : "Öz v a r l ı k , bilgidir; her ş e y i n nedeni, bu bilgidir. Zen
ginlik, y ü k s e k orun, d ü n y a n ı m e r i e r i dış giysilerdir; bunlarla bengilik d ü n y a s ı n a gı-
A. DÎLÂÇAR
K U T A D G U B I L İ G İNCELEMESİ
dilinde yazdığı " K u r a l " ( = beyt, mesnevi) başlıklı bir ö z d e y i ş k i t a b ı v a r d ı r . "Ar
lemenin vakti var. İnsanın b ü t ü n e m e ğ i ağzı içindir, yine canı doymaz. İ y i ad lu>s
am" ( = erdem), "Porul" ( = mal) ve " İ n b a m " ( = aşk) şeklinde üçe b ö l ü n e n bu y a
kokulu y a ğ d a n iyidir. B i r adam için a k d s ı z l a r m şarkısını i ş i t m e k t e n s e , hikmetlinin
162
pıttan özdeyişler: " Ö l d ü r m e m e k iyiliğin d o r u ğ u d u r ; y a l a n s ö y l e m e m e k bundan he
azarını i ş i t m e k iyidir. B i r ş e y i n sonu b a ş l a n g ı c ı n d a n iyidir. S a ğ k ö p e k ölü aslandan
men sonra gelir" ("Erdem). "İnsan eşerek k u m i ç i n d e n su ç ı k a r ı r ; a r a ş t ı r m a k l a da
iyidir. E y genç, tazeliğinde sevinçli ol, ancak bil k i T a n r ı seni h ü k m e g ö t ü r e c e k t i r .
bilgi edinir" ("Mal"). " A ş k t a nazlanarak somurtmak tuza benzer; fazla tuz y e m e ğ i n
Gençliğinin günlerinde seni Y a r a d a n ' ı h a t ı r l a ! "
tadını kaçırır" ("Aşk"). G ö r ü l d ü ğ ü gibi, İ b r a n i l e r i n hâhmâh'ı,
y a n i "hikmet"i. T a n r ı korkusu, iyilik,
İran'da Z e r d ü ş t ç ü l ü ğ ü n kurucusu Zarathustra, a h l â k yolunda ş u n l a r ı söylemiş
d o ğ r u l u k erdemleri e t r a f ı n d a t o p l a n m ı ş t ı r . Hele Vâiz'in sözleri, bizdeki Odgurmış'-
tir: "Evrende i y i , k ö t ü y l e ; ışık, k a r a n l ı k l a ; doğru da eğri ile ç a r p ı ş m a k t a d ı r . İ y i ve
m sözlerini çok yalandan andırır. B u hikmeti, Milât s ı r a l a r ı n d a İ b r a n i ve Y u n a n fel
doğru olan, bize bitkileri y a ğ m u r l a y e t i ş t i r i r , h a y v a n l a r ı besler. İ y i ve d o ğ r u olan d ü
sefeleri birbirine karıştığı
şünüş, söyleyiş, i s t e y i ş ve kılışları a l k ı ş l a m a k d ı r . D o ğ r u hayat y a ş a m a k borcumuz
( Y u n . P h i l ö n ho Aleksandreus e İ o u d a i o s , M. Ö. 25-M. S. 50), Y u n a n c a y a z d ı ğ ı y a
dur; böylece her iki d ü n y a y ı k a z a n m ı ş oluruz. Işığın, i y i n i n , d o ğ r u n u n izinden giden
p ı t l a r l a , en çok onun y a z d ı ğ ı sandan " D ü ş ü n l ü bir Y a ş a n t ı Ü z e r i n e " ( Y u n . Peri biou
günah işlemez. R u h u m u z u bu niteliklere açık t u t m a l ı y ı z " ("Avesta"). İ r a n ' d a Sasan-
t h e ö r e t i k o u , L a t . De v i t a contemplativa) a d l ı kitapla, b a t ı d ü n y a s ı n a , Y u n a n l ı l a r a
hlar çağında birçok "siyasetname" ve "pendname"ler v a r d ı . S a s a n l ı H ü s r e v A n u ş i r -
aktardı.
günlerde
Hellenleşmiş bir Y a h u d i , İ s k e n d e r i y e l i P h i l ö n
van (531-579), Sanskrit dilinden Pehleviceye bir "pendname" ç e v i r t m i ş t i r . Arap y a zarı el-Mukaffa Aînnâmeyi
Sasanhlarm Pehlevicesinden ç e v i r d i . S a s a n l ı l a r m
nazırı Geyhanî, halife ve emirler için KitabÜ'l-âin'i
ilk
yazdı.
Y u n a n l ı l a r çok erken bir ç a ğ d a , M. Ö. V I I . y ü z y ı l d a y a ş a m ı ş o l d u k l a r ı sanılan " Y e d i Bilgeler"den ( Y u n . H e p t a Sophoi) kalma atasözlerine sahiptiler. B u sözler den birkaçı, örneğin "Kendini t a n ı " ( Y u n . g n ö t h i sauton) özdeyişi, Delphoi'deki
İbraniler y a z ı n d a b i r ç o k t ü r ve fikirleri S ü m e r , A s u r - B a b i l ve E s k i Mısır kay
A p o l l ö n t a p m a ğ ı n ı n d u v a r ı n a k a z d m ı ş t ı . B u n d a n sonra S o l ö n (M. Ö. V I I - V I . yy.;
naklarından almışlardır. " E s k i A h i t " teki " E y ü p " ( İ b r . İ y y ö b h , Y u n . İ ö b , L a t . Job),
"Logos parainetikos" =
"Süleymanın Meselleri" ( İ b r . Mişlö, Y u n . Paroimiai S o l o m ö n t o s , L a t . Proverbia) ve
lides (M. O. V I . yy., Özdeyişler), P y t h a goras (M. Ö. V I , yy.; " K h r y s a epe" ~ A l t ı n
Ö z d e y i ş l e r ) , Theognis (M. Ö. V I . y y . ) , Miletos'lu Phoky-
"Vâiz" (İbr. K ö h e l e t h , Y u n . E k k l e s i a s t é s , L a t . Ecclesiastes) k i t a p l a r ı İ b r a n i l e r i n
mısralar) gibi h u k u k ç u , şair ve bilginlerden de hikmet sözleri k a l m ı ş t ı r . Eflatun'la
hâhmâh'm
Aristo'nun konumuzla ilgili görüşlerini, y a p ı t ı m ı z ı n b a ş ı n d a F a r a b î ile BalasagunJu
( = hikmet) içine alır. İşte bunlardan b i r k a ç ö r n e k : " E y u p " t a n : "O za
man Rab kasırganın i ç i n d e n E y u b ' a cevap verip dedi: Bilgisizce sözlerle takdiri ka
Y u s u f ' u ele a l ı r k e n g ö r d ü k : Eflatun'dan Şölen
rartan bu adam k i m ? Ş i m d i kuşağını beline vur, erkek gibi; sana s o r a y ı m da, baria
(Nomoi e peri nomothesias), Siyaset ve Kral
anlat. Ben d ü n y a n ı n temellerini atarken sen nerede i d i n ? B i l d i r , eğer sende a n l a y ı ş
ya da Devlet (Politeia e peri tés dikés), Erdem
varsa. Mademki biliyorsun, onun ölçülerini k i m k o y d u ? Y a da denizi k a p ı l a r l a k i m
Anayasası
kapadı, m a ğ r u r d a l g a l a r ı n burada duracak, d e d i ğ i m z a m a n ? Sen ö m r ü n d e sabaha
Nikamakhos'a
(Politeia t ö n Ahlâk
Athénaion),
(To symposion), Yasa ve Yasama,
(Politikos e peri basileias)
Cumhuriyet
(Peri tés a r e t é s ) ; Aristo'dan
Eudemos'a
Ahlâk
( E t h i k a Nikomakheia), Büyük
Ahlâk
(Ethika (Ethika
Atina
Euderneia), raegala).
emrettin mi, fecrin yerini kendisine ö ğ r e t t i n m i ? K a d i r i n i ş i n i k ö t ü gören onunla çe
* *
kişir mi? Tanrı ile d a v a l a ş a n cevap versin. O zaman E y ü p , R a b b a cevap verip dedi: İşte ben değersiz bir ş e y i m ; Sana ne cevap vereyim ? Sen her ş e y i yapabilirsin, bili rim. A n l a m a d ı ğ ı m şeyleri s ö y l e d i m . Ş i m d i ise seni g ö z ü m g ö r d ü . Tozda ve k ü l d e t ö v be eylemekteyim." - " S ü l e y m a n ı n Meselleri"nden:
B . A t a s ö z ü ve Ö z d e y i ş t ü r ü
olarak:
" R a b korkusu bilginin b a ş l a n g ı
cıdır. Gümüş kazanmaktansa hikmet kazanmak iyidir ve onun k â r ı halis a l t ı n d ı r .
E s k i Yunanhlarda "hikmet", "mesel" , y a da " a t a s ö z ü " , " ö z d e y i ş " a n l a m ı n a
Zorba adama imrenme, hikmet kazan, a n l a y ı ş kazan. E y tembel, k a r ı n c a y a git, onun
paroimia
yollarına bak da hikmetli ol! Y a z ı n e k m e ğ i n i h a z ı r l a r , b i ç i m z a m a n ı n d a y i y e c e ğ i n i
geliştirilmiş o l d u ğ u n u g ö r ü r ü z :
teriminin
kullandığını,
toplar. Basiretli adam bilgi toplar ve saklar. A l ç a k g ö n ü l l ü l ü k izzetten önce gelir.
(krş. Kutadgu
Bilig'âe
şiirde
de bunun için özel bir k o ş u k
paroimiakon
metron, y a n i w w =r/=r =r
kullandan m ü t e k a r i b vezni: F a u l ü n , f a u l ü n ,
Kendini ağzın değil, b a ş k a l a r ı ö v s ü n . B a r ı ş ı k l ı k l a k u r u bir lokma, kavga ile ziyafet
Diatribai
lıdır. Açık azarlama ö r t ü l ü sevgiden iyidir. A t a k a m ç ı , eşeğe gem ve akılsızların s ı r t ı n a
yalnız
değnek. Çukuru kazan içine düşer. S ü t ü s ı k m a k y a ğ ç ı k a r ı r , burunu s ı k m a k k a n çıka
çekilir. İ s t e m i n i ucuza satma, f i y a t ı n ı y ü k s e k tut. H a y v a n da
rır, öfkeyi sıkmak kavga ç ı k a r ı r . " - " V â i z " den: " R o ş l a r m boşu. V â i z diyor, her ş e y
oynar,
boş. Her şeyin z a m a n ı ve gökler a l t ı n d a her işin v a k t i v a r : S u s m a n ı n v a k t i var, söy-
bir ş e y k a t ı l m ı ş t ı r : B u n u bil ve kendini hayvandan a y ı r m a s ı n ı öğren. Sen d ü n y a n ı n
Egkheiridion aykırı
yaşamı
ve
gelen doğayı
=
Elkitabı)
şeylere
örnekler:
"Usu
(50?-138;
faul,
dolu evden iyidir. Z e v k i seven yoksul olur. İ y i ad b ü y ü k zenginlikten ü s t ü n tutulma
ve
Epiktetos'tan
faulün,
— — / — — / w — / — - ) . B u konuda usa
Yunanlı
türünün /=: =r ^
olan
bir
Epiktétou kimsenin
k a t l a n m a m a s ı gerekir; usa uygun olan yer,
içer,
şeyler uyur,
g ö n e n i r ; fakat insan b a ş k a d ı r , T a n r ı ' d a n ona v ü k s e k
164
A. D i X A Ç A R
önemsiz bir harcı değil, y e r y ü z ü n d e onun efendisisin; bunu da bil. Y a ş a m ı gönen,
Edebiyat
onu boşuna harcama, özgür y a ş a ve ulu g ö n ü l l ü ol. T a n r ı ' n m y ü z ü n ü
atasözü,
hazırlan. Hayatta etkin ol; k ö ş e d e oturup lüğü, cimriliği, kıskançhğı,
korkuyu,
tut. Kadere karşı gelme, fakat sen
sütnineni
uyuşukluğu,
de
kusurda
165
K U T A D G U B İ L l G İNCELEMESİ
bekleme.
Kendinden k ö t ü
ölçüsüzlüğü, bulunma.
görmeğe
çapkınlığı
Söylenenleri
uzak kötüye
ve
Söz
Sanatı
Terimleri
Sözlüğü'ne
"adage"a eski söz, "maxime"e
göre,
(hikmet)
"proverbe"e (darbı
öz söz, "sentence"a sağ söz, "devise"e (şiar) ülkülük,
(vecize)
"epigramme"a iğneleme,
tire"e (hiciv) yergi, "dicton"a demece, "fable"a d a hayvan bilgisine, genel olarak, F r a n s ı z c a d a parémiologie
mesel)
uz söz, "aphorisme"e masalı
"sa-
diyoruz. A t a s ö z ü
( < Y u n . paroimia)
denir.
yorma, fikir ve kanış özgürlüğünü t a n ı . Y a s a l a r a uy, k a r ş ı gelme. A k l a , bdgiye önem X V - X V I . y ü z y ı l l a r d a Avrupa'da " a h l â k o y u n l a r ı " (İng. morality plays) denen
ver. Sokrat her sorunu usa vurmakla ç ö z m ü ş t ü r . " Roma'da Iulius Caesar gerek askerlerini gerek h a l k ı d ü ş m a n l a ç a r p ı ş m a y a özen dirmek için özdeyişler t o p l a m ı ş t ı ("Ad agentis"). B u ve daha sonraki ç a ğ l a r d a , Roma¬ da yaşayan Y u n a n l ı filozof Zenobios, Karadeniz Ereğlisinden (Herakleia) Dioge'neianos (M. S. I I . yy.) atasözleri t o p l a d ı l a r , A i s ö p o s da hikmeti hayvan m a s a l l a r ı y l e anlattı. Latin e d e b i y a t ı n d a Marcus Valerius Martialis'in (40-104) ("İğnelemeler", 1557 tane) ile
Decimus Junius
Juvenalis'in
Epigrammata''sı
(55-135)
Satyroe'si
("Yergiler", elde bulunanlar 16 tane) bu a l a n ı n ön s ı r a s ı n d a yer alırlar. Martialis'teıı örnekler: " D u l Erkekle D u l K a d m " d a n : "Fabius b ü t ü n k a r ı l a r ı n ı g ö m e r , Chrestilla bütün kocalarım eritip yok eder, gerdekte yanan meşaleler ç a r ç a b u k ö l ü döşek lerini aydınlatır; ey V e n ü s , bu i k i k a h r a m a n ı b i r l e ş t i r , d ö l döş bereketli olacak, tehli keli bu iki kişiye de tek bir cenaze a l a y ı yetecek." - " H e k i m ile H a s t a " d a n : "Hasta lığımda, ey hekim, acele geldin, beraberinde y ü z öğrenci de getirdin; ç o k ilginç bu olguyu görmek için, y ü z kişinin elleri beni y o k l a d ı , poyraz s o ğ u ğ u n d a n buz kesilmiş ellerle; önce bende ateş yoktu, ş i m d i ateşler i ç i n d e y i m , sağ ol usta hekimim." Juvenalis'ten: "Yükseliş": "Baş köşelere ö z e n i y o r s a n k ö t ü l ü ğ e h a z n l a n , cezası ö l ü m , ha pis ya da sürgün olan sunturlu bir cinayet işle; erdem para etmez, geçer akçe değildir, insanı aç bırakır; insanlar c ü r ü m ve k ı y ı c ı l ı k l a konak, k â ş a n e ve devlete sahip o l m u ş lardır. Söyle, bir oğulun karısı para t a m a h ı ile namussuz bir y a t a ğ a yatarsa, k a r ı , kız ve gelin satılık olursa, y a s a ve toplum d ü z e n i de bunu önleyemezse, hangi erkek post döşeğinde gözlerini yumup rahat uyuyabilir ? İşte o zaman bu s a t ı r l a r öfke ve gazap fışkırır." Roma'da I I I . y ü z y d d a L a t i n y a z a r ı Dionysius Cato'nun meydana ge tirdiği atasözleri k i t a b ı Ortaçağ Avrupasmda en çok okunan bir y a p ı t oldu. V . y ü z ydda St. Augustinus'un (354, 430) ortaya k o y d u ğ u ü n l ü De civitate Dei ( = T a n rı şehri) adlı kitap, tarih felsefesi y a p ı t l a r ı n ı n en eskisi olup, " T a n r ı ş e h r i " n i " d ü n y a şehri" ile karşdaştırmış, her ikisinin doğuş ve gelişimini izlemiş ve "adillerin a k ı b e t i " ni incelemiştir. İğneleme t ü r ü a l a n ı n d a B i z a n s l ı Theodöros ho Stoudites (759-826) ile İoannes Mauropous ( X I . yy.) birer E pigrammata
meydana getirmişler,
Ortaçağ
sonlarında öğretici mesel ve h i k â y e l e r derlemesi olan Latince, anonim Gesta Roma¬ norum ( = R o m a n l a r ı n K d g ı l a r ı , X I I I . yy.) ile İ t a l y a n Leone d'Assise'nin Latince Speculum perfectionis ( = M ü k e m m e l i ğ i n a y n a s ı , 1227)
adlı y a p ı t ı bizi Humaniz-
ma ve Rönesans çağma u l a ş t ı r m ı ş t ı r . O r t a ç a ğ ve R ö n e s a n s y ü z y ı l l a r ı n d a E r a s m u s ve başkaları aynı alanda ç a h ş t d a r , Rabelais, Cervantes, Shakespeare gibi ü n l ü yazarlar da kendi yapıtlarını bu gibi sözlerle süslediler. Latincede bu nitelikte olan sözlere genel olarak proverbium d e n m i ş t i . F a k a t bu t ü r işlene işlene a l t - t ü r l e r de d o ğ u r d u . İ948'de T . D . K.'nda i k i a r k a d a ş l a (Mehmet A l i A ğ a k a y , A l i U l v i E l ö v e ) işlediğimiz
allegorik piyesler o y n a n m ı ş ; 1420'de Kempe'li Thomas (Thomas a Kempis) a d l ı A l man Imitatio Christi başlıklı Latince y a p ı t ı y l e h a l k ı iç a r ı n m a y a , iç y a ş a m a teselliye çağırmış; 1473'te Beauvais'li Vincent'm Latince Speculum
ve iç
Ma/ıts'unda
yer àlan " A h l â k A y n a s ı " (Speculum morale), erdemleri ö v m ü ş , öfke, cimrilik gibi k u surları da y e r m i ş t i r . B u y ü z y ı l ı n s o n l a r ı n d a , Latince y a z a n Y u n a n l ı Michel Manille Tarchaniote'un "iğneleme"leri y a y ı m l a n m ı ş t ı r (1497). X V I . y ü z y d m b a ş ı n d a , l a n d a l ı b ü y ü k humanist Desiderius
Erasmus
("Binlerce E s k i S ö z " , 1500), Enchiridion
(1467-1536), Adagiorum
("Elkitabı",
("Deliliğe Ö v g ü " , 1509), Colloquia Familiaria
Hol
Chiliades
1504), Encomium
Moriae
("Teklifsiz Söyleşiler, 1518) a d l ı L a
tince k i t a p l a r ı n d a ince alayla eskiyi y ı k m ı ş , y e n i y i k u r m a ğ a çalışmıştır. Deliliğe Öv gü adlı b a ş y a p ı t ı , a r k a d a ş ı , İ n g d i z h ü m a n i s t i Sir Thomas More'un ( L a t . morus
=
"deli") şerefinedir. Y a p ı t t a , "Deldik T a n r ı ç a s ı " k o n u ş m a k t a d ı r . "Mutlu adalar" de nen yerde, b ü t ü n i n s a n l a r ı n ve t a n r ı l a r ı n gerçek b a b a s ı olan ve gençlik p e ş i n d e n ko ş a n Plutus ( L a t . = zenginlik tanrısı) adlı b a ş t a n r ı n ı n kızı olarak d o ğ m u ş t u r . A r k a d a ş l a r ı a r a s ı n d a S a r h o ş l u k , Bilgisizlik, Bencillik, İ k i Y ü z l ü l ü k , U n u t k a n l ı k , Tembel lik, Eğlence, Taşkınlık, Sapıklık, Derin U y k u adlı kişiler b u l u n m a k t a d ı r . Delilik tan rısal bir niteliktir. " B a y a ğ ı deliler" a r a s ı n d a a v c ı l a r , mucitler, oyuncular, soylular, s a n a t ç d a r gibi t a k ı m l a r v a r d ı r . " B a ş deliler" t a k ı m ı n ı ise öğretmenler, profesörler, şairler, k o n u ş m a c d a r , y a s a c ı l a r , teologlar, krallar ve papalar meydana getirir. K a d ı n lar, erkeklerden daha "deli" o l d u k l a r ı için y a k ı ş ı k l ı d ı r l a r ; erkeklere biraz akıl b u l a ş tığı için daha kaba y a p ı l ı d ı r l a r . Y a p ı t t a her ş e y semboliktir. S a v a ş , maddecilik, ü s t ü n k ö r ü l ü k , "akıllı geçinme", bozuk gelenek ve görenekler k ı y a s ı y a y e r i l m i ş , k ı n a n mış, R ö n e s a n s a d o ğ r u yol açılmıştır. X V I I . y ü z y d d a François de Sale'm F r a n s ı z c a (1609), Jeremy Taylor'm İngilizce Holy adlı y a p ı t l a r ı
halkı
dindarlığa
Living
Introduction
à la vie
(1650) ve Holy
dêvote'u
Dying
(1951)
çağırmış (son i k i kitaba göre üç başlıca erdem:
ağır başlılık, adalet, d i n d a r l ı k ) , John B ü n y a n ' ı n ü n l ü Pilgrim's
Progressai
(1678)
de bir d i n d a r ı n bu d ü n y a d a n ö b ü r d ü n y a y a y a p t ı ğ ı allegolrik y o l c u l u ğ u r o m a n l a ş t ı r m ı ş t ı r . B u y ü z y d a h l â k a l a n ı n d a söylenip yazdan özdeyişlerin parlak Fransızlardan Sentences
François
L a Rochefoucauld
Morales et Maximes
dukası
(1613-1780):
(1664; 541 ö z d e y i ş ) , Marquise de Sablé'nin,
Jacques Esprit'nin, Jean Domat'nm "maxime" leri, Antoine Méré'nin de vie qui doivent guider
çağıdır:
Réflexions
l'honnête
de
ou abbé Règles
homme'u ( H a y a t t a namuslu insana yol göste
recek kurallar). A y n ı y ü z y d d a Çekli J a n Amos Komensky (Comenius, 1592-1670), Labyrynt
svëta a râj srdce ( D ü n y a n ı n iabirenti ve gönlün cenneti, 1622)
adlı
ünlü
A. D İ L Â Ç A R
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
y a p ı t ı ile d ü n y a k a r g a ş a l ı k l a r ı n ı y e r m i ş ve selameti iç y a ş a m d a , gönlün cennetinde
devlet, ülküsel devlet b a ş k a n ı , ülküsel yasa ve ülküsel y ö n e t i m d i r . B u konuya giriş
b u l m u ş t u r . B u çağın "öz söz ve sağ s ö z " ustası olan L a Rochefoucauld'dan ö r n e k l e r :
olarak da onun felsefesi gelir, y a n i h ü k ü m e t i n k u r u l u ş u , amacı, nitliği ve görevi.
166
"İki y ü z l ü l ü k , erdemsizin erdemliye s u n d u ğ u saygıdır. Dalkavukluk, kendini beğen mişliğin geçer a k ç e y e çevirdiği kalp p a r a d ı r . E r d e m , ı r m a k sularının denize d ö k ü lüp karıştığı gibi, kişisel çıkarlar içinde yok olabilir. Erdemlerimizin çoğu, maskelen miş erdemsizliklerdir; istediklerimizi özgürce ve ceza g ö r m e d e n yapabilmemiz için biz hımlara birer okşayıcı ve namuslu ad t a k a r ı z . A l ç a k gönüllülük, çoğunca, b a ş k a larını b a s k ı y a alabilmek için geçici olarak boyun e ğ m e k t i r . K i m i insanlara k ö t ü l ü k etmek, onlara iyilik etmekten daha az tehlikelidir. V ü c u t y o r g u n l u ğ u akıl yorgunlu ğuna vakit b ı r a k m a z ; fakir de m u t l u l u ğ u n u bunda bulur. İ n s a n l a r ı incelemek kitap okumaktan y e ğ d i r . Y ü k s e k niteliklere sahip olmak yetmez, onları yerinde kullan masını da bilmelidir. H a y r a n o l d u ğ u m u z kişilerden daha ç o k , bize hayran olanları severiz. Gerçek a r k a d a ş l ı k gerçek a ş k t a n daha k ı t t ı r . A ş k süresince b a ğ ı ş l a m a d a sü rüp gider. A ş k t a n tutkuya geçilir, fakat tutkudan aşka geçilmez. K a d ı n l a r ilk aşk l a r ı n d a âşıklarını, ondan sonrakilerde ise aşkı severler. B ü t ü n k a d ı n l a r f l ö r t ç ü d ü r ; kimini k o r k a k l ı k ,
kimini de akıl frenler. A ş k ı n en b ü y ü k mucizesi, d ü ş m ü ş bir
kadının aşk yolu ile k u r t a r ı l m a s ı d ı r .
