TARİH
VAKFİ
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yaymıdır Yıldız Sarayı Arabacılar Dairesi Barbaros Bulvarı 8 0 7...
140 downloads
1058 Views
61MB Size
Report
This content was uploaded by our users and we assume good faith they have the permission to share this book. If you own the copyright to this book and it is wrongfully on our website, we offer a simple DMCA procedure to remove your content from our site. Start by pressing the button below!
Report copyright / DMCA form
TARİH
VAKFİ
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yaymıdır Yıldız Sarayı Arabacılar Dairesi Barbaros Bulvarı 8 0 7 0 0 Beşiktaş/İstanbul Tel: ( 0 2 1 2 ) 227 37 33 - Faks: (02 12) 227 37 32 K a p a k Resmi 29 Ekim 1933, Cumhuriyet'in 10. Yıldönümü törenlerinde Atatürk, İnönü ve Haldun Derin (gözlüklü, sağda). (Haldun Derin arşivi) Yayın S o r u m l u s u Ayşen Anadol K i t a p Tasarımı Haluk Tuncay Sa\'fa Düzeni T'arih Vakfı Baskı Numune Matbaacılık İstanbul, Ocak 199S ISBN 975-3.^3-0
HALDUN DERIN
ÇANKAYA ÖZEL KALEMİNİ ANIMSARKEN (1933-1951)
Yayıma Hazırlayan Cemil Koçak
B E L G E S E E 2 TARİH VAKFI YURT YAYINLARI
1946 UFUKLARIMIZ AYDINLANIYOR
D,
Sava/tan
ı
Siyrtla.bilmemiz.de
İnönü
Etkeni
İŞ politika ü z e r i n e bir başka vesile ile 1 9 6 8 Eylül'ü başlarında i s t a n
b u l ' u n Kartal köylerinden D o l a y o b a ve K u r n a köylerini ziyareti sırasında İ n ö n ü ' n ü n yapacağı k o n u ş m a içinde yer alan şu sözler kayda d e ğ e r ilginç 184
liktedir: " . . . D ı ş politikada d ü ş m a n l ı k l a r ve dostluklar ebedi değildir. B u g ü n müttefikler vardır, taraflar vardır. Bir süre s o n r a , m e s e l a yirmi-yirmi beş sene s o n r a müttefiklerden bir kısmı karşı tarafa geçer. O taraftan bazı ları da öteki tarafa geçip birbirleriyle kavga ederler. Bazıları bir millerin ild yüz yıllık geleceğini güvenlik içinde tutacak bağlantılar yapan ç o k u z a k g ö r ü ş l ü devlet a d a m l a r ı n d a n bahsederler. D o ğ r u s u n u isterseniz b e n ta rihte ne böylesine u z a k g ö r ü ş l ü a d a m , ne de böylesine sürekli ittifak gör medim..." Loncfra'cia Birleşmiş Milletler K o n f e r a n s ı ' n d a b u l u n a n Dışişleri B a k a m H a s a n S a k a ' y a Maliye B a k a m N u r u l l a h S ü m e r ' i n vekalet ettiği g ü n l e r d e idi. B e n K ö ş k ' ü n üst katındaki kitaplığa girdikten biraz s o n r a , S ü m e r de g e l d i . İ n ö n ü ayakta d o l a ş ı y o r d u . H a l i n d e bir h u z u r s u z l u k s e z i l i y o r d u . Dışişleri B a k a n l ı ğ ı ' n c a L o n d r a B ü y ü k e l ç i l i ğ i ' n e g ö n d e r i l m e s i n i telkin etti ği şöyle bir
telgraf yazdırdı: " B u l g a r l a r d a s o n g ü n l e r d e çalımlı bir eda
g ö z e ç a r p m a k t a d ı r . T ü r k - İ n g i l i z itrifak m u a h e d e s i n i n hiçbir equivoque''-A^ mahal bırakmayacak şekilde meriyette o l d u ğ u n u n İngiltere tarafından P a r l a m e n t o ' d a beyan edilmesini arzu e d i y o r u z . " Birkaç g ü n s o n r a ( 2 7 Ş u b a t ) A v a m K a m a r a s ı ' n d a k i d e m e c i n d e İngiliz Dışişleri Bakanı Bevin başkaca sözleri arasında d i y o r d u ki: " Ş u n u açıkça 1
iki a n l a m a g e l e b i l e n , iki m a n a l ı , kuşku u y a n d ı r ı c ı , belirsiz.
s ö y l e m e l i y i m ; Türkiye'nin bir u y d u devlet haline geldiğini g ö r m e k iste m e m . İ s t e d i ğ i m şey, Türkiye'nin b a ğ m ı s ı z ve h ü r bir devlet olarak kalma sıdır."
Savaş yıllarının bir kısmını T ü r k i y e ' d e g e ç i r m i ş olan iki Amerikalı ga zeteci, T ü r k i y e ' n i n bu koşullar altındaki d u r u m u n u . Balkanlar ü z e r i n d e birlikte yazdıkları kitapta ele almışlardı. O r a d a , İ n ö n ü için şu düşünceyi ileri sürüyorlardı; " . . . ( İ n ö n ü ) b ü t ü n huduriar alevler içinde t u t u ş u r k e n , ülkesini savaşın d ı ş ı n d a -sadece ezilecek o l d u ğ u bir devler savaşının dışında- bıraktı. O b u n u s e b a t ve m e t o t l a başardı, d e h a ile d e ğ i l . Kesin başarı ile kucaklaşma sı, ancak, Türldye'yi şimdi dertten sıyırdığı takdirde tamamlanacaktır. Bu ise d e h a o l u r . " ^ İ n ö n ü ' n ü n Türkiye'yi dış gm'enlik b a k ı m ı n d a n b u n d a n böyle dertten sıyırıp sıyıramayacağı ve -iki g a z e t e c i n i n deyimiyle- " d e h a " niteliği kaza nıp k a z a n m a d ı ğ ı n ı yakın olayların g ö s t e r e c e ğ i gelişmeler ortaya koyacaktı. B u k o n u d a bir başka Amerikalı şöyle der: " Ü ç b ü y ü k devlet arasında Türkiye'yi etkileme rekabeti, Türklerin pa zarlıktaki ustahğı, p r o p a g a n d a y a karşı şerbedi oluşları, ilgili tarafların her evredeki askeri ve iktisadi d u r u m u n u n T ü r k l e r c e kavranılması ve T ü r k ler'in duygularına m a ğ l u p olmayışı sayesinde Türkiye savaşın dışında kaldı. " T ü r k l e r , yansızlar içinde en başarılı olanlardandı..."-^ Kitabın giriş b ö l ü m ü n d e de (sayfa vii) T ü r k i y e için " . . . D o ğ u A k d e niz'in C i n d e r e l l a ' s ı * (kadri b i l i n m e z t a z e s i ) . . . uluslararası politikada hiç d e alet edinilen, işi Allaha kalmış bir o y u n c a k d e ğ i l " deyişlerine yer veri liyordu.
Rabıtalı
II Gazeteciliğin
Sınırları
9 N i s a n . ... Ö ğ l e y e d o ğ r u e\rak i m z a l a t m a k üzere K ö ş k ' t e bekliyor d u m . İ n ö n ü , atla \'aptığı g ü n l ü k sabah gezintisinden d ö n d ü . N ö b e t ç i va2
W i l l i a m B. King-Frank O ' B r i e n , The Balkans,
Frontiers
Of Two Worlds,
1947, s a y f a
209. 3
A n n e t t e B a k e r Fox, The Power Chicago, sayfa 42.
4
Külkedisi.
of Small
States,
Diplomacy
in World
War II, 1959,
verinin masası üzerindeki Ultts'2. g ö z ü ilişince, b a n a " F a l i h ' i b u l " d e d i ; " S o r bakalım, b u n u g ö r m ü ş m ü ? " İki haftadır Ulus g a z e t e s i n i n ü ç ü n c ü sayfasında İVIümtaz Faik F e n i k ' i n Birleşmiş Milletler K o n f e r a n s ı dolayısıy la m ü t t e f i k ve d o s t İ n g i l t e r e ' y e y a p t ı ğ ı g e z i n i n i z l e n i m l e r i " Ş u Yaralı Dünya"
adı altında yayımlanmakta idi. G e z i n i n o g ü n k ü b ö l ü m ü n e F e
nik, "Picadilly S ü r t ü k l e r i " başlığını k o y m u ş ; L o n d r a ' n ı n s o k a k orospuları nı anlatıyordu. T e l e f o n d a Falih Rıflvi Atay, soruya yanıt olarak, başlığı ve yazıyı g ö r d ü ğ ü n ü , M ü m t a z ' ı uyardığını söyledi. H ü k ü m e t o r g a n ı o l a n g a z e t e n i n her b a k ı m d a n g ö s t e r m e s i g e r e k e n titizlik ü z e r i n d e k i duyarlılı ğını İ n ö n ü b u küçük vesile ile ortaya k o y m u ş o l u y o r d u .
Olan Bitenlere
III Kaptan Köprüsünden
Bakış
Seçimi tek dereceli olarak yenileme kararına varan İ n ö n ü , 2 5 N i s a n ' d a H a l k Partisi Kurultayı'nı o l a ğ a n ü s t ü toplantıya çağırdı. S o n r a , toplantı ta rihi olan 10 Mayıs'ta Ankara'ya d ö n m e k ü z e r e , g e z i y e çıktı. G i d i l e n yer ;>sY)
lerde ajansa v e r d i ğ i m i z kısa bildirilerde İ n ö n ü ' n ü n yalnızca " v a t a n d a ş l a r ı büyük s e ç i m d e vazifeye ç a ğ ı r d ı ğ ı " belirtiliyordu. A m a , o n u n sırasıyla F^skişehir, K ü t a h y a , Akşehir, AiŞ'on, K o n y a , N i ğ d e ve R a y s e r i ' d e e z b e r d e n ^ yaptığı k o n u ş m a l a r , yerine g ö r e bir-iki saat s ü r ü y o r d u . K o n u ş m a l a r , ilkin 1 9 4 5 yazında H a d ı m k ö y ' d e ve İ z m i t ' t e ele aldığı konuları k a p s ı y o r d u . Ö r n e ğ i n , 3 Mayıs'ta Eskişehir H a l k e v i ' n d e k i k o n u ş m a sırasında tuttu ğ u m notları g ö r e l i m : Harbin bitmesiyle karşısında bulunduğumuz ihtimaller, harp içinde geçirdiği miz ihtimallerden daha hafif olmamıştır. Bilakis, Avrupa'da mülerier muvaze nesinin bozulması, memleketimizi nazik vaziyette bırakmıştır. Geçen sene bu vakitler bir taraftan Birleşmiş Millcder Sanfransisko'ya giderken, diğer taraftan memleketimizin akşamdan sabaha ne vaziyet karşısında bulunacağı meçhul idi. Gerek iç gerek dış politikada telaş etmeden doğru yolu tutmak, siniri sağ lam milletin \ e idarecilerin işi olabilirdi. Başlıca dış mesele olarak Ruslada ara mızdaki münasebet birinci plana geçmişti. Ruslar, uzun müddet, memleket içinde kendilerine dost bir politika takibi mümkün olduğunu, bugünkü idarenin bunu vapmava istidadı olmadığını radyolanyla, gazeteleriyle ortaya atnlar. Cîeçen sene haziranda Ruslarla aramızda feshettikleri dostluk nıuka\'elesini yenilemek için temasa geldiğimiz vakit, Molotof, büyükelçimize, yakın müna5
irticalen
sebet kurmayı arzu ettiklerini; bunun için daha evvel bazı gerginlikleri ortadan kaldırmak gerektiğini söyledi. 1920 senesinde yapılmış muahedede, şart itti haz olunan arazi değişildiklerinin düzeltilmesini; Kars ve vVi'dahan \ilayetlerinin tekrar Rusya'ya iadesi lazım geldiğini. Boğazlarda kendilerine üs verilmesi icap ettiğini, Polonya ile aralarındaki gibi bir ittifak muahedesi yapmak icap ettiğim söylediler. Kat'i olarak reddettik. Sebep olarak; 1920'de bu muahede yi yaptıkları zaman Ru.slar zayıf vaziyette imişler. Şimdi \ azivet değişmiş. En dişeli günler geçirmişler. Karadeniz'de bir tehlike zuhur etmek ihtimali bakı mından endişeli vazivete düşmemek isterlcrmiş. Gerçi Türkler hüsn-i niyetle hareket etmişler ama... Akdeniz'den gelecek büyük devletlerin tecavüzlerine karşı Boğazlarda bazı haznlıklar yapmaları lazım gelirmiş. Bu tezi müdafaa et tiler. Kat'i olarak reddettik. Bir hafta sonra, 7 Haziran'da tekrar konuşuldu. Ondan soıîra müzakere edilmedi. Teyit etmek için birçok nümayişli tedbirlerden geri kalmadılar. Amerika'da türlü türlü Ermeni komiteleri kuruldu. Ermenilerin haklı talepler le ortaya çıkmalarını, arkasından hemen askeri hareketler \'e silahh ihtilaflar çı kacak şeklinde anlamak istiyorduk. Büyük hazırlıklar vaptık. Derhal umumi seferberlik ilanına karar verdik. Silahlı bir ihtilafı kendi telaşımızla çabuklaştırmamak için ihtiyatlı bulunmayı, hakikati dünya milletlerine anlatmayı tecrübe ye karar verdik. Aramızdaki ihtilafın politikasını bütün meclis bilir. Bütün me buslara anlaülmıştır. Hatta ctlcâr-ı umumiyeye resmi beyanatla bu talepleri söylemeyi düşündük. Bir nokradan dolayı resmî beyanata lüzum görmedik. O nokta şudur: Talepler Rus başvekilinden Türk büyükelçisine söylenmiştir. Fa kat, henüz kâğıt üzerine konmamıştır. Resmi beyanatla kâğıt üzerinde kon duktan sonra, bu taleplerin geri alınması Ruslar için daha güç olur. Halkı ha berdar etmek için bütün vasıtalardan istifade ettik. Gazetelere, enternasyonal neşriyata intikal etti. Meseleleri bilmeyen kalmadı. Bir noktanın sizce iyi anlaşılmasını isterim. "Ruslar böyle birtakım talepler ortaya sürmüşler midir?" diye menfi propaganda yapmak isteyenler ve birta kım rivayetler vardır. N e kadar manasız olduğunu kabul edersiniz. Büyük devletlerin her toplanmasında bu meseleler mevzuu bahsolmaktadır. Ancak, çekilmek imkânını muhafaza için kâğıt üzerine koymaktan dikkatie sakınıyorlar. Taleplerinin scikmediğini anladıktan sonra, geri çekilmek isterler se, "Yanlış anlaşılmışnr" derler. Ama, her şey memleketler arasnıda konuşula bilir. Ne \akit çekilmek isterlerse, o an memnuniyetle kabule hazırını. Ondan sonraki konuşmamızda, "Aramızdaki meseleleri halledemiyoruz" dediği zaman, her şe\i konuşmaya hazırız. "Sizden hiç arazi talebimiz yoktur. Üs istemiyoruz, hükümranlık haklarına tecavüzümüz yoktur..." Bunu söyler söylemez, başlarız. H e n ü z bu \ aziyeti kabul etmiş değillerdir. Kendileriyle İngilizler ve Amerikalılar çok münakaşa ettiler. Arazi talebini, "Türkler bizden itrifak istedilderi için onun bir şaru olarak söyledik" dediler. .Arkasından bir .silahlı hareket tasavvur olunmadan bir devlete karşı arazi talebi ileri sürülmez. Bunlar ö\'le meselelerdir ki, bir kere ortava atıldıktan
1H7
sonra, geri ahnaniaz. Arkasuidan silahlı b i r harekel gelmeyecek oldııklan son ra, arazi talebi bir de\let için h a t a d ı r . \'akit geldiği zaman bahane bulmak ga yet kolaydır. Bir hudut hadisesini, bir gazete münakaşasını muharebe sebebi olarak ileri sürebilirsiniz. Bütün k u N v c l l e r i n , kanaatlerin birleşik olması lazım gelen anda o memleket efkârını dağınıklığa sevk edebilirsiniz. "Herkesin se ferber olduğu bir zamanda, durup dururken hudut meselesi çıkarmanın sırası m ı idi?" "Bunlar gazeteye yazılır nnvdı?" "Vaziyet ılcğişmiştir, ş i m d i kıı\'\'etliyim" diyor. Yarın daha kuvvetli olursan, daha çok şeyler isteyeceksin. (Falan gazete şöyle yazmış. O memlekette buna kimse inanmaz.) Tek \'ücut olarak \'arlığımızı muhafaza için ayağa kalkarız. Arkasından b i r silahlı hareket gelmesi tasa\'Mir olunmamışken ağır taleple rin ortaya konulması si\'asi hatatlır. Bütün hadiseler tevit etmiştir ki, Ruslar bu talebi içerden b i r çöküntüye intizar etlikleri için yapmışlardır. Malumat aldık ları membalar memleket içinde çöküntü olduğu kanaatini o kadar kendilerine N-ermişlir ki... Hükümetler düşecek, Polonya gibi olacaklar, kanaatine, ü m i d i ne kapılmışlardır.'"' Bir senetien beri almış olduğumuz mesafeyi daha iyi mütalaa edebiliriz. İçerde ümit ettikleri zayıflık ve çöküntü, Rus talepleri ortaya çıkar çıkmaz tamamıyla tersine döndü. Telaşa düşmek şöyle dursun, kat'i bir ret ile ee\'ap \ erildi. Türklerie Ruslar arasında çıkacak herhangi bir siyasi ihtilaftan dolayı, dün ya bizi ne dereceye kadar tutar, bilmiyorduk. Şüphe edilecek birçok eiherier \'ardı. "Muharebe esnasında siz durdunuz. Yeniden birtakım maceralara sü rüklenmeye niyetimiz voklur. Kars için, .\rdahaii için uv'uşuverin' di\cbilirlerdi. Bütün bu ihtimallerle bir kere teslimi\et yoluna giderek, bunları uzatma nın b i r favdası yoktu. Şerefli bir millet olarak sonuna kadar uğraşıp ölmek en doğru \'()ldu. Bir muharebenin güçlükleri ve ihtimalleri nedir, bunu takdir edebiliriz. Şerefli bir millet olarak eğer vazifemizi görebilir,sek, yalnız başlaya cağımız bir muharebenin, ya\'aş yavaş bütün insaniyeti etrafinda toplamak ih timali \'ardı. Riyazi katiyet yoktu. Metanetle vaziyeti takibe başladık. Hariçten gelen talepleri kat'i olarak reddettikten .sonra, içerden bir çökme olmayacağı na kanaat getirdikten .sonra, Türk millerinin itibarı bütün dünya nazarında tekrar muhabbet kazandı. Bugün yarın bir harp çıkarsa, İngiltere, Amerika b i z i m vaiıınıızda mevki alacaktır. " B ö \ ie b i r ihtimali hanrdaiı çıkarınız" kanaati gelirse, dünvavı toplayabiliriz.
;<s'<s'
ingiltere ile aramızdaki itlilak münasebeti hiçbir süpheve mahal bırakma yacak katlar \'uzııhla tayin olunmuştur. İngiltere ilk günden heri b i r zayıflık göstermedi. Bizi haklı buldu. Müttefik olarak bizden en şikâyet etmesi lazım
6
B u r a d a i n ö n ü ' n ü n S o v y e t B ü y ü k e l ç i s i V i n o g r a d o f u kastettiği anlaşılıyor. M o l o t o f ' a yaptığı telkinlerin gerçeklere d a y a n m a d ı ğ ı o r t a y a ç ı k ı n c a , V i n o g r a d o f gözden düşe cekti. D a f ı a sonra, g ö r e v d e b u l u n d u ğ u M ı s ı r ' d a N a s ı r k o n u s u n d a d a V i n o g r a d o f yanılgıya uğrayacaktı.
gelen İngiltere'dir. Türlü safliıilarda pek çok münakaşalara girdik. "Ben boğaznna kadar kana battım, sen girmedin." İngiltere bunu istismar etmedi. Bizim da\'amızı İngiltere'nin hayati menfaatiyle birleşmiş gördü. U z u n sükûttan sonra, "Meelis'te açıktan açığa söyle\eceksiniz" diye talep etrik. Onun üzerine A \ a m Kamarası'nda İngiliz harieİN'c nazırı Rusların serd ettikleri meseleleri bi rer birer mütalaa ve reddetti. İkinci bir sebeple tekrar konuştular. İttifakın ta mamıyla hüküm sürdüğünü, taze ve meri olduğunu bütün dünyaya ilan etmiş oldular. Birleşmiş Milleder'le olan rabıtasını ileri sürerek, Anierika son zaman larda daha açık vazi\ct aldı. fler yerde da\'amıza anlayış gösteriyor. Bizi tutu yor. Ruslar'ın oıt,t\a koydukları mesele yüzünden silahlı bir ihtilaf çıkması ha linde kendisinin kayıtsız ve hoşgörür \aziyet almadığını ihsas ediyor. Re.smi beyanlarında söylediler; Ru.slarla olan müzakerelerinde söylüvorlar. Bir sene evvelki yalnız kendimize güvenecek olduğumuz vaziyetten, Türk davaları, üçüncü bir cihan sa\'aşının çıkmasına sebep olur gibi, bütün insanlı ğın miişterek meselesi haline gelmiştir. Bu, memleket için büyük kazanç değil midir: Bu neticeleri millet kendi mukadderatını, vaziyetlerini anlamakta gös terdiği isabete ve vatanpeneıiiğe borçludur. Mesele iktidarda bulunanlardan herhangi birimizin mahareti meselesi değildir. İçine çöküntü girseydi, Bulga ristan gibi, Ruslar ne isterse kul köle olsaydı, netice böyle olmazdı. Memleketin iç hayatında takip ettiğimiz yolu bu za\iyeden mütalaa etmek lazımdır. Şöyle ki; memlekette aşırı birçok neşriyat başladı. Tler şeyi kötüle meye alışmış olanlar, kendilerini gösterirler. Buna karşı, çöküntüden kurtar mak için iki yol vardır. Kolayı, tecrübe olunmuş olanı, susturmaktır. " M ü n a kaşalara tahammül yoktur" derdim, memleket bunu anlardı. Bunu yapmadım. Yapmadım çünkü, susturma tarzında husule gelecek daimi sükıınet memleket için ku\\et itade etmeyecekti. Bu memleketin vatandaşları iç ve dış meseleler nelerdir, bunu anlayacak seviyede midirler? Dışarı âlemin bunu anlaması la zımdır. Tan, Vatan... Üç av o memleket içinde propaganda yapacaklar, bu millet çökecek. Bu kadar çerden çöpten isek... Dışarıdan bir devlet eli altına alabilir. Biz öyle çerden çöpten bir millet değiUz kanaatinde idim ve bunun bütün dünyada anlaşılmasından sonradır ki, itibar görmeye başladık. Modern millet, yaşayacak olan millet kendi vadığını anlamış ve \'atan meselelerinde ka rar sahibi olmuş millcder olabilir. Geçirdiğimiz senenin imtihanı g i b i , önü müzdeki seçimde de böyle bir imtihan yapacağız. Bütün vatandaşları sandık başına getirmeye çalışacağız. Bütün dünya işleri tasfiye olunacağı zamanlarda (dünyanın dört köşesinde Ermeni komitelerini ayaklandırmaya başladılar) demokrasi hayatında, önü müzdeki sene bu memleketin kararı ve idraki nedir? Bunun, milletin reyi ile meydana çıkma.sı, esaslı bir yaşama meselesidir. Yeni partilerin teşkili mevzuu bahis olduğu zaman bana geldiler. Türlü iş lerimizi beğenenler beğenmeyenler olabilir. İki şeye bakarım. Birincisi, teşek kül edecek partilerin yabancı devletle münasebeti olmasın. Bunda çok hassa sım. İkincisi, karşıma gelecek adamlar yalnız dış politikada beraberlik göster-
190
sinler. Hükümranlık herkesin nıesele.sidir. Bıımı kabul ediyorsanız, başka her şeyinize tahammül ederim. .Ama, iç politika yapaeağız diye Ruslarla aramızda bir şeyler \ - o k t L i r denilmesin. Aramızda mesele vardır, Rus başvekili söylemiş tir. " O n u n istedikleri bizim gördüğümüz ehemmiyette değil denıekür; vere biliriz" gibi bir mana çıkar. İngiltere'de dış polirikada bidik görüyoruz. İçeride birçok mevzuda bir birlerini hırpalıyorlar. Vaziyeti kısa bir şekilde hülasa edeyim. Dış emniyet noktai nazarından, bir sene ev\el çok güç saflıalar geçirdikten sonra, mübalağa etmekten sahnırım, ama, bugün vaziyetimizin kıyas kabul etmeyecek kadar iyileşmiş \e kuvvedenmiş olduğunu size söyleyebilirim. İç meselelerde: Seçim meselesi... Bu politika millet taratindan ne kadar an laşılmıştır, ne kadar teyit edilmektedir. Bunu bütün dünyaya göstermek iste rim. Bir isrikamet tutup buraya getirdik. Tekrar bir istikamet tutup bir yere kadar götüreceğiz. Memleket bunu ne dereceve kadar tasvip ediyor. Bunu dünyaya göstermek isterim. İç meselelerden bin tane meselemiz vardır. İnkılapçı ve ıslahatçı bir parti yiz. Bütün memleketi süratle iyiye ve ileriye götııreeek e.saslı terakkilerden tür lü sebeplerle vazgeçemeyiz. Toprak Kanunu ile nüftızlu vatandaşları bize karşı gücendirdiğimizi bil mez miyim? Bir politika mücadelesinde köylülerin bana yardım edemeyecek kadar dilsiz, çaresiz olduğunu anlamaz mıyım? Propaganda ile avutmaya baka rak zamanımı boş geçirebilirim. Bir an e\vel millet okusun diye sıkıntıya so kup senede iki bin mektep az gelir, üç bin olsun demenin manası nedir? İki yüz elli mektep yapmamızı bir nimet gibi propaganda etmesini bilirdim. Ken dimizi aldatanlayız. Bir an e\'\el yetiştirmek lazımdır. Bunca asırların ihmalini nasıl telafi edeceğiz? Endüstri denilen şeyde biz o kadar geriyiz ki, devletin bütün bütçesini fabrika kurmaya tahsis etsek, yüz elli senelik iş var. Elimizdeki beş-on fabrika dan ibaret. Atom bombasının sırrını \erecekler mi vermevecekler mi diye telaş ediyor lar. Büyük endüstriyel kabiliyeti olan memleketler başkadır. Niçin Amerikan tayyarelerine yetişemiyoruz? Sırrı yoktur. Eaıdüstri \ e teknik çok daha derin ve güçtür. Bana yabancılar, siz endüstri ile uğraşma\ın, ziraati ıslaha uğraşın de diler. Memleketi teknik bilgi ile yetiştirınek teşebbüsüne geçtikten sonra hak verdim. Sekiz dokuz sanat okulu \ardi. Son sınıf talebeleri tahtaya yazarlardı: "Bitirdik mektebi. Ne olacağız?" LT'ak bir memuriyet peşinde idiler. Bu sene Sb'incisini açtık. 2 2 . 0 0 0 talebesi \'ardır \'e üç seneyi beklemiyor. Bir-iki sene çalışıp hayata giriyor. .Ailesini geçindirecek hale geliyor. 10-100 lira kazanan bir vatandaş, 200-1.500 lira kazanacak bir vatandaş haline geliyor. Sonra, köyler için bölge okulları binlerce düşünülüyor. Bu kadar uzun, ge niş projelerle yorulmanın ne ehemmiyeti var? Biz daima ilerleten, yapan, düşü nen, bir an evvel memleketimizi diğer memleketler, medeni milletler seviyesine
yükselten bir birlik olacağız. Ciddi gayretle, kendimizi aldatma)'arak, hakiki bir millet \ariığmı dışarıya göstereceğiz. Ta Balkanlar'dan l-'inlandiya'ya kadar tek millet olarak a\'akta kalmamız dünya nazarında bize bn itibarı sağlamıştır. Haklı olarak propaganda edilen mevzu pahalılık meselesidir. Isürap vardır, türlü şekillerde müdahaleler olmuştur. Esaslı bir sebebi; harp zamanında para bollaşır, mal kıdaşır. Bu, bir memleket ekonomisini idare etmek, iktidarda bu lunan partinin mezhebi meselesi değildir. Komünist Rusya ile ingiltere aynı dır. İhtiyaçları tayına bağlarlar. Her vatandaşa ona göre tevzi ederler. Stoklar biriktirilir. Şehirli kövlü ayırt edilmeksizin bütün memlekette teşkilat yapılır. Anglosaksonlar kolaylıkla yaptılar. Avam Kamarası'nda, mebusun biri portakal getirmiş. " B u n u karaborsadan aldım. Fiyatı budur." Başvekil "Niçin aldın?" demiş, " M e m n u değil mi?" "Sana göstermek için aldım." Millet karaborsadan alışveriş etmenin ayıp olduğunu anlayıncaya kadar bu bela de\'anı eder. Vatandaşlara haftada bir veya iki yumurta verirler. Harp zamanlarında bundan başka tılsım yoktur. Harp başladıktan sonra (40-41) evvela bu yolu tutmaya çalıştık. Pahalılık olmasın diye hükümet bunları elde tutmaya çalıştı. Yahnz şehirleri düşünüyor duk. Köyler için teşkilat yapamıyorduk. l o p r a k Mahsulleri Ofisi fiyat muraka besini yapmaya muvaffak oldu. Diğer eşya üzerinde yapamadık. "Nakil vasıta ları elimdedir, ben taşırım, yalnız bana satarsınız", dedi. 9 4 2 ' d e harbin pahalılık şekli altında alınan bütün tedbirlerinin yükünü yalnız başına köylü çekti. Mücadeleye devam etmeseydik, bugün köylünün ne kadar sefalette bulunacağım tasavvur edersiniz. 942'de 200-250 gram karışık ekmek verebilmek için dışarıdan buğday alı yorduk. Köylüyü sefalete düşürmedik. Maaş sahipleri fedakârlık yaptılar. Bu nunla beraber mutlaka bir fedakâriiğı göze almak lazım gelir. Köylü büyük kütledir. Onun sefalete düşmesini durdurmayı göze almak lazımdır. C.aftçi memleketidir. Bir harbe girdiğimiz zaman, kcjylümüzün daha lâkir girdiğini iddia edebilir miyiz? Maaş sahiplerinin vaziyeti bu mudur? Üçte bir, dörtte bir geçim seviyesindedirler. 9 4 1 senesinde 200 gram ekmeği almak için dışarıdan buğday alırken, şim di karınca kararınca da olsa dışarı milledere yardım edecek vaziyetteyiz. Bir muharebeye uği'arsak, aç kalmadan vatandaşlarımızın elbirliğiyle sela met yollarını takip edemeyeceğinden korkmuyoruz. Türiü kusurlar istediğiniz kadar münakaşa edilebilir. Yerli Mallar Pazarı bir devlet için politika meselesi değil, günlük tedbir meselesidir. Yedi Mallar Pazarı hiç olmasın der, olmaz. Devlerin bir siyaseti yoktur. Vatandaşlar bir yerde )'erii mallar pazarı açın, muhtekirlerin tesirine karşı fakir halkı koruyamıyoruz, der. Açmadığın yerde şikâyet \'ardır. Açüğm yerde şikâyet \ardir. Arkadaşın senin istediğinin aksini istiyor. Büyük tüccar harp içinde kendisine müdahale edildiğinden şikâyetçidir. Büyük tüccardan harp içinde müdahale yüzünden az kazanan kaç Idşiyi görüyorsunuz? Hükü met bü\'ük tüccarlara müdahale etmediğinden, tüccarlara diııleteınedis,inden.
hesapsız kârlara karşı koyamadığından ittiham olunmuştur. Yüksek fiyat, vur gunculuk karşısında (...) müsamahasız kalır. Banlar bir memleketin esas idare sine mahiyet \erecek meseleler değildir. Senin için olmayabilir, bizim için mü himdir. Takdir ederim. Bunun halli çaresi politik vaziyet değildir. Bir şehirde bir sokak açmak için aramızda olan münakaşaları düşününüz. Bunu politika meselesi cjlarak almak doğru değildir. Büyük memleket meseleleri üzerinde vatandaşlar küçük propagandalara kapılmamakla, kendilerini kurtarmak için (...) kolay kavranılır bir şey değildir. Propaganda haksız olduğu mevzu üzerinde durmaz. Eğer dış emniyet meselesi bir suretle istikrar bulursa, bütün dünya ile bir safta olmak \aziyerinde olduğumuza inanabiliriz. Bizim yüzümüzden bir si lahlı ihtilaf çıkması ihtimali azalmıştır. Ama, dünyada birçok mesele var. Sü rünceme suretiyle olsun bir hal olursa, iç meselelerimizin halli gayet kolaydır. Normal ticaret... Ehmizde paramız var. Ç o ğ u gitti, azı kaldı. Dış vaziyette emni\'etin hasıl olması meselesi, memleketin insanlık âlemi içinde kıymetli bir mevcudiyet olarak kendini göstermesine bağlıdır. Yeni seçi me sürade gideceğiz. "İktidarda kalmayı kâr sayıyorlar" propagandası vardır. Bakalım Türkiye'nin yarın alacağı karar nedir.^ Bunu gördükten sonra, vaziyet te bir an evvel istikrar hasıl olsun dedim. Memleket ve \'atan ayrı ayrı her birimizindir. Eler vatandaş malın ve vazi fenin sahibidir. Kurun-ı vustadaki gibi değil... Şehirli ve köylü, anlayanları ve anlatabilenleri vazifelerini yaparlarsa, memleket bu imtihanı verecektir. Ben vereceğine güveneceğim. Bin defa tecrübe ettim. Hiçbirinde aldannıadını. Bir an e\'vel istikrar... İare ve İcaredeıi'^ malzeme aldık; hesabımız 130 milyon do lardır. Borç-Muhareheye de girmedik. Amerika'dan kredi alacağız. Evvela, İa re ve İcare hallolunmalıdır dendi. Bu meselevi hallettik. Amerikalılar bunun, otuz beş senede yüzde 1,5 ftıizle ödenmesini kabul ettiler. Bövle bir anlaşmayı muvaffakiyet saymaz mısınız.' Bütün dünyada birinci olarak halledilmiş olacak. Şuurlu, istikameti anlaşılır bir memleket emniyeti vermek bizi her meselede bu kadar iyi vaziyete sokacaktır. Bu neticeyi bilhassa savaş sonunda biz millet çe verdiğimiz imtihanlardan sonra kazandık. Amerikan filosu İstanbul'a geldi. Halk, böyle bir nümayişin bizim menfoatimiz bakımından olan manasını kav rıyor. Halicimizin büyük emniyet meselelerinde anlayışı pek yerindedir. İsabet li mütalaa eder. iyi anlatırsak, hulusla anlatırsak... Demokrasi iki mahzurdan a\'rılmalı. Hastalık kadar tehlikelidir. Faydasını getirmeden mahsurunu getirir. Dedikodusu, nifakı. Doğru olan hiçbir şey görmezler. İkincisi: Bugünden yarma inkişaf etmez. Zaman ister. Sabıdı isen, bunu yaparsın. İşçi Partisi iktidara geçmek için virmi sene beklemiştir. On se ne bekle\iniz. Dört sene sonra bir daha tecrübe edersiniz. Sabırh bir politika hayatı inkişaf ederse, fikirler üzerine oturur.