K a d ı n l a r ı n cehennemi i h t i y a r l ı k t ı r . İ k i ş e y e
dik b a k ı l m a z , biri güneş, ö b ü r ü ö l ü m . " X V I I I . y ü z y ı l d a İngilizlerden William L a w 1729'da A Serious Call
et visis
to a. De
işlemeğe çağırmış ve k u
ta bu yoldan erişileceğini b i l d i r m i ş t i r . 1758'de İsveçli mistik Emanuel
Swedenborg
(İşitildiğine ve görüldüğüne göre
gök ve cehennem) adlı Latince y a p ı t ı y l e g ö k ü ve cehennemi birbiriyle k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş ve ruh y a ş a m ı n ı n
buna
göre
a y a r l a n m a s ı n ı i s t e m i ş t i r . X I X . y ü z y ı l d a da İngiliz
filozofu Herbert Spencer (1820-1903) The Principles 1892-1893)
yapıtıyle,
B u konunun u z m a n l a r ı n d a n kimine göre, h ü k ü m e t i n en eski esası "oymak" (tribus) değil, a k r a b a l ı k t ı (baba t a r a f ı akrabalığı: agnatio, ana-baba t a r a f ı akraba lığı: cognatio); y a n i anaerkine y a da ataerkine dayanan ve çok kocalı y a da çok karılı esastan tek k a r ı l ı ataerkine doğru gelişen "aile" (familia). B a b a a y n ı zamanda hem "bey" (princeps), y a n i "aile b a ş k a m " (pater familias), "baba otoritesi" (patria potestas) ile "şef", hem de "papaz" d ı (sacerdos). Aile genişledikçe " h a n e d a n " ı y l e bir likte "hane" (gens), b u n l a r ı n birikiminden de "oymak" (tribus), "klan" (elan) mey dana geldi ve "yurt" (patria, A l m . L a n d ) k a v r a m ı yerleşti. D a h a ileri a ş a m a l a r d a , Y u n a n l ı l a r d a "fratri" (phratria), "fili" (phyle), "asilzade" (eupatrides) " h ü k ü m d a r kral" (arkhön basileus), R o m a l ı l a r d a da curia, comitia, "kral" (rex), " h ü k ü m d a r erki ve otoritesi" (imperium), "imparator" (imperator), "yasa" (ius, lex; R o m a l ı l a r d a ü n l ü "12 levha y a s a s ı "
[Duodecim T a b u l a e ] "decemvir"ler
zamanından,
M. O.
451-450 y ı l ı n d a n k a l m a d ı r ) , " y a r g ı ç " (judex), "din işleri b a ş k a n ı " (pontifex maxi¬ mus), halk a r a s ı n d a da tabakalanma ("patris"ler: patricii; "pleb"ler:
plebii; "pro-
letar"lar: proletarii; "işçiler": aerarii; "konuklar, y a b a n c ı l a r " : peregrini; "kara bu dun": vulgus; "hür y u r t t a ş " : civitas libertas) v.b. kavramlar y e r l e ş t i .
vout and Holy Life adlı y a p ı t ı y l e , h a l k ı d u a y a ve h a y ı r (1680 1772) De coelo et inferno ex auditis
167
of Ethics
(Ahlâkın
İlkeleri,
insan y a ş a m ı n ı n ve gidişinin evrimini ele almış, kutun ve
mutun niteliğini a n l a t m ı ş , bencillikle i n s a n s e v e r l i ğ i k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş , salt ve b a ğ m l ı ahlâk farkını göstermiş, devletin ö d e v l e r i n i b i l d i r m i ş , gelecek için de t a s ı m l a r öner
Eskiden ilkel çağlarda insan, toplumun basının,
ailesinin "durum"uyle
içine bir "durum"la (status), y a n i ba
d o ğ a r d ı ( k r ş . Kutadgu
oğul togdı beg; oğul togsa beg hem ataları
Bilig
de: atası
beg erse
beg = babası bey ise oğul da bey olarak do
ğar; oğul bey doğarsa ataları da beydir). D o ğ a n , bu "durum"da y a ş a r , b u "durum"da ö l ü r d ü ; y ü k s e l m e yoktu. B u bir "kast" (caste) durumu idi. Belli bir kastta bulun makla hem itibar k a z a n ı r , hem de y a s a n ı n koruma ve s a v u n m a s ı a l t ı n d a bulunurdu. Bireyler d u r u m l a r ı n ı değiştirmek, y ü k s e l m e k için bir devrimi, bir k ö k l ü değişikliği beklerlerdi. B u değişiklik, bireylerin y ü k s e k yetenek k a z a n m a s ı y l e meydana gelebilir di. B u kurama karşı b a ş k a bir kuram ileri s ü r ü l m ü ş t ü r : "Toplumsal a n l a ş m a " (cont¬ rat social)
k u r a m ı . B u n a göre, bireyler, a r a l a r ı n d a bir a n l a ş m a yaparak kendi bi
miştir. Bilginin değeri konusunda, Alman filozofu J . G . Fichte (1762-1814) 1800
reysel h a k l a r ı n ı n bir b ö l ü m ü n d e n v a z g e ç e r e k , onu, kendi seçtikleri "ortak otorite"ye,
yılında
yapıtında
y a n i bir b a ş k a s ı n a , bir " h ü k ü m e t " e b ı r a k ı r l a r . "Herkesin herkese k a r ş ı s a v a ş m a s ı n
başlıca şu n o k t a l a r ı b e l i r t m i ş t i r : 1. İ n s a n d a " b i l e c e ğ i m ! " diye bir güdek ve ç a b a
Bestimmung
des Menschen
(İnsan Ne İçin
Yaratdmıştır)
adlı
dan, y a n i anarşiden k a ç ı n m a n ı n tek yolu b ö y l e bir a n l a ş m a ile önlenebilirdi. B u fikir
v a r d ı r , 2. D o ğ a ile ilgili bir de " ş ü p h e " v a r d ı r ,
de olan başlıca d ü ş ü n ü r l e r ş u n l a r o l m u ş t u r : İngilizlerden R i c h a r d Hooker
3. Bilgi her şeye yetmez, 4. İ m a n
güdek ve y a z g ı y ı tamamlar.
of Ecclesiastical
A h l â k konusunda yukardan beri özetlenen fikir, ö ğ r e t i ve özdeyişler, Kutadgu BiZig'deki paralelleri ile k a r ş d a ş t ı r d m a k üzere buraya kondu.
b u nitellikleriyle
olarak
the Matter, Form and Power of a Commonwealth,
Ecclesiasitcal
and Civil
adlı y a
p ı t ı n d a , 1651; buna göre, bir zorunluluk olan "saltık y ö n e t i m " [absolutism] esası,
y a da devlettir) ve John Locke (Essays
ele a l ı n d ı ğ ı n d a ,
(Laws
1594), Thomas Hobbes (The Leviathan or
insanların "toplumsal a n l a ş m a " ile k u r d u k l a r ı doğal cumhuriyet
C. B i r "Siyasetname" olarak: Bilig
adlı y a p ı t ı n d a ,
h ü k ü m d a r ı n "tanrısal h a k " k ı d ı r , bunu kabul etmek gerekir. "Leviathan", y a p m a c ı k
* • * *
Kutadgu
Polity
on Civil
Government,
[commonwealth]
1685 ve 1690; ilk
yazısıyle Locke, k r a l l a r ı n "tanrısal h a k " k ı k a v r a m ı n ı b a l t a l a m a ğ a ve b u n l a r ı n H z . onunla
deneştiril-
uıck üzere yine bir k i t a p l ı k dolusu y a p ı t l a karşılaşırız. Başlıca konu ülküsel (ideal)
 d e m ' i n t o r u n l a r ı o l d u k l a r ı n a değgin i n a n c ı y ı k m a ğ a çalışmış ve b ö y l e c e özgürlüğü s a v u n m u ş ; ikinci yazısı ile de, tam aksine "saltık y ö ı ı e t i m " i ö v m ü ş ve b u alanda
168
A. DÎLÂÇAR
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
"toplumsal a n l a ş m a " i s t e m i ş t i r ) . B u üç Ingilizden 100 y ı l sonra, F r a n s ı z l a r d a n J . J .
e p ö n y m o s ) oldu, bir b a ş k a s ı da yine "süel arkhön" g ö r e v i n d e bulundu, din işleri de
Rousseau, Toplumsal Anlaşma
169
(Le Contrat social, 1762) adlı y a p ı t ı ile, insaıdarı geri
"arkhön k r a l " ( a r k h ö n basileus) sanını taşıyan bir a r k h ö n ' a b ı r a k ı l d ı . Y ö n e t i m işle
sin geri "doğa y a s a s ı " n a çevirebileceğini sanmış ve d a y a n a k s ı z kuramlar ortaya koy
rine y a r d ı m c ı olarak da 6 "yasacı y a r g ı ç " (thesmothetes) alındı. B u y a s a c ı l a r d a n D r a
m u ş t u r . Y a p ı t ı şu sözlerle b a ş l a r : "İnsan özgür doğar, ama her yerde ona kelepçe ve
k ö n , M. O. 621 y d ı n d a hemen her suçluyu y a ölüme y a da köleliğe g ö n d e r e n insafsız
a y a k b a ğ ı v u r u l m u ş t u r . Y ö n e t ü i r ve b i r t a k ı m yasalara itaat etmek z o r u n d a d ı r . "
bir yasa meydana getirdi. B u y a s a y ı M. Ö. 594'te S o l ö n ' u n y a s a s ı izledi. D r a k ö n za
Sonra şu a ç ı k l a m a l a r y a p ı l ı r : Devletin esası güç değd, irade, istektir; hukuk devleti
m a n ı n d a 401 kişiden olma bir "meclis" (boule) v a r d ı ; aristokrat (eupatrides) toprak
bu genel isteğe d a y a n m a l ı d ı r . D ö r t b ö l ü m d e şu konular ele a l ı n m ı ş t ı r : 1. A n l a ş m a
sahiplerinin t a r l a l a r ı n ı i ş l e y i p ÜTÜnün 1 /6'ini ücret olarak alan " a l t ı c ı ' l a r
(mukavele) y o h ı y l e meydana gelen s i v ü t o p l u l u ğ u n t ü r e y i ş i ; 2. Egemenlik k u r a m ı ve
moroi) yeni kanunla ç o k sıkıştırddılar. Y e n i "yasacı" (nomothetes) olarak iş b a ş ı n a
(hekte-
genel irade; 3. Devletin a n a y a s a s ı ; 4. Sivil din. Rousseau, siyasal erke hak k a z a n d ı
gelen S o l ö n , Atina y a s a s ı n ı "geleneksel yasa" (patrios politeia) haline getirdi, " y ü k
ran niteliğin zenginlik ve soyluluk olduğunu ileri süren eski g ö r ü ş ü y ı k m a k ve dev
leri hafifletti"
letin y ö n e t i m i n e bu devleti kendi üretici emeği ile ayakta tutan emekçilerin katdroa-
1. "pentakosiomedimnon" (500 Ölçek [medimnos] tahıl, y a ğ y a da ş a r a b ı olanlar,
sını istemiştir. F a k a t esasında, "toplumsal a n l a ş m a " k u r a m ı , önce şu k u r a m ı kabul
y a n i zenginler), 2. "hippeis" ("athlar", 300 ölçeği olanlar), 3. "zeugitai" (çiftçiler, 200
(seisakhtheia), v a r l ı ğ a ve vergiye göre şehir h a l k ı n ı d ö r t sınıfa a y ı r d ı :
etmekle b a ş l a r : K i ş i o ğ l u n u n y a p t ı ğ ı y a s a l a r ı n dışında, onun ü s t ü n d e ve onun öncülü
ölçeği olanlar), 4. "tentes", ı r g a t l a r ) . Solön, bu d ö r d ü n c ü sınıfı da şehrin b ü y ü k kuru
olarak, "doğa y a s a s ı " v a r d ı r . Hobbes'a göre, insan y a p ı s ı "adalet" ten daha çok
lu olan "ekklesia"ya aldı. A r k h ö n ' l a r birleşik olarak g ö r e v g ö r m e y e başladı. Y a s a m a
T a n r ı vergisi "hakkaniyet"e (İng. equity)
o r g a n ı olan "boule"de değişiklik y a p d d ı , bu kurula getirilecek her iş önce "400'ler
dayanan
"doğa y a s a s ı " y a d a "doğal
y a s a " şunu der: D o ğ r u ol, alçak gönüllü ol, merhametli ol, b a ş k a l a r ı n ı n sana ne yap
K u r u l u " ndan, a r k h ö n ' l a r ı n y a r g d a r ı da yeni kurulan ve "heliaia" denilen demok
masını istersen sen de onlara ö y l e y a p ; y a n i bir çeşit "gentlemen's agreement", centil
ratik bir genel kuruldan geçirilmeğe başlandı. "400'ler K u r u l u " n a yasa işleri için
menler anlaşması. A h l â k b a k ı m ı n d a n kabul edilebilir bir k u r a m sayılabÜirse
de,
"prytaneis" denilen y a r d ı m c ı bir yarkurul eklendi; "areis pagos" bir anayasa y ü k s e k
"toplumsal a n l a ş m a " , tarihte, ö n - t a r i h t e h i ç g ö r ü l m e m i ş t i r ; b ö y l e bir k u r u l u ş ve
denetim kurulu şeklini aldı. "Demos" denüen halk t o p l u l u ğ u n u n k a t m a n l a r ı şunlar
ö r g ü t e r a s t l a n m a m ı ş t ı r . B u n u n aksine, Aristo'nun dediği gibi, "insan politik bir
d ı : 1. "pedieis" (zenginler), 2. "paralioi" (orta halliler), 3. "diakrioi" (fakirler); k r ş .
h a y v a n " olarak, "doğal y a s a " yerine "ulusal yasa"larla ö r g ü t l e n m i ş ve eski çağlar
Kutadgu
dan beri devletin t a n r ı s a l bir kaynaktan çıktığına i n a n m ı ş , k r a l l a r ı n "tanrısal hak"-
gaylar" (fakirler).
Bilig'de
1. "baylar" (zenginler), 2. "orta kişiler"
(orta halliler), 3. "çı-
kını da tanımıştır. Kutadgu Bilig'de bu esası b e n i m s e m i ş t i r : Y u k a r d a açıklandığı gibi, Y e n i Eflatunculuk (Plötinos) - F a r a b î - "feyz" k u r a m ı - T a n r ı - Y a l a v a ç -
Ç. "Devlet Bilgisi"
ve " y a l a v a ç hırkasını g i y m i ş " sanılan ilig (bey). Y e r y ü z ü n d e meydana gelen ilk uygar topluluklara yasa verenler de bu esastan
Atina
Anayasası
olarak:
(Politeia ton A t h e n a i ö n ) adlı y a p ı t ı n d a
Atina'ya değgin bu
a y r ı l m a m ı ş l a r d ı r : E s k i Mısır'da Menes, Girit'te Minos, Hindistan'da Manu, I s r a ü ' d e
bilgiyi veren Aristo'ya göre üç tÜT h ü k ü m e t şekli v a r d ı r : 1. K r a l erki ( m o n a r ş i ,
Musa, Atinaldar'da D r a k ö n ile Solon, S p a r t a l ı l a r ' d a Lykourgos, Romaldar'da da Numa
Y u n . monarkhia), 2. Beyler erki (aristokrasi, Y u n . aristokratla) y a da, bunun bir de
Pompilius. Bunlardan D r a k ö n , y a s a c ı olarak "zalim" s a y d m ı ş t ı r . Atina ve Sparta
ğişiği olarak: Değerliler erki (zenginler ve şerefi sevenler, Y u n , timokratia) 3. Toplum
y a s a l a r ı " ş e h i r - d e v l e t " (poleis) y a s a l a r ı idi. Sparta'da y u r t t a ş l a r "eşitler"di (homoioi),
erki (demokrasi, Y u n . demokratla). Bunlar kimi vakit çığırından ç ı k a r a k y o z l a ş ı r ,
getirirdi, köle sayısı azdı, Y u n a n l ı y a
1. K r a l erki, zorba erki (tiranlık, Y u n . tyrannis) olur, 2. Beyler erki, t a k ı m erkine
b a n c ı k o m ş u l a r (perioikoi) a y r ı s a y d ı r d ı . B i r süre sonra "eşitler" ikiye b ö l ü n e r e k
(oligarşi, Y u n . oligarkhia) ç e v r i l i r , 3. Toplum erki de a y a k t a k ı m ı erki (oklokrasi,
alt k a t m a n ı "helot"lar (heilotes) meydana
"alt a ş a m a " (hypomeiones) sınıf ortaya çıktı. Ş e h i r - d e v l e t t e i k i kral (basileus) v a r d ı .
Y u n . okhlokratia) y a da b ü s b ü t ü n y o z l a ş a r a k , erksizlik (anarşi, Y u n . anarkhia) şek
"Apella" denilen geniş ve t ü m halk t o p l a n t ı s ı y a p d ı r , parlamento ve senato niteli
line girer. J . J . Rousseau da bu şekilde d ü ş ü n m ü ş t ü r . 1919'dan bu yana, t e k n i k l e ş e n
ğinde olan 28 kişilik "ihtiyar meclisi" (gerousia) seçilirdi. Y ö n e t i m ve y a r g ı , k r a l l a r ı n
d ü n y a n ı n y ö n e t i m i için "teknikçiler erki" (İng. technocracy, W . H . Smyth) de isten
temsilcisi olan ve "gerousia" t a r a f ı n d a n da onaylanan 5 "bakan"a (ephoreia) bırakı
m i ş t i r ; kapitalizmin ü s t ü n olduğu yerlerdeki h ü k ü m e t l e r e de yer yer "zenginler erki'
lır, 7-30 y a ş a r a s ı n d a her erkek asker disipliniyle d e v l e t ç e eğitilir, g ö r e v l e r d e k u l l a n ı
(İng. plutocracy, Y u n . ploutus
lır, 30 y a ş m a geldiğinde zorunlu olarak evlenir, yine asker disipliniyle y a ş a r , "toplu
re, L a t . administratio) "hizmet" k a v r a m ı n a
=
zengin) denmektedir. Ne de olsa " y ö n e t i m " (ida
yemek"lere (syssition) k a t ı l ı r ve 60'ına kadar devlete vergi ö d e r d i . Atina b a ş k a idi.
"bakan": "bakan"m Latincesi minister = hizmet etmek. Kutadgu
=
bağhdır;
"eskiden
"nazır",
şimdi
h i z m e t ç i , g ö r e v l i , bakan, L a t . ministro,
M.O. 752'den sonra orada a r t ı k kral yoktu; i k i k r a l ı n yerini, seçimle gelen 9 " b a ş b u ğ "
ministrare
(arkhön) almıştı. E s k i d e n k r a l ( a r k h ö n basileus), süel yetkisini "süel b a ş b u ğ " a (pole-
v a r d ı r , parlamento, senato ve herhangi bir halk t o p l u l u ğ u , ö r g ü t ü , kurulu, k u r u m u ,
Bilig'de
T a n r ı ' n ı n feyzinin feyzi olan
ilig
m a r k l ı ö s ) bırakırdı. M . Ö. 752'den sonra 9 " a r k h ö n " dan biri "baş a r k h ö n " (arkhön
d e r n e ğ i n d e n söz e d d m e m i ş t i r ; ilig'in b a ş d a n ı ş m a n ı (er ögi), b a ş b a k a n ı (vezir),
ba-
K U T A D G ü B İ L Î G İNCELEMESİ
A. D Î L Â Ç A R
170
k a n l a r ı ve atadığı görevliler v a r d ı r . " Â l i m " l e r (bilgeler) sınıfı ber halde
Bluntschli: Allgemeine
Staatslehre (Genel Devlet Bilgisi, 1875), G. ve E . Kücheııhoff:
"aklî ve nakli" bilim b ü y ü k l e r i n i de içine almıştı. Y ö n e t i m i n i n başlıca amacı, sık
Allgemeine
(Genel Devlet Bilgisi, 5. bas.
sık belirtildiği gibi, h a l k ı n gönenci idi.
The Growth of Political
Devlet ve h ü k ü m e t konusunda klasik yazarlardan Montesquieu,
"ulema'yı,
171
Yasaların
Ruhu (De l ' E s p r i t des Lois, 1748) adlı y a p ı t ı n d a , cumhuriyeti, aristokrasiyi, monar ş i y i , despotluk-tiranlığı gözden geçirmiş, en i y i h ü k ü m e t şeklini ingiltere krallık ti pinde b u l m u ş t u r : "şartlanmış krallık", 1215'te k r a l ı n yetkilerini Magna Charta ile kısan, 1628'de I . Charles'a "Haklar Dilekçesi"ni (Petition of Rights) veren, 1629'da ona " B ü y ü k Sitem" i (Great Remonstrance) okuyan, 1649'da onu ölümle cezalandı ran, 1689'da I I . Charles'a karşı y u r t t a ş ı n yasal h a k k ı n ı korumak için, ona "Habeas Corpus" y a s a s ı n ı kabul ettiren özgür İngiliz h ü k ü m e t i . B u n d a n b i r k a ç y ı l sonra, İngilizlerden Jeremy B e n t l ı a m , Hükümet ment, 1776) ile Ahlâk
ve Yasama İlkeleri
Üzerine Bir Yazı
(Fragment on Govern
(Principles of Morals and Legislation, 1789)
adlı y a p ı t l a r ı y l e , h ü k ü m e t i n , f a y d a c ı l (utilitarian) ilkeler üzerine k u r u l m a s ı n ı iste miştir, yani "en b ü y ü k halk çoğunluğunun en b ü y ü k ölçüde kut ve gönenci". B u n a göre de a h l â k ve siyaseti ayarlama, h ü k ü m e t şeklini saptama, zevk ve acıyı hesapla ma, insanın etkinliğini inceleme, suç ve cezaları d e ğ e r l e n d i r m e . Y i n e a y n ı y ı l l a r d a , A m e r i k a l ı l a ş m ı ş İngilizlerden Thomas Paine, İnsan
Hakları
Staatslehre
1967),
Ch. H . Macfiwain:
Thought in the West ( B a t ı d a Siyasî Düşüncenin
13. bas. 1963), G. Möbius - O. H . von der Gabelentz:
Politische
Gelişmesi,
Theorien
K u r u m l a r T a r i h i , 3. bas. 1963), L . Strauss - J . Cropsey: History of Political phy
(Siyasî Felsefe Tarihi,
1963), G. Salomon - Delatour:
(Modern Devlet Bilgileri, 1965), F . W. Foerster: Politische
Moderne Ethik
4. bas. 1956), N . L u h m a n n : Theorie der Verwaltungswissenschaft
(Siyasî Philoso
Staatslehren
(Siyaset
Ahlâkı,
(Yönetim
Bilgisi
K u r a m ı , 1966), W . Thieme: Verwaltungslehre ( Y ö n e t i m Bilgisi, 1967), K . C. Wheare: Modern Constitutions
(Modern Anayasalar, 2. bas. 1966), ve
1913-1914 y ı
lında ders k i t a b ı olarak o k u d u ğ u m şu y a p ı t : Woodrow Wilson: The State - Ele ments of Historical
and Practical
Politics (Devlet - Tarihsel ve Kılgısal
Siyasetin
A n a Öğeleri; Son K o n u l a r ı : Özet: Anayasal ve Y ö n e t i m s e l Gelişmeler; H ü k ü m e t l e r i n Niteliği ve Şekilleri;
Yasa:
A m a c ı , New Y o r k , 1889 Origin
and Development
Niteliği ve Gelişimi; H ü k ü m e t i n G ö r e v i ;
Hükümetin
ve son b a s k ı l a r ) . A y r ı c a bkz. E . A . Westermarck: The of
Moral
Ideas
(Ahlâkla
İlgili
Fikirlerin Doğuşu ve
Gelişimi) 2 cilt, 1906-1908.
(The Rights of Man,
Devlet konusunu burada kapatmadan önce, bu kapsama bağlı bulunan A t a t ü r k
1790-1792) adlı y a p ı t ı n d a , doğal h a k l a r ı h ü k ü m e t i n v e r d i ğ i haklarla k a r ş ı l a ş t ı r m ı ş ,
çülüğe ve A t a t ü r k devletçiliğine de kısaca d e ğ i n m e k yerinde olacaktır. A t a t ü r k , si
ileri fikirler ö n e r m i ş , yeni sistemleri ve F r a n s ı z Devrimini tutumcu ingiltere'ye karşı
yasal, toplumsal, ekonomik ve k ü l t ü r e l y ö n l e r i bulunan ilkelerini y a l n ı z kuramsal,
s a v u n m u ş t u r . X I X . y ü z y ı l o r t a s ı n d a F r a n s ı z l a r d a n Auguste Comte, Olgucul
Siya
ülküsel olarak değil, kılgısal, uygusal olarak da ortaya k o y m u ş , gerçekleştirmiş ve
set Sistemi ( S y s t è m e de Politique positive, 1851-1854) adlı y a p ı t ı n d a , felsefede kur
y a ş a t m ı ş t ı r : Egemenlik ulusundur; devlet işlerine din k a r ı ş m a z ; eğitim-öğretim bil
duğu "olguculuk"u (positivisme) siyasete de u y g u l a m ı ş t ı r :
giyi, yeni harflerle, k ö y e kadar g ö t ü r m ü ş t ü r ; halkevleri k u r u l m u ş t u r ; y a ş a m d a en
İnsanlıkla
(humanité)
ilgili yeni kavramlar, b u açıdan insanlık, toplumsal sorunlar, ö d e v l e r ve haklar; in
gerçek k ı l a v u z bilimdir; acunda b a r ı ş , yurtta b a r ı ş ; toplumda sınıf ve ayrıcalık yok
sanlığa tapma, "olgucul takvim", yani insanlığa hizmet e t m i ş olanları takvime geçi
tur; y u r t t a ş l ı k h a k l a r ı n d a erkek ve k a d ı n e ş i t t i r l e r ; T ü r k olarak b a t ı y a y ö n e l m i ş i z
rerek, belli günlerde onları anmak, şereflendirmek. İngilizlerden Stuart Mill, Özgür
dir; u y g a r l ı k y a s a s ı gelmiş y e r l e ş m i ş t i r ; ilerlemede herkes için fırsat eşitliği sağlan
lük Üzerine
(Utilitarianism,
mıştır; iş y a s a s ı v a r d ı r ; s ö m ü r ü c ü l ü k y a s a k t ı r ; devlet, emek ve e m e k ç i y i korur, bu
adlı y a p ı t l a r ı n d a , düşünüş ve t a r t ı ş m a ö z g ü r l ü ğ ü n ü s a v u n m u ş ; bireyciliğin
alanda her şeyi d ü z e n l e r ; T ü r k , ö v ü n , çalış, g ü v e n ( A t a t ü r k ç ü l ü k için son olarak bkz.
1863)
Bir Deneme (Essay on Liberty, 1859)
ile Faydacılık
(individualism), insanlar için gönencin bir koşulu o l d u ğ u n u s ö y l e m i ş ; bireyler üzerin
Prof. D r . Suna K i l i : Kemalism,
de toplum yetkisinin sınırlandırılmasını i s t e m i ş ; adaletin, f a y d a c ı l ı ğ a göre ayarlan masını önermiştir. Y i n e İngilizlerden Herbert Spencer, Toplumbilim (The Study of Sociology, 1876) ile Toplumbilim
İlkeleri
* * *
Araştırmaları
(The Principles of So
ciology, 1876-1896) adlı y a p ı t l a r ı n d a , "evrimci" (evolutionist) bir tutumla, çağdaş u y g a r l ı k için toplumbilimin önemini b e l i r t m i ş , özgür d ü ş ü n c e ile birlikte disiplin de
Robert K o l e j , istanbul, 1969).
D . B i r "Utopia", "Devlet R o m a n ı " ve "Prenslerin A y n a s ı " B u alanda ele alınacak
son konular, yine Kutadgu
Bilig'le
olarak:
karşılaştırılmak
istemiş, a y r ı c a aile toplumbilimini, siyasal ö r g ü t l e n m e y i , y a s a y ı , m ü l k ü , toplumun
üzere ş u n l a r d ı r : "utopia" lar, "devlet r o m a n l a r ı " (Alm. Staatsromane) ve "prenslerin
sanayileşmesini, "betimlemeli toplumbilim" (descriptive sociology) şeklinde incele
a y n a s ı " ( F r . miroir des princes, Alm. Fürstenspiegel).
miştir.
a. Utopia:
Devlet bilgisi (Aim. Staatslehre), yasama bilgisi (Alın. Verfassungslehre), yasa felsefesi (Aim. Reclıtsphilosophie), devlet felsefesi (Aim. Staatsphilosophie), k u r a m ı (Aim. Staatstheorie), siyaset a h l â k ı (Aim. Politische E t h i k ) Kutadgu
Bilig
daha birçok modern y a p ı t l a r l a k a r ş ı l a ş t ı ı d a b i l ı r :
devlet
alanlarında,
Ö r n e ğ i n , J . C.
Utopia, adını İngilizlerden
Sir Thomas More'un 1516'da y a y ı m
ladığı "Utopia"dan almışsa da, ondan önce bu nitelikte olan i k i b a ş y a p ı t y a z d m ı ş t ı r , biri E f l a t u n , ö b ü r ü Cicero t a r a f ı n d a n . B i z burada, en önemli u t o p i a l a r ı biraz a y r ı n t ı l ı olarak t a n ı t a c a k , öbür başlıca y a p ı t l a r ı d a bir i k i satırla nitelemekle yeti neceğiz.