7
Ö d ü n ç V e r m e ve K i r a l a m a ( L e n d a n d Lease).
• B u k o n u ş m a l a r d a İ n ö n ü m i k r o f o n b a ş m d a " S e s i m i işitiyor m u s u n u z ? Anlaşdıyor m u ? " sözlerini z a m a n z a m a n tekrarlamayı âdet edinmişti. İ z mit H a l k e v i ' n d e k i k o n u ş m a s ü r e r k e n , arka sıralarda bir yerde o t u r a n bir v a t a n d a ş ı n vakit vakit h o m u r t u l u , mınitılı p r o t e s t o m s u sesi d u y u l d u . Sar h o ş o l d u ğ u anlaşılınca, usulca s a l o n d a n dışarı çıkarddı. Belki İ z m i t ' t e k i b u k ü ç ü k olayın etkisiyle olacak, N i ğ d e ' d e k i k o n u ş m a sırasında, İ n ö n ü , arada s ö z ü y a n d a bırakarak, " N e o l u y o r , arka tarafta bir h u z u r s u z l u k m u v a r ? " s o m s u n u s o r d u . O y s a , bazı pencerelerin kapatılmasından başka bir k ı m ı l d a n m a o l m u ş değildi.
İ n ö n ü ' y e karşı bir salvo Milli K a l k ı n m a Parrisi'nden geldi. Artık d e m o k r a s i n i n tadını çıkarmaya başlamıştık. B a ş b a k a n l ı k , yayınladığı bir bil diride: "MiUi Kalkınma Partisi'nin iddia ettiği gibi İ n ö n ü ' n ü n seyahatierinde parti p r o p a g a n d a s ı y a p m a d ı ğ ı n ı , seyahatierde devlet hazinesinden g ü n d e b i n lira harcırah aldığı h a k k ı n d a k i i d d i a n ı n d o ğ r u o l m a d ı ğ ı n ı , İ n ö n ü ' n ü n gerek G a r p C e p h e s i k o m u t a n ı , gerek başbakan ve gerek cumhur başkanı olarak m e m l e k e t içinde yaptığı gezilerde şimdiye kadar bir tek lira harcırah a l m a d ı ğ ı n ı " belirtiyordu. 1 9 4 5 T e m m u z ' u n d a k u r u l d u ğ u için en eski muhalefet partisi olan Mdli Kalkınma Partisi'nin önderi Nuri D c m i r a ğ , partiyi kurmak üzere dilekçesini ilgili yere sunarken "mürtekipleri tecziye için iki ayaklı fare kapanı icat e t t i ğ i n i " müjdelemişti. Anlaşılan bu s ö z ü n e sadık kalarak, cezalandırmaya ö n c e İ n ö n ü ' d e n başlamak niyetinde idi.
• M a y ı s ı n s o n haftasını ara v e r d i ğ i m i z geziyi t a m a m l a m a k l a g e ç i r d i k . E r z i n c a n , E r z u r u m , Kars \ e T r a b z o n ' d a yirmi g ü n öncekileri andıran k o nuşmalar ulak tefek ayrımlarla yinelendi. G e z i l e r d e a d e t o l d u ğ u ü z e r e , Basın-Yayın U m u m M ü d ü r l ü ğ ü g ü n d e lik g a z e t e başyazılarının özetlerini b u l u n d u ğ u m u z yere telgrafla arkamız dan g ö n d e r i y o r . O s a b a h gelen telgrafta Vatan'\u
" G e r ç e k l e ş e b i l e c e k Bir
R ü y a " adlı başyazısı \'ardı. A h m e t timin Yalman sık kullandığı deyimle nikaplı şekilde İ n ö n ü ' y ü h e d e f tutan ağır eleştirileri arasında şöyle d i y o r d u : " İ k t i d a r nieN'kiine hakim olanlar kendi nefisleriyie m ü c a d e l e etmeyi bilsin ler, hakikarie g ö z g ö z e g e l m e k cesaretine sahip olsunlar, tenkitleri güleryüzle karşılasınlar, d o ğ r u vohı kolayca keşfederler, g ö l g e e t m e k ve millete enı^el olmak \'olıından kurtuluriar. Milletin sevgisine lavık o l m a n ı n , bu-
193
yurına z e \ ' k i n d e n , p o h p o h t a n , htıkıskârhktan d a h a d e r i n \c d a h a tath hazhır verdiğini de ö ğ r e n i r l e r . " İ n ö n ü akşam y e m e ğ i n d e s ö z a r a s m d a , dolaylı olarak b u yazıya d e ğ i n di: "Bilirsiniz, tiyatro eserlerinde muharrir bir kahramanı canlandırırken, o n u n karşısına a n t a g o n i s t dedikleri bir şahıs çıkararak, k a h r a m a n ı d a h a iyi t e c e s s ü m ettirir. Karşımda A h m e t E m i n gibi birisinin v ü c u d u n a zaruret var. O l m a s a , bir tane y a r a t m a m l a z ı m . " Bu son g e z i d e b e l l e ğ i m d e kalan, öyle sanıyorum ki yalnızca b u n d a n oluşuyordu.
IV
"Tüfek İcat Oldn, Mertlik
Bozuldu"
A m a , biz yine d e m o k r a s i m i z e d ö n e l i m .
1^4
2 1 T e m m u z ' d a yapılacak genel seçimler için herkes harıl harıl hazırla n ı y o r d u . B a b a m ı n Halkalı Ziraat M e k t e b - i A l i s i ' n d e n arkadaşı o l d u ğ u n u ö ğ r e n d i ğ i m Aleif S a r i o ğ l u ' n d a n şöyle bir m e k t u p aldım: Antalya 13/6/1946 Sayın Bay Haldun Derin: Cumhurbaşkanlığı Hususi Kalem Müdürü Çok teiniz bir babanın oğlu olduğunuzu yakından bilirim. İşte bu ruhi (âziletinizden cesaret alarak son teşebbüsümüzden sizi haberdar etmek istedim. Antal ya'da şubelerini açmaklığım hakkında Demokrat Parti'den, Milli Kalkınma Partisi'nden mektuplar aldım. Valimiz Haluk Bey'le C H P Bölge Müfetrişi Cemil Barlas bu \aziyete yakından muttalidirler. Bu defa Antalya Belediye seçiminde C H P ocak teşekküllerinin yaptığı namzet denemesinde birinci derecede oy aldım. Ge rek merkezden, gerek kazalardan önümüzdeki milletvekili seçimine girmekliğim için ısrarlı müracaatlar karşısında kaldım. Bu sevgive yüz çevirmevi doğru bulma dım. C H P Genel Sekreteriiği'ne müracaat ettim. Sayın cumhurbaşkanımıza, B M Meclisi Başkanı Abdullıalik Renda'ya, başbakana. Sayın Kemal Gedeleç'e, İçişleri l'ak.ını Hilmi L'ran'a, başkandan başka diğerlerinin maiyetlerinde Ziraat müdürü \ e Antalya belediye başkanı olarak çalıştığım için müracaat etrim. F.ski bir dostumuz sılarile sizden en büyük ricam ınüracaatlarınıın müspet bir temayül görüp görmediğinden bendenizi bilvasıta olsun en kısa bir zamanda lüt fen haberdar etmenizdir. Bütün aile efradile birlikte derin saygı ve sevgilerimizi sunarız. Antaha'da Eski Dostunuz Çiftçi Akif Sarioğlu
S a r ı o ğ l u ' n a , d o y u r u c u bir cevap verebilecek d u r u m d a o l m a d ı ğ ı m ı yaz d ı m . Birkaç g ü n .sonra gelen Antalya g a z e t e s i n i kan,ştınrken, ilk sayfasın d a , A n t a l v a ' d a yeni kurulan D e m o k r a t Parti m ü t e ş e b b i s heyeti arasında S a n o ğ l u ' n u n da adı g ö z ü m e ilişti. B u satırları o k u r k e n , sizin d e , b e n z e r i nice politikacı belki g ö z ü n ü z ü n ö n ü n d e n geçecektir. Ö r n e ğ i n , adaylık için b a ş v u r d u ğ u n d a C H P ' c e kendinin değil, ablası nın benzeri dileği kabul edildiği için, d ö n ü p D e m o k r a t Parti'nin kapısını çalan İç T i c a r e t G e n e l M ü d ü r ü S a m e t A ğ a o ğ h ı . . . V e aday o l m a k üzere g ö r e v i n d e n istifa e d e r k e n , nasıl bir ö z e n t i t a b l o s u resmettiğinin farkında o l m a d a n , istibdata karşı şalılanmış V a t a n Şairi N a m ı k K e m a l ' i n , S a m e t ' i n a ğ z ı n d a n g a z e t e l e r e tekrarianan şu dizeleri: " G ö r ü p ahkâm-ı asrı m ü n h a r i f sıdk-tı s e l â m e t t e n Çekildik izzet-ü ikbal ile bâb-ı H ü k ü m e t t e n " . D e m o k r a t Parti kurucularından Refik K o r a l t a n , yıllar sonra bir sosya list parti k u r a c a k o l a n I^oçent M e h m e t Ali A y b a r ' ı o sırada askerhğini yaptığı karargâhta ziyarete gelerek, o n a D e m o k r a t Parti'ye girmesini ö n e r m i ş ; " S i z i liste başı y a p a c a ğ ı z , milletvekili olmanızı i s t i y o r u z " demiş ti. A m a , A y b a r b u n u kabul e t m e m i ş t i . Israrlar s o n u n d a Aybar D e m o k r a t Parti listesinden b a ğ ı m s ı z aday ola rak seçime katılacak; a m a , D P K a y s c r i ' d e milletvekilliği k a z a n a m a y ı n c a , Meclis'e g i r e m e y e c e k t i . O ara bir g ü n , K ö ş k ' t e n ö b e t ç i yaverliği olarak kullanılan o d a d a Yaver Clahit Apayık'ın yanında o t u r u y o r d u m . O d a n ı n ortasında bilardo masa sında ıstaka ile birkaç \'urıış yaptıktan s o n r a , İ n ö n ü birden ü s t ü m e yürü d ü : İki eliyle yanaklarımı bir iyi sıktıktan s o n r a , y ü z ü m ü g ö z ü m ü ö p t ü . O y s a d ü ğ ü n d e ğ i l , bayram değildi. İngilizce olarak: " K a ğ ı t l a r ı m ı hazırlı yor m u s u n ? " dedi. " N e m ü n a s e b e t ? " gibilerden y ü z ü n e b a k t ı m . " S e ç i m b u , " d e d i , "belli o l m a z . A n n e m e bu ihtimalden b a h s e d i n c e , 'Allah g ö s termesin, öyle şeyler işitmek i s t e m e m ' d i y o r . " 17 T e m m u z ' d a r a d y o d a o k u y a c a ğ ı seçim b e y a n n a m e s i n i sabahleyin İ n ö n ü kitaplıkta not ettirdi. S o n r a birlikte aşağı salona y e m e ğ e indik. Sof rada başka kimse y o k t u . Y e m e k t e s o r d u ; " N e dersin, kazanabilecek mi y i z ? " G ü l ü m s e d i m . " G ü l ü y o r s u n " d e d i , " a m a , bak, ' c o u p d e g r â c c ' ola rak karşımıza mareşali çıkardılar". Bir an sessiz d u r d u k t a n s o n r a , " y e t m i ş sandalye alırlar z a n n e d e r i m " diye g ö r ü ş ü m ü söyledim. " Y e t m i ş " scizciiğ ü n d e n sonrasını iyi işittirememiş olmalıydım. Ç ü n k ü , mareşalin yaşından s(">z ettiğimi sanarak, i n ö n ü : " B u s ö z ü n ü \ e t m i ş i m e g e l d i ğ i m d e unııtnıa\ ' a c a ğ ı m " d e d i . 21 T e m ı m ı z ' d a k i s e ç i m d e muhalefetin \ e bağımsızların
/v.s
t o p l u c a altmış d o k u z milletvekilliği almalarıyla, k e h a n e t i m -tesadüf- bir eksiğiyle gerçekleşmiş o l u y o r d u . D P ' n i n b a ğ ı m s ı z milletvekilleri arasında mareşalden başka D r . A d n a n A d ı v a r d a vardı. H i k m e t Bayur, b a ğ ı m s ı z olarak adaylığını k o y d u ğ u M a n i s a ' d a n seçilem e d i . İki g ü n sonra d a D e m o k r a t Parti'ye girdi.
Kudret gazetesincie k a l e m e alacağı başyazılarda B a y u r , c u m h u r b a ş k a nına d e ğ i n i r k e n , artık h e p , " B a y İ n ö n ü " diyecekti. M u h a l e f e t s e ç i m sonuçlarını kıyasıya eleştiriyor; h ü k ü m e t i , s e ç i m d e hile yapmakla s u ç l u y o r d u . B u k o n u d a meclisteki çetin tartışmalar kızışarak s ü r ü p gitti.
V
İnönü'nün
J_96
''Sabrı"
S e ç i m l e r d e n ve meclisteki tartışmalardan s o n r a , ilk g e z i m i z M e r s i n ' e o l d u ( 6 P k i m P a z a r ) . Y o l d a bezik o y n a n d ı . T r e n d e b ü y ü k bir sessizlik vardı. M e r s i n ' d e Vali K o n a ğ ı ' n d a k i akşam y e m e ğ i n d e , İ n ö n ü ' n ü n iki ya nında İçel muhalefetini temsil e d e n çağırdı iki D e m o k r a t Partili btıluntıy o r d u : B a y a r ' m dünüri;i, eşraftan ve H a l k Partisi'nin eski milletvekillerin den H a m d i O n g u n ile yine eşraftan Fahri M e r z e c i . ITamdi Bey daha ağır, daha gergin d u r u y o r , eşit m u a m e l e istediklerini k o n u ş m a l a r ı n d a ileri sür ü v o r d u . İ n ö n ü , Peker'in kurciuğu yeni h ü k ü m e t i n cievalüasyonla ilgili çalışmalarını anıştırarak " A l t ı n satışlarını, 7 Fylül kararlarını nasıl buluyor sunuz? Mtu'aftakiyet sayılır m ı ? " divc s o r d u . M e r z e c i " Z a f e r d i r P a ş a m " s ö z ü ile bu tedbirleri u y g u n b u l d u ğ u n u c o ş k u ile belirtti. M e r s i n ' d e n sonra T a r s u s , İ s k e n d e r u n , A n t a l y a , M a r a ş \ e A n t e p ' e g e çildi. B ü t ü n g e z i b o y u n c a u ğ r a n ı l ı p k a l m a n k e n t l e r d e , y e m e ğ e çağrılan muhalefet partililerin gelip gelme\'ecekleri her defasında bir s o r u n o l d u . Anlaşılan, D P Genel M e r k e z i taşradaki partililere nasıl d a \ r a n a c a k l a n n a ilişkin \'önerge \'ermekte epev zorluk ç e k i y o r d u . B u l u ş u ı ğ u m u h a l e f e t temsilcilerine t n ö n ü ' n f m sık sık tekrarladığını d u v d u ğ ı ı m " B e n d e k i sabrın \'arısı s i z l e r d e olsa m ü ş k ü l l e r i h a l l e d e r i z " tümcesi idi. M a r a ş ' t a (\aktiyle A m e r i k a n O k u l u n u n m ü d ü r e\-i olan) Vali K o n a ğ r n ı n alt katında akşam \'emeği \'enırken, sofrada s ö z bir ara ö l ü m k o n u s u n a geldi. İ n ö n ü " ( ) l i i n ı ü s a d e c e bir tabiat h a d i s e s i " sa)'dığını söy ledi. Sabrın sinir sistemi ile olan yakın ilgisi, g ü n e \ ' g e z i m i z döniişü .Anka ra'da kendini g ö s t e r d i . İ n ö n ü ' n ü n 28 F k i n ı ' d e H a r p Akadenıisi'ni ziyare ti sırasında u,ecirdiği \'aı;otoni hali üzerine GumhtırİN'et Ba\'ranu törenine
katılmayacağını Başbakanlık yayınladığı bir bildiride açıklıyordu. K a m u y a d u y u r u l m a y a n , geçirilenin bir enfarktüs o l d u ğ u idi. B u buna lımı, hiç açıklanmayan yenileri izleyecekti. A m a , böylesine ciddi sağlık püılizleri İ n ö n ü ' y ü demokrasi y o l u n d a n alıkoyacak değildi.
• 1 9 4 7 B ü t ç e s i mecliste g ö r ü ş ü l ü r k e n . B a ş b a k a n R e c e p Peker k o n u ş m a s ı n d a , D P b a ş k a n ı A d n a n M e n d e r e s ' e y ö n e l t t i ğ i yanıtta, " b i r p s i k o p a t r u h " d e y i m i n i kullandı. B u s ö z ü z e r i n e D e m o k r a t milletvekilleri m e c listen çekip gittiler.
Meclise Gelinmeyen
VI Günlerde
İnönü'nün
Notları
Meclisteki olaydan sonra gelip geçenleri İ n ö n ü ' n ü n kendi notlarından okuyalım: 2 6 / X l 1/1946 18 Aralık'ta Demokradar meclisten çıknlar. Bugün ve ardı sıra üç gün, Sara çoğlu, Demokratlar'la görüşlü ve her gün, ertesi gün meclise geleceklerini tahmin etn. Bu arada, ben, meclise gittim. Meclis reisleri ve parti refsleri ile görüşerek, hadise hakkında malumat aldım. Hadisede, Demokratlar aleyhine lüzumsuz şiddet gösterildiği intibaı reislerden alınıyor; takat, hepsi, Demokratlar'm esasen menti bir karar \'ermiş olarak bahane aradıkları şüphesini ileri sürüyoriardı. Görüşmek için. Demokratlardan İdmscyi bulamadım. Adnan Adıvar'la gö rüştüm. Dr. Adnan, Saraçoğlu'nun görüşmelerinde de beraber bulunuyordu. Ayın 21'inci günü. Dr. Adnan'dan naklen, Saraçoğlu Demokradar'la be nim görüşmemi bekledikleri zannını nakletti. O akşam başbakan da \ardi. Uzun görüşmeden sonra, ertesi gün. Demokrat başkanları Celal Bayar \ e Fu at Köprülü'vü çağırıp konuşmak istediğimi kendilerine tebliğ eltim. Müspet . cevap verdiler.
• 22 Aralık Saat 17:l.S'te Celal Bayar \"e Fuat Köprülü geldiler. Bir saatten fazla neza ketle \'e dikkatle kontıştıldu. Eski \'e yeni bütün şikâyeticr tekrar edildi. Hadise haklunda geçen sözler şöyle hülasa edilebilir; Başbakan, teamül harici, bütçenin açılış müzakeresine karışmış ve kendileri
!^
İçin tecaviiziiı ifadeler kullanmıştır. Fuat Köprülü'nün izahına göre, baş bakanın hal ve ta\'n, kelimenin manasından anlaşılmayan bir teea\aiz gös teriyormuş. Bu şart altında, evvelden hiçbir tasmim olmaksızın, kendiliğinden çekilme durumu meydana gelmiştir. Ben, hepsini dinledikten sonra birçok yerde aylardan beri devam eden kendi harekederinin, memleket ve meclis havasında yaptığı dolgunluğun bir neticesi olarak bu hadiselerin meydana geldiğini, Refik Koraltan'ın, son birkaç gün içiiKİeki sözlerinin hatırlanmasının kâfi olacağını (Refik Koraltan'ın söz lerinden, Fuat Köprülü şaşılacak derecede habersiz göründü) bildirdikten son ra, şimdi, meclis hadisesinin, memleket içinde toplantılara ve yazışmalara vesile olmak yoluna girdiğini, bu hal devam ederse, mecliste olduğu gibi memlekette de, düşmanlık havası yayılacağını, bundan sakınmak ve sükûnete gelmek icap ettiğini uzun boylu anlatnm. Bay Celal Bayar: "Meseleyi size bırakıyoruz; nasıl tensip ederseniz öyle hareket edelim" dedi. Bay ICöprnlü'ye döndüm. O da, devlet reisi olarak bitaraf vaziyette benim bulacağım ve benim vereceğim kararı bekleyeceğini söyledi. Bunun üzerine, "Fğer, çokluk partisi ile hiç münasebeti olmayan bir devlet reisi olsaydım, tarafsız olarak şu hükmü serecektim: Hareketiniz yersizdir. Hatta, tecavüze uğradığınızı fârzcttiğiniz zaman bjle, cevabı meclisi terk etmek ola maz. Onun için meclise avdet etmeniz ilk lazım olan şe\'dir, derdim. Ancak, Parti Başkanlığı'nda fiilen vazife görenler bulunmakla beraber. Cumhuriyet Halk Partisi ile irtibatım olduğu için, devlet başkanı \'aziyetinde h ü k ü m verir ken, sizi iltizam etmeye kenciimde mecburiyet görüyorum, 'fabii, bu hükümde başbakana \'eya hükümete tariz edecek bir mana beklemezsiniz" dedim. Her ikisi, tehalükle "tabii" dediler ve Celal Ba\'ar, "Zaten biz de istemeyiz" dedi. "Şimcii, birkaç satır yazı vazavım. Bunda sizi tatmin edecek \ e sizin vaziyetinizi kurtararak, örselenmeden meclise dönmenizi kolaylaşttracak bir ifade bulacaksınız" dedim ve bu müsvedcieyi yazdım; (Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Demokrat Parti Başkanı Clelal Bayar \ e Meclis Grubu Başkan Vekili Fuat Köprülü'vü davet ederek, meclisteki hadise hakkında kendilerinden malumat istemiştir. Parti başkanları gördükleri muameleden müteessir olduklarını söylemişlerdir. Cumhurbaşkanı, haklı veya haksız olarak, bir kısım milletvekili arkadaş ların müteessir olmalarından kendisinin de teessür duyduğunu bildirmiştir. Karşılıklı saygı ve iyi niyetin vücuduna, her iki tarafla \akin temasından dolayı katiyen emin olduğunu bildiren cumhurbaşkanı, şikâyet tezahürünün kâfi görülmesini ve mecliste normal çalışmanın teinin olunmasını başkanlardan rica etmiştir.) Bunu, her ikisine okudum. Memnun oldular. "Ben bunu ajansa \eririm ve yarın meclise dönersiniz" dedim. "Şimdi gidip arkadaşlarımızla görüşeceğiz \ e onları ikna edeceğimizi ümid ederiz" vaadinde bulundular. Ben d e , " H a l k Partisi lidederiyle bu formülü ' T ö r ü ş ü r ü m " dedim. A\'rıldık.
Evvela başbakanı davet ettim. Hâli anlattım. Yazdığım şazıyı ağu- bulmakla ve bir yerinde, mecliste geçen hadisenin normal oldLiğuııa bir şekilde işaret edil mesini istemekle beraber, "Madem ki, kendilerine de tebliğ olunmuştur" diye rek, üzerinde durmayacağını bildirdi ve mecburi bir daveti olduğu için ayrıldı. İki saat sonra, Fuat Köprülü telefon ederek, görüşmek için çok arkadaş bulamadıklarını, yarın parnde görüşmek mecburiyetinde oldukları için, bugün tebliğin neşrolunmamasını rica etti. " P e k i ! " ciedim ve kendisini yemeğe çağır dım. Akşam yemeğinde Saraçoğlu, Günaltay, Mümtaz Ökmen, Faik Barutçu, Nihat Erim de vardı. Neşe ile yemek yedik. Fuat Köprülü ile karşılıklı sitemler oldu. Yazdığım yazı üzerinde halkçılar itiraz ediyoriar, Fuat Bey ve ondan zi yade ben müdafâa ediyordum. Misafirler ayrıldıktan sonra, başbakan tekrar geldi. Mümtaz'la beraber, üçümüz haznladığım tebliğ üzerinde tekrar konuştuk. Başbakan, müzakere tarzının normal olduğunu kaydetmemi istedi. Nihayet bunun mümkün olma yacağını kendisine söyledim. Kanuni şekillere bürünmüş komünist partileri, teşekkülleri ve gazetelerinin takibatı ile uğraşırken, meclisten de Demokratlar'ın çekilmesinin bir talihsizlik olduğunu, Meclis vaziyetinin düzeltilmesinde esaslı tâycia gördüğümü söyledim. Bundan sonra, başbakan, (haklı veya haksız olarak) tâbiri yerine (taraflardan birinin haklı veya haksız olduğu konusu üs tünde durmayarak) fikrasmın konulmasını ve en nihayetten (şikâyet tezahürü nün kâfi görülmesini) fıkrasının çıkarılmasını zarurî g ö r d ü ğ ü n ü söyledi. Bunun üzerine, Mümtaz'a, Saraçoğlu ile beraber, yarın, karşı tarafla temas edip, bu müzakereyi açmasını rica ettim.
23 öğleden sonra toplanmışlar. Yukarıki fikrayı kabul etmişler. Aşağıdaki fıkranın kalkmasını kabul etmemişler. Fakat, meseleyi esasen, parti gruplarında görüşeceklerini tekrarlamışlar \ e bu arada, başbakanla kencii aralarında, sııalcevap tarzında, veyahut, başbakanın doğrudan doğruya konuşması şeklinde bir açıklamayı da halletmek icap ettiğini söylemişler. Bu müzakereden sonra, Mümtaz'm kanaati o idi ki, tebliğ üzerinde hiçbir ihtilaf kalmamıştır. Saraçoğlu, son Akranın kakfırılmasma muvafakat ettikleri intibaını almamış olduğunu s()ylüyordu. Bir gün temas olmadı.
• 25 günü sabahleyin, Fuat Köprülü'nün, son fikranm kalmasında ısrar et tiklerini bildirmiş olduğunu haber verdiler. Başbakanla tekrar görüştüm. Müzakere tarzının ciddi mi, bir bahane mi ol duğunu anlamanın benim için ehemmivedi olduğunu söyledim. Nihayet, \azi-
200
yeti mütalaa ederek, demokrat başkanlarını tekrar çağırmam \'e icap ederse, ar zu ettikleri fıkrayı bırakarak, meseleyi halletmem teşebbüsüne karar \ erdik. Davetim üzerine, saat beşte geldiler. Şu esaslarda mutabık kaldık: Son fıkra, arzu ettilderi gibi kalacak. Bunu, arkadaşlarına anlatarak, başka bir şarta bağlamaksızın, meclise dönmelerini temin edeceklerini ümit ediyorlar ve herhalde, bu hususta bütün kuvvederini sarf edeceklerini vaadediyoıiar. Başbakanla aralarında, sözü geçen açıklama müzakeresine girmeyeceğimi, kati olarak söyledim ve meclise avcietlcrinden sonra, eğer bir mesele kalıyorsa, (bence kalmıyor) onu ayrıca halletmek yolunu aramalarım ve benim buna ka rışmayacağımı söyledim. Mutabık kaldık. Beyannameyi ajansa vermek suretiy le, her iki tarafa emrivaki yapmak arzu ettim. Bugün kendilerinin partileriyle görüşmelerine fırsat vermemi çok rica ettiler ve bevannamenin ondan sonra neşrini istediler. Mutabık kalarak ayrıldık. Neşredeceğim beyanname, kari olarak şu şekli almış oldu: (Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Demokrat Parti Başkanı Celal Bayar ve Meclis Grubu Başkan Vekili Fuat Köprülü'vü davet ederek. Büyük Millet Meclisi'ndeki hadise hakkında kendilerinden malumat istemiştir. Parti Başkan ları gördükleri muameleden müteessir olduldarını söylemişlerdir. Cumhurbaşkanı, taraflardan birinin haklı veya haksız olduğu konusu üs tünde durmayarak, bir kısım nıiller\'ekili arkadaşların müteessir olmalarından kendisinin de teessür duyduğunu bildirmiştir. Karşflıklı saygı ve iyi niyetin N'ücuduna, her iki tarafla yakın temasından dolayı katiyen emin olduğunu bil diren cumhurbaşkanı, şikâvet tezahürünün kâfi görülmesini ve mecliste nor mal çalışmanın temin olunmasını başkanlardan rica etmiştir.)
1947 DEMOKRASİMİZ YAŞAYABİLECEK MİYDİ? I
inönü'nün
O
Notları
cak ayının ikinci haftasına rastlayan olaylar y ö n ü n d e n İ n ö n ü ' n ü n
notlarını g ö r e l i m :
• 1 2 / 1 / 1 9 4 7 günü Hamdullah Suphi'yi çağırdım. Demokrat Parti Kongre si hakhndaki intibaını sordum. Çok mahzun olduğunu \e ümidini kestiğini söyledi. Fırsat bulursa görüşmek istediğinden bahsetti. 1 3 / 1 günü akşamı telefon ederek gelmek istedi. Sofradan sonra misafirler vardı. Bilerek geldi. Önce Fuat Köprülü, Adnan Menderes ile sonra. Celal Bayar'ın da gelmesi üzerine, üçü ile görüşmüş. Kongrede geçen fena sözlerden müteessir imişler. Anında müdahale ederek tashih etmeyi Celal Bayar düşün müş, kongrenin havasına göre cesaret edememiş. Hürriyet Misak'ı kendilerini çıkıp gitmek mecburiyetinde bırakmıyormuş. Her üçü birden mülakat isteye rek bunları bana izah edeceklermiş. Hamdullah'a, Kuvvet gazetesinin o günkü nüshasında, Fuat Köprülü'nün makalesini okuttum. Büsbütün başka bir hava bulup bulmadığını sordum. Başka bir şey bulduğunu ve mahzun olduğunu ilave etti."
14 Ocak Kâzım Özalp, bana geldi. Celal Bayat'la görüşmüş (Celal Bey arzu \ e tah rik etmiş); kongrede geçen sözlerden müteessir görünmüş. Bana izahat \'ermcyi düşünmüşler. Sonra, bugünkü gergin havanın geçmesini beklemeye ka rar vermişler. Özalp, gidilen yolun ihtilal ve isyan yolu olma.sından endişe
201
duyduğunu anlatmış. Celal Bey de, anarşi yolunu terviç etmediğini, etmeyece ğini söylemiş. Ne yapacağnn, bilmiyorum demiş.
• 13 Ocak 1947 Muammer Eriş bugün geldi. Celal Bayar'ı evinde ziyaret etmiş. Anlatüğı enteresan şeyler şunlardır: Eriş, Bayar'a "Meclisi tehdit kararı almak doğru mudurr" diye sormuş. Cevabı şudur: "Meclis normal olsa, dediğin doğrudur." Sual: " E e , meclis normal değil mi?" — Tabii değil, cevabını almış. O esnada, Diyarbakır'dan bir şimendifer memuru içeri girmiş, işinden çı kardıklarından şikâyet etmiş. Sebep olarak, Demokrat Parti'ye seçimde rey v'crmesini göstermiş. Eriş'in anlatnğına göre, demokrat reisleri cebir ve şiddet yolunu tutmuşlar ve bundan memnun görünmüşlerdir.
• • 202
6 Nisan 1 9 4 7 ' d e Demokrat ları üyelerinin hazır l ı u l u n d u ğ u ladı. O arada şöyle d e d i : " E ğ e r naatlerimden fedakârlık yaparak
Pekcr - Bayar
Parti'nin İ z m i r ' d e İ z m i r D P idare kurul bir t o p l a n t ı d a partisinin görüşlerini açık T ü r k millerine layda t e m i n ediyorsa, ka sosyalist d e o l u r u m . "
II
Görüşmesi
Üzerine
Bir
Torum
Ü s t ü n d e n yirmi bir yıl g e ç t i k t e n s o n r a , sol görüşlü bir yazarca b u bu luşma ü z e r i n d e şöyle bir y o r u m yapılacaktı: " 1 9 4 6 s e ç i m l e r i n d e n s o n r a , İsriklal M a h k e m e l e r i ' n i kuran k a n u n u n hâlâ yürürlükte o l d u ğ u n u hatıriatan o t o r i t e r b a ş b a k a n R e c e p P e k e r ' i n sert çıkışları ve muhalefetin hırçınlıkları, iktidar ve ana muhalefet partisi arasındaki ilişkileri ç o k g e r g i n l e ş t i r m i ş t i r . İplerin k o p a c a ğ ı n d a n e n d i ş e edilmektedir. İ n ö n ü ' n ü n H a d ı m k o y g e z i s i n d e k u m a n d a n l a r l a temas et mesi, o n u n 'tehlike çanlarının çaldığını ve m e m l e k e t asayiş ve emniyetinin b o z u l m a k üzere o l d u ğ u n u ' s(')yle\'erck k u m a n d a n l a r ı kendi yanında yer almaya çağırdığı biçiminde y o r u m l a n m ı ş t ı r . İşte bu d u r u m d a iş çevre'erinin C H P ' l i lideri V e h b i K o ç ile s o n r a d a n İş Bankası'nın başında partisi nin iş çevresi ile ilişkilerini d ü z e n l e y e c e k olan DP'li işadamı Üzeyır A \ t ı n -
d u k , a r a b u l u c u l u k için sahneye fırlamışlardu-. Ayni D o ğ a n hatıralarında, bu a r a b u l u c u l u ğ u n hikâyesini şöyle a n l a t m a k t a d ı r : ' B u g e r g i n d u r u m de v a m e d e m e z d i . A r a b u l u c u melekler h e m e n ortaya çıktılar. İkisi d e büyük i ş a d a m ı o l a n K o ç ve A v u n d u k , ele aldıkları b ü t ü n işlerin çıkar tarafını bul m a k t a m a h a r e t sahibi idiler. T o p l a n t ı l a r a b a ş b a k a n yardımcısı rahmetli M ü m t a z Ö k m e n ile E m i n S a z a k B e y ' i d c alarak, her iki parti arasmdaki elektrikli havayı yatıştırmaya çalıştılar. U z u n g ö r ü ş m e l e r d e n s o n r a , mec lisin meşruiyeti ü z e r i n d e ş ü p h e y a r a t m a m a k şartıyla, her h u s u s t a anlaşma nın s a ğ l a n a b i l e c e ğ i h u s u s u n d a karar kıldılar. Ö k m e n , Peker-Celal Bayar g ö r ü ş m e l e r i y a p ı l d ı . " ' ( D o ğ a n Avcıoğlu,Türkiye'nin Düzeni Dün-Bujjün-Tann-, A n k a r a , 1 9 6 8 , sayfa 2 5 2 ) . D o ğ a n A v c ı o ğ l u ' n u n " İ n ö n ü ' n ü n H a d ı m k ö y gezisinde kumandanlarla t e m a s etmesi kumandanları kendi yanında yer almaya çağırdığı biçiminde y o r u m l a n m ı ş t ı r " yollu yargısı birkaç noktadan ü s t ü n d e durulmaya değer: 1) S ö z k o n u s u y o r u m u kimin ya d a kimlerin yaptığı belirsiz bırakıldı ğ ı n a g ö r e , y o r u m c u ola ki bizzat yazarın kendisidir. 2 ) B u n d a n ö t ü r ü , y o r u m u n k a p s a m ı , yazarın belki kastettiğinin tersi n e , p e k geniş boyutlu sayılamaz. 3 ) D a h a ö n c e belirttiğim g i b i , İ n ö n ü ' n ü n H a d ı m k ö y ' d e k i k o n u ş m a s ı nın içeriği ü l k e n i n iç ve dış sorunlarının i r d e i e n m e s i n d e n o l u ş u y o r d u . T o p r a k b ü t ü n l ü ğ ü m ü z e k u z e y d e n u z a n a n tehdit k o n u ş m a l a r d a en ö n e m li yeri t u t u y o r d u . 4 ) H a d ı m k ö y ' d e k i k o n u ş m a n ı n aşağı yukarı tıpkısı d a h a d o k u z il ve il çe m e r k e z i n d e yinelenmişti. 5 ) K o n u ş m a l a r yalnızca asker dinleyicilere yönelik değildi. H a t t a , anı lan d o k u z m e r k e z d e dinleyenler t ü m ü y l e sivillerdi. 6 ) Dolayısıyla, İ n ö n ü ' n ü n kumandanları kendi yanında yer almaya ça ğırması s ö z k o n u s u değildi. 7 ) C u m h u r b a ş k a n ı n ı n ödevi olan ülke b ü t ü n l ü ğ ü n ü k o r u m a k , k o m u tanların da ödevi idi. C a n ahcı ö d e v özdeşliği zaten var o l u n c a , ayrıca bi rinin y a n ı n d a ö b ü r l e r i n i n yer a l m a s ı diye s o r u n g ü n d e m e g i r e m e z d i . H e p s i tek ç i z g i d e yan yana idiler.
• H a d ı m k ö y konuşmasının D e m o k r a t Parri üst düzey çevrelerince algıla nış biçimini S a m e t A ğ a o ğ l u ' n u ı ı 1 9 9 2 ' d e basılan anılarında okuyacaktık: " İ n ö n ü H a d ı m k ö y ' d e generallere ve albaylara adeta sığınmış ve ' D e m o k r a t Parti ihtilal y a p m a k istiyor. Belki hareket e d e c e ğ i z . S i z e g ü v e n i y o r u m ' d e m i ş . " {Siyasi Günlük, Demokrat Parti'nin Knruhmt, sayfa 6 9 . İletişim Y a y ı n l a n ) .
203
T a h m i n e dayandığı anhışıian bu g ö r ü ş , k o n u ş m a n ı n içeriğinin p e k as lına u y g u n olarak kendilerine yansımadığını g ö s t e r m e k t e d i r .
inönü
III - Bayar
Görüşmeleri
C u m h u r b a ş k a n ı ile muhalefet önderleri arasında, haziran başı başlayıp epey süren buluşmaların öj'küsünü İ n ö n ü ' n ü n kendi notiarmdan okuyalım:
• 6 Haziran 1947 Bay Celal Bavar'lıı bulan
204
teşebbüslerin
hirjjörüşmr
ya[nnam
için
vıtlm
neticeleri:
Bugün, Londra'dan dönmüş olan huat Köprülü'yü 6'da çağırdım. İngilte re intihalarını bana anlatmasını arzu ettiğimi telefonda söylettim. "Memnuni yetle" diyerek geldi. İki saat kadar rahat ve sakin bir hava ile görüştük. Umu mi olarak İngiltere'den, heyet arkadaşlarıyla arkadaşlıktan memnunlukla bah setti, tngilizler'in muamelelerini, bevanatlarını, çalışmalarını ve bize karşı iti mat ve dostluk duygularını takdir ediyor. İç politikada, gelir gelmez havayı gergin bulduğunu ve ilerisi için iyi olma yacağını söyledi. Gerginlik sebepleri olarak idare amirlerinden şikâyet etri. Ben, kendisine, teferruat sayılacak \'akalar ve hadiseler üzerinde durmanın fay dası olamayacağını, arada bir cmnivct meselesi me\'eut olduğunu bildirdim. Kendilerinin, halkı ayaklandırmak, hatta insanların canlarını almak gibi telkin ler yaptıklarını ve bunun tabiauyla endişe uvandırdığmı, mümkün olduğu ka dar vLiınuşak bir dille, anlatmaya çalışUm. Fuat Köprülü, ayaklandırma, husu suyla can alma gibi metoriarın şiddetle aleyhinde olduğunu ve arkadaşlarının da o kanaatte olduklarını, müfritierin vüz bulamayacaklarını temin ediyor. Be nim partiler üzerinde kalmamı ve bu surede her iki partiye faydalı olacağımı \e iktidar partisinin daha tahammiillü olması lazım geldiğini iladc etmek iste di. Benim fiili \aziyetim ö\le olduğunu, fakat kendilerinin bundan istifade et mek istemediklerini, hatta Hatay'daki bevanaümı. Celal Bayat'ın açık cev'abıyla reddettiklerini bildirdim. Hususi malumaü için ve başka kimseye söyleme mesi kaydıyla, reisicumhur kaldıkça, genel başkanlık vazifemi bile na.sıl idare enneyi düşündüğümü bildirdim. Hülasa olarak, kendisiyle konuşmak, partiler arasında daha ivi anlaşmayı temin etmek için bana bir ışık gibi geldiğini söyledim. Memnun göründü. Enis Bey'le bidikte akşam \'enıce,ine davet ederek ayrıldık.
• 7 Plaziran 1947 Celal Bayar'la görüşme Bundan e\'vel, Üzeyir Avunduk, Vehbi Koç teşebbüsleriyle. Mümtaz Ök men \'c Başbakan ile Celal Bayar arasnıda ayrı ayrı görüşmeler oldu. Bunlarda, ben Celal Bayar'ı çağırırsam memnuniyetle görüşeceğini söylemişti. Vaziyet bu halde on beş gün kadar geçtikten sonra, Üzeyir Avunduk, benden bir şey çıkmadığnn aynı kanallardan hatırlatmış. Cc\-ap olarak, "Üzeyir Bey Celal Bey'e sorsun, benimle görüşmek istiyorsa memnuniyetic çağırırım" dedim. Aralarında toplantılar vc konuşmalardan sonra. Celal Bey'in haber beklediğini Mümtaz C)kmen bana ulaşnrdı. Ben de bu akşam saat .Ş'te randevu verdim. Celal Bey, idare amirleri tarafından şiddetli bir baskıya manız olduklarını sövledi. Mümkün olan yerlerde teşkilatları tehditle kapatılıyor, partisine men sup olanlar dövülüyor, işlerinden çıkarılıyorlar, vesaire... Heyecanlı, ısrarlı \c çok \'akalar zikretmeye çalışıyor. Ben, karşı taratın kendilerini ihtilal metodarı takip etmek, suikastlar teşvik \'e telkin etmek gibi kanundışı hareketler içinde gördüğünü ve bu sebeple aradaki emniyet havasının bozulmuş olduğunu ve esas derdin bu o l d u ğ u n u söylemek istedim. Tabii bu isnatları şiddetle reddediyor. Kanundışı hareketlerin prensiplerine ve mizaçlarına uymadığını anlatmaya çalışıyor. Aslanköyü vakasını anlatd. Kendilerinden bir mebusun teşvik ederek köylüleri tecavüze se\'k etmiş okluğunu bana söylediler, dedim. Tabii reddediyor. Tokat'ta bir hadiseyi tahkik etmek üzere mebuslarından bir veya birkaç kişi gönderilmiş. Tahkik edip dos\'asını yapacaklar \'e bir köşeye atacaklarmış. Köylülere da\a etmemelerini, davadan bir şey çıkmayacağını söy letmiş \'eya sövleteceklermiş. Ga\et yumuşak bir tonla, hareketlerinin doğru olmadığını, kendilerinin adalet cihazı olmadıklarını, meclis kürsüsünden ko nuşmaları lazım olduğunu, hükümet aksini söylese ve meclis çokluğu kendile rine hak \'ermese bile, ellerindeki \'asıta bundan ibaret ve bu vasıta iyi ve se batlı kullanılırsa, hak.sızlıkları düzeltmek için tesirli olduğunu anlatmaya çahştım. Kabul eder görünmüyordu. Heyecanda cılduklarını sövlediğiniz halk kütlelerine, meclis, hükümet, ka nun ale\lıine mütemadiyen telkin yapmak, elbette onları şuursuz hareketlere sevk edebilir, diye söylüyordum. Celal Be\', bir \ esile ile seçimlerden \'inc bahscüi \ c \ ü/lercc nıillct\ckilliğinin kendilerinden haksız olarak alınmış okluğunu tekrar etti. Birçok haksız lıkların olmuş olması mümkündür, takat kanuni bir şekilde şikâyetler tasfiye edilmiştir. Bu meclisin çokluğunu haklı olarak Halk Partisi'nin kazanmış ol duğunda \icdanen şüpheniz \ar mı? dive sorı.lum. "Zaten kafi namzet göster memiştik, (.'okluk Halk Parlisi'ndc olacaktı" cc\abını alabildim. Konuşmalarda bir-iki cünıle\i verinde sari'edilmiş olnıa.sıııda isabet olmak sızın söyledi. Tahmin ediyorum ki, söylemeyi hususi olarak tasadamıştı. Birisi: Partisinin muhtelif hatiplerinin harekederindcn \"c söylenenlerden kendisinin
2»,S
mesuliyeti kabul ettiğini \ e bütün partisinin hareketlerine \ e şahıslatma hâkim olduğunu bu \esile ile sö\lemesidir. Ila\e edi\()t ki, müfritler olursa, hakların da ieap eden muameleyi yapmaya muktedirdir. İkineisi, benim arzum lıiiahnda mecliste ve parride bir hareket olmayacağına kani olduğunu söylemesidir. Üçüncüsü, ordunun politikaya karıştırılmasının tamamıyla aleyhinde olduğu nu göstermeye çalışmasıdır.
2IİÖ
Celal Bey'le bu konuşma 2 saat çok vorucu olarak devam etti. Gayet .sinirii ve tahrik edici tavır gösteriyordu. Yumuşak bir edavı nihayete kadar tutarak, esaslı noktalan gözünde canlandırmava çalıştım. Nihayet dedim ki: Dün Fuat Bev'le görüşürken ciaha ümitli bir intiba alınışüm. Fakat görüyorum ki, siz en şiddetli ve sinirii bir haldesiniz. .Siz sükû netinizi muhafaza etmezseniz, meseleleri kiminle halledeceğiz? Bu .sözümden şu şekilde alındı: Başbakan da kenciisine .sabit fikirier isnat etmiş, ben de aynı şeyleri söylüyormuşum. Özür diledik. Maksadımızın sükû netle konuşmak olduğunu ifade ettik. Ben, ihtilal metotları takip etmeyeceklerini ve yahut zaten etmiyorlarsa dikkat edeceklerini gösterir bir vaat almaya çalıştım. O , gördükleri muamelede iyilik ve iyileşme olduğunu gösterir birkaç misal görse kendisinin bizzat hükü mette hüsnüniyet olduğuna dair konferanslar vermevc hazır olduğunu söylü yordu. En nihayet, şuraya bağladık, fiükümede aranızda iyi münasebetler temin etmek için hiçbir ümit göstermivorsunuz. Mütehavvit bit haldeyim, dedim. "Bilakis, ümit vardır" gibi müphem bir şey söyledi. Anlattıklarınızı hükümete ve diğer arkadaşlara anlatırım. Bir çıkar yol bul maya çalışırım ve sizi tekrar ararım, dedim. Memnun göründü. Ayrıldık. Hakikat şudur ki, bir meseleyi kendisiyle görüşmek son derece g ü ç olan bir ruh haleli içindedir. Benimle görüşmesi, uzlaşmak isteyen unsuriarı mem nun etmek için görüşmüş olmak sebebiyle bile izah olunabilir gibi fikirier de zihnime geldi. Akşajn
â'emekten sonra başbakana vaziyeti anlattım. Şikâyet ettiği baskının yapıl maması için CNvelce kendisinden istemiş olduğum tamim fikrine temas ettim. Başbakan, aitık yahut uzun zaman için şimdilik onlaria yeni bir temasın doğru olmayacağı mütalaası ile temaslarımı kesmemi ta\'si\e etti. " H e l e düşünelim" dive avrıldım.
9/VI/1947 Mümtaz
ÖhmcH Hn
telefonu:
1) Celal Bavar cumlııırbaşkanınıızla mülakaunm samimi \e tatlı bir ha\a içinde geçtiğini \e görüşmeden mcnmun olduğunu Czeyir .Asunduk'a parti merkezinde \e kalabalık içinde ifade etmiş. Kalabalık oKluğujçin L'zeyir tafsi lat alamamış.
Vehbi K o ç \ ı şimdi temasa memur ettim. Alabildiği malumau akşam bana bildirecek. 2) Celal Bayar şimdi bana telefon etti. Bugünkü Cıımhıtriyct gazetesi dev let başkannnızla görüştüğümüzü yazmış. Devlet başkanı ile Atatürk zamanın dan beri görüşmeleri kendilerinin müsaadesi olmadan gazetelere aksettirmeyi bir terbiyesizlik saydığım için, şimdi Cihat Baban ve Vatan gazetesinin ısrarianna henüz cevap vermedim. Sizin fikriniz nedir.' Müsaade ederseniz ya bu şe kilde cevap vereyim veyahut kendileriyle hususi olarak görüştüm yollu bir ce vap vereyim, ne dersiniz, dedi. Ben de, mademki gazetelere aksetmiş, nasıl muvafik görürseniz öyle cevap \erirsiniz, dedim. Celal Bayar nazikâne bir lisanla "Sizden bilhassa rica ediyorum, bu havadi si Cjımhuriyet gazetesine de, başka hiçbir gazeteye de biz vermedik. Böyle bir saygısızlık yapmayacağımı tahmin edersiniz. Bir su-i tefehhüme meydan kal masın arzu ediyorum" dedi.
• 11/6/1947 Bay Celal Bayar'ı saat 16.30'da, kısa bir görüşmeye ihtiyacım olduğu ifa desiyle, çağırdım. "Şikâvet ve ısuraplarımzı hükümete ve Halk Partisi'ne elimden geldiği kadar doğru bir şekilde naklettim. Onların bana şikâyet ve ısnraplar ifâde ettiklerini tahmin edersiniz. Düşündüm ki sizi hükümet ile karşı karşıya burada toplavayım. Bir de beraber şikâyetleriniz karşılıklı söylensin. Aranızda itimat duy gularını aruracak bir yol bulmaya çalışayım. Muvafiıkat ederseniz, cumartesi .saat 4, 4:30'da burada buluşuruz. Başbakan, M. Ökmen, Saraçoğlu, Hilmi Uran bulunacak. Sizden başka F. Köprülü ve daha bir-iki arkadaş bulundurur sunuz" dedim. " E \ e t , görüşürüz. Belki ben yalnız geUrinı. j-Vıkadaşlar ile görüşeyim" de di. "Fuat Köprülü mecliste başkanınızdır. Onu çağırmaya hakkım vardır. İş nihayet meclis işidir. Daha bir veya iki kişi bulundurursanız iyi olur. Herkes birbirine yardım eder" dedim. "Arkadaşlarla görüşeyim" dedi. Ayrılırken: "Bir neticeye varmak için bana yardım ediniz. Birbirimizle müna.sebetlerimizde havayı yumuşatmakta faydamız vardır" dedim. "Normal, kanuni yollarda çalışmaktan başka emelimiz yoktur. Istırap için deyiz. Biz neticeye varmaktan memnun olacağız" dedi. "Kokardınız pek şık" dedim ( D P ) . Çıkardı, bana verdi. Gülüştük.
13/6/1947 Mümtaz
Ökmcn'in
tdcfmtıt:
Bugün Avunduk geldi. "Beni Celal Bayar gönderdi" dedi \e size şunları arz etmemi sövledi:
Yarın cıımlıurbaşkanının yanlarına yalnız olarak geleceğim. Bu fikrim arka daşlarla istişare ıiericesi cieğildir. Bu fikri ben .size cumhurbaşkanının yanından ayrıldıktan sonra derhal telefonla da söyledim. Bunu Mümtaz Ökmen'e bilhas.sa tebarüz ettir, dedi. Üzeyir şunları ilave etti: Ben Celal Bayar'ın bu fikrine ısrarla karşı koydum \ e bunun doğru olmayacağını söyledim. Bununla beraber bundan bir mana çıkarılmamasını rica ederim. Bunlar acayip adamlardır. x\dnan'ı çağırsa, Koral tan gücenir; Koraltan'ı çağırsa Tunca gücenir ve kıskanır. Üzeyir'in, Bayar'm yalnız gitme kararını beğenmemekle kalmayıp bu karardaki maksadından şüp he ettiği sarahaten görülüyordu.
• 14/6/1947 Cumartesi Celal Bayat'ı bugün için davet ettim. Yalnız geldi. Gerek bundan, gerek birkaç gündür muhaüf basının tahrik ve tahrif edici yayınından, hususiyle Kuvvet gazetesinde F. Köprülü'nün dünkü bugünkü tecavüzlerinden ve şart larından ümidim çok kırılmış idi. Bu hal ile görüşme başladı. Başbakan ise lü zumsuz, ümitsiz yere bu konuşmalara sevk ettiğim için bir-iki gündür adeta hasta derecede kırgın ve neşesiz idi." JUS
•
Saat 16:.3()'da Başbakan R. Peker, yardımcı M. Ökmen, Demokrat Başka nı Ckdal Bayar ile toplandık. Sükûnetle ("elal Bey'i söze da\et ettim. Söyleyecek yeni bir şeyi yokmuş gibi bir-iki söz ile çekingenlik gösterdi. Başbakana baktım. Nihayet iki farafiiı şik.îyc-tlerini tahlil ederek bir çıkar yol bulmaya çalıştığımı anlatmaya çalıştım. Güç hal ile konuşma akıcı bir hal alabildi. Bu esnada Celal Bayar'm idare amirlerinin baskısından şikâyet ettiği konusu ortaya kondu. Başbakan, evvelki konuşmalardan da hanralar naklederek, idare amirierinin ve idare mekanizmasının Demokrat Parti'ye karşı baskı yaptıklarını iddiaya mesnet olacak şümul ve ehemmiyette bir durum olmadığını metin ve kesin olarak söyledi. Zikrolunan \e olunabilecek hadiselerin her zaman her veıde olabilecek lıacinulc vakalar olduğunu ve bunların da normal yollarda takip okınduğLiıuı \c olunacağını \'e kendisinin bu kabil takipleri yapına\'a, her su ale, her hesaba, her zaman mecliste ce\'ap vermeye hazır olduğunu ikne etri. Karşı parti hakkında saygılı kanaat \'e duygularını, hareketleri bu kanaatten il ham aklığını, kimseye aksini emretmediğini, aksine hareket edenleri takip etti ğini ve edeceğini söyledi. Yalnız konuşmalarında bahsedip Celal Bey'in kabul etmediği başlangıç tasvirine temas etti. Yine o zaman zikrettiği Çubuk Kay makamı vesaire gibi misaller hakkında veni malumatını bildirdi. Aldıkları malunral % 90 hakikat değil \ e \ a o derecede mübalağalıdır. Bu da şikâvelçilerin tabii halleridir. Her \ aka için izahat \ermeye hazır olduğunu ilave etli.
i'xh\ Bey, Demokrat Parti aleyhinde fikri olmadığı, emir vermediği, takip etleeeği sözleri ile başbakanın verdiği teminata teşekkür ederek bunun kâfi ol madığını söyledi. Seçimlerden ve ondan sonra vuku bulan hallerden şikâyetleri üzerine hiçbir şey yapılmadığını, Çubuk Kaymakamını seçimde dövdüklerini, mazbataları, Senirkent hadisesini, Bursa'da dövme vakasını, sual eevap ile ha diselerin kapanmadığını, içişleri bakanına itimat etmediğini, kendi aldığının mübalağa, İçişleri bakanının serdiğinin hakikat olma.sını kabul etmediğini. Demokratların işten çıkarıldığını, aderierinin toplandığını, hulasa ne takip ne cezaya dair bir tek misal olmadığını söyledi. Mümtaz Ökmen, Demokrat olduğundan dolayı işten çıkarmanın aslı ol madığını cesaret ve kuvvetle karşıladı. Diğer iddialar üzerinde de karşılıklı söz ler ve deliller söylendi. Başbakan, ihtilal metotlarından şiddetle şikâyet etti. Celal Bey ihtilal fikrini ve metodu isnadım kat'i olarak reddetti. Seçim hadkselerinin infialinden bah setti. Bir münasebetle Büyük Millet Meclisi meselesi olmadığını, seçim cmniyeri meselesi olduğunu söyledi. Başbakan'ın bahsetriği bir "darbe-i hükümet" sözünü Celal Bayar şiddede karşıladı. " Ü ç aya, altı aya kadar iktidara gelece ğiz. Nasıl geleceğiz, geldiğimiz zaman görürsünüz" gibi sözlerin başka mana sı olmayacağını, başbakan izah etri. Bu kadar sert sözlerin karşılıklı olarak yalnız sakin bir eda ve saygılı tavırla söylenmesidir ki, konuşmanın kopup larılmasma mani oldu. Her sözü hanrda tutmuş olarak bir silsile ile hikâye etmeye imkân yoktur. Şiddedi sözler arasında ümit verici olarak geçen cümleleri nakledeceğim. Başbakan, muhalefet partisinin çalışması ve bu rejimin alışılıp yerleşmesi için birçok firsatlarda en iyi arzulan canlandırıyordu. İhtilal edebiyanndan \azgeçilmesini rica ediyordu. İleriye ait ivi geçinme hisleri üzerinde duruyordu. Celal Bayar, geçmiş hadiseleri değil, istikbali düşündüğünü, iktidarı alacak kadar hazır olmadığını, muhalefet partisi ve liderliği ile bir inkılap vazifesi yap tığına inandığını söylüyordu. Hava iyice yumuşamıştı. Ben dedim ki: Acı ve sert tarafları ile beraber bu konuşmalar eğer aynı ile dışarıda bilinmiş olsa, şikâyet konusu olan mesele ve havanın halledilmiş ola cağını zannederim. İki tarafin söyledikleri o kadar tesididir. Teessüf ederim ki mümkün değil. Fakat görüyorum ki itimadı muhataza ederek bir arada çalış mak iki taraf için mümkündür. Sükût edildi. Bir defa da başbakana, C'elal Bev'i menlinin etmek için ne \ereeeklerini sordum. Başbakan, en iyi anlaşma vc sıcak karşılama cümleleri ile ce\ap verdi. Bay Celal Bayar nihayette bana "Arkadaşlarımla görüşeyim. Size veya ya,sıta ile arz ederim" dedi. Bay M. Ökmen kendisini aşağıya kadar uğurladı. Yolda Bayar kendisine "Siz beni dinleyiniz; benim bir şevler yapmamı istiyorsanız, bana bir-iki fiiliyat gösteriniz" demiş. Başbakan çok memnun oldu. Temasta samimiyet \e iyi niyet görmüştü. Bu hava içinde yaklaşmayı temin, gerginliği tasfiye edecek bir şeyler yapmaya
200
çalışacağım söyledi. Görüşmeyi hazırladığım ve bu vaziyeti hasıl ettiğim için samimi \c lütufkâr ifadelerle bana teşeklcür ediyordu. Not:
Celal Bey davalarını bilerek ve muvaffakiyetle konuşuyor. Çok idman etmiş. Bir iki Idşinin fena sözlerini "halt" diye vasıflandırdı. Partinin hareketinden mesuliyeti kabul ediyor ve hâkim olduğunu söylü yor (belirtmeyi iltizam ederek). Balıkesir-İsparta valüerini diline dolamıştır.
• 17/VI/1947 Saat: 14:30 Mümtaz
210
Okmen'in
telefonu:
Celal Bayar btıgün Avunduk Üzeyir'i davet ederek: Hiçbir netice çıkmadı. Vatandaşlar hakkında müsa\'i muamele yapın yo lunda bir tamimi bile yazmaktan çekiniyorlar. Bunun için dahi vesika istiyor lar. Şahsım hakkında son derece hüsn-i muamele yapmalarına rağmen, anlıyo rum ki oyalanıyoruz. Bugün teşkilata bir tamim yazmak mecburiyetindeyim. Daha fazla beklcyemem. Çünkü görüşmeyi bütün teşldlat duydu. Tamimde "Yürüdüğümüz volda devam edeceğiz" diyeceğim demiş. Üzeyir Avunduk: Rica ederim bu tamimi bugün yazmayın. Ben Mümtaz Bey'le bir defa görüşeyim, demiş. Üzeyir sabahtan beri beni arıyor. Mecliste olduğum için randcNu vereme dim. İmkân bulursam Başbakanlık'ta 4-5 arasında görüşeceğim.