172
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
1. Eflatun (Platon, M. Ö. 427-347: "He Politeia e peri
tés dikés" = Devlet y a da
Utopia'nm
yazdmasmda, Eflatun'un Politeia sı, ,
173
1498'de Amerika'nm ortaya çıka-
adalet üzerine, M . Ö. 389 ile 369 a r a s ı n d a y a z ı l m ı ş t ı r ) : Genel olarak "Devlet" y a da
r d m a s ı , Thomas More'un Avrupa işlerinin gidişi üzerindeki gözetimleri ve düşünce
"Cumhuriyet" adiyle t a n ı n a n , yukarda da söz konusu olan, 10 b ö l ü m l ü bu diyalogun
leri de rol o y n a m ı ş olabilir. K i t a p t a k i Utopia, düşünsel bir a d a d ı r ve yeni bir aya
ö n e m l i k o n u l a r ı , başlıca k o n u ş a n Sokrat olmak ü z e r e , ş u n l a r d ı r : A h l â k l a siyaset
benzer. S ö z d e , oradan Raphael Hythloday a d ı n d a biri ingiltere'ye d ö n m ü ş ve Thomas
birbirinden a y r ı l a m a z ; y a l n ı z erdemliler gerçek saadete erişme yolunu bilir; insan
More'a adadaki durum üzerine bilgi vermektedir. Verilen b u bilgiye göre, ülküsel bir
kendini erdeme z o r l a m a l ı d ı r ; devletin ö d e v i erdemli kişi y e t i ş t i r m e k t i r ; birey devle
cumhuriyet olan bu adada 54 b ü y ü k ve a y n ı tipte y a p ı l m ı ş , güzel şehir v a r d ı r . Ge
tin bir öğesidir; r u h t a ü ç b ö l ü m b u l u n d u ğ u gibi, ş e h i r d e de ü ç sınıf v a r d ı r : E l sanatçı
lenek, görenek, kurum, ö r g ü t ve y a s a l a r ı birdir. Önder ve b a ş k a n l a r ı , en orta boylu
ları ile ı r g a t l a r , asker, h u k u k ç u l a r l a filozoflar; birinci smıfta ılımlılık, ikincide y i ğ i t
ları olan Amaurote adh bir kimsedir. Her şehrin a y n ı s a y ı d a ç i f d i k l e r i ve orada çalı
lik, ü ç ü n c ü d e de bilgelik b u l u n m a l ı ; bireysel adalette olduğu gibi, toplumsal adalet
şan t a r ı m c ı l a r ı v a r d ı r . B u n l a r ı n y a r ı s ı her y d şehre döner, şehirden de a y n ı s a y ı d a
de bu ü ç sınıfın birbiriyle u y u ş m a s ı yolu ile s a ğ l a n m a l ı d ı r ; b u işi k o l a y l a ş t ı r m a k için
yurttaş
bireylerin bencilliğini, kişisel çıkarları yenmek gerekir; bunun için de mal, m ü l k ,
"siphogrant", "tranibore" denilen daha y ü k s e k aşamalı bir g ö r e v l i y e bağlıdır. Cani
çiftliklere
gider. Her 30 aile, "siphogrant" denilen bir görevli seçer; her 10
çocuk ve k a d ı n , toplumun ortak m a l ı haline getirilmeli, erkekli, kadınlı, çocuklu ola
ler, köle olarak çalıştırılır. Toplumcu k a v r a m l a r ı olan More, bu y a p ı t ı n d a ingiltere'
rak birlikte y a ş a m a l ı , çalışmalı, yemeli, i ç m e l i , y a t m a l ı ; devlet, evlenmeleri denet
deki yolsuzluklara i ş a r e t etmiş, hırsızların i d a m edilmesini, topraktan alman y ü k s e k
lemeli; çocuk d e v l e t ç e y e t i ş t i r i l m e l i ; ü r e t i c i l e r e , işçilere ve k ö y l ü l e r e yeteri kadar
k i r a l a r ı , toprakların^ s ü r m e y e n toprak sahiplerini, t a r ı m c d ı ğ m gerilemesini, y a ş a m
mal h a k k ı t a n ı n m a l ı ; herkesin toplumdaki y e r i ve a ş a m a s ı , anıklık ve y e t e n e ğ i n e
pahalılığını, ahlâksızlığı, p i y a s a y ı tekelleri a l t ı n a almış olan açgözlü zenginleri hep k ı
göre o l m a l ı ; g ö r e v l e r e yetenekli kişiler a t a n m a l ı ; devlet, d ü z e n ve uygulu, bilgili,
n a m ı ş t ı r . Utopia'da yasam t o p l u m s a l d ı r ; t e m b e l l i ğ e hiç göz yumulmaz, fakat zorun
güçlü, akıllı, adil ve d o ğ r u olmalı; y ö n e t i m , bilginliğe d a y a n m a l ı ; askerler akıncı de
lu çalışma kısa t u t u l m u ş t u r ; fabrikalar genel gönenci sağlayabilecek kadar çalışır.
ğil, savunucu ve koruyucu o l m a l ı ; gereksiz incelik ve k a b a l ı k t a n s a k ı n m a l ı ; v ü c u d u
Herkesin öğrenimi t a m d ı r , herkes k ü l t ü r l ü , f a y d a l ı edebiyatla ilgilenir. Herkes toplu
jimnastikle, ruhu da müzikle eğitmeli; devleti y ö n e t m e k için y a yöneticiler filozof,
halde (communal) y a ş a d ı ğ ı için, ç a l ı ş m a d a n , ü r e t i m d e n , t ü k e t i m d e n geniş ölçüde ta
y a da filozoflar y ö n e t i c i olmalı; filozof, t ü m bilgiye s u s a m ı ş , b u bilgiyi, yandan k a m u
sarruf edilmektedir. F a k i r yoktur, fazla m a l biriktirmek kimsenin a k l ı n a gelmez.
oyuna k a r ş ı koyan k i ş i d i r ; "adalet devletin o l d u ğ u gibi bireylerin de erdemidir",
A l t ı n ve gümüş h e r g ü n l ü k kaplar, kelepçe ve a y a k b a ğ ı v.b. şeyler için k u l l a n d ı r ,
"bir erdemin çoğunu devlette b u l m a m ı z , azını bireylerde b u l m a m ı z a y a r d ı m eder";
demir, b a k ı r gibi; altının b a ş k a bir değeri yoktur. E n y ü k s e k ü l k ü , genel saadetin ve
i n s a n l a r ı n çoğu, k a r a n l ı k bir m a ğ a r a y a g i t m i ş olan ve d ı ş a r d a yanan ateşin b a ş k a
gönencin sağlanmasıdır. Genel görevlüer bireylerden ü s t ü n tutulur; y a s a y a a y k ı r ı
insanların
d a v r a n a n l a r ı n cezası köleliktir. Y a s a l a r m sayısı pek azdır, ç ü n k ü insanları b i r ç o k y a
mağaranın
içine y a n s ı t t ı ğ ı gölgeleri g ö r ü p gölgeyi gerçek v a r l ı k sanan
ahmaklara benzer; filozof y ö n e t i c i , b u y a n l ı ş ı halka gösterip d ü z e l t m e y e çalışmalı dır. Eflatun, Şölen
(Symposion) adlı y a p ı t ı n d a d a benzer k o n u l a r ı t a r t ı ş m ı ş t ı r .
salara b a ğ l a m a k , b u n l a r ı n ezberlenmesini zorunlu tutmak, bireyleri gereksiz olarak uğraştırır, yorar y e özgürlüklerini kısıtlar. S a v a ş ı kimse sevmez. B o ş k a l m ı ş olan top r a ğ ı işlemek isteyenleri engelleyenlere k a r ş ı s a v a ş d ı r . Utopia'da t ü r l ü dinler v a r d ı r ,
2. Marcus Tullius Cicero (M. Ö. 106-43: D e república
— Cumhuriyet ü z e r i n e ,
M. Ö . 5 1 ) : A l t ı b ö l ü m l ü b u diyalogla Cicero, E f l a t u n d a n esinlenmiştir. Y a p ı t , Dev let ten daha ılımlı ve gerçeğe daha y a k ı n d ı r . R o m a ' n ı n tarihi ve o çağdaki durumu esas alınmıştır. E l e alman ü ç konu ş u n l a r d ı r : Devlet şekli, anayasa, adalet. Önce
fakat put ve suret y a s a k t ı r . Herkes, bağışladığı nimetler için T a n r ı y a dua ve t e ş e k k ü r eder. 4. F r a n ç o i s Rabelais (1494-1553: Gargantua
et Pantagruel
( = Gargantua ile
m o n a r ş i , aristokrasi, demokrasi t a r t ı ş d m ı ş , b u n l a r ı n a y r ı a y r ı tek b a ş l a r ı n a değerli
Pantagruel, 5 b ö l ü m , 1533-1567): A l a y l ı bir k a h r a m a n l ı k r o m a n ı b i ç i m i n d e y a z ı l
olmadığı s ö y l e n m i ş , Roma'da olduğu gibi, her ü ç şeklin k a t ı ş t r r d a r a k düzgün bir b ü
mış bir u t o p i a ' d ı r . Sir Thomas More'un "Utopia" s ı n d a n e t k i l e n m i ş olabilir. Başlıca
t ü n haline-getirilmesi uygun g ö r ü l m ü ş t ü r . A n a y a s a n ı n tek bir kişi tarafmdan değil,
k a h r a m a n l a r ı ş u n l a r d ı r : Dev bir kral olan Grangosier, ( = İ r i boğaz) oğlu dev Gar
y ü z y ı l l a r ı n t e c r ü b e s i göz ö n ü n d e bulundurularak, halk t a r a f ı n d a n y a p ı l m a s ı öneril
gantua, torunu dev Pantagruel, bunun açıkgöz ve ç a p k ı n a r k a d a ş ı Panurge, dinç
miştir. Toplum y a s a l a r ı , gereklikten ve g ü ç t e n d o ğ a r , buna d a adalet denir. Y a p ı t ı n
ve etkin bir d i n a d a m ı olan F r è r e Jean. R ö n e s a n s
sonunda Scipio Aemilianus bir d ü ş görür, b a b a l ı ğ ı Scipio Africanus ona g ö r ü n ü r ve
Rabelais, o r t a ç a ğ ı n
vatana iyilik edenlere ö l ü m s ü z l ü k v a a t eder. 3. Sir Thomas More ( L a t . Morus, 1478-1535: De optimus de nova Ínsula paideia'smı
önünde
bulundurmuş
utopia'da onun dar
görüşlerinden ve b a s k ı s ı n d a n k u r t a r ı p , geniş ç e v r e n l e r e , n e ş e y e , gönence, ansiklo rei publicae
statü
sive
U-topia ( = E n i y i cumhuriyet d u r u m u y a da "Hiç-bir yer" adlı y e n i
ada, 1516): Latince bu y a p ı t ı yazarken More, ö r n e k olarak
çağında yazdan b u
skolastik tutumunu yermekte, b ü g i y i ve y a ş a m ı
Ksenophön'un
Kyrou
y a da ondan genel olarak esinlenmiş olabilir.
pedik etraf h öğrenime k a v u ş t u r m a k istemektedir: D i n ve mezhep a y r ı l ı k l a r ı nedeni ile yapdan s a v a ş l a r g ü l ü n ç t ü r , rahip ve rahibeler erkin y a ş a m a l ı , evlenmeli, insanlar yemeli, içmeli,
borçlanman,
çalışıp ö d e m e l i ve b u güzel d ü n y a y ı g ö n e n m e l i d i r .
Y a ş a m ı n ı n belgileri ş u n l a r d ı r : "Dilediğini y a p " ( F a y ce que vouldras)
ve " İ ç "
KUTADGü BİLİG İNCELEMESİ
A. D l L Â Ç A R
174
(Trinck!), ç ü n k ü insan g ü l m e k için y a r a t ı l m ı ş t ı r .
1
Rabelais gençliğinde
rakiplikten
utopia'sıdır. X I X . y ü z y ı l ı n ilk y a r ı s ı n d a F r a n s ı z i k t i s a t ç ı l a r ı n d a n Charles Fourier ile Etienne Cabet'de, İngilizlerden de Robert Owen'de bunun etkisi görülür.
çekilerek Montpellier Üniversitesin'de o k u m u ş ve hekim o l m u ş t u . 5. John Valentin Andrea (1586-1654: Rei publico,
175
Christianopolitanaè''descrip-
12. Bernard de Mandeville (1670-1733: The Fable of the Bees = Ardarm Ma
tio (— Christianopolis - "Hristiyan ş e h r i " - cumhuriyetinin betimlemesi,^ 1619):
salı, 1714). A l t - b a ş l ı ğ m d a "ya da kişisel erdemsizikler, toplumsal yararlar"
Dinsel bir utopia'dır, "pietist" ye "mistik".
vate vices, public benefits) denmektedir. Şiir olarak 1705 teki ilk y a y ı m ı n d a başlık
6. Tommaso Campanella (1568-1637: Civitas B i r italyan filozof t a r a f ı n d a n Kyrou
paideia'sından,
solis ( — G ü n e ş
şehri,
1623):
Latince olarak y a z ı l a n bu Utopia, K s e n o p h ö n ' u n
Eflatun'un d a
Politeia'smdan
esinlenmiştir.
B u n a göre,
Güneş b ü y ü k bir şehirdir; Güneşlilerin ö r g ü t ü ve y a ş a m ı , E f l a t u n d a ve Thomas More'da açıklanan toplumsal bir düzen üzerine k u r u l m u ş t u r . Zenginlik, yönetim,_ diri, çalışma, s a v a ş hep toplumsal kavramlara uygun olarak gösterilmiştir. 7. Sir
(pri
j
Francis Bacon (1561-1626: Nova Atlantis
=
Yeni
"Homurdayan arı k o v a n ı y a da namuslu kişilere çevrilen hileciler" (The Grumbling Hive, or Knaves Turn'd Honest) idi. 1714'teki b a s k ı d a d ü z y a z ı bir önsöz v a r d ı r , ingiltere'ye yerleşmiş olan H o l l a n d a l ı bu hekimin y a p ı t ı n d a ingiltere'nin 1705'teki durumu (Yedi Y ı l Harbi) yerilmektedir. A y r ı c a , doğal olarak insanın alçak bir yara t ı k olduğu s ö y l e n m e k t e , toplum ve devlet birbirini sokup yok etmeğe çalışan arılar k o v a n ı n a benzetilmektedir. Y a z a r a göre insanın d a v r a n ı ş l a r ı i y i ve k ö t ü y a da değer l i ve değersiz, alçak ve y ü k s e k b i ç i m i n d e ikiye a y r ı l a m a z ; her erdemin k ö k ü n d e ben
Atlantis, 1626):
cillik bulunur. İnsan d o ğ u ş t a n k ö t ü d ü r . Filozoflarla devlet a d a m l a r ı , y ö n e t i m i ve
B ü y ü k filozof Bacon da bu y a p ı t ı Latince olarak y a z m ı ş ve utopia'sını bir adada k u
toplumun d a y a n ı ş m a s ı n ı y a l m l a ş t ı r m a k a m a c ı y l e " y ü k s e k y a ş a m " k a v r a m ı n ı yarat
r u l m u ş ülküsel bir topluluk olarak b e t i m l e m i ş t i r . Sözde, Pasifik Okyanusunda bulunan
mışlardır, k i gerçekte bir hayaldir. D ü n y a y ı y ö n e t e n güç, erdemsizlik, zenginlik ve
Bensalem a d ı n d a k i bu a d a y ı gezen bir kimse orada H r i s t i y a n l ı k , bilimsel a r a ş t ı r m a
g ü n ü n ü gün etme isteği ve çabasıdır, insan daima bunun için çalışır ve y a ş a r . B u ni
ve felsefe üzerinde k u r u l m u ş bir devlete rastlar. A r a ş t ı r m a özeğinin a d ı " S ü l e y m a n ' ı n
telikte, yani olumsuz olan bir utopia'ya "anti-utopia" (Alm. Gegenutopie) denir.
E v i " dir (Solomon's House). B u adadan kimse ayrdmaz. Y a l n ı z , arada bir "Işık T ü c c a r l a r ı " (Merchants of Light) denilen kimseler gidip d ü n y a y ı dolaşır, y e n i b u l u ş l a r ı ve yeni fikirleri öğrenip adaya haber getirirler. "Atlantis", tarihten önce Atlas Okya nusunda b a t m ı ş olduğu sanılan bir karaya verilen a d d ı r . Bacon'a göre " Y e n i Atlan
Daniel Defoe (1660—1731: Robinson Crusoe, 1719). B i r gezi ve macera ro
gerçekte, k ö k l ü bir siyasal r o m a n d ı r . Y a z a r ı Daniel Defoe siyasetle de u ğ r a ş a n bir a d a m d ı . Partisi h ü k ü m e t erkini yitirince, Defoe, özünü bu r o m a n ı yazmakla doyurdu:
tis", bunun, Pasifik Okyanusunda b u l u n m u ş olan bir benzeridir. 8. S. Golt: Nova Solyma
13.
m a n ı , hatta çocuk ve gençlik h i k â y e l e r i n i n b a ş y a p ı t l a r ı n d a n biri sayılan bu roman,
"Siyasette yenildim, ama y a r a t t ı ğ ı m a d a n ı n k r a l ı oldum." demek istedi. U y r u ğ u da
( = Y e n i K u d ü s , 1648). Teokrasi ilkesi ü z e r i n e kurul
muş bir din utopia'sıdır.
v a r d ı , bir cuma günü yaband k ı y ı c ı l a r d a n k u r t a r d ı ğ ı ve Cuma (Friday) adını v e r d i ğ i adam. Adada Robinson egemendir, u y r u ğ u n u n kendine kesin boyun eğmesini ister
9. James Harrington (1611-1677:
The Commonwealth
of
Oceana =
Oceana
ve onu yere y a t ı r a r a k ayağını başının ü s t ü n e koyar. B u tutum, Defoe'nun otoriter,
Cumhuriyeti, 1656). B u ingiliz devlet k u r a m c ı s ı n ı n y a p ı t m d a yine Okyanusya'da
bireycil (individualiste), uygar ve disiplini sever
Oceana adı verilen h a y a l î bir a d a d a y ı z . Adada Olphaus Megaletor admda biri ülküsel
Crusoe" bir roman tipi olmuş, fırtına sonunda b ö y l e ıssız adalara düşme olayını konu
olduğunu
gösterir.
"Robinson
bir cumhuriyet k u r m u ş t u r . B u n a göre cumhuriyet en i y i devlet rejimidir. Adada m ü l
alan romanlara "röbinsonade" d e n m i ş , J . J . Rousseau "doğal h a y a t " ı bundan esinle
k ü n dengesi, hangi smıfm y ö n e t m e n olacağını bildirir; m ü l k ç o ğ u n l u k l a t o p r a k t ı r ;
nerek ileri s ü r m ü ş (Emile r o m a n ı , 1762), bu yolda 1813'te i s v i ç r e l i Alman
toprak daima çoğunluğun elinde k a l m a l ı , azınlığın eline g e ç m e m e l i d i r ; h ü k ü m e t gö
Johann Rudolf Wyss, isviçreli
revlileri daima belli bir süre için oyla seçilmelidir.
roman y a z m ı ş t ı r .
10. Gabriel de Foigny (1630-1692: de Jacques
Sadeur
=
La terre australe
Bilimeyen g ü n e y k a r a s ı :
Jacques
inconnue:
les aventures
Sadeur'ün
maceraları,
1676) . S ı r a d a n bir keşiş olan yazar, Orta Avrupa'da kısa bir geziden sonra m a n a s t ı
Robinson
14. Jonathan Swift (1667-1745: mote Nations of the World =
yazarı
(Der schweizerische Robinson) adlı bir
Gulliver's
Travels into
Several
Distant
Re
Gulliver'm, y e r y ü z ü n d e k i birçok uzak uluslara yap
tığı geziler, 1726). B u y a p ı t da, esasında, cüceler ve devlet y u r t l a r ı n ı anlatan bir ço
r ı n a k a p a n m ı ş ve h a y a l î bir d ü n y a gezisinin h i k â y e s i n i ü t o p i k bir b i ç i m d e y a z m ı ş t ı r .
cuk r o m a n ı o l m a y ı p , felsefî b ü y ü k ve eşsiz yergidir, acı bir " k a r ş ı t - u t o p i a " (anti-
K i t a b ı n k a h r a m a n ı Jacques Sadeur, Thomas More'a uyarak ü l k ü s e l bir d ü n y a y ı be
utopia). R o m a n ı n k a h r a m a n ı Lemuel Gulliver, cerrah, kaptan ve gezgin olarak gördü
timlemeye çalışmış,, m ü l k ü toplumun m a l ı olarak göstermiş, dinin de öğretişiz, pa-
ğü yerleri ve i n s a n l a r ı a n l a t ı r : Lilliput'taki cüceler, Brobdingnag'daki devler, L a -
pazsız ve ayinsiz "doğal bir d i n " olmasını istemiştir.
puta'daki "soyut a y d ı n l a r " , Balnibarbi'deki " Y ü c e Akademi", Glubbdubdrib'deki hikâyesi,
sihirbazlar, Luggnagg'daki Struldbrug denilen "ölümsüzler", adsız bir adada Yahoo
1677) . ü r e t i m d e o r t a k l a ş a c a l ı k (collectivisme) ilkesi üzerine k u r u l m u ş bir toplumun
denilen aptal insanları y ö n e t e n Houyhnhnm adlı a k d l ı atlar, kişioğiunu, d ü n y a k ü l -
11.
D . Vairasse: L'histoire
des
Sevarambes
(=
Sevarambe'larm
A. D İ L Â Ç A R
176
KUTADGTJ BİLİG İNCELEMESİ
t ü r ü n ü , u y g a r l ı k denen durumu k ö k ü n e kadar yeren k o r k u n ç bir tablodur; önemsiz
20. D r . Samuel Johnson (1709-1784: Rasselas,
177
Prince
of Abyssinia
= Ras¬
şeylere ölçüsüz değer veren, pireyi deve yapan insanlar (devler) gerçekte çok önemli
selas, Ethiopia Prensi, 1759). Ü n l ü İngiliz y a z a r ı n ı n felsefî bir kısa r o m a n ı d ı r . Esas
olan şeyleri, k ü ç ü k gören, ö n e m s e m e y e n insanlar (cüceler) v.b.
konu, k u t (saadet) a r a m a k t ı r . E s k i Ethiopia'da (Habeşistan), kral ardası saptanmwunderliche
caya kadar, prens ve prensesler uzak bir yerde k a p a t ı l ı r d ı . Prens Rasselas d a k a r d e ş
= Felsenburg - k a y a şehri - a d a s ı : B i r k a ç denizcinin yal
ve k ı z k a r d e ş l e r i y l e birlikte bu duruma düşer. K a p a t ı l d ı k l a r ı yer güzel ve verimli bir
gını, 4 cilt, 1731-1743). B i r p a p a z ı n oğlu olan yazar, bir ara berberlik, c e r r a h l ı k yap
vadidir. Rasselas bir süre sonra b ı k a r ve k ı z k a r d e ş i Nekayah, nedimesi P e k u a h ve
1 5 . Johann Gottfried Schnabel (1692-1752: Die Insel Fata einiger Seefahrer
Felsenburg:
t ı k t a n , askere de gittikten sonra, gezgin olarak ş u r a y ı b u r a y ı dolaşmış ve bu "robin-
şair I m l a c ile birlikte, kutun ne o l d u ğ u n u anlayabilmek için kutlu insan a r a m a ğ a çı
sonade"ı meydana getirmiştir. Albert Julius a d ı n d a biri f ı r t ı n a sonunda d ü ş t ü ğ ü gü
karlar. B i r ara kut, us ve anlayışın ö n e m i n i , isteklerin de dizginini ç e k m e y i bilen bir
zel ve verimli bir adada, ülküsel bir ş e h i r - d e v l e t kurar: " K a y a ş e h r i " (Felsenburg).
filozofata b u l u n d u ğ u sandır, fakat bu adam y ı k ı m a u ğ r a y ı n c a bu öğretinin iflas etti
B u , "Robinson Crusoe" da da olduğu gibi, u y g a r l ı k t a n bir " s ü r g ü n " değil, bir "sı-
ği anlaşılır. Rasselas ve y a n ı n d a k d e r her yerde kuta acı ve tasa karıştığını görürler.
ğ m m a " d ı r . Y a p ı t t a , X V I I . , X V I I I . y ü z y ı l A l m a n y a s ı ' n d a k i durum, adadaki ülküsel,
Sonunda Pekuah bir m a n a s t ı r a girmeğe, Nekayah ö ğ r e t m e n , Rasselas da bdgin ve
ü t o p i k durumla k a r ş ı l a ş t ı r d m ı ş ve eleştirdmiştir.
kral olmaya, Imlac ise y a ş a m ı n ı gelişi güzel sürmeğe karar verirler. Hepsi y u r t l a r ı n ı
1 6 . L u d v i g Holberg (1684-1754:
Nicolai
Klimii
iter
subterraneum
( = Niels
Klim'in Y e r a l t ı n a İnişi, 1741). D a n i m a r k a l ı b ü y ü k sahne y a z a r ı n ı n Latince y a z d ı ğ ı bu yergili utopia'sı, M o n t e s q u i e u ' n ü n
Fars
Mektupları
(Lettres persanes,
1721)
arzularlar ve y e r y ü z ü n d e en i y i yerin orası o l d u ğ u n u kabul ederler. 21. Louis Sébastien Mercier (1740-1814 : L'an 2440: rêve s'il en fut
jamais
= 2 4 4 0 Y ı l ı , Eğer Gerçekten Olmuşsa, B i r D ü ş , 1770). B i r hayal ve önceleme (antici
k a l ı b ı n d a , toplumsal alışkıları, yanlış ö ğ r e t i ve i n a n ç l a r ı , dinsel ö n y a r g d a r m ı , si
pation), y a n i y ı l l a r sonra olacak, olması beklenen, sanılan, umulan ve dilenen şey
yasal y a ş a m ı , aşk ilişkilerini,
k a d ı n l a r ı , ç a p k ı n l a r ı , zenginleri k ı n a m a k t a d ı r . Hikâ
lerin hayalini kurma utopia'sıdır. Y a z a r 1770 y ı l ı n d a , 1670 y d sonra Fransa'da gö
yede, Niels K l i m , bir g ü n k u y u y a indiğinde ip kopar, K l i m sonsuz olarak düşer, önce
r ü l m e s i istenen güzel şeyleri düşlemiş, ruhundaki istek ve dilekleri cisimleştirerek,
Nazar gezegenine ulaşır, sonra Martinia'ya geçer ve oralarda g ö r d ü k l e r i n i , b a ş ı n d a n
b u n l a r ı bir d ü ş olarak a n l a t m ı ş t ı r .
geçenleri anlatır. Y a y ı m l a n ı r
y a y ı m l a n m a z b ü y ü k t a r t ı ş m a l a r a yol a ç a n
bu ya
p ı t az sonra "Niels K l i m s underjordiske Rejse" başlığıyle D a n c a y a da ç e v r i l m i ş tir.
Holberg'm
a y n ı nitelikte
(Sganarelle'in felsefe yurduna
olan
Sganarels
Rejse
til det philosophiske
y a p t ı ğ ı yolculuk, 1754) adlı bir y a p ı t ı
Land
da v a r d ı r .