• 17/6/1947 Salı Bay Celal Bayar beni görmek İstiyormuş. Saat l l : 4 5 ' t e gelmesini söyledim. Görüşme:
B. Bayar: Görüştüklerimizi arkadaşlara izah ettim. Sizin durumunuzdan (yani şahsen benim) mütehassis oldular. Şükran \'e minnetlerini söylememi is tediler. Vaziyet üzerine şu kanaati muhafaza ediyoruz. İdare tarafından parti miz üzerinde baskı vardır. Anlaşılıyordu ki. Celal Bey'in söyleyeceği bitmişti. Bunları başbakanla gö rüşmeyi hatırlatmak istedim. "Kâfi görüşüldü. İki taraf aynı noktada duruyo r u z " demek istedi. Hak verdim. "Fakat bir beyanat, yahut bir sual ce\'abın ef kârı çok teskin edeceğini düşünmüştüm" dedim. "Düşünmedim, bir şey söy lemem" demek istedi. "Karşı partinin emniyet içinde çalışmasını temin etmek vazifemdir. Mübalağalı haberler alındığı halde de bunda bir hakikat vardır" dedim. Bu mealde karşılıklı yumuşak sözler söylendi. Celal Bey karşılıklı sual-
cevap veya beyanattan salandığı yeri şöyle belirtti: "Kanundışı hareket, ilırilal teşebbüsleri düşünmüyoruz demek bile gücüme gidiyor" dedi. Açıktan karşı lıklı konuşmanın bu tarafından sakındığı anlaşılıyordu. Iunca ö ğ ü t l e r d e n sonra g e z i m i z tatlı tarii s o n a ererken, Bayar'm sesi işitildi. M u h a l e f e t önderi 2 5 Eylül'deki bir d e m e c i n d e "baskının d e v a m e t t i ğ i n i " , "idari z i h n i \ e t t e henüz bir değişiklik husule g e l m e d i ğ i n i " iddia ediyordu.
F u a t Köprülü ile birlikte "koyu renk elbise giymiş o l a n " D P Ankara ör gütü yöneticileri de karşılayıcı kalabalığın arasında idi. Onlara \ e hükümet erkânına Ankara Garı salonunda İ n ö n ü d e d i ki: " S e y a h a t i m d e n çok m e m nun kaldım. B u n a ihtiyaç \'armış. Anlaşılmış ve h u z u r temin edilmiş m e m lekette birlik ve düzenliğin devam e d e c e ğ i n e emniyetle d ö n ü y o r u m . "
VIII Hırpalanan
Bakanlar
M e c l i s , epey z a m a n d ı r özel bir k o m i s y o n u n yaptığı i n c e l e m e l e r so n u n d a G ü m r ü k ve Tekel eski Bakanı S u a t Hayri Ü r g ü p l ü ' n ü n Yüce Divan'a yollanmasına karar verdi. Olayın ardı sıra ziyaret ettiği İ n ö n ü ' n ü n \'anından h e n ü z ayrılmış bu l u n a n Ü r g ü p l ü , K ö ş k ' ü n kapısından çıkarken, ben de kapıdan içeri gir m e k ü z e r e i d i m . Ayaküstü selamlaşmıştık. G ö z l e r i n i n halinden biraz ö n c e h ü n g ü r h ü n g ü r ağlamış o l d u ğ u seziliyordu. S a r a ç o ğ l u ' n u n kendisine el verişli fırsatlar sağladığı, gelecek vaat e d e n g e n ç politikacının şimdi uğra dığı bahtsızlık, siyasal yaşam çizgisinin ilerki a ş a m a l a r ı n d a , g a d r e uğramış lık g ö r ü n t ü s ü n ü n varatması olası d u y g u l a r içinde muhalefetçe elinden tutulmasını kolaylaştıracaktı. Bir özelliği d e , Ş e v h ü l i s l a m Hayri Efendi'nin o ğ l u oluşu idi. Ü r g f ı p l ü , dört yılhk bir aradan s o n r a , 1 9 5 ü ' d e n başlayarak milletvekili, büyükelçi. S e n a t o başkanı ve I 9 6 5 ' t e bir yılı b u l m a y a n bir süre başbakanlık görevi yapacaktı.
Getıel Başkan
IX İnönü'ye
Halef:
Yalpın
Falih Rıflcı A t a y ' m ayrılmasından s o n r a , Ulus g a z e t e s i n d e başyazarlık eden Flüseyin ('ahit Yalçın, bir ara C u m h u r b a ş k a n ı İsmet İ n ö n ü ' y e sun d u ğ u minik harllerden o l u ş m a el yazısı m e k t u b u ile o n d a n başbakanlık is temişti. M e k t u p İ n ö n ü ' n ü n vatak o d a s ı n d a , m e y d a n d a u z u n süre kalmış, a m a özel dosyaj'a k o n u l m a k üzere bana hiçbir z a m a n g e l m e m i ş t i . Belki bir a n l a m d a Yalçın'm bu isteğinin başka tarzda \ei-ine getirilmesi olarak yorumlanabilecek o l g u şöylece özedenebilir. Köprililü gibi kalbu rüstü demokratlarca C H P ' n i n ve D P ' n i n elbirliği ile c u m h u r b a ş k a n ı adayı olarak İ n ö n ü ' n ü n gö)sterilmesi k o n u s u n d a N i h a t E r i m ' e s ö y l e n e n l e r i n ışığında, İ n ö n ü , bırakmayı d ü ş ü n d ü ğ ü C H P Genel B a ş k a n l ı ğ ı ' n a Yalçm'ı u y g u n görecekti. İleri g e l e n C H P ' l i l e r b u n a şiddetle karşı çıkacaklardı.
-'/y
B a n a kalırsa, K ö p r ü l ü ' d c n kendisine dolaylı biçimde ulaşan b ü t ü n haber lere Incinü'nün içtenlikle bel bağlayıp sevindiğine i n a n m a k kolay değildir. A m a , aracı N i h a t E r i m ' e başka türlü davranamayacağı için m e m n u n l u k g ö s t e r m i ş , K ö p r ü l ü ' n ü n dediklerini d o ğ r u olarak kabul ediyor g ö r ü n m ü ş ; b u n u kanıtlarcasma, Yalçm'ı kendine halef bırakma girişimi ile o n u n da g ö n l ü n ü almış b u l u n m a s ı g ö z d e n uzak tutulmayacak bir olasılıktır.
Genel Kâtip
220
Cemal
X Yeşil - Mütercim
Nurullah
Ataç
13 T e m m u z ' d a K e m a l G e d e l e ç ' i n emekliye a y r ı l m a s ı n d a n beri açık b u l u n a n genel kâtipliğe dört b u ç u k aydır vekâlet e d i y o r u m . K a s ı m sonla rında Başbakanlık Müsteşarı Clemal Ye.şil bu görevC atandı. Yine 1 9 4 4 ' t e Z ü h t ü U r a y ' ı n ayrılmasından beri açık bulunan m ü t e r c i m l i ğ e , Yeşil'den biraz s o n r a N u r u l l a h Ataç geldi. Genel kâtipin a t a n m a kararnamesini arz e t t i ğ i m sırada, İ n ö n ü ' n ü n benimle yakından ilgilenişi g ö z ü m d e n kaçma dı. Sanki bir a l ı n m a m olasılığını g i d e r m e k ister gibi, beni yanına o t u r t u p , kitaplık raflarının birinden çektiği L e o n a r d o da Vinci k o n u l u İngilizce bir kitabın bazı bölümlerini açarak s ö z e girişti. Sevecenlik d o l u gözlerle u z u n u z u n sorular s o r d u . İnsan ruhu üzerindeld kcskuı g ö r ü ş ü n ü n , ince sezişi nin b e n i m için bu yeni bir kanıtı o l d u . Artık K a l e m ' d e ö ğ l e soframızdaki k o n u ş m a l a r ı n d ü z e y i epey yüksel mişti. M a s a y a kadlan yalnız Yeşil ile Ataç değildi. O n l a r ı n ve özellikle Yeşil'in d o s t u olan Yahya Kemal Beyatlı aylardır A n k a r a Palas'ta Karaşi Elçiliği'ne atanmasını b e k l e d i ğ i n d e n , ö ğ l e yemeklerine ara sıra şeref veriyor du. Bir defasında Beyatlı bir t a n ı m l a m a yaparak, " M e d e n i y e t e g z e r s i z d i r " demişti. G e r ç e k t e , şiirleri çok u z u n , kimi z a m a n yıllar süren egzersizlerin s o n u c u o l d u ğ u n a g ö r e , bu tanımlamayı o kendi çalışmasına da hakkıyla u y g u l u y o r demekti. " B a ş k a bir aşk i s t e m e z , aşkınla çarpar k a l b i m i z " dizesi ile başlavan Mülkiye Marşı, C e m a l Yeşil'indi. Şiir zevki, o d a h a okul sıralarında iken gelışmişri. E p e y d i r ü z e r i n d e çalıştığı " R ü b a ı l e r " i kısa z a m a n d a t a m a m l a yıp yayımlamak istiyordu. Başına k o y m a k üzere Beyatlı'dan rica ettiği ön sözü alabilmesi nedense kısmet o l m a d ı . Ytmanca ve Latince o k u t u l m a m a s ı N u r u l l a h A t a ç ' a g ö r e liselerimizin b ü y ü k eksiği idi. A t a ç ' ı n özellikleri, Ulus g a z e t e s i n d e her hafta çıkan " S ö y l e ş i " l e r i n d e kullandığı devrik t ü m c e ve türlü tilcikleri ile bitmiyordu. Ataç'ın bir alışkanlığı, kendisine o k u n m a k ü z e r e ö d ü n ç verilen kitap ları geri getirmeyi u n u t m a s ı y d ı . O n d a kalan ü ç - b e ş k i t a b ı m d a n Armst-
r o n g ' ı ı n Gray rum.
Wolf, an Intimate
Stuıiy
of a Dictator'ı
ben ınıutamıyo-
B e r b e r d e tıraş olurken sırtını aynaya v e r i y o r d u . Yeni bir göre\'e atanan yakın, u z a k , hatırlı tanıdıklarını hiç g e c i k t i r m e d e n m a k a m l a r ı n d a kutlu y o r d u . A h r e t e g ö ç e n l e r olursa, onları d a s o n k e z u ğ u r l a m a k ödevini ke senkes verine getiriyordu. A t a ç ' ı n it^al, tePil, tefe'ul, müfaale gibi Arap kalıplarına T ü r k ç e sözcükler d ö k m e k ; böylece "rakı i ç m e k " anlamına " t e rakki e t m e k " , ya da "sürahi ile rakı i ç m e k " karşılığı " s a r a h a t e n terakki et m e k " "hıyar turşusuyla rakı i ç m e k " yerine " m t ı h a y y e r terakld e t m e " gibi buluşları ö ğ l e s o f r a m ı z d a çerez yerine g e ç i y o r d u . O , bunları Cumhuriyet muhabiri M e k l d Sait E s e n ' l e d e ğ e r l c n d i r i r m i ş . Yeni atandığı g ö r e v dolayı sıyla, A t a ç ' a kimi ahbapları bir y e m e k adı d a yakıştırmışlardı: " H ü n k â r Beyendi." Yirmi sekiz yıl sonra Sanat Der£fist\\m 6 H a z i r a n 1 9 7 5 tarihli nüsha sında O k t a y Akbal imzalı, " A t a ç ' t a n Ç i z g i l e r " başlıklı yazıda şu da oku nacaktı: " İ n ö n ü c u m h u r b a ş k a n ı iken A t a ç C u m h u r b a ş k a n h ğ ı baş çevir m e n i y d i . İ n ö n ü ile birlikte y e r d i ö ğ l e y e m e ğ i n i . A m a , B a y a r t u t m u ş Ataç'ı öteki görevlilerin m a s a s ı n a g ö n d e r m i ş . B u n u k e n d i n e karşı yapılmış bir a ş a ğ ı l a m a saymış A t a ç , vermiş istifasını..." 10 H a z i r a n 1 9 7 5 ' t e Oktay A k b a l ' a p o s t a l a y a c a ğ ı m m e k t u p t a , " İ n ö n ü ile birlikte yerdi ö ğ l e yemeğin i " tümcesinin gerçeği yansıtmadığını anlatmaya çalışacaktım. O n d a n se kiz yıl s o n r a , bu kez 15 M a r t 1 9 8 3 tarihli Cumhuriyeftt M e h m e d Ke mal'in de belki A k b a l ' m yazısından esinlenerek aynı yanılgıya d ü ş t ü ğ ü n ü ve şöyle d e d i ğ i n i g ö r e c e k r i m . " K ö ş k t e çevirmenken ö ğ l e yemeklerini İs m e t Paşa ile yermiş. Bayar g e l d i ğ i n d e sofrasına a l m a m ı ş , sıradan görevlile rin vanma g ö n d e r m i ş . D e m o k r a t l a r a kırgınlığı bu y ü z d e n o l a c a k . " D u r u m u o n a da açıklamak için, 19 Mayıs 1 9 8 3 tarihinde y a z d ı ğ ı m kısa mektu ba, sekiz yıl ö n c e A k b a l ' a g ö n d e r d i ğ i m i n bir fotokopisini ekleyecektim. Bir süre A t a ç ' ı n da b t ı l u n d u ğ u mütercimlik kadrosuncTaki g ö r e v , içeri ği b a k ı m ı n d a n m a s a b a ş ı n d a yerine getiriliyordu; görevlinin c u m h u r b a ş kanı ile temasını g e r e k r i r m i y o r d u . İ n ö n ü , Ataç'ın t/fe.v g a z e t e s i n d e çıkan "Sciyleşi" başlıklı yazılarını izlerdi. Radyodaki sevilen " E v i n S a a t i " metin lerini yazan ağabevi D r . Galip Ataç'ı yitirdiğinde, N u r u l l a h A t a ç ' a I I K M I Ü başsağlığı yazmıştı. Y u k a r d a belirttiğim gibi Alaç ö ğ l e yemeklerini biz da ire arkadaşları ile yerdi. A t a ç ahbaplarına b u n d a n s ö z e d e r k e n , geniş an lamda " Ö ğ l e y e m e k l e r i m i K ö ş k ' t e y i y o r u m " demiş olabihr. O k t a y Akbal dahil, ahbaplar da o n u " Ö ğ l e yemeklerini İ n ö n ü ile birlikte y i y o r m u ş " tarzında anlayıp çevreye anlatmış olabilirler. K o n u , ü s t ü n d e b u n c a durul m a y a d e ğ m e z bir ayrıntıdır. O n u b ö y l e s i n e v u r g u l a y ı ş ı m , k o n u ş u r k e n ufok bir dikkatsizlik, bir dil sürçmesi ya da üstü kapalı bir ö v ü n m e vesile-
22i_
sinin, ç o k d a h a can alacak ö n e m d e k i tarihsel o l g u l a n n bile kulaktan kula ğ a , kuşaktan k u ş a ğ a iletilişinde akim almayacağı b o y u t l a r d a tahrife uğra yıp, yersiz d e ğ e r yargılarına ve sapmalara yol açabileceğini d ü ş ü n d ü ğ ü m den di r. A t a ç ' ı n o l u p bitenlere u y g u n d ü ş m e y e n sofra ö y k ü s ü n ü n , Oktay Alcbal'ın yıllar sonra 1 9 9 2 ' d e dizi halinde ö z e t olarak Milliyet'yayımlana cak Babıâli'de 50 Tıl adlı yapıtında 1 0 N i s a n ' d a yinelendiğini g ö r m e k b e ni biraz şaşırtmayacak değildi. Vazar ( 1 2 Eylül 1 9 8 0 ertesi milletvekili) Rüştü Ş a r d a ğ kırk yıl sonra Güneş gazetesindeki köşesinde Nurullah Ataç'a d a değinecekti: (3 Mayıs 1 9 8 7 - Pazar eki) " 1 9 5 0 seçimlerinden ö n c e î s m e t İ n ö n ü ' y l e birlikte rahmetU Ataç d o s t u m da İzmir'e gelir. Biraz ezik, ' Ş a r d a ğ ' dedi. 'Kendi ken dimi bazen eleştiriyorum. K ö ş k t e görev aldım. S u ç m u ? diye. A m a ne var b u n d a . B e n İ n ö n ü ' n ü n yanına namuslu bir seçim yasasını çıkarttıktan ve d o s d o ğ r u uygulanacağına inandıktan sonra yaklaştım.' Yanıtım şu o l m u ş t u :
222
" Y e r d e n g ö ğ e kadar haklısın. İ n ö n ü b ü y ü k insan. Milh Şef^liğin kafta nını silkeleyip attı. Kendini yıkacak olan bir s e ç i m e gidiyor. B e n s e n d e n farklı olarak u y g u l a m a n ı n s o n u c u n u b e k l i y o r u m . " ^ Ş u var İd, A t a ç ' ı n atanışı " n a m u s l u bir seçim yasasP'nın çıkmasından ; ö n c e , a n ı m s a d ı ğ ı m kadarı ile, eski Milli E ğ i t i m bakanı H a s a n Ali Yücel'in telkini ve d a h a yüksek bir k a d r o d a n o n a aylık aldırmak ü z e r e aracılığını esirgememesi ile gerçekleşmişri. A t a ç , lise ö ğ r e t m e n i ' i d i . Attila İlhan'ın " A t a ç , İ n ö n ü ' n ü n g ö z d e bir adamıydı... Partinin kültür işlerinde ö n c m h s ö z sahibi i d i " (Attila İlhan, Htmgi Atatürk, 1 9 8 2 , sayfa 6 0 ) , yollu yargısı d a , g ö r e b i l d i ğ i m kadarıyla, İ n ö n ü - A t a ç ilfşkisini gerçek leri aşırı ö l ç ü d e aşacak b i ç i m d e a b a r t m a k t a d ı r . Partinin k ü l t ü r işlerine olan katkısı ise, k a n ı m c a hiç y o k t u . Kahtımsal ufak bir p ü r ü z o l d u ğ u anlaşılan ara sıra kekeleyişleri, Ataç'ı tatlı yarenliklerinden a l ı k o y m u y o r d u . K a l e m ' d e k i ö ğ l e soframızın havasını renklendirdiği k u ş k u s u z d u . S ı r a d a n g e ç e n binbir k o n u a r a s ı n d a Yahya Kemal ayrı bir yer t u t u y o r d u . Ü n l ü o z a n ı n Madrit Büyüicelçiliği günlerini canlandıran öykülerden biri, o n u n O s m a n l ı tarihi üzerindeki geniş kap samlı bilgisini, ö b ü r ü b o ğ a z ı n a d ü ş k ü n l ü ğ ü n ü v u r g u l a m a k t a idi. G ü v e n m e k t u b u n u n s u n u l d u ğ u ü ç - b e ş dakikalık k u r a , beylik t ö r e n birince. Kral Alfons p r o t o k o l ü bir yana bırakıp, Beyath'yı birkaç saat y a n ı n d a alıkoy m u ş ; kendisinin de t u t k u n u ya d a u z m a n ı o l d u ğ u O s m a n l ı tarihinin d e rinliklerine biriikte balıklama dalmışlar. A ğ z ı n ı ü tadını p e k bilen Yahya K e m a l , fırsat b u l d u k ç a gittiği kalbu rüstü M a d r i t lokantalarından birinde, imrenilecek iştah göıdintüsü içinde hapır h u p u r ya d a şapır ş u p u r karnını d o y u r u r k e n , k o m ş u m a s a l a r d a n
birinde o t u r a n bir başka m ü ş t e r i , p a t r o n u çağırarak s o r m u ş : " B u zat, ye meklerinizin nefasetini r e k l a m e t m e k için p a r a ile t u t u l m u ş bir görevli m i ? " O s m a n l ı c a n ı n , dolayısıyla T ü r k ç e n i n ü z e r i n d e k i e g e m e n l i ğ i kuşku g ö t ü r m e y e n Yahya K e m a l B e y a t h ' n ı n , yine b i r g ü n K a l e m s o f r a m ı z d a ko n u ş u l u r k e n , belki Ü s k ü p l ü o l u ş u n a b a ğ l a n a b i l e c e k bir deyiş tarzına o l d u m . L a f arasında s ö z ü n ü ettiği bir tanıdığının ağır sayılabüecek saldırıya uğrayışını anlatırken, b u n u " A r k a s ı n d a n 'serseri' çağırdılar" m i n d e dile getirmesi y a d ı r g a n m a y a c a k gibi değildi. İ s t a n b u l ağzı ile kasından 'serseri' diye ç a ğ ı r d ı l a r " şekh herhalde d a h a kabul g ö r ü r d ü .
tanık sözlü biçi "Ar
1948 HER ŞEYE RAĞMEN DEMOKRASİYİ SÜRDÜRME inönü'nün
I Güneydoğu
Gezisi
2
224
' 1 Ş u b a t ' t a beyaz trenle A d a n a ' y a hareket ettik. B u n d a n önceki gezi d e o l d u ğ u g i b i , M u ğ l a D e m o k r a t Parti milletvekih N u r i Ö z s a n d o s t u m u z , K o c a e l i milletvekili N i h a t E r i m ' l e birlikte yolcular arasında idiler. Seyhan b ö l g e s i n d e k i s o n sel afetinin yaptığı zararlarla ahnacak ö n l e m l e r g ü n ü n k o n u s u idi. Yanı sıra T a r s u s , M e r s i n , Malatya, E l a z ı ğ , Diyarbakır ziyaret edildi. İTer yerde iki partiden yurttaşlarla g ö r ü ş ü l d ü . Y o l c u l u ğ u m u z u n altıncı g ü n ü akşamı alınan bir h a b e r d e n D P içinde k a p a n m ı ş g ö züyle bakılan bunalımın yeniden depreştiği anlaşılıyordu. Celal Bayar Par ti Meclis G r u b u B a ş k a n l ı ğ ı ' n d a n yeniden çekilmiş, İ z m i r ' d e E g e B ö l g e s i D e m o k r a t l a r ı n a seslenerek yaptığı u z u n k o n u ş m a d a son olayların iç y ü z ü nü açıklamıştı. O akşam trenin y e m e k s a l o n u n d a N u r i Ö z s a n d u r g u n d u , ü z g ü n d ü . Bir ara İ n ö n ü ' n ü n o n u b a b a seveceniiğiyle a v u t t u ğ u n u d u y d u k : " M e r a k e t m e N u r i B e y , hep,si gelir g e ç e r , d ü z e l i r . " Y e m e k bitince ikisi birlikte kalkıp, İ n ö n ü ' n ü n özel s a l o n u n a geçtiler. D a h a sonra u ğ r a d ı ğ ı m ı z T u n c e l i , Pertek, Sürt, B a t m a n , R a m a n , Bis mil, (yeniden) Diyarbakır, G a z i a n t e p , C e y h a n , ( y e n i d e n ) A d a n a (İncirköy yakınındaki sismik y ö n t e m l e petrol araştırmaları) ve M a r a ş ' t a ü z e r i n d e d u r u l a n su taşkını ve petrol konuları dışında, her iki partiden olanlarla alı ş a g e l d i ğ i m i z buluşmalara tanıklık ettik. M T A ' m n petrol a r a m a ve ü r e t m e alanındaki çalışmalarının ticari de ğerdeki ilk verimli s o n u c u sayılan R a m a n 8 k u y u s u n d a n petrol elde edilişi b u geziye rastlamış; ülke çapında sevindirici o l m u ş t u . B u kuyu T ü r k i y e ' d e kırk yıl sonra bile petrol verecek nadir özellikte idi.
D i n l e d i k l e r i m i z i n hepsi petrol a ç ı s m d a n g e l e c e ğ i m i z i n u m u t verici ol d u ğ u izlenimini bu'akıyordu. N e yazdc ki, lark yd sonra d a talihin bize g ü l d ü ğ ü n ü göremeyecektik. Bitlis yolu ü z e r i n d e Baykan ilçesi, yamaçları b o d u r çamlarla süslü, ca na yalan bir vadinin tepesinde. Y o l u n k e n a r ı n d a kurulmaya başlayan yeni kasabaya ö r n e k o l m a k üzere yapılan s e k i z - o n g ü z e l m e m u r evi, d a h a biti rilmemiş. Evlerin mimarı olan sevimli bir g e n ç açıklamada b u l u n d u . B u arada K a l e m ' i m i z kâtiplerinden İMülkiyeli Ö z h a n ' ı n arkadaşı olan B a y k a n K a y m a k a m ı , ayaküstü dert yandı. D o ğ u ' d a k i h i z m e t i n i n s o n a ermesini ip le çekiyor; Batı'ya alınması için çareler arıyor. Ç e v r e , d o ğ a olarak şirin. Yeni evler d e hiç fena değil. B ö y l e bir yerde g ö r e v alacak bir Avrupalı k a y m a k a m hayal e d i y o r u m . K e n d i n i yararlı b i ç i m d e oyalayacak neler bul m a z ? K a s a b a n ı n , yöredeki köylerin etnografık y ö n d e n incelenmesi. B ö l g e n i n florası, f a u n a s ı . B u n l a r l a ilgili k o l e k s i y o n l a r . J e o l o j i k b a k ı m d a n araştırmalar. S u g e t i r m e k için olanaklar y a r a t m a . Avcılık; kışın belki ka yakçılık. B i z i m k a y m a k a m g e n ç yaşında b u r a d a sıkıntıdan patlıyor; avun m a k için radyo ile Tekel İdaresi m a m u l l e r i n d e n başka şey bulamıyor. T e levizyonun g e l m e s i n e daha o n yıldan ç o k var. B u g e z i d e n a l ı k o y d u ğ u m bir başka anı G a z i a n t e p ' e vardığımız gün -ar tık tiryakfsi h a h n e g e l d i ğ i m i z d e m o k r a s i g ö s t e r i l e r i n d e n olarak- sokaklarda dağıtılan T ü r k i y e Sosyalist E m e k ç i ve K ö y l ü Partisi'nin bir tanesini saldadığım G a z i a n t e p kolu açılış bildirisi idi.
Amerikan
II Tarâtvm
Hızlanıyor
Yardım terribinden yeni alınmış d ö r t denizaltı gemisini, 2 0 M a y ı s ' t a İ s t a n b u l ' a gelen İ n ö n ü dc g e z d i . Geçirdiği ameliyattan sonra Sultanah m e t ' t e k i e v i n d e d i n l e n e n P e k e r ' i - h ü k ü m e t t e n ayrılışından beri- İ n ö n ü ' n ü n ilk kez yoklayışı o g ü n l e r e rastlivordu. Sürarie ilerleyen yol yapımı ve ü ç - d ö r t saatte gidilebilecek hale gelmiş olan A n k a r a - K o n y a y o l u n u n bitirilişi dolayısıyla, A m e r i k a Yollar Dairesi b a ş k a n y a r d ı m c ı s ı M r . H i l t s , k a r a y o l l a r ı n d a T ü r k m ü h e n d i s ve fen adamlarının elde ettikleri başarının m ü k e m m e l o l d u ğ u n u ülkesine bildir d i ğ i n i a n l a ü y o r d ı ı . B i r k a ç g ü n s o n r a , bu z a t , yeni yılda açılacak olan 1 8 . 0 0 0 bin k i l o m e t r e y o l u n O r t a d o ğ u ' d a ö n e m l i bir rol o y n a y a c a ğ ı n ı sözlerine ekliyordu. Türkiye'ye çeşitli aralıklarla geliş gidişlerinin ikisinde Mr. Hilts'i İ n ö n ü kabul etri. Bu g ö r ü ş m e l e r d e , yol yapımı k o n u s u n d a cynın tekrarladığını
a n ı m s a d ı ğ ı m iki belli başlı ö ğ ü t l e m e s i vardı. Bideşik A m e r i k a ' d a geçirilmiş deneyintlere d a y a n a n ö ğ ü d e m e l e r d e n birincisi şu idi: T ü r k i y e , yol atılı m ı n d a bir çırpıda en ç o ğ u n u yapayım diye g ü c ü n ü aşacak hırsa kendini kaptırmasın; ikincisi, yolların kentlerle kasabaların içinden g e ç e n kısımla rında iki yandaki arazinin kamulaştırılması için bir an ö n c e tedbir alsın. îlerde 1 9 5 0 sonrası M e n d e r e s , Demirci ve Özal gibi başbakanlar buy rukları altındaki B a n k n o t M a t b a a s ı ' n ı üç-beş yıl o l a ğ a n ü s t ü hızla çalıştıra rak " g ö r ü l m e m i ş " kalkınma sağlamaya yeltenmeleri s o n u c u , elleri ile ya rattıkları enflasyona on yılda bir kurban o l d u k ç a , ya d a m e m l e k e t i
kurban
ettikçe, Mr. Hilts'in bu ölçülü gelişmeye d e ğ g i n ö ğ ü t l e m e s i n i n değerini anımsayarak, kulaklarını çınlatacaktım. O teknisyen idi, polirikacı değil.
• 1 9 4 8 ' i n 17 M a r t ' ı n d a
B a ş k a n T r u m a n " R u s y a ' y a karşı A m e r i k a ' d a
z o r u n l u askerlik y ö n t e m i b a ş l a t m a y ı " istediğini söyleyerek, d ü n y a duru m u n u n nezaketini herkese d u y u r m u ş t u . Amerika Senatosu Türkiye ile Yunanistan'a 2 7 5 milyon dolarlık bir yar
Spcakinjj Fi'ankly-Adh kitabında (sayfa 3 0 5 ) "askeri gereç sağlamakta haklı idik. T ü r k h ü k ü m e t i n i n ve Yunan Krallığı'nın eşi g ö r ü l m e d i k ö z g ü r ve d e m o k r a t i k h ü k ü m e t örnekleri oldukları hakkında karar vermek z o r u n d a değildik. C) devletlerin iç işlerine k a r ı ş m ı y o r d u k , " demişti. Ü l k e m i z d e çok partili yaşa ma geçişte d o s t desJetlerin telkinlerinin, hatta katkılarının etkisi o l d u ğ u sa vında bulunanlara, sanki B u r n s , gerçeğin öyle olmadığını anlatıyordu. dım kabul etti. Dışişleri Bakanı J a m e s F. B u r n s 1 9 4 7 ' d e basılan
III inönü'nün
Mııhakfct
Liderleri
ile Görüşme
Notları
D ö r t g ü n s o n r a . H a s a n Saka başkanlıktan çekildi. O g ü n İ n ö n ü ' n ü n b u çekilme dolayısıyla muhalefet önderieriyle yaptı ğı temasları kendi notlarından o k u y a l ı m :
8 Flaziran 1948 Saat 22.30'da Fuat Hulusi Demirelli'yi kabul eltim. Başbakanın istilasın dan malumat verdim. Çolduk parrisiyle temaslarım neticesinde yeni hükümetin yine Hasan Sa-
ka'ya teveccüh edecek göründüğünü söyledim. Bir tav.siycsi olup olmadığını sordum. Hükümetin teşkili "yüksek h u k u k u n u z d a n " olduğunu söyleyerek verdiğim malumata teşekkür etri ve hüküraerin muktedir arkadaşlardan teşkil edilmesi temennisinde bulundu. Demokrat Parti Başkanı Celal Bayar'la görüşmek lüzumunu ima etmek is tedi. C'elal Bey'le görüşmek imkânından daima memnuniyede isütâde edeceği mi söyledikten sonra, meclis grubu başkam olarak hükümet işlerini görüşmek te bana muhatap olduğunu, hatta kendisinden sonra Müstakil Demokrat Parri Grubu başkamın kabul edeceğimi ilave etrim. Kendi partilerinin tüzükleri yani parti gruplarının meclis dışındaki bir te şekkülün altında bulunması keyfiyetini doğru bulmadığım üzerinde kısa bir münakaşa geçti. Bundan sonra .seçim kanununa girecek seçim suçlan üzerinde Halk Partisi Grubu'nıın prensip karan üzerinde malumat verdim. Fanniyetli seçim için elzem olan şartlann temin edilmekte olduğunu söyleyerek seçim kanununun müşterek gayretle ivi bir halde çıkmasını ve partilerin seçime işti rak etmek vazifesini göz önünde tutmalarını haurlatnm. Kabul edilen prensip kararlan üzerinde ihtirazi kayıdar' dcrnieyan etti \e seçime iştirak işinde idare kurullarının karar vereceğini söyledi.
• Saat 23:00'te Müstakil Demokrat Parti Grubu Sekreteri Alımet 'I'ahtakılıç'la görüştüm. Başbakanın istilası üzerinde bir mütalaa söylemedi. Yalnız buğday ihracı üzerinde okunan müfettişler raporunun kabine içinde huzur suzluğa sebep olduğuıuın hissedildiğini, bunun mu kabine tebeddülüne sebep gösterildiğini sordu. Başbakanın böyle hususi bir sebep söylemediğini bildirdim ve istitânameyi de kendisine gösterdim. Tekrar Hasan Saka'nın intihabı mevzuu üzerine ma lumat ister gibi göründüğünü zannettiğim için isuşarelerim nericesinde reyle rin onun.üzerinde toplandığını ilâde eyledim. Seçim kanunu üzerine Idalk Parti.si Grup kararı hakkında ona da malumat verdim. Perşembe günü onların da bir toplantısı olduğunu ve neticesini arzu edersem bana da söyleyeceğini bildirdi. Parrilerin yapıcı bir zihniyede-çalışmalanııı tavsiye etrim. Ayrıldık. 18 Temmuz'da Nihat lüım vasıtasıyla Ahmet Emin Yalman mülakat talep etü. Saat IS'te Nihat Erim hazır olduğu halde kendisini kabul ettim. Demokrat Parti'nin seçime girmemesi ve Bayar'm hareketi hakkındaki tenkitleri üzerine da\'et olunmuş \'e Bay Bayar'la görüşmüş. Bay Bayar'da inti bah hasıl olduğu, sükûnetle kendisini ikna yolu tutulursa hatasından döneceği kanaatında bulunuvor. Benimle görüşmcvi arzu cdi\ornuış, çağırırsam mem1
Çekinceler.
mm olacakmış, da\ct etmemi ısratla telkin etti. Yanlarında, yarın öğle yemeği ne da\-et ettim. Ray Bayar memıuınivetle nunalakat ee\abı verdi.
• 19 TemniLiz Pazartesi
-'2,s'
Sabahleyin Kudret gazetesinde Demokrat Parti'nin seçime girmeyeceğini gösteren beyannamesini okudum. Bu kat'i e m r i vaki teşebbiisii tabii beni in kisara uğratn. Saat 13:30'da Bay Bayar'la yemeğe oturdtık. Politika olarak dış vaziyet üzerinde konuştuk. Vaziyet hakkında malumat almak istiyordu. Cihan vaziyeti üzerinde bilinen ha\adi.sleri \ e mütalaaları kar şılıklı söyledik. İç politika üzerinde sözü o açn. Millet Partisi'nin teşekkül ettiğini ve per şembe günü Mareşalin beyannamesini \'ereceğini sö)'ledi. Partinin programını; nizamnamesini görmüş. Liberal, milliyetçi, muhafazakâr olarak hülasa ediyor. Muhafazakâr sözünden inkılapların mııhatâzası mı, inkılaplar devrinden evvele a\detin mi kastedildiğini merak ediyor. Dış politikalarını nasıl ifade edeceklerini de beyannameden öğrenmek istiyor. Mareşalin liberal olmasını anlayamıyor. Bu sözlere ben az karışum. Ve kendisinin bu konuda hararedi olduğunu zannettim. Söz buradan iç politikaya girmiş olunca. Demokrat Parti'nin kanun içinde bir tekamül yolu takip etmesindeki faydadan bahsettim. Seçim kanunu üzerin deki münakaşa yüzünden seçimlere girmemek gibi hareketlerin memlekette hu zuru ve sulhu bozacak neticeler \ermesinden endişe gösterdim. Zorla kanun kabul ettirmek \ e kanunların tatbikatına mani olmak gibi hareketlerin, kanun içinde çalışmak telakki edilmesinin güç olacağını \e \atandaşlarda böyle telkin lerin mahzurlar meydana getirmemesinin mümkün olamayacağını anlatmaya çalışnm. Hatalı yollardan d()iımck için çareler bulunmasını telkin etmek istedim. Yumuşak \e ga\'el dikkatli ifadelerle sövlediğim bu fikirler karşısında, a\'nı üslûp ile kendilerini müdafaa e t m e \ e çalıştı \e seçime iştirak meselesinde cmr-i \akiin kati olduğunu \ e kendilerinin se\irci kalacaklarını ifade etti. Partilere kanun içinde çalışmalarını tavsiye etmekten \e \anlış hareketlerin mahzurlarının mem leketin takati içinde kalmasını t e m e n n i e t m e k t e n başka bir şey vapamadığımı sö\ledim. İ\'i se\Mİıat ve ali\'et temenni etlerek a\'rıldını. Hulasa: Kanunun, emniyetli bir .seçim için elzem olan şartlan verdiğine dair sözle rim, onun üzerinde hiçbir tesir vapmatlı. Seçime girmemek karanın kati olarak anlatu'or. Millet Partisi ile zihnen çok meşguldür.
IV Tarihçi
Toynhce - Genç Diplomat
Wilson
İ n ö n ü ' n ü n kabul ettiği tarihçi d ' o v n b e e ' n i n , \'uttiçinde yaptığı inceleme
gezilerinden sonra \'erdiği d e m e ç t e " k ö y l ü ile kentli arasında büyük uçu r u m açmışsınız. Buluşabildiğim erkek \ e kadınlar arasında Batılılığı ö z ü m .semeyi h a z m e d e n K i n i ş tipler g ö r d ü m " gibi sözleri dikkati çekiyordu. C u m h u r b a ş k a n ı ile g ö r ü ş m e l e r i n d e ele alınan değişik k o n u l a r arasında T o v n b e e , bir ilginç g ö z l e m i üzerindeki d ü ş ü n c e s i n i d e ortaya k o v d u ; D o ğ u ' d a d e m o k r a s i n i n o l u p o l a m a y a c a ğ ı n o k t a s ı n d a kuşkusu b u l u n d u ğ u n u dile g e t i r d i . T e r e d d ü d ü n ü n n e r e d e n kaynaklandığını şöyle açıkladı; D o ğ u ' d a iktidara g e l e n , allem ediyor, kallem ediyor, bir d a h a g i t m e y e ya naşmıyordu. İki )'il s o n r a , 14 Ma)'is 1 9 5 0 seçimlerini yaşayışımızın a r d ı n d a n , T o y n b e e ' n i n d e ğ e r l e n d i r m e s i n i merakla bekleyecektim. G e c i k m e y e c e k olan o d e ğ e r l e n d i r m e , Türkiye'nin g ö ğ s ü n ü kabartacak yargıyı içerecekti. Jvlarshall Yöneticisi H o F f m a n ' m g ö r ü ş ü ise şu idi; " T ü r k i y e en ç o k yardımı hak e d e n bir ü l k e d i r . " Başkan T r u m a n da, yardım k o n u s u n d a " T ü r k ulusu bu fırsattan yararlanmıştır" tarzında izlenimini açıklıyordu. O g ü n l e r d e İ n ö n ü ' n ü n kabul ettiği y a b a n c ı d o s t l a r a r a s m d a C h u r chill'in özel tabibi L o r d M o r a n ile M o r a n ' m o ğ l u J o h n Wilson vardı. Wils o n , bir süre ö n c e İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği ü ç ü n c ü kâtipliğine a t a n d ı ğ ı n d a , C h u r c h i l l ' d e n getirdiği bir salık verme m e k t u b u n u s u n m a k üzere İnönü'yle g ö r ü ş m ü ş t ü . D a h a s o n r a , L o r d M o r a n , o ğ l u n u g ö r m e k üzere Ankara'ya gelmişti. Wilson'la, İnönü'yü ilk ziyaretinden beri ahbaplık ediyorduk. Bir g ü n k o n u ş m a sırasında VVilson, birlikte İ n ö n ü ' n ü n ö z g e ç m i şini kapsayacak bir kitap kaleme almamızı önerdi. B u n u , u y g u n bir zaman da kendisine arz ettiğim İnönü olumlu o l u m s u z hiçbir tepki g ö s t e r m e d i . Belki, İ n ö n ü , bu tür fırsatlardan yararlanmasını bilmiyordu. Oysa o n u n ye rinde örneğin Bayar gibi dinamik bir politikacı, kim bilir bu olanağı ne gü zel kullanır; sanırım özel bivograhcisi Cemal Kutay'ı seferber ederdi. Yaklaşık o n altı )'il g e ç e c e k ; 2 7 Mayıs yönerimi yaptığı seçimlerin ar d ı n d a n sona erecekti. Kıbrıs bunalımının birkaç kez erişeceği d o r u k l a r d a n birinin d a h a o l u ş t u ğ u 1 9 6 1 - 1 9 6 5 arası İ n ö n ü başkanlığındaki yaklaşık üç vıl üç av süren karma h ü k ü m e t l e r d ö n e m i yaşanacaktı. Başbakanlık m ü s teşarı b u l u n d u ğ u m o stı-ada bir g ü n ( 1 5 O c a k 1 9 6 5 ) o d a m a g e l e n I^ışişleri genel sekreter yardımcısı Büyükelçi Ali Binkaya, İ n ö n ü ' n ü n N o b e l Barış Ö d ü l ü için aday g ö s t e r i l m e s i n i n s ö z kontısu o l d u ğ u n u söyleyerek, b u n u u y g u n g ö r ü p g ö r m e y e c e k l e r i n i n k e n d i s i n d e n s o r u l m a s ı n ı diledi. A r z e t t i ğ i m d e , İ n ö n ü ' n ü n yanıtı pek kısa o l d u : " H e v e s l i d e ğ i h m . " Yakla şık yirmi b e ş yıl s o n r a bir b a ş k a b a ş b a k a n ı n b u n a h e v e s e t t i ğ i , a m a hevesinin k u r s a ğ ı n d a kaldığı görülecekti; T u r g u t Ö z a l ' ı n . . .
22';
1949 'MİLLİ HUSUMET"
B,
230
I Dış Tehlike
Olasılığı
' i l i m k u r u l u n u n hazırlayıp, Bakanlar K u r u l u ' n u n H a l k Partisi Meclis G m b u ' n a s u n d u ğ u yeni seçim k a n u n u tasarısında yer alan adli g ü v e n c e iP kesine g r u p t a en şicldetli karşı çıkış, yargıçların böyle işlere karıştırılmama sı gerektiği fikrini savunan F e r i d u n Fikri D ü ş ü n s e l ' d e n geldi. B a ş b a k a n G ü n a l t a y ise, tasarının kabul e d i l m e m e s i halinde çekileceğini bildirdi. B ö y l e c e , aralık a y m m ilk haftası içinde yeni tasarı g r u p ç a kabul o l u n d u , 1 6 Ş u b a t ' t a kanunlaştı. N i s a n ortasında çıktığımız g e z i d e , dolaşılan yerler arasında Ç a n k ı r ı , Ç e r k e ş , K u r ş u n l u , İ l g a z , K a s t a m o n u , A r a ç ve S i n o p vardı. K a s t a m o n u Vali K o n a ğ ı ' n d a k i akşam y e m e ğ i n e ilin adli ö r g ü t ü n d e n olanlar d a çağrıl mıştı. B u belki de s o n zamanların çok s ö z ü edilen " s e ç i m l e r d e adli temi n a t " k o n u s u ü z e r i n d e teklifsizce fikir d e ğ i ş t o k u ş u içindi. Adhyecilerle s ö z d e n s ö z e atlandı. Bir ara î n ö n ü ç o k parrili yaşama gireli beri âdet hali ne gelen türlü suçlamalar a r a s m d a kendisinin b ü y ü k servetler e d i n d i ğ i n e d e ğ g i n b u l u n a n a ilişti. " B e n icraatım esnasında D ü y u n u U m u m i y e gibi bir idareye son vermişimdir. Servet y a p m a k aklımdan geçseydi, D ü y u n u U m u m i y e ' n i n kaldırılması vesilesini firsat b i l i r d i m . " K o n u ş m a n ı n bu s o n kısmı, her aybaşı A t a t ü r k ' ü n kendi m a a ş ı n d a n Başbakan i n ö n ü ' y e para yardımı olarak İş Bankası'ndaki 2 numaralı hesa ba 2 . 0 0 0 lira aktarmasının hikmetini insana yeterince anlatıyordu. K a s t a m o n u ' d a halka .seslenirken belirtriği ü z e r e , İ n ö n ü ' y e g ö r e Türki ye'nin karşısında b u l u n d u ğ u i h t i m a l l e r d e n ve tehlikelerden esenlikle çık masının ilk şartı "\'atandaşlar arasında d ü ş m a n l ı k o l m a m a s ı , beşinci kol te şebbüslerinin b ü t ü n vatandaşlar tarafindan muvaffakiy etsizi iğe uğratılaca ğının b i l i n m e s i " idi.
B u " i h t i m a l ve tehlikeler"in t a n ı n m ı ş , yetkili bir yabancı askeri yazarca nasıl d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n ü g ö r m e k ü z e r e , G . F. E l i o t ' m 1 9 4 9 ' u n ü ç ü n c ü ayın da ya)'imladığı IfRussia Strikesndh yapıtının çevirisinden şu b ö l ü m ü oku yalım d " H u l a s a e d e c e k olursak: Türkiye O r t a d o ğ u ' n u n anahtarıdır. T ü r k i y e , S o v y e t kuvvetleri tarafindan 1 9 4 9 yılı i ç i n d e , aynı z a m a n d a k u z e y d o ğ u d a n d a o l m a s a bile, k u z e y b a t ı ' d a n ( B o ğ a z l a r ' m ö t e s i n d e n ) muvaffaki yetle istila edilebilir. 1 9 5 0 senesinde ise, muvaffakiyet ü m i d i çok azalır. Ç ü n k ü , o z a m a n a kadar Türkler mukabil t a a r r u z için h e m iyi teçhiz olun m u ş kuvvetlere ve h e m dc daha iyi bir hava s a v u n m a s ı n a malik olacaktır. K e z a , 1 9 5 0 senesine kadar halen k o n u ş m a safhasında olan Basra Körfezi b ö l g e s i n i n m ü d a f a a s ı n a ait İ n g i h z - A m e r i k a n m ü ş t e r e k planı t a m a m l a n m ı ş bulunacaktır. 1 9 5 0 senesine kadar İngilizler'in emrindeki D o ğ u Afrika kı talarının sayısı m u h t e m e l e n m ü h i m m i k t a r d a artmış olacak ve İngiltere A d a l a n ' y l a A m e r i k a ' d a d a d e n i z aşırı h a r e k â t için elde b u l u n a c a k kara kuvvetlerinin hacmi artacaktır. N i h a y e t 1 9 5 0 yılına kadar Y u g o s l a v y a ' n ı n ve g e r e k s e İsrail'in alacakları d u r u m haklcında d a h a sarih bir fikre sahip b u l u n u l m u ş olacak ve o n a g ö r e planlarımızı y a p a b i l e c e ğ i z . B u itibarla genel olarak ş u n u söyleyebiliriz ki, Sovyetler Birliği Ort a d o ğ u n u n m ü h i m bir kısmını ele g e ç i r m e k için 1 9 4 9 yılında o l d u k ç a bü yük bir şansa malik olacak, takat 1 9 5 0 yılında bu b a k ı m d a n şansları azala caktır."
• 3 0 H a z i r a n 1 9 4 9 ' d a D e m o k r a t Parti b ü y ü k k o n g r e s i n c e JVIİlli A n d adıyla alınan karar, o n u tehdit edici ve kışkırtıcı nitelikte bulanlarca Milli H u s u m e t Andı olarak anılacaktı. A n t t a siyasi hak ve hürriyetlerin kullanılmasına ve milli hâkimiyet esas larının t a h a k k u k t m a e n g e l o l u n m a m a s ı istenerek, b u n a ters d ü ş e n l e r i n Milli H u s u m e t ' e uğratılacakları bUdiriliyordu.
• ITusumet A n d ı ' n d a n s o n r a çıktığımız ilk g e z i d e (6 T e m m u z ) S i \ a s , A m a s y a , T o k a t ve E r z i n c a n illerine uğradık. Özenli, ağırbaşlı giyimi kuşa mı, pasaklılık ve rüküşlük kadar, sonradan g ö r m ü ş l ü k t e n d e uzak t u t u m u T ü r k ç e s i , Eğer 119.^
Rusya
Taarruz
Ederse,
çev. Kur. A l b , C e m a l A y d ı n b l p , 1949 s a y f a
231
ile Bayan İ n ö n ü , ç o ğ u gezilerimizde o l d u ğ u gibi b u n d a cia eşine yoldaşlık e d i y o r d u . D o ğ r u yanlış 1 9 4 9 ' d a bana )'aşayan d e \ i e t a d a m l a r ı m ı z ı n en Ba tılısı ya da ülkenin elli yıl ileri düşünüşlüsü gibi gelen İ n ö n ü , de\'rimlere yürekten inandığı için, t o p l u m u m u z d a kadına verilmesi g e r e k e n yeri, ken di aile yaşantısında yâra \'e ağyara her fırsatta göstermeyi ö d e v biliyordu.
înönü
Üzerinde
II Birkaç Değerlendirme
Daha
İ n ö n ü ' n ü n çok g e n ç k e n başlayan kitaba d ü ş k ü n l ü ğ ü , Y e m e n ' d e kol a ğ a s ı iken İ z z e t P a ş a k u m a n d a s ı n d a k i Kuvay-ı U m u m i y e ' n i n
Erkân-ı
H a r p reisi b u l u n d u ğ u sırada dinlediği plaklarla tattığı A v r u p a musikisi zevkini biteviye geliştirmesi; kırk yedi yaşından s o n r a İngilizce ö ğ r e n m e s i ; c u m h u r b a ş k a n ı iken viyolonsel m e ş k edip fizik ve kimya^ dersi ahşı; bir Yalova g e z i s i n d e ( 1 9 4 3 Ş u b a t ' ı ) b ü t ü n b o ş z a m a n ı n d a iMılli E ğ i t i m Bakanlığı'nın T ü r k ç e y e çevrilmiş "BClasikler" dizisinde yer alan eski Yunan yapıtlarının t ü m ü n ü h a t m e d i ş i ; y a h u t o r m a n içindeki ağaçların türlerini ayırt e d e b i l m e k ü z e r e adlarını b e l l e m e s i ; o l a n a k b u l d u k ç a s e v d i ğ i s p o r -•^-^
o l a n ata b i n m e k t e n geri kalmayışı; d a h a başkalarının yanı sıra, ö r n e ğ i n A m e r i k a ' n ı n Forcign
^^ân-j-dergisini her ay ciddi bir okul öğrencisi titiz
liği ile başından s o n u n a d e k sindire sindire a n l a m a y a çalışarak o k u m a s ı ; satranç, bilardo o y n a m a s ı ; ileri yaşlarında bile çivileme d e n i z e girişi; ken dini yetiştirme ve eksik g ö r d ü ğ ü yanlarını b ü t ü n l e m e y o l u n d a a z i m l e ara lıksız y ü r ü m e s i , hep bilinen şeylerdir. İ n ö n ü ' y e yöneltilen eleştirilerin pek bollaştığı g ü n l e r d e idi. R o b e r t K o l e j ' d e n a r k a d a ş ı m m a k i n e yüksek m ü hendisi Fazıl Zobu'dan-^, kendinin mi bir başkasının mı b u l u ş u o l d u ğ u n u s o r m a d ı ğ ı m bir nitelendirme d u y m u ş t u m . B u niteleyişe g ö r e , ç a p a vuru lursa, İ n ö n ü bir " t ü m e n k o m u t a n ı " idi. Kalibre s a p t a m a d a , askeri rütbe leri s u n m a ve d e ğ e r l e n d i r m e d e yetki ve y e t e n e ğ i m o l m a d ı ğ ı için, t ü m e n k o m u t a n ı n ı n düzeyini k e s t i r e m e m elbette. A m a , sanırım, İ n ö n ü ' y ü kırat ça t ü m e n k o m u t a n ı n d a n biraz ileride sayanların bu g ö r ü ş l e r i , a z d a olsa. Otuz beş yıl sonra S o s y a l D e m o k r a s i ( S O D E P ) Partisi B a ş k a n ı Prof. Erdal inönü ba basının fizik v e k i m y a y a karşı o l a n ilgisi için ş ö y l e d i y e c e k t i ; " H a r p O k u l u ' n d a y k e n d e k i m y a y a meraklı imiş... C u m h u r b a ş k a n l ı ğ ı K ö ş k ü ' n ü n bir o d a s ı n a bir fizik-kimya laboratuvarı kurmuşlardı.... H a t t a b u . D e m o k r a t Parti k u r u l d u k t a n sonra bir eleştiri v e a l a y konusu olmuştur. ' K o s k o c a bir c u m h u r b a ş k a n ı e v i n d e o y n a m a k i ç i n böyle masraflara girişti' diye. Fakat, o gerçekten öğrenmek istemişti." gazetesi, 27 Eylül 1984). 1960'lı y ı l l a r d a istanbul S a n a y i O d a s ı b a ş k a n ı .
{Cumhuriyet
belki o n u n yukarıda sıraladığını ö d e v dışı uğraşların hakkından gelebilme sine d e d a y a n m a k t a idi. S a ğ l ı ğ ı n d a ya da i k t i d a r d a k i İ n ö n ü ' y e acı eleştiriler y ö n e t e n l e r d e n epeycesi, yıllar s o n r a o n u d a h a o l u m l u g ö z l e g ö r m e d e sanki birbirleriyle yarış edeceklerdi. Özellikle devlet a d a m l ı ğ ı niteliğini vurgulayıp överek. " T ü r k i y e İ n ö n ü ayarında bir sivil aydın y e t i ş t i r m e d i " s ö z ü n ü d e , d o s tum emekli albay Selahatrin E r g i ' y e , Y a k u p Kadri K a r a o s m a n o ğ l u , C H P organı Ulus'un başyazarlığından yeni ayrıldığı; bu y ü z d e n , muhalefet ö n deri İ s m e t İ n ö n ü ile arasının belki biraz şekerrenk varsayılabilcceği g ü n lerde söylemişti. Kısacası, 6 T e m m u z ' d a çıkılan g e z i d e kayda d e ğ e r bir özellik yoktu. Yalnız, esid a h b a p N u r i Ö z s a n ' m eksikliğini duyuyorduk. Epey özelliklere g e b e olan bir başka gezimizi, ay s o n u n d a İ z m i r ' e ve dolaylarına yapacaktık. 2 9 T e m m u z akşamı A n k a r a ' d a n b i n d i ğ i m i z beyaz trende eski a h b a p N u r i Ö z s a n ' ı n y ü z ü n ü yine g ö r e m e m e y i k u ş k u s u z y a d ı r g a d ı k . İ z m i r ' e dek b ü t ü n hat b o y u n c a , halk g e ç t i ğ i m i z kentlerle kasabaların duraklarını hıncahınç d o l d u r a r a k karşılamaya g e l i y o r d u . Ertesi g e c e v a r d ı ğ ı m ı z İ z mir'in Alsancak İ s t a s y o n u ' n d a , k ö t ü bir t e s a d ü f olarak yeraltı k a b l o s u n u n y a n m a s ı n d a n , semtin elektrikleri s ö n ü v e r d i ğ i için, yakdan meşalelerin ışı ğ ı n d a t r e n d e n inildi.
III Cumhurlmşkanına
"Tuha!"
Kentin muhalefet g a z e t e l e r i n d e n birinde 31 T e m m u z sabahı çıkan ya zı " H u s u m e t A n d P ' n ı n d o l u d i z g i n u y g u l a n m a s ı n a geçildiğini gösteriyor d u . Y a z ı d a , İ z m i r ' i n tekin o l m a d ı ğ ı ihtar e d i l d i k t e n s o n r a , n e d e n i n i n açıklanmasına girişiliyor, burasının " R e c e p Peker'e siyasi m e z a r " o l d u ğ u yollu s o ğ u k ç a bir benzetiş yapılıp, asıl m a k s a d a gelinerek, İ n ö n ü ' n ü n de buralarda ç o k d o l a ş m a m a s ı salık verilivorciu. Buna ü z ü l d ü ğ ü sezilen İ n ö nü, d u y g u s u n u t e n h a d a şöyle belli etti: " G a r p C e p h e s i k u m a n d a n ı olarak g i r d i ğ i m İ z m i r ' d e , şimdi b e n d e n p a s a p o r t s o r u y o r i a r . " G e l g e l e l i m , ü z ü n tü u z u n s ü r m e d i . G a z e t e yazısının tepkisi, E g e B ö l g e s i ' n d e üç hafta kal m a m ı z biçiminde k e n d i m g ö s t e r d i . Yurtta gerek basın gerek s ö z ö z g ü r l ü ğ ü artık d o r u ğ u n a varmıştı. B u n u , 1 A ğ u s t o s tarihli Teni Asır g a z e t e s i n d e , Ç e ş m e Karargâhı'nda konuşan Ba yar'a atfedilerek yayımlanan bir d e m e ç , b ü t ü n çıplaklığıyla ortaya koyuyor du: Eski başbakan R e c e p Peker'i 8 0 . 0 0 0 kişiye yuhalatmışlardı; gerekirse bu kez İnönü'yü hem de -şaka değil- 1 8 0 . 0 0 0 kişiye yuhalatacaklardı.
233
D e m e ç , aynı tarihli " t a r a f s ı z " Cumhuriyet
s,'Azctc&mAc
d e çıktı.*
• Teni Astr g a z e t e s i n i n - B a y a r ' ı n k u l l a n d ı ğ ı d e y i m l e - " i ş l e r i n e " n e öl ç ü d e " y a r a d ı ğ ı " , 1 9 6 0 sonrası Y a s s ı a d a d u r u ş m a l a r ı sırasında anlaşdacaktı. B a s ı n içinde çıkar karşılığı D e m o k r a t Parti'yi destekleyenleri ayırt edi ci " b e s l e m e " n i t e l e m e s i n e h a k k a z a n a n l a r , ilan verilerek b e s l e n m e l e r i n i n yanı sıra, ö r t ü l ü ö d e n e k t e n d e yararlandırılacaklardı. B e s l e m e b a s m a ör t ü l ü ö d e n e k t e n v e r d e n p a r a l i s t e l e r i n d e 1 9 5 1 ' d e Teni
Astfm
aldığı
m i k t a r d e v r i m yönericücrinin el k o y d u k l a r ı b e l g e l e r d e ( d o l a r ı n 2 , 8 0 lira o l d u ğ u z a m a n d a ) 7 4 . 1 6 1 , 5 0 lira o l a r a k k a y d e d i l m i ş t i . B ö y l e c e 1 9 5 1 yı lında Teni Asır
g a z e t e s i D P ' n i n - 1 9 8 7 ' d c 1 . 0 0 0 hrayı aşan d o l a r ı n d e
ğeri ü z e r i n d e n - 2 7 m i l y o n liralık işine y a r a y a c a k ; ya d a H a z i n e ' y e 2 7 m i l y o n a m a l olacaktı {Güneş
gazetesinin 2 3 ve 2 5 Nisan 1 9 8 7 günlü
nüshaları). Ö r t ü l ü ö d e n e k harcamalarıyla ilgili olarak Yüksek A d a l e t Divanı kara rında eski b a ş b a k a n M e n d e r e s ' e çıkarılan z i m m e t 4 . 8 7 8 . 2 6 4 , 1 9 lira; usul süz sarfiyat 7 . 4 5 6 . 2 6 1 , 3 1 lira idi ( t o p l a m 1 2 , 3 3 4 . 5 4 5 , 5 0 lira). M ü s t e ş a r ı 234
4
B a y a r ' m bu k o n u d a ü ç o y s o n r a K â z ı m Ö z a l p a r a c ı l ı ğ ı y l a y a p a c a ğ ı
açıklama
hakkında inönü'nün notu a ş a ğ ı d a d ı r : 9 K a s ı m 1949 " H i l m i U r a n , T e v f i k Fikret S ı l a y , F a i k A h m e t B a r u t ç u v e N i b a t E r i m ' l e beraber a k ş a m yemeğindeyiz. K a z ı m Ö z a l p ' i n a c e l e m ü l a k a t istediğini haber verdiler. Y e m e ğ i n s o n u n d a g e l d i . C e l a l B a y a r k e n d i s i n d e n a k ş a m ü z e r i pek a c e l e o l a r a k mülakat istemiş v e konuşurken, bugünlerde B ü y ü k
M e e l i s ' t e sözü g e ç e c e k bir
meseleye d e t e m a s etmiştir. B u mesele, ' 8 0 bin kişi ile B a y R e c e p Peker'e y u h a d e n i l d i ğ i n e v e t e h d i d e uğrarsa, 180 bin kişi ile karşısına ç ı k a c a ğ ı n a ' d a i r 1 A ğ u s t o s ' t o Yeni /As/r gazetesinde (ve istanbul'da Cumhuriyet'te) intişar e d e n b e y a n a t ı meselesidir. S a y ı n Ö z a l p , B a y Celal B a y a r ' m bu k o n u d a söylediklerini şu şekilde h i k â y e etmiştir: K o n u ş m a l a r ı m ı z d a B a y Peker'i şiddetle tenkit e d e n sözler söyledik. C u m h u r b a ş k a n ı hiçbir suretle hatırımızdan g e ç m e d i . Ç e ş m e ' d e y a z ı l a n bir yazı ile, bu sözlerin g a zeteye b e y a n a t olarak v e r i l m e d i ğ i n i b i l d i r d i m . T e k z i p e t m e y e g e l i n c e ; bu yazıları y a z a n gazete {Yeni
Asır) işimize y a r ı y o r . M u h a b i r gerçi her iki t a r a f t a n para alıyor
sa d a , bize d e f a y d a l ı oluyor. T e k z i p ederek m u h a b i r i v e gazeteyi kırmak isteme d i m . H a k i k a t budur. B u sözleri c u m h u r b a ş k a n ı n a arz edilmek için s ö y l e m i y o r u m . K e n d i l e r i n e bu tarzda m a l u m a t v e r m e y i t a m a m ı y l a sizin takdirinize t e v d i e t t i m , demiştir. B a y B a y a r bu ifadelerle, Yeni
Asırdın
1 A ğ u s t o s 1949 tarihli nüshasını, b e y a n a t ı
işaret edilmiş olarak v e a y r ı c a Ç e ş m e ' d e n gönderdikleri izahın bir suretini G e n e r a l Ö z a l p ' a vermiştir. S a y ı n Özalp'in m a l u m a t ı burada bitmiştir. B a h s i g e ç e n iki vesika (Gazete v e izah) şimdi bizdedir."
A h m e t SaHh K o r u r ' u n z i m m e t i i s e , 2 8 . 4 0 7 , 1 5 Hra. 1 9 6 0 ö n c e s i n i n 12 milyc^n lirası ( 2 lira 8 0 kuruş olan doların 2 . 3 2 5 liraya yükselişinden ötü r ü ) , 1 9 8 9 ' d a 10 milyar 2 4 2 m i l y o n lira t u t m a k t a d ı r . H a r c a m a l a r içinde M e n d e r e s ' i n o ğ u l l a n n m okul ücretleri bile yer a l m a k t a idi.
• 1 9 6 1 - 1 9 6 5 k a r m a h ü k ü m e t i d ö n e m i n d e 1 0 5 0 sayılı M u h a s e b e - i U m u m i y e K a n u n u ' n u n 77'nci m a d d e s i n d e yapılacak değişiklikle, başkaca h ü k ü m l e r i n yanı sıra, şunlar da k o n u l a r a k , ö r t ü l ü ö d e n e ğ i n a m a ç dışı, keyfince çarçur edilmesinin ilerde hortlamasının ö n l e n m e s i n e çalışılacaktı: " Ö r t ü l ü ö)denek, başbakanın ve ailesinin masraflarına ve siyasi parrilerin i d a r e , p r o p a g a n d a ve s e ç i m i h t i y a ç l a r ı n a sarf o l u n a m a z . " D e ğ i ş t i r i l e n metni B a ş b a k a n İ n ö n ü bana -o d ö n e m d e Başbakanlık müsteşarı görevin d e b u l u n u y o r d u m - kendisi z i h n i n d e toplayarak bizzat yazdıracaktı.