Sganarelle, Molière'in y a r a t t ı ğ ı , "halkın s a ğ d u y u s u " n u temsil eden bir tiptir. 17. S. Berington:
Denkwürdigkeiten
Gaudentios
von
Lucca
(=
Lucca'h
Gaudentios'un andan, 1753). Almanca bir "robinsonade" d ı r .
ou la Basiliade
du célèbre
Pilpai
=
23. Nicolas E d m e
Restif de la Bretonne
(1734-1806:
La découverte
australe
par un homme volant = U ç a n B i r A d a m ı n G ü n e y d e k i B u l u ş u , 1784). Ü n l ü F r a n s ı z r o m a n c ı s ı n ı n "robinsonade" utopia'sı. 24. Johann Jacob Wihielm Heinse (1746-1803: Ardinghello gen Inseln
und die glückseeli¬
= Ardinghello y a da K u t l u Adalar, 2 cilt, 1787). A l t başlığına göre,
X V I . y ü z y d d a n bir İ t a l y a n h i k â y e s i olup Alman e d e b i y a t ı n ı n " F ı r t ı n a ve D ü r t ü "
18. Morelly (öz a d ı ve d o ğ u m , ö l ü m y ı l l a r ı belli d e ğ i l d i r ; X V I I I . y ü z y d : rage des îles flottantes
22. James B u r g u : Account of Cessares, İngilizce bir "robinsonade" utopia'sı.
Yüzer
Nauf
Adalardaki
(Sturm und Drang) çağındaki "estetik ahlâksızlık" ve "güzellik
k ü l t ü " n ü n b i ürü
n ü d ü r . Mektuplar şeklinde y a z ı l m ı ş t ı r . Özgürlüğü, güzelliği ve gücü seven Ardin
Deniz Faciası y a d a Ü n l ü Pilpay'm [ = ü n l ü H i n t l i brahmin bilgini, "Kelile ve D i m -
ghello admda bir İ t a l y a n genci Floransa'da, Garda'da, Cenova'da, Roma'da ve Vene
ne"deki Beydeba ] Ş a h n a m e s i , 1753). X V I I I . y ü z y ı l ı n bu F r a n s ı z filozofu ve "Babeuf'-
dik'te aşkı y a ş a r , Atina'daki Pantheon'da y a p ı l a n bir görüşmede Sokrat öncesi doğa
çülük'ün
kuruluş
felsefesi ve kozmik Eros ululanır, " B ü t ü n ' e b a t ı p g ö m ü l m e k " istenir. Sonunda, Pa¬
ilkelerine ve "doğa y a s a s ı " n a değinmiş, "eşitlerin bddirisi" (Manifeste des E g a u x )
(babouvisme) öncüsü, bu utopia " r o b i n s o n a d e " ı n d a ,
toplumun
ros ve Naksos a d a l a r ı n d a Özgürlük-Güç-Güzellik ü ç l ü s ü n ü n temeli üzerinde ü t o p i k
niteliğinde olan fikirleri s a v u n m u ş t u r . A y n ı y a z a r ı n Code de la nature
bir cumhuriyet k u r u l m a s ı k a r a r l a ş t ı r ı l ı r . Nietzsche öncülerinden bir y a p ı t t ı r .
ou la véri
table esprit de ses lois (Doğa kodu y a da d o ğ a y a s a s ı n ı n gerçek r u h u , 1755) a d h bir y a p ı t ı da v a r d ı r . 19. Stanislas Leszczynski tiens d'un Européen
25. Friedrich Leopold von Stolberg-Stolberg
(1750-1819:
Die Insel
= Ada,
1788). Goethe ve Herder'm a r k a d a ş ı olan bu Alman şairi ve d i p l o m a t ı da " F ı r t ı n a (Polca: StanisZaw Leszcynski,
1677-1766:
Entre
avec un insulaire du royaume de Dumocala — B i r A v r u p a h ' n ı n
Dumocala A d a s ı K ı r a l l ı ğ ı Y u r t t a ş ı İle G ö r ü ş m e s i , 1756). Polonya k r a l ı n ı n F r a n s ı z ca olarak y a z d ı ğ ı bir u t o p i a ' d ı r , b u t ü r ü n bir k r a l t a r a f ı n d a n yazdan biricik örneği. A y d ı n krallık devlet şekli s a v u n u l m u ş t u r .
ve D ü r t ü " (Sturm und Drang) çağının bir a d a m ı , Rousseau'nun özgürlük ilkesinin ve çağın hastalığı olan "ruh erksizliği"nin
bir y o l d a ş ı o l m u ş t u r . K o ş u k ve d ü z y a z ı
k a t ı ş ı m ı olan Ada, b u etkinin a l t ı n d a y a z d m ı ş romntik bir "robinsonade" d ı r . 26. Jean-Baptiste
Say (1767—1832: Olbie ou Essai
les moeurs d'une nation = Olbie y a d a
sur les moyens de
réformer
iiix uiusuu T ö r e s i n i Düzeltine Çareiori C^eii-
A. DÏLÂÇAR
K U T A D G Ü B İ L Î G İNCELEMESİ
ne B i r Deneme, 1800). A d a m Smith tarafçısı olan h u yazar, f a y d a c ı (utditaire) ü-
i n a n d ı r . B u y e r a l t ı d ü n y a s ı n ı bulan bir New York'ludur. O, Amerikan demokrasisiy
keleri ortaya koymakta, makine ve sermaye etmenlerinin düzene k o n m a s ı n ı istemek
le ö v ü n ü r , fakat V r i l y a dilinde buna Koom-Bosh ( = Bilgisizler h ü k ü m e t i ) denmekte
tedir.
dir. Y e r a l t ı d ü n y a s ı güneşi d ü n y a d a n daha ilerdedir. Orada roman, şiir, m ü z i k gibi
178
*
179
şeyler yoktur; ne canilere r a s t l a n ı r ne de kahramanlara. Y a ş a m , k ö t ü l ü k l e r d e n arın
Fransız Devrimi sırasında Paris'te arka arkaya " İ n s a n ve Y u r t t a ş H a k l a r ı B ü -
mıştır, harp yoktur, para p e ş i n d e n k o ş u l m a z , fakirliğin ne olduğu bilinmez. Orada
dirisi" (Déclaration des droits de l'homme et du citoyen, 1789) ile " İ n s a n ve Y u r t
herkes ve her ş e y eski Y u n a n felsefesinin "ataraksia"sı (ruhun t ü m rahatlığı)) için
t a ş BUdirisi" (Déclaration de l'homme et du citoyen, 1793 ve 1795) y a y ı m l a n m ı ş , 1898'de de "İnsan H a k l a r ı B i r l i ğ i " (Ligue des droits de l'homme) k u r u l m u ş , X I X .
dedir. 30. Samuel Butler (1835-1902: Erewhon
= H i ç B i r Y e r , 1872, ve Erewhon
y ü z y ı l o r t a l a r ı n a d o ğ r u doğal bilimlerde ilerlemeler olmuş, toplumsal gelişmeler gö
Revisited
r ü l m ü ş , t e k n i k l e ş m e gelişmiş, buna göre y a ş a m ı d a k ö l d ü olarak yeniden düzenle
demek olan nowhere'm çevriği'dir (tersine yazış, F r . palindrome). T a n ı n m ı ş İngiliz
mek ve toplumsal güçlükleri yenmek gerekmiştir.
r o m a n c ı s ı n ı n İngiliz topluluk y a ş a m ı n ı , gelenek ve göreneklerini yeren b u utopia'-
= Erewhon'u Yeniden Ziyaret, 1901). Erewhon, İngilizcede "hiç bir yer"
1863'te Amerika B i r l e ş i k Devletleri B a ş k a n ı Abraham Lincoln, modern demok
Iarda, h i k â y e n i n k a h r a m a n ı George Higgs iş bulmak için Y e n i Zelandaya gider, ora
rasinin temeli olan " h a l k ı n h ü k ü m e t i , h a l k ı n eliyle ve halk y a r a r ı n a " ilkesini or
da Chowbock a d ı n d a bir yerli onu devler ülkesi olan Erewhon'a g ö t ü r ü r . Orada baş
taya koymuştur.
lıca çaba sağlık durumunu b o z m a m a k t ı r . Nezle olan ağır cezaya ç a r p t ı r ı l ı r k e n , ah
* 27. Etienne Cabet (1788-1856:
l â k k u r a l l a r ı n ı çiğnemek doğal bir h a s t a l ı k s a y d ı r ve ceza görmez. Verem olan ö m ü r
Le voyage en Icarie
=
İkaria'da
gezi, 1845).
boyunca hapsedilir, y ı l d a 20000 sterlin kazanan kişi ü s t - a d a m saydarak vergi ödemez.
Sanayide işbirliği (coopération) t a r a f t a r ı olan İngiliz Robert Owèn'in yolunu tu
Orada "Mantıksızlık Koleji", " T u t m a z l ı k l a r Okulu", " K a ç a m a k Okulu" gibi kuru
tan b u toplumcul filozof, b u y a p ı t m d a Lord Carisdall a d ı n d a bir İngiliz'i sözde Y u
l u ş l a r v a r d ı r . B u n l a r a göre m a n t ı k l ı ve t u t a r l ı d a v r a n ı ş l a r insanı
nanistan'daki İ k a r i a bölgesinde gezdirir. Orada, b u tezini t a n ı t l a m a k için, sözde E f l a
alçaklıklardır. Sonunda Higgs sevdiği bir kızla birlikte balonla İ n g i l t e r e ' y e k a ç a r .
hayvanlaştıran
tun, İsa, Rousseau, Montesquieu, Robespierre, N a p o l é o n ile lordu g ö r ü ş t ü r ü r , bunlar
R o m a n ı n d e v a m ı olan 1901'deki y a p ı t t a , Higgs 20 y ı l sonra yine b u y u r d a gelir ve
da toplumsal ilerleme fikirleri bulur: Toplum, her ş e y i n sahibidir; kişi, d o ğ a d a n y a
b ü y ü k değişiklikler görür. E s k i k ı l a v u z u Chowbock, adını d e ğ i n t i r e r e k Piskopos K a h a b u k a o l m u ş t u r . Yerliler Higgs'i, 20 y d önce balonla kaçtığı için, güneş tanrısı
bancılaşmıştır; b ö y l e olunca kişi kişiden de y a b a n c d a ş ı r . 28. 1863-1897 arası, Jules Verne'in (1828-1905) ü t o p i k fikirler de kapsayan (Cinq
y e n i bir din k u r m u ş l a r d ı r . K d i s e b a b a l a r ı dinsel h o k k a b a z l ı k l a r l a u ğ r a ş m a k t a d ı r .
(Voyage au centre de l a ter
Higgs, kendini y a n h ş a n l a d ı k l a r ı n ı görür, fakat onları k a n d ı r a m a z . Sonunda yerliler
"geleceklik r o m a n l a r ı " (Alm. Zukunftromane) y ı l l a r ı d ı r : semaines en ballon, 1863), Yerin Merkezine Yolculuk
Balonda
re, 1864), Yerden Aya (De la terre à l a lune, 1865), Kaptan ları
(Les aventures du capitaine Hatteras, 1866), Kaplan
enfants du capitaine G-rant, 1867-1868), Denizlerin mille lieux sous les mers, 1870), Ay etrafında (Le désert de glace, 1870), Günde Dünya
Yüzen
Bir Şehir
beş hafta
Hatteràs'nm Granfm
Altında
Macera
Çocukları
(Les
20000 Fersah
(Vingt
(Autour de l a lune, 1870), Buz Çölü (Une ville flottante,
1871),
Turu ( L e tour d u monde en quatre-vingts jours, 1873), Esrarlı
(L'île mystérieuse, 1874), Michel vacances, 1888), César
Strogoff,
Cascabel, 1890; Aynalar
29. E d w a r d George B u l w e r - L y t t o n
1876;
İki Yıllık
Tatil
The Comming
31. E d w a r d
Bellamy (1850-1898:
riye B a k ı ş : 2000 - 1888; ve Equality
Looking
= Eşitlik,
Backward:
2000 - 1887 = Ge
1897). Amerika d ü n y a
düzen
leyicisi ve iktisat devrimcisi Bellamy'nin bir utopia'sıdır. H i k â y e y e göre, Julian West a d ı n d a bir adam Boston'da bir gece u y k u ilâcı alır, 113 y d , 3 ay ve 11 g ü n u y u y a ka
Ada
lır. 2000 y ı l ı n d a h â l â 30 y a ş ı n d a bir genç gibi yataktan kalkar, k a r ş ı s ı n d a D r . Leete'i
(Deux ans de Race
onu gizlice yurttan u z a k l a ş t ı r ı r l a r .
Seksen
Sfenksi ( L e sphinx des glaces, 1897).
(1803-1873:
sanıp onun a d ı n a bir ana kilise y a p m ı ş , "güneş oğulculuğu" (Sunchildrenism) adında
= Ge
ve eski nişanlısının adını t a ş ı y a n genç E d i t h ' i görür. Boston değişmiştir, X I X . y ü z y d k a n l ı işçi k a v g a l a r ı b i t m i ş , kansız bir devrim o l m u ş , insanlar k u t ve gönenç için de y a ş a m a k t a d ı r . P a r a d e n ü e n ş e y yoktur; herkesin d e v l e t ç e verilen bir geliri v a r d ı r
lecek I r k , 1871). Ü n l ü İngiliz r o m a n c ı n ı n bir utopia'sıdır. Gizemli bir y e r a l t ı d ü n y a
ve o para ile idare etmek z o r u n d a d ı r . M a ğ a z a l a r d a y a l n ı z birer tane ö r n e k e ş y a var;
s ı n d a V r i l y a y a da A n a denilen h a y a l î bir ı r k y a ş a m a k t a d ı r . Bunlar b ü t ü n güçlerin
isteyen b u örneklere bakar, birini seçer, siparişini verir, kendisi daha eve varmadan
k a y n a ğ ı olan "vril" g ü c ü n ü ve t ü k e n m e z sonsuz ışığı b u l m u ş l a r d ı r ; uçabilirler de.
mal teslim edilir. Herkes 21 y a ş m a kadar öğretim g ö r ü r ; gereksiz şeyler programdan
Bunlarda işçi sınıfı yoktur; makine, b u n l a r ı n yerini almıştır. T a m bir "toplumsal
k a l d ı r d m ı ş t ı r . 21 y a ş m a erişenler 3 y d devlet hizmetinde bulunur; 3 y d sonra s ı n a v l a
eşitlik" ve adalet v a r d ı r ; zekâ, gücün yerini almıştır. K a d ı n l a r , i ç l e r i n d e bulunan
devlet meslek o k u l l a r ı n a alınır. Smavda kazanamayanlar i ş alanına atılır, kendilerine
"vriı"den d o l a y ı , erkeklerden ü s t ü n d ü r ; a ş k t a k a d ı n l a r ö n d e r l i k ederler; erkekler
uygun bir iş buluncaya kadar yer değiştirebilirler. Doktor da d u v a r c ı d a a y n ı ücreti
y a l n ı z teknikte ö n d e r d i r l e r . Felsefe ve dm g ö r ü ş i e r i n d e . i i k i r birliği var, tek l a ı ı r ı ' y a
alır. Cinayet, bir akıi h a s t a l ı ğ ı sayiiir; canüer hastanlere y a t m i ı r ; para denilen şey
A. DILAĞA!!
KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ
ortadan k a l k t ı ğ ı n d a n beri cinayet azalmıştır; hırsızlık da a r t ı k gereksiz o l m u ş t u r ,
olduğu şeylere i n a n m a m ı ş ; adam ikinci kez y o l c u l u ğ a çıkmış ve a r t ı k d ö n m e m i ş .
180
181
ç ü n k ü herkes her şeyi edinebilir. H ü k ü m e t i n b a ş ı n d a bir B a ş k a n v a r d ı r , bunu Congress
Yabansı
denetler; öğretim ve hekimlik, B a ş k a n ı n seçtiği bir kurulca denetlenir. K a d ı n hakla
yarak a n l a t ı r . Dr. Moreau'nun
rını, k a d ı n l a r ı n seçtiği bir k a d ı n b a ş k a n savunur. Y u r t t a h o ş n u t s u z l u k ve sızdtı yok
bu doktor ve y a r d ı m c ı s ı Montgomery'yi g ö r ü r ü z . Prendick a d ı n d a bir adam Pasifik-
tur. Her evde telefonla m ü z i k dinlenilir; halk k i t a p l ı k l a r ı da v a r d ı r ; bunlar k ü l t ü r ü
teki b u adaya gider, orada bu i k i a d a m ı n h a y v a n l a r ı i n s a n l a ş t ı r m a k , aşı ve ameliyat
yaymakta, sanat y a p ı t l a r ı a n l a y ı ş l a b e ğ e n i l m e k t e d i r . Julian West, yurdun 113 y d
larla onları d ü ş ü n d ü r m e k ve k o n u ş t u r m a k istediklerini görür. V a r l ı k l a r ı n y a p ı s ı bu
Bir Ziyarefte
bir melek y e r y ü z ü n e inip dolaşır ve gördüklerini Adasında,
"yaradan"
yorumla
olarak t a n r d a ş m a k
isteyen
önceki tarihini bildiği için profesörlüğe a t a n ı r , eski nişanlısının torununun torunu
kadar esnek olmadığı için bu deneyler başarısız kalır, ameliyata giren v a r l ı k l a r y a r ı
olan E d i t h Leete'le evlenir.
insan-hayvan y a da y a r ı h a y v a n - i n s a ı ı olurlar. Sonunda güçlü bir y ı r t ı c ı hayvan dok
32. Bertha von Suttner (1843-1914: 1899). Die Waffen nieder
Das Maschinenzeitalter
(Silâhlar Aşağı, 2 cilt, 1889)
=
Makine Çağı,
adh r o m a n ı y l e
1905 Nobel
Barış Ö d ü l ü n ü kazanan, 1891'de de "Avusturya B a r ı ş s e v e r l e r K u r u m u " n u A v u s t u r y a l ı bir k a d ı n , Makine
kuran
ÇagVnda toplum s o r u n l a r m ı b a r ı ş ç ı a ç ı s ı n d a n ele
almış ve bu yolda bir utopia ileri s ü r m ü ş t ü r .
toru ve y a r d ı m c ı s ı n ı p a r ç a l a r , hayvan-insanlar baş k a l d ı r ı r , evi de y a n d ı k t a n sonra Prendick k ü ç ü k bir k a y ı k l a adadan k a ç a r . Dünyaların
ein soziales
gür Y u r t , B i r Toplumsal Geleceldik Tablosu, 1890; Eine
Zukunftsbild
lara k a r ş ı korunamayan Mars askerleri yok olur. B i r denemeler k i t a b ı olan Gelecekliği Modern bir Utopia'da,
oranlamalar,
aşılama
"üstünlük, elde bulunan
=
ü s t ü n alet ve makinelerle elde edilir" s a v ı ele alınmış ve s a v u n u l m u ş t u r . B u Utopia, bizim güneşin değil, A k y d d ı z ' ı n (Sirius) ötesinde bulunan bir güneşin e t r a f ı n d a d ö
nış, 1895). Y a h u d i asıllı A v u s t u r y a l ı bu i k t i s a t ç ı ve gazeteci, başlıca para ve toprak
nen bir gezegende b u l u n m a k t a d ı r . Orada h i ç bir şey b o ş u n a harcanmaz, her şey ma
reformu ile uğraşmış, toprak t ü m ü n ü n d e v l e t l e ş t i r i l m e s i n i , kişisel m ü l k ü n k a l d ı r d -
k i n e l e ş m i ş t i r , elektrikle işler; kişisel m ü l k k a l k m a m ı ş t ı r ama k â r l a satış y a p ı l m a z ;
masını ve çiftçilerin ü r e t i m k u r u l u ş l a r ı n a dağılmasını i s t e m i ş t i r .
ü r e t i c i , e m e k ç i , t ü k e t i c i işbirliği yaparlar, u ş a k h k k a l k m ı ş t ı r , namuslu y a ş a n ı r , tem
gür ülkeye bir yolculuk,
nach Freiland
y a p ı c ı toplumbilim yolunda ilerisi için b i r t a k ı m
lar ve istekler ortaya k o y m u ş t u r .
İçine U z a
Özgür Y u r d a B i r Yolculuk, 1893; Entrückt
Reise
= Öz
Mars gezegenin
r ü c ü ısı ışınları v a r d ı r . Yer'deki askerler jurılır, fakat bir süre sonra, Yer'deki mikrop Önceleme,
33. Theodor Hertzke (1845-1924: Freiland,
HarbVnde
den insanlar Yer'imize akın ederler. B u n l a r ı n gelişmiş çarpışma makineleri ve öldü
in die Zukunft = Geleceğin
Y a p ı t l a r ı n d a n Öz
Orta Afrika'da bir toplumu ele almıştır.
34. William Morris (1834-1896: News from Nowhere ber, 1891 ve A Dream of John Bull
= John Bull'ın
=
bellik yok; ölçüsüz yemek yenmemesi için, i ş t a h açıcı içkiler yok; aşkta, dalıp kalma
Hiç Bir Yerden H a
bir d ü ş ü , 1888). Ü n l ü
İngiliz
şairi bu otopik y a p ı t l a r ı y l e İ n g i l t e r e ' y i toplumsal bir "commonwealth" olarak
gör
mek istemiştir. Y a z a r , bizi Ortaçağ A v r u p a s ı ' n d a k i y a l ı n , uyumlu, sevgi ve güzellikle dolu y a ş a m a ve ü l k ü c ü l ü ğ e
çağırmaktadır.
tor Moreau =
of the Gods =
Utopia, 1905; In New Worlds =
Machine
Y a b a n s ı B i r Ziyaret, 1895;
When the Sleeper
— Gelecekliği
daki ilk insanlar, 1901; Food
=
Doktor Moreau'nun adası, 1896;
y a l a r ı n Harbi, 1898; ticipations
Visit
Ö'nceleme, Mankind
Tanrdarın
Awakes 1901;
=
Z a m a n Makine
The Island
The War of the Worlds =
Uyuyan Uyanınca,
The First
in the Making Besini,
1904;
=
Men Oluşan
A Modern
of =
1899;
Eski
Dünyalar
şar. Eski
denetir, bunlar Eflatun'un "bekçi"lerine benzer. D i n , "insanlık
herkes y ı l d a bir hafta y a p a y a l n ı z yabana çekilip d o ğ a d a v a h ş i gibi ya
Dünyalar
Yerine Yeniler'de
şu düşünceler ortaya k o n m u ş t u r :
Devlet sa
n a y i i denetim altına almalı, toplumsal adaleti devrimle değil, y a v a ş y a v a ş gerçek
İnsanlık, Utopie =
Yerine
Yeniler
1908;
Men
b ü y ü k zenginlik ve gelirlere y ü k s e k vergi k o n m a l ı ; ü c r e t i n en aşağı derecesi saptan
Doc
mak; çocuk bakımını, eğitim-öğretimini devlet üzerine a l m a l ı ; meslek o k u l l a r ı a ç d m a -
Dün
h ; hamile k a d ı n l a r , y a ş l d a r ve hastalar k o r u n m a l ı ; aileyi ve kişisel m ü l k ü ortadan
An
k a l d ı r m a m a k ; yukarda açıklanan y ö n t e m l e , t ü r l ü y u r t t a ş l a r ı n gönenç derecelerini
=
Ay
birbirine y a k l a ş t ı r m a l ı .
1903;
The
in the Moon
Modern B i r
the Days of the Comet — K u y r u k l u y d d i z m G ü n l e r i n d e ,
for Old =
kültü"dür,
l e ş t i r m e l i ; devlet halkçı olmalı, halka hizmet edecek her şeyi y ö n e t i m i a l t ı n a a l m a l ı ;
35. Herbert George Wells (1866-1946): The Time si, 1895; The Wonderful
yok, k a d ı n l a r namuslu kalır, ç a b u k evlenir ve çocuk doğurur. Y ö n e t i m i "samurai" denen görevliler
Like
1906; Gods
T a n r ı l a r a Benzeyen İ n s a n l a r , 1923. Toplumbilimci, dirilbilimci, "bilim r o m a n c ı
sı" (science fiction), u t o p i a ' c ı olarak beliren bu ü n l ü İngiliz r o m a n c ı n ı n ilk önemli y a p ı t ı olan Zaman MaZcirtesi'nde, z a m a n ı d ö r d ü n c ü boyut s a y m ı ş , "zaman yolcu su" nu (Time Traveller) "zaman makinesi"ne bindirerek M. S. 802701 y d m a v a r d ı r mış; Weena adlı bir k ı z ı n k d a v u z l u ğ u ile, Morlock denilen t a n s ı k s ı bir insan ı r k ı n ı n yaşadığı yurdu gezmiş, sonra gerisin geri bizim d ü n y a y a d ö n m ü ş , halk onun g ö r m ü ş
36. Paolo Mantegazza (1831-1910: Vanno
3000:
sogno — Y ı l 3000: B i r D ü ş ,
1897). i t a l y a n fizyoloji,patoloji, antropoloji ve sağlık bilimi profesörlerinden Mantegazza'nm bu y a p ı t ı bir "geleceklik r o m a n ı " d ı r
(Zukunftsroman). D a h a önce "Sinir
lilik y ü z y d ı " ( I I secolo neurotico, 1887) ve " İ k i y ü z l ü l ü k y ü z y d ı " (II secolo tartufo, 1888) gibi konular üzerinde de d u r m u ş olan yazar, M. S. 3000 y ı l ı n ı erek alarak, d ü ş görme b i ç i m i n d e y a z d m ı ş bu geleceklik u t o p i a ' s m ı , u z m a n ı b u l u n d u ğ u bilimler üze rinde k u r m u ş t u r . 37. Theodor Herzl nizmin
kurucusu olan
(1860-1904: Altneuland Yahudi aslından
=
Eski
yeni yurt, 1902). Siyo-
A v u s t u r y a l ı yazar,
bu y a p ı t ı n d a ,
ti-
K Ü T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
A. D İ L Â Ç A R
182
iistinde iler'de kurulacağına inandığı ve bunun için çalıştığı Y a h u d i devletinin tab losunu bir utopia halinde çizmiştir. Roman y a z ı l d ı ğ ı n d a Filistinde bir "Siyonist ko lonisi" k u r u l m u ş bulunuyordu.
*
* Shaw
ci k a d ı n l a r alınmıştır. C u m h u r b a ş k a n ı , önceki L u b i n ve Burge'm t o r u n l a r m d a n d ı r , Barnabas'larm bir torunu da cumhuriyetin " y a ş a m a süresi işleri" dairesinin başsaym a n l ı ğ m d a b u l u n m a k t a d ı r . Ü ç perdelik I V . b ö l ü m d e , y ı l M. S. 3000, İngiltere y ö n e ticderinin k o r k t u ğ u gibi, uzun y a ş a n d ı , genç y e n i ı r k ayaklanarak "eski"leri adadan
D ü n y a 1914-1918 yıllarında Birinci D ü n y a Harbini g ö r m ü ş , 1917'de R u s Dev rimi k o p m u ş , harbin sonuna doğru, 1918 y d ı b a ş ı n d a Amerika C u m h u r b a ş k a n ı Woodrow Wilson, ünlü "14 nokta"smı ilân etmiş (gizli diplomasi olmayacak, silâh lanma kısılacak, denizler daima özgür olacak, sömürgecilik son bulacak v.b.), 1919'da Versailles Barış Antlaşmasıyle "Uluslar K u r u m u " (Société des Nations) k u r u l m u ş ; 1923'te de, Y u n a n l ı bir kadının torunu olan, b a b a s ı F l a m a n , anası Japonlu, kendisi de Amerika Birleşik Devletleri y u r t t a ş ı bulunan R i c h a r d Koudenhove-Kalergi, "Pa¬ neuropa" a d ı altında b ü t ü n Avrupa halk ve devletlerinin birleşmesini t a s a r l a m ı ş t ı r . 38. George Bernard
183
k o v m u ş t u r . İ n g ü t e r e a r t ı k Mesopotamya'da, B a ğ d a t b a ş k e n t olmak üzere, bir Commonwealth'tir. "Turania" i m p a r a t o r l u ğ u da en y a k ı n komşularıdır. B a ğ d a t t a n y a ş l ı bir bay, d a m a d ı b a ş b a k a n Mr. Badger Bluebin, kızı ve torunu ile İ r l a n d a ' y ı ve uzun yaşamhlarm
kâhinini
görmeğe gelmiştir.
tutumu işi bozar, ona telsizle işten el ç e k t i r i r l e r . İ r l a n d a ' d a Falstaff "Korkaklık A n ı t ı " dikilmiştir, uygarlığının sonu ne olacak,
(1856-1950:
Back
to Metuselah
=
Metuşelah'a
bir de k a d ı n hangi parti
bir
187 y a ş ı n d a baba olmuş, 969 y ı l yaşamıştır). Ü n l ü İngiliz oyun y a z a r ı n ı n geçmişi ve
yok
bakışı
Çocuklar
17 y a ş ı n d a
geleceği içine alan 5 bölümlü b ü y ü k bir utopia oyunudur. A y r ı c a 100 s a y f a l ı k bir
yaşarlar.
iııceleme-açıklaması da bulunan bu oyunun b ö l ü m l e r i ş u n l a r d ı r : 1. " B a ş l a n g ı ç t a ,
eder;
M. Ö. 4004 (Aden bahçesinde)"; 2. " G ü n ü m ü z d e : Barnabas k a r d e ş l e r i n
"cisimsiz a r ı d ü ş ü n c e " y e çevrilirler.