O s m a n l ı İ m p a r a t o r i u ğ u ' n d a geçimini ilkin Bursa'daki D o y ç e O r i y e n t B a n k adlı A l m a n b a n k a s ı n d a çalışmakla s a ğ l a m ı ş b u l u n a n ş i m d i n i n muhalefet partisi başkanınca, g ü n ü n asker kökenli devlet başkanına yuha çektirileceğinin söylenip basın aracılığı ile yayımlanabilişi, üç yaşını ancak d o l d u r a n ç o k partili y a ş a m ı m ı z d a hatırı sayılır h ı z d a g e l i ş m e g ö s t e r d i ğ i m i z i n kanıtı olmalıydı. Yuha çektirmenin, kendi başına, g ö r g ü kural ları ve yol y o r d a m bilme gibi efendice davranış ölçüleri içine sığıp s ı ğ m a ması tabii ayrı bir k o n u idi. B u r a d a , İ n ö n ü ' d e n başka \'esilelerle d u y u l m u ş bir s ö z ü n belleklerde d e p r e ş m e s i de d o ğ a l sayılabilirdi: " B ü t ü n ö m r ü m , ta o k u l d a n beri, hep külhanbeylerle m ü c a d e l e içinde g e ç m i ş t i r . " D e m o k r a s i y l e s a r m a ş dolaş geçeii yıllar yılları kovaladıkça, ö m r ü vefa edenler göreceklerdi ki, kimi politikacılarımız için para karşılığı istenilen d o ğ r u l t u d a lehte ya d a aleyhte yazılar k a l e m e alacak, d a h a d o ğ r u s u o politikacıyı g ö k l e r e ç ı k a r ı p rakiplerini yerin d i b i n e b a t ı r a c a k k i m s e l e r kiralamak v a z g e ç i l m e z alışkanlık haline gelmiştir. H a t t a , gelenekleşmiştir. B ö y l e c e , İ z m i r ' d e k i ilk yuhalı yazı hiç dc b o ş a gitmemiştir. H u s u m e t A n d ı ' n ı n uygulanışı bu kadarla kalmıyordu. D a h a biz İ z m i r ' e v a r m a d a n , u y g u l a n ı ş ı n ne yolla olacağı bir d ü z e n e b a ğ l a n m ı ş t ı . Ç e ş m e ' d e b u l u n a n İ z m i r D P İl Y ö n e t i m Kurulu Başkanı Dr. E k r e m H a y ri Ü s t ü n d a ğ , p r o t o k o l g e r e ğ i partisini temsil etmek üzere c u m h u r b a ş k a nını karşılamak içm Ç'eşmc k a y m a k a m m c a Alsancak İ s t a s y o n u ' n a çağrıl-
235
mıştı. A m a , o g e l m e m i ş t i . G e l m e m e karan Ü s t ü n d a ğ ' ı n acıklı b i ç i m d e o ğ l u n u \'itirınesi\'le ilişkili değildi. Baht.sız olavm k ö k e n i n d e yine d e , poli rika yatmasına karşın... 1 9 4 6 s e ç i m sonuçlarının m e ş r u l u ğ u bir İzmir g a z e t e s i n d e " N e s e b i G a y n Sahih Ç o c u k " başlıklı yazıda tartışma konusu yapılmış, g a z e t e s o rumlu m ü d ü r ü M ü ç t e b a U r a z 1 0 yıl h a p s e h ü k ü m giymişti. M ü ç t e b a , D P İzmir İl 15aşkanı E k r e m Hayri Ü s t ü n d a ğ ' ı n oğlu Bülent'in karısı idi. Yazıyı, askerlik g()revini y a p m a k t a olan Bülent yazdığı için kendi y ü z ü n den karısının cezaya çarptınlışına ç o k ü z ü l m ü ş ve canına kıymıştı.
•
2,Y,
İzmir içinde Tilkilik, Güzelyalı, Tepecik gibi semtler gezilirken, Hisarönü kahvesindeki halkla k o n u ş t u ğ u sırada, İ n ö n ü " S i z d e n iki şey isti\'orum" dedi, "birincisi, d ü ş m a n tecavüzü karşısında memleketi m ü d a l a a için vatan daşlar arasında ayrılık g ö s t e r m e y e c e ğ i z . İçeride ve dışarıda, b u n d a n kimse nin şüphesi o l m a m a l ı d ı r . " Bu s ö z ü dinlerken g ö z ü m d e Binbaşı G. F. Elio t ' u n sekiz ay önce yayımlanan kitabı canlanıyordu. İ n ö n ü , kitabın İngiliz ce aslını o k u m u ş t u . "İkinci isteğim, hiçbir sebep ve tesirle vatandaşlar arasında düşmanlık olmasına m ü s a a d e e t m e m e n i z d i r . "
4 A ğ u s t o s ' t a M e n e m e n ' d e k i k o n u ş m a s ı n d a İ n ö n ü , gezisinin nedenini açıklıyordu: Siyasi partiler ara.sıııda eşit hukuk, eşit muamele olacaktır diye iki sene köy köy dolaşüm. Şimdi görüyorum ki, tekrar şehir şehir, köy köy dolaşarak vatan daşların birbirlerine düşman olmamalarını istemek zamanı gelmiştir... Siyasi hayatın muhtelif devirlerinde benim için en şiddetli sözleri en çok işitmiş olan bölge sizsiniz. Bunların benim üzerimde hiçbir tesiri yoktut. Benim için mühim olan, \'atandaşların birbirlerine düşman olmamasıdır.
• F o ç a ' d a k i k o n u ş m a d a , \'mc H u s u m e t A n d ı ' n ı n etkilerini g i d e r m e k içindi: "Partiler arasında m ü c a d e l e olacaktır. Fakat b u n u n içine d ü ş m a n lık karıştı mı, her türlü sivasi m ü c a d e l e memleketi bir felakete g ö t ü r ü r . "
• K e m a l p a ş a ' d a , İ n ö n ü d e m o k r a t l a r c a h a k k ı n d a çıkanlan sövlentilere dokunarak \'ai'atılmıs olan bulanık h a \ a \ ı berraklastırınak istedi:
işittim ki, siyasi cereyanlar içinde, İzmir ve etrafina uğramamaklığnn, uğ ramaya imkân bulamadığnn tarzmda tefsir ve telkin edilmiş. Evvela, bu sözü sizin huzm-unuzda, İzmirlilerin bütün memleketçe müsellem t^lan yüksek vasıflarma karşı beslediğim hürmet fikri ile tashih etmek isterim. Gerek sizin, ge rek İzmir'in her tarafında bulunan \atandaşlann medeni cemiyet ve yüksek in sanlık vasıflarından hiçbir zaman ve hiç kimsenin şüphe etmeye hakkı yoktur. Siyasi cereyanlar bizim medeni münasebetlerimizi, insanlık hayatımızı incit meyecek ve bozmayacaktır... Aleyhinde o kadar söz söylenmiş olan de\let re isinin kim olduğunu ve ne olduğunu her köye yakından gösterirscm, hakkım da yazılan ve söylenen sözlerden ne kadarının doğru, ne kadarının yanlış oldu ğunu \'atandaşlarım güzelce muhakeme edeceklerdir.
IV
Çakır hn Kahvesi
- Çakır'm
Notları
6 A ğ u s t o s akşamı, İkiçeşmelik'te Ç a k ı r M u s t a f a ' n ı n kahvesi, bir türiü t a d ı n a d o y a m a d ı ğ ı m ı z d e m o k r a s i n i n yeni bir g ö s t e r i s i n e s a h n e o l d u . M u h a l e f e t p r o p a g a n d a s ı n ı n alabildiğine s ö m ü r d ü ğ ü anlaşılan k o n u l a r d a n birini, İ n ö n ü ' n ü n y ü z ü n e karşı sorti s o r m a yiğitliğini g ö s t e r e r e k d e ş e n bir yurttaşın a ğ z ı n d a n dinledik: " A m e r i k a ' d a çiftlikleriniz v a r m ı ş , ne dersin i z ? " ( B a n a sorulsa, diyebUeceğim, İ n ö n ü ' n ü n A m e r i k a ' d a fizik o k u y a n bir o ğ l u b u l u n d u ğ u idi. Kendisine her ay M e r k e z Bankası yolu ile b ü t ü n ö ğ r e n c i l e r için devletçe kabul edilmiş tutar ü z e r i n d e n para gönderi\'ord u k . H a y r a n oldtığtım ytJn, her türlü gaile içinde b a b a d a n o ğ u l a halfanın yaklaşık beş g ü n ü n d e de a k s a t m a d a n m e k t u p yazılması idi.) S o r u y u soran yurttaşa, İ n ö n ü ' n ü n daha sonra Ajans'la da yayımlanan c e v a b ı n d a , şöyle deniliyordu: " B ü t ü n m e m l e k e t i n bilmesini istivorum ki, A m e r i k a ' d a ne b e n i m ne kardeşlerimin bir metre arazimiz yoktur. İsviçre'de bir frank pa ram yoktur. M e m l e k e t dışında herhangi bir b a n k a d a , herhangi bir m ü e s s e s e d e para olarak ve T ü r k i y e dışında h e r h a n g i bir ü l k e d e bir d ö n ü m arazi varlığım m e v c u t d e ğ i l d i r . " H a k k ı n d a sövlentiler çıkararak rakibini yıpratmaya çalışmanın, btiylece d e m o k r a t i k bir y ö n t e m gibi benimsendiği g ö r ü l ü y o r d u . İlerde y ö n t e m i n y a ş a m ı m ı z a i\'iden iyiye \'erleştiğine tanık olacaktık. Y a s s ı a d a ' d a göre\'li subaylardan Yüzbaşı Kâzım Çakır,
Yassıada
Hatırası
başlığı
altında
yayımlayacağı g ü n l ü k n o t l a r ı n d a , 1 9 5 0 seçimi ile iktidara g e l i p
1960
de\'rinıi ile i k t i d a r d a n a l m a n D e m o k r a t Parti'nin ö n d e r i (lelal Bayar'la ilgili olarak şöyle y a z a c a k t ı : (6 Hkim 1 9 8 6 g ü n l ü G'/'/z/cv g a z e t e s i )
"25
Aü,ustos 1 9 6 0 P e r ş e m b e nünü... l)a\ar intihara t e ş e b b ü s eınüsti. N e d e n ?
237
B a n k a d a 1 0 3 m i l y o n lirası b u l u n d u ğ u iddia ediliyor, 1 3 g e n c i k ı y m a m a k i n e l e r i n d e d o ğ r a t t ı ğ ı ö n e s ü r ü l ü y o r d u . Bayar bunları ö ğ r e n d i ğ i z a m a n 'Yalan.. Btmlarm hepsi yalan' dive bağırmış ve b a n a ' B u iftiralar k a r ş ı s ı n d a b e n ne y a p a c a ğ ı m . Ç o c u k l a r ı m ı n bile y ü z ü n e b a k a m a m ' d e m i ş t i . " K a h v e d e o l u p bitenleri ve sonra yüzbaşının notlarını o k u y a n bir k i m s e n i n aklına çağrışım yolu ile ister i s t e m e z birtakım basit atascizleri gelebilirdi: " N e ekersen, o n u b i ç e r s i n " , " E t m e b u l m a d ü n y a s ı " , " K e s k i n sirke, k ü p ü n e z a r a r " , " A l m a m a z l u m u n ahım, çıkar aheste a h e s t e " gibi özdeyişler.
Ş i m d i y a p a b i l e c e ğ i m , o s e r ü \ e n e yaşayarak tanık o l d u k t a n s o n r a , bir d e n 14 yıl ileriye sıçrayıp, d ü ş l e r d e k i k a r a b a s a n l a r ı a n d ı r a n ü r k ü t ü c ü ö y k ü n ü n içinden yalnızca bir tek sahneyi şuracığa k a y d e t m e k :
2.Î.S'
Yıl 1 9 6 3 , Mart'ın 27'sini 2 8 ' i n e bağlayan g e c e B a ş b a k a n î n ö n ü , saat 1 2 : 2 5 ' t e n l : 2 0 ' y e kadar G e n e l B a ş k a n R a g ı p G ü m ü ş p a l a ile ö b ü r d ö r t milleivekili ve s e n a t ö r d e n oluşan bir A d a l e t Partisi heyetini, istekleri ü z e rine, Başbakanlık'ta Bakanlar K u r a l u toplantı s a l o n u n d a kabul ediyor. Bir saate yakın süren g ö r ü ş m e l e r sırasında t u t t u ğ u m notlardan birkaç parça: H e y e t t e b u l u n a n Aydın S e n a t ö r ü O s m a n S a i m Sarıgöllü k o n u ş u y o r : " B i z D e m o k r a t Parti'nin d e v a m ı değiliz. Z a m a n z a m a n g r u b u m u z d a da söyledik. T a r i h t e misalleri vardır. H e r şahıs, her t o p l u l u k devrini ikmal eder. İttihat ve Terakki'nin devamı olsaydı, Atatürk ve sizin hareketiniz muvaflakiyetli neticeye gitmeyecekti. D e m o k r a t Parti'nin devamı mıyız, değil miyiz? D e \ a m ı y ı z diyen kimselerin a r a m ı z d a yeri yoktur. Bu parti için kati bir k a r a r . " İn()nü söylüyor: " N i ç i n bilmez gibi yapıyorsunuz. İşi basite irca edelim. Mitinglere başladınız. U m u m i af oluncaya kadar uğraşacaksınız, takip ede ceksiniz. B i z , k a n a a d m i z c e , u m u m i af için z e m i n i , z a m a n ı , siyasi ortamı müsait b u l m u \ ' o r u z . Hayır, istersen yaparsın! İstemediğin için yapmıyor sun. O n u n için huzur gelmiyor. Ben bu itham karşısındayım. Yapmayınca, hiçbir h ü k ü m e t işi netice vermeyecektir. M ü m k ü n olan şeyi bir h a m l e d e yaptık. D ö r t , beş, altı senelikleri çıkardık. O n seneye kadar olanlar çıktı, diğerleri kaldı. Kalmasın. Y a p a m a m , kudretim y e t m e z . Memleketin siyasi şartlan müsait değil, anlıyor m u s u n u z ? Ş i m d i , sakin bir hava, herkes yerler ine o t u r m u ş , d ü z e n halinde iken, her şey yerinden oynadı. H e r k e s kendi açısından konuşuyor. O r d u y a karşı bir halk hareketini temsil ediyorsunuz. Size te\'cih edilen b ü t ü n tarizleri b i l i y o r s u n u z . Bunların hepsini silmeye karar verdiğinize inandıracak bir parti halindesiniz. T a t b i k i n e başladınız
mı, b e n d e n samimi olarak yardım g ö r ü r s ü n ü z . " S e n a t ö r Sarıgöllü: " B u n u ö ğ r e n m e k i s t i y o r d u k . Bu vasatı mutlaka ya ratacağız."
• M a n i s a Haikevi'ncle, bu k e z İ n ö n ü , kendini dinleyen kalabalığa bir soru sordu: " B i r devlet reisinin İ s t a n b u l ' a , A n k a r a ' y a ve E r z u r u m ' a gitmesi tabii bir haldir d e , İ z m i r ' e , Manisa'ya g e l m e s i n e d e n gayri tabiidirr B u n u izah edebilir m i s i n i z ? " S o n r a d e v a m etti: " İ k i n c i C i h a n H a r b i ' n d e n kurtardığı m ı z m e m l e k e t i , vatandaşlar arasında d ü ş m a n l ı ğ ı bir siyasi vasıta zannet m e k y ü z ü n d e n tehlikeye "atamayız... A m a , b e n i m için c a n ı m d a n d a üstün bir e h e m m i y e t t e bir m e s e l e v a r d ı r . O m e s e l e , e l i m d e b u l u n a n b ü y ü k e m a n e t i n halefime t a s t a m a m , t e r t e m i z , şerefii bir halde teslim o l u n m a s ı dır ve b u n d a n d o l a y ı , b e n i m için b ü y ü k m e s e l e v a t a n d a ş l a r ı m a r a s m d a düşmanlık olmamasıdır."
• Akhisar, K ı r k a ğ a ç ve S o m a ' d a k i t e m a s l a r d a n s o n r a , Kınık'taki k o n u ş m a s ı n d a , İ n ö n ü ' n ü n yine m u h a l e f e t ç e s ö m ü r ü l m ü ş o l a n aynı k o n u üzerinde d u r d u ğ u görülüyordu: ... Ama, 1945'ten 1947'ye kadar geçirdiğimiz devre en büyük tehlikelerin bizim teferruatıyla pek haberimiz olmadan kapımızı zorlamaya çalışnğı gün lerdir. Bu ufak hikâyeyi size hamlatmam, 1945'ten beri .sizleri görmek için gelmediğimin bir sebebini söylemek içindir... Bu kadar tabii bir hadise "Cumhurbaşkanı E g e Bölgesi'ne gelemiyor, çünkü gelmez, çünkü burada vatandaşlarıyla yüz yüze gelmesine maniler vardır" gibi bir propagandaya ve hiç şüphesiz kötü niyete dayanan zehirli bir propagandaya vesile vennişse, bu vesile tamamen haksızdır.
• İ n ö n ü ' n ü n , B e r g a m a ' d a Zübeycie Elanım O k u l u b a l k o n u n d a k i söyle vi, dürüst seçim k o n u s u n u n yanı .sıra, yine H u s u m e t A n d ı ' n ı n sonuçlarına dokunuyordu: Serbest, doğru ve namuslu seçim bugün iktidarda bulunan parrinin ve hükümetin, muhalefette bulunan bütün siyasi partilerin ve hiçbir partiye men.SLip olmayan \atandaşların üzerinde ittifak ettikleri m c \ z u d u r . . . İç poli tikamızın bu veni dönüm noktası, vani hürrivet ihtikârı \c sövme edebivatmdan demokrasi ve medeni münasebetlere intikal zamanı, çetin olan yeni bir
2.?9
zihniyet inkılabuıa şiddetle ihtiyaç gösterir. Bıı ihtiyacı doğuran sebep \c amil, siyasi bünyemize musallat olan düşmanlık pren.sibidir. Damarlarımıza bir zehir gibi damlamış olan düşmanlık prensibini yaşatırsak, fikir hayatına giremeye ceğiz; scnme de\'rinden kurtulamayacağız ve uğraşa uğraşa yaşadığımız vatan da eınnivetin, \atan hududunda kuvvetin çökmekte o l d u ğ u n u göre göre felakeriere sürükleneceğiz. .Serbest, doğru ve emin bir seçimin tek şartı kanun dur \e kanun içinde harekettir. Kanunu tanımayarak, kanun dışında yol ara yarak serbest seçim temin ohmamaz."
S i y a s a l s a v a ş ı m d a u y g a r bir d ö n e m a ç ı l m a s ı d i l e ğ i , D i k i l i ' d e şu b i ç i m d e ortaya k o n u l u y o r d u : ... Huzursuzluk politikası ister istemez şiddet politikasına, şiddet politikası düşmanlığa, düşmanlık ise zehrin memleket bünyesinde yerieşmesine yarar... Bu safiıalan bugüne kadar perde perde, derece derece yaşamış bulunuyoruz. Şimdi, demokratik hayann rahat ve huzur içinde gelişmesi devrine gireceğiz. Memleket bu devri bekliyor."
• 240
9 A ğ u s t o s ' t a gezilere ve k o n u ş m a l a r a ara verdik. O g ü n . D e m o k r a t Parti, (Tımhuriv'ct M e y d a n ı ' n d a " P r o t e s t o M i r i n g i " adını verdiği bir açık ha\'a toplantısı d ü z e n l e m i ş t i . İ n ö n ü ' n ü n 9 A ğ u s t o s ' a d e k E g e
Bölge
s i ' n d e yaptığı ve iki g ü n sonra s ü r d ü r e c e ğ i k o n u ş m a l a r ı n hepsi, e z b e r d e n di. Kâğıda bakarak, hazırlanmış sıiylev o k u d u ğ u o l m a d ı . Fakat, bu tür ko nuşmaların hepsini ö n c e d e n , saatlerce d ü ş ü n e r e k z i h n i n d e saptıyor; c)lçüyü, ağırbaşlılığı, ılımlılığı, mantığı ve s a ğ g ö r ü y ü her birinde t ü m ü y l e ko ruyor; böylece s ö z sövlemenin kendisini ç o k y o r d u ğ u n u , z a m a n z a m a n kabul edi\'ordıı. Sık sık sinirlendiği, bizlere ara sıra nezaketle çıkışmasın dan anlaşılıyordu. Bana bir ara: " N e o bir t u t u k l u ğ u n var b u g ü n l e r d e . H a n ı m ı g ö r e c e ğ i n geldi galiba.-" d e d i . G e n e l Kâtip C e m a l Yeşil'in d e , y a p ı l a n g e z i l e r i n tarih \'e sırasını y a z ı p \ ' a z m a d ı ğ ı n a b a k m a k
üzere,
cebindeki andıç delietiııi alıp g(")zden geçirmiş. Bir ka\'da rastlamavınca, " ( ) y l e ise, bu defteri ne taşıyorsun ü s t ü n d e ? " diye s i t e m etmiş. 9 A ğ u s t o s mitingini hazırlayan tertip heyeti, İzmirlilere seslenerek ya yımladığı bildiride di\'otdtı ki: Nesiller bovunca de\am edegelen hürriyet \e demokrasi mücadelesi bizim neslimizin elinde kansız, iluiialsiz, yalnız millet ekseriyetine dayanarak doğ mak üzere bulunduğu bir sırada, bahaneler icat olunarak, hırs \e arzularının, kcvfı idarelerinin d c \ a m ı maks,ulı\'la C H B idarecilerinin şahlandığını \e bu sc-
hepledir ki milletimi/in büyük ekseriyeriiiin candan arzuladığı hu kurtuluş dayasının soysuzlaştırılmak istendiğini son zamanlarda muhtelif tezahürleriyle anlamış bulunmaktayız. Hi\k Parti.si'nin zümresi elinde uşak, köle olmadığını; (...) memlekette yapılan her türlü kötülükleri gidermenin tek çıkar yolunun millet iradesinin hilesiz tecellisinden ibaret olduğunu haykıracaksın. Bildiriyi kaç Idşinin o k u d u ğ u kestirilemezdi. Fakat bu gibi açık hava m i t i n g l e r i n i n e p e y d i r tanığı olan İ z m i r Valisi O s m a n S a b r i A d a l ' d a n , meydanları d o l d u r m a k üzere k a m y o n l a r l a t a ş m a n kimselere "bindirilmiş kıtalar" denildiğini öğrendik. Bunların hepsine u y g u n nicelik ve nitelikte k u m a n y a ile içki sağlanması için g e r e k e n yardımı D e m o k r a t Parri yapıyor m u ş . Çeşitli d o ğ r u l t u l a r d a n m e v d a n ı dolcIurmaya g e l e n bir kısım partilile rin yolu, İ n ö n ü ' n ü n Alsancak'ta k a l m a k t a o l d u ğ u D e m i r K o n a k ' m ' ' yakı nından g e ç i y o r d u . K a l b u r ü s t ü d e m o k r a t l a r d a n Fevzi Lütfı K a r a o s m a n o ğ l u ' n u n evi d e D e m i r K o n a k ' m h e m e n h e m e n karşısında idi. Vakit vakit kurucuların oraya girip çıktıklarını u z a k t a n g ö r ü y o r d u k . D e m i r K o n a k ' l a K a r a o s m a n o ğ l u ' n u n evi arasındaki yola, onarılacak yanı o l m a m a k l a birlik te, tamirat k o n u l a r a k s a b a h t a n b a ş l a m a k ü z e r e taşıtların o r a d a n g e ç m e s i Valilik'çe ö n l e n m i ş b u l u n u y o r d u . Ayrıca, k o n a ğ ı n bahçe duvarları arkası na küçük bir askeri birlik ihtiyat tedbiri olarak makineli tüfeklerini tabiye etmişti.
• İ n ö n ü ' n ü n bir hafta süren gezi ve konuşmalarının muhalefeti ne efenli e t k i l e d i ğ i p e k belli d e ğ i l d i . A m a , i k t i d a r l a i l i ş k i l c n m e k t e n
kaçınma
kararında ayak direnildiği, 11 A ğ u s t o s ' t a belediye başkanının Kültürpark A d a Ç î a z i n o s u ' n d a v e r d i ğ i çay d o l a y ı s ı y l a a n l a ş ı l d ı . Ç a y a
çağırılan
Ü s t ü n d a ğ rahatsız o l d u ğ u ö z r ü n ü ileri sürerek g e l m e d i . İ n ö n ü , o r a d a çağrılılar ö n ü n d e k o n u ş u r k e n , şunları d a s ö y l e d i : " S i y a s e t
hayatımız
d e m o k r a t i k rejimde tabii seyrini takip edecektir. B u e s n a d a vaki olacak muhtelif tedahüller b e n i m g ö z ü m d e ancak bir tekâmül d e \ r i n i n muhtelif görünüşlerinden ibarettir."
ü Ertesi g ü n k e n t i ç i n d e k i fabrikaları g e z d i k . İ n ö n ü f a b r i k a işçileri ö n ü n d e yapüğı kısa k o n u ş m a l a r d a n bir tanesinde d i y o r d u ki: 1856-1912 a r a s ı n d a ingilizlerin y a p t ı ğ ı İzmir-Aydın d e m i r y o l u n u işleten y a b a n c ı ortaklığın üst
a ş a m a d a k i y ö n e t i c i l e r i b u r a d a otururlarmış. Ş i m d i , T C D D , k o n a ğ ı
h a s t a n e olarak k u l l a n m a k t a d ı r .
241
Her siyasi parti ve kanaat size sokulacak ve sizden rey isteyecekrir. Ben bunlaria alakalı değilim. Benim alakadar olduğum nokta, her siyasi kanaatte bulunan ve bulunmayan vatandaşlann birbirine dost olarak çalışmaları imkânını cemiyette teinin etmektir.
Bayındır'daki k o n u ş m a s ı n d a , İ n ö n ü " K a n u n dışına çıkan cereyanları m u t l a k a k a n u n içine a l a c a ğ ı m " d e d i k t e n s o n r a , ş u n u ekliyordu: " S e ç i m birçok meseleleri b ü y ü k mikyasta h u z u r ve s ü k û n a kavuşturacaktır."
• Ö d e m i ş ' t e l d k o n u ş m a d a , partilerüstü devlet başkanı tavrıyla 12 T e m m u z Bildirisi ruhu k o r u n u y o r d u :
242
Bizim demokratik rejimde zorla iktidarda kalmak asla olmayacaktır. Yine, bizim demokratik rejimde, zorla iktidara gelmek de asla olmayacaktır... Siyaset hayatımız en yüksek buhrana vardıktan sonra, selamet yoluna dönmektedir. Siyasi partiler bir birinin karşısında ve memlekete karşı çok nazik bir duruma gelmişlerdir... Haksız vaziyette olan parti memleket etkârını kaybedecektir... îkridarda bulunan ve muha lefette bulunan siyasi partiler birbirine karşı haksızlık etmekten dikkade, çok dikkatle çekinmeye mecburdurlar... Hükümet, serbest vc emin bir seçimin bütün şartiarını kanunla himaye edecektir... Bilmelidir ki, bütün memleket uzun zamanların kesif propagandalarının \e demokratik rejimin türlü hastalıklarının tesiri altında, emin, doğru, serbest bir seçimin bütün şartları üzerinde çok dikkatli ve hassastır... Seçim de zorla netice almak prensip olursa, bu bizi gözümüzün göremeyeceği kadar geri asırlara götürür... Vatandaşlar, siyasi partiler, emniyetli bir seçimin bütün şartlarını gözleriyle görürken, seçimde zor kullanmanın bütün kapılarının kapandığına da inanacaklardır. Benim uğraştığım, kapıların kapanacağından şüphe ettiğimden değil, zoria seçim kazanmanın imkânına vatandaşlarımın inanması ve buna gcire zihinlerin de ve harekederinde hazırlanmalarını önlemekrir. Ruhlar üzerinde çalışıyorum. Bu hastalığı tedavi edemezsek, alacağımız maddi tedbirler az semere verecektir vc va tandaşlar arasında gittikçe huzursuzluk olacaktıt. Vatandaşlar arasında huzursuzluk düşmanlığa \aracaktir. Vatandaşlar arasında huzursuzluk -beni dinleyen bütün Tür kiye halkına Ödemiş'ten söylüyorum- vatandaşlat atasında düşmanlık, sizi, iki cihan harbinden kurtardığımız memleketi, mutlaka felakete götürecektir... l'ürkiye'de se simi işiten bütün vatandaşlar, aranızda seçim yüzünden, seçimde zor kullanma yü zünden düşmanlık çıkıp, memleketin felalcete götürülmesine, devletin başında bulu nan vatandaş olarak, bütün kuvvetimle muka\'emct edeceğim.
• Tarafsız devlet başkanı t u t u m u ile Ö d e m i ş ' t e söylenen sözlerle g ö z e çarpan iyimserlik, d a h a sonra T i r e ' d e d c s ü r d ü r ü l ü y o r d u :
Demokratik rejimin hastalık devrinin sonlarındayız. Ya geçiriyoruz, ya geçirmemiz çok yakındır. Büyük vatandaş kitlesinin tesiri akında, siyasi partiler, haksızlıktan behemehal sakınacaklardır. H a k s ı z yola girmişlerse, geriye döneceklerdir. Siyasi partilerin emniyet \'e kanun içinde çalışmaları, hiçbir arıza ya uğramayacağından vatandaşlar tamamıyla müsterih olsunlar.
• A y d ı n ' d a k i k o n u ş m a d a iyimserlik d a h a artmıştı: Ben size dünyanın cennetlerini, memleket için istediğiniz bütün iyiliklerin tılsımlarını getirmiyorum. Onları siz bulacaksınız. Ben size bütün iyiliklerin bütün cennetierin anahtarlarını getiriyorum... Bir demokrasinin cemiyette in sana her şeyini, dünyanın ve vatanın bütün güzelliklerini haram eden, \'atanı insana cehennem eden kütür devrinin, sövme edebiyatının, hastalık buhranı nın sona ermek üzere olduğunu müjdelemek istiyorum. Ben size .selamet geti riyorum... Siyasi partilerden hiçbirisi diğerinden üstünlük, ötekinden fazla hak, ötekinden fâzla imtiyaz ve hiçbir sebep ve bahane ile kanundışı vasıtalarla meramına nail olmak yoluna düşmeyecektir. Bu çerçeveleri vatandaşlarınım hepsi kabul ettiği takdirde, karşısında bulunduğumuz güçlükleri halletmek kolay olacaknr... Seçim emniyeti, hile ihtimalini kaldıracağı kadar, zorlama imkânını da kaldıracaktır... Seçim üzerinde vatandaşları neticenin kabulünde tereddüte sevk edecek hiçbir açık kapı bırakılmayacaktır. Siz, futbol maçında gözünüzün en kızgın olduğu zamanda bir hakem düdüğü ile birbirinizden ayrılmaya alışmış.sınızdır. Gençler, siyaset münakaşaları içinde hangi parti hoşunuza giderse gitsin, birbirinize ve ailelerinize düşman olmamayı esas ahlak sayacaksınız... Benim bu seyahatlerde aradığım, bu işin .sonu nereye varacak diven vatandaşlarıma, vatanda huzurun mahfuz tutulacağını temin etmektir. Hiçbir sebeple vatandaşlarımın birbirinin boğazına sanlmayacağına, onları, memleketi ve bütün dünyayı ikna etmektir... Vatandaş, bir siyasi par tiye mensup olsun veya olmasın, siyaset adamlarının istedikleri yola sevk ede bilecekleri gibi gözü kapalı değildir. Bunu, siyaset adamlarına ispat ettiği gün, gerek iktidarda ve gerek muhalefette olsun, memleketi idare edenler ve gazeteler, vatandaşın başlı başına bir akl-ı selim, bir m u h a k e m e sahibi olduğunu takdir ettikleri g ü n , birçok mugalatalardan derhal kurtulacağız. Birçok doğru \'ollan kolaylıkla bulacağız... Ai'a seçimlere bütün partiler gire ceksiniz. Ara seçimleri, siyasi hastalıkları tedavi eden büyük ilaçtır. Ara seçim lere girmemek için haklı hiçbir sebep yoktur. Siyasi partileri haksız volda yürümekten siz men edeceksiniz.
• JVIuğla'daki k o n u ş m a d a , İ n ö t ı ü , kendisinin iç politikadaki r o l ü n ü d e açıklıyordu:
243
-•^•^
... Bu kısa zamanda büyük bir buhranı 9 4 7 T e m m u z ' u n d a g ö r d ü m . Karşıhldı itimatsızhk en büyük dereceye çıkmısu. .Senelerden beri yapılan bir haksız propagandaya göre, iktidar zalim bir zorba sınıfı inıi.ş gibi gösteriliyordu ve bu memlekette köklü bir kanaat haüne gelmiş olan eski haksızlık olarak, muhalefet azgın bir haydut imiş gibi görünüyordu... Siyaset münakaşasında muhakemesini tamamn'la kaybetmiş olanların birbiıicrine neler reva görebile cek hale geldiklerini belirtmeye çalışıyorum. İşte ben, bu ha\'ayı >enmek için ortaya girdim... Bu politika, siyasetin her meselesinde olduğu gibi bir yeni miınakaşayı, onun muhalefet için zararii olduğu münakaşasını doğurdu. Bu politi kanın lüzumsuz vc tâyda.sız olacağı fikri iktidar partisi içinde de vardı... Bu mü nakaşa, esas tabiatı itibariyle, iç polirikada anlaşma politikasıyla şiddet politika sının müsademesinden ibarettir. 949 buhranı, bu çaüşmanın \'üksck noktasıdır. Bu noktada, vaziyet şiddet politikasının üstün gelmesi şeklinde meydana çık mıştır. Bunun neticesi, tabiauyla memlekette birbirine karşı emniyetsizliktir. Bu yeni salha 12 l'emmuz günlerinden daha ehcmmiyedidir. Kanun telakkisi gibi, hangi kanuna ria\et olunacak \'e hangi.sine riayet olunamayacak telakkisi gibi, vatandaşlara "henüz rastgeldiğiniz )'erde değil, fakat seçim gibi muay)'en bir mevzuda, açık olarak haksızlığa emin olduğunuz hareketlere karşı kendiniz elinizden gelen her şeyi yapabilirsiniz" gibi, bir takım prensipler ortaya çıkanyor... Eğer sükûnede düşünürseniz, hanriayacaksınız ki, 947'den sonra şiddetli bir usul tutmak taraftarı olanlar, karşılarında ilk önce bertaraf edilmesi lazım olan engel gibi, beni bulmuşlardı ve Devlet Reisi'ni kendi politikasına karşı ge len adam olarak bütün tek hedef tutmak siyaset olmuştu. Nihayet, bu siyaset açıktan itade olunmuş, herkesin bikiiği bir siyasettir... İşin yeni bir dikkate ve muhakemeye değerii olan tarafı, öteki tarattır. Yani, 947'de demokratik bir re jimin karşılıklı hürmet ve anlayışa dayanarak yaşaması mümkün olduğuna ina nanların, "şiddet politikası iyi usuldür" kanaatine vardıktan sonra, -onların dakarşılarında mani olarak beni bulmalarıdır... Demek ki, şiddet politikası, başın dan kabul edenler ve sonunda oraya gelenler tarafindan aynı engel ile karşılaşı yor. Bu engel, devlet reisidir. Bu da tabii bir hadisedir. Kanunu müdafâa ile va zifeli olan adam, elbette ilk önce karşı\'a çıkacak adamdır... Bu rejim birbirine hürmet esasından ayrılacak, birbirine şiddet tatbik edecek yola girdikten sonra, yan yana iki evde, iki kardeşin nihayet birbirinin boğazına .sarılması kaçınılmaz bir nericedir. Ben, işte bu anda, \'atandaşlanmın arasına giriyorum... Aklınızı başınızı alın diye, günlerden beri bağırıyorum.
Husumet
Andı'ndan
V
Sıyrılamayan
Hemşerim:
Nuri
Oz-san
M u ğ l a Halkevi b a l k o n u n d a n yapılan bu k o n u ş n t a sırasında İ n ö n ü ' n ü n bir an n e r e d e ise hıçkırırnıışçasma sesinin titrediği, gözlerinin yaşardığı g ö r ü l d ü . B a b a m ı n m e m l e k e t i ıVIuğla'da bir g ü n kalındı. Oralı ve şimdi
o r a d a o l a n eski a h b a p Nuri ü z s a n ' ı ç o k s o r u ş t u r d u k . Bir türlü g ö z ü k m e di, o r t a y a çıkamadı. Belki g ö z ü k m e m e k için bir \erlere bile s a \ u ş m u ş t u . D P ' n i n içtiği H u s u m e t A n d ı ' n ı n e n g ö z y a ş a r t a c a k belirtisine s a n ı r ı m b ö y l e c e Ö z s a n ' d a rasdadık. "İçilen bir acı kahvenin kırk yıl h a t ı r ı " oldtığu S(')zünün \'ol açtığı uygarca t u t u m l a r a p o l i t i k a c ı l a r ı m ı z , anlaşılan kolay kolay ısı n a m ayacaklardı. B u g ö z y a ş ı d ö k m e belirtisi marazi bir d u y g u s a l l ı k d e ğ i l , sağlıklı bir hassaslığın, "Iveşke görebilseydik O z s a n ' ı " d e m e n i n bir türlüsü icii.
A r a seçimler k o n u s u n u , İ n ö n ü D e n i z l i ' d e yeniden ele aldı: " V a t a n d a ş ı , hava verir gibi türlü telkinlerle t a h a m m ü l
edemeyeceği
k a d a r d o l d u r d u k t a n s o n r a , seçim sandığının b a ş ı n d a n o n u almak, t a h a m m ü l e d i l m e z bir hale k o y m a k d e ı i ı e k t i r . " N a z i l l i ' d e k i k o n u ş m a n ı n ö z ü , yurttaşlara " B i r b i r i n i z e itimat e d i n i z " ö ğ ü t l e m e s i idi. E g e B ö l g e s i ' n d e her gittiğiniz y e r d e g ö r ü l e n kalabalığın ve c o ş k u n l u ğ u n bir b a ş k a yönü
de b u l u n d u ğ t ı n t ı , K u ş a d a s ı ' n d a n s o n r a d a h a iyi
s e z m e k kabil o l d u . Kalabalıktaki yurttaşların g ö ğ ü s l e r i n e bakıldığı z a m a n , epey bir kısmında D P rozetleri g ö r ü l m e y e başlamıştı. j\ulaşılan, m e r k e z i n g e n e l g e s i , nasıl o l s a İ n ö n ü ' y ü k a r ş ı l a m a y a çıkan halka b u r o z e t l e r d e n dağıtılması yönergesini parti yetkililerine \ e r m i ş b u l u n u y o r d u . Ilozellerin kime z a m a n h e m e n oracıkta, a\'aküstü, \ a n i m i z d a d a ğ ı t ı l m a k t a o l d u ğ u n u bile gö)rüvorduk. S ö k e ' d e , karşılayıp d i n l e m e y e gelenlerin bir kısmında, g ö ğ ü s l e r i a\'nı rozetler s ü s l ü y o r d u . İnc)iıü, "Iktna karşı en büyük m ü k â f a t , S ö k e ' d e va tandaşlarımı yan yana, o m u z omttza g ö ğ ü s l e r i n d e m e n s u p oldukları parti lerin rozetleriyle ve birbirleriyle şakalaşırken b u l m a k t ı r " d i y o r d u . H u s u met A n d ı ' n ı n u y g u l a n m a s ı n d a n D e m o k r a t Parti'nin kurucuları, ıl kurucu larının yakınları bir türiü v a z g e ç e m e m e k l e birlikte, partinin b ü y ü k ç o ğ u n l u ğ u , rozetlerini takarak d a olsa, İ n ö n ü ' y ü karşılayıp kalabalık içinde gör m e y e g e l m e k t e n ç e k i n m i y o r d u . Bu d u r u m karşısında, Ç e ş m e D P karargâ hından tarafsız g e ç i n e n b a s m a esinlendirilen y a z ı l a r d a , İ n ö n ü ' n ü n
l^ge
Böılgesi'ndeki söyle\lerinin (ineni \ e etkisini bir k a l e m d e sthra indirmek için " E g e ' d e \ a t a n d a ş l a r arasında düşmanlık hislerinin asla ıııe\ctıt olma dığı, bc)yle bir şey m e v c u t m u ş gibi göstererek telkinde bıilunanlarm c u m h u r b a ş k a n ı n a yanlış m a l u m a t s e r d i k l e r i " iddia edildi. B ö y l e c e \ e n i bir taktik kullanma y o l t m a gidilse d e , halka nicedir yapılmış b u l u n a n d ü ş ü n cesiz sa\'ilabilecek telkinler, başka başka partiden olanların k a l n e l e r i n i
245
ayırmaları, birbirlerinin d ü ğ ü n ü n e ya da c e n a z e s i n e u ğ r a m a m a l a r ı s o n u c u n u ç o k t a n yaratmıştı.
Ege'de
VI
Üç Haftada
32.000
Sözcük
Kimi gazetecilerin yaptığı hesaba g ö r e t ü m ü 3 2 . 0 0 0 s ö z c ü k t u t a n E g e B ö l g e s i ' n d e k i söylevlerinden s o n u n c u s u n u İ n ö n ü , 2 1 A ğ u s t o s ' t a İz m i r ' d e n ayrılmadan fuardaki A d a G a z i n o s u ' n d a verdi. Yakın tarihimizde ki olayları sıra ile g ö z d e n g e ç i r e n bir başlangıçtan s o n r a d e d i ki: " K ı r k s e n e d e n beri hiçbir dışarı hadise b i l m i y o r u m ki, bir iç buhranı ile beraber yürümesin ve o n u n l a beraber neticelenmesin. H i ç b i r b ü y ü k iç hadise b i l m i y o r u m ki, mutlaka dışarı bir hadiseyi davet e t m e s i n . " B u s o n söylevin iki ö n e m l i noktası vardı. Biri İ n ö n ü ' n ü n " M u h a l e f e t iktidara g e l d i ğ i t a k d i r d e , karşısında b u l u n a c a k partilere ş i m d i m u h a l e f e t i n h a i z o l d u ğ u emniyeti vereceğine dair t e m i n a t " istemesi; ö b ü r ü , Partisi'nin s e r b e s t seçimi k a y b e d i n c e i k t i d a r d a k a l m a m a n ı n 246
"Halk
mukadder
o l d u ğ u n u a n l a m ı ş " olmasını açıklaması idi. E u a r d a n ayrılırken, aşırı k e r t e d e c o ş a n halkın a r a s ı n d a n g e ç i p çıka b i l m e k pek z o r o l d u . Sivil e m n i y e t m e m u r l a r ı n ı n , hele E m n i y e t Amiri R a g ı p Bey'in birçok yeri sıyrık, ç ü r ü k , bere içinde kaldı. İ z m i r emniyet m ü d ü r ü d e , insan tufanı karşısında sanki aczini haykırdı. İ n ö n ü ' y ü g ü ç halle bir polis motosikletine bindirerek yol açabildiler.
• Bir hafta sonra İ s t a n b u l ' a gelen İ n ö n ü ' y e Teşvikiye Sağlık Y u r d u ' u d a hasta yatan Fevzi Ç a k m a k ' ı n hatırını s o r m a k kısmet o l m a d ı . Ç ü n k ü has tanın yanına g i r e m e d i . Ö t e y a n d a n . A l m a n H a s t a h a n e s i ' n d e yatmakta olan eski b a ş b a k a n Pe ker ziyaret kabul e d e m e y e c e k halde o l m a d ı ğ ı n d a n , İ n ö n ü , o n u n hatırını sorabilmek olanağını b u l d u .
Parlayarak
VII Boşalma
jhtiyaa
İ s t a n b u l ' d a n H a d ı m k ö y ' e g e ç e r e k bir askeri tatbikatta hazır b u l u n duk. T o p atışları, bunlara ilişkin a ç ı k l a m a \-e eleşririler ağır basıyor. İzleyi-
çiler arasında A m e r i k a n Askeri Y a r d ı m H e y e t i ileri gelenleri d e var. D o l a yısıyla, görevli subaylarımız bol İ n g i l i z c e k o n u ş u y o r l a r . M e s l e k vaşamındald eski t o p ç u l u k deneyimi ile izlenimlerini İ n ö n ü d e m i k r o f o n d a n d u y u r d u . Söylediklerini yanı başındaki s u b a y t e z elden İngilizce'ye aktarma ya başladı. B ü t ü n benzeri d u m m i a r d a çevirmenliğin bana k a l m a m a s ı , e n içten d i l e ğ i m olur. H e l e , havadan s u d a n beylik g ö r ü ş m e l e r dışında, tek nik terimlere g e r e k s i n m e g ö s t e r e n diyalogların t e r c ü m e s i n d e n irkilir, üs t e s i n d e n g e l e m e m e ü r k ü n t ü s ü n e kapıhrım. B u t a t b i k a t t a ü ç - b e ş k e z İ n ö n ü ile kısım kısım s o r u m l u l a r arasında u l a m u l a m sözlerin t ü m ü n d e çeviri b e n d e n başkalarınca h e m e n üstleniver i l d i ğ i n d e n , içim ö y l e s i n e rahat k i . . . D e m e m e k a l m a d ı . A n s ı z ı n , İ n ö n ü ' n ü n b e n i h e r k e s i n içinde ç a ğ ı r ı p p a y l a r m ı ş ç a s ı n a t o p gibi gürleyişi d u y u l d u : " H a l d u n , nerdesin, nerdesin.^" O y s a , ben h e p pek yakında i d i m , a m a ç e k i n g e n d u r u y o r d u m . B u , c u m h u r b a ş k a n ı n d a n u z u n c a h i z m e t yıll a n m d a y e d i ğ i m biricik, uluorta p a p a r a idi. H a d ı m k ö y ' d e n ayrılıp, o t o m o b i l l e D o l m a b a h ç e ' y e d ö n ü y o r u z . İ n ö n ü ö n d e , ş o f ö r ü n yanında. C u m h u r b a ş k a n ı n ı n çağrılısı olarak b u l u n a n (artık H a l k Parrisi'ni hâlâ t u t a n e n d e r b a ş y a z a r l a r d a n ) g a z e t e c i - r o m a n c ı E t h e m İ z z e t B e n i c e iİe b e n arkada o t u r u y o r u z . Saraya varıncaya d e k İ n ö n ü y o l d a b o y u n a arkasına d ö n m e vesileleri icat e d i p , paylayışına p i ş m a n m ı ş c a s ı n a g ü n l ü m ü aldı. İtiraf e d e y i m ki, İ n g i l i z c e m , k o l e j d e n sınıf arkadaşım Büyükelçi O r h a n Eralp'inld kadar m ü k e m m e l o l m a k şöyle dursun,*' herhangi bir Dışişleri ü s t d ü z e y m e n s u b u n u n k i g r a d o s u n a hiçbir z a m a n e r i ş m e m i ş t i r b e n c e . Yukarıda d e ğ i n d i ğ i m ç e k i n g e n l i ğ i m , b u n d a n d ı r . H o ş , b i z d e dil bilenlerin hepsi bildikleri dili anadih gibi bilirier ya! İ n ö n ü ' n ü n maiyetindckilere H a d ı m k ö y ' d e benim başıma
geleni
andırır p a r l a m a l a r ı p e k o l m a m ı ş t ı r denilebilir. A n c a k , 1 9 4 5 ' t e n s o n r a , özellikle iç p o h t i k a çalkantılarının b i r i k i m l e r i n d e n o l u ş m a t o r t u l a r ı , o bilinç altında belki b u y o l d a n b o ş a l t m a z o r u n l u l u ğ u d u y m a y a b a ş l a m ı ş tı. B e n z e r i çıkışmalara seyrek d e olsa sivil-askcr b ü t ü n arkadaşlar a z ç o k tanık o l u y o r d u k . H a d ı m k ö v ' d e k i , zincirin halkalarından biri sayılabilir di.
'
'
Nitekim, " Z o r l u ' n u n Ö y k ü s ü " başlıklı incelemesinde Büyükelçi S e m i h G ü n v e r 1958'de B i r l e ş m i ş M i l l e t l e r ' d e Kıbrıs'a ilişkin T ü r k tezinin h e y e t i m i z c e büyük başarı ile s a v u n u l m a s ı s ı r a s ı n d a E r a l p ' i n S h a k e s p e a r e ' i n Othe//o'sundan Perde I, S a h n e 3'ü sunuşu i ç i n " O r h a n E r a l p , o güzel Oxford ingilizcesiyle O l d V i c T i y a t r o s u sa natkârlarını a r a t m a y a c a k şekilde bu bölümü okumuş v e siyası K o m i s y o n ü y e l e r i n i n h a y r a n l ı ğ ı n ı k a z a n m ı ş t ı " der
(Güneş
gazetesi, 29 M a y ı s 1985).
247
i n g i l t e r e O r t a d o ğ u H a v a Kuv\'erieri K o m u t a n ı M a r e ş a l Sir VViUiam D i c k o n s o n ' u D o l m a b a h ç e ' d e k a b u l d e n , yine D o l m a b a h ç e ' d e basın m e n suplarıyla yapılan bir t o p l a n t ı d a n sonra, İ s t a n b u l ' d a n A n k a r a ' y a hareket ettik. Basın m e n s u p l a r ı n a seslendiği yaklaşık bir saat süren k o n u ş m a s ı n d a , î n ö n ü Ö7xllikle " M u h a l e f e t i n serbestçe faaliyet g ö s t e r e c e ğ i , fldcat şiddet p o ü t i k a s m a asla m ü s a a d e e d i l m e y e c e ğ i " noktası ü z e r i n d e d u r d u . Dış poli tika alanında gittikçe artan bir ö n e m aldığımıza d e ğ i n e r e k , b u n u n ulusça g ö s t e r d i ğ i m i z beraberliğin bir s o n u c u o l d u ğ u n u söyledi. Ankara'ya d ö n e r k e n , î n ö n ü trende bir vesile ile b a n a "Kuvvetli bir ço ğunlukla bir devre daha iktidarda kalırsak, o n d a n sonra işler normal hale, y o l u n a g i r e r " dedi. İ n ö n ü ' n ü n basın t o p l a n ü s m d a k i sözlerine karşı Bayar'm yanıtı şu oldu; " İ n s a f edilsin. Ivim k i m e ş i d d e t g ö s t e r m i ş ve baskı yapmıştır? K i m kime şiddet g ö s t e r m e y e , baskı y a p m a y a m u k t e d i r d i r ? "
"Kurbanın 24S
VIII Olam
Paşam!"
î n ö n ü ' n ü n I Kasım meclisi açış söylevi bile H u s u m e t A n d ı ' n a biraz ilişiyordu; " S e ç i m d e z o r k u l l a n m a halinin belirmesi, m e m l e k e t i n ü z için bir talihsizlik o l m u ş t u r . " Seçimlerin d ü r ü s t l ü ğ ü üzerine söylevde şu gü\'ence yer alıyordu; " İ y i niyet sahibi fakat ves\-eseli vatandaşların yüreğin d e dahi s e ç i m d e hile imk;înı o l m a d ı ğ ı inancını yerleştirmelidir. B u n u n için seçim k a n u n u n d a ne kadar tedbir alınsa y e r i n d e d i r . " S ö y l e v d e n sonra î n ö n ü meclısteld C u m h u r b a ş k a n l ı ğ ı S a l o n u ' n a geçti. Amerika'nın askeri yardım y a p m a k t a o l d u ğ u ülkelerde yardımın s o n u ç ve yararlarını yerinde incelemek ü z e r e dolaşarak Ankara'ya da gelen Jenner, F e r g e s o n ve G r e e n ' d e n kurulu bir senatör g r u b u n u , A m e r i k a Büyükelçisi W a d s w o r t h \-e İktisadi İşbirliği Türki\-e temsilcisi D o r r ' l a biriikte kabul etti. Senatöriere d e n i z kuvvetlerimiz adına T u ğ a n ü r a l Rıfat Ö z d e ş mihmandariık (konukçttktk) edivordtt. K o n u ş m a u z u n c a s ü r d ü . Kapitülas\'onlar, de\'letçilik, özel girişim gibi konulara değinildi. İ n ö n ü ' n ü n açıklaması bitince, senatörierin saloiıdan ayrılmaları üzerine birkaç dakika içeride kalan Amiral Ö z d e ş , " K u r b a n ı n o l a m P a ş a m " diyerek, î n ö n ü ' n ü n kontışma\'i y ö n e t m e d e k i becerisi karşı sında d u y d u ğ u hayranlığı belirtti. î n ö n ü senatörler ü z e r i n d e bıraktığı izlenimi merak ediyordu. Senateırler, meclisteki b u l u ş m a d a n sonra A m e r i k a n Askeri Hc\'eti Başkanı G e n e ral M c . B r i d e ' a çağrılı idiler. Ben oraya ç a ğ r ı l m a d ı ğ ı m için, senattirlerle
g ö r ü ş m e m e olanak yoktu. K o n u k ç a Amiral C)zdeş'e telefon ettim. O , ak şam .senatörlerden ikisi ile Süreyya P a v y o n u ' n d a y e m e k yiyeceklerini söy ledi. B e n d e p a v y o n a gidip, bir başka m a s a y a o t u r d u m . S o n r a , m e r d i v e n b a ş ı n d a Ö z d e ş ' l e a y a k ü s t ü k ı s a c a b u l u ş t u k . Başı h a f i f d u m a n l ı o l a n Ö z d e ş ' i n s ö z c ü k l e r ağzından d ö k ü l ü y o r gibi: " İ n t i b a çok m ü s a i t . . . Büyük a d a m d i y o r l a r . . . C a n ı m e f e n d i m , b i z d e b ü y ü k a d a m var a m a , o araya g i r e n l e r y o k m u . . . m i d d l e m a n ' 1er... O n l a r işi b o z u y o r . " A m i r a l i n ne d e m e k istediğini anlayabilmek g ü ç t ü a m a , bir b u ç u k ay s o n r a kendisinin D e m o k r a t Parti'ye girdiğini g a z e t e l e r d e okuyacaktık. S e n a t ö r l e r i n ziyareti, hava birliklerimizin tepkili V a m p i r e uçaklarıyla güçlendirilmeleri ve büyük bir radar ağının ktırulmasına girişilmesi sırası na rastlıyordu. IX "Vay, Arkam!"
mı^
D e v l e t adamlarınca yakınlarının kayrılmasını serbestçe eleştirmek için basının elinde ne olanaklar b u l u n d u ğ u n u , kasımın ilk haftasında ortaya k o n u l a n bir örnekle g ö r d ü k . D e m o k r a t Parti'nin yeni o r g a n ı , altı aydır çı kan Zafer gazetesi idi. G a z e t e n i n Ö m e r İ n ö n ü hakkındaki bir yazısı ü z e rine. Bayındırlık Bakanlığı, İstanbul T e k n i k Üniversitesi ile A m e r i k a ' d a P a s e d e n a Ü n i v e r s i t e s i ' n d e n yetişmiş bu yüksek m ü h e n d i s i n , nitelikçe bir ç o k benzerinin b u l u n d u ğ u Karayolları U m u m M ü d ü r l ü ğ ü ' n d e 7 0 0 lira aylıkla çalışmasında o l a ğ a n ü s t ü bir şey o l m a d ı ğ ı n ı r e s m e n açıkladı. O y s a , tek parti z a m a n ı n d a ö r n e ğ i n I 9 3 3 ' t e , Refii Bayar adlı g e n c i n İktisat Bakanlığı'nın girişimiyle k u r u l m u ş Milli Reasürans Şirketi u m u m m ü d ü r i ü ğ ü görevini, o z a m a n ı n parasıyla 2 . 0 0 0 lira maaşla çevirdiği -fısıltısı- ku laktan kulağa ulaşmıştı. G ü n ü n koşulları altındaki ttiremize g ö r e g a z e t e l e rimizde bu k o n u d a herhangi bir haber çıkması pek b e k l e n e m e z d i , lîtınd a n ö t ü r ü , ne vaktin milletvekili m a a ş l a r ı n ı n beş misli o l a n 2 . 0 0 0 rakamının g e r ç e ğ e u y g u n l u k derecesini, ne d e delikanlının ö ğ r e n i m duru m u ile yeterliliğini, k a m u ö ğ r e n e b i l d i . A m a ç k i m s e n i n kazancı ü z e r i n d e d u r m a k o l m a d ı ğ ı n a g ö r e , bu ulak ö r n e k , yalnızca d e m o k r a s i n i n açıklık sağlamaktaki yararını g ö s t e r m e y e eh-eriyordu.
X.
Rır
îhhar
9 K a s ı m ' d a C e l a l Ba\'ar'ın K â z ı m Ö z a l p aracılığı ile bir baş\'tırıısu o l d u . B u n u n ö\-küsünü î n ö n ü ' n ü n aşağıdaki n o t u n d a n okııvalım:
249
25»
9 Kasım 1949 Hilmi Uran, Tc\fık Fikret Sılay, Faik Ahmet Barutçu ve Nihat Erim'le bera ber akşam yemeğindeyiz. Kâzım Özalp'in acele mülakat istediğini haber \'erdi1er. Yemeğin sonunda geldi. Celal Bayar kendisinden akşam üzeri pek acele ola rak mülakat istemiş ve bazı günlük hadiseler üzerine ehemmiyetsiz şeyler söyle miş. Bunları naklettikten sonra, yemeğin sonunda, hizmet çekildikten sonra, konuşacak şeyleri olduğunu ima etti ve biraz sonra şunları anlattı: B. Celal Bayar'a son seyahatinde, trende şimdi Millet Partisi'nde olan bir milletvekili gelerek, yalnız ve mahrem konuşmak istediğini ve adını başkasına bildirmemesini söyleyerek şu malumatı vermiş: Millet Parri.si ileri gelenlerinden Osman Bölükbaşı, Fuat Arna ve İzzet Mühürdaroğlu; Sadık Aldoğan'ın da hazır bulunduğu bir konuşma esnasında. Celal Bayar'ı imha ederek, bu hadiseyi Halk Partisi'nin yaptığını Mareşale bir beyanname ile ilan ettirip, memlekette maksatlanna varmayı düşünmüşler. Fakat, bu halde İsmet İnönü ve hükümet vaziyete hâkim bulunacaklarından, muhtemel karışıklıkları ve tepkileri bastırabilirler diyerek, suikastın İnönü'ye yapılmasını tercih etmişler. Bu takdirde, hem iktidar İnönü'nün kaybolmasıyla zayıflayacak, hem de hadise Demokrat Parti'ye isnat oltınarak, yine Mareşal tarafindan bir beyanname çıkarılıp, bu partinin felaketi hazırlanacak diye mütalaa etmişler. Celal Bayar, bu adamların bunu yapacak istidatta olduklarını ve zaten Fuat Arna'nm, eğer Milli Emniyet'ten masrafinı almıyorsa, menbaı malum olmayan masraflar yaptığını sözlerine ilave etmiş. Bu işte komünistler fâal rol oynayabilirler; onlar adamı ve vasıtayı tedarik ederek, politikacıların tasawuıiarının tahakkuku imkânını hazırlayabilirler, demiş. Bayar'm ricası, Özalp'in bu malumatı bana iblağ etmesi olmuştur. Celal Bayar kendisine haber veren adamın meseleden Milli Emniyet Müdürü B. Naci'ye de bahsettiğini söylemiştir. Özalp, konuşma esnasında. Celal Bayar'a haber veren milletvekilinin adım öğrenmek için iki defa teşebbüs etmiş ve O l a l Bayar ikisinde de ismi söylememiştir.
• K a s ı m ortalarında açığa vurulan
bu suikast haberi g a z e t e sütunlarını
bir ay kadar besledi. C o ş k u uyandırıcı o l m a l d a biriikte haberin alınyazısı, tavsayarak s o n a ermekti.
•
Yine k a s ı m d a , g e ç i m z o r l u ğ u içinde b u l u n d u ğ u n u n kimi gazetelerdeki d e m e ç l e r i n d e n anlaşılması üzerine bir süre ö n c e S a k a î l ü k ü m e t i ' n c e ken disine aylık b a ğ l a n m ı ş btılunan Bayan M a k b u l e ( A t a t ü r k ' ü n kız kardeşi) A n k a r a ' d a k i arsalarıyla o t o m o b i l ve r a d y o s u n u D a r ü ş ş a f a k a ' y a b a ğ ı ş ladığını bildirdi.
1950 "14 MAYIS GÜNiŞİ' I
O
Marsh ali
Tardımı
n ü m ü z d e k i seçimleri k a z a n a c a k parti için, İktisadi İşbirliği Türkiye Temsilcisi Russel D o r r ' u n 1 0 M a r t ' t a yaptığı basın toplantısındaki sözleri can alıcı nitelikte olsa gerekti. T e m s i l c i , şimdiye dek Marshall Planı ala nındaki çabaların d a h a ç o k planlaştırma vc m a k i n e g e t i r t m e evresinde buI m ı d u ğ u n u söyledi. İlk s o n u ç l a r ancak birkaç ay sonra alınmaya başlayaçaktı. Yine D o r r ' u n eklediğine g ö r e , g e r ç e k sonuçların alınması ild yıl .sü recekti. B a k a l ı m , planın n i m e t l e r i n e mirasçı o l u p , ürünlerini d e v ş i r m e k kime nasip olacaktı?
II îc Siyaset Bazı yerleri sel baskınına uğrayan Eskişehir'e y a p t ı ğ ı m ı z g e z i , ulak öl ç ü d e d e m o k r a t i k gösterilere yol açmadı d e n i l e m e z . 9 M a r t ' t a ilin genel meclis s a l o n u n d a g ü n ü n k o n u s u ü z e r i n d e açıklamalar dinlenip görüşül d ü . B u sırada D P il ikinci başkanı ile y ö n e t i m k u r u l u n d a n bir üye ve D P Eskişehir milletvekili K e m a l Z e y t i n o ğ l u d a o r a d a idiler. B u üç zatın bulu n u ş u toplantıya b a m b a ş k a bir çeşni kattı. K o n u ş m a l a r , ses t o n u n u n epey yükselmesine, h ü k ü m e t e ileri geri çıkışılmasına, s o n u n d a İ n ö n ü ' n ü n " b u iş politika m e v z u u y a p ı l m a s ı n " d e m e k z o a ı n d a kalmasına kadar vardı. 2 N i s a n ' d a b i z , A d a n a ' d a b u l u n u y o r d u k . C H P G e n e l B a ş k a n Vekili H i l m i U r a n ' ı n seçim b ö l g e s i Seyhan o l d u ğ u n a g ö r e , i s t a s y o n d a pek coş kun gösterilerle karşılanışımız, biraz b u n a yorulabilirdi. Anra, kalabalığı görenlerin hepsi, A d a n a ' d a şimdiye dek b u n u n b e n z e r i n e rastlanmadığın da birliktiler. Söylentiye g ö r e böylesi A t a t ü r k ' e bile yapılmamıştı.