"İngiliz
kazanacak ?" sorusunu, k â h i n
y a ş l ı b a y ı ö l d ü r ü r . V . b ö l ü m d e y d M . S. 31920.
olmuştur.
adma bir
kâhin vardır. Konukların
" H a y d i , defolun, budalalar." şeklinde c e v a p l a n d ı r ı r . A n l a ş a m a z l a r ,
Doğru Gerisin Geri, 1921; Metuşelah, " E s k i Ahit"e göre, en uzun ö m ü r l ü kişi olup
İncili";
Beraberlerinde, "Turania" imparatoru,
ünlü asker ve "kader a d a m ı " Cain Adamson Charles Napoleon da v a r d ı r . S a v a ş ç d
kadın
kâhinin
sert
Bilinen insan
ırkı
olarak, yumurtadan d o ğ a r
ve
sonsuz
Bunlar d ö r t y ı l ivedili gelişim ve e ğ i t i m g ö r d ü k t e n sonra, oynar, dans
doğurduktan
sonra "eski ı r k ' a
döner ve yemek i ç m e k t e n d o y m u ş olarak,
Oyunun sonunda genç
bir Pygmalion, bir
3. "Olan oluyor, M. S. 2170"; 4. "Yaşlı bir b a y ı n faciası, M. S. 3000"; 5. "Düşüncenin
k a d ı n bir de erkek heykelini birleştirir, bir k i m y a c ı d a bunlara can ve y a ş a m
erişebileceği kadar uzak, M. S. 31920". Oyunun "Metabiyolojik Beş B a p l ı bir T e v r a t "
bağışlar.
şeklinde bir alt-başlık taşımaktadır. (A Metabiological Pentateuch). Oyunun özeği
sürüp gideceğini söyler.
"yaratıcı evrim" (créative evolution)dir.
B u n a göre, i n s a n ı n y a ş a m ı kısadır, t a m
 d e m ve H a v v a ' n ı n
anneleri L i l i t h
39. K a r e l Capek (1887-1945:
sahnede görülür ve b u sistemin
R. U. R. 1921; Krakit,
1924; R . U . R . , "Ros-
erişkin olduğu zaman ölür; bu y a ş a m ı u z a t m a l ı d ı r ; insan b u duyguyu gerekser ve
sum's Universal Robots"m, y a n i Rossum'un Evrensel R o b o t l a r ı ' n m
üzerinde direnirse, i ç d ü r t ü y a ş a m ı uzatabilir. İ k i perdeli I . b ö l ü m d e , Â d e m , H a v v a
Rossum, kişi adıdır, Tozum, Çekçede "akıl", robota da a y n ı d ü d e "çalışma" anlamı-
kısaltmasıdır;
ve Ş e y t a n ile birlikte cennetteyiz. Genç bir geyik yavrusunun cesedi, H a v v a ' d a ö l ü m
n a d ı r ; " K r a k i t " de bir madde adıdır). Bunlardan birincisi ü ç perdelik bir oyundur.
korkusunu doğurur, Â d e m de usandırıcı t e k - d ü z e n l i k t e n bıkmış, fakat y e n i l e ş m e
Avrupa'dan ç o k uzakta bulunan bir adada R o s s u m bir formül bulur, bununla seri
k o ş u l u j l e y a ş a m a k ister. Ş e y t a n , d o ğ u r m a n ı n ne o l d u ğ u n u , kendisinin ve  d e m ' i n
halinde makine adam (robot) yapar. Bunlar t a m makineleşmiştir, d u y g u l a r ı yoktur.
de Lilith adlı bir k a d ı n d a n doğmuş b u l u n d u ğ u n u bildirmekle sorunu çözümler. B u
Ü r e t i m boldur; Rossum bir t a n r ı olmak isteğindedir, oğlu da m ü h e n d i s t i r . Robot
b ö l ü m ü n ikinci perdesinde, birkaç y ü z y ı l sonra, d ü n y a n ı n i l k kıyıcısı K a i n , ana ba
fabrikasının genel m ü d ü r ü H a r r y Domin, işletme m ü d ü r ü de Alquist a d ı n d a biridir.
basını görmeğe gelir, Habil'i öldürdükten bu y a n a bir kahraman asker o l m u ş t u r ;
Rossum'un kızı ve "İnsanlık B i r l i ğ i " ü y e s i Helena Glory bu a d a y ı gezip denetlemeye
çobanlık y a ş a m ı y l e alay eder. H a v v a , insanın k ı y ı c ı l ı k t a n daha ü s t ü n şeylere özen
gelir. R o b o t l a r ı görür, b u n l a r ı makine gibi y a ş a m a k köleliğinden kurtarmak ister.
mesini ister. I I . bölümde, bizim y a ş a m a k t a o l d u ğ u m u z ç a ğ d a y ı z , I . D ü n y a Harbin
H a r r y Domin işin t e k n i ğ i n i anlatır ve r o b o t l a r ı n gerçek insan olmadığını, duygunun
den hemen sonra, 1919. K a i n yengi k a z a n m ı ş t ı r , mdyonlarca insan ö l m ü ş t ü r . Con
ne o l d u ğ u n u bilmediklerini söyler. Domin, b ü t ü n d ü n y a y ı r o b o t l a ş m a yoluyle aris
rad ve F r a n k l y n Barnabas adında biyolog ve teolog k a r d e ş l e r , y a ş a m ı çok kısalmış
tokrat yapmak, Helena ile de evlenmek niyetindedir. B i r süre sonra Helena, fizyolog
buluyorlar; toplum sıkıntısı ve tedirginliği b u n d a n d ı r ; h i ç olmazsa 300 y d y a ş a m a l ı .
k i m y a c ı D r . Gall'ı k a n d ı r ı r ve r o b o t l a r ı n y a p ı m ı n d a onlara bir az duygu ve ruh k a
L u b i n ve B ü r g e adında i k i başbakan bu k a r d e ş l e r i görmeğe gelirler; y a ş a m ı uzatmak
rıştırılır, y a p ı m f o r m ü l ü de y a k ı l ı r . Robotlar b a ş k a l d ı r ı r , her şeyi y ı k a r , herkesi öl
için bir ilâcın bulunduğunu s a n m a k t a d ı r l a r ; bunu politikada seçimlere gidildiği za
d ü r ü r , y a l n ı z Alquist kurtulur. Sonunda, duygu ve r u h k a z a n m ı ş olan robot Primus
man k i m i insanların uzun yaşamasını uygun bulmuyorlar; ne var k i ortada daha bir
ile robot k a d ı n l a r d a n Helena sevişip y e r y ü z ü n d e yeni  d e m ve H a v v a
buluş yoktur. I I I . bölümde, y d 2170, İngiltere a r t ı k bir cumhuriyettir. Barnabas kar
- K r a k i t maddesi, K r a k a t a y a n a r d a ğ ı n d a n a l ı n m a bir maden olup en güçlü p a t l a y ı c ı
olurlar.
deşlerden birinin d a m a d ı , Haslanı, 283 y d y a ş a m ı ş şimdi bir başpiskopos, eski k a
maddedir. Mucidi Prokop a d ı n d a biridir. Romanda, Almanlar b u maddeyi ele geçir
dın hizmetçileri de 274 y d yaşamış, İçişleri B a k a n ı Mrs. Luterstring o l m u ş t u r . B r i
mek için Praha'ya ajan gönderirler. Prokop vermez, Almanlar da onu esir ederler.
tanya A d a l a r ı Cumhuriyetini Çinliler y ö n e t m e k t e , y a z m a n l ı k l a r a da Afrika'daki zen-
F a k a t Prokop metresi olan k a d ı n l a k a ç a r . Daimon a d ı n d a bir ajan onu yine ele geçi-
A. DİLÂÇAR
KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ
rip bir anarşist merkezine g ö t ü r ü r . Daimon'da o gizli elektrik dalgası ile 3000 km.ye
verimli işçilere "Alpha A r t ı F i k i r A d a m ı " , en verimsiz olanına da "Epsilon E k s i
saçdabilen krakitten bir p a r ç a vardn. K a v g a çıkar, Daimon k a ç a r , Prokopu ve onun
Moron" denir. D ü n y a Denetçisi, Mustapha Mond a d ı n d a biridir. Toplumun belgisi
184
185
yok eder.
"Birliktelik, Özdeşlik, Dengelilik" olarak kabul edilmiştir. Y u r t t a ş l a r a r a s ı n d a Ber
Prokopa d ü n y a y ı bu ş e k d d e ele g e ç i r m e y i önerir, Prokop kabul etmez ve k a ç a r . So
nard Marx ile sevgilisi Lenina Crowne göze çarpar. B u t o p l u l u ğ u n Amerika'daki New
metresini birlikte g ö t ü r ü r , k r a k i t i p a t l a t ı r ve eski a n a r ş i s t a r k a d a ş l a r ı n ı
şeylere
Mexico eyaletinde "Vahşiler K a m p ı " denen bir deneme merkezi b u l u n m a k t a d ı r . B u
özenmişsin, insanlara faydah olan k ü ç ü k şeyler yap." B u söz ona T a n r ı l ı m sesi gibi
rada eski y a ş a m d a n kalma kişiler m ü z e y e k o n m u ş t u r . Beyaz tenli v a h ş i l e r d e n John,
gelir ve onu doğru yola d ö n d ü r ü r . - Ğapek'in bu yolda y a z d m ı ş Makropulos
Şeyi
bu müzelik kişilerden biridir. Bernard ile Lenina bir roketle buraya gelirler, John on
adlı o y u n l a r ı
lara "anne" ile "baba"smdan söz e t t i ğ i n d e , şaşarlar, ç ü n k ü kendileri yumurtadan
nunda Prokop bir ihtiyarla karşdaşır. İ h t i y a r ona şöyle der: "Çok b ü y ü k
(Vëc Makropulos, 1922) ve Yaradan
Âdem
( A d a m Stroritel,
1927)
çıkmıştır. John'un andığı Shakespeare'i de t a n ı m a z l a r . John'u Londra'ya g ö t ü r d ü k
da v a r d ı r . 40. İ l ' y a i ego uçenikov
G-. Erenburg (1891-1967: Neobıçaynıe
pohojdeniya
Holio
Hurenito
— Julio Jurenito'nun ve M ü r i t l e r i n i n G ö r ü l m e d i k Maceraları, 1922).
lerinde adam şaşırır; her taraf eski a n l a y ı ş a göre ahlâksızlık içinde. John, Lenina'nın aşk önerilerini geri iter, D ü n y a Denetçileri Mustapha ile John u y g a r l ı k konusunda t a r t ı ş ı r ; Mustapha, güzellik dert ve dengesizlik y a r a t t ı ğ ı için s a n a t ı n aforoz edildi
A l a y l ı ve yergili bir Sovyet r o m a n ı d ı r . Meksikalı devrimci Julio Jurenito'nun ve
ğini, bilim ve t e k n i ğ e önem v e r i l d i ğ i n i , dinin de kısıtlandığını söyler. John bunlara
onun R u s , Amerikan, Senegal, İ t a l y a n , Fransız ve A l m a n asıllı yedi m ü r i t i n i n
1913
inanmaz, eski a n l a y ı ş l a r a bağlı kalır. L o n d r a ' n ı n d ı ş ı n d a oturur, herkes bu acayip
k a r g a ş a l ı k l a r ı s ı r a s ı n d a k i y a ş a m ı n ı anlatır. T ü r l ü uluslardan olan b u m ü r i t l e r
y a r a t ı ğ ı görmeğe gelir, gazeteciler, televizyoncular v.b. Lenina da John'u görmeğe
-1921
kendi ulusal niteliklerini de y a n s ı t ı r l a r , d ü n y a n ı n gidişini k ö t ü m s e r l i k l e eleştirirler,
geldiğinde, John kendinden geçer, onu k a m ç d a y a r a k
ö l d ü r ü r , kendini de asar.
ü t o p i k bir d ü n y a , ü t o p i k bir u y g a r l ı k için ç a l ı ş t ı k l a r ı n a i n a n ı r l a r . 41. E v g e n i y İ. Z a m y a t i n
(1884-1937:
Mı = B i z , 1922;
R u s ç a metin
*
tam
olarak: 1952). Y d 3000. Geleceğin utopia'sı olarak b ü t ü n d ü n y a tek bir devlet duru
1939-1945 y d l a r ı n d a İkinci D ü n y a H a r b i olur; 1945'te Birleşmiş Milletler Örgü
muna getirilmiştir. B a ş m a t e m a t i k ç i D-503, bu d ü n y a n ı n betimlenmesini güncesinin
t ü (United Nations Organisation) kurulur; 10 aralık 1948'de "Birleşmiş Milletler İ n
40 s a y f a s ı n a geçirir. Devlet babasının a d ı " İ y i l i k B a b a s ı " d ı r .
san H a k l a r ı U l u s l a r a r a s ı Bildirisi" (United Nations Universal Declaration of H u m a n
D ü n y a , matematik
inceliğiyle çalışan, kusursuz bir makine ö r g ü t ü olarak i ş l e m e k t e d i r . İ n s a n l a r birer
Rights) i l â n edilir. Yığdış ve bireysizleşme tehlikesi k a r ş ı s ı n d a yeni utopia'lar y a z ı
" n u m a r a " d ı r ; numara da y u r t t a ş demektir. B u n l a r ı n
lır.
beyinleri denetlenerek a y n ı
d ü z e y e göre ayarlanabilir. E v l e r c a m d a n d ı r , gizli t a r a f l a r ı yoktur. Devlet surlarla
*
çevrilidir, kimse k a ç a m a z . Özgürlük v a h ş i bir durum s a y d ı r . " M ü y o n l a r arabası"43. K a r i n Maria Boye (1900-1941: Kalocain,
n ı n bekçisi ve k o r u y u c u l a r ı v a r d ı r . H a s t a l ı k kişisel bir istektir; bunlar beyindeki
1940). Genç y a ş t a intihar eden
hayal kurma özeklerinin r ö n t g e n ışınlarıyle yok edilmesi yoluyle sağaltdır. H e r şeyin
İsveçli bu k a d ı n yazar bu utopia'sıyle geleceği h a y a l l e m i ş , kusursuz, insancıl, k ü l t ü r
v a k t i v a r d ı r , yemek, içmek, a ş k v.b. A ş k ı herkes ancak pembe bonolar k a r ş d ı ğ ı n d a
l ü bir totaliter devletin tablosunu çizmiştir.
seks b ü r o s u n d a n elde edebilir. K i m i k a d ı n "numara"lar büinçsizlikle devleti tehlike ye sokar; bunlar " İ y i l i k B a b a s ı " n m arabası a l t ı n d a ezilir. B u r a d a arzu, a c ı m a gibi duygular yoktur. İ n s a n ı n hayal kurma yetkisi, a ş k duygusu, söz v e r m i ş olma bdinci yok edümiştir. K u t , köle olmakla elde edilir. E s k i "cennet" k a v r a m ve hayalinin gerçekleşmesidir bu devlet.
44. Stefan Andres (doğ. 1906: Die
Sintflut:
I. Das Tier
Wir sind
aus der Tiefe, II.
Utopia
=
Biz Utopia'yız,
Die Arche, III.
Der graue
1943; Regen
bogen — Tufan: 1. Derinden Çıkan H a y v a n , 1949,2. Nuhun Gemisi, 1951, 3. Boz Gök kuşağı, 1959). Teoloji, sanat tarihi ve felsefe o k u m u ş olan bu Alman y a z a r ı n ı n "Biz U t o p i a ' y ı z " ı ü l k ü c ü kısa bir r o m a n d ı r . İkinci y a p ı t t a ise yergi-allegori şeklinde mo
42. Aldous H u x l e y (1894-1963: Brave New World — İşte Güzel Y e n i
Dünya,
dern bir d ü n y a c a n l a n d ı r d m ı ş t ı r : g ü n e y İ t a l y a d a cittâ morta ( = ölü şehir). Orada
1932). Toplumu yeren bir r o m a n d ı r . Henry Ford'dan 632 y d sonra Londra'da k u r u
Nietzsche'ci Leo Olclı, etrafında b i r i k m i ş gençlerle yeni d ü n y a , yeni adam ve yeni
lan bu yeni
t ö r e y i "norma"a sokmak ister. Trilojinin birinci b ö l ü m ü n d e , derinden çıkan hayvan
d ü n y a d a bir laboratuvar
v a r d ı r , orada insan k a d ı n d a n d o ğ m a k l a de
ğil, yumurtadan ç ı k m a k l a d ü n y a y a girer. Bokanovsky eylemiyle, sistemli olarak, y a
eski d ü n y a y ı y ı k a r , ikincide yeni d ü n y a görünmeğe b a ş l a r , ü ç ü n c ü d e de g ö k t e barış
şamın her t ü r ü ve k a t m a n ı n a uygun insanlar meydana getirdir. İ n s a n f a b r i k a s ı n ı n
kuşağı g ö r ü l ü r .
a"dı "Londra K u l u ç k a l a m a ve Ayarlama Merkezi"dir. T a k v i m F . Ö. ( = Ford'dan önce) ve F . S.'e ( = Ford'dan sonra) göre hesaplanır. F o r d sözcüğü arasıra F r e u d bi çimine kayar. Ü r e t i m ve t ü k e t i m , y a ş a m ı n tek a m a c ı d ı r . E d e b i y a t , sanat, felsefe y a saktır. Her şey standardize e d ü m i ş t i r . î ş ç ü e r d u r u m l a r ı n d a n memnunudur; en y ü k s e k
45. H e r m a n n Hesse
(1877-1962: Das
Glasperlenspiel
=
Boncuk
oyunu,
1943). Ü n l ü A l m a n y a z a r ı bu r o m a n ı n a alt-başlık olarak ş u n u k o y m u ş t u r : Oyun ö ğ r e t m e n i Josef Knecht'in b i y o g r a f y a s m ı yazma denemesi ve onun b ı r a k t ı ğ ı yazdar
186
A. D İ L Â Ç A R
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
187
(Versuch einer Lebensbeschreibung des Magister L u d i Josef Knecht samt Knechtes
devrimden sonra Okyanusya'da Oceania a d ı n d a totaliter bir topluluk-devlet kurul
hinterlassenen Schriften). Y a z a r , 1933-1945 y ı l l a r ı n ı Hitler A l m a n y a s ı ' n d a n k a ç a r a k
m u ş t u r . D ü ş m a n ı olan eski Eurasia (Avrasya) devleti ile s a v a ş m a k t a d ı r . Devlet dili
İsviçre'de geçirmiş, bu k i t a b ı y a z m ı ş ve i s v i ç r e ' d e y a y ı m l a m ı ş t ı r : Politikaya k a r ş ı
"Newspeak" ( = yeni k o n u ş m a , yeni dil) denen dildir. Orada b ü y ü k bir yalan ege
ruh direnişi. Y a p ı t t a üst-gerçek (sürrealiste) ü t o p i k , allegorik bir t u t u m v a r d ı r ; bu
mendir: H e r ş e y içtensizlikle
y ü z d e n , y a z ı d a geçen b i r ç o k a d l a r ı n k i m o l d u k l a r ı daha a n l a ş d a m a m ı ş t ı r .
rinden k u ş k u l a n ı r , herkes casusluk yapar,
Hikâye
yapılır,
herkes birbirinin kuyusunu
kazar, birbi
"telescreen"le her ş e y gözetlenir, izlenir,
M. S. 2000 ydma kadar uzar. Harpten sonra, sözde, d ü n y a n ı n ruh durumunu düzelt
fikirler kontrol edilir, b e ğ e n i l m e y e n kişiler ortadan yok edilir. B i r "Sekse K a r ş ı Sa
mek için "Kastalien" denilen ilde, m a n a s t ı r ö r g ü t ü n e benzer, "Boncuk oyunu" a-
v a ş " kurumu varsa da, gizli aşk, kara borsa, s a h t e k â r l ı k da almış y ü r ü m ü ş t ü r . Dev
dmda bir k u r u m meydana getirilir. B u oyunu y ö n e t e n de Josef Knecht a d ı n d a biri
let ve parti b a ş k a n ı n a "Big Brother" ( = b ü y ü k k a r d e ş , ağabey) denir; ö n e m l i bir dev
dir. Oyun, bir ayine benzer ve tutumu o l d u k ç a k a r a n l ı k t ı r . Genel olarak, insanın bi
let b a k a n l ı ğ ı da "Gerçek B a k a n l ı ğ ı " d ı r
lim a l a n ı n d a k i b ü t ü n verimleri renk renk boncuklarla sembolleştirilmiştir. O y u n
devlete k a r ş ı bir y a z ı y a z m ı ş olduğu için "parti d ü ş m a n ı " ilân edilmiştir; her gün i ş
öğretmeni b u b o n c u k l a r ı elektronik a r a ç l a r l a o y n a t ı p yeni değerler ve gerçekler elde
lere i k i dakika ara verilerek herkes b u haini lânetler. Charrington a d ı n d a birinin iş
ediyor. "Kastalien", Goethe'nin
ü t o p i k " E ğ i t i m ili"ni (Pädagogische Provinz) ha
l e t t i ğ i a n t i k a c ı d ü k k â n ı n d a , yasak y a z ı l a r da gizlice satılır. Partinin bir de "Iç-Par-
tırlatır. E ğ i t i m i , öğretimi ve k ü l t ü r ü d ü z e n l e m e a m a c ı ile yazdan b u romanda geçen
ti" b ö l ü m ü
kişilerden Pater Jakobus, Burckhardt olsa gerek, Thomas von der Trave de Thomas
Smith, J u l i a adında bir g ö r e v l i kızla
v a r d ı r ; O'Brien bunu y ö n e t m e k t e d i r . Parti görevlilerinden
Mann. Y a p ı t t a , Josef Knecht'in ç o c u k l u k t a n oyun öğretmenliğine, ondan da "arı
d ü k k â n ı n d a n da gizli yazdar
ruh"a k a v u ş m a k
Winston yakalanarak "temizlenir".
için v e r d i ğ i karara kadar b ü t ü n y a ş a m a y r m t d a r ı v a r d ı r . Sonun
da, basit bir çocuk öğretmenliği y a p t ı k t a n sonra, Josef Knecht bir d a ğ gölünde bo ğulur,
(Ministry of Truth). Goldstein a d ı n d a biri
yasak
almaktadır.
aşk yaşamaktadır.
Winston
Charrington'm
F a k a t Charrington hafiye olduğu
49. Constantin Virgil Gheorghiu (doğ. 1916:
için
Ora 25, 1947, F r . " L a vingt-cin
quième heure", 1949 = Y i r m i Beşinci Saat). R u m a n y a h y a z a r ı n karamsar bir uto-
46. F r a n z Werfel (1890-1945:
Stern der Ungeborenen:
ein Reiseroman
=
pia'sıdır. " Y i r m i beşinci saat", "günün 24 saati geçmiş, gün t a m a m l a n m ı ş , geç kalın
Doğmamışların Y d d ı z ı : B i r Gezi R o m a n ı , 1946). Y a h u d i aslından olan t a n ı n m ı ş Avus
mış, I s a dahi d ü n y a y ı kurtaramaz" demektir. Y a p ı t t a b a t ı d ü n y a s ı ve b a t ı k ü l t ü r ü
t u r y a l ı şair ve r o m a n c ı , Hitler A l m a n y a s ı ' n d a n k a ç a r a k 1943-1945 ydlannda, yurt
yerilmektedir. R o m a n ı n k a h r a m a n ı T r a j a n K o r u ğ a a d ı n d a a y d ı n bir R u m e n , esir
dışında b u r o m a n ı hazırlamış ve i s v e ç ' t e y a y ı m l a m ı ş t ı r . Ü ç b ö l ü m l ü ü t o p i k bir ro
k a m p ı ve b ü r o k r a t l a r b ü r o s u haline getirilen d ü n y a d a n ancak intiharla kurtulur.
m a n d ı r ; h i k â y e d e yazar k o n u ş u r . Ü ç b ö l ü m , gelecek ü t o p i k d ü n y a d a , " d o ğ m a m ı ş l a
Makineleşmiş i n s a n l ı k t a n b ı k a n ikinci bir kahraman da Johan Moritz'tir. On ü ç y ı l
rın yıldızı"nda geçirilen ü ç g ü n d ü r . Werfel, bu ü ç g ü n l ü k ziyaretinde, " a k l î " insan
esir k a l d ı k t a n sonra, I I I . D ü n y a H a r b i sırasında B a t ı d ü n y a s ı n ı n Doğu d ü n y a s ı n a
lık çağındaki d ü n y a d a g ö r d ü k l e r i n i a n l a t ı r : Birey, aile, devlet, u y g a r l ı k , k ü l t ü r v.b.
k a r ş ı açtığı harbe istemeyerek gönüllü yazdmakla kurtulur.
Gelecek çağ "teknik sonrası çağı" olacak; bir limonlukta yapdan bitki "retrogenese"i (gerisin geri doğuş) gibi, y ü k s e k ilkeler, u n u t u l m u ş , y o z l a ş m ı ş erdemler yeniden ege men olacaktır. 47. E r n s t
J ü n g e r (doğ. 1895): Heliopolis:
Rückblick
50. H . Gohde: Der achle Tag ( = Sekizinci g ü n , 1950.) Dinsel
bir u t o p i a ' d ı r .
H a f t a n ı n yedi gününe bir g ü n ekleme. 51. Rudolf Henz (doğ. 1897: Der Turm
auf eine Stadt ( = Heli-
der Welt = D ü n y a
Kulesi,
1951).
opolis: Geriye Doğru B i r Ş e h r e B a k ı ş , 1949). B u ü t o p i k roman i k i b ö l ü m l ü d ü r . Birin
Dinsel bir utopia'dır. Avusturya Katolikleri halk k ü l t ü r ü derneğinin b a ş k a n ı bu uto-
cisi y a z a r ı n genel görüşünü kapsar; daha ö n e m l i olan ikinci b ö l ü m d e diyalog, mono
p i a ' y ı epik şiir olarak y a z m ı ş t ı r : Babil kulesi yerine d ü n y a kulesine y ü k s e l i ş .
log biçiminde günlük andar, denemeler ve h i k â y e l e r v e r i l m i ş t i r . K o n u , evren, T a n r ı ,
52. Jean François R e v e l : Sons Marx ni Jésus
— Marx'siz ve Isa'sız,
1971.
insan, bunun süresiz bir oyuna alet olması ve insanlığın kaderidir. D ü n y a bir model
Gazeteci utopia'sıdır. Eğer insanlık y a ş a y a c a k s a , ancak bir devrim sonunda y a ş a y a
dir, sentetik bir resim; çağlar d ö n e r ve yenilenir, erksizlik güçleri d ü z e n güçleriyle
bilir. B u devrim için en uygun yer Amerika Birleşik Devletleri'dir. Siyasal bir "geçiş
çarpışır. Sahne, geçmişlikten gelecekliğe kadar uzar. H i k â y e n i n özeğinde H a r p O k u
me" (osmose) gereklidir.. B u "geçişme"den y e n i " d ü n y a h ü k ü m e t i " ve "yeni adam"
lu k o m u t a n ı Lucius von Geer'i, halk k a r g a ş a l ı k l a r ı n d a n k u r t a r d ı ğ ı P a r s i k ı z ı Budur
(Homo novus) çıkmalıdır.
Peri'yi buluruz. Sonu y ı k d ı ş değil, y ü k s e l i ş ve yersel m a d d î devletten yukardaki tinsel devlete erişmek, "güneş şehri"ne
(Heliopolis) girmek olur. E v r e n (Kosmos)
Tanrı'nm r o m a n ı d ı r .
53. Burrhus Frédéric Skinner: yond
Freedom
and Dignity
Walden
Two =
ikinci
= Özgürlük ve Ağırbaşlılığın
Walden,
Ötesi,
or Life in the Woods (Alm. Walden — ormanlar), y a n i özgür,
1971.
1971; Be¬ Walden,
doğal y a ş a m ı
anla
= B i n Dokuz Y ü z Sek
t a n kitap, A m e r i k a l ı d ü ş ü n ü r H e n r y D a v i d Thoreau'nun (1817-1862) 1854 y d ı n d a
sen D ö r t , 1949), İngiliz y a z a r ı n siyasal yergi r o m a n ı d ı r : 1984 y ı l ı n d a k i durum. B i r
y a y ı m l a d ı ğ ı k i t a b ı n adıdır. Ş i m d i , H a r v a r d Ü n i v e r s i t e s i psikoloji profesörü Skinner,
48. George Orwell (1903-1950:
Nineteen Eiglıty-Four
188
KUTADGU BtLİG İNCELEMESİ
A. DÏLAÇAR
bu "İkinci Walden"la
"koşulsuz özgür
y a ş a m " ı istemektedir, y a n i ü t o p i k bir top
189
rdan özgür bir bölgede toplumsal denemelerini s ü r d ü r m ü ş t ü r (1848); b u tutumun
lum, " d a v r a n ı ş " (behavior) k u r a m ı n ı çiğneyerek, denetlemesiz i y i niyet, g ü v e n ve
adı, kendi deyimi ile " K u t s a l K i t a p K o m ü n i s t l i ğ i " (Bible Communism adlı
uygu içinde y a ş a m a k , çalışmak, s e v i ş m e k ; yeteri kadar yiyecek, içecek, giyecek;
1848) o l m u ş t u r . D i n alanında X V I . y ü z y d d a Anabaptist'lerin (çocuk vaftizini kabul
kitabı,
temiz hava, temiz ortam; nüldeer s i l â h l a r d a n korunma, o r t a k l a ş a toprak ve konut;
etmeyenler), X V I I I . y ü z y d d a Memnon'istlerin (şafağa tapanlar), Moravia K a r d e ş
erkek-kadm eşitliği; sanat, müzik ve edebiyat sevgisi; y a p ı c ı işler ve çalışmalar için
lerin (Moravia P r o t e s t a n l a r ı ) ve Shaker'larm (evlenmeyen, T a n r ı ' y ı hem erkek hem
ödül; kıskançlık, dedikodu gibi erdemsizliklerin k a l d ı r ı l m a s ı ve ülküsel
dişi t a n ı y a n l a r ; Quaker bozuntusu), X I X . y ü z y ı l d a da Mormon'larm (Amerika'da,
özgürlük.
"Özgürlük ve Ağırbaşlılığın Ötesi" adlı kitap, "İkinci Walden"m, roman olmayan şeklidir.
Joseph Smith t a r a f ı n d a n 1830'da y a y ı m l a n a n
Mormon
Kitabı'nm
buyruklarına
göre çokkarılı y a ş a y a n ve Salt L a k e C i t y ' y i merkez alarak U t a h b ö l ü m ü n d e oturan t a r i k a t ç d a r ) ü t o p i k birlikleri de meydana gelmiştir. Bunlardan yalnız Mormon'lar,
*
Y a h u d i utopistlerden de Siyonist'ler (Zionist) t u t u n a b i l m i ş l e r d i r .
Utopia'ların sayısı burada görülen s a y ı d a n ç o k k a b a r ı k t ı r . B u t ü r l e r d e n , "dev let romaııları"ndan (Alm. Staatsromane) ve "siyasetname'lerden b a ş k a konu y a da
* * b. Devlet
Romanı:
Utopia'lardan
"devlet
romanları"na
(Staatsromane)
t u t u m l a r ı utopia'ya benzer birçok fikir önermeleri, özeniş ve k ı m ı l t ı l a r o l m u ş t u r .
geçtiğimizde, b a ş t a
Örneğin, İngiliz siyasal yazar ve r o m a n c ı l a r ı n d a n William Godwin (1756-1836),
( K ü r u ş ' u n E ğ i t i m i ) buluruz. Sekiz b a p l ı k tarihsel bir roman da saydabilen b u y a p ı t ,
An Enquiry
A h a m a n i ş soyundan Pers kralı K ü r u ş ' u n
Concerning political
Justice
and its Influence
on General Virtue and
Yunanlı
K s e n o p h ö n ' u n (M. Ö. 434-355) Kyrou
paideia'sını
(Kyros, h ü k . M. Ö. 424-401) y a l n ı z eği
Happiness (Siyasal Adalet Üzerine B i r A r a ş t ı r m a ve B u n u n Genel E r d e m ve K u t l u l u k
timini değil, b ü t ü n y a ş a m ı n ı
Üzerine Etkisi, 1793) adlı y a p ı t ı n d a , Rousseau'nun etkisi a l t ı n d a olarak, g ü n ü n d e var
K ü r u ş , gerçek dışı da olsa, Sokrat ilkelerine göre y e t i ş t i r i l m i ş ülküsel bir kral ve
olan b ü t ü n h ü k ü m e t , din, aile ve kişisel zenginliği t a m a m ı y l e ortadan k a l d ı r m a y ı
model bir insan olarak t a n ı t d m a k t a d ı r . Eflatun'dan a l ı n m a b i r ç o k düşünce ve ilkeler
önermiştir. Jean-Jacques
(Émile
de b u y a z ı y a k a t ı l m ı ş t ı r . E ğ i t i m d ü z e n i olarak toplu eğitim ö v ü l m e k t e ve ö ğ ü t ola
ya da Öğretim Üzerine, 1762) adlı y a p ı t ı n d a "doğal öğretim"i ortaya koymakla,
rak da oğullara, birbirlerini sevmenin, d o ğ r u o l m a n ı n ve b a r ı ş içinde y a ş a m a n ı n
"olumlu eğitim" i "olumsuz ö ğ r e t i m " den a y ı r m a k l a ,
ü s t ü n erdemler sırasında b u l u n d u ğ u n u n a n l a t d m a s ı istenmektedir.
Rousseau (1812-1778), Emile
ou de l'éducation
genel ö ğ r e t i m i n ilk süresini
1-5 yaşlarına, ikinci süresini 5-12 y a ş l a r ı n a , ü ç ü n ü süresini 12-15 y a ş l a r ı n a , d ö r d ü n
ele alarak ülküsel bir duruma getirmiştir.
B u b ö l ü m e Dante'nin (1265-1321)
De monarchia
Burada
(Monarşi Üzerine) adlı L a
cü süresini de 15-20 y a ş l a r ı n a b a ğ l a m a k l a ve daima d o ğ a y a bağlı k a l m a y ı kesin bir
tince y a p ı t ı da alınabilir. Burada Dante siyasal k u r a m ı n ı anlatmakta, papa ile impa
koşul saymakla, bir "öğretim utopia"sı f o r m ü l l e m i ş t i r .
rator ilişkilerine d e ğ i n m e k t e ve imparatorun sıkı d a v r a n m a s ı n ı ö ğ ü t l e m e k t e d i r .
İngiliz şairlerinden Samuel
T . Coleridge (1772-1834) ile Robert Southey (1774-1843) gençliklerinde, Rousseau ile Godwin'den esinlenerek, 1794'te, A m e r i k a n ı n Pennsylvania bölgesindeki Susque hanna ırmağı =
k ı y ı l a r ı n d a "Pantisocracy" ( Y u n . pan = hep, b ü t ü n +
isokratia
eşitlik erki) adında herkesin birbirine eşit olduğu ve eşit erk sahibi b u l u n d u ğ u bir
"toplumsal örgüt" k u r m a ğ ı ve "aspheterism"i ( Y u n . a- — y o k s u n l a y ı c ı ek + spheteros = mülk sahibi olma), u y g u l a m a y ı , y a n i kişisel m ü l k ü y a s a k l a m a y ı tasarla mıştır. İngüiz d ü ş ü n ü r ü Thomas Carlyle'm (1795-1881),
Sartor
Resartus
(Giydi
rilmiş Terzi, 1836) adlı y a p ı t ı n ı n k a h r a m a n ı Herr Diogenes T e u f e l s d r ö c k h , bir utopia'da y a ş a r ; yerin adı "Weissnichtwo"dur
(Alın. = nere o l d u ğ u n u bilmiyorum) ve
"Genel Ş e y l e r " (Things in General) p r o f e s ö r ü d ü r (İskoç İngilizcesinde bu kavrama "Kennaquhair" [İng. I know not where = u-topia] denir, y a n i " b ü i n m e y e n haya lî bir yer). Yine, İngiliz parlamenteri James Silk Buckingham (1786-1855).
Nation
al Evils and Practical Remedies (Ulusal K ö t ü l ü k l e r ve K d g d ı Çareler, 1848) adlı y a pıtında ütopik niteliğe y a k l a ş a n toplumsal o n a r ı m l a r ö n e r m i ş t i r . A m e r i k a l ı toplum onarıcısı John Humphrey Noyes (1811-1886) önce, İncil'den esinlenerek i l k Hristi-
X V I . y ü z y d d a b u alanda i k i İ t a l y a n buluruz: Baldassare Castiglione (1478¬ 1529) ile Niccolö Machiavelli'yi (1468-1527). Diplomat kont Castiglione, Milano ve Urbino s a r a y l a r ı n d a edindiği g ö r g ü y ü de katarak
II cortegiano
(Saray
Görevlisi,
1528) adlı ü n l ü y a p ı t ı ortaya k o y m u ş t u r . B u n d a ülküsel saray y a ş a m m ı ve saray gör güsünü en k ü ç ü k inceliklerine kadar a n l a t m ı ş t ı r . D ö r t b ö l ü m l ü bir diyalog olan b u y a p ı t , gereç b a k ı m ı n d a n Aristo, Plutarkhos, Horatius, Ovidius, Quintilianus gibi eski yazarlara ve özellikle Cicero'nun Orator ve De oratore adlı y a z ı l a r ı n a da borçlu dur. A m a ç , kusursuz, ülküsel bir saray görevlisinde b u l u n m a s ı gereken nitelikleri t a m t m a k t ı r . Diyaloga çağın t a n ı n m ı ş edipleri ve siyaset ve saray a d a m l a r ı d a katılır. Kutadgu Bilig'de
ülküsel bir elçiden tavla, cirit, çevgen ve av bilgisine kadar bir
çok şey b e k l e n d i ğ i gibi, Castiglione'nin saray görevlisinde de çeşitli yeteneklerin bu l u n m a s ı istenmektedir: Soylu olmak; askerlikten anlamak; güçlü, anlayışlı, kurnaz ve d a v r a n ı ş l a r ı n d a - özellikle k a d ı n l a r a k a r ş ı - nazik olmak; k ü l t ü r l ü ve i y i k o n u ş u r olmak; Y u n a n c a , Latince bilmek, m ü z i k ve resimden anlamak.
yanlarda görülen " o r t a k l a ş a " (communal) y a ş a m ı diriltmek istemiş (1836), sonra E f -
F l o r a n s a l ı bir devlet adamı ve siyaset filozofu olan Machiavelli, k ü ç ü k İ t a l y a n
latun'un etkisi altında, "özgür aşk"a ve ç o k k a r ı h h ğ a (polygamie) özenmiş ve Putney'-
devletlerinde, Fransa'da ve Almanya'da siyasal hizmetler g ö r d ü k t e n sonra, S a n Cas-
de böyle bir topluluk k u r m u ş t u r (1846). D a h a sonra Oneida b ö l ü m ü n d e kendine ay-
ciano y a k ı n ı n d a k i şatosuna çekilerek II prinçipe
(Prens, bas. 1532) adh ü n l ü y a p ı -
A. DİLÂÇAR
190
RUTADGU BİLİG İNCELEMESİ
t m ı yazmıştır. Kendisinin devlet y ö n e t i m i k u r a m ı n ı , ve kılgdı devlet bügisine
191
değ
ile, Troia harbinde kaybolan b a b a s ı Ulysses'i ( Y u n . Odysseus) bulmak için d ü n y a y ı
gin birçok özdeyişleri koynunda t o p l a m ı ş olan 26 b ö l ü m l ü b u y a p ı t ı n genel konusu,
d o l a ş ı r : Fenike, Mısır, Girit, K ı b r ı s , Odysseus'a gönül verip onu on y ı l y a n ı n d a tut
devlet başkanının niteliği, t ü r l e r i , bu başkanlığın nasd elde edildiği ve nasd elde tu-
m u ş olan deniz kızı K a l y p s ö ' n u n y a ş a d ı ğ ı Ögygia adası, hatta cehennem. Buralarda
tulabilmesidir. Y a p ı t ı n ilk dokuz b a b ı n d a , k a ç t ü r devlet başkanlığı b u l u n d u ğ u ve
T é l é m a q u e birçok s a v a ş l a r , deniz a ç m a k l a r ı , k ı y ı m l a r , t ü r l ü insanlar, t ü c c a r l a r ve
bunların nasıl elde edildiği konusu ele alınmıştır. Onuncu bap, devletin bir d ü ş m a n
eğitici nesneler, olaylar, yerler görür. Sonunda Mentor, gizlemini atar ve Minerva
la nasıl savaşabilmesi; 11. bapta "kilise devlet"; 12-14. baplarda
devletin
içişleri
olarak ortaya çıkar, T é l é m a q u e ' a da b a b a s ı n ı b u l a c a ğ ı n a söz verir ve ayrılır. Féne
ve ordu ele alınmış, ücretli y a b a n c ı asker yerine ulusal ordu k u l l a n d m a s ı önerilmiştir.
lon, okuyana erdem, sevgi ve iyilik duygusu a ş d a y a n bu h i k â y e y e kral ve devlet ida
On beşinci baptan 23. bapa kadar olan b ö l ü m d e asıl "prens" ele alınmış ve bu sorun
resine değgin kendi düşüncelerini de katarak y a p ı t ı n ı bir "siyasetname" ve "utopia"
b ü y ü k gerçeklikle ve titizlikle incelenmiştir. B u konuda söz söylemiş olan filozof ve
durumuna da getirmiştir. Siyaset a h l â k ı n ı ve k r a l l ı k g ö r e v i n i a n l a t ı r k e n aşırı eleştirici
yazarlar eleştirilmiş, bunlar geçerli gerçek s a y ı l m a m ı ş ve hayallere kapdmamak öğü-
olduğundan dolayı kralın gözünden düşmüştür.
t ü verilmiştir. Prens, para işlerinde tutumlu olmalı; h a l k ı vergilerle ezmemeli; gerek tiği zaman sıkı d a v r a n m a l ı ; yerine göre hem tilki hem aslan olmasını bilmeli; v e r d i ğ i
X V I I I . y ü z y d d a yine F r a n s ı z l a r d a n , yazar ve siyaset filozofu Charles de Montes
sözü, gerekirse, tutmamaktan k a ç ı n m a m a l ı ; y u m u ş a k y ü r e k l i , d o ğ r u , insancd, can
quieu (1689-1755), Lettres persanes (Fars M e k t u p l a r ı , 1721) adlı y a p ı t ı n d a Usbek
dan, dindar görünmeli, fakat gerektiğinde tutumunu d e ğ i ş t i r m e l i ; bununla birlikte,
ve R i c a a d ı n d a i k i İranlı gezgini ortaya koyarak, onların ağzıyle, Avrupa'daki, özel
ölçüsüne göre, iyilikten ş a ş m a m a l ı ; her ş e y "gereklik"e bağlı olduğu için, b ü t ü n d ü
likle Fransa'daki toplum u y g a r l ı ğ ı n ı , e v l e n m e y i , b o ş a m a y ı , p a p a y ı , teolojiyi, h ü k ü m e
şünce ve kılışlar bu "gereklik"e (Ital. necessitato) bağlı b u l u n m a l ı d ı r ; ç ü n k ü ö n e m l i
ti, adaleti, vergderi, sömürgeciliği, y a s a y ı , toplum b o z u l d u ğ u n u ince alayla y e r m i ş
olan sonuçtur, devlet ancak bu yolda y ü r ü m e k l e ayakta tutulabilir: E r e k , tutulan yol
tir. Y a p ı t 160 mektup b i ç i m i n d e y a z d m ı ş t ı r . B u n d a n bir süre sonra İngiliz y a z a r ı
ne olursa olsun, yolu h a k l ı çıkarır. Son 24 - 26. baplarda, İ t a l y a ' n ı n o g ü n l e r d e k i du
Oliver
rumu ele alınmış ve İ t a l y a n devletlerini "barbar" l a r ı n , F r a n s ı z l a r ı n ve İ s p a n y o l l a
World ( D ü n y a Y u r t t a ş ı , 1762) adlı ve 126 mektuptan olma bir y a p ı t
rın akınlarına karşı koruma y o l l a r ı gösterilmiştir. Y a p ı t , Petrarca'nm "Italia m i a "
tır. B u n d a da, sözde Londra'ya gelmiş olan L i e n C h i Altangi a d ı n d a Çinli bir filo
Goldsmith (1728-1774), Montesquieu'den esinlenerek, The Citizen
of the
yayımlamış
(Benim İ t a l y a m ) şiiri ile sona ermektedir. B u n u n son dizesi ş ö y l e d i r : "Nell'italici
zof, İngiliz toplum y a ş a m ı n ı , gelenek ve göreneklerini, t ü r l ü a h l â k ve y a z ı n özel
cor non è ancor morto" ( İ t a l y a n l a r ı n y ü r e ğ i daha ö l m e m i ş t i r ) . Tarihte ve siyasette
liklerini (örneğin, obartmah atıp tutucu Beau Tipps ile eli sıkı
"Maolıiavellüik" (Maclıiavellisme) denen g ü d e k budur. İ s p a n y a ' d a Aragon ve Cas¬
siyah elbiseli kimse) y e r m i ş
tilla kralı Fernando el Catôlico, İ t a l y a d a ' d a Francesco Sforza ile Cesare Borgia bu
yurduna bağlı kalmasını i s t e m i ş t i r . B u alanda İskoç asıllı F r a n s ı z ve
yoldan yürümüşlerdir. Prusya k r a l ı B ü y ü k Friedrich, d o ğ r u l u k üzerine k u r u l m u ş
t a k l i t ç i s i A n d r é Michel de R a m s a y (1686-1743) Les voyages de Cyrus'ü
olan kendi görkemli gücüne g ü v e n e r e k , 1739'da Machiavelliliği
un Gezileri, 1727), Akademi ü y e s i J e a n Terrasson (1670-1750) da Séthos
Antimachiavelli
baltalamak ü z e r e ,
adlı bir y a p ı t y a y ı m l a m ı ş t ı r .
düzensizlikleri ve k ı y m ç t a s a r l a y a n l a r ı allegorik bir şekilde yeren ve i y i öğütler ve ren Argensis (1622) adlı Latince bir y a p ı t y a y ı m l a m ı ş t ı r . A y n ı y ü z y ı l d a
Almanlar
Braunschweig'm Octavia (1677) adlı "devlet r o m a n ı " da
çıkmıştır.
yurttaşı"
"Man i n B l a c k " -
olmakla birlikte
ana
Fénelon'un (Küruş'(1731)
B u y ü z y d ı n bu alandaki b a ş y a p ı t ı n ı ü n l ü F r a n s ı z yazar ve filozofu F r a n ç o i s Marie Arouet Voltaire (1694-1778), Zadig 1747)
ou la destinée,
adlı r o m a n ı y l e v e r m i ş t i r . Y a p ı t , d ü n y a
= Zadig y a da Kader.
görüşü olarak, saflıkla kurnazlığı
k a r ş ı k a r ş ı y a k o y m u ş ve rastlantdarm sık sık adamlara y a r d ı m ettiğini, bir toplum yergisi olarak, belirtmek i s t e m i ş t i r . R o m a n a göre, eskiden Babil k r a l ı Moabdar'm g ü n ü n d e Zadig a d ı n d a zengin ve o k u m u ş bir genç v a r m ı ş . Genç, bu niteliklerine gü
X V I . yüzyılın bu alandaki b a ş y a p ı t ı F r a n s ı z l a r d a n F r a n ç o i s de Salignac de L a Mothe-Fénelon'un
"dünya
adlı felsefî r o m a n ı ortaya koyarak baskı y ö n e t i m i n i ve s a v a ş ı k ö t ü l e m i ş l e r d i r .
İngiliz şairi ve yergicisi John Barclay (1582-1621), yurdundaki siyasal y a ş a m ı ,
dan Anton Ulrich von
ve insanın
(1651-1715) ü n l ü
Les aventures
de Télémaque
venerek kut a r a m a ğ a çıkar. S é m i r e a d ı n d a bir kızı, adam k a ç ı r a n l a r d a n k u r t a r d ı ğ ı
(Télémaque'in
s ı r a d a bir gözünü yitirir, fakat nişanlısı saydan bu kız bu y ü z d e n onu b ı r a k ı p bir baş
Başından Geçenler, 1699) adlı r o m a n d ı r . D a h a önce " T r a i t é de l'éducation des filles"
k a s ı n a k a ç a r . B u n u n ü s t ü n e Zadig de şehrin en akıllı kızı olan Azor ile evlenir. Az
(Kızların öğrenimi üzerine inceleme, 1689), "Maximes" (Özdeyişler, 1696) ve " F a b
sonra bu k a d ı n da onu a l d a t ı r . G ü n ü n birinde k r a l i ç e n i n k ö p e ğ i ile k r a l ı n a t ı ortadan
les" (Hayvan masalları, 1701) gibi ö ğ r e t i m l e ilgili yazdar y a z m ı ş olan F é n e l o n , 24
yok olur, Zadig i k i h a y v a n ı g ö r m e d e n , birine b u n l a r ı n nasd o l d u k l a r ı n ı a n l a t t ı ğ ı için
bölümlü bir eğitim r o m a n ı b i ç i m i n d e k i bu u t o p i a - r o m a n ı , X I V . Louis'nin torunu ve
hapse atdır. B i r tutuklunun kaçtığını görüp de b e k ç d e r e haber v e r m e d i ğ i ve pence
Fénelon'un öğrencisi genç Bourgogne d u k a s ı için y a z m ı ş t ı r . H o m ê r o s ' u n Odysseia'-
reye b a k t ı ğ ı için para cezasına çarptırılır. Arimaz a d ı n d a k ı s k a n ç bir k o m ş u s u , Z a -
smdan esinlenmiş olan bu romanda, T é l é m a q u e ( Y u n . T ë l e m a k h o s ) , Mentor a d ı n ı
dig'in y a z d ı ğ ı bir şiirin y a r ı s ı n ı bularak ve onda k r a l ı n eleştirddiğini görerek Zadig'i
alarak ihtiyar kdığma giren bilgelik t a n r ı ç a s ı Minerva'nm ( Y u n . A t h ê n a ) k d a v u z l u ğ u
ele verir, fakat bir p a p a ğ a n şiirin öbür y a r ı s ı n ı k r a l ı n k u c a ğ ı n a d ü ş ü r ü r , bunda ö v g ü
A. DİLÂÇAR
192
K U T A D G U BÎLİG İNCELEMESİ
193
görülür, Zadig de b a ş b a k a n olur. Zadig k r a l i ç e Astarte'ye âşık olur. Sonunda Mısıra
ç a ğ d a başlamış ve çoğunca din a d a m l a r ı t a r a f ı n d a n işlenmiştir. Başlıca
k a ç m a k zorunda kalır. Orada istemeyerek bir Mısırlının ö l ü m ü n e sebep olduğu için
ş u n l a r d ı r : İ n g i l t e r e d e Salisbury'li John'un (John of Salisbury, ö l m . 1180) 1159'da
köleliğe düşüp tüccar Setoc'un evine g ö t ü r ü l ü r . Zadig, bilgisiyle, efendisini bir dava
yazdığı
da k a z a n d n ı r , o da ödül olarak Zadig'i azat edip Serendib'e (Seylan) gönderir. Zadig,
"Melek doktor" (Doctor angelicus) sanıyle anılan b ü y ü k İ t a l y a n teolog filozofo Aqui-
Astarye'yi bulmak için d o l a ş m a y a b a ş l a r ve Arbogad a d ı n d a bir hayduttan Astar-
no'lu Thomas (Thomas Aquinas, İ t a l . Tommaso d'Aquino, 1225-1274). B u n u n De
Policraticus;
burada
saray erdemleri ve siyaset
örnekleri
k u r a l l a r ı ele alınmıştır.
te'nin, bir ayaklanma y ü z ü n d e n tahttan düşüp a r t ı k köle haline geldiğini ve Oğul
regimine
a d ı n d a bir zengine satıldığını öğrenir. A ğ ı r hasta olan Ogul'u s a ğ a l t a r a k Astarte'yi
rine, 1265) adlı y a p ı t ı n d a "halk için y ö n e t i c i bir ilke" (aliquod regitivum) bulun
principum
(Prenslerin y ö n e t i m i )
y a da De regno
(Hükümdarlık
üze
kazanır, i k i genç Babil'e d ö n e r e k tahta otururlar. Voltaire'in vermek istediği ders:
masının gerektiğini, bunun da kral o l d u ğ u n u ileri s ü r m e k t e , y ö n e t i m d e de toplu
İnsan b u d ü n y a d a kaderin t ü r l ü o y u n l a r ı n a , toplumsal h a k s ı z l ı k l a r a , t ü r l ü deliliklere
mun
ve beklenmedik şeylere, y o k s u l l u ğ a h a z ı r olmalıdır, ç ü n k ü b u n l a r ı n k a r ı ş ı m ı k u t a
T a n r ı d ü n y a y ı y ö n e t t i ğ i gibi, kral da devleti " d o ğ r u l u k " l a y ö n e t i r . B u felsefeye
esenliği, birlik (unitas) ve b a r ı ş (pax) siyasetinin güdülmesini istemektedir.
götürür ve genel uyumu s a ğ l a m a k için i y i ve k ö t ü sandan şeyler işbirliği yaparlar.
göre demokrasi ve oligarşi k ö t ü ş e y l e r d i r , m o n a r ş i y i tutmak gerekir, fakat zorba
X V I I I . y ü z y ı l ı n son y a r ı s ı n d a b u alanda ü n l ü Alman y a z a r l a r ı n d a n Albrecht
krallar (tyran) ö l d ü r ü l ü r . Fransada I V . Henri ö l d ü r ü l d ü ğ ü zaman Aquino'lu T h o -
von Haller'la (1708-1777) Christoph Matin W i e l a n d ' ı (1733-1813) da buluruz. Haller
mas'm bu öğretisi k a r g d a n m ı ş t ı r . Thomas'm öğrencisi Tholomeus de L u c c a
Usoııg
Tolomèo da L u c c a ) , b a ş k a bir adla Bartolomeo Fiadoni (1240-1327), ö ğ r e t m e n i n i n
adlı bir triloji y a z m ı ş
m o n a r ş i y i ele alan AIfred,
(1. d e s p o t l u ğ u
ele alan Despotie,
1773; 3. demokrasiyi ele alan Fabius
Wieland da, Der Goldene Spiegel oder die Koniğe
1771;
2. sınırlı
und Cato, 1774).
von Scheschian ( A l t ı n A y n a y a da
Ş e ş i y a n K r a l l a r ı , 1772) adlı y a p ı t ı n d a Çin imparatoru Ş a h Gebal ile filozof Danischmend'in (Danişmend) devlet y ö n e t i m i y l e ilgili k o n u ş m a l a r ı n ı r o m a n l a ş t ı r m r ş t ı r .
* * * c. Prenslerin
aynası:
fikirlerini Exaemeron (Yaratılışın altı g ü n ü , 1272) adlı y a p ı t ı n d a y a n s ı t m ı ş t ı r . Almanyada bir m a n a s t ı r m b a ş keşişi olan A d m o n t ' h ı Engelbert (Engelbert von Admont, 1250-1331), De regimine principum
(Prenslerin Y ö n e t i m i , bas. 1725) adlı
y a p ı t m d a k r a l - p a p a k a v g a l a r ı n ı ele alarak, y ö n e t i m d e eşitlik
i s t e m i ş , yer yer de
papa yetkilerinin kısıtlanmasını ö n e r m i ş t i r . B u arada Romada Iustitia
"Devlet r o m a n l a r ı " (Staatsromane)
sırasında,
Kutadgu
(İtal.
regnorum ( S a l t a n a t ı n Temel
Adaleti)
fundamentum
a d ı n d a bir y a p ı t da y a y ı m l a n m ı ş t ı r .
İtal
karşdaştırılması gereken bir t ü r de "Prenslerin a y n a s ı " ( L a t . Speculum
yanlardan Thomas Aquinas'in öğrencisi ve F r a n s a k r a l ı "Güzel" Philippe'in (PhUippe
principorum, F r . Miroir des princes A l m . Fürstenspiegel) y a da "Prenslerin D ü m e n i "
le B e l , 1268-1314, tahta çıkış : 1285) ö ğ r e t m e n i Aegidus Romanus y a da Colonna (İtal.
Bilig'la
(Fr. Gouvernail des princes) denilen t ü r d ü r . D o ğ u d a bu t ü r e " A î n n â m e " ve " S i y â s e t -
Egidio Romano, F r . Gille de Romane, 1246-1316) siyasal öğrenim için De regimine
n a ı n e " demişlerdir. Bunlar üzerinde burada d u r m a y a c a ğ ı m , ç ü n k ü Doğu bizde işlen
principum
m i ş t i r : Doğudaki y a p ı t l a r d a n k a r ş ı l a ş t ı r m a y a girmesi gereken ü k " p e ı ı d n a m e " l e r d e n
kendine (erdem edinme v.b.) ailesine (ana-baba, eş, çocuk) ve devlete (başlıca doğru
biri, T a b e r i s t a n - K û h i s t a n
luk) k a r ş ı olan g ö r e v ve b o r ç l a r m neler o l d u ğ u n u b i l d i r m i ş t i r . B u y a p ı t sonra Mirouer
Giylânşah
hükümdarı
Kâbus
( K e y k â v u s ) ibn Vaşmgîr'in,
oğlu
için 1082'de F a r s ç a olarak y a z d ı ğ ı , 1400 s ı r a l a r ı n d a A k k a d ı o ğ l u tara
fından ağdalı olarak T ü r k ç e m i z e a k t a r ı l d d c t a n sonra I I . M u r a t ' ı n Mercimek
Ahmet'in
1431'de
yeniden
Türkçemize
44 b ö l ü m l ü bu y a p ı t a h l â k , görgü, toplumbilim,
çevirdiği
oyun,
isteği
üzerine
Kabusnâme''âir.
a ş k , zenginlik, evlilik,
eğitim, ticaret, hekimlik, sanat, g ö k b i l i m , şiir, m ü z i k , av, saray y a ş a m ı ve y ö netim bilimi konusunda f a y d a l ı ö ğ ü t l e r vermekte, anlatmakta ve Pythagoras'tau,
Sokrat'tan,
rates'ten
Nasihatnâme
sözler a k t a r m a k t a d ı r .
pıt X I X . y ü z y d d a
Mehmet
Rıza
çesiııe de ç e v r i l m i ş t i r . Kabusnâme Kabusnâme\
önsöz,
sözlük
uyardar yapmakta,
Eflatun'dan,
Aristo'dan,
y a da Kabusnâme
Araştırmaları
için
son olarak
ve notlar, Millî
Yıllığı
denen b u y a
 g a h î ' n i n (1809-1874) eliyle Ç a ğ a t a y b k z . Orhan Ş a i k
Eğitim
Bakanlığı
D o ğ u d a k i " s i y a s e t n â m e " I e r için de b k z . A g â h S ı r r ı L e v e n d : Türk Dili
fıkralar Hippok-
- Belleten,
Türk-
Gökyay:
yaymı,
1944.
"Siyaset-nameler",
1962 y d ı s. 167-194.
exemplaire ou gouvernement
des princes
(Örnek ayna y a da prenslerin y ö n e t i m i ,
X I V . y ü z y d ) başlığıyle F r a n s ı z c a y a ç e v r i l m i ş t i r . B u t ü r R ö n e s a n s ve Klasik ç a ğ l a r ı n d a da süregelmiştir. F r a n s ı z l a r d a n h u k u k ç u , filozof ve i k t i s a t ç ı
Jean
Bodin (1530-1596) Six livres de la République
(Altı ki
tapta cumhuriyet, 1576) adlı y a p ı t m d a Katoliklik - P r o t e s t a n l ı k din k a v g a l a r ı n ı ele alarak karşılıklı hoşgörü i s t e m i ş ; din, a h l â k ve adalet sorunlarını, y ö n e t i m esası olan "aile i ç g ü d ü s ü " n ü n önemini b e l i r t m i ş , "yurt ve halk k r a l ı n malı d e ğ ü d i r , kamu oyuna d a y a n m a l ı d ı r " demiştir. İ s p a n y o l Jesuit'i J u a n de Mariana De rege et regis institutione ( K r a l ve K u r u l u ş Olarak K ı r a l h k
(1535-1624)
Üzerine,
1599) adlı
y a p ı t ı n d a , b ü t ü n h a l k ı n h a k k ı n ı t a n ı m a k l a birlikte, kdiseyi b a ş t a t u t m u ş t u r . Alman lardan Johannes Althusius (1557-1638), yine Latince olarak Politico gestes exemplis sacris et profanis
illustrata
( D i n î ve d ü n y e v î
metodice de-
örneklerle
gösteril
miş metodlu siyaset, 1603) adlı y a p ı t ı n d a y a s a y ı , monarşii ele a l m ı ş ; egemenliğin,
B a t ı d a , Eflatun'un Politikos e peri basileias (Siyasetçi y a da K r a l l ı k Üzerine) adlı y a p ı t ı n d a n ve Aristo'nun PoKiifeo'sından sonra, b u t ü r Latince olarak
(Prenslerin öğrenimi, 1290) adlı bir "siyasetname" y a z m ı ş , bunda prensin
orta-
"sembolik bir topluluk" (corpus şyrnbolicum) olan ulusun o l d u ğ u n u , y ö n e t m e yetki sinin krala "emanet" olarak v e r i l d i ğ i n i b ü d i r m i ş , bunun yazısız bir a n l a ş m a sayd-
195
A. DİLÂÇAR
K U T A D G U BİLiG İNCELEMESİ
m a s ı , halkın da "doğal duygu" l a r ı n m (naturlis affectio) d o y u r u l m a s ı gerektiğini be
h ı k " (The Pilgrim's Progress from this World to that which is to Come, 1678)de; alle-
194
l i r t m i ş t i r . Ü n l ü ispanyol y a z a r ı Francisco Quevedo y Villegas'ın (1580-1648) siya
gorik olarak erdemleri ele aldığın göre, E d m u n d Spenser'm (1552-1599) "Periler kra
set alanında da bir y a p ı t ı
liçesi" si ile (The Faerie Queene;; erdemler: Mutluluk, Ölçülülük, Siliklik, Bağhlık,
v a r d ı r : La politica de Dios
(Tanrının
Siyaseti, 1626).
B u n d a , devlet siyasetini Tanrı'nın tutumuna uydurmak gerektiği s ö y l e n m i ş , b ü t ü n
D o ğ r u l u k , S a y g d d ı k , 1590,
krallarla h ü k ü m e t yetkililerini bu yola ve ö d e v e çağırılmış, m o n a r ş i ve i s p a n y a k r a l ı
Meung (1250-1305) ve Guillaume de Lorris'in
ö v ü l m ü ş t ü r . Fransada ü n l ü din a d a m ı ve yazar J a c q u e s - B é n i g n e Boss j e t (1627-1704
man dé la rose, 1230-1240 a r a s ı ; a ş k ile us karşınlığı; gül, aşkın simgesi; k r ş . d o ğ u d a k i
X I V . Louis'nin oğlu Dauphin'in ö ğ r e t m e n i olduğu zaman y a z d ı ğ ı Politique
"gül ve b ü l b ü l " motifi); bir b a b a n ı n , oğluna v e r d i ğ i öğüt t ü r ü b a k ı m ı n d a n William
propres
paroles du l'Ecriture
sainte ( K u t s a l kitaptan alman
sözlere göre
tirée des
1596);yine a h l â k allegorisi olması b a k ı m ı n d a n , Jean de F r a n s ı z c a Gülün
romanı
ile (Le ro
siyaset,
Shakespeare'in (1564-1616) HaroZet'indeki (1601) "baba Polonius Ve oğul Laertes ile;
1678-1679) adlı on b a p l ı k kitapta, ders olarak, T a n r ı ' y a bağlılığı, insanlar a r a s ı n d a
yine a y n ı b a k ı m d a n Philip Stanhope, L o r d Chesterfield'in (1694-1773) "Oğluna ve
k a r d e ş l i k duygusunu, d o ğ r u l u ğ u , y a r d ı m l a ş m a y ı gerekli g ö s t e r m i ş , sonra harp, para
vaftiz oğluna m e k t u p l a r ı " (Letters to his Son and to his Godson, 1774 ve 1777-1778)
işleri, vergi gibi k o n u l a r ı ele almıştır.
ile; k ö t ü m s e r l i k ve ü r k ü r ü k l ü k b a k ı m ı n d a n Shakespeare'in " A t i n a l ı T i m o n " u ( T i
B a t ı d ü n y a s ı n d a siyasetin toplumsal bir bilim olarak ele alındığı çağa kadar bu alanda dine, a h l â k a y a da doğal duyguya göre y a z ı l a n "siyasetname" lerin sayısı pek ç o k t u r . Y a l n ı z I n g ü t e r e d e X V - X V I . y ü z y ı l l a r d a t a n ı n m ı ş şair ve yazarlar tarafın dan ortaya k o n m u ş olan y a p ı t l a r d a n seçtiğimiz şu ö r n e k l e r bu gerçeği t a n ı t l a r : Tho mas Occleve y a da Hoccleve: "De regimine principum" (Prenslerin y ö n e t i m i , veliaht H e n r y için, Aegidus Romanus'un y a p ı t ı esas a l ı n a r a k y a z ı l m ı ş 2000 m ı s r a l ı k bir şiir, 1411-1412); John Lydgate: "The F a l l of Princes" (Prenslerin düşüşü, h i k â y e l i şiir, 1430); Sir Thomas E l y o t : "The Governour" ( Y ö n e t m e n , V I I I . Henry'ye sunulan siyaset öğretimi, d ü z y a z ı , 1531); I s k o ç y a l ı Sir D a v i d L y n d s a y y a da L i n d s e y : "Com plaint to K i n g " ( K r a l a s ı z l a n m a , t o p l u m y a ş a m ı n ı n d ü z e l m e s i n i d ü e y e n şiir, 1529), "Testament and Complaynt of our Sovrane Lordis Papyngo" ( H ü k ü m d a r efendimiz Papyngo'nun vasiyeti ve sızlanması; bir p a p a ğ a n ı n ağzıyle krala s ı z l a n m a ve onu ö ğ ü t l e m e , 1530), "Ane Plesant Satyre of the Three Estaites" ( Ü ç sınıfın [ = soylu lar, din a d a m l a r ı , halk toplumu] hoş yergisi; devlet ve kilisedeki y o l s u z l u k l a r ı n yer gisi; sahne yazısı, 1540); ve "The Monarchie" (Monarşi; bir saray görevlisi ile görmüş geçirmiş bir kişi a r a s ı n d a geçen bir diyalog b i ç i m i n d e uzun şiir, 1554); George Gascoigne: "The Glasse of Government" ( Y ö n e t i m a y n a s ı ; " m ü s r i f çocuk ve b a ğ ı ş l a y a n baba" konusunda bir oyun, 1575), "The Steel Glas" (Çelik a y n a ; k r a l ı n , g ö r e v l i l e r i n , askerlerin, t ü c c a r l a r ı n ve p a p a z l a r ı n y o l s u z l u k l a r ı n ı gösteren ve çiftçiyi erdemli bu lan çelik bir a y n a y ı konu alan bir yergi şiiri, 1576); William B a l d w i n ile George Fer rers: "Mirror for Magistrates" (Yöneticiler için ayna; tarihte y a n l ı ş y ö n e t i m y ü z ü n den ölüme giden 19 y ö n e t i c i üzerine y a z ı l m ı ş sahne yazısı y a d a biyografya, 1559).
* Kutadgu
Bilig y a l n ı z bu t ü r l e r l e değil, daha b i r ç o k b a t ı y a p ı t l a r ı y l e
karşdaş-
tırılabilir. B i r allegori o l d u ğ u n a , " i y ü i k y a p m a " konusunu ele aldığına ve ahretle de ilgili b u l u n d u ğ u n a göre, her ş e y d e n önce ve çok k o l a y l ı k l a . O r t a ç a ğ d a Flamanca yazdan "Elckerlijk" (Her hangi bir kişi, 1495), sonra Ingilizceye adapte edilen " E v e r y m a n " (1509) " a h l â k piyesi" (morality) ile (ahrette i n s a n ı n en s a d ı k şefaatçisi: y e r y ü z ü n d e y a p t ı ğ ı iyilikler) ; yine d ü n y a ve ahret konusu b a k ı m ı n d a n , ingiliz y a z a n John B ü n y a n ' ı n (1628-1688) "Hacının bu d ü n y a d a n gelecek d ü n y a y a y a p t ı ğ ı yolcu-
mon of Athens, 1623) ile; ö l ü m e çare a r a n m a s ı b a k ı m ı n d a n
Sumer'lilerin
Gilgameş
d e s t a n ı ile (M. Ö. 3500); erdemlerin sınıflanması b a k ı m ı n d a n H r i s t i y a n l a r ı n "yedi başlıca erdem" i ile (Seven Cardinal Virtues: i n a n ç , umut, silildik, öngörü, d o ğ r u l u k , d a y a n ı m , d ı m l d ı k ) : çağdaşı olduğu toplumdaki h ' l k k a t m a n l a r ı n ı n toplu tablosunu çizmesi b a k ı m ı n d a n Geoffrey Chaucer'ın (1340-1400) "Canterbury m a s a l l a r ı " (The Canterbury
Tales; Prologue, 1387-1400) ile; vezin b a k ı m ı n d a n Firdevsi'nin (940¬
1020) " Ş a h n a m e " si (980-1010) ve T ü r k hece vezni (parmak hesabı) nin l l ' l i s i ile v.b., v.b.
K U T A D G U BİLİG İNCELEMESİ
197
y a yılkı atangd, k i ş i d e yıra) sözü bunun en güçlü a n l a t ı m ı d ı r . " K e n d i n i y ü k s e l t " ö ğ ü t ü de burada önemlidir. Y u k a r d a belirtildiği gibi, A m e r i k a l ı ünlü d ü ş ü n ü r Ralph Waldo Emerson (1803-1882), H r i s t i y a n l ı ğ m "teslis"ini y a d l a d ı k t a n , vaizlikten çekil dikten, acunun ve evrenin B ü y ü k R u h u n a sığıntıktan sonra, insanın y e r y ü z ü n d e k i başlıca ö d e v i n i n , bilgi edinmek, kendini y ü k s e l t m e k , i ç i n d e k i ruhu son soluğunda evrenin B ü y ü k R u h u n a , gelişmiş, bügi ile d o l m u ş , y ü k s e l m i ş bir ruh olarak teslim et mek olduğunu söylemiştir. B u b a k ı m d a n Balasagunlu Yusuf, X I X . y ü z y ı l sonların
VI. SONUÇ
da Amerika'da Emerson'm etrafında t o p l a n m ı ş olan Concord grubundaki "aşkıncı" (transcendentalist) d ü ş ü n ü r l e r i n bir öncüsü sayılır.
Kutadgu
Bilig
bu siyasal y a p ı t l a r ı n
arasından
teokratik
bir "siyasetname"
olarak belirir. Teokratik olduğu halde "halife" den ve " h i l â f e t " ten söz edilmemiş, " Y a l a v a ç " ve " T ö r t E ş " le y e t m i l m i ş t i r . Y u k a r d a belirtildiği gibi F a r a b î ' y e ve İ b n i
"Kutadgu Bilig"de faydacılık, olumculuk, y a r a r c ı l ı k : « d i v i n i t a s " ı n y a m başında "humanitas". Balasagunlu Y u s u f , f a y d a c ı (utilitarian), olumcu (positivist) ve y a r a r c ı (prag
Sina'ya g°ıe, "feyz" ve "sudur" yoluyle "nebi" (peygamber), " m ü t e a l î bir Vahdet" ve "Akh evvel" saydan T a n n ' d a n y e r y ü z ü n e i n m i ş , "vahiy", "tecelli" ve "ilham" ile
matist) b i r d ü ş ü n ü r ve y a z a r d ı .
T a n r ı ' y a bağlanmıştır. F a r a b î ' y e göre, "devlet" in başı olan " h ü k ü m d a r " sanki "ya-
mazdı, y e r y ü z ü n e de bağlı idi, ama d ü n y a zevklerine değil, insanlara, insanlığa, on-
A k l ı ve fikri daima göklerde ve bulutlarda d o l a ş -
l a v a ç h k h ı r k a s ı " n ı (hırka-i n ü b ü v v e t ) g i y m i ş olan bir b a ş k a n olarak, ulusunu güden
larm i y d i ğ i n e bağlı bulunuyordu: bilgi edinerek kendini y ü k s e l t m e k , sonra bu bil
bir ü s t ü n kişidir. Balasagunlu Y u s u f da F a r a b î ' n i n öğrencisi o l d u ğ u için bu alanda
ginin kazandırdığı erdemle insanları k a y ı r m a k , açı doyurmak, susamışı k a n d ı r m a k ,
b a ş k a biçimde d ü ş ü n e m e z d i . D ü ş ü n ü ş ü b u yolda y ü r ü t e r e k , y a n i Kutadgu
çıplağı giydirmek, onlara iyilik, d o ğ r u l u k ö ğ r e t m e k . Shakespeare'in dediği gibi,
Bilig'-
deki "ilig" e (bey) y a l a v a ç h ı r k a s ı n ı giydirmek, ulusal M ü s l ü m a n l ı k t a n b a ş k a bir ş e y
"kendi özüne, doğru ve gerçek ol, b ö y l e olursan, b a ş k a l a r ı n a h i ç bir zaman eğri ve y a
değildir. K a r a h a r d ı T ü r k l e r i her ş e y d e n önce u l u s ç u ve T ü r k ç ü olmuşlardır. K a r a -
lancı olamazsın", y a n i Kutadgu Bilig'in. herkesten istediği " k ö n i " lik, d o ğ r u l u k .
hanlı bir prens olan K a ş g a r h Mahmut, Kitab-ü
Divan-ı
Lûgati't-Türk'ü
Doğu T ü r -
kistanda y a z d ı k t a n sonra, A b b a s î halifelerin en g ö r k e m l i bir çağında, A r a p ç a n ı n da b ü t ü n İslâm d ü n y a s ı n ı n din ve b ü i m dili s a y d d ı ğ ı bir sırada, 1072-1074 y ı l l a r ı n d a K a ş g a r ' d a n k a l k ı p , h i l â f e t merkezine, B a ğ d a t ' a gitmiş ve y a p ı t ı n ı halife E b u l K a sım Abdullah'a sunarak, " T a n r ı y e r y ü z ü n d e k i erki T ü r k l e r e v e r m i ş t i r ,
b u n l a r ı n di
lini öğrenmekte fayda v a r d ı r ; b u k i t a b ı Araplara T ü r k ç e ö ğ r e t m e k için y a z d ı m , bu yurun" demiştir. B u y i ğ i t l i ğ i gösteren Karahanldar M ü s l ü m a n l ı k t a başka bir yol izleyemezlerdi. Balasagunlu Y u s u f da, Kutadgu
Bilig'mi
ulusçuluktan Arapça ya
da F a r s ç a değil, T ü r k ç e olarak y a z m ı ş ve onu i s l â m l ı ğ a giren T ü r k l e r e i l k b a ş y a p ı t (koşuldu 6645 beyt) olarak tarihe geçirmiş ve b a ş k ö ş e y e o t u r t m u ş t u r . Kutadgu
Bilig'in bize b e t i m l e d i ğ i ü t o p y a , teokratik ise de, ilig ne bir d i k t a t ö r
ne de bir Machiavelli prototipidir. T ü r l ü a ş a m a l a r d a bulunan b i r ç o k d a n ı ş m a n l a r ı v a r d ı r . O t a m a m ı y l e ulusçu ve toplumcu demokratik bir beğ'dir; ulusunu güden bir ü s t ü n ve bilgin k ı l a v u z , ulus - beğ d a y a n ı ş m a s ı n a inanan bir önder, h a l k ı n u m u t l a r ı n ı
Balasagunlu Yusuf, a y n ı zamanda, T ü r k düşüncesi tarihinde bizim i l k ve b ü y ü k h u m a n i z m a e ı m ı z o l a T a k belirir. B u sözcüğü b a y a ğ ı l a ş m a m ı ş klasik d e ğ e r i y l e ve insansever (humanitaire) niteliğiyle k u l l a n ı y o r u m . Onu burada önce, Birinci D ü n y a H a r binden sonra y e r y ü z ü n d e gelişmiş ve yerleşmiş olan "insanlık dışı" (brutalitaire) kav r a y ı ş ve d a v r a n ı ş l a r a z ı t a n l a m olarak k u l l a n ı y o r , sonra "divinitaire" ( i l â h i v a t l a i l gili) k a v r a m ı ile k a r ş ı l a ş t ı r ı y o r u m . Avrupada humanizma Latincede "insan, insancıl" a n l a m ı n a gelen humanus sözcüğünün k ö k a n l a m ı n a bağlı olarak doğdu. O çağa ka dar y ü k s e k okullar hep "Tanrı bilgisi", "ilahiyat, théologie", " d i v i n i t é , divinity" ( L a t . divinitas) denen " a k l i " bilimlerle uğraşırlardı. F a k a t bir zaman geldi k i , insan lar Divinitas'm
y a n ı b a ş ı n d a "insan bilgisi", Humanitas'la
lediği eski ve yeni bilgi ve bilimler P a s c a ı ' m dediği gibi. ama
mekte olan tasavvufun Yusuf, T a n r ı d a n
B a t ı d a "aydın h ü k ü m d a r "
d e n ü e n k r a l l a r ı n tipindedir. Eflatun'un, Aristo'nun,
koşuluyle, tümü
insan'ı
yalnız
v.b. H u m a n i z m a n m gerçek
bir k a m ı ş
B u alanda
o l m u ş t u r : Gazzalî (ölm. 1111)
şan bir b a b a d ı r .
doğru yolu gösterir, erdemleri öğretir, b ü g i y i her şeyin ü s t ü n d e tutar. Y ü z y ı l l a r sonra
"İnsan
düşünen bir k a m ı ş . "
kendisinde t o p l a m ı ş olan bir y ö n e t m e n , o n l a r ı k u t ve gönenç i ç i n d e y a ş a t m a y a çalı O, "köni t ö r ü " (doğru yasa) yapar, adil ve merhametlidir, halka
da u ğ r a ş m a k istediler,
y a n i i l â h i y a t m dışında olan i n s a n , insanlık, insanlıkla ilgili h e r ş e y , i n s a n l a r ı n düzen parçasıdır,
Balasagunlu
ve Ahmet Y e s e v î
d o ğ a d a en Yusuf'un
anlamı
budur.
zayıf
nesne,
kavrayışı
şöyle
(ölm. 1166) ile yeni d ü z e n l e n
( < Y u n . theosophia = T a n r ı hikmeti bilgisi) karşısında,
ayrdmamak, da düşündü.
ve y a l n ı z
Onu k ü ç ü m s e m e m e k , Yaşamımızın,
Tanrı'ya ayrılması
ibadette
kusur
etmemek
çabalarımızın ve iç g ü c ü m ü z ü n
m ı doğru
olacaktı,
yoksa
insan'ı
F a r a b î ' n i n k a v r a y ı ş ı n a göre, bilgi en b ü y ü k erdem olduğu gibi, Balasagunlu Y u s u f ' a
da
göre de b ü t ü n erdemler bdgiden doğar, insan ahrette nasibini y e r y ü z ü n d e k a z a n d ı ğ ı
tarafa da K ü n - T o g d ı ile Ögdülmiş'i koyarak, her i k i t a r a f ı n da s a v u n m a s ı n ı y a p t ı k
bilgiye göre alır. Bügisizin, hayvandan f a r k ı yoktur. "Bilgi b ü , insan ol, kendini y ü k
tan sonra sıra y a r g ı y a gelince, insancı'Iarın t a r a f ı n ı tuttu. " H a l k ı d ü ş ü n , onu kalkın-
selt, yoksa hayvan a d ı n ı al, insanlardan ı r a k l a ş " (Bilig bil, kişi bol, b e d ü t g d özün.
düşünmek
gerekiyordu?
Yusuf,
bir tarafa m ü n z e v î
zahit O d g u r m ı ş ' ı , ö b ü r
A. D Î L Â Ç A R
198
d ı r " düşüncesi ve ö ğ ü t ü onundur, "Tanrı sana nasd iyilik ettiyse sen de b a ş k a l a r ı n a eyilik ederek gözetle". Ve ahsin kemâ ahsen Allahu b u y r u ğ u T a n r ı ve Kur'an
ileyke (Kasas suresi, ayet 77)
b u y r u ğ u d u r . B u b a k ı m d a n divinitas
X humanitas k a r ş d a ş -
m a s m ı n bizdeki ilk k a h r a m a n ı Balasagunlu Yusuf'tur. Eğer deyim o z a m a n ı n töre sine uygun görülürse, T ü r k t o p l u l u ğ u n u n ilk layik'i de odur. İnsancd İ n g ü i z şairi, Pope'un verdiği öğüt ö n ü m ü z d e d i r : " K e n d i n i b ü T a n r ı y ı ö l ç ü ş t ü r m e y e kalkma, in sanlığa y a r a ş a n a r a ş t ı r m a insanın kendisidir" (Know thou thyself, presume
not
BİBLİYOGRAFYA
God to scan, the proper study of Mankind is man, "Essay, on Man"). Balasagunlu Yusuf, kaderci, k ö t ü m s e r ve kader i n a n c ı ö n ü n d e devimsiz kalan, işleri olacağına b ı r a k a n bir d ü ş ü n ü r d e ğ ü d i r . Kutadgu
BiKg'in sonunda, dig K ü n -
Togdı ile vezir Ögdülmiş, y u r t l a r ı n ı ve y ö n e t i m l e r i n i i y i yola getirmiş, h a l k ı kalk m d ı r a r a k onlara kut ve mut yolunu açmış bulunuyorlar. B ö y l e olmakla, birlikte, B a lasagunlu Yusuf, y a ş a d ı ğ ı çağı b e ğ e n m i y o r , onu her b a k ı m d a n bozuk buluyor; en çok, bilgiye değer v e r i l m e d i ğ i için ü z ü l ü y o r . Ü l k ü s ü ve mesajı "bilig bil, koni bol, asıglıg
bol" (bilgi bil, doğru ol, f a y d a l ı ol)
olan Balasagunlu Yusuf, Ankara'da G ü v e n l i k A n ı t ı n ı süsleyen "Türk, ö v ü n , çalış, g ü v e n " şeklindeki y a z ı t ı n " ö v ü n " sözünün ve a n l a m ı n ı n en eski ve en güçlü t a n ı t ı n ı yaratan kişidir. B u a n ı t y a p d d ı k t a n az sonra, A t a t ü r k ' ü n sofrasında bu y a z ı t t a yer alan sözcüklerin sırasını eleştirenler oldu. Her kezinde de A t a t ü r k bu sözcük sırası nın s a v u n m a s ı n ı şöyle y a p t ı : " A k l ı m d a övün, çalış, güven sözcüklerini b u s ı r a y a göre dizen T ü r k tarihi kendisidir. T a r i h a l a n ı n d a derinlere i n i l d i k ç e atalarımızın g ö r k e m li kılışları ile karşılaşırız. B u n l a r ı n k a r ş ı s ı n d a d a ö v g ü k e n d i l i ğ i n d e n d o ğ a r . B u , ger çekten T ü r k ü n h a k k ı d ı r . Ö v g ü , ö v ü n m e , bir işe b a ş l a r k e n i ç i m i z d e bir gizli güç gibi, çalışacak olana hız aldırır. B u hızla da çalışdır, b a ş a r d ı r ve g ü v e n i l i r . " A t a t ü r k bu söz cükleri bu s ı r a y a göre dizerken, y a l n ı z T ü r k b a ş b u ğ l a r ı n ı , T ü r k ordusunu ve askerlerini
A L B E R T S , Otto: "Zur Textkritik
des Kudatku
tschen Morgenländischen Gesellschaft
Bilik"
(Zeitschrift
dergisi, cilt L I , Leipzig
1897,
A L B E R T S , Otto: "Der Dichter des in uigurisch-türkischem atku Bilik (1069-1070) ein Schüler
des Avicenna"
der
Deu
s. 715-717).
geschriebenen
Kud
("Archiv für Phdosophie" dergisi,
cilt V I I , Berlin 1901, s. 319-336). A B A N , Mahmut S a d ı k : "Türkün
Altın
A R A T , R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu Hakkında"
Kitabı
Kutadgu
Bilig",
istanbul,
Bilig'de Tabibler ve Efsuncularla
1944.
Münasebet
("Ülkü" dergisi, s a y ı 46, s. 292-293, Ankara, 1936).
A R A T , R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu
Bilig,
I. Metin",
V I I 4- X X V I I I Giriş 4¬
656 s., istanbul 1947, T ü r k D i l K u r u m u y a y ı n ı . ARAT,
R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu
1038 - 1047,
Bilig"
( " i s l â m Ansiklopedisi," cilt V I , s.
istanbul, 1952).
A R A T , R e ş i t Rahmeti: "Kutadgu
Bilig, II.
Tercüme",
XXXVIII
+ 477 s.,
Ankara 1959, T ü r k T a r i h K u r u m u y a y ı n ı . B A R T O L ' D , Vasiliy V . : "Turkestan v epohu mongol'skago naşestviya",
2 cilt,
değil, fikir ve sanat a l a n ı n d a b a ş a r ı ve yengi k a z a n m ı ş olan T ü r k b ü y ü k l e r i n i de d ü
St. Petersburg 1898-1900. B u n u n Ing. çevirisi: "Turkestan Down to the Mongol I n
ş ü n m ü ş t ü r . A t a t ü r k , tanığı o l d u ğ u m a göre, 1932 y ı l ı n d a toplanan Birinci T ü r k D i l
vasion", Oxford, 2. bas. 1928, R u s ç a 2. bas. 1963.
K u r u l t a y ı n d a Kutadgu Fergana nüshasının gatVt-Türk" Kutadgu
Bilig'i
biliyordu.
fotokopisini gördü.
1934'teki i k i n c i K u r u l t a y d a da Kutadgu
Bilig'in
ü n ve " E s k i T ü r k Y a z ı t l a r ı " n m b a s d m a s ı n ı Bilig bizim için gerçekten sonsuz
Kitab-ü
yapıtın
Divan-ı
Lû-
istedi.
övünülecek,
B A R T O L ' D , V a s ü i y V . : "The Bughra Khan,
mentioned in the Qudatqu
T ü r k ç e y e çevirisi, Ragıp Hulusi (Özdem): "Kutadgu Bilig'in Z i k r e t t i ğ i B u ğ r a H a n
t ü k e n m e z bir iç güç
k a y n a ğ ı d ı r . Balasagunlu Yusuf'un çalışması bize ö v ü n m e k h a k k ı n ı k a z a n d ı r m ı ş t ı r .
K i m d i r ? " ( " T ü r k i y a t M e c m u a s ı " I , s. 221-226, istanbul 1925). B A R T O L ' D Vasiliy V . : "Orta Asya
Türk Tarihi
Hakkında
Dersler",
O, T ü r k ç ü , Türkçeci, i s l a m c ı , ü l k ü c ü , d e v l e t ç i , toplumcu b ü y ü k bir filozof, a h l â k ç ı ,
Enstitüsü,
şair, tarihçi, yasacı, toplumbilimci, budunbdimci ve urukbilimcidir. T ü k e n m e z bir
Geschichte der T ü r k e n Mittelasiens" (Theodor Menzel), Berlin 1935.
gömeç olan Kutadgu
Bilig'i,
bilimsel ve k a r ş ı l a ş t ı r m a l ı
incelemelerle
dünya
ede
b i y a t ı çerçevesi içinde y ü k s e k l e r e ç ı k a r m a k başlıca ö d e v l e r i m i z d e n biridir. Shake spearean toplu y a z ı l a r ı n ı n ilk y a y ı m ı n ı yapan y a y ı m c ı , k i t a b ı n b a ş ı n d a şöyle d e m i ş t i : "Onu okuyunuz, okuyunuz, seveceksiniz, ve eğer b e ğ e n m e z s e n i z , b ü y ü k bir tehlikede bulunduğunuzu
bilin." Balasagunlu Y u s u f ' u n ve Kutadgu
Bilig'inin
900. y d d ö -
n ü m ü dolayısıyle y a y ı m l a d ı ğ ı m bu y a z ı m ı bitirirken, 900. y d ı sonsuz alkış ve ö v g ü ile kutlar, yukardaki sözü de o k u r l a r ı m a yinelemek isterim.
Bilik"
("Bulletin of the School of Oriental Studies", cdt I I I , s, 151-158, L o n d r a 1923).
istanbul
1927;
Almancaya
çevirisi:
B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Uygurskaya ("Şark H a k i k a t i " , s a y ı 1-2
"Zwölf
poema Kutadgu
Bilig
Türkiyat über
die
i ego znaçenie"
[ 4 - 5 ] , s. 14-15, T a ş k e n t 1944).
B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Podgotovka k izdaniyu tadgu Bilig"
Vorlesungen
("Literaturnaya Gazeta", 10 mart 1945,
B E R T E L ' S , E v g e n i y E . : "Kutadgu
Bilig
denie", cilt V , Moskova 1948, s. 327-328).
Namanganskoy
rukopisi
Ku
Moskova).
- faksimile"
("Sovetskoe Vostokove-
A. D İ L Â Ç A R
200
B O M B A C I , Alessio: "Kutadgu Bilig
K U T A D G U B İ L İ G İNCELEMESİ
Hakkında
Bazı
Mülâhazalar"
("Fuad K ö p
B O M B A C I , Alessio: "Storia
J A U B E R T , A m é d é e : "Notice d'un manuscrit par M. de Hammer â Abel Rémusat"
rülü A r m a ğ a n ı " , istanbul, 1953). della letteratura turca",
s, 83-96, Milano 1956 ve
JETTMAR,
Bilik, poema turco deW XI secolo" ("Annali Hâşş
Hädjib"
Dili Tarihi
C A F E R O Ğ L U , Ahmet: "La littérature
Notları,
I I , s. 58-75, istanbul, 1943.
turque de l'époque
C L A T J S O N , Sir Gerard: '•'•Etymological. Dictionary (Oxford, 1972 y ı l ı n d a
des
Karakhanides" Century
Bilig"de Odgurmış'ın
du Kudatku
Bilik"
("Türk D i l i A r a ş
t ı r m a l a r ı Yıllığı - Belleten", 1967 y d ı sayısı, s. 39^.9, Ankara 1968). Saadet: "Kutadgu
Bilig'de
Ögdülmiş"
Yusuf"
Cihazlanmayı
Öğreten Kutadgu
F I N D I K O Ğ L U , Ziyaeddin F a h r i : "XI. düşünceleri"
(Cumhuriyet
Halk
asırda
bir Türk
Partisi y a y ı n l a r ı .
Bilig
- faksimile"
("Izvestiya Akademii
("Sovetskoe Vostokovedenie"
drevnetyurkskoy
M A N S U R O Ğ L U , Mecdut: "Das Karakhanidische" MELİORANSKlY,
Platon M . : "O Kutadku
s, 015-023, St. Petersburg
mütefekkiri
Konferanslar
ve ah serisi, 2,
pis'mennosti",
s. 221-304,
("Philologiae Turcicae F u n
MIYANBEZERK
19
Biliké
Çingiz
Hana"
("Zapiski XIII,
00-1901).
(Türkistanlı):
"Türkiyat
Haberleri:
Türkistanda
Kutadgu
Bilig" ( " T ü r k i y a t Mecmuası", cilt I , s. 343-347; N e m e n g â h ' t a bulunan bu y a z m a ile ilgili bilgi, T a ş k e n t t e Özbek Türkçesiyle ç ı k a n "Maarif ve O k u t g u ç ı " dergisinden alın
"Qutadyu
Bilig"
("Ungarische
Jahrbücher"
dergisi,
"Zur metrischen
Form
Martin: "Die metrische Form
des Kutadgu
Bilik"
("Keleti
Bilig
des Qudatqu Bilik"
("Orientalis
Bilig'in
Vezni" ( " Y a r ı n " dergisi, istan
Viyana nüshasının
Hâs Hâcib ve Eseri
N É M E T H j G y u l a : "Körösi
Csoma Sándor
célja" ("Elöadâsok K ö r ö s i Csoma S â n -
tıpkıbasımındaki
O R K U N , H ü s e y i n N a m ı k : Kutadgu íí
Bilig
hakkında"
("Varlık"
dergisi,
s a y ı 177, s. 196-197, A n k a r a 1940). "Giriş"
PRITSAK,
Omeljan:
"Kara-hanlılar
[840-1212J"
("İslâm
Ansiklopedisi"
cilt V I . s. 251-173, i s t a n b u l 1952).
s. 11-134, istanbul 1942, T . D . K .
İ N A N , A b d ü l k a d i r : "Yusuf
N E C M Í (Dümen) İ b r a h i m : "Kutadgu
dor E m l é k e z e t é r e " adlı konferanslar, s a y ı 10, s. 13-16, Budapest 1935).
tische Litteraturzeitung" dergisi, e û t V , s. 349-351, Leipzig 1902). İ N A N , A b d ü l k a d i r : Kutadgu
mıştır, s a y ı 2, 1925, s. 68-74. B k . yukarda F i t r â t - R a c h m e t i ) . bul 1921, s a y ı 5, s. 3).
Szemle" dergisi, cilt I I I , s. 141-153, Budapest 1902).
bölümü,
Bilig"
V o s t o ç n a g o O t d e l é n i y a Russkago Arheologiçeskago O b ş ç e s t v a " dergisi, cilt
dergiden alınmıştır, s a y ı 2, s. 68-74, 1925.
HARTMANN,
Kutadgu
Nauk S S R R , otdel. guman. nauk., sayı 9, s. 737-754, Moskova 1929).
(Konferans
Bilig"
cilt V I , s, 154-158, Berlin-Leipzig 1927). T a ş k e n t ' t e k i "Maarif ve O k u t g u ç ı " adlı H A R T M Â N N , Martin:
("Türk
damenta", I , s. 87-112, Wiesbaden 1959).
K i t a p 7, A n k a r a 1938). FİTRÂT-RACHMETl:
Kutadgu Bilig"
Balasagunlu
özeti, 12 s. rnimeograf, M a n e v î Cihazlauma Cemiyeti, Ankara 1969). lâki
900. Yıldönümünde
Leningrad 1959.
("Türk D i l i " dergisi, sayı 211, s. 6-17, Ankara 1969, T . D . K . ) .
D İ L A Ç Â R , A . : "Bise Mânevi
("Öz Dilimize
("Türk D i l i A r a ş t ı r m a l a r ı Yıllığı -
Language",
(1069-1969) ve
Bilik"
D i l i " dergisi, s a y ı 211, s. 1-5, Ankara 1969, T . D . K . )
M A L O V , Sergey E . : "Pamyatniki
BiligHn 900. Yıldönümü
s. 198-199, istan
Belleten", 1962 y ı l ı sayısı, s. 167-194, A n k a r a 1963).
("Türk K ü l t ü r ü " dergisi, L o n d r a 1832,
Tarihi",
K Ö S E R A İ F P A Ş A O Ğ L U , Mehmet F u a t : "Kudatgu
M A L O V , Sergey E . : "Kutadgu
F r a n s ı z c a y a çevirisi: "Grammaire T ü r k e " , L o n d r a 1836, önsöz, s. X X X I I - X X X V I . D İ L A Ç Â R , A . : "Kutadgu
Edebiyatı
cilt V , s. 327-328, Moskova-Leningrad 1948).
s a y ı 98, s. 27-43, Ankara 1970). D A V I D S , Arthur L u m l e y : "Grammar of the Turkish
5,
D o ğ r u " dergisi, s a y ı 10, s. 171-173, istanbul 1933).
M A L O V , S e r g e y E . : "İz tret'ey rukopisi
Kişiliği"
cilt V , b ö l ü m
1928.
L E V E N D , A g â h S ı r r ı : "Yazılışının
yayımlanacak).
("Journal Asiatique" dergisi, cilt 9, X I , s. 334-335, Paris, 1898).
ÇAĞATAY,
der Oricntalistik" adlı dizide,
L E V E N D , A g â h S ı r r ı : "Siyaset-nameler"
of Pre-Thirteenth
C L E R M O N T - G A N N E A U , Charles: "Note sur un passage
Ç A Ğ A T A Y , Saadet: "Kutadgu
K . - H A U S S I G , H . W . - S P U L E R , B . - P E T E C H , L . : "Geschich¬ "Handbuch
K Ö P R Ü L Ü Z A D E , Mehmed F u a d : "Türk bul
("Philologiae Turcicae Fundamenta", I I , s. 267-275, Wiesbaden 1964).
Turkish"
te Miltelasiens"
("Encyclopédie de l'Islam",
cilt I V , s. 1277, Leiden 1933). C A F E R O Ğ L U , Ahmet: "Türk
envoyé
L e i d e n / K ö l n 1966).
del R . Istituto Orientale d i Napoli" dergisi, cilt V I , 1933, s. 3-38). B R O C K E L M A N N , Carl: "Yûsuf
ture en caracteres ouigours
("Journal Asiatique" dergisi, cilt V I , s. 39-52;
78-95, Paris 1825).
"Histoire de la l i t t é r a t u r e turque", s. 76-87, Paris 1968. B O N E L L I , L u i g i : "Del Kııtadku
201
Kutadgu Bilig
("Türk K ü l t ü r ü " dergisi, s a y ı 98, s. 44-58, A n k a r a 1970).
Üzerine
Notlar"
R A D L O F F , Wilhelm: "Kutadgu
Bilik,
Facsímile
der K. K. Hofbibliothek in Wien", St. Petersburg 1890.
der Uigurischer
Handschrift
R A D L O F F , Wilhelm: "Das Kutadku
Bilik
sagun, Theil I. Der Text in Transcription", R A D L O F F , Wilhelm: "Zum Kutadku
203
K U T A D G U B l L İ G İNCELEMESİ
A. DÎLÂÇAR
202
des Jusuf
Chasshadschib aus
Bäla-
Bilik"
("Zeitschrift der Deutschen Mor
genländischen Gesellschaft" dergisi, cilt L H , s. 152 ve 289, Leipzig 1898). R A D L O F F , Wilhelm: "Uber eine in Kairo
T Ü R K D İ L K U R U M U : "Kutadgu
Bilig.
Kahire nüshası. T ı p k ı b a s ı m " , 392
s., istanbul 1943.
St. Petersburg 1891.
T Ü R K D İ L K U R U M U : '•'•Kutadgu Bilig. Fergana nüshası. T ı p k ı b a s ı m , 445 s., istanbul 1943.
aufgefundene zweite Handschrift des
" T Ü R K K Ü L T Ü R Ü " dergisi: "Kutadgu
Bilig Sayısı",
y d I X , s a y ı 98, Ankara
Kutadgu Bilik" ( " î z v e s t i y a Akademii Nauk", e û t I X , s a y ı 4, s. 309-319, St. Peters
1970; yazarlar: Ahmet Temir, R e ş i t Rahmeti Arat, M . Ş a k i r Ü l k ü t a ş ı r , Saadet Ça
burg 1898).
ğ a t a y , A b d ü l k a d i r İ n a n , A l i F . K a r a m a n h o ğ l u , E m e l E s i n , Tuncer G ü l e n s o y , Nade
R A D L O F F , Wilhelm: "Das Kutadku sagun, Theil II, Text und Übersetzung
Bilik
des Jusuf
Chasshadschib aus
nach den Handschriften
Bäla-
von Wien und Kairo",
St. Petersburg 1900-1910. nadpisi
na glinyannom
kuv-
("Zapiski V o s t o ç n a g o O t d e l ë n i y a Russkago Arheologiçeskago Ob-
şçestva", cilt X X I , s. 038-047, St. Petersburg 1912). S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "Dopolnenie perevodam odnogo stiha Kutadgu
k predloj.
Radlovem i Tomsonem
Bilig" ("Dokladi Akademii Nauk", 1928 yılı, s. 23*¬
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "İz popravok
k izdaniyu i perevoda Kutadgu Bi
lig" ("Dokladi Akademii N a u k " 1942 y d i , s. 148-151, Moskova). S C H O T T , Wilhelm: "H. Vambéry:
Uigurische
Sprachmonumente
der Deutschen Morgenländischen
und das Ku-
Gesellschaft"
dergisi,
cilt X X V , s. 288-294, Leipzig 1871). S O V Y E T B İ L İ M L E R A K A D E M İ S İ : "Drevnetyurkskiy
Slovar'",
Leningrad
1969. SPULER,
Bertold: "Geschichte Mittelasiens"
("Geschichte Asiens" adlı kol-
lektif y a p ı t t a , s. 309-360, M ü n c h e n 1950). T E N İ Ş E V , E t h e m R . : "Kutadgu
Bilig va Oltın Erik" ("Uzbek T i l i v a Adabieti"
dergisi, s a y ı 1970/6, s. 29-36, T a ş k e n t ) . THOMSEN,
Vilhelm: önce U l u s l a r a r a s ı Doğu Bilginlerinin 1897'de Paris'te
toplanan X I . Kongresinde bilimsel bildiri olarak o k u n m u ş , sonra: "Sur le système des consonnes dans
la langue ouigoure" başlığıyle "Keleti Szemle" dergisinde basılmış
tır, cilt I I , s. 241-151, Budapest 1901. D a n c a s ı : "Samlede Afhandlinger", cilt I I I , s. 269-292, Kopenhag 1922. T H Ü R Y , Jözsef: "Török
nyelvemlékek
a XIV
szâzad vêgêig" (Macar B ü i m l e r
Akademisi, s. 12-13, Budapest 1903); T ü r k ç e y e Ragıp H u l u s i (Ozdem) çevirisi: "On d ö r d ü n c ü asır sonlarına kadar T ü r k dili y a d i g â r l a r ı " ("Millî T e t e b b ü l e r Mecmua sı", sayı 2, s. 81-133, "Kutadgu Bilig" b ö l ü m ü : s. 89-91, istanbul 1915). T Ü R K D İ L K U R U M U : "Kutadgu s., istanbul 1942.
Bilig.
(Togan), Ahmet Z e k i : "Vostoçnıye
Vostoçnago
Otdeleniya
rukopisi
v Ferganskoy
ob'lasti"
Russkago Arheologiçeskago O b ş ç e s t v a "
cilt X X I I , s. 312-313, St. Petersburg
dergisi,
1914.
V A L İ T O V A , A . A . : "iv voprosu o klassovoy prirode
Karahanidskogo
gosudarst-
va" ("Trudı Kirgisskogo f ü i a l e Akademii Nauk S S S R " , cilt 1/1, s. 127-136, Frunze
25, Moskova).
datku Bilik" ("Zeitschrift
' VALİDİ "Zapiski
S A M O Y L O V I Ç , Aleksandr N . : "Sredneaziatskiya sine iz Sarayçıka"
Binak.
V i y a n a nüshası. T ı p k ı b a s ı m " ,
190
1943). V A L İ T O V A , A . A . : "K voprosu
o fol'klornıh
motivah v poeme Kutadgu
Bilig"
("Sovetskoe Vostokovedenie" dergisi, cilt X V , s. 89-102, Moskova 1958). V A M B E R Y , Hermann: "Uigurische Innsbruck 1870.
Sprachmonumente
und das Kudatku
Bilik",
K A R A H A N L I DEVLETİNİN KRONOLOJİSİ (840-1212)
1006
: K a r a h a n l ı İlig Nasır H a n ' ı n N i ş a p u r ' u , T u s ' u ve Belh'i
alması.
1007
-
1008
: Y e n i bir K a r a h a n l ı a k ı n ı n ı n
1011
-
1012
: İ l i g N a s ı r H a n ile K a ş g a r l ı T u g a n H a n ' ı n
1014
: K a ş g a r ' d a Y a k u p K a d i r Han'ın saltanata başlaması.
1016
: Karahanlılarda
1018
sıraları : Balasagun'lu Y u s u f ' u n
1019
: S ü l e y m a n A r s l a n H a n ' l a Y a k u p K a d i r H a n ' ı n Gazneliler y u r d u n a a k ı
yapılması.
iç s a v a ş ; H a r e z m l i l e r i n a r a c ı l ı k
barışmaları.
yapması.
doğumu.
nı. 840
: K ı r g ı z T ü r k l e r i n i n Uygur T ü r k devletini y ı k m a s ı üzerine, K a r l u k l a nn
Karahanlı
kolundan K ü l
Bilge k a ğ a n ı n
önderliğiyle
: B ü y ü k T ü r k filozofu F a r a b f n i n , F a r a b b ö l g e s i n d e k i W a s i c b u c a ğ ı n da
doğumu. İran'daki
Samanlıoğullarına
875
: Buhara'nın,
893
: Oğulcak kağanın
942
: S û y a b ' m yine Karahanlılara
950
: B ü y ü k T ü r k filozofu F a r a b f n i n
955
: K a r a h a n l ı A b d ü l k e r i m S a t u k B u ğ r a H a n ' ı n ö l ü m ü ve A r t i ş ' t e g ö m ü l
960
: Cedisuv'daki
960
: Harun Musa B u ğ r a Han'ın Balasagun'u b a ş k e n t y a p m a s ı .
960
-
Kaşgar'ı
Karahanlı
geçmesi.
devletinin b a ş k e n t i
geçmesi.
1031
: G a z n e l i Mesut'un
1032
: Yusuf
Kadir Han'ın
1037
: Büyük
T ü r k filozofu
1039
: Nasır Han'ın oğlu İ b r a h i m Böri-Tigin'in, ği a l t ı n a
1047
İslâmlığı
kabul
Baytaş
1058
-
1058
: Kaşgarlı
Şâş'ta (Taşkent) ölmesi. do
üçe
ölümü.
bölünmesi:
1111
M a v e r a ü n n e h i r ' i egemenli
Doğuda
(Kaşgar) Han;
Süleyman
batıda
(önce
Hanlar.
: H o r a s a n l ı b ü y ü k filozof ve i l â h i y a t ç ı Mecdeddin M e h m e d ' i n , İ b r a h i m H ı t a y " adlı yapıtını
1068
: B u h a r a ve
1069
: B a l a s a g u n ' l u Y u s u f ' u n , Kutadgu
ğumu.
Gazzalî.
Han'a,
şimdi yitik
Semerkand H a m İ b r a h i m Böri-Tigin'in Bilig'i
olan
sunması.
bitirip
Hasan
ölümü. Buğra
Han'a
sunması. Buğra
Han'ın, Buhara'yı
Samanlıoğlu
N u h ' u n elinden geri
1072
-
alması. : Harun Buğra Han'ın ölümü.
996
: Şaş'ın (Çaç, T a ş k e n t ) , S a m a n l ı o ğ u l l a r ı ' n d a n
996
: K a r a h a n l ı îlig Nasır Han'la Gazneli Sevük-Tigin'in M a v e r a ü n n e h i r ' e
Karahanlılara
geçmesi.
girerek b i r a n t l a ş m a y a p m a l a r ı : S ı r - D e r y a b ö l g e s i K a r a h a n l ı l a r a , Derya bölgesi
: Karahanlı n a t ı n a son
1074
: K a ş g a r ' l ı M a h m u t ' u n Kitab-ü
Divan-ı
Lûgati't-Türk'ü
yazıp,
B a ğ d a t ' t a A b b a s î halifesi E b ü l K a s ı m A b d u l l a h ' a s u n m a s ı .
993
1001
devletinin
" T a r i h - i T ü r k i s t a n ve
: B ü y ü k T ü r k filozofu İ b n i S i n a ' n ı n , B u h a r a ' n ı n E f ş e n e k ö y ü n d e
-
İbni Sina'nın
: S ü l e y m a n Arslan H a n ' ı n - ö l ü m ü ve oğlu H a s a n B u ğ r a H a n ' ı n tahta
tamamlanması.
: Şafiî bilgini E b u b e k i r e l - K a f f a l ü ' ş - Ş â ş î ' n i n
999
ölümü.
oturması.
980
: Harun
göndermesi.
Ö z k e n d , sonra S e m e r k a n d ) T u ğ r u l ile H a r u n
etmesi.
975
992
elçi
Arslan H a n ; ortada (Fergana) Mahmut B u ğ r a
: İslâmlaşmanın, A b d ü l k e r i m Satuk B u ğ r a Han'ın oğlu
Musa H a n z a m a n ı n d a
Kaşgar'a
alması.
: Karahanlı
ölümü.
1056 (Yedisu) Türklerin
K a d i r H a n ' ı n Balsagun'u alıp K a ş g a r ' d a k i merkezine b a ğ l a
ması.
yapması.
mesi.
970
: Yusuf
Sûyab'da
(Balasagun) K a r a h a n l ı devletinin k u r u l m a s ı . 870
1026
Amu
Gaznelilere.
îlig Nasır Han'ın B u h a r a ' y ı alıp, Samanlıoğulları
salta
vermesi.
: G a z n e l i M a h m u t ' u n K a r a h a n l ı Î l i g N a s ı r H a n ' ı n k ı z ı ile e v l e n m e s i .
1074
: Mahmut Buğra Han'ın
1074
: Özkend hakanı Tuğrul Han'ın ölümü.
1083
: Tarih-i
1095
-
1097
Kaşgarî
ölümü.
yazarı E b ü l - F u t u h el-Asma'î'nin
sıraları : Mehmet
Semerkandî'nin
ölümü.
"Agrâzu's-siyase
r i y a s e " a d l ı y a p ı t ı y a z ı p K a ş g a r ' l ı Mesut H a n ' a
sunması.
fi
ilmi'r-
1102 : Karahanlı Arslan Han'ın Semerkand'ı Selçuklulara Lırakmak zorun da kalması. 1103 : Karahanlılarm büyük başbuğu Hasan Buğra Han'ın ölümü; yerine oğlu Ahmet Harun Han'ın geçmesi. 1103 : Özkend hakanı Harun Han'ın ölümü. 1105 : Ahmet Han'ın Mahmut bin Abdülcelilü'l-Kaşgarî'yi halife Müstazhir'e elçi olarak göndermesi. 1128 - 1133 : Ahmet Han'ın, Moğol asıllı Kara-Hıtay'larla (Çince: K/itan) Doğu Türkistan'da çarpışması. 1130 : Kaşgar'la Balasagun'un Kara-Hıtay'lara devletinin çökmesi.
geçerek Doğu Karahanlı
1137 : Batı Karahanlılardan Mahmut Han'ın Hocert'te Kara-Hıtay'lara ye nilmesi. 1166 : Doğuda tasavvufu ve tekke edebiyatını kuran Ahmet Yesevî'nin ölümü. 1182 : Orta Karahanlı devletinin (Fergana) son hakanı Mehmet Han'ın ölümü. 1209 : Semerkand'm Harezmşahlara geçmesi. 1211 : Doğu Karahanlı devletinin son hakanı I I I . Mehmet Han'ın ölümü. 1212 : Batı Karahanlı devletinin son hakanı Osman Han'ın ölümü. 1212 : Karahanlı devletinin, Müslüman olmayan, Moğol asıllı Kara-Hıtay'lar (Çince: K'itan) tarafından tamamıyle yıkılması.
*9îır
m a / a r j
K A R A H A N L I L A R
D E V L E T İ