25i
Halkevi salonundaki k o n u ş n ı a s m d a î n ö n ü " 1 2 T e m m u z b e y a n n a m e si, siyaset mücadeleleri arasmda en dai' ve en az hudutlar içinde irimadı tesis e d i y o r d u . B u , iki taratlı \ e karşdıkh hak tesliminin ve kar.şıhkh vazife telakkisinin ifadesi idi. B u n d a taratların siyasetleri \ e p r o g r a n d a r ı , talepleri \'e tenkitleri, mücadeleleri \ e gayeleri asla zarara u ğ r a t d m a m ı ş t ı . Btt zihni yet terk olunnıu.ş ve bu b e y a n n a m e n i n tek taraflı bir borç senedi o l d u ğ u telakkisi, bir siyaset, parti bünyesine felsefe olarak yerleştirilmiştir. T a b i î , b e y a n n a m e n i n üzerinde m u t a b ı k kalınan ruhu ve m a n a s ı , tamamiyle zıt istikametlere ve zıt nericelere yönelrilmiştir. Değişiklik, m a d d i o l m a k t a n ç o k d a h a geniş ve çok daha ehemmiyetli olarak, manevi ve ruhi s a h a d a vuku b u l m u ş t u r " dedi. Şunları da ekledi: " Ş i m d i , bu s e ç i m d e m e m l e k e t i n karşısına, iç politika olarak, karşı karşıva iki m e v z u k o n m u ş t u r : Başlıca muhalefetin, şiddet prensipleri ve şiddet usulleriyle m e y d a n a çıkan iç poli tikası ve b u g ü n k ü iktidar partisinin iç politikada t a h a m m ü t ve u z l a ş m a si yasetini, memlekerin h u z u m için esas t u t m a s ı . . . " H i l m i U r a n ' l a birlikte A d a n a ' d a n ayrılarak y o l u m u z a d e v a m ettik. T r e n d e ö ğ l e y e m e ğ i yenildiği sırada, İ n ö n ü bir ara orta\'a d o ğ r u şöyle seslendi: " H i l m i B e v ' e , 'Yahu s e ç i m b u , nasıl t e m i n edersin?' d i y o r u m . O , 'Yok, e m i n i z , k a z a n a c a ğ ı z ' ce\'abını v e r i y o r . " U r a n , bu g ü \ e n i n d e güI ü mseye re k di re ni y o rclu.
Bir Demet Kalhıtıiistii
DP Milletvekili
Adnyı
Seçimler yaklaştıkça, göni^illerinde aslan yatan seçkin asker \ e b a ş ı b o zuk kimi k a m u görevlilerimiz birer ikişer ortaya çıkıyorlardı. K u r m a y Al bay Seyfi Kurtbek'in askerlikten kendi isteğiyle çekilmesinden s o n r a . Kor general Fahri Belen ile General S a i m Ö n h o n , kısa aralarla uğraşlarından ayrıldılar. H e p s i n d e n ilgi çekici olanı, Yargıtay Başkanı Halil O z y ü r ü k ' ü n d u r u m u idi: H u s u m e t A n d ı ' n ı n içildiği g ü n l e r d e iktidar çevrelerince dü şüncesi sorulan başkan, gerçi, hu andın D e m o k r a t Parti'vi kapatmayı vasal kılacak vahamette o l d u ğ u fetvasını s'ermişti. A m a , kanısını o biçim belirt miş olması, sayın adliyeciyi bir \'andan cia " ş a h s ı itibariyle D e m o k r a t Par tiliye sempati g ö s t e r m e k t e n ve bu partinin aday listesinde yer a l m a k " t a n ' alıkoyması g e r e k m e z d i ; nitekim e t m e d i . Belki General Ali Fuat Cx'besoy gibi, Özyürtik'ün de -ayrıca- bir bildiği \'ardı. Ö r n e ğ i n , Danıştay Başkanı İsmail Hakkı Göreli'ye D e m o k r a t Parti el altından duyurnutştu kı, parri Y a r g ı t a y b a ş k a n ı n ı n 21 N i s a n 1950 tarihli Z o f e r g a z e t e s i n d e k i d e m e c i .
listesinde milletvekili adayı ilan o l u n m a y ı k a b u l ederse, kendisinin 14 M a yıs'tan sonra c u m h u r b a ş k a n l ı ğ ı n a seçilmesi d ü ş ü n ü l m e k t e d i r . N e y e yarar ki, uğraştaşı Ö/.yürük'teki u z a k g ö r ü ş l ü k t e n y o k s u n b u l u n d u ğ u anlaşılan G ö r e l i , bu öneriyi kabul etmedikten b a ş k a , t u t u p C u m h u r i y e t H a l k Parti si hstesine girmişti. B ö y l e bir öneri, Bayar'm isteği ü z e r i n e . Profesör Sıddık Sami O n a r ' a da g a z e t e c i C i h a t B a b a n aracılığı ile y a p d m ı ş , a m a kabul g ö r m e m i ş t i (Ci hat B a b a n , Politika Galerisi, 1 9 7 0 , sayfa 4 8 - 4 9 ) . Kandırılan C e b e s o y ' u n , D P ' y i d e s t e k l e m e s i n e karşılık, kendisini C u m h u r b a ş k a n ı yapacakları vaadini c i d d i y e a l m a k l a g ö s t e r d i ğ i saflık, yirmi d ö r t yıl sonra dolaylı biçimde B a y a r ' m kalemiyle sergilenecekti. 1 9 7 4 ' t e Bayar Günaydın g a z e t e s i n d e yayımlattığı " B a y a r Y a z ı y o r " başlıklı dizinin 4 6 sayılı b ö l ü m ü n d e b u n u şöyle itiraf edecekti: "Parti g r u b u görüşmeleri s ü r e r k e n , bazı haberciler meclisten çıkıyor, Ankara Palas salonlarında ha ber bekleyen meraklılara bilgi taşıyordu. B u sırada yanıma rahmetli g e n e ral Ali F u a t C e b e s o y geldi. H e y e c a n l ı ve telaşlı g ö r ü n ü y o r d u . K u r t u l u ş Savaşı g ü n l e r i n d e n beri vakından t a n ı d ı ğ ı m b u arkadaşımı karşıladım. H e m e n s ö z e başladı: ' H a b e r l e r iyi d e ğ i l ' dedi. ' N e gibi?' diye s o r d u m . ' G r u p t a c u m h u r b a ş kanlığına seni .seçiyorlarmış!.. A m a n Celal Bey, seni dinlerler, git bu işi önle... Beni seçtir.' B u sefer ş a ş m a k sırası b a n a geldi. B u eski arkadaşıma ne demeliydim? D e m o k r a s i d e n beklenen fazileti anlatmanın yeri değildi. Tesir altında kalmış olmamaları için d e b u r a d a o t u r d u ğ u m u s ö y l e y e m e z d i m . B u nazik anı hangi sözlerle geçiştirdiğimi b u g ü n gerçekten hatırla m ı y o r u m . {Ben de Taz-dım adlı yapıtın basılacak 9 ' u n c u cildinden yararla nılarak bu diziyi B a y a r ' m kaleme aldığı, dizinin her b ö l ü m ü n ü n başına eklenmiştir.) C i h a t B a b a n d a , o t u z üç yıl sonraki " A n k a r a P a l a s " başlıklı bir yazısın d a şöyle d i y e c e k t i : " . . . B a y a r ' ı n c u m h u r b a ş k a n ı o l m a s ı için y ü r ü t ü l e n k a m p a n y a bu o t e l d e cereyan etti. C) tarihte c u m h u r b a ş k a n l ı ğ ı n a s o y u n a n ların hevesleri bu otelin salonlarında b ö ğ ü r l e r i n d e kalmıştı." {Son Hava dis, 3 0 E k i m 1 9 8 3 ) . D P adayları arasına katılanlardan pek dikkatimi ç e k e n biri, 1 9 3 8 ' d e A t a t ü r k ' ü n vefatı ü z e r i n e İ n ö n ü ' y e " M a n i zail o l d u , artık teşriki mesai edebiliriz" kolaylığını g ö s t e r e n emekli general Ali İhsan Sabis'ri. 1 9 3 0 ' d a C u m h u r b a ş k a n h ğ ı Dairesi m ü t e r c i m l i ğ i n d e n ayrılarak Ulus g a z e t e s i n d e u z u n süre yazı yazdıktan sonra, B a s m - Y a y m U m u m M ü d ü r l ü ğ ü ' n d e B a ş m ü ş a v i r l i k ' t e b u l u n m u ş olan Burhan B e l g e ' y i , 1 9 4 6 seçim lerinde D e m o k r a t Parti E g e B ö l g e s i ' n d e n aday göstermişti. B e l g e o d ö n e m milletvekili seçilemecii. Pohtikadaki alın yazısı sürekli bir raldcas (sar-
253
kaç) hareketi ile çizilen B e l g e , 1 9 5 0 ' y e d o ğ r u yeniden H a l k Partisi d o ğ rultusuna yönelmiş b u h m u y o r ; s o n zamanlarda çıkarmaya başladığı Siyasi Mektup adındaki iki saytalık mini mini d e r g i d e z a m a n z a m a n D e m o k r a t Paıti'nin "treni k a ç ı r d ı ğ ı " s o n u c u n a bile varıyordu. İleride yeniden D P ' y e d ö n ü ş yapıp bu kez kazanınca, 2 7 Mayıs 1 9 6 0 ' t a ö b ü r milletvekili arka daşlarıyla birlikte politikaya veda edecekti. I<jsa z a m a n d a sıçrama g ö s t e r e r e k , D P listesinde Eskişehir " b a ğ ı m s ı z " milletvekilliği a d a y l ı ğ ı n a ulaşıveren G e n e r a l Ali F u a t C e b e s o y , 3 0 N i s a n ' d a yeni partisinin o d u n p a z a r ı n d a yaptığı m i r i n g d e , minnet b o r c u n u , kalabalık ö n ü n d e bazı özdeyişlerle karınca kararınca ö d e m e y e çalışıyordu: " T a r i h e g e ç e n insanlar sadece milletlerine ve memleketlerine h i z m e t et miş saydırlar. B u gibi insanların vazifesi, yaptıkları h i z m e t t e n s o n r a m ü t e m a d i y e n ö v ü n m e k ve kendini ö v d ü r m e k d e ğ i l , ö l ü n c e y e kadar milletin hizmetkârı olarak kalmak, kendileri hakkındaki h ü k m ü milletimizin ve ta rihin kadirşinaslığına b ı r a k m a k t ı r . "
İ z m i r ' e d o ğ r u 2 Mayıs akşamı yola çıktık. D a h a biz F)skişehir'den g e çerken, Za/l-r gazetesi " Ö z e l T r e n d e n S e ç i m P r o p a g a n d a s ı " feryadını ko parmıştı. A m a , ertesi g ü n , Alsancak İ s t a s y o n u ' n d a k i karşılayıcılar arasın da, g e ç e n a ğ u s t o s t a k i n i n tersine, bu kez D P İzmir l^aşkanı Dr. E k r e m H a y r i Ü s t ü n d a ğ g ö z e ç a r p ı y o r d u . G ö z e ç a r p a n bir başka h u s u s , î n ö n ü ' n ü n , son l')ge g c z i m i z d e k i n e kıyasla d a h a başka bir ruh haleti içinde b u l u n d u ğ u idi. İ s t a s y o n d a n i ^ e m i r k o n a k ' m alt kat s a l o n u n a birlikte girdi ğ i m i z gazeteciler c u m h u r b a ş k a n ı n ı n çevresini sarmışlardı. G ü l ü ş e r e k , şa kalaşarak h o ş b e ş edildi: Dolaştığını bütün yerlerde herkesi sükım içinde seçim gününü bekliyor gördüm. Bütiın dünyada politika at yarışlarına benzer. At meraklısı bir Macar asilzadesi, hay\'anının koşusunu sonuna kadar takip etmiş, birinciliği kazandığı nı görünce heyecanından ölmüş. Bizim geçirdiğimiz seçim yarışında da geçen lerde böyle bir \'aka olmuş. At yarışının hususiyeti budur. İnsan bazen kaybe der. Şimdiden, bundan bir hafta sonraki seçimlerin sonucu ne olursa olsun, ka dere boyun eğmek lazım gelecektir-. Sandık başlarına emniyede gideceğiz. Her tarafta bu emniyeti müşahade ediyorum. Şansımız olur da kazanırsak, yeni bir hamle yapacağız... İktidarda iken bütün tenkitlerinize tahammül ediyorum. Hele bir karşınıza geçeyim de görün bakayım. Ben bu mevkie yumuşak koltuk tan gelmedim. Hep mücadele ede ede, uğraşa uğraşa geldim. Bu davada tuta cağım yol şudur: Hesapsız sabır, hiçbir güçlük karşısında eğilmeyen sebat. Muhalefeti kastederek " B e n bunları venerim ve siz de beni beğcnirsi-
İ l i z " diyen İ n ö n ü , şunu ekledi: "Seçimiei"den b ü y ü k bir milletin b ü t ü n ol g u n vasıflarıyla ç ı k a c a ğ ı z . " B e l e d i y e b a ş k a n ı n d a n yarınki
konuşmanın
C u m h u r i y e t M e y d a n ı ' n d a olacağını ö ğ r e n d i k t e n s o n r a , şöyle ekledi: " İ z mir, b e n i m en ç o k s ö z söylemiş o l d u ğ u m yerdir. İ z m i r d e , b a n a en çok s ö z s ö y l e n e n yerdir. B e n burada muhalefeti d o s t l u k l a y e n e c e ğ i m . ( ) mey dan ve A t a t ü r k heykelini ben a ç m ı ş t ı m . O m e y d a n d a bana ç o k iltifat edil miştir. Yine o m e y d a n d a söylenenlere yarın cevap v e r e c e ğ i m . " D e m o k r a t Parti listelerinde kaç tane kadın aday b u l u n d u ğ u s o r u s u n a " i k i " yanıtını alınca, " D e m e k ki, biz o n l a r d a n altı misli fazlayız. M e d e n i yette ve inkılapta altı misliyiz. Yeni T ü r k i y e ' n i n ü ç - b e ş vasfı varsa, onların b a ş ı n d a , hanımlara tanıdığımız haklar g e l i r , " d e d i . İ z m i r , M a n i s a ve Balı k e s i r ' d e n başka bir yere gidilip g i d i l m e y e c e ğ i n i s o r a n g a z e t e c i l e r e , İ n ö n ü , 1 9 4 9 A ğ u s t o s ' u n d a aynı D e m i r k o n a k ' t a , t e n h a d a , acı acı bizlere söylediği bir S()zü, şimdi larife yollu tekrarlıyordu: " B u m ü h i m haberdir. G a z e t e c i lik y a p ı y o r s u n u z , s ö y l e y e m e m . P a s a p o r t alabilir m i y i m , a l a m a z m ı y ı m , b i l m i y o r u m . B e n buraya G a r p C e p h e s i k u m a n d a n ı olarak g e l d i m . İzmir'i d o l a ş m a k için b a n a p a s a p o r t vermeye kalktılar." İ n ö n ü , seçimi yitirmesi şıkkı ü z e r i n d e şöyle d u r d u : Ben şimdi muharebe meydanında bulunan bir kumandan gibiyim. O vazi fenin icaplarını yerine getirmek ve bunu vatandaşlarıma anlatmak için canla başla çalışacağım. Bir gün milletim "aruk senin zamanın bitti" dediğinde, ona minnettar olacağım. Ben muharebe meydanında dolaşırken, bir arkadaşımı hasta görürsem, canım sıkılırdı. Çünkü, vazifesini yapamıyordu. Böyle halde dahi \'azifesini yapmayanları ben affetmem. O gün vazifesini yapmazsa, ne za man yapacak? Bütün ömrümüz muharebeyi kazanmak için vazife başında bu lunmakla geçmiştir. Bu sebeple ihtiyarımla memleketimi türlü ihtimaller karşı sında bırakıp gitmem. Çekilirim anıma, bu defa karşıya geçer, mücadele eder, uğraşırını. Her iki taraf karşısındakini kuvvetli görmektedir. Seçmen ne düşü nüyor, neye karar verecek belli olmaz. Bu böyledir diye seçmene darılmak ol maz. İzmir'e çok müteşekkirim. Benim için çok şey söylenmiştir ama, yıkıcı bir tezahür olmamıştır. G ö r ü ş m e ş u sözlerle s o n a erdi: " S e ç i m i k a y b e t s e m d e , k a z a n s a m d a , ' G ö r d ü n ü z m ü ? ' d i y e c e ğ i m ; 'Bir daha b e n i m kadar sabırlısını bulamazsı nız. Bu şeref b e n i m . Bir d a h a elinize fırsat g e ç m e z ! " B u sözlerle belirtilen g ö r ü ş ü n g e r ç e ğ e ne denli u y g u n d ü ş e c e ğ i n i o s a ğ kaldıkça, ilerde g ö r e c e k t i k . Yirmi üç yıl b o y u n c a . . . İ z m i r ' d e O r d u e v i ' n i ziyaretimiz sırasında üste g e l e n askerlerle k o n u şulurken, İ n ö n ü , K o r g e n e r a l Hakkı A k o ğ u z ' a takıldı; askeriik m e s l c ğ i n deki üst-ast ilişkisiyle d e m o k r a t i k y a ş a m d a rol alan tarafların ilişkilerini kı yaslayarak, aradaki ç e l i ş m e y e " H e r emrinize ' B a ş ü s t ü n e ! ' diyen y o k " sö-
zü İle d e ğ i n d i . Korgeneralin " P a ş a m .siz yirmi beş senedir bu işin içindesi n i z " cevabmı serdiğini a n u n s ı y o r u m .
• Haklı olarak ö \ ü n d i i ğ ü s a b r m sınırına İ n ö n ü on beş yıl s o n r a varacaktı denilebilir. 2 7 Mayıs Devrimi ardından yapılacak ilk genel seçimin s o n u ç larının z o r u n l u kıldığı 1 9 6 1 - 1 9 6 5 arası k a r m a h ü k ü m e t l e r i n i n b a ş ı n d a b u l u n m a k \ a m a n özveri isteyen bir sivil kahramanlıktı. Yalnız kaldıkça za m a n z a m a n " K o a l i s y o n ortakları t a m fiyasko halinde; kimseyi g ö r m e k ist e m i y o m m , " " Ç o k sıkıntı veriyor bu Yeni Türkiye Partisi, n a m u s belası y ü r ü t ü y o r u m . Ç^ok y o r u y o r b e n i " , " H e r k e s birbiriyle ihtilaf h a l i n d e " , " Ç o k g ü ç h a z m e d i y o r u m , b i l e s i n " , " İ ş i m g ü c ü m dert d i n l e m e k . Spritucl tarafından alıyorum. Yoksa b a v u l u m u alıp m e m l e k e t t e n k a ç m a k g e r e k " gibi sızlantşlaria duygularını açığa vuracaktı.-
Tek Sorun:
IV. "Koltuğa Kim
Oturacak?"
256
Ç a n a k k a l e ' d e k i k o n u ş m a s ı n d a , İ n ö n ü , d e m o k r a t l a r a şu soruyu yönelt mişti: " S e ç i m l e r i kaybettiği takdirde, d e m o k r a t l a r d a n seçilecek bir c u m h u r b a ş k a n ı n a . C u m h u r i y e t H a l k Partisi'nden kimsenin m ü r a c a a t e t m e mesi, hususi \ e resmi işi için kendisiyle k o n u ş m a m a s ı mı lazımdır.'" Arka sından, H u s u m e t A n d ı ' n ı n tartaklanışı g e l i y o r d u : " Ç a n a k k a l e l i l e r d e n şi kâyetim, k o n g r e l e r i n d e benle yersiz ve haksız kararlar verilmesine itiraz etmemeleridir." Bursa'da halkevinin b a l k o n u n d a n halka hitap eden İ n ö n ü , başta Savarona. D e m o k r a t Parti'nin öteden beri eleşriri k o n u s u yaptığı resmi taşıtlardan söz açarak soruyordu: " O t o m o b i l l e r i m o l m a s a , devlet bütçesi denkleşecek m i ? " B u n d a , kullandığı resmi araçları b u l u n d u ğ u makamın gereği saydığını mertçe tesHm eden ve " S i z iktidara gelirseniz o t o m o b i l ve benzeri taşıriart kullanmayacak mısınız?" d e m e k isteyen bir m e y d a n o k u m a vardı. Soruya, muhalefet kurucusu İ n e g ö l ' d e kaçamaklı bir karşılık vermekten başka çıkar yol g ö r e m e m i ş t i : " B i z e ancak T ü r k milleti sual sorar ve biz de o n a cevap vermeyi vazife biliriz." İkticiara geçerlerse resmi taşıt kullanıp kullanmaya cakları k o n u s u , kalabalık karşısında ustalıkla geçiştiriliyordu.
A/l/Z/iyet gazetesinde ç ı k a n iki y a z ı m : " Ç a ğ d a ş l a r ı A r a s ı n d a i n ö n ü " , 28 A r a l ı k 1974 ve " S a d e V a t a n d a ş
i n ö n ü " , 27 A r a l ı k 1975.
S o n dört yıldır yaptığımız b ü t ü n g e z i l e r d e o l d u ğ u gibi, bu kez d e , kafi lemiz irili ulaklı merkezlere girerken kalabalığın içinde kimi z a m a n arkada k a l ı y o r d u m . S a ğ d a n .soldan söylenenler h e m e n her yerde birbirini andırı yordu: "İhtiyarladı diyorlardı İ n ö n ü için; halbuki, bak daha maşallah ne ka dar d i n ç . . . " Yapılan propagandanın ne denli işlemiş o l d u ğ u bir çırpıda lark ediliyordu. Saçlarınım tamam olmasına karşın, kalabalıkta boşaıma \ e g ö z lerime bakarak, beni ünü artık iyice yayılmış bulunan saçları biraz d ö k ü k Nihat Erim sanıp eliyle birbirine gösterenlere rastladığım da o l u y o r d u . S o n d u r a ğ ı m ı z İstanbul'du.-^ Ertesi g ü n k ü T a k s i m meydanı söylevini D o l m a b a h ç e ' d e İ n ö n ü Hususi D a i r e ' d e ç o k l u k yemek yi\ip kitap o k u d u ğ u k ü ç ü k o d a d a n o t ettirdi. O g e c e kendisinin bir t u t u k l u ğ u vardı. Yakla şık bir sayfa yazdırdıktan s o n r a , " Y ı r t o n u " d i y o r , yeniden b a ş l ı y o r d u . T ü m c e l e r i güçlükle bir araya t o p l a y a b i l i y o r d u . Vakit ilerliyordu. "Kalsın o , bir başka kâğıt a l . " Saat ikiye dek böylece sürüp gitti. A n k a r a ' y a d ö n ü ş ü m ü z e yakın Patrik A t h e n a g o r a s D o l m a b a h ç e ' y e özel defteri i m z a e t m e y e geldi. Ayrılışında, " t a z i m l e r i n i n ve m u h a b b e t i n i n " c u m h u r b a ş k a n ı n a iletilmesini rica e d e r k e n " S e ç i m l e r d e muvaffak olmaları için d u a e d i y o r u m " dedi; elinde elimi t e ş e h h ü t miktarı t u t t u ; belki bu ve sile ile ayaküstü takdis edilmiş ya da k u t s a n m ı ş o l d u m . A l d ı ğ ı m emir ü z e rine birkaç saat sonra Fener'e dek g i t t i m . Patrikhane'nin arkası kol demirli b ü y ü k kapısı gıcırdayarak açıldı. İçeri g i r d i m . î n ö n ü ' n ü n bir karlını bı raktım, d ö n d ü m . B ü t ü n g e z i m i z b o y u n c a , î n ö n ü D e m o k r a t Parti'nin seçim bildirisini sabırsızlıkla bekledi. K o n u ş m a l a r ı n d a da b u n a ilişti. Fakat, bildiri her ne d e n s e geciktikçe g e c i k m i ş , biz ise her g i t t i ğ i m i z yerde o n u s o r m u ş t u k . Körpe d e m o k r a s i m i z i n bu kendine (izgü p ü r ü z ü , ilerde d e m o k r a s i m i z ka zalara uğraya uğraya kartlaştığında bile, sorun olma niteliğini kortı\acaktt. Çıka çıka, s o n u n d a varisi Halk Partisi'nee yayımlanan seçim bildirisinin eleşririlmesinden o l u ş m a bir belge 9 Mayıs'ta m e y d a n a çıkabildi. M e t i n , D P konuşmacılarının mitinglerde stizlü olarak ortaya attıkları vaatlerin kâ ğıt üstüne olanak ölçüsiüide en azını yansıtacak gibi düzenlenmişti.
Bu h a \ a içinde 14 Mayıs güneşi d o ğ d u . A k ş a m a d o ğ r u seçim sonuçlarının azar azar gelişini, ( C u m h u r b a ş k a n l ı ğı k ö ş k ü n d e dahili 18 ııımiaralı telefon orada o l d u ğ u için, 18 n u m a r a d e 3
K a r ş ı l a y a n k a l a b a l ı ğ ı i n ö n ü ' y e g ü v e n l e ve göğsü k a b a r a r a k gösteren V a l i Profesör Doktor F a h r e t t i n K e r i m G ö k a y ' ı n "işte P a ş a m i s t a n b u l ! " sözü ileride a ğ ı z l a r d a n eksik o l m a y a c a k t ı .
d i ğ i m i z ) bilardo masalı nöbetçi yaverliğinde izliyoruz. İ n ö n ü , G ü n a l t a y , E r i m , C H P G e n e l Sekreter Yardımcısı Barutçu, İçişleri B a k a m Erişirgil, C H P G e n e l Sekreteri D u r s u n o ğ l u ve Ankara Valisi Avni D o ğ a n , bitişikte ki o d a d a n geçilen y e m e k salonundalar.
25H
M a s a üzerindeki üç telefon b o y u n a işliyor. N ö b e t ç i Yaveri H ü s n ü H e per ü ç ü n e birden g ü ç yerişriği için. Genel Kâtip C e m a l Yeşil, Yaver Fikret Yüksel, D a i r e M ü d ü r ü V e c i h B e r e k e t o ğ l u , b e n , h e p birlikte k e n d i s i n e yardım e d i y o r u z . Z a m a n z a m a n yemek s a l o n u n d a k i l e r d e n biri-ikisi gelip bilgi alıyor; ya da telefonla k o n u ş u y o r . Yeni bir h a b e r g e l d i k ç e . H ü s n ü gi d i p , içeri arz ediyor. Bir ara Erişirgil, İ s t a n b u l ' u n elverişli o l m a d ı ğ ı anlaşılan s o n u ç l a n ü z e rine Vali F. K. G ö k a y ' l a g ö r ü ş t ü : " Y a h u , hani R u m l a r b i z e v e r e c e k t i ? " H a t t ı n öteki u c u n d a n ne cevap geldi b i l m i y o r u m . Yine Erişirgil, N i ğ d e Valisi ile g ö r ü ş t ü . Aldığı cevap üzerine bir uyarıda b u l u n d u : " S a k ı n ha, öyle şeylere kalkışmayı aklından g e ç i r m e . " Vali anlaşılan kaybın kesin ol d u ğ u n u bildirmiş, kendine g ö r e bir tedbir ö n e r m i ş olacak. Erişirgil'in se çim çevresi aksi gibi N i ğ d e . . . D e r k e n , C e v a t D u r s u n o ğ l u telefonda: Aradığı yeri ç a b u k b u l m a k için, aradaki kentin telefon m e m u r u n a , tath E r z u r u m şivesiyle " T e v e s s ü l et k ü ç ü k h a n ı m , tevessüt e t " diye yalvanyor. Falanca yerden s o n r a filanca yerin yitirildiği haberleri birbirini kovalıyor. D u r s u n o ğ l u ' n u n genel s o nuçlar için pek iyimser o l u p , ezici ç o ğ u n l u ğ a dek varan ilk tahminleri ya vaş yavaş g ü c ü n ü kaybetti. Yalnızca ç o ğ u n l u ğ a , a r d ı n d a n başa baş o l m a y a dek indi; s o n u n d a , o n d a n da aşağıya d ü ş t ü . B a ş b a k a n Yardımcısı N i h a t E r i m , K o c a e l i ' n i n sonuçlarını ö ğ r e n i n c e , " Z a t e n ü m i d i m y o k t u " d e d i ; s o n r a , hazırlanıp çıkmasında ç o k çaba g ö s terdiği S e ç i m K a n u n u ' n u a n a r c a s m a " K e n d i ehmle kesip yare verdiğim kalem, fetvay-ı hun-ı nahakkımı yazdı i p t i d a " dizelerini o k u d u . S o n u ç l a r ı n b ü y ü k bir kısmını kapsayan haberlerin arkası alındığında, saat s a b a h ı n 2 ' s i n i g e ç i y o r d u . î n ö n ü , ağır a d ı m l a r l a m e r m e r k o r i d o r a d o ğ r u yürüyerek " H a y d i hayırlısı, Allah rahatlık v e r s i n " d e d i ; sonra mer divenlerden yukarı yatmaya çıktı. V
CHP
Çoğunluk
Sisteminin
mi
Kurbanı?
Eski vali, hukukçu d o s t u m Sıddık T ü m e r k a n 1 9 7 6 yılında yayımlaya4
İM. S e l i m ' i n o l a n dizeleri y a z a r R ü ş t ü Ş a r d a ğ g ü n ü m ü z d i l i n e ş ö y l e ç e v i r m i ş t i r : " Kendi elimle kesip y a r e verdiğim k a l e m k a n ı m ı n akıtılması için fetva v e r d i . "
her şeyden ö n c e , haksız yere benim
cağı Kaymakam Sami'den Öyküler adh yapıtında (sayta 1 1 2 - 1 1 6 ) , İçişleri B a k a n l ı ğ ı ' n d a genel m ü d ü r olarak b u l u n d u ğ u S e ç i m K a n u n u ' n u n hazır lanışı sırasında Bakanlık yetkililerinin " ç o ğ u n l u k sistemi yerine orantılı temsil sistemi ü z e r i n d e direttiklerini", a m a B a ş b a k a n Yardımcısı Prof. Ni hat E r i m ' e kabul ettiremediklerini dile getirecekri. T ü m e r k a n ' ı n beürtriğine göre daha sonra konuyu C u m h u r b a ş k a n ı İnönü'ye açan bakana, c u m h u r b a ş k a n ı " B a ş b a k a n yardımcısı p r o f e s ö r ne diyorsa, o n u y a p ı n " de mişti. T ü m e r k a n o kanıdadır ki, orantılı temsil .sisteminin b e n i m s e n m e s i halinde, sonuçlar D e m o k r a t Parti için aşağı yukarı 2 5 0 , Halk Partisi için yaklaşık 2 0 0 milletvekilliği olabilecekti. 3 7 yaşında kendi isteğiyle \'alilikten çekildikten sonra C H P sallarında politikaya giren T ü m e r k a n orantılı temsil sisteminin g e ç b e n i m s e n m e s i n i k i t a b ı n d a şöyle iğneleyecekti. " T a rihsel Lider'le m o d a s ı g e ç m i ş seçim hukuku u z m a n ı . . . Eski b a ş b a k a n yar dımcısı profesör, akıllarını başlarına on bir yıl rötarla ancak 1 9 6 r d e devşirebildiler."
• 1 9 5 0 seçimlerinde bir k ü ç ü k ayrıntı, Z o n g u l d a k İli'nde silme, kazanan D P ' n i n adaylarından M a k s u t Ç İ N İ ' n i n ö l ü m ü ; b u n u n üzerine C H P ' n i n en çok oy almış adayı S e b a t i A t a m a n ' m milletvekili oluşu idi. İstanbul emni yet m ü d ü r ü b u l u n d u ğ u sırada tanıdığım bu zat, sonra uvanıklık